GöNÜlden esiNTİler bir hiKÂye biRÇok yorum (6) her şey merkezinde’mi?


Ve terel cibâle tahsebuhâ câmideten ve hiye temurru merres sehâb



Yüklə 1,83 Mb.
səhifə210/314
tarix07.01.2022
ölçüsü1,83 Mb.
#86787
1   ...   206   207   208   209   210   211   212   213   ...   314
Ve terel cibâle tahsebuhâ câmideten ve hiye temurru merres sehâb… sen dağları duran camid bir şey sanırsın? Halbuki onlar bulutlar gibi yürür..(Neml 27/88)

***


Ve yaşanan bütün hadiseler, unuttuklarımızı hatırlatmak içindir ve kıymetlidir. 

Ve Allah c.c, bu alemde Peygamberini göndermek suretiyle yeniden bu birliğe davet etmektedir. Bu birliği idrak ancak peygamber ve onun varisi olanlarla mümkündür ki, Onlarda bütün isimler mevcuttur ve her isme anlayacağı şekilde hitap edebilir, bu hitapla birliğe davet edebilir.

Hadiseler genel olarak ya cemali yada celali olarak adlandırılır; 

Musa Bin Şeyh Tahir Tokadi nin bir risalesinde Celal ve Cemal  tecellileri şöyle ifade edilmektedir. 

Ne zaman ki, Ahadiyet nuru kahr yüzünden tecelli kılıp,

“Küllü men aleyha fan” (Rahman 55/26)

“Yeryüzündekilerin hepsi fanidir” sırrı zahir olsa buna celal derler. 

Eğer o nuru mutlak,

“Külli şeyin halikun illa vecheh” (Kasas 28/88)

Allahın vechinden başka her şey helaktedir latif yüzünden cemal arz edip,

“Feeynema tuvellu fesemme vechullah” (Bakara 2/115)

“Nereye dönseniz Allahın vechi ordadır” Sırrı zahir olsa buna cemal derler 

Bu doğrultuda,

Birlik hakikatinde Cemal ve Celal aynı nurun tecellisidir, gerçekte varlıkları yoktur. Bir olan bu nur, kahr yüzünden tecelli ederse Celal, latif yüzünden tecelli ederse Cemal adını almış olur. 

Başımıza gelen celali hadiselerle bizde açılmak istenen idrakin, yeryüzündekilerin hepsi fanidir, cemali hadiselerle de, bizde açılmak istenen idrakin, Allahın vechinden başka her şey helaktedir, Nereye dönseniz Allahın vechi ordadır, sırrı olduğunu düşünürsek, 

Hem celali,  kahr olarak, hem de cemali lütuf olarak adlandırılan hadiselerle biz de oluşması amaçlanan ortak idrakin, bir yönüyle, her şeyin Allahın tecellileriyle oluşması, esma ve sıfatlarıyla görünmesi ve bunlarında Zatına dayanmasıyla  Hak, bir yönüyle de, var olup yok olan tecelli zincirleriyle bir yandan oluşum bir yandan bozulma durumunda olan bu alemde hadis özelliğini taşımasıyla halkiyete sahip olduğu, gölgeden ibaret olduğu, ve kesret yönüyle  zuhuru olduğudur şeklinde düşünebiliriz. Bir başka ifadeyle, varlığın Hak yüzünü görmek, Allahın vechinden başka her şeyin helakta olmasıyla, nereye dönülürse sadece Allahın vechinin görüldüğü idrak ve yaşantısı olurken, varlığın halk yüzünü görmek, yeryüzündekilerin hepsi fanidir idrak ve müşahadesi içinde bir bakış olmuş olur. Bu yönüyle varlığın Hak yüzünü görmek teşbih, halk yüzünü görmek tenzih olarak da ifade edilebilir. ve kemal bakış, teşbih ve tenzih birlikteliği içinde  tevhid bakışıdır. 

C.Hak, herşeyin inceliklerini, gerçeklerini, gizliliklerini bilmesiyle hem cemal ve hem de celal olarak nitelenen hadiselerin lutuf olduğunu düşünmemizi istemektedir ki, peygamberler tarihinde, onlar için bela ve musibet görünen bütün fiiller birer nimet olmuş ve Onları kemalata ulaştırmıştır. kendi kemalatlarına ulaştırmıştır.

Halk eden (halk ettiğini) bilmez mi? Ve O; Lâtif'tir, Habîr'dir (haberdar olandır).(Mülk 67/14)

Hadiselerin, afaki alemde var gibi görünen kimlikleri soymak için geldiğini söyleyebiliriz. Zahir alemin şartlarına göre, açığa çıkan filleri itibarıyla bizi yoran, bu alemde hayatımıza dahil edilmiş kimlikler, zahirde beklentilere cevap vermeyen halleriyle, bir yönüyle Allahın vechinden başka herşey helakta, nereye dönersen Allahın vechini görerek davran idrakine bakışımızı çekerek, Rahmanın eli olmayı, karşılıksız vericiliği, onları kendimize tercih etmeyi, kusur görmemeyi ve kusurları örtmeyi öğretirken, bizden işleyenin farkındalığını yaşatır, bir yönüyle de, duygulardan sıyrılıp beklentisiz olmayı öğreterek, bu alemde şartlanmalarımızla adını koyduğumuz kimliklerden, hem karşımızdakini hem kendimizi soymamıza yardım edip, her şeyin fıtratına teslimiyet içinde olduğunun seyrine geçirirken yeryüzündeki hiçbir fani den bir şey beklenemeyeceği idrakini yaşatır.

Olumsuz nitelemesine sahip hadiselerin içinde var edilmiş olma halimizi, tekamülümde  imtihanım olmayı seçmiş idraki  içinde, Allahın alemimde kendisiyle var ettiği herşeyi sevme noktasına Evet Rabbimizsin hitabının yaşandığı kaza ve kaderimizi kabul ettiğimiz ana çekilerek, o merkeze tutunarak değerlendirir, zaten yaşanmış olmuş bitmiş olanı bu alemde hatırladığımızı düşünürüz. Ve hadiseler de  daha çok en yakınımızda meydana gelir tekamülümüz için. Ve bizdeki isimlere uygundur açığa çıkanlar, Allahın Halk ettiğine hakkını vermesinden ibarettir yaşadıklarımız. Bizde güçlü olan isimler nelerse o isimlere faaliyet sahası verir çalışması için ki, bizdeki özelliklerini tanımamız söz konusu olsun bu doğrultuda.

Meydana gelen hadiselerde, bir yönüyle kalabalıklar içindeyken bir başka hissedişle bu alemin bir hayalden ibaret olduğu idraki içinde olmaya başlarız. Bu hal kimlikler vermeden, kimse kimse değil noktasına taşımaya başlar bakışımızı. Ve bu bakışta kalabildiğimiz sürece duygusal etkilenmelerden  korunduğumuzu fark ederken, bu düşünceye daha çok yoğunlaştığımızı, bizde oluşmaya başlayan bir idrak olduğunu fark ederiz. Hadiselerde gönülden bir sesleniş başlar, her hadisede buraya gel, hadi buradan bakalım diyen sesleniş bakışımızı yukarıya çeker. Ve gönüldeki sesi ve görüntüsü  ile  de bu öğretmeniz olur ki, bizi taşımak istediği nokta Hakikati Muhammediye noktasından öğrendiklerimizle müşahadeli bir bakışa çağırmasıdır ve her yeni hadisede, duyguların etkisinin azalışını fark ederken, müdahale edilmesi gerektiği kadar bir tavır ortaya koyup Onunla bakma gayretimizi fark ederiz. O, ilimdir, O, öğretenimizdir, O, Hakikati Muhammediye seslenişidir, O, Efendimizdir,  O, kendinden kendine bakışa çağırandır. 

Her birimin doğrusunun kendi var ediliş özellikleri olduğu idrak hali oluşmaya başlarken merkezine teslimiyet içinde kabullenmemiz kolay olur, Her biri bir alem olan büyük alem içinde alemlerin kendi özellikleriyle yerinde ve merkezinde olduğunun idraki  içinde olmaya çalışırız. Tecelliler itibarıyla hadiselere konu olan kimlikler olsa da o kimliklerdekinin farkındalığıyla, hitabımızın Ondan başkasına olamayacağının idraki gayretini kendimizde farkederken düşünürüz hitabımız kime olmalı? bu alemdeki her insan Allahın isim ve sıfatlarının yansıdığı bir aynadır ve bu aynalarda aynı isimlerin çalışması da farklılıklar gösterir ki aynalar çeşit çeşit dir mertebeleri itibarıyla. ve her görüntü de mertebesi itibarıyla o mertebeden yerindedir. en kemal görüntü ise saflaşmış-herşeyden arınmış gönüllerin aynalığıyladır.

Afaki yaşantıda benzemeyen yönlerimizi, mülkün sahibini düşünerek hepimizin aciz olduğu idraki içinde değerlendirmeye başlarken, içinde bulunduğumuz kendini tanıma yolculuğu içindeki hali verenin bize olan lutfunun daha güçlü farkına varırız. Ve hiçbir yöneliş ve gayretin Onsuz olamayacağı haliyle, teslimiyet içinde bu hissediş güçlenir. ve zamanın kıymeti içinde, öğretmenimizin kimseyle uğraşacak vaktimiz olmadığı sözünü hatırlarız.. 

Kesret dediğimiz alemin tek Zattan ibaret olduğunu gönlümüzde bulmaya başlayınca afakta seyrettiklerimizin batın-zahir bağlantısıyla oluşumuna dikkat eden bir bakış  içinde olmanın gayretini taşırken bizimle her yerden konuştuğunu hissederiz. Kendimizi inceleyen bakış ile düşüncelerimize ve halimize daha çok dikkat ederken alemde karşılıklarını fark etmeye başlarız. Her hadisede her kimlikle bizimle muhatap olduğunu bize seslendiğini, bu seslenişte, fiillerin, meydana gelen hadiselerin özelliğinin de olumlu olumsuz olarak nitelendirilmesinin de önemi olmadığı, fiilin çıktığı mahal olarak da dikkatimize çekilenler olduğunun farkındalığı içinde görünenin ötesinde ki anlamları tefekküre yönelirken, dikkatimizi  neye çekmek istediğini, halimize uygun cevapların nerden geldiğini anlamaya-okumaya çalışırız.

Sen Onu göremesende Onun seni gördüğünü bilmendir” diye tanımlanan ihsanın manasını daha çok düşünürüz bu haller içinde.  Ve O her an yeni bir oluşum içinde olduğunu hadiseler zinciri içinde seyrimize sunarken, öğrendiklerimizi hatırlayıp, bir yönüyle tenzih bir yönüyle de teşbihini düşünüp idrakimizin-bakışımızın, Zatına yönelme şeklinde olması gerektiği ile idrakte verdiği gayreti, öğrendiğimiz ilmi gözümüze bağlama gayretimizi farkederiz. seyrettiğimiz  Her bir kimlik oluşan suretler itibarıyla Rabbi ile arasında Rabbinin seçimi doğrultusunda  fiiller ortaya koymaktadır. Bu bakış, zanlardan uzak ve yorumsuz kalabilmemize yardım eder. Rabbi ile arasındadır her şey. 

Merkezine teslimiyet idrak ve bakışı içinde olabildiğimiz zamanlarda huzur  hakimdir, uzaklaşıldığında ise kimlikler verilerek zanlar başlar, her gelen olumlu-olumsuz olarak adlandırılan hadise bize merkezi hatırlatmak, öğretmek ve terbiye etmek içindir. 

Ve gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri, oyun olsun diye halk etmedik.(Duhân 44/38)

İkisini de Haktan başka bir şey ile halk etmedik (ikisini de hak ile halk ettik).Ve lâkin onların çoğu bilmezler.(Duhân 44/39)

Zelzele, toprak kayması, fırtına, yağmur, yıldırım çarpması, yangın, açlık, savaşlar, ırk ayrımcılığı, yoksulluk v.b. bütün bunlar, “merkezinde mi” dir? 

Allahlık ahlakı doğrultusunda işleyen Uluhiyet-Allahlık sistemi içinde, duygulara yer olmadığından, her mertebeye hakkını vererek koruyan olması yönüyle bu hadiseler de, Celali yönünün korunması ve hakkının verilmesi  itibarıyla merkezindedir. 

Merkez neresidir?

Merkez Efendinin “her şeyi merkezinde bırakırdım sözü” nü

Her şeyi merkezine bağlı, merkezine teslimiyet içinde bırakırdım diye düşünecek olursak

Teslimiyetin, bağlılığın nereye olduğunu düşünürüz.

Ve genel merkez özel merkez kavramları gelir aklımıza.

Her şey özellikleri ve açığa çıkanlar itibarıyla kendi özel merkezine bağlıyken ayrıca bu özel merkezler de genel bir merkeze bağlıdır. bu açıdan özel merkezler Rabbı Haslar olarak genel merkez ise Rabbül Erbab olarak değerlendirilebilir.

Bir başka açıdan her bir mertebe özel merkez olurken, mertebelerin tamamı-bütünü genel merkeze işaret etmiş olur.

Mertebeleri yaşanmışlık açısından düşünecek olursak, Salik, Allahın Hak Halifesi, Resulullahın varisi olan öğretmeninin batınında, tek nurdan ayrı olmayan nurunda seyrü sülük eğitimi içinde seyahat ederken ulaşılan her idrakte-her mertebede onunla beraberdir. Ve  salikin yaşadığı mertebede ki hali özel merkezine bağılılık içinde düşünülürken insanı kamilin  tüm mertebelerin yaşanmışlığını taşıması itibarıyla genel merkez olduğunu ve tüm mertebeleri kapsayıcılığını düşünebiliriz.

İdrak açısından düşünecek olursak Hakikati Muhammediye idraki kemal olması yönüyle genel merkez, bu genel merkeze ulaşma gayretindeki her bir idrak bulunduğu hal ile kendi özel merkezinde olur.

Peygamberler ve  halleri açısından düşünecek olursak Hz.Muhammed kemal olması ve tüm peygamberlerin idraklerinin tamamını  barındırması  itibarıyla genel merkez, bu kemal idrake ulaşıncaya kadar her bir peygamberin yaşantı idraki, bulunduğu yeri itibarıyla  kendi özel merkezi olarak düşünülebilir

Ayani sabitelerin her biri özel merkez , programın bütünü genel merkez olmuş olur.

Kaza  genel merkez iken, kader, kader kader kazanın gerçekleşmesi, gerçekleştiği hali itibarıyla özel merkezinde olmuş olur.

İsimler itibarıyla Allah ismi cami isim olması ve tüm isimleri barındırması yönüyle genel merkez, her bir isim ise özel merkez  olarak düşünülebilir.

Ve bu düşünceler çoğaltılabilir.

Her şey merkezindedir sözü, bir yönüyle her şey bir yere bağlı ve bu yer aynı yer anlamını taşırken, bir yönüyle de her şey birbirinden ayrı kendi merkezine bağlı şeklinde anlaşılır Her şey bağlı olduğu merkezi itibarıyla var olduğundan, merkez kelimesi ile  işaret edilen sabitliğin merkezin sabit olması değil oraya bağlılık halinin sabit yani kesin olması olarak ifade edildiğini düşünürüz.

Her şey merkezindedir sözü hangi mertebenin sözüdür? 

Bu soruyu,  hem enfüs, hem afaki yönüyle  açarak düşünecek olursak, 

Enfüsi yönden, her şey merkezindedir diyebilmek nefsin hakikatinin idraki içinde, bugün mülk kimindir sorusuna vahid ve kahhar olan Allah c.c nındir cevabıyla nefsinde müşahedeli bir yaşayışa geçilmeyi gerektirir ki, bu hal nefsinden açığa çıkanlara hangi nispetle baktığıyla ilgilidir. Nefsinden açığa çıkanlara eğer nefsi ile bakarak bu söz söylenmiş ise  hayal ve vehmin tesiri altında söylenmiş olur, eğer hem Hak hem nefsiyle birlikte bakarak söylenmiş ise  nefsin hakikatinin, esma ve sıfatlar yönüyle tecellilerin farkındalığından söz edilebilir. En kemal hali ise nefsine Hak olarak bakma noktasıdır, bu ise Zati  bir bakış  olur. Ve bu hallerin ilmel aynel ve hakkal yaşantıları söz konusudur. 

Afaki yönden, her şey  merkezindedir diyebilmek tevhid mertebesinin sözü dür, merkezinde diyebilmek için öncelikle tevhidi efal  ve devamında da tevhidi esma ve sıfat mertebelerinin idraki ve müşahedesi içinde olmak gerekir ki, fiiller aleminde, fiili açığa çıktığı mahalle bağlamayıp, sadece bir görünme yeri olduğunun bakışına sahip olunabilsin. Fiilin esma-sıfatlardan kaynağını alarak mutlak zatın iradesinin kayıtlı zatlarda istidadı ölçüsünde ayani sabite programı doğrultusunda, mertebeleri itibarı ile açığa çıktığının müşahadesi yaşanabilsin. 

Her şey merkezindedir sözü içeriye giren, merkezde olanın sözüdür en kemal haliyle, merkez der başka söze mahal kalmadan, deryanın içindeki misali. merkezi en güzel merkezi bilen-yaşayan anlatır ki, Onun merkezi anlatması  şahadetiyle konuşmasıdır. onlar artık merkez olmuşlardır. bu bekabillah hali içinde halka yeniden dönenin her mertebeye göre merkezinden hitabıyla merkezi anlatması  olmuş olur. Onlar genel merkez kapsamındadır ve bütün özel merkezlerden haberleri vardır. Birde bu anlatılanları dinleyerek merkeze ulaşma gayreti içinde dışarıdan bakanların merkezi anlatma hali vardır ki, Onların hali duyduklarını ve uzaktan gördüklerini anlatmaktan ibarettir.

Öğrenilenler doğrultusunda tefekkürlerin yazılabilmesi, her şeyin mertebeleri itibarıyla merkezinde olduğunun söylenilebilmesi kolaydır elbet, ancak tecelliler oluştuğunda bilginin ne kadar hal edinildiği, ne kadar yaşantıya geçirilebildiğidir önemli olan. Bilgiyi dillendirmek ve yaşamak aynı şeyler değildir,

Ayrıca, öğrenilenler doğrultusunda yazılan tefekkürlerin  irfaniyet çerçevesinde ne kadar yerinde olduğunun değerlendirilmesi de önemlidir. Eksikliklerimiz tamamlanır ve düzeltilir haliyle Efendi Babamızın her yazılan kabülümüzdür sözünü aklımızda tutarak  yazdık.

Allahın dilemesiyle Pirlerimizin himmetinin, mertebeler itibarıyla yaşanmışlığın  biz de de açılması, tahkik ehli olma niyazı içinde oluruz.

Efendi Babacığım,  oluşturulan sorular ve konunun merkezinde kalma gayreti içinde oluşan tefekkürler, ilgili olduğu düşünülen alıntılarla paylaşılmaya çalışıldı.

Tefekkür konusu elimize ulaştığında mart ayının sonuna kadar epey de zaman vermiş öğretmenimiz derken, yazıp gönderebilmek sürenin sonuna yaklaşırken nasip oldu. Geçen zaman zarfında, konu ile alakalı akla gelen  düşünceler öyle çok oldu ki, onların bir çoğunun, akla geldiği anda not almadığım için yazıda yer almadığını da fark ettim. Bir çok bilgiyi-ayetleri bağlantılarıyla akla getirerek tefekküre sevk etti Merkez Efendi kıssası, yazılanları okumak için yazıya her döndüğümde  ilaveler yaparak yazıyı uzattığımı fark ettim, bu haliyle yeni bilgileri akla getirip yeni tefekkürlere yöneltmesiyle üretici bir çalışma olması konunun öğretmenimizden-merkezden gelmesi itibarıyla merkezin çekim gücünü hissettirdi. Teşekkür ederiz Efendi Babacığım..

Efendi Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz. 

Se….. İy….. – Me…….

------------------------




Yüklə 1,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   206   207   208   209   210   211   212   213   ...   314




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin