(3) Gene, Yukarıdaki cevap gerçekten hiçbir şey ayırmaksızın bütün “enfüsi beden âlemi içinde” de her yönden geçerlimi’dir?
Geçerlidir. Çünkü “ne var alemde o var adem’de” denmiştir. Nefs tezkiyesi yaparken ayetlere önce kendi nefsimizde, sonra afaki alemde Şahit olmaya başlarız. İnsan kâinatın özü aynası mesabesindedir. Bizler kendimiz var zanettiğimizden, ve izafi kimliğimizden dolayı ayrı görüyoruz. Halbuki, benlik zan, izafetten kurtulup emaneti asıl sahibine verince, beden gönül ruh’un onun olduğunu müşahede ederiz. ”ve nefahtü fiyhi min ruhi’ ayetince “ona ruhumdan üfledim” ayrıca “allemel ademe esmea külliha” ayeti gereğince alemdeki bütün esmalar ve sıfatlar bizde mevcuttur. Kendimizi tanıma yoluna girmemişsek bu esmalar Hakkın murad ettiği şekliyle değilde nefsani biçimde kullanılır. Nefsin emmare, levvame, mülhime yönleri terbiye edilince mutmainlik, nefs terbiyesi devam edince nefsi izafi benlikler ortadan kalkınca da artık gerçek kimliğimizle yaşamaya başlarız.
(4) Karşımıza çıkan her türlü eksi ve artı diye ifade edilen hadiselerin hepsi için onlarda merkezinde’dir diyebilirmiyiz?
Merkezindedir. Efal alemi zıt isimlerden oluştuğu için, belirli bir eğitimden geçmeyen, kendini tanıma yoluna girmemiş, nefsini bilme çalışmaları yapmamış beşer idarakinde yaşayan izafi hayal kimlikler için eksi gibi görünür. Alem Kuran ayetlerinin açıkça sergilendiği bir aynadır. Zan ve hayal vehimden sıyrılınca hiçbir şeyin eksik olmadığını müşahede ederiz. Eksi görünen fiiller celâl kaynaklı esmâların kemalâtı ile zuhur ederki bu hakkın muradıdır.
Dostları ilə paylaş: |