(79) Fa….. Ha…..
From: terzibaba13@hotmail.com
Subject: RE: "her şey merkezinde imiş"
Date: Wed, 2 Apr 2014 11:33:16 +0300
Aleyküm selâm Fa…. kızım yazını okudum güzel olmuş eline diline sağlık, yerine aktaracağım, halini güzel belitmişsin ancak o kadar karamsar olma bunları yazmak bile bir idrak göstergesidir. Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder inşeallah. Selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
NOT= Bundan sonra mail yazarken adresimi aynı ancak (hotmail) yerine (gmail) olarak gönder (terzibaba13@gmail.com) (hotmail) sorun çıkarır oldu. Dünya ahret işlerin kolay gelsin.
Date: Tue, 1 Apr 2014 03:23:55 +0300
Subject: "her şey merkezinde imiş"
To: terzibaba13@hotmail.com
Selâmün Aleyküm Canım Efendi Babam,
Yaklaşık 5 ay önce gönderdiğiniz istişare-tefekkür çalışmasını ilk okuduğumda “Allah’ım söylenecek ne çok şey var” diyip konu ile ilgili aklıma gelen ne varsa durmadan notlar aldım. Yaşadıklarımı, başkalarının yaşadıklarından okuduklarımı, his âleminde şahit olduklarımı derleyip “tamam” haline getirdiğimde ortaya çok güzel bir tefekkür çalışmasının çıkacağını hayal edip heyecanlandım durdum. İlk üç ay bu minval üzere yaşandı.
Önceleri. Hiç tereddüt etmeden seyr-ü sülûk’un acemi talibine yaraşır bir şekilde düşünmeye bile gerek duyulmadan “tabii ki her şey tam da merkezinde” dendi.
Ardından evliyanın billur tepsilerle sunduğu “Mevlâm görelim neyler, neylerse güzel eyler” incileriyle bezendi ve desteklendi her şeyin merkezinde olduğu.
“Vaki olanda hayır vardır” sözü de kalbi tamamen sorgudan arındırıp hafifleterek kendi teslimiyet miracına yükseltti kulu.
“Ey Ademoğlu, kaza veririm de razı olmazsanız, bela veririm de sabretmezseniz, nimet veririm de şükretmezseniz o zaman kendinize başka Allah arayın!” kutsi hadisiyle (olduğunu zannettiğin) varlığının her zerresine kadar irkildiğinde “şükürler olsun doğru karar verdim, kesinlikle her şey merkezinde imiş” dendi ve tıpkı kıl payı kurtulduğu bir musibete sevinir gibi hamdetti Rabbine.
Günler geçtikçe sabırsızlık arttı, sonunda “hadi Bismillah de artık ve başla yazmaya” dendi ve geçildi başına. Bülbüller gibi şakınacak sanılırken, her besmelede gözler kör, kulaklar sağır, diller lâl oldu. Basiret bağlandı. Saatlerce iki satır yazmak için debelenip duruldu. Tek bir harf bile zuhura çıkmadı. Sonra zâhir olması gerekenlerin yani düşüncenin ayan-ı sabitesinin kendini kilitlediği kapıların ardından öfkeli bir ses işitildi:
“Yalancı şahitliğe Besmele ile mi başlıyorsun densiz!”
Önce anlamamış gibi yapıldı “Ne demek bu?” deyip soruya soruyla cevap vermeye çalışılarak zaman kazanılmak istendi. Ama değil soru, cevap bile o kadar aşikardı ki.
Evet. Yalancı şahitliğe Besmele ile başlanmak isteniyordu.
Çünkü olduğunu görmediğin bir olayı tanık olmuşçasına “evet, öyle oldu” demek yalancı şahitlikti. “Her şey merkezindedir” denecekse öncelikli olarak:
1. “Her” nedir?
2. “şey” nedir?
3. “merkez” nedir?
Sorularının cevapları verilmeliydi öncelikle
Batıni manalarına bile vakıf olmadığın, vakıf olsan bile hakikatini idrak edemediğin kelâm ile hangi mertebeden hüküm verirsen ver yalancı şahitlik değil de ne olurdu.
Kul sustu ancak inatla kilitlenmiş ayan-ı sabitenin öfkesi dinmedi.
- Kat kat perdelerin arkasındaki nefsinden bile bi haberken nefsinin merkezini nerden bileceksin!
- Emmâredeki kendi merkezinin ilmine sahip değilken, manasını hayal bile edemediğin “her şeyin” merkezi nasıl olur da sana açılır!
- İdrak ettiğini zannettiğin her zerre miktarı ilimle bile, bilmediklerine olan cehaletinin sonsuz olduğunu her gördüğünde hala nasıl hüküm vermeye kalkarsın!
- Anlamının idrakinden yoksun olduğun manaları kullanarak evliyanın müşahedesini çalmaya mı azmediyorsun!
O zaman anlaşıldı ki besmelenin “muhafaza itibarı” ile hikmeti, haddini bilemeyecek kadar câhil olmanın idraki ile “Hamuş/suskun-sessiz” olma nimetiydi.
Ve…
En nihayetinde bâtında “Hamuş/suskun-sessiz” olunup, zâhirde
“Her şeyin merkezinde olduğunu söyleyenlerin söyledikleri dil ile ikrar, kalb ile tasdik edilerek iman edildi”
Artık kalem oynatılamadı.
Selâm ve dua ile.
------------------------
Dostları ilə paylaş: |