GöNÜlden esiNTİler: terzi baba (5) İSTİŞare dosyasi necdet ardiç İrfan sofrasi necdet ardiç tasavvuf seriSİ (80)



Yüklə 0,71 Mb.
səhifə5/10
tarix03.08.2018
ölçüsü0,71 Mb.
#66778
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

Terzi Baba. (16/04/2013)

Aleyküm selâm. Mü….. hanım kızım, zuhuratınız gerçekten çok güzel, bir bakıma bunların görülmesi sizin iyi niyetinizden ve bunların dışarı yansımasıdır. Diğer yönü ile ise bu hususların dışarıda sizin gördüğünüz gibi ve diğer bazı kimselerinde gördüğü benzer zuhuratlarla bizim batınen tanıtılmamız olmaktadır. Aslında ben bu tariflerin dışında tutarım kendimi, ben Hakk'ın sıradan bir kulu olmaya çalışıyorum bunu başarabilirsem ne mutlu olurum. 

Gördüğünüz halay çekimi ise bu durumun kutlanmasıdır diyebiliriz. Genelde güzel bir zuhurat. Yazmak için zahmeti-nize teşekkür ederim sağolasınız. 

Şa…. de zuhuratı güzeldir. Orada da 13 ü bulmuş, sağolsun gönlünde bizler olduğu ve oralarda da ilgilendiği anlaşılıyor. 13 üncü kırmızı dolma o günlerde Şa….’in aklında ve gönlünde  Bizden kaynaklanan bir mevzû varmış, ve bu mevzu diğerlerine de tattırılmış. Şöyle olabilir, Şa… bizden bir mevû okuyup, onu başka bir kaç arkadaşına da okudu veya anlattı ise dolmanın paylaşımı olarak düşünü-lebilir.  Cenâb-ı Hakk ona da daha nicelerini nasib eder İnşeallah. 

  Hoşça kalın Yu… beye, size, Şa…. Al…. Sü… kızımıza ve herkese selâmlar Nüket hanımında selâmları var, Hoşça kalın Efendi Babanız. 

-------------------



Mu…. Di…. (14/04/2013)

Selâmûn aleyküm efendi babacığım. Benden istemiş olduğunuz zuhuratım aşağıdadır. Şa…'in de bir zuhuratı var onu da yazının devamına 2. bölüm olarak ekliyorum.

61

Stadyum gibi bir yerdeyiz çok kalabalık. Tüm insanları görebileceğim bir yerde oturuyorum. Siz de karşıda bir yerde oturuyorsunuz. Derken birisi önüme bir kaset çalar getirip koydu. kaset çalar bir halay oyunu çalmaya başladı, ve bununla bieraber Nüket hanım eline pullu bir mendil aldı ve halay çekmeye başladı. Birçok kişi de onunla birlikte halaya katıldılar. Nüket hanım, bu kendisine katılan insanlara halay çekmeyi öğretiyordu. Bir an ben de halaya katılmak için hamle ettim birkaç adım attım ama sonra kendime geldim ve "ben ne yapıyorum" diyerek kendimi geri çektim.



Daha sonra kaset çalarda çalan halay oyunu bitti ve kaset çalarda sizin sohbetiniz başladı. Kalabalıktan bir kişi, "bu ne şimdi ya kim bu" gibisinden sizin sohbetinize itiraz ediyor, anlamadığı için konuşmaya başladı. Ben de sizin ifşa olup zarar görmemeniz için, daha doğrusu kişilerden sizi korumak için kaset çaları kapatmaya uğraştım. Sonrasında sohbet sustu ama bir süre sonra kendiliğinden tekrar çalıştı. Bu sefer karşılıklı 2 kişi konuşuyordu kaset çalarda. Bu 2 kişiden biri siz diğeri ise sanki bir röportaj yapıyormuş gibi size sorular yöneltmeye başladı. şimdi röportaj gibi 
devam edelim yazmaya.

Kişi : Siz âlim misiniz?

Siz : Evet

Kişi : Siz arif-i billah mısınız?

Siz : Evet

Bu arada ben kaset çaları o ilk itiraz eden kişi, tekrar itiraz edip siz zarar görmeyin diye, sürekli kaset çaların düğmelerine basıyorum susturmak için ama bir türlü susmuyor ve röportaj devam ediyor :



Kişi : Siz insan-ı kâmil misiniz?

Siz : Evet öyle olduğumu söylüyorlar.

Kişi : Siz kutup musunuz?

62

Siz : Evet



Kişi : Siz gavs mısınız?

Siz : Evet

Bu son cevabınızla birlikte kaset çalar sustu. Bu sefer ilk başta sohbetinizi anlamayıp itiraz eden adamla, aramda bir konuşma geçti o da şöyle : 



Adam : Vay be ! içimizde insan-ı Kamil mi var yani?
     Ben : Evet işte az önce sohbeti olan kişi. Bizim Efendi babamız bu kişi.

Adam: Burada mı o kişi şu anda içimizde mi?

Ben: Evet içimizde .  Hatta şu anda da aramızda.
Diyorum ve içimden, kendi kendime "çok şükür efendi babamızın farkına vardılar. demek ki Allah-û Teâlâ Efendi Babamızın bu durumunu insanların duymalarını murâd ettiği için, ben o kaset çaları susturamadım" diye düşünüyorum. Bütün bu konuşmalar sırasında siz karşıda hiç ses çıkarmadan tevazu gösteriyorsunuz. Sonrasında da sevinç içinde uyanıyorum.

Zuhurat 2 (Şa… Di….)

Selâmûn aleyküm babacığım Ben şa…. Afiyettesinizdir inşaallah. 

Bu zuhuratı 12.04.2013 tarihini 13.04 2013 ' e Cuma'yı Cumartesi'ye bağlayan gece gördüm. Görev yaptığım yerde sağlık ocağımızın bahçesi ve bir kamelyamız var. Orada bir grup insanla toplanmışız ve mangal yakıyoruz. Yalnız sadece ben ve siz net bi şekilde görünüyoruz. Diğer insanların kim olduklarını hatırlayamıyorum. Mangaldaki yiyecekler pişerken gözüm masanın üzerindeki tepsiye ilişiyor. Tepsi üzerinde Kıbrıs Haritası olan bir tepsi dikdörtgen şeklinde. Üzerinde 12 adet kuru patlıcan dolması var normal mor renkli. Ben bakıyorum ve bir tane de ben ekliyorum 13 oluyor dolmaların sayısı. Ancak benim eklediğim dolmanın patlıcanı kan kırmızı renginde.

63

Sonra tepsinin başına siz geliyorsunuz ve bu kırmızı dolmayı pazardan ben almıştım diyorsunuz. Sonrasında da o kırmızı renkli dolmadan bir lokma ısırıp bana uzatuyorsu-nuz ve ben de bir parça ısırıyorum. Sonrasında orda bulu-nan herkes sırayla ısırıyor. Gerisini hatırlamıyorum zâten sonrasında da uyandım.



Sizin ve Nüket annemin ellerinizden öpüyorum babacığım.

-------------------



Terzi Baba. (16/04/2013)

Hayırlı günler Ai… kızım Cenâb-ı Hakk tefekkür ve idraklerinizi arttırsın İnşeallah. Besmele hakkında birde Meryen Suresinin (19) da "zekeriyya, Yahya, İsa" hakkında da küçük bir bilgi olacaktır zannediyorum. Ayrıca İzmire gelince İnşeallah sohbet mevzularımızdan biri (Fatiha Sûresi ve besmele) olacaktır kitabı baskıda yeni bitti, kitabı da İzmire gelecek İnşeallah. Cenâb-ı Hakk hepimizi faydalandırsın. Kitap çalışmalarınızda başarılar dilerim. Kolay gelsin.

  Bütün aile fertlerinize ve herkese selâmlar Nüket Annenizin de selâmları vardır hoşça kalın Efendi babanız.

-------------------



Yo…. 19….. (14/04/2013)

Candan Aziz Efendi Babacığım ve Anneciğim, Hayırlı akşamlar olsun inşeallah. Anneciğimin ve sizin sağlığınız için duacıyız.  Biz de hepimiz iyiyiz elhamdülillah. Dünya telaşları, çalışmalar yoğun şükürler olsun. 

Babacığım, kitap çalışması için sayılara ve rakkamlara bakıyordum. Gönlüme gelenleri yazmıştım, Makalât'ta geçen harflere göre. Arabi Hazretlerinden de yararlandım. Sonra sizden Füsus dinlemek istedim. Sâlih Peygamber fassını açtım.  Sayılar özellikle 1-2-3 öylesine güzel anlatılmış ki.  Allah- Rahman - Rahim.  Tekrar notlar aldım. Kitaplarınızı yeniden özetledim özellikle mertebelerde. Ancak bu güne dek dikkatimi çekmeyen bir ifade akıl

64

oyunlarındaki sırlar gibiydi. Tek sayıları birden başlatmak o kadar doğal geliyordu, ezber bozdurdunuz. Siz üçten başladınız.  1 ve 2 adet değil. Bu ifade her şeyin zâten özüydü. Bizim aklımız, gözlerimiz nasıl bir perde ile örtülü ki hemen göremiyor. Nasip ve gayret sırrı bu mu Babacığım? Beni farklı boyuta taşıyan şey bunlardan sonra gelip şaşkına çevirdi. Teslise hiç sizin gözünüzle bakmamışız. Üstelik gösterdiğiniz halde. Baba, oğul, kutsal ruh. Zat, sıfat, esma diye , düşünüyordum ama onun bir Besmele makamı olduğunu düşünmemiştim.



Birin, üç gibi görünmesi. Birin tezahürü. Ozaman Besmele de peygamberlerimize mertebelerine göre tecelli etti. Babacığım eğer sizin için uygun olursa Besmelenin, peygamberlerimizdeki tezahürlerini, mertebelerini geldiğiniz de açıklayabilir misiniz? Süleyman Peygamberimizinkini anlatmıştınız bir keresinde. 13 sayısı da bu bağlamda çok farklı. Allah Razı olsun bizi insan ma’nâsı’na ulaştırma yolunda eğittiğiniz için. 

Saygı ve sevgi ile sizin ve annemin ellerinizden öperim. Kızınız Ai…

-------------------

İz….’den Jâ…, Na…..’nın arkadaşı. (2013/haziran.)

Bu zuhuratımı zize anlatmış idim. Sizde yazmamı istemiş idiniz. Selâmlar, Allah sizden razı olsun.

(1) Ru’yam- Otel desem otel değil, cami desem cami değil, büyük bir mekândayız. Çok kalabalık guruplar var. Kimi abdest alıyor, kimileri gurp gurup oturmuşlar. Bir de gurupların veya cemeatlerin liderleri var. Hepsi Efendi Babacığım sizin sohbetiniz için oraya gelmişler. Sizin ilminizin farklı olduğunu bu ilimlerin çok yüksek dereceden anlatıldığını cemeatlerine anlatıyorlar. Böyle bir ortam var.

O mekân bana aitmiş. Daha sonra aynı mekânda, daha yüksek bir bölüme geçiyorum, orada siz ve Nüket hanım var, yine yüksek bir yerde süslenmiş taht gibi bir yerin üzerinde bir bohça var.

65

Beyaz parlak göz alan bir bohça; siz bohçayı açıyorsunuz. İçinden iki tane yeşil örtü çıkıyor. O örtüler de şıkır şıkır, adeta üzerlerinden ışıklar saçılıyor. O örtülerin birini benim diğerini diğerini Nüket hanımın başına örtüyorsunuz.



(2) Ru’yam –Yine Efendi Babacığım, çok kalabalık bir yerdeyiz. Adeta iğne atsan yere düşmez, denildiği gibi çok yüksek bir yerdeyiz. Kalabalık daha aşağılarda kalıyor. Siz beliriyorsunuz. O hali ifade etmek, kelimelere dökmek imkânsız. Kırık beyaz inci renginde parlak satenden parlak bir giysiniz var. Etekleri yere kadar arkası geriye doğru uzuyor. Bütün üstü ve kenarları inci ve parlak taşlarla süslü. Başınızda da başlık var. Ön terafı yukarıya doğru sivri. Onun da bütün kenarları aynı şekilde inci ve parlak taşlarla süslü; Sizden göz kamaştıran ışıklar etrafa dağılıyor. Kalabalıktakileri fark edemiyorum. Ben sağ tarafınızda yanınızdayım. Bir adım yanınızda da Na… kardeşim var. Bu ru’yayı gördüğümde çok heyecanlandım. Size anlatmak için telefon açtığımda ulaşamadım. Siz Umre ziyaretinde idiniz. Na… kardeşime sordum. Henüz daha dönmemişsiniz.

Efendi Babacığım size de Nüket hanıma da Allah sağlık sıhhat versin başımızdan eksik etmesin. Teşekkürler.

-------------------

Terzi Baba. (11/08/2013)

Hayırlı günler Kü… oğlum. İyi niyetlerin için sağ olasın bizde abartılacak öyle fazla bir şey yoktur, olabildiğince Hakk'ın yolunda olmaya gayret ediyoruz. fazla gözünde büyütme, bir gün gelir üstümüzden eksi bir şey zuhur eder, sonra daha çok üzülürsün, her beşer gibi bizde yaşamaya çalışıyoruz. Cenâb-ı Hakk cümlemizi şaşırtmasın İnşeallah.

Arkadaşların ile yapmaya çalıştığınız İlâh-î çok güzel olmuş, o da bize bayram hediyesi oldu, senden ve hizmeti geçen kardeşlerimizden Cenâb-ı Hakk razı, olsun yeni çalış-malarınızda başarılar nasib etsin. 

Şiirinde güzel olmuş ellerine diline gönlüne sağlık. İleriki

66

zamanlarda bunu da İlâh-î yaparsın.



Zuhuratlarında güzel hizmetlerini gösteriyor yavaş yavaş tevhid mevzularını anladıkça bunları idrak etmen kolaylaşacak çok fazla üstüne düşme ihmalde etme belirli bir seyirde yoluna devam et. Cenâb-ı Hakk dünya ahret her türlü işlerinde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah. Herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban.

-------------------



Kü…. Er…. (10/08/2013)

Hayırlı akşamlar Efendi Babacığım. Sizi nasıl öveyim, size nasıl niyaz edeyim gönlüm kelimelerim aciz kalıyor. Allah sizi nasıl övüyor sa bende öyle övmek dilerim. Rabbim sizi başımızdan eksik etmesin. Sağlık ihsan eylesin.

İlâhiyi yaparken hep Cemâliniz geldi gözümün önüne, ağlamaktan okuyamadım. Arkadaşlarımla ilk defa aldığımız sanat eğitimi en kemalli yere hizmet etti dedik. Hamd ettik durmadan. Öyle bir bayram yaşadım ki bu sene, sizin nurunuz ve feyziniz sayesinde, bayram etmek bu olsa diye geçti gönlümden. Çalışmalarımıza devam ediyoruz Nusret Babamızın erler demine ilâhisi üzerinde çalışıyoruz. Efendi Babacığım şiirlerinizi de gönlümüzün yettiğince ilâhi yapmaya çalışıyorum.

Efendi Babacığım; Bayramın 2. günü zuharatım da çok kalabalık bir gruba yüksekçe bir yerde oturmuş, Kur’an'ı Kerîm’den Amenerrasulu, âyetel kürsi yü okuyordum. Üzerimde simsiyah bir cübbe vardı. ve bütün kalabalığa dua ettiriyordum. Bu şekilde gördüm.

Ramazanın içinde ise siz abdest alıyordunuz, bende size testi ile su döküyordum. Mübarek ayaklarınız ellerimle öyle mutlu olarak yıkıyordum ki aklıma geldikçe gözlerim doluyor hep.

Ömrüm boyunca bu bayramı unutmayacağım, sizin sayenizde Efendi Babacığım. Eğer bu can var ise, yolunuza feda olsun. Her an hazırım. Mübarek ellerinizden öperim,

67

Nüket Annemizin de bayramını kutlar ellerinden öperim..



---------

Sarraf olsam biçemem ki pahanı

Kurban etsen azdır yoluna canı

Aşkın ile bulur gönül kemali

Çözmekle bitmeyen sır Terzi Babam
Bu aşka düşeli ağlar coşarım

Düşümde el öptüm vuslat yaşarım

Ben garib pervane size koşarım

Marifet güneşim Nur Terzi Babam


Bu sefil eroğlu kurban yoluna

Ömrü hediye etsem değmez teline

Kalmadı kararım döndüm deliye

Hasbahçe bağbanı gül Berzi Babam....

Efendi Babacığım,size yazdığım şiirim bu. Hatam varsa beni bağışlayın. Sizi gördüğüm sohbetinize katıldığım gün, sizi üzdüm mü densizliğim oldu mu diye gönlüm öyle kanıyor ki, çok özür dilerim beni bağışlayın ne olur. 

Do… Kü… Er…..

-------------------

Terzi Baba. (28/08/2013)

Hayırlı günler Me… oğlum. İyi niyetlerin için sağolasın. Hamdolsun şimdilik iyi sayılırız İnşeallah sizlerde hep birlikte iyisinizdir. Cenâb-ı Hakk gönlünü açık, bedenini kavi eylesin. Bahsettiğin durumlar bazı kimselerde daha bariz olarak ortaya çıkar, bazılarında daha az olur bazıları da farkında olmazlar. Her hangi bir şeyin farkında olan kimse tabî ki onu daha iyi değerlendirir. Bu açık olarak "Ve ne fahtü fihi min Rûh-î" "ben ona Rûhum'dan nefih ettim/ üfledim" hakikanin yaşantısıdır diyebiliriz. Ancak bütün bunları, hakkımızda fazla büyütme, hayat bu belli olmaz bir

68

gün üzerimizden eksi bir şey zuhur eder üzüntüye sebeb olur, bizde bu dünyanın sıradan insanlarından biriyiz. 


İstiğfarlardan hangisini çeksen olur, sadece estağfirullah demek te yeterli olur.

İzmire İnşeallah Eylül-ün (17) sinde geleceğiz kısmet olursa cum'a günü aynı yerde gene görüşürüz.

Zuhuratların güzel Yolunda belgesel seyretmek güzel ismi üstünde "belge" ma'nâ belgelerinin farkına varmaya çalışmak, buzullardan yukarıya çıkmak güzel, fikir yükselmelerine çıkmak olur.  Ve buzun aslı sudur suda ilimdir onlar eridilçe ilim ortaya çıkacaktır. Cesedi görmek gönlünde olan bir dünya nefsani sevgisinin de aşıldığını göstermektedir, gergedan mükâfatının verilmediği iyi olmuş çünkü o mahlûk nefsin biraz kuvvetliliğini ifade eder, verilmemesi üzülünecek bir şey değil eğer alsalardı onu kendilerinin öldürmesi lâzım gelecektiki bu daha zordu.

(ABD) donanması. Yani Amerikan,  (Abd) "abdiyyeti"nin kulluğunun ne kadar sığ olduğu gemilerinin yani ilim araçlarının arızalı ve sığ/derinliği olmadığı,  öyle  bir yerde bile battığı/hükümsüz kaldığı anlaşılabilir. 

Zâten hayat sahnesinde hep birer oyuncuyuz.
Hepsi güzel yolunda, Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah. Soruların olursa not al gelince incelemeye çalışırız İnşeallah. 

Dünya ahret işlerinde başarılar dilerim, selâmlar hoşça kal Efendi Baban.  

-------------------
 
Me…. Ak…. (26/08/2013) “Zuhuratlar”

Efendi Babam.

Ellerinizden saygı ve hürmetle öper, Cenâb-ı Hakk’tan sizlere sağlık, sıhhat ve afiyet vermesini en içten dileklerim niyaz ederim. Cenâb-ı Hakk, beni ve diğer evlâtlarınızı sizin yol göstericiliğinizden mahrum bırakmasın inşallah.  

69

Efendi Babam, son zuhuratlarımı göndermeden önce, müsaadenizle, sizinle bir şey paylaşmak istiyorum. Geçen hafta, telefonda size üç harflilerin ma’nâ âleminde beni rahatsız ettiklerinden bahsetmiştim. Sizinle konuştuktan sonra, içime öyle bir ferahlama, öyle bir enerji geldi ki anlatamam. Geceleri gözüme uyku girmemeye başladı, çok az uyuyabiliyordum ama bundan rahatsız da olmuyordum. Hatta vücût ısımda belirgin bir artış oldu. Bu fiziksel bir şeydi (yani psikolojik olarak uydurduğum bir şey değildi). Bir enerji ve bir dinçlik yüklemesi oldu üzerimde; zikirlerimde ve ibadetlerimde, (tabirimi caiz görün lütfen Babacığım) adeta dopingli bir güreşçi gibi meydana çıkmaya başladım.



Efendi Babam, bu tam olarak biat sonrasında yaşadığım fiziksel ve ruh-î duruma tekabül ediyordu. Biatten sonra da bu halleri yaşadım. Geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, bu halleri bir kere daha yaşamışım. Daha huzurunuza çıkmak nasip olmamıştı, sadece telefonda bir iki kere konuşmak nasip olmuştu. İzmir’e gelecektiniz, istersem sohbetinize katılabileceğim şeklinde bir izin vermiştiniz bana. Daha, ne ders vermiştiniz, ne de evlâtlığa kabul etmiştiniz. İzmir’e gelmenize bir hafta kala, bana bir haller olmuştu. Yine uyuyamaz olmuştum, ama o kadar az uykuyla hiç o kadar dinç olduğumu hatırlamıyordum. İnsana en zor gelen sabah namazlarına bile adeta koşarak kalkıyordum.

Sanki doping almıştım. Bir de, siz gelene kadar bir hafta boyunca, ağzımı bıçak açmamıştı. İnsanlar, yemek aralarında ve molalarda, güler eğlenirken, nefsi sohbetler yaparken, ben bir kenarda, ki eskiden o sohbetlerde başı çekerdim, ağzımı bıçak açmadan oturuyordum. Efendi Babam, bu nasıl bir şeydir ki, daha sizinle herhangi bir evlâtlık ilişkisi tesis edilmemişken, hatta ve hatta daha fiziksel bir görüşme bile gerçekleşmemişken, üzerimde bu kadar büyük bir tesiriniz olabiliyordu... Bu nasıl bir şeydir ki, üzerime çullanan üç harfliler bir telefon konuşmasından sonra beni rahat bırakıyor, ve ruhani olarak büyük bir enerji çoğalması yaşıyor, zikirlerime dört elle sarılır hâle geliyor-

dum. 70

Efendi Babam, bilmiyorum, ama size bu satırları yazmak bile içimi hem ferahlatıyor, hem de tarifini yapamadığım bir coşku ile içimi dolduruyor. Ve git gide, hayatımın merkezi teşkil etmeye başlıyorsunuz, ya da ben bunun farkına varıyorum. Eskiden sizin sohbetlerinizi zahiri olarak dinlerdim. O sohbetlerdeki ilm ve irfan için. Ama şimdi farkediyorum ki, mürşid ile mürid arasında, günlük dille, dile gelemeyen farklı bir boyut var, sadece o sesi duymak bile insanı pişiriyor. Aradaki fiziksel uzaklık bu yüzden çok büyük dezavantaj, ama Cenâb-ı Hakk, her zorluğun yanında bir kolaylık da veriyor, tekrardan yola koyulmamızı istiyor.



Efendi Babam, işte ben mp3 çalarımı sizin sohbetlerinizle doldurdum. Boş kaldığım her anda, bir sohbetinizi açıp dinliyorum. Bunu sadece ilm ve irfan kazanmak için değil, boş vakitte mevzi kazanacak olan nefsime set çekmek için de yapıyorum. Çünkü gözle görülür ilm ve irfan kadar, o sohbetlerde gözle görülmeyen bir frekansın, için için gön-lümü pişirdiğini ve kötülüğü emreden nefsime, hakikatini, o farkına bile varmaksızın, hatırlattığını düşünüyorum.

İşte o yüzden, o içten duygularımla, Cenâb-ı Hakk’tan önümde açtığınız yolda, hakkıyla çalışmayı ve mesafe kat etmeyi lütfeylemesini niyaz ediyorum. 

Efendi Babam, aşağıda zuhuratlarımı gönderiyorum. Artık sayıları gayet azaldı. İlgileriniz için Allah sizden razı olsun. Bu arada, zikirlerimde olan 101 istiğfar konusunda bir şey danışmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, çok çeşitli, istiğfarlar var. Siz, hangisini tavsiye edersiniz? Aynı şeyi salâvat-ı şerife konusunda soracaktım… Siz hangi Salâvat-ı tavsiye edersiniz? Efendi Babam, bir de şöyle bir durumum daha var: Evimizin yapısı gereği, zikirlerimi bazen, yatak odasında yapmak zorunda kalıyorum. Ayşe validemiz, Efendimizin (s.a.s.) yattığı yerde namaz kıldığından bahsetmiş. Bu konularda doğru bilgiye ulaşmak her zaman mümkün olmadığı için, bir de size danışmak istedim.

Bu arada Efendi Babam, yakın bir vakitte İzmir’e geleceğinizden bahsetmiştiniz. Geliş tarihiz belli oldu mu?

71

Cenâb-ı Hakk en kısa sürede huzurunuzda bulunmayı fiziksel olarak da nasip eder inşallah?



Efendi Babam, mektubumu bitirirken, Cenâb-ı Hakk’tan sizi başımızdan eksik etmemesini niyaz eder, hürmet ile ellerinizden öperim.

En içten saygılarımla

(1) Rüyanın hatırlayabildiğim ilk yeri, El….. (eşim) bir yer yatağında yatmışız, tam tekrar yatacakken, bababım (Lü…..) kalktığını duyuyoruz. Herhalde El….’e biraz beklemesini söylüyorum. “Bir babama bakıyım” diyorum. Ancak babam evin içinde dolaşıyor, hiç uyuyacak gibi değil. Ben de ona eşlik ediyorum. O sırada televizyonu açıyor. Haberler gibi bir şey var. Haberlerde Putin’den bahsediyor.  

Daha sonra bir belgesel başlıyor herhalde. Emin değilim ama Elif, ben ve oğlum (Cem Asım) bu belgeseli izliyoruz. Belgeselde insanlar bir yerlere tırmanıyorlar. Önce bir kayalığı tırmanıyorlar. Kayalığın bittiği yerde buzullar başlıyor. Artık biz izliyor muyuz yoksa ekibin bir parçası mıyız bilemiyorum. Biri bu belgesel içinde, bu tırmanma serüveninin detaylarını anlatıyor. Buzullara gelindiğinde, o vakte kadar ekip içerisinde uyuklayan biri grubun liderliğini eline alıyor, inanılmaz hareketler ile dimdik buzullara tırmanmaya başlıyor. Akıl almaz bir güç ve çeviklik ile buzulları tırmanırken, diğeri ya da diğerleri onu takip ediyor. Bu arada tırmanılan buzulların kubbe şeklinde olduğu ve dikkatli bakılınca camii kubbeleri gibi desenler ile süslendi-ğini görüyoruz.

Bir süre sonra zirveye varıyoruz. Ekiptekiler, zirvenin tepesinde hep birden tepinmeye başlıyorlar. Tırmanırken buzulları ister istemez zorladıklarını, sarstıklarını, dönüş yolunda kendilerini taşıyamayacak buzulları bu yöntemle şimdiden çökerttiklerini söylüyorlar. O sırada, bir tanesi geliyor, elinde üst üste konmuş iki küçük kafes veya tel sepet gibi bir şey var. Şöyle diyor: “deprem olduğunda hiçbir kapı dışarı doğru açılmaz, kapılar her zaman içeri doğru açılır.” Bunu derken, elindeki kafeslerden üstte olanı

72

hep bir yana doğru gidiyor.



Daha sonra ekip bir yere veya birine gidiyorlar. Dönmüşüz, o kişi veya yerden ödüllerini istiyorlar. Herhalde yolculuk için bir ödül vardı. İstedikleri gergedan. Ödülü verecek kişi, ellerinde gergedan kalmadığını söylüyorlar. Başka bir şey verelim diyorlar. (Başka bir hayvan olabilir, ama emin değilim) Ama sonuçta ödül olarak gergedan istiyorlar ve ödülü verecek kişi ellerinde gergedan kalma-dığını söylüyor. Bu ekipte biraz hayal kırıklığı yaratıyor.

Daha sonra, El.., ben ve oğlum bir demiryolu kenarında buluyoruz kendimizi. İnsanlar istasyonda toplanmışlar. Yakından bakınca trenin birini ezdiğini görüyoruz. İnsanlar raylarda toplanmışlar, ama trenler onların arasında vızır vızır dolaşıyorlar. Bu arada Cem Asım raylarda oynuyor. Yanında bir tren geçerken, son anda onu kenara çekiyorum. Elif’e Cem Asım’a göz kulak olmasını söylüyorum. Bu arada treninin çarptığı kişiyi merak ediyorum.

Ceset kalkmış herhalde. Biraz sonra, insanların toplandıkları yere gidiyorum. Cesedi görecem diye bir yandan korkuyorum, bir yandan da merak ediyorum. Ceset kalkmış herhalde, cesedin olduğu yerde biraz kan var. İstasyonda toplananlara, “yine intihar mı?” diye soruyorum. Hayır diyorlar, 7 yaşındaki bir çocuk ölmüş/ezilmiş diyorlar. Ezilenin çocuk olduğunu duyunca hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum. Heyecanla, kalbim güm güm atarak uyanıyo-rum. Rüyamdaki gibi ağlamamak için kendimi güçlükle tutuyorum.

(2) Bir kalabalık var. Ben içlerinden ayrılıyorum. Motosiklete binmişim ve gitmeye başlıyorum. Hayatım da ilk kez bir motosiklete binmiş olduğumdan, kendimi biraz garip ve heyecanlı hissediyorum. Kullandığım motorun arkasında başka bir motor daha var (iple benim kullandığım motora bağlı), onu çekmeye çalışıyorum. Bu arada, polisler takip ediyor beni. Arkadaki motor hızımı yavaşlattığı için polislerin veya arkamda beni takip edenlerin bana yetişeceğini düşünüyorum. Tam o esnada, arkadaki motor çalışmaya

73

başlıyor. Meğerse biri (tam emin değilim ama Be……. olabilir: okuldan bir asistan) binmiş ona ve artık bu sayede daha hızlı gidiyoruz… Bunlar olurken, yolda birikmiş bir kalabalık yüzünden durmak zorunda kalıyoruz. O sırada polislerin yetişeceğini düşünüyorum. Ama panik de olmuyorum.



Bu arada Be…..’ı görüyorum. Be…. ilk kez bu kalabalıkta mı gördüm yoksa, arkadaki motorda mı gördüm emin değilim. Kalabalık toplanmış bir şeyi izliyor. Yaklaşınca görüyorum ki, Yı… Öz… (gazeteci) Ce.. As..’ı (oğlum) yıkıyor. Bu olay herkesin önünde sahne gibi bir yerde gerçekleşiyor. Yı… Öz…’in Ce… As…’ı yıkarken, kolunda bir gazete olduğunu görüyorum. Gazete ıslanmasın diye gazeteyi alıyorum. O da o sırada, gazeteyi çaktırmadan aldığımı söylüyor. Ben ise, gazeteyi okumak için (kendim için değil) ıslanmasın diye aldığımı söylüyorum. Ve gazeteye bakmamaya çalışarak (adeta dürüstlüğümü kanıtlamaya çalışarak) gazeteyi verebileceğim birilerini arıyorum. Aklıma Be….. geliyor. Ancak bütün aramalarıma rağmen Be….’ı bulamıyorum. (gitmiş demek ki)

Daha sonra geri dönüyorum. Yı…. Öz… Ce… As…’ı yıkamış. Ce.. As… bana sarılıyor. Tertemiz. Pür-ü pak olmuş. Bu arada, bu olaylar bir mağaranın içinde gerçekleşiyor. Bir deniz altı mağarası. Diyorum ki, geçen sefer burada bir donanma vardı (ABD donanması) ve yara almıştı. Ama su sığ olduğu için batmaması gerektiğini söylüyorum. Yı… Öz… (veya başkası) donanmanın battığını söylüyor…

O sırada kendimi özel bir odada buluyorum. Masalar var, ve her masanın üstüne özel bir defter gibi bir şey konmuş, ve uşaklar defterlerin yanına bir kalem koyuyor, ve kalemlerin yazıp yazmadığını kontrol ediyorlar. Adeta önemli bir şey imzalanacak ve uşaklar kalemlerin bu esnada bir sorun çıkartmamasını kontrol altına almaya çalışıyorlar. O esnada birileri içeri giriyor, bir sahne beliriyor ve içeri girenler Almanca konuşmaya başlıyorlar. Meğersem bu bir tiyatroymuş ve oyun başlamış. Oyuncular deminki defter ve kalemleri ellerine alıyorlar… Bir birlerine Almanca soru

74

soruyorlar: kaçta kalkacaksın diye. Ben panik oluyorum. Çünkü sahnede kaldığım için artık ben de oyuncu olmuşum. Ne rolümü biliyorum, ne doğru düzgün Almanca biliyorum. Sıra bana gelmesin diye yalvarıyorum içimden. Sıra bana geliyor, kaçta kalkacaksın sorusuna Almanca “saat 7’de” diye cevap veriyorum. O sırada, oyunun birinci perdesi bitiyor. Rahatlıyorum. Arada hemen sorumluyu bulup, çıkışıyorum. Diyorum benim bu sahnede ne işim var. O da bundan birkaç ay önce, kendimin bir kayıt yaptırdığını söylüyor. Ben bunu kabul ediyorum, ama oyuncu olarak kayıt yaptırmak gibi bir amaç taşımadığımı söylüyorum. Bu arada, başka itiraz edenlerde oluyor… tam o sırada okuldan bir hoca arkadaş (Mu…) ile buluyorum kendimi.



Mu…. ile oturduğumuz yeri bırakıp bir tur atıyoruz (daire çiziyoruz). Müzik bitmeden bulunduğumuz yere geri döneceğiz. Müzik bitmeden bunu yaparsak kimse bizi fark edemeyecek. Turu tamamlıyoruz, bulunduğumuz mekâna farklı bir yerden giriyoruz. Bir de ne görelim. Bu mekan artık bir uçak… Uçağa arka kapısından (kuyruk tarafından) girmeye çalışıyoruz. Ama ortalık hınca hınç dolu. İnsanları iktirerek yerimize doğru gitmeye çalışıyoruz. Büyük bir çabayla yerimize geliyoruz. Orada ne görelim. Yerimize birileri oturmuş. Bu arada uçağın içinde büyük bir konser verilmekte, o yüzden bu kadar kalabalık. Yerimde oturan çocuğu kaldırıyorum. Çocuk mızmızlanarak gidiyor. Yerime oturuyorum.

O sırada artık bir konser salonundayız. Konser devam ederken, Ba…. (bir arkadaş) ile konuşuyorum. Sonra, bir yere geçiyorum. Burası bahçe, konserin uzağındayım. Bahçeyi sulamaya başlıyorum. Bahçe parsel parsel, konser salonundan uzaklaştıkça, bitkiler azalıyor, gibi. Bahçeyi sularken, Pı…’ı (eski arkadaşlardan) fark ediyorum. Bahçe-nin içinde cep telefonuyla konuşuyor, kötü ayrıldığımız için birbirimizi görmezden geldiğimizi düşünürken, yanıma geliyor, meğersem konuştuğu cep telefonu benimmiş, telefonu bana veriyor, ben de demek artık küslük kalmadı diye düşünüyorum. Hatta onu ıslatmaya bile başlıyorum.

75

O sırada, tekrar konser yerine dönüyorum. Hatta bir ara sahneye bile gidiyorum. Emin değilim ama sahnede Ce… As… (oğlum) ile karşılaşıyorum. Sonra izleyiciler arasında, Ba….’ı görüyorum. Pı….’ı soruyorum. Kocasından ve Pı…’dan bahsediyor, bizim çocuklar diyor… Şaşırıyorum….Allah Allah diyorum Ba…. onları nereden tanıyor. Ba…. onların Keçiören’de olduklarından bahsediyor (emin değilim ama bir Keçiören lâfı geçiyor). Kıyafetim pek müsait olmadığı için düzgün bir şeyler bulup giymek için gardırobuma gidiyorum. Kıyafetler arıyorum…



O sırada, bir mutfak gibi bir yerdeyim. Kapı çalıyor. Ce… As… giriyor içeriye. Bambaşka biri olmuş… Sarılıyorum. Onu getiren Pı…’ın annesi… İçeride Mu….. ablam (kuzenim) var. Pı….’ın annesine çay koymak istiyoruz. Şekersiz olsun diyor. Ben tam bir bardağa koyacakken, son anda kenarda pasta yapımında (kek de olabilir) kullanılan dolayısıyla da dibinde, kenarlarında biraz şeker kalmış bulunan bir bardağa koyuyorum çayı. Amacım, kadıncağızın tatsız çay içmemesi, bardakta kalan şekerin çayı tatlandıracağını düşünüyorum. O sırada, Mu….. ablam, o bardağın kirli olduğunu uyarıyor. Ben de, mu….. ablama bir iki açıklama yaparken uyanmışım.

-------------------



Yüklə 0,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin