Terzi Baba. (28/08/2013)
Hayırlı günler Ni….-Gü…. kızım. Hamdolsun şimdilik iyiyiz, dünya hali yavaş yavaş yaşamaya çalışıyoruz. İnşeallah sizlerde iyisinizdir.
Zuhuratların hepsi güzel yolunda, gökten zâten hep bütün tecelliler gelmekte. Askerlerin ölmesi güzel Âyet-i Kerîme'de belirtildiği gibi "içi boş başaklara dönmüşler" diğerleri de güzel Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah.
Bahsettiğin, hallere pek takılma onlar biraz bir bakıma fantazi'dir bu dünya ölçülerinde kaldıramayız, bunları sadece ilmen olduğunu bil ve geç ve bu âlemde sen sadece bu bedenle varolduğunu bil ki, zâten işin aslı da budur.
76
Bedenimizden başka yer de herhangi bir tasarrufumuz yoktur o halde gerçek olan biz, sadece biziz dışarıda olan bir biz hayalidir. Hayali olan bir şeyde pratikte kullanılamaz ve kullanamadığımız şeyde bizim değildir. O nun için bu tür hallerin hükmü altına girme gör geç ve üzerinde durma. Burada yaşadığımız bu birimsel hayat buranın gerçeğidir. Cenâb-ı Hakk her türlü işinde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah.
Sa…..’a çocuklara sana herkese selâmlar Nüket Annenin de selâmları vardır, hoşça kal Efendi Baban.
-------------------
Gü…. Ra… (27/08/2013) “Selâmlar”
Efendi Babacığım, inşaallah afiyettesinizdir. Annemle sizin ellerinizden hasretle öpüyorum. Biriken zuhuratlar şu şekilde.
(1) Gö…. isimli tanıdık umuma çağrı yapıyor, mesaj yayıyor, diyor ki, “gökten virdler geliyor taze, taze yastığı-ma konuyor, alacak olanlar geç kalmasın, onlar kendilerini biliyor, bana da içten sesleniyor ve diyor ki en büyük vird sana.”
(2) İki asker “ölmüşler” diyor ki biri, hiç kan yok, fiziki bir darbe dışarıdan bir müdahale olmadan ayakta öylece ölmüşler, nasıl olur diyorum. Şimdi artık bunu frekansla yapıyorlar, içlerini oyuyorlar bir titreşimle, ayakta içleri çekilerek ölüyorlar diyor. Askerlere bakıyorum canlı gibi duruyorlar ama kıpırdamadan heykel gibi.
(3) Elbiseler giydiriyorlar ama, hepsi küçük geliyor, düğmeler kapanmıyor, fermuarlar çekilmiyor.
(4) Bir kutu ayakkabı önüme getiriliyor, içlerinden krem renkli oldukça sade gösterişsiz klâsik bir model seçiyorum, tam deneyecekken, topukların farklı model olduğunu fark ediyorum, sadece topuklarda stil farklılığı var, bunlar farklı diyecek oluyorum, bunun sorun olmayacağını tam tersi daha güzel ve hızlı gideceğim ve bunu kimsenin fark etmeyeceği söyleniyor.
77
Babacığım bu son anlatacağım şimdiye kadarkilerden bir hayli değişik. haddimi aşan şeyler söylemek istemem, affınıza sığınarak olan biteni aynen yazıyorum. Boşlukta salınıyor gibiyim ama heryeri kaplamışım, tarifi çok zor bir hal ile içim dışıma doğru döndürülüyor, içim zâhir dışım bâtınmış. Aslında bu hep böyleymiş, rumuz sandığım şeyler apaçık hakikatin kendisiymiş, mecaz yokmuş yani. Zâhir ve bâtın gerçekten de birmiş. Çünkü bâtınım zâhir olduğunda görüyorum ki içim sandığım aslında bu âlem diye seyredip durduğummuş, kendi içim de veya içim sandığımda artık ne diyeceğimi şaşırdım.
Ya, dolanıp duruyormuşum ve dışarısı sandığım her varlık, görünen görünmeyen, benim vücudumun bir yansımasıymış, yansıma da denemez apaçık oymuş işte!!! tek bir vücut var ve onun inşaası ile zikirde her zerre, dışarda benden gayrı hiçbir şey yok!!! insanlar hücrelerim gibi. Herbir organın inşaası için çalışıyorlar. Herbiri görevli, benim bünyemde !!! Ve ayrıca işi biten- yani sözde ölen- tekrar ruh olarak bana katılıyor, bende birikiyor, hiç birşey zâyi olmuyor, herşey dönüşüyor, üzülecek bir şey de yok, aslen kendimi yiyip içiyormuşum.
Acayip bir hal, böyle seyrettim durdum, ırmaklar damar-larım, tarlalar etim, yıldızlar bulutlar hepsi içimmiş. Müthiş bir titreşim ve dâimi bir aşk hali. Ciğerler sanki melekut, alemler de burada, beyin, omurgam, tarifsiz bir durum, ama, buna eminim, sonra uzun süre kendimi toplayamadım, içimde bütün bedenimi kaplayan şiddetli bir yanma hissi, ciğerlerin yanması dedikleri bu mu acaba. İşte böyle, tam anlatamadım çünkü bu zevki kelimelere dökmek pek mümkün görünmüyor ama evet HER ŞEY KENDI LİSA-NI HALİYLE ZİKREDİYOR. Nasıl etmesin ki?. Efendi Baba-cığım. Bu zuhurat sonraya da tesir etti. Herşeyi ilk defa görüyor gibiyim, dokunmak ve herşeyle konuşmak gibi devamlı içimden muhabbet etme isteği duyuyorum, ve sanki cevap da alıyorum, neşeli bir hal, ancak içimde müt-hiş bir yanma var, sanki ciğerlerim yanıyor.
Hürmetler ederim. Nüket anneme de selâmlar.
78
-------------------
Me… Ak… Ka… (28/08/2013) “Teşekkür.”
Efendim Allah c.c. razı olsun sizden.
Ne iyi etmişsiniz de kayda almışsınız sohbetlerinizi. Benim için ne büyük kolaylık oluyor bilemezsiniz. Yemek yerken, iş yaparken, yolda dinleme fırsatım oluyor böylece.
Sayenizde o kadar çok şey öğrendim ki.
Size sadece teşekkür etmek istedim. Hakkınızı ödeyebileceğimi hiç sanmıyorum.
Ellerinizden öperim.
Me… Ka….
------------------------
Terzi Baba. (30/08/2013)
Aleyküm selâm Fa…. kızım. Temennilerin için teşekkür ederim sağolasın. Az da olsa rahatladığına sevindim. Ancak bu rahatlamanın nefsi olmayıp, huzur mevkiinde olduğunu da tahmin ediyorum. Nefsi, beşeri rahatlama çobuk geçer gene farkında olmadığı bir başka sıkıntının içine girer, çünkü nefsin istekleri bitmez. Mühim olan ise kişinin Rûhun da ve gönlünde olan İlâh-î huzur rahatlığı dır. Rahatlık, sözü dahi beşeri bir anlatımdır gerçek duygu ve yaşantıyı beşeri lisan ile tarif etmek mümkün değildir, ancak ifade babında kullanılmaktadır ki, başka da çaremiz yoktur. Biz buna "Mutmain"nî lik diyelim.
Mutmain, tasavvufta bir mertebe olduğu gibi, aslında bütün mertebelerin de kendi düzeyinde mutmainniliği vardır. Mutmain olmanın yolu ise "gerçek doğru ve gönül tarafından tasdik edilen bilgidir." Bunun dışındaki yaşantılara daha çok duygular ve hayaller hâkimdir. Onun için her içine gelen duygu bilgi ve düşenceleri hemen gerçektir diye tatbikatına başlamadan, tarafsız bir düşence ile akıl süzgecinden geçir, ondan sonra uygun ise tatbikatına başlarsın. Böyle yaparsan gereksiz yorulmaz
79
gerilmezsin hayatın daha dengeli ve bereketli geçer. Bu beden, elbise ve aracımız, bize ömür boyu lâzım olacaktır, üzerine gereksiz fazla yük yükleyerek onu zamanından evvel çökertmeyelim. O zaman işimiz daha da zorlaşır.
Babanın ismini şunun için sormuştum! Çünkü zuhuratlar da isimler sûretlerden bazı yerlerde daha mühimdir. Belirtiğin iyi olmuş. Seninde bildiğin gibi "Adnan" Peygam-berimizin büyük dedelerinden dir. "Abdullah" ise kendi Ba-basıdır. bâtın âleminde "Baba" "Akl-ı kül-"ü "Anne" ise "Nefs-i kül-"ü ifade etmektir. Hâl böyle olunca o resmi sana veren zâhir yönüyle zâhir baban, bâtın yönüylede Bâtın Babandır. Yani resim sana iki yönden de verilmiş. Oldukça güzel. Gözlerin evvelâ kapalı olması daha henüzbasarın açık ancak basiretin daha açık olmamasını ifade eder.
Daha sonra açılmış olması yaşının da daha ileri olması zamanla bu idraklere ulaşacağını göstermektedir diyebiliriz. Mi'râc dönüşü "bana bakan Hakk'ı görür" diye buyuran efendimiz "ben bir aynayım bana bakan kendini görür" ifadesiyle evvelâ ona baktığımızda kendimizi rörürüz ve ne görmüş isek bizizdir yoksa onun gözü kapalı olmaz. O Risâlet aynasında kendimizi gördükten ve kendimizi tanımaya başladıktan sonra da, gene aynı ayna da "hakk'ı” görmeye başlarız. Bu zaman da bizim Peygamberlik makamına bakışımız değişmiş olur. İşte peygamber Efen-dimiz zâhiri ile halkı, bâtını ile de Hakk'ı bizlere göstermek-tedir ki. Bu yüzden de habibullah'tır.
Kaza ve kaderle kısmen ilgili olarak sana (62 Bir ressam hikâyesi) isimli çalışma dosyasını göderiyorum, kişiye değişik ufuklar açacağından takıntılı halleri varsa, onlarıda uzaklaştırır, hayatın ve kişilerin meselelere ne kadar değişik yönlerden baktığını ve hadiseler hakkında tek taraflı yorum yapılmasının, zamanla kişiyi zora sokabileceğini, bir hadisenin diğer şahışlar yönüylede değişik algılanabile-ceğini, ve bu yüzden hoşgörü vasfının çok elzem olduğunu, ve kısmende olsa kişilerin başka doğrularının da olduğunu anlamış olurlar.
80
Yazacağın bazı şeyler olursa vakit bulunca yazarsın ancak sıraya göre olduğundan hemen cevap veremiyorum. Selâmlar dünya ahret işlerin kolay gelsin. Hoşça kal, Terzi Baban.
-------------------
Fa… Ha… (29/08/2013) “Teşekkür”
Selâmün Aleyküm çok Muhterem Hocam,
Evvela hürmetle ellerinizden öper, yazıma verdiğiniz ihtimamlı cevaplar için teşekkür ederim, Allah ömrünüzün bereketini, gözlerinizin nurunu artırsın İnşallah.
Okuldan gelir gelmez aldım mailinizi ve inanın nefes almadan okudum adeta. Günlerdir tecelligahı olduğum El-Kabıd (Daraltan), şükürler olsun yerini El-Basıt (Açan) sıfatına devretti dualarınızla. Akabinde tek tek varlığından haberdar bile olmadığım kapılar açıldı. İlki şu şekilde oldu.
Hocam belki bana kızacaksınız sabırsızsın diye ama çok haklısınız. Bunu şu yüzden söylüyorum, mailiniz okuduktan sonra derin bir nefes aldım, besmelemi çektim ve Füsusü’l –Hikem’i kaldığım yerden okumaya başladım. Ya’kubiyye Fassında 13. Bölümde (454. sayfa)
(İşte bunun için Resul (a.s.) “Festekım kemâ umirte” yani ”Emr olunduğun gibi istikamet üzere ol” (Hud, 11/112) sözünün, içinde barındırdığı şeyden dolayı, "Hud suresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı" buyurdu. Şimdi onu "Kemâ umirte yani emrolunduğun gibi ol" ihtiyarlattı. Çünkü o bilmez ki, iradeye uygun olan şeyle mi emr olundu? Ta ki o şey olsun; veyahut iradeye muhalif olan şeyle mi me'mur oldu? Ta ki olmasın. Ve hiçbir kimse, irade hükmünü bilmez. Ancak muradın gerçekleşme-sinden sonra bilir. Allah'ın basiret gözünü açtığı kimse istisnadır. Şimdi imkân dahilindeki aynlar sabit oldukları halde, oldukları hal üzere idrak eder. Böyle olunca bunun üzerine gördüğü şeyle hük-meder (13).
81
buyuruyor ve açıklamasını da şu şekilde yapıyor :
Şimdi Resul (a.s.) "emr-i teklifi"yi tebliğe me'mur olmakla beraber, acaba "irade"ye uygun şeyle mi me'mur oldu ki, o şey gerçekleşecektir. Veyahut "irade"ye muhalif olan şeyle mi me'mur oldu ki, o şey gerçekleşmeyecektir. Bunu bilmediği yön ile ızdırab duyar. Çünkü Resul, halkı da'vetle kayıtlı iken, kulların a'yan-ı sabitelerindeki isti'dad-larından ve icabet edip etmeyeceklerinden örtülü-dür. Eğer da'vete icabet etmeme durumu isti’dadın da bulunanlara vakıf olsa, onu da'vet etmekten yana gevşeklik gelir ve da'vet işinde noksan üzere olur ve bu şekilde de, aynlar arasında farklılık olma-ması icab eder idi. Resul bu örtüye dayalı olarak, da'vetin "irade"ye uygun mu, yoksa muhalif mi olduğunu bilmez. O ancak da'vete me'murdur.
Kısacası Peygamber Efendimiz (S.A.V) , (benim anladığım kadarıyla) Vakıa Suresindeki üç sınıftan üçüncüsünün halleri yüzünden değil, davet ettiği insanların istidatlarının ne doğrultuda olduğunu bilmediği yönüyle ızdırap çekmiş.
Bu durumda sizin de buyurduğunuz üzere “sakin olmak” lâzım dedim ve bahsettiğiniz kitabı (HZ. PEYGAMBER EFENDİMİZİ RÛ’YA-DA GÖRMEK) okumaya başladım. Allah Sizden ve emeği geçen herkeslerden razı olsun, insanın bakışındaki manzarayı değiştirecek bir eser olmuş elleriniz dert görmesin. Benim için İkinci kapının eşiği oldu bu kısım. Okuduğum yere gelene kadar benim manzaram nasiplenebildiğim ölçüde değişti galiba şükürler olsun. Şimdi en azından 3. sınıf olmanın korkusu vehimden kaynaklı bir korku olabilir diyorum.
Kitapta, 40. Sayfadaki Atâ Efendi’den nakledilen hikâye sonrasında Peygamber Efendimizin (s.a.v) “Ben aynayım bana bakan kendisini görür” Hadis-i Şerifinden sonra şu temenni geçti içimden. “İnşallah gözlerim hakikate tam açılmasa da aralanır, bu yolda saçlarım
82
ağarsa da.” En doğrusunu Allah bilir.
Üçüncü kapıdan ise bugün geçtim galiba. Okula gittiğimde öğle yemeğinden sonra içimde inanılmaz bir istek oluştu Füsusü’l–Hikem’i okumak için. Ancak o saatlerde (okulda iken) bunu yapmama getirilen yasak yüzünden (ki yerinde bir karar olarak kabul ettiğim bir yasak bu) açıp okuyamadım bir türlü. O istekle saat 16 30 a kadar kendi dünya işlerimle ilgilendim. Ama bu arada sürekli çekiliyorum bir yerlere doğru. Bir taraftan Füsusü’l –Hikem “gel” diyor içimden, bir taraftan İbn-i Arabi Hazretleri çağırıyor “hadi” diye. Bir kulağımdan “Vahdet-i Vücut” giriyor, diğer kulağımdan “a’yân-ı sâbite” çıkıyor. Hocam çok tuhaf bir şekilde de önümdeki işim de tıkır tıkır devam ediyor, üstelik daha önce içinden çıkamadığım kısımlar bir bir çözülüyor.
Bu süre içerisinde de odaya bir aday öğretim üyesi getirdiler, “sınavı burada yapabilir miyiz” diye sordular. Ben de “elbette” dedim, soru kağıdını kendisine verdiler, o diğer masaya geçip sınava başladı. O sınav olurken ben de az önce anlattığım hal üzereyim. Bu arada sınavı hangi fakültenin yaptığıyla ve sorularla ilgili en ufak bir fikrim yok. Saat 16 30 civarında sınav bitti ve “nasıl geçti sınavınız?” diye sordum. Hocam verdiği cevap aynen şu : biz ilahiyatçılar için İbn-i Arabi Hazretlerinin fikirleri tasavvufun logaritması gibidir. Yani matematiğin en zor olan konusu gibi. Bütün sorular ordan geldi. “Füsusü’l –Hikem”, “Vahdet-i Vücut”, “ayan-ı sabite”. İçimden Sübhanallah dedim ve kendine “keşke daha önce söyleseydiniz, hazine bilgisayarımda mevcuttu” diyip güldüm. Bana inanmadı önce, sonra bir ara gelip almak istediğini söyledi ve gitti.
Hocam, son olarak mailinizin bitiş cümlesi öyle isabetli yerden vurmuş ki “Rabbim, tevafuk değil de nedir” diyip hamdettirdi yine. Çünkü Mevlâ’nın söylediği şeylerin güzellikteki isabeti, babamla çok yakın bir zamanda muhabbet konusu olmuştu. Ve o da cümleyi aynı ma’nâya gelen bir sözle bitirmişti. “Vaki olanda hayır vardır”.
83
Duanın kabulüyle ilgili bütün vehimlerim de bu söz sayesinde tuzla buz olmuştu. Oysa ki “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler“ sözü çocukluğumdan beri yanıbaşımdayken nasıl da görmemişim bunca yıl. Demek ki buyurduğunuz gibi zamanı varmış hakikatinin idraki için.
Hocam, her şey için tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Hani derler ya yaşamak için nefes almak şart diye, benim içimden geçen de aynen şöyle : “hakikati” yaşamak için “nefes” almak şart.
Hocam, bendeki zaman zaman hasıl olan bu tarz vehimlerle ilgili olarak bir de şunu söylemek istedim. Her zaman böyle ruh halleri yaşanmaz bende, zâten yaşanırsa “yaşanmaz” olur bu dünya. Özellikle ailem ve dışarıdan bakanlar için çok kolay bir hayatım olmadığı söylenip duruldu bana yıllardır. Elbette ki Sizler kadar hayat hakkında tecrübeye, Hakk’tan gelen ilim ve irfana, basirete sahip değilim. Ancak uzunca bir süreden beri hep şuna inandım. “Müslümansam depresyona girmeye hakkım olamaz”. Girdiysem teslimiyette bi problem var dedim ve zorlandığım durumlarda kendimi hep dua ile şarj ettim bi anlamda. Ne zaman teslim olduysam karşıma hep bir güzellikle çıktı Rabbim. Neden olduğunu bilmediğim bir korku gelip içime oturduğunda “Allah’ım ben senden çok korkuyorum” demişsem 10-15 dakika sonra tesadüfen açtığım Kura’n-ı Kerim’de “Fakat daha görmeden rabbinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır” âyetiyle teskin etti beni.
Bazen gaflete düşüp, edepsizce “Allah’ım kendimi senden o kadar mı uzağa attım da benden yüz çevirip sesimi duymuyorsun” dediğimde, bütün mağfiretiyle yine aynı yolla “Şayet kullarım sana benden sorarlarsa de ki: Ben onlara yakınım, bana dua etsinler icabet edeyim. O halde onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana hakkıyla iman etsinler ki doğru yola gidebilsinler” içime
84
soğuk sular serpti. Daha bunun gibi birçok şeyle karşılaşıp hâlâ depresyon diyip tutturmak çok büyük şımarıklık olurdu benim için.
Hocam gösterdiğiniz ilgi, ihtimam ve dualarınız için tekrar diyorum ki Allah Sizler’den razı olsun, irşadınızdan faydalanmayı bizlere nasip etsin ve dualarınızı üzerimizden eksik etmesin.
Hürmetle ellerinizden öpüyorum, Allah’a emanet olun, hoşça kalın.
Fa…
NOT: Hocam bu arada mailinizde babamın ismini yazmamı istemiştiniz. Babamın ismi Ad…, O’nun da Babasının ismi Ab……
------------------------
Fa… Ha… (31/08/2013) “Teşekkür”
Selâmün Aleyküm çok Muhterem Hocam,
Bir kez daha mahcup oldum size karşı. Çünkü yazılarıma hemen cevap geldiği zaman “onca işe rağmen acaba sıkıntı ve zahmet veriyor muyum” diye hayıflanırken bir de sizin hemen cevap verememenizle ilgili açıklamanız beni çok mahcubediyor. Bu teveccühten utanıyorum. O yüzden Hocam, haddim olmayarak bir istirhamım olacak sizden. Beni sıraya hiç koymayın, ne zaman yazmak isterseniz o vakit yazın. Benim açımdan hiçbir sıkıntı olmaz. Cevabın gelmesi başlı başına bir nimetken, nimeti beklemek ayrı bir lezzet inanın. Tıpkı oruçlunun iftarı beklemesi gibi.
İkinci olarak size yine çok çok teşekkür ediyorum hediyeniz için. Anlattığınız Hikayenin ait olduğu kitabın ismini okuyunca gönderdiğiniz hediyeye karşı daha okumadan anında muhabbet duydum. Çünkü Bostan ve Gülistan Büyük babamın (babamın babası) kitaplığında en çok sevdiğim kitaptı. Henüz ilkokuldaydım kitabı okudu-ğum da ama tamamını bitiremedim. Tabi ki o zamanki bilinç düzeyinde sadece onu, hikâyelerin anlatıldığı bir kitap
85
olarak algılıyordum. Tatil bitince eve dönmek zorunda kaldım, kendisinden istedim götürmek için ama vermedi, haklı olarak. Sonra da çocukluk işte unuttum ve şu ana kadar da hiç adı geçmemişti bu kitabın. Gönderdiğiniz hediyede de sadece hikâyeyi okuyup kapattım ve kendime biraz zaman verdim tefekkür için. Çünkü bayram hediyesi olarak daha önce gönderdiğiniz kitabı hemen okuyup, diğer okurların yorumlarını görünce kızmıştım kendime. Sen de önce biraz kafa yorup düşünseydin demiştim. O yüzden acele etmemeli sanırım.
Üçüncü ve son olarak yine bir teşekkür borcum var Hocam. O da iki gün önce geçirdiğim normalde beşbuçuk-altı saat sürmesi gereken Bartın-İstanbul yolculuğumun tam oniki saat sürmesi neticesinde bu süreyi sıkıntısız atlatmamı sağlayan Peygamber Efendimizi Rüyada Görmek kitabınız. Kitabı cep telefonuma kaydettiğim için insanlar sinir harbi yaşarken huzur içinde yavaş yavaş okumama vesile oldunuz, çok dua ettim size ve emeği geçenlere. Allah tekrar razı olsun, ellerinizin gözlerinizin bereketi bizlere sirayet etmeye devam etsin inşallah.
Hocam tekrar tekrar çok ama çok teşekkür ediyorum her şey için. Duanızdan eksik edilmemek temennisiyle ellerinizden hürmetle ve muhabbetle öpüyorum. Selâmetle ve Hoşçakalın.
Fa….
Not : Ayrıca zuhuratla ilgili açıklamalarınız için ayriyeten teşekkür ediyorum. Ancak, Peygamber Efendimizi Rüyada Görmek kitabınızı okuyunca nefsin tuzaklarından da Allah’a sığınmanın ne kadar elzem olduğunu fark ettim. Allah hepimizi özellikle kendi tuzaklarımızdan korusun.
-------------------
Terzi Baba. (05/09/2013)
Hayırlı günler Ah… oğlum bilgilerini aldım diğerlerinden de geldiği zaman onlarla birlikte tekrar göndereceğim, İnşeallah. Biz kişinin dış kıyafetine bakmayız kişi kendi
86
sosyal durumu gereği nasıl giyinmesi lâzımsa öyle giyinir bu hususta biz kimseye ne bir tavsiyede bulunur ve nede imâ yollu dahi olsa tesir altında bırakmak istemeyiz. Tabî bu anlayış sonsuz bir giyim özgürlüğü demek değildir, asil bir kadına yakışacak genel bir görünümü olması, o kadını daha değerli ve kıymetli yapar, normal kabul edilebilir bir kıyafet bizce yeterlidir, başörtüsü şartımız yoktur. Bu husus kişinin kendi özel değerleri arasında dır. Cenâb-ı Hakk işlerinde kolaylıklar versin. yeni yerin hakkında hangisi hayırlı ise orası olsun. Selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
-------------------
Ah… Se…. (05/09/2013) “dertleşme”
Canımın nuru Efendi babam beni, burayı ziyaret haberinizle çok mutlu ettiniz, gelmeyi ne zaman murad ederseniz bir haberiniz kâfi olur rabbimin izniyle derhal fakir yanınızda olur.
Efendim, bu gün devlet kurasına başvurdum, inşaallah Ed…. devlet hastanesi veya İs… da bir hastane nasib olacak her şey uygun giderse ekim ayının 27 sinden sonra çalışacağımız yer belli olacak şu anda aynı hastanede çalış-maya devam ediyorum.
Eşim ibadetini yapar, kapalı değildir, ancak kendimde herhangi bir yeterlilik görmediğimden kendisine bu konuları açmaya cesaret etmedim kendi bahçemi temizlemeden başka bahçeye yardım etmeye korktum, ancak o bendeki değişiklikleri görüyor ve bu nedenle eskisinden çok daha mutlu olduğunu fark ediyorum. Elhamdülillah evde herhangi bir nedenle gerginlik yaşanmıyor. Elbette kendisine ziyareti-nizi söyliyeceğim onun öğretmen olması nedeni ile okul başlamadan önce okulda bazı çalışmaları başladı, allah izin verirse katılacaktır.
-------------------
Terzi Baba. (08/09/2013)
Hayırlı günler Yu…. oğlum, yorumun güzel olmuş. Eline
87
diline sağlık, Genele göre sadece bir adres, amaaan sende bunda ne var deyip geçilir, ancak tefekkür ehli olmaya çalışan kimselere her zerre bir Cebrâil'dir. Ârifin dediği gibi, "emri Hakk irsaline her zerredir Cebrâil" İşte bu hayatın aslı ve olması gerekeni, en basit tabii gibi görülen bir şeyin, özünde ne kadar mühim hakikatler olduğunu idrak etmek, nice büyük gibi olan kerâmet türü, hallerin çok üstünde olan bir ilmi tesbittir. Gerçek kerâmet eşyanın ve yaşanan bu hayatın hakikatini idrak edebilmektir. Cenâb-ı Hakk feyz ve bereketini arttırsın inşeallah. Bu yazını "Terzi baba 5" kitabına aktaracağım İnşeallah. Cenâbı Hakk her işinde kolaylıklar nasib etsin. herkese selâmlar hoşça kal Efendi baban.
-------------------
Yu… Yü…. (06/09/2013)
Babacığım, bayramdan sonra evinize geldiğimizde, ev adresiniz hakkında gönlüme düşenleri sizinle paylaşmak istedim.
TERZİ BABAMIN EV ADRESİ
Adres:100.Yıl Mahallesi Uğur Mumcu Caddesi Atakent Sitesi, Kat:3 Daire:13
100.Yıl Mahallesi: 10 sayısından itibaren çoklu sayılar başlıyor. Kur’an’da bir çok yerde 10 sayısına vurgu yapılır. 100 sayısında hem vahdet hem de kesretin olması onun kâmil olduğunu da gösteriyor.
1 sayısının yanına kaç sıfır konulursa konulsun çokluğun ifadesini gösterir. (T.B)
100 sayısından sıfırları attığımızda bir kalıyor o da Ahadiyet mertebesi. 100 sayısını sıfırları ile değerlen-dirirsek vahdette kesreti ifade ediyor.
Uğur Mumcu Caddesi: Uğur ve Mumcu. Uğurlu ve kendinde uğursuz diye bir şey söz konusu değil. İnsân-ı
88
Kâmil’de uğursuzluk olur mu? Yaşatmaya gelen, beşeriyetinden öldürüp İlâhi benliğiyle dirilten ve rahmet olanda uğursuzluktan bahsetmek mümkün değildir.
Mumcu; zulmeti ortadan kaldırmak için, karanlıkları aydınlatmak için kullanılan bir araç mum. Etrafına ışık saçan, dalâletten hidayete eriştiren elindeki ışık ile, câhillikten ilimle hayat bulmaya vesile olan, mum tutan.
Mum’da iki tane M harfi.1. Hakikati Muhammediye’ye 2. ise onun en kemalli zuhur mahalli olan Hz. Muham-med’e işaret. Mumcu’da bu yolun varislerinden. Mum tutan, MuM’u tutan. Hem zâhir hem bâtın Hakikati Muhammedi’yi tutan ve insanlara ona tutturan.
“Mum dibine ışık vermez.” Zahiri olarak böyle olsa da batıni mâ’nâda, dibi olmadığı için sorun yoktur. Dibi olmak demek kayıtlanmış olmak demektir. Herhangi bir kaydı olsaydı dibine ışık vermezdi.
Atakent Sitesi: Ata-Kent. Ata kenti. Bâtınen beslendiği atalarının kenti. Ârifler diyarından beslenen. Atalarından aldığı tevhidi hakikatlerle yetişen ve yetiştiren. Kent, şehir yani Medine. Köy değil, Medeniyetin olduğu yerde yetişen; ilmin, bilginin medenilerin yaşadığı yerden beslenen. Medine’li olan en büyük atasından aldığı irfaniyetle arif olan.
A –Blok: A, alfabede ilk harf, Arapça’da Elif’e karşılık gelir. Elif’te Ahadiyet mertebesini ifade eder.
No:5: Beş Hazret, İnsân-ı Kâmil.
Kat: 3: 3. kat, Hakk’al Yakin mertebesi.
Daire: 13: Hakikatul Ahadiyyetul Ahmediye
13 aynı zamanda en uğurlu sayı.
Terzi Babamın evinin yani gönlünün olduğu muhite giden otobüsün numarası 7, yedi nefis mertebesinin kiminle aşılacağını da gösteriyor.
Yaşadığı il Tekirdağ, plakası 59:5+9:14
89
Üçler, beşler, yediler, hepsi bu adreste toplanmış. Aslında her şey ne kadar da açık, görene.
------------------------
Terzi Baba. (21/09/2013)
Hayırlı günler Muratçığım hamdolsun şimdilik sağlığımız yerinde sayılır.
Yazdıkların güzel olmuş eline diline sağlık. Bizden de herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
------------------------
Ca… Pa… (19/09/2013) “İzmir”
Efendi Babacığım Hayırlı Akşamlar, İzmir'de olduğunu-zun haberini aldık. Cenâb-ı Rabbül Âlemin kolaylıklar nasip etsin..
Canlara da Selâm Ederiz.
Hürmet ve Muhabbetle, Necdet Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz.
TERZİ BABA’M İZMİRDE…
Yine güneş doğdu. Isındık. Huzur ve mutmainlik indi üzerimize. Hamd olsun.
Bugün sorulanlar üzerine cevabları Terzi babam’a bırakıyorum;
“Nefsi sevgiler geçicidir. Çünkü beşeriyete aittir. Beşeriyet menfaat getirir. Menfaat giderse sevgi de biter. İlahi sevgi ise ruha aittir. Tadı ise huzur ve mutmainliktir.”
“Kevser musluğunu kişi kendi açamaz. Açan olmalı.”
“Hakk kelimesi iki kaf ile yazılır. Bir tanesi halka makam açabilmek içindir.”
“Kişi önce halka bakar sonra Hakkı görür. Afaktakini
90
enfüse indirir. Veya önce hakkı görür sonra halka geçer. Bu da enfüstekini afaka çevirmektir. Kişi her ikisini de görür. ? tevhid ehli olur…”
“Âlemde mutlak ölçüler yoktur. “
“Kişi ne üzerine yoğunlaşırsa diğer faaliyetler eksik kalır. Hepsine birden yetişemez. Zahid, abid, şakir …olur. Bu yüzden azalttığının yerine başka şey koymalıdır.”
“Nafilelerle yaklaşılır. Yaklaştıktan sonra ilimle devam edilmelidir.”
“Şehadetin gaybı ilmi ma’nâ da yaşanır. Bir de mutlak gayb vardır ki orası bilinmez. Önce buradaki gaybı bulmak gerek. “
Ni… Ma….
*************
Bekâbillâh Risâlet “Abam/kisve/elbise” İbrâhîmiyet' de
Güneşin Fecr Neyi ile aydınlandık. Zuhur ve Muhammed' ül Emin izi, işareti yanımızda.... Hakikati Muhammed-i gönlümüze doğdu....
Hazreti şehadette sorulanlar Zahmet,, Rahmet, Ahmet Necdet Vahidiyet ballarından ikram edilen Bekâbillâh Risâlet Abama bakıyorum.
Fes ve kisvenden seni seçicidir. Fenâfillâh ve Bekâbillâh “53” rüyetle bahş olunur. “5” Hazret mertebesini rüyet ilmi övme senin için Rahmân, Rahîm.
Fenleri övme ise keder ulaştırma elbisesinde ret olunur. Kardeşlik için elbise ise hüre bahş olunur.
İbrâhîmiyeti seyir, Muhammed’ül Emînliktir…
Museviyet mertebesini kulunu vitriyete diken kişinin Aşk’ı Elif olan olmalı...
İbrâhîmiyet eli İsmâil, Biismi ziyası Rahmân Rahîm Allah için. Seni tabir Âhmed senin Risâlet ismin, selâmet
91
bulabilmek içindir.
Âhmed’e muhabbetle ah… Ulûhiyet, Bekâ, Vahdet ile zat ve sıfatı Hakk görür. Aklındaki, gönlündeki Rahmân ve Rahîm’in yanındakidir. İnsân-ı Kâmil 53 Necdet-i Hakk görür. Zat, sıfat Ahmed senin için, senin Rabbin için… Hazreti Şehaddette olması, süflüüi âlemde olanı zat ehli yapmak içindir. Bir şey dilediği zaman varlıkta görür. İzzet, Ahmed için olur.
Âdemiyet’le kulluk tam, Fenâ-i Ef’âl, Fenâ-i Esmâ, Fenâ-i sıfatla olur. İşte o zaman Kûr’an ve ikizi İnsan buluşur.
İkilik işi üzerine Nuru Muhammedi çoklaşırsa, faziletler gider, kesilmiş olur. Hakk dostunun Nefsine sıfat tecellisi ile yansır. Zâhid, Âbid, Şâkir olur. Kevser den altı azığın bire yetmiş veren rüyeti zat tecellisi fakr malıdır.
“Biz”e, Fenâfillâh ile tepelerden ulaşılır. Tepeyi aşınca, sıfat ve zat eliyle “biz”, Hakikat-i Muhammedi elidir…
Ahad’ın, Şen’iyyete ki “te’ sen” in’in bâyii senin için Hakikat-i Muhammedi Ümm’ül kitapta zat diye anılır…
Nur-u Muhammedi kulluğun tam bayii sen zahmet ve rahmet korası risâletindir. Hakk’ın Aynası Necdet Miracın bayii, senin özün Hakikat-i Muhammedidir.
Mu… Ca… 19-09-2013
-------------------
Terzi Baba. (29/09/2013)
Hayırlı günler Fa… oğlum hamdolsun şimdilik iyiyiz. Tekirdağına döndüğümüzde İnşeallah bayramdan sonra hem kavacıkta hemde Kasımpaşa Fa… Efendinin dergâhında kaldığımız yerden sohbetlere devam edeceğiz, Kavacıkta kasımın ilk pazarı, saat (13) civarı. Kasımpaşa da ise kasım'ın üçüncü cumartesisi, gene eskisi gibi ikindi namazından sonra olur herhalde kendilerinede nasıl uygunsa o saatlerde başlarız. Daha sonra gene görüşürüz İnşeallah.
92
Geçtğimiz süreler içinde zuhuratlarında namaz kılmak kıldırmak veya Kur'ân okumak gibi sahneler gördünmü? onu hatırlamaya çalış bakalım ancak çok mühim değildir.
Dergâhlardaki genel zikirler genellikle "nefsin zikirleri" dir, ancak kişiler bunları ruhani zannederler, nefs hayatı yaşayan ilmi ma'nâ da kendilerini tanımayan kimseler bunlarla oyalanırlar, ancak bu tatbikatlar tarikat gereği olan yaşam süreleridir, kişi kendini tanımaya ve kendindeki İlâhi gerçekleri okumaya ve anlamaya başladığında bu tür faaliyetler tarikat mertebesinde olduğundan ve o kişide hakikat mertebesinin yolcusu olduğundan bu tür faaliyyetler kendisini bir bakıma geri götürür. Çünki o kişi artık zikrin ses yönüne değil ilim yönüne doğru gitmeye başlamıştır "zikir ona denirki fikri aça" fikri açmayan zikir bazı idraksiz söylenen sözlerin tekrarından başka bir şey değildir çok tekrar ise şuur olmadığından bıktırıcı olur. Tevhid ehlide zikir ehlidir ancak onların zikirleri lügat ma'nâsı olan hatırlamaktır.
Kişi kendi bünyesinde hazır olan esmâ-i İlâhiyyeyi ve Rabbını hatırlaması ve bilmesi zikrin hakikat mertebesinde sessiz ve idrakle yaşanmasıdır ki esas irfan zikri budur. Bu sahaya ulaşan kimsenin sesli zikre ihtiyacı kalmaz. Ayrıca tarikat mertebesinde ki sesli zikir gayb de olan bir rabba sesleniştir. Hazır olan Rabba seslenmek, duyuşu ve görüşü eksik olanların işidir. "Ubeydullah-ı Ahrar" H.z. (kalbini Hakk'a bağlayanın zikre ihtiyacı kalmaz) der. Ancak bütün bunlar birer mertebedir şeriatten tarikate geçerken bu tür toplu ve sesli zikre çok ihtiyaç vardır oradaki kişide nefsî’de olsa bir muhabbet meydana getirdiğinden bu muhabbet ile biraz daha ileriye gitme gayreti oluşur. Ancak buradaki tehlike bir ömür boyu bu halde kalmaktır.
Eğer sâlik-derviş gerçekten yol almak isterse bazı halleri yaşaması ve bazı halleri yeri geldiğinde terketmesini de bilecektir. İşte bu yüzden Tarikatten hakikate geçmeye namzet olan kişi bu sahada zahiri sesli ve toplu zikirlerini biraz azaltması onun yerine tefekkür zikirlerini koymağa
93
başlaması lâzımdır. İşte bu hal dervişe alışmış olduğu bir yaşam tarzından biraz daha başka bir yaşama doğru kanat açmaya çalışması kendisine zor gelir ve bulunduğu rehaveti içinde yoluna sadece tarikat nefsi duygusallık içinde yoluna devam eder. Kimki gerçek ma'nâ da hakikat mertebsini kendisine hedef yapmış ise onun gereğini yerine getirmesi lâzımdır bu da ancak irfaniyyet ilmi ve zikri ile devam etmekle mümkün olacaktır her iki halde de zikir vardır ancak biri zâhiri uzakta olan bir rabb'a sesleniş diğeri hazır olan rabbı hatırlamakla ona yöneliştir.
İşte bu yüzden zikr dilden gönle ilme geçtiği için sesli ve uzakta olana yapılan zikir zevk ve feyz vermez. Çünkü oradaki zikr sesin zikridir. Diğeri ise ruhun zikridir. Oradaki zikkr'den nefs zevk alır, diğer zikirden ise ilim-i ledün olduğundan ruh huzur bulur. İşte tarikat mertebesinde yapılan nefsi zikirden geçmek için bunu, yani bu duygusallığı belirli bir süre durdurmak onun yerine ruhani duyguyu getirmek lâzımdır ki ebedi olan ve bir türlü doyulmayan İlâh-i duygu budur, bu ise zâtın ta kendisidir.
Nefsi duygu ise geçici ve bıkılacak duygudur. Bu sebebten nefs her şeyden bıktığı gibi, bu tür zikirden de bıkar. Gerçek olan zikri ruh makamına yükselterek yapmak-tır ki orada "zikir zâkir mezkûr" bir olduğundan bıkma diye bir husus olmaz kişi nasıl ki nefes almaktan bıkmaz ise bu tür ilmi, “cehri ve hafi” zikirden de bıkmaz. Ancak bahsedi-len konular birbirini ortadan kaldırmaz her iki türlü zikre o geçitlerden geçerken mutlak ihtiyaç vardır tehlike oralarda kalıp oranın kulu olmaktır. Cenâb-ı Hakk yapmaya çalıştığı-mız her türlü işlerimizi hakkıyla yapmamızı nasib etsin İnşeallah.
Umarım bu özet izahlar halini anlamana faydalı olmuştur. Tarikatlerde yapılan zikirler mertebeleri itibariyle dosdoğrudur, kişi burada bu hallleri yeterli görüp ömür boyu bu şekilde yaşaması kendi tercihidir, diğer kişilerinde, diğer kişilerin tercihlerine hörmet etmesi gerekir. Ancak kişi kendi tercihini bir başkasına, zorla, veya cebren, veya
94
ısrarla, en doğrusu dudur, diye aktarmaya çalışması gerçek bir tavsiye olmadığı gibi, diğer kişinin kişilik alanına girdiğinden, şahsına hakkı olmadığı halde müdahele eilmiş olur ki, bu hale kimsenin hakkı yoktur. Birey hürdür ne türlü yaşam tarzını seçerse ona hörmet edilmesi gerekir.
Cenâb-ı Hakk her birerlerimize Hakk'ın istikametinde en güzel hürlüğü nasib etsin İnşeallah.
Böylece küçük bir pazar sohbetide oluştu Cenâb-ı Hakk faydalandırsın herkese selâmlar hoşça kal Efendi baban.
-------------------
Fa… Bu…. (28/09/2013)
Eyvaallah Babacım;
Hamd olsun bizlerde iyiyiz, sağlığınıza duacıyız Babacım, Allah valideme saglık, sihhat ve afiyet versin ve başımızdan eksik eylemesin.
Bu sabah rû’yamda sizden mail geldiğini gördüm üzerine de sizden mâil geldi, Fettah ismi şerifiyle dersime devam ediyorum. Geçen akşam Oz.. Abi ile Ka… 'ya ziyarete gittik, sohbetlerin devam edip etmeyecegini, devam edecekse ne zaman başlıyacağını sordular? dergâhda zikir vardı, eskisi gibi bir zevk alamadım, değişik bir hâl oldu, bunu nasil tarif edeceğimi bilemiyorum, onlar devran ederken epeyce düsündüm ve idrak ve tefekkürdeki neş’e ve zevk çok daha farklıymış, sizin himmeti âlilerinizle hamdolsun, bunları anlamaya çalışıyorum.
Hürmetle sizin ve annemin ellerinden öpüyorum oğlunuz Fa…
-------------------
Terzi Baba. (29/09/2013)
Aleyküm selâm Yu…. oğlum. Hamdolsun şimdilik iyi sayılırız burada ki kardeşler evlâtlar ile haşır neşir oluyoruz bayramdan sonra gelip gene eskisi gibi oradaki
95
sohbetlerimize devam edeceğiz İnşeallah. Yaptığın yorum oldukça güzel olmuş eline diline sağlık, işte bizim beklediğimiz bu tür çalışmalardır, yani kişiyi üretici olmaya teşvik etmektir. Kişi üretici olmaz ise sadece tüketici olur. Üretici olmayanda tükettiğinin gerçekten ne olduğunu bilemez. Sadece kullanır fakat ne kullandığının da farkında olmaz çünkü farkında olacak bir kimliği yoktur. Yani hayal âleminde kendide bir hayal olarak yaşamaktadır. Hayal ise aslında hiç olmayan bir şeydir hiç olmayan bir şeyden de bir şey ortaya gelmez.
Âyet-i Kerîme'de bahsedilen düşmanlık Esmâ-ül Hüsnânın bilinmemesindendir. Çünkü zıtlıkların kaynağı esmalardır bunlarında zıtlığı sadece ef'âl âlemindedir. O halde hangi fırka olursa olsun kendini tanımadığı sürece diğerlerinden kendini ayrı gördüğünden Esmâ-i İlâyye yi bölmüş olduğundan zâten şirk içindedir. Esmâ-i İlâhiyye yi bölmek şirktir. İşte peygamberimiz bize Esmâ-i İlâhiyyenin bütünlüğünü öğrettiğinden tevhid ehlinin gönlünde düşman-lık kalmadı, çünkü onları birledi.
Yanılmıyorsam H.z. Âli (k.a.v.) Efendimizin şöyle bir sözü vardı. "Düşmanın dahi olsa onunla öyle güzel geçin ki öldüğün zaman o da arkandan ağlasın" işte bu sözün içinde de Esmâ-i İlâhiyyenin birliğine olan bakış açısının gizli ancak, açığa çıkarılmış çok güzel bir ifadesi vardır.
Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah vakit buldukça bu tür çalışmalara devam edilirse iyi olur. Herkese selâmlar, hoşça kal Efendi Baban.
-------------------
Yu… Yü… (28/09/2013)
Selâmün Aleyküm Babacığım,
İnşallah iyisinizdir, Nüket Annemize ve İzmir'deki bütün dostlara selâmlar.
Babacığım, Âl-i İmrân sûresi kitabınızı okudum
96
gerçekten çok istifade ettim. Allah sizden razı olsun,
Siz, biz evlâtlarınız için Allah'ın büyük bir nimetisiniz, Allah sizi başımızdan eksik etmesin, Sizin irfaniyetinizden ve hakikatinizden en güzel şekilde istifade edebilmeyi nasip etsin.
Özellikle Kur'ân-ı Kerim'deki sûreler üzerine yaptığınız sohbetler, ikiz kardeşimizle buluşmamızı sağladı.
Bundan öncede Kur'an okuyorduk ama okuduklarımız belli bir şartlanmış bakış açısıyla yazıldığından ve bizim de şartlanmış bakış açısıyla okumamızdan dolayı gerekli istifadeyi sağlayamadık. Sizin sohbetleriniz neticesinde Kur'an'da yaptığımız yolculukta idrakimiz artarken hayreti-miz de bir o kadar artıyor. Sizden önce boğazdan aşağıya indiremediğimiz Kur'an'ı sizinle beraber gönlümüze indirmeye başladık Elhamdülillah.
Babacığım, Âl-i İmrân sûresindeki bazı âyetlerle ilgili olarak gönlüme gelenleri sizinle paylaşmak istedim. Ve sizin o değerli yorumlarınıza da ihtiyaç duymaktayım.
Hürmetle Sizin ve Annemizin ellerinden öperim.
Âl-i İmrân 103:” Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”
Allah’ın ipinden kasıt İnsân-ı Kâmil’dir. Kim ki ona sarılırsa ayrılığa düşmez. O ipe sarılmadan önce birbirinize düşman idiniz, deniyor âyette. O ipe sarılınca düşmanlık ortadan kalkıyor. Allah’ın ipini elinde tutan bizim için Allah’ın nimetidir. Onun uzattığı ipe tutunmakla kalplerimiz birleşti. Allah’ın bu nimeti sayesinde kardeşler olduk. Kardeş olunca da ayrı gayrı olmadığını anlamış olduk. Ayrı gayrı yok, birlik
97
var, tevhid var. Kalpler birleşiyor ve arada muhabbet oluşuyor. Öncesinde nefsi emmâre ateşinin kenarında iken, Allah’ın ipine sarılınca bu ateş muhabbet ateşine dönüşüyor.
Aynı zamanda bu âyet Allah esmâsı içinde bulunan isimlere ve o isimlere mekân olan insanlara da işaret ediyor. İnsan kendindeki esmânın farkına varmadığı zaman, kendinde benlik gördüğünden, diğer benlik sahibi insanlar ile arasında bir düşmanlık oluşuyor. Allah esmâsına mazhar olmuş bir İnsân-ı Kâmil’in tuttuğu ipe yapışmaya başlayınca, kendindeki esmânın farkına vardığında, yavaş, yavaş vehim ve hayalden oluşan benliği İlâhi benliğe dönüşmeye başlayınca diğer insanları farklı birer insan olarak değil, birbirine benzeyen yönleriyle görmeye başladığından ayrılığın olmadığını da anlamış oluyor. Böylece kalplerde muhabbet oluşmaya başlıyor. Bütün bunların olması Allah esmâsının mazharı olan Ârifler nezaretinde ve onların elindeki ipe sarılmakla olur.
Bir başka yönden âyete bakarsak şunu söyleyebilirim. Allah’ın ipi Terzi’nin elinde. Terzi elindeki bu iple ayrı ayrı kumaşlara elbise dikiyor. Her biri farklı özellikte olan kumaşlara yani bedenlere diktiği elbise Takva elbisesi. Dört parçadan yani dört mertebeden oluşan bir elbise. Hakk’ın elbisesi ile örtünüyor Terzi’nin elindeki iple dikilen elbise sayesinde. Allah esmâsına ayna olan Mürşid, Terzi her bedene göre her esmâya göre dikiyor elbiseyi. Aynı zamanda elinde her renkten ip var Terzi’nin. Kişinin kalıbına, kabiliyetine uygun renkte elbiseleri dikiyor elindeki renkli ipliklerden.
Yani Allah’ın ipinden. Elbise sahipleri tarafından bakıldığında farklı renklerdeki elbiselerin olması bir ayrılık gibi gözükse de, aslında esmâların ayrışması gibi. Ama Terzi tarafından bakıldığında bütün bu renkler bir cümbüşe işaret ediyor. Renklerin cümbüşü, esmâların cümbüşü. Ortada ayrılık gayrılık yok. Hepsi Terzi’nin elindeki ipten ortaya çıktığı için. Nasıl ki bütün esmâlar Allah esmâsından zuhura çıkıyorsa, farklı renklerdeki bütün elbiselerde Allah esmâsının mazharı olan Terzi’nin elinden çıkıyor. Allah’ın
98
nimeti olan Terzi kalpleri birleştiriyor. (Bakara sûresinde bir kaç yerde geçen “Ey beni isrâil, size verdiğim nimetimi hatırlayın” derken aslında gece yürüyenin oğlu olarak biz dervişlere siz Allah’ın nimetini hatırlamamız gerektiği belirtilmekte.) Düşmanlık ortadan kalkınca yerini muhabbet alıyor. Nefsi Emmâre çukurunun kenarından kurtarıyor bizi. İşte bu bizim için Allah’ın nimeti oluyor. Elhamdülillâh.
Âyetin numarasına baktığımız zaman Terzi’nin elindeki ipin ucunun nereye bağlı olduğunu da apaçık görmekteyiz. 103 aradaki sıfırı kaldırdığımızda işin hakikati ortaya çıkmış oluyor. Sıfırı kaldırmadan da çıkan sonuç yine aynı. 10+3=13 âyetin son cümleside âyetin numarasına işaret eder gibi. “İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”
Âl-i İmrân 104: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.”
Âyetin numarası 104 sıfır olmadan dikkate aldığımızda 14 eder. Sıfırla birlikte topladığımızda 10+4=14 yine aynı rakkam ortaya çıkmış oluyor. Yani hayra çağıran iyiliği emredip kötülükten men eden topluluğun hangi mertebeden beslendiğini görmüş olmaktayız. Ve kurtuluşa erenlerin de onlar olduğu belirtiliyor. Hayra çağıranlar aynı zamanda kendilerine hayır verilenlerdir. Bunun da kimler olduğu Bakara suresi 269.ayette belirtiliyor.
”Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona pek çok hayır verilmiştir. Ancak akıl sahipleri (Ulu’l Elbab-kapı sahipleri) ibret alırlar.”
Kendilerine hikmet verilen ve bu hikmet sayesinde de pek çok hayır verilen, kapı sahipleri olanlar kurtuluşa ermişlerdir. Onlarda Fırka-i Naciye’dir.
-------------------
Ca… Pa… (28/09/2013) “Yıldönü tebriği,”
Efendi Babacığım, Nüket Anneciğim hayırlı ve mutlu
99
seneler dileriz.
(Bugün yakaza halimizde nüket annemiz zuhur etmişti, sebebi bu yıl dönümüymüş)
Es…. ve Se… de yıldönümünüzü tebrik edip mutluluklar diliyor.
İnşeAllah, şifre sayınız-sayımız da hep beraber evlilk yıldönümünüzü kutlarız...
Hürmet ve Muhabbet Necdet Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz.
Efendi Babamın kaynağı olan fakirin yazmış olduğu şiiri acizane 50. yıl dönümü hediyesi olarak gönderiyoruz.
-------------------
Ca… Pa… (29/09/2013)
Murad Hz. Necdet'e bakıyor, Burada Hz. Nûsret yatıyor.
Efendi Babacığım Hayırlı Akşamlar. Dün göndermiş olduğumuz şiiri bir dosya yaptık ekte gönderiyoruz.
Sizden gelen kitapları nurama sırasına göre okuyoruz. 62-4 Bir Ressam Hikâyesin de yazıların puanlanması istenmiş. Üzerinden süre geçti.
Biz yeni farkına varmış olduk. Bu uygulama devam ediyor mu? Hürmet ve Muhabbet Necdet Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz.
-------------------
Mu… Hz. Necdet'e bakıyor, Burada Hz. Nûsret yatıyor.
100
Âd…. Bey kardeşim, Efendi Babamız ve Nusret Babam gönlümde yatıyor demekte, İnşeAllah bizlerede bu yaşantı nasip olur..
23 Eylül, 2013
23 Eylül günü Umre’de beraber olduğumuz Fransa dan Adem bey kardeşimizin facebook sayfasın da paylaşmış olduğu sayfamızda paylaşmış ve üstteki yorumu yapmıştım. Bunun konu ile ne alâkası olabilir diye düşünülebilir. Âşağıda ki şiir yazıldıktan hemen sonra aşağıda, Efendi Babam ile Kâ’be’de Haziran 2013 te çekilmiş olan fotağraflarıda onun sayfasında gördüm ve onun cep telefonu ile çekilmiş.
“Ene ilm-ü şehrin Ali babuha”
Nüket hanım çevresinin “bab’uha’sı’dır”. Nükte:
(Terzi Baba Gönülden Esintiler 41 – İnci Tezgahı)
101
28 Eylül günü işyerinde ki büyük elektirik motorlu kepenkli kapının (bab) altından geçerken Nüket Annem yakaza halinde hayalimde belirdi. Mesnevi Şerif Ahmed Avni konuk şerhinin 3. Cildinin baş taraflarında tavla oyunundan bahsederken Altı kapının farsçasının “şeş dere” olduğunu söylemekte, dere (farsça)-kapı (türkçe)-bab-(arapça) söylenişleridir. (Bab) terstende okunuşta (Bab) aynıdır. Dere, küçük akarsudur.
Tersten okunuşta “ered” olur. “Ered”in arapça karşılığı vardır. Dilek, Murad ma’nâlarına gelir. Fakire de Hz. Şehâ-dete geldiği zaman konulan isimdir. Bu ma’nâlandırma dan “Nüket hanım çevresinin Muradı”dır. Ma’nâ’sı ve müşahadesi çıkıyor. Belki biraz zorlama gibi gözüksede zevkî ve indî’dir…
--------------
Akşam eve geldiğim zaman Terzi Baba (12) bazı hatıralar bölümünden Nusret babamın 1965 yılında yazmış olduğu mektubu alıntıladım. Buraya da ilâve edelim.
Tasavvufta aşk nedir?
N. Tûra’nın kendi el yazısıyla yazılmış olan mektub...
“Her âşıka, “mâ’şuk libası” giydirilmez. Fakat âşık olarak ölmenin de zevki başkadır. Pervane bile âşık olarak dönmekten usanmış mâ’şukun ateşinde yanıp yok olmayı son zevk olarak bilmiş. Bu onun hâlini görenlerin idrakidir. Ben de böyle yandım. İstersen sen de yan. Nitekim yanıyo-ruz. Dünyamız da bir ateşti. Milyonlarca sene sonra soğudu bu hâli aldı. Sen de soğuktan sıcağa, sûretten mânâya, kesretten vahdete, cesetten gönüle, hicret et devrini tamamla, aslına vasıl ol. Sen de o olduğunu anla da huzu-runu bozma. Gönül kitabını okuyamıyorsan bunları oku. Kemâle ersen dahi oku da bu zevkten ayrılma. Çünkü hepsi senin makamlarındır. Devrini bul. O zaman sen de, “Ben gizli bir hazineyim” diyebilirsin.”
1965 yılında yazılan bu mektubun aslı hâlen mevcuttur.
102
Bu mektubun da konumuzla alâkası Aşk, Muhabbet ve Mevlânâ hazretleridir. Mevlânâ-i Celâlleddin Rûmî, Mevlânâ-i Hazret-i Muhammed Mustafa s.a.v. ve Mevlânâ-i Hazret-i Allah efendilerimizdir. Bunların hakikat-i anlaşılmadan mu-habbet ve aşkı anladım diyen, ancak hayalinde kurguladığı vehmi, aşk ve muhabbeti, hayalen ve nefsen yaşamaktadır.
Daha sonra yan sayfadaki şiire “Hz. Nusret’e” gözüm ilişti. Dörtlüğün sonunda ki “Burada” ifadesi “Murada”, Yatıyor, Bakıyor daha sonra da “bakıyor”a dönüşünce Hz. Necdet’e şiirini yazmaya karar verdim ve kelimeler bir bir dökülmeye başladı…
--------------
Hz. NÛSRET'E
Ey yolu bu menzile düşen,
Gece gündüz âlemi gezen,
Nice, nice sırları sezen,
Burada Hz. Nûsret yatıyor.
İbretle bakıp nazar eyle,
Dilinden birkaç dua söyle,
Bir gün sen de olursun böyle,
Burada Hz. Nûsret yatıyor.
Düşün içine yönel bir an,
Nasıl geçti bu kadar zaman,
Nedir bu gün elinde kalan,
Burada Hz. Nûsret yatıyor.
Bir gün gelir olursun böyle,
Çok uzaktır sanma öyle,
Her an gönülden Hakk'ı söyle,
Burada Hz. Nûsret yatıyor.
Hayatta idi bir zamanlar,
Ne güzel yaşamıştı onlar,
103
Mesken oldu Pendik Yayalar,
Burada Hz. Nûsret yatıyor.
Canane can, aşıka maşuk,
Derde deva gönüle ışık,
Ömür boyunca Hakk'a âşık,
Burada Hz. Nûsret yatıyor.
Nasrun minallah âyetinden,,
Çok şey kazandı gayretinden,
Her an hayrandı hayretinden,
Burada Hz. Nûsret yatıyor.
Dervişleri Hakk'a yürüten,
Gönülde muhabbet estiren,
Cemalullahı hep gösteren,
Burada Hz. Nûsret yatıyor.
Rahmiye anne de yanında,
Hiç ayrılmadı hayatında,
Beraberler kabristanda,
Burada Rahmiye Sultan yatıyor.
Uşşâkî dediler yoluna,
Katıldım idi kervanına,
Beni aldı huzuruna,
Burada babam Hz. Nûsret yatıyor.
Terzi Baba
--------------
Hz. Necdet'e
Ey yolu bu deryaya düşen,
Esmâ-i ilâhi ailemi bezen,
Ben gizli hazineyim diyen,
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
Tekbirle kalkıp namaz eyle,
104
Gönlündedir rabbine söyle,
Tevhid et nur olursun böyle,
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
Rüyetinde yön bir "el an",
Nurun hakikatidir zaman,
Tevhid ridan elde kalan,
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
Tevhid gelince nursun böyle,
Yakîndir uzak değil öyle,
Kevser ırmağı gönlü söyle,
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
Hayat bahşeder muhabbeti,
Ne güzel oluyor sohbeti,
Eli doğratır Yusufiyeti,
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
An ve an amaiyetin şan,
Nefahtü sü gönle ulaşan,
Hak diyerek yanıp tutuşan
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
Ven necmi iza heva âyet,
Hadi oğlum et biraz gayret,
Marifetin den hayret hayret,
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
Aşıkları Hakk'a yükselten,
Akıllar tefekkür ettiren,
Mertebeleri hep bildiren,
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
Nüket Anne de hep yanında,
Canlara rahmet var huyunda,
Beraberler tevhid yolunda,
105
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
Yolu cümle yolların sonu,
Gönül Kabesi buldum onu,
Oynar bizle orta oyunu,
Murad Hz. Necdet'e bakıyor.
Murat Ca….
(28/09/2013)
Ad… bey kardeşten fotağrafların asıllarını istedim gön-dermiş sağolsun. Fotağrafta şiiri yazdıktan sonra gördüm. Bu fotağrafı daha önce görmemiştim. Şiirde yazdığımın dörtlüğün fotağrafta enstantalendiğini görünce “hayret” ettim.
“Rabbî zidnî zât-î fike tahayyüren” Rabbim zatında ki hayretini arttır.
106
Resimde Efendi Babam’a bakıp gülümsüyorum. İnsân-ı Kâmil ve Zât-i tecelli’nin altındasın, zâhirde üzerinden bir zaman geçmiş. Niye gülüyorum önce çıkaramadım, zâhirde zaman geçsede hakikatte geçtiği falan yok. Şiiri düşününce yazının başlığından anladım. Efendi Babam’a niye gülerek bakıyorum.
“Murad Hz. Necdet'e bakıyor, Burada Hz. Nûsret yatıyor.“
Buraya da Efendi Babama yazdığım mail ve gelen cevabı da ilâve edelim.
--------------
Mu… Ca….(28/09/2013)
107
Efendi Babacığım, Nüket Anneciğim hayırlı ve mutlu seneler dileriz.
(Bugün yakaza halimizde nüket annemiz zuhur etmişti, sebebi bu yıl dönümüymüş)
Es… ve Se… de yıldönümünüzü tebrik edip mutluluklar diliyor.
İnşeAllah, şifre sayınız-sayımız da hep beraber evlilk yıldönümünüzü kutlarız.
Hürmet ve Muhabbetle Necdet Babamız ve Nüket Annemizin ellerinden öperiz.
Efendi Babamın kaynağı olan fakirin yazmış olduğu şiiri acizane 50. yıl dönümü hediyesi olarak gönderiyoruz.
Dostları ilə paylaş: |