Mu.. Pa.. Zuhuratı gören Mu… oğlumuzun ismi ma'nâ olarak hadiseye tam yakışmış, Demekki Nusret Babamızın muradı bunların zuhura çıkıp hayata geçirilmesini murad ediyordu, nihayet bu vesileler ve çalışmalar ile bunlar ortaya çıkmakta Nusret babamında böylece muradı yerine gelmektedir. İşte bu husularda kimlerin yardımları varsa hepsi katkıları kadar hisselerine düşen (Pay) larını alacaktırlar. İnşeallah. Aslında bütün bunların içinde en büyük "pay" gönül ehli olmaktır.
Yeni bitmiş olan (mektuplarda yolculuk) kitabımı-zın hemen bittiği bu günlerde böyle bir zuhuratın gelmesi ile yapılan işin bâtın âleminden tasdik gördüğü açık olarak anlaşılmaktadır. Hizmeti geçen bütün kadeşlerimizin "Pay" larını cenâb-ı Hakk amel defterlerine ilâve etsin İnşeallah.
T.B.
-------------------
Terzi Baba. (17/11/2013)
Hayırlı günler Nu… Ni… kızım yazıların gene güzel olmuş eline diline sağlık günler çabuk geçiyor, maillere cevabım bu yüzden biraz gecikiyor, seninkide biraz gecikti, dün İstanbulda Kasımpaşa sohbetinde idik, akşam geldik bu günde maillere bakmaya ancak vaktim oldu, bir taraftan "mektuplar" kitabını bitirdim diğer taraftan gelen umre
26
yazılarını toplayıp o dosyayı tamamlamaya çalışıyorum, cenâb-ı Hakk kolaylığını verecek inşeallah.
Hepimiz iyiyiz İnşeallah sizlerde iyisinizdir. Hepinizin gönlümüzde ayrı yerleriniz vardır. Sırada bekleyen çok mail var onlarıda bitirmem lâzım, O yüzden herkese slâmlar Ab… kardeşimize sana evlâtlara ve herkese selâmlar Nüket Anneninde selâmları vardır, hoşça kal kızım Hayyat Baban.
-------------------
Ni…. Ma…. (13/11/2013)
Çok kıymetli Efendi Babacığım ve canım Nüket anneciğim, öncelikle ellerinizden öperim. İnşallah iyisinizdir. Bugün yine sizi göreceğim için hamdu senalar olsun. Annemin hayırlısıyla gününün tesbit olmasına duacıyım.
Canım babacığım gördüğüm zuhuratı C.Hakktan bana ikram olarak telakki ediyorum. Çünkü sizin ma’nânızın açıklanması en büyük ikramdır. Bir de siz gittiğinizden beri size yakın olamamanın verdiği bir hüzün vardı. Ne yapsam geçiremiyordum. Hatta perşembe gecesi boynumu büktüm ve hiç bir niyazda bulunmadan kendimi C.Hakk’a teslim etmiştim. Ve namazımı kılıp öylece yattım. gece yarısı kalktığımda adeta bana çok büyük bir güç verilmişti. Kalbim, gönlüm mutmainlikle doldu. hâlâ aynı etkileri sürüyor. Haddim olmayarak zuhuratım hakkında gönlüme gelenler şöyle:
"Dergâhtayım. (Gönül dergâh-ı) Nusret babam iki odalı dergâh’ta, iç odada kabrinde imiş. ama kabirde değil de sedirin üzerinde oturuyor. Canlı gibi. (Hür olanlar ve hay olanlar ebediyyen ölmez. (2 oda zâhir ve bâtın) Beyazlar giymişti. Dışarıda ki odada alınmayı bekliyoruz. Sırayla alındık. Tac, cübbe ve kuşak Terzi babama sırasıyla verilmiş. (Tac; aklı külün, ehadın temsili) (cübbe önce hullet sonra hubbiyetin temsili) Kuşağı Terzi babam pehlivanlığı ile almış. (kuşak ise beden, nefis ve ruh kutrunu geçenlere verilen nişane) Bizler Nusret babamın huzurunda iken sanki bir film şeridi gibi Terzi babamın
27
gençliği ve onunla güreşen biri varmış. o önümüze getirildi. Terzi babam onunla güreşti (görmüyoruz ama o hissiyat verildi).
(Canım babamın isimlerinden biri de "pehlivan" olduğunu duymuştum. hatta Hüseyin pehlivan caddesinde terzi dükkânı da var.) Ortalık nur gibi aydınlandı. O kişiyi yendiği an'dı. Sanki "ikra" gecesi de böyle oldu denildi. (Oku emri yani gönlünden okumalar ve kûl'lerin geldiği anlar ki o da gençliğinde elde edilmiş...) Kuşak Terzi babamın oldu. (Olması gereken oldu.)
Güreş yapılırken zâten emânetler Terzi babamda diye içimden geçiriyordum. Terzi babam çok gençti. (Güreş başladığında zâten mutlak hükmün kilidi açılmış ve emânetler an'da verilmiş.) (2. si ise besmelenin anahtarıdır. Allah, Rahmân, Rahîm. Zat, irade, kavl: Besmele olana besmelenin şartları verilir. kendisi besmeledir ve âlemlerin anahtarıdır..)
Bu defa Nusret babamı kabrinde beyaz bir örtü altında görüyorum. (Nusret babamın şimdiki zahiri görüntüsü)
Kabrin yanında bir kuyu var. Kuyu hem geniş hem de çok derin imiş. O kadar temiz görünüyordu ki ab-ı hayat imiş.
(Hayatımda bu kadar huşu veren bir kuyu görmemiştim. Rengi hem koyu yeşil hem de güzel bir siyahtı. Terzi babamdan içtiğimiz suyun tasdiki elhamdülillâh)
Birine, Nusret babamla ne konuşayım? diye soruyorum. içime "ne söylersen söyle" geliyor. (zaten hep söylediğim Allah'a kul, peygamberime ümmet, Terzi babama hayırlı bir evlât olabilmek)
Durmaksızın ağlıyorum. Odada gözüme çarpan silsile albümü oldu. Albümde resimler vardı. En son fotoğraf Nusret babamın Terzi babamla çekilmiş fotoğrafıydı. Terzi babmın yanında Nüket annem, İzzet ve Cem de vardı.
(Ehl-i beytin görüntüsü olmuş. Hamdinden acizim. Bir de başka fotoğrafın yer almaması)
-a Gönlümde Terzi Babam dan başka kimse olmayaca-ğıdır.)
28
-b Terzi babamın henüz gönlünde kesinleşmiş yoktur.)
-C Benim sınırım bu kadardır. ileriye geçemem.)
Canım Babam inşeallah haddimi aşmamışımdır. Aşure günün(m)üz kutlu olsun. İyi ki siz varsınız. İyi ki canım Annem var. Hayatımı ellerime veren ve kendimin farkına vardıran Güzel babamdan razıyım. O da benden razı olur inşeallah. Ellerinizden hürmetle öpüyorum.
not: Babacığım ilâve olacak açıklamalar vardır mutlaka. Yapabildiğim bu kadar...
Ha….. kızınız.
-------------------
Terzi Baba. (18/11/2013)
Hayırlı akşamlar Ra…. oğlum. İyi niyetlerin için sağolasın değerlendirmeler, herkese göre değişmektedir, mühim olan bir şeyi gereği gibi değerlendirebilmektir. İnşeallah daha da çok faydalanırsınız, Cenâb-ı Hakk hepinizin idrak ve anlayışlarınızı arttırsın. Selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
-------------------
Ra… Yü…. (17/11/2013)
Sevgili Terzi Babam Her sohbetinizden sonra yazmak istediğim halde ancak bugün yazabildiğim dünkü Kasımpaşa sohbetinizin üzerimizde bıraktığı ve uyandırdığı tesir üzerine kısa bir şey yazmak istedim. Her sohbetiniz öyle tesirli ve etkileyici ki, ham ekşi olmamış bir meyve, nasıl güneşin nuruyla, tatlı ve olgun bir hale gelirse, sizin söz ve nefesinizde, yüklü olan o nuru İlâh-i, bizde, ham olan hikmet kırıntılarına temas ettiği zaman, o ekşi ve ham olan bilgi, olgunlaşıp nefsin cehalet karanlığından, gölgesinden ve esaretinden kurtulup, İlâh-i şuurun göğünde hür oluyor, hem aslına uruc ediyor, hem de nefsimizin ekşiliğinden kurtulup, hem söyleyenin, hem de dinleyenin tattığı bir cennet meyvesi haline geliyor.
29
Bir ağacın meyve verebilmesi için uzun yılların geçmesi gerekiyor, ancak sizin sohbetinizde, bizim beden ağaçlarımızda ki, ham ekşi ve olmamış bilgi tomurcuklarının olması için, uzun gayret ve çabalar gerekmesine rağmen, sizin nefesinizdeki yoğun ve şiddetli nuru İlâhi sayesindedir ki, on yılda olgunlaşması beklenen bilgi meyvesi, iki saatte olgunlaşabiliyor, ve otuzyedi yaşımda girdiğim iki saatlik sohbetten kırkyedi yaşımdaki bilgiyle çıkıyorum. Efendim sizdeki irfanı hangi kelimelerle ifade edebilirim ki.
Heyecanımı bağışlayın, bunları sizinle paylaşmak istedim. Sevgili Efendim Yu…. kardeşimin güzel bir cümlesi var, son olarak onu da sizinle paylaşmak istiyorum;
“Şeyhül Ekber okulunun mensupları dünyanın her yerinde Şeyhin kayıp tefsirini arıyorlar, onların aradıklarını, elhamdülillâh ki, biz çoktan bulduk. Şeyhül Ekberin kayıp tefsiri, Terzi Babamın gönlündedir, biz o tefsiri âyet, âyet Terzi Babamızın nefesinden alıyoruz.”
Umarım değerli vaktinizi almamışımdır Sevgili Efendim.
-------------------
Terzi Baba. (22/11/2013)
Hayırlı akşamlar Me…. Oğlum. Hayat bu, neyin nerede nasıl zuhur edeceği belli olmaz. Sencer kardeşle bizim arkadaşlığımız (1958) senesinden beri devam etmekte idi, çok sevdiğim bir kardeşimdi, oda beni severdi, Allah rahmet eylesin. Bende bir zamanlar ney üflemeye çok meraklı idim, zaman, zaman da çalacak duruma gelmiştim, sonra bir tecih yapmam gerektiğini anladım, ve bu sahaya vereceğim vakti, tasavvuf sahasına vermeyi kararlaştırdıktan sonra, neyi hatıra olarak duvara astım, ve bıraktım. Hâlen hatıra olarak, ve Sencer kardeşiminde, hatırası olarak yerinde asılı durmaktadır, çünkü ayrıca onun elinden çıkmıştır. Hayırlısı Hakk'tan selâmlar, hoşça kal Efendi Baban.
-------------------
Me….. Ak…. (20/11/2013) “Mektuplar.”
30
Efendi Babam hayırlı günler,
Ellerinizde hürmetle öperim. Dün gece mektuplar dosyanızı aldım. Alır almaz hemen bir teşekkür mektubu gönderecektim. Ancak, mektupları okumanın cezbesi beni öyle bir çekti ki, teşekkür mektubumu geciktirmek zorunda kaldım. Sonradan anladım ki, bunda da bir hikmet varmış. Çünkü mektuplarınızı okurken, Sencer Derya hocamın (Allah gani gani rahmet eylesin) mektubuna tesadüf ettim. Çok duygulandım. Kedisinden ney dersi alma şansına sahip oldum. Ne yazık ki, bu ders, çeşitli nedenlerden dolayı, ancak bir kere gerçekleşti. Yaklaşık iki saat süren ders boyunca, hep tasavvuftan bahsettik.
Efendi Babam, bütün bunları ilginç kılan ise, sizin Sencer hocanın mektubuna düştüğünüz not oldu. İnsanlar genelde tasavvufa din (şeriat) üzerinden gelirler. Benim tasavvufa olan yolum ise sanat ile başlamıştı. Hiç neden yokken, elime ney alıp üflemeye başlamıştım. Sonra ise, tasavvufa duyduğum büyük aşk ortaya çıktı. Ancak bir süre sonra, ney hem çok vaktimi almaya başladı, hem de nefsimi hırs yönünden kışkırtmaya başladı. Ve tasavvufa yöneldikçe de, neyi bırakmam gerektiğinin idrakıyla boğuşmaya başladım. Büyük bir acı ile neyi bırakma kararı aldım, ondan artan vaktimi zikir ve okumaya ayırdım. Fakire tasavvuf kapısının aralanmasında büyük rol oynayan neye haksızlık mı yaptım diye hep düşünür dururdum. Efendi Babam, sizinle karşılaşana kadar neyi bırakma konusunda ki kararımdan emin değildim. Sizinle birlikte tasavvufun bir idrak ve şuur olayı olduğunu anlamaya başladıkça, bir de bu işler için zamanın ne kadar mühim bir değer olduğunu kavradıkça, ney gündemimden çıktı gitti. İşte, Sencer Derya hocamın, neyi size gösterip, "bu bizi oyaladı" demesi, farkında olmadan yaptığım tercihlerde, nelerin söz konusu olduğunu gözlerimin önüne serdi.
Efendi Babam, hürmetle ellerinizde öper, Cenab-ı Hakktan size sıhhat ve afiyet vermesini niyaz ederim.
Evlâdınız Me….
------------------- 31
Terzi Baba. (30/11/2013)
Hayırlı akşamlar Al….. oğlum zuhuratlarında, düşündük-lerinde güzel. Bunları bir ehli zâhire söylesen kabullenmesi mümkün olmaz. Çünkü bu hakiktleri bilmezler. Bu düşünceler ileri derece de bir Tevhid anlayışıdır. Gönlüne sağlık. Burada bahsettiğin (Rabb'ı) tevil yönünden terbiyeci eğitimci olarak da düşünebiliriz. Cenâb-ı Hakk daha nice tefekkürler nasib eder İnşeallah. Selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
-------------------
Al… Çe…. (28/11/2013)
Babacığım selâmlar, nasılsınız?
Sizinle bir zuhuratı paylaşmak istiyorum. Ma’nâ da sizin yüzünüzü gördüm. Ama bedeniniz yoktu, yalnızca yüzünüz vardı, bir aynadan yansır gibi. Baktığım aynada sizin yüzünüzün yansıması gibiydi. Sultanahmet camiindeydim, bir direğe yaslanmış, kıbleye doğru tesbih çekerken, dalmıştım.
Geçen sefer ma’nâ da sizin yanınıza geldiğimde namaz kılıyordunuz. Ben bunu sizdeki abdiyeti gördüğüm, şeklinde yorumluyorum. Bu seferki zuhuratta ise kıble tarafına yönelmişken sizin yüzünüzü gördüm, baktığım yerde Hakk'ın vechini görür gibi. Bunun sizdeki uluhiyet tecellisi olduğunu düşünüyorum. Beni bu düşünceye iten ise, Hak esmâsında tesbihatı, yüzümü beni terbiye eden Rabbime yani şeyhime dönmem gerektiği, bilinci ile yapıyor olmam. İbrâhîm'in kendine alıştırdığı kuşların ona dönmesi, ölümden sonra bizlerin dirilerek Rablerine dönmeleri gibiydi. Ben önce bunu anlamadım, kendimi Rabbim sandım ve kuşların bana dönmesi gerektiğini düşündüm. Oysa kuş yani Rabbine dönecek olan benim. Bu mertebede siz de daha önce konuştuğumuz gibi, beni terbiye eden “mürebbi-ye” Rabbimsiniz.
Not= Yukarıda geçen “Rabbimsiniz.” Kelimesinde ki
32
“Rububiyyet” mertebesi “Ulûhiyyet” mertebesi değil, sadece terbiye Esmâ mertebesidir. Kişinin Tevhid mertebesinden eğitildiği yerdir. Yanlış anlaşılmasın. T.B.
Attar'ın da kuşları, hedefe vardıklarında aradıklarının kendileri olduğunu anlıyorlardı.
Yordum sizi babacığım, Hu!
Evlâdınız Al…. Çe…..
-------------------
Terzi Baba. (30/11/2013)
Hayırlı akşamlar Ya….. bey oğlum yazıların güzel olmuş, benden gelen ve senin gönderdiğin, bütün yazıları bir dosyada muhafaza et, ayrıca varsa eğer çıktılarını da al, zaman gelir en güzel hatıraların olur. Çocuklarının ayrılığına üzüldüm, haklarında hayırlısı olsun, bu arada oğlun bir müddet yeni bir eş arama sevdasına düşmesin. Çünkü belki gelin hanıma, ayrılık zor gelebilirde, geriye dönüş yapabilir. tabî bu hal sizce nasıl karşılanır bilemem, ama oğlunun bu hususta, bir müddet beklemesi, bence yerinde olur, diye düşünüyorum. Cenâb-ı Hakk size sabırlar, oğlunada gayret kuvvet, ve itidal nasib etsin. Bu durumda çocuklara kim bakacak bu mesele halloldumu , Allah hepinize kolaylık nasib etsin. O halde geçmiş olsun, demekten başka bir çare kalmamış. Sağlık olsun burası dünya burada, "nimet ve nikmet" "yani zorluk ve kolaylık" bir arada dır. Hakk'tan hayırlısı, zâten Hakk'tan hayırdan başka bir şey gelmez, belki evvelâ şer gibi gözükür, ama arkasından hayır çıkar, biraz sabır gerekir. Herkese selâmlar hoşça kal Terzi Baban.
-------------------
Ya…. Gö….. (29/11/2013) “ziyaretim”
Çok kıymetli mürşidim Terzibabamı ziyaret benim için çok önemliydi. Âlemlerin Rabbi Allah c.c. nasip etti çok şükür.11.11.2013 günü benim için çok önemli buluşmaya denk geldi.
33
Terzi Babamı umduğumdanda daha kâmil insân buldum. Bana değer vermesi, ilgilenmesi, ayrı bir öneme haiz. Ben sadece bir görüşmeyede râzı idim. Allah (c.c.) râzı olsun ki, Terzi Babam, hergün bu kula vakit ayırdı. Çok teşekkür ederim babacığım. Tabii dergâh’ta çarşamba sohbetine katılmak ta ayrı bir zevk. O anda sohbete katılan güzel insanları görmek, tanımakta ayrı güzellik oldu.
İstanbul daki dergâhı ziyarette ayrı bir duygu yoğunluğu yaşattı bize. Terzi Baba nın sohbeti ayrı bir güzellik yaşattı. Pirimiz Hasan Hüsamettin Uşşâki hazretlerinin kabrinin olduğu bina ayrı bir duygu yaşattı. Tabii işin en güzel tarafı Terzi Babamla birliktelikti.
Bir daha nasip olur mu bilemem. Tekirdağda olmak çok güzeldi. İnşeallah Terzi Babama külfet vermemiş, ve bizden bir edepsizlik olmamıştır. Sanki bir ru’ya gibi geçti günler, bu günahkâr lâyık evlâtlık yapar inşeallah.
Bu güzel duygularla ayrıldıktan sonra, Düzce de bir curcunanın ve sevimsiz olayın içinde bulunmak, hoş olmadı. Tüm çabalarıma rağmen, gelin hanımın ayrılık kararını değiştiremedik. Ve sonuçta bugün mahkeme kararıyla ayrıldılar. Allah (c.c.) o minik yavruyu korusun, ve muhabbetine alsın inşeallah. Dörtyol daki arkadaşlar Terzi Babayı sordular, dilimizin döndüğü kadar anlattık. Selâm ve saygılarımla hoşça kalın Babacığım. Ya… Gö…..
-------------------
Terzi Baba. (03/12/2013)
Hayırlı günler Nu…. hanım kardeşim, sağolasınız ilginize teşekkür ederiz, uygun olduğunuz zamanlarda gene bekleriz İnşeallah. Zuhuratınızı yorum maksatlımı, yoksa sadece bilgi kabilinden mi? gönderdiniz bunu anlayamadım ama, gene ben şuur altında bir beklenti olabilir anlayışı ile, özetle zuhuratınıza kısa bir yorum yapmaya çalışayım, Tabî ki, sadece bir yorumdur, böyle bir çok yorumlarda yapılabilir aslını Allah-ü Teâlâ Hz. bilir. Oruçlarınızı Cenâb-ı Hakk kabul eylesin, İnşeallah faydalı olurlar.
------------------- 34
Nu…. So…. (01/12/2013)
Sayın Hocam ,
Evlâtlarınızdan Fa…'ın ma’nevi ablasıyım. Fa…la beraber Kavacık'taki bir sohbetinizde sizinle tanışma fırsatına sahip oldum. Sizlerle beraber hayvansal gıdaların yenilmediği kırk gün oruçlarına başladım. Bu arada gördüğüm bir rüyayı izninizle size anlatmak istiyorum. Fa… küçük bir kürsüde ayakta duruyor, önünde bir kur'ân-ı kerîm var. Benim için kur'ân-ı kerîm-i açıyor ve sana aşır çıktı, diyor, ben de biran şaşkınlık yaşıyorum, böyle bir sure adı hatırlamadığımı düşünüyorum. İnşirah Sûresinden "o seni yetim bulup barındırmadı m? Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi?" diyorum.
Siz karşıdan sesleniyorsunuz . Fa…'ın açtığı sayfa için bu dünyada, bir tek sana çıktı diyorsunuz, ve hakkımda övücü olan sözler söylerken, ben çok sıkılıyorum. Bu söylediğiniz sözlerin, nefsimi beslemesinden korkarak kulaklarımı kapa-tıyorum. Bu arada Fazılla beraber üzerinizde beyaz sarık ve çok açık haki rengi cübbe vardı. Hocam değerli vaktinizi aldığım için şimdiden teşekkür ederim. Ellerinizden öper, saygılarımı sunarım. Nu…. So….
-------------------
Terzi Baba. Özet yorum.
(Fa… küçük bir kürsüde ayakta duruyor,)
Burada ayakta duran zahiren "Fa…" oğlumuz olmakla birlikte, bâtınen sizdeki "Fazıl/fazilet" özelliğinizin ayakta durmasıdır. Yani bu hususlara dikkat ettiğinizi göstermekte dir.
(önünde bir kur'ân-ı kerîm var.)
"Kur'ân" bilindiği gibi Zattır. Furkan ise sıfattır. Ve fa…. ilgi sahasını gösterir. Yani fazilet KUR'ân-ı Kerîm ile
olmaktır. 35
(Benim için kur'ân-ı kerîm-i açıyor)
Bu kısım oldukça dikkat çekicidir. Yani Fazilet sahibinin sizin için özel olarak "Zat" makamını açmak fiilini bir bütün olarak faaliyete geçirmeye başlamasıdır.
(ve sana aşır çıktı diyor)
Bilindiği gibi "aşır" Aşera (10) demektir, Mevlûd veya başka bir dini merasimlerde okunan Kur'ân-ı Kerîm bölümlerine "aşır" yani yaklaşık on âyetlik bölümlarine aşır denmektedir. size çıkan bu olmuştur. Yani on sayısının ifadesidir. Az sonra on sayısının neyi ifade ettiğini izah etmeye çalışacağım.
(bende biran şaşkınlık yaşıyorum böyle bir sure adı hatırlamadığımı düşünüyorum.)
Buna benzer "Asr" Sûresi vardır ama dediğiniz gibi bir Sûre yoktur. Ancak aslına bakarsanız bütün Sûrelerin içinde "aşır" vardır, gerçi aşera dan, yani on âyetten daha kısa Sûreler vardır ama "aşır" niyeti ile okunduktan sonra sayı kaydında olmadan okunan gene aşır hükmündedir.
Ayrıca biraz benzetmeli bir ifade ile bu kelimeyi türkçe anlamda kullanırsak. "aşır" yani bir yerlerden bir şeyler aşırmaktır. Bu da iki yönlüdür. Biri gerçek ma'nâ da sahibinin haberi olmadan bir şeyler aşırmaktır ki, şer'an yasak olan hırsızlıktır. Diğeri ise bildiğiniz gibi kişinin veya kişilerin sevdiklerinden bir şeyler almaları veya bir miktar bir şeyler almalarının da ifadesi sevdiğimiz bir şey hakkında lâtifeli olarak senin şu şeyinden biraz aşırdım, şeklinde de kullanılır bu samiyyetin ifadesidir. Ayrıca Kur'âni hakikatlerden bir şeyler "idrak etmek/aşırmak" tır.
(İnşirah suresin den "o seni yetim bulup barındır-madı mı?)
"Biz senin göğsünü zâten açmadıkmı"?. Gönül ve göğsümüz zâten açılmış vaziyettedir, ancak biz onun üstüne nelerimiz var ise doldurduğumuzdan, bize/kendimize yer bırakmamışız. O yüzden sıkıntılı oluyoruz. Yetimlik anadan
36
babadan yoksun olmaktır, aslında bir bakıma hepimiz "yetimeyni" iki yönden yetimiz. Bunlar Hakk'tan uzaklaştırıl-mış bu âleme tardedilmiş "rububiyyet ve abdiyyet" yetimliğidir. ki, işte bizlerde kendimizi bu iki yetimlik içinde buluruz. İşte Rabbul Âlemîn olan Allah "o seni yetim bulup barındırmadı m?) Evet hepimizi bu âlemde yetim bulup barındırdı. Bazılarını sadece zâhiren barındırdı bazılarınıda hem zâhir hem bâtın barındırdı. Ve barındırma ya devam etmektedir.
Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi?"
Bütün bu hakikatler karşısında. "Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi?" Rabbımıza şükrederiz idrakimiz kadar eriştirdi.
.Fazıl'ın açtığı sayfa için bu dünyada “bir tek sana çıktı” diyorsunuz.
Evet sizin dünyanızda beden mülkünüzde, yani enfüsi olarak, belki bu anlayışla ilk defa, bu Âyetlerin hakikati açılıyor olabilir. Bu husus ifade edilmiştir, yoksa genel anlamda içinde bulunduğumuz âlemde değildir, çünkü bu husus genelede açıktır.
(ve hakkımda övücü olan sözler söylerken ben çok sıkılıyorum.)
Bu ifadelerden içinde bulunduğunuz halin "tenzih" ağırlıklı olduğu anlaşılıyor ki buda "tevhid-i esma" yani museviyyet mertebesidir. Sayı değeri (9) dur "aşır/aşera" ondur ve oraya yani iseviyyet "teşbih" mertebesine davet vardır. Tenzihin teşbihe döndürülmesinde biraz sıkıntı vardır çünkü oldukça büyük bir irfaniyyet anlayış değişikliğine ihtiyaç vardır bu hususta insanı biraz yorar.
(Bu söylediğiniz sözlerin nefsimi beslemesinden korkarak kulaklarımı kapatıyorum.)
Bu hal bir bakıma, "Nûh" (a.s.) ın kavmini daveti sırasında elbiselerini ters çevirip kulaklarını kapatmalarına (fî azânihim vestağ şevsiyabehüm) (71/7) haline benze-
37
mektedir. tabîki size her hangi bir davet yoktur, ancak bulunduğunuz hal gereği, size yapılan teşbihi bir anlatım olduğundan, ve halen tenzihi ma'nâda nefsinizle yaşadığınız dan, ve onada güveniniz olmadığından, teşbihi hakikatlere kulaklarınızı kapatıyorsunuz. Bir kimse gerçek ma'nâ da tenzihi ve teşbihi birleştirip tevhid ettiği zaman, kendi hakkında yapılan, gerek yermeler, gerek yüceltme ve övmeler, bir olmalıdır yerildiği zaman bir eksi tesir almamalı övüldüğü zaman da kendinde her hangi bir değişiklik olmamalıdır. Kişide her iki halde de değişiklikler oluyosa daha o kimse henüz üstünden nefsi bağlantılarından kurtulmamış demektir.
"nefsimi beslemesinden"
Bu ifadenizde zâten bunu teyid etmektedir. Daha henüz o beden üzerinde bireysel nefsin faaliyette olduğunu göstermektdir.
(Bu arada Fa…la beraber üzerinizde beyaz sarık ve çok açık haki rengi cübbe vardı.)
Bilindiği gibi beyaz yani renksizlik Ulûhiyyeti ifade eder, baş ise arştır. Arş ise İlâhi tecelligâhtır, yani zâti zuhur mahallidir. Haki renk ise topraktır, ve oda hikmettir, ve Âdemin halkedilişi toprak olan hikmettir, arşa inen lâtif İlâh-i tecellilerin ef'âl âlemi olan, bu âlemi şehâdette Ulûhiyyet hükümlerinin, kesif teşbihatlar görünümünde, toprak hükmünde, hikmeler ile zuhura çıkmasıdır ki, "feeynemâ tüvellu fesemme vechullah"tır. (2/115)
Bahsedilen beyaz sarık ve haki cübbenin belirtilen hükümlerin o bedenlere giyinmiş halleri ile yaşandığının ifadesidir diyebiliriz.
Zuhuratınız sizindir, sizin lisanınızdan bana bunları okundunuz bende tercüme etmeye çalışarak yazıya döktüm ve sadece aracı oldum, benden kendimden bir şey ilâve etmedim.
Cenâb-ı Haktan, dünya ahret bütün işlerinizde başarılar
38
dilerim, ilginize teşekkür ederim sağ olasınız. Selâmlar hoşça kalın Terzi Baba.
---------
Hocam, alâkanız için teşekkür ederim. Ellerinizden öperim.
Nu…. So….
-------------------
23.10.2013 Çarşamba akşamı.
İzmir.
İBRETLİK BİR ARAYIŞ HİKÂYESİ.
MUSTAFA. GUSTAVO’NUN MA’NEVÎ SEYRİ. TERZİ BABA’YA ULAŞMASI, VE TERZİ BABA HAKKINDA Kİ, SÖZLERİ
Soru (Ke… Abla): Mustafa. Gustavo, tasavvufu 13 yaşında bulduğunu söyledi. 13 yaş bir çocuk yaşıdır. Çevresinde hiç müslüman kimse de yok... Onu tasavvufa yönelten ne oldu? Nasıl Allah’ı aramaya başladı?
Mu. Gustavo: 7 yaşımdan itibaren kalbimde bir çağrı hissetmeye başladım. Hep Allah’ı düşünüyordum. Ve sorularım vardı… 7 yaşımda olmama rağmen güçlü, büyük sorular vardı kafamda: “Ben kimim? Neden buradayım? Hayatın amacı nedir? Bizler neden yaratıldık?” gibi sorular… Sorularıma cevap bulabilmek için katolik rahipleriyle tanıştım, kilise servislerine katıldım, ama eninde sonunda oralarda sorularıma cevap bulamadım.
13 yaşıma geldiğimde başka bir mahalleye taşındık. Orada yeni arkadaşlarım oldu. Birgün arkadaşlarımdan birinin evine ziyarete gitmiştim, orada babasıyla tanıştım. Babası benim ilk öğretmenim oldu. Benim daha önceden karşılaşmadığım tip bir (manevî) bilgiye sahipti.
Tanıştığımız da bu kişi 71 yaşındaydı. Ve hayatında hiç öğrencisi olmamıştı. Ben ilk öğrencisi oldum. Bana insan
39
vücûduyla ilgili birçok şey öğretti. Özel bir tip “hinana yogası” öğretti… Vücûdun duruşu ile ilgili, ve nefes almakla ilgili, birçok egzersizler gösterdi bana. Annemde, sabahları saat 4’te kalkıp bu kişinin yanına gitmem için izin vermişti. Saat 6’ya kadar kendisiyle beraber çalışıyorduk. 6’dan sonra okula gidiyordum.
18 yaşıma geldiğim zaman beraber çalışabilmek için onun evine taşındım. Çok yaşlıydı ve günün birinde vefat etti. Vefat ettiği zaman yanındaydım. Bana çok büyük bir sevgiyle ve gülümsemeyle baktı. Ve ona veda ederken, hayatımdaki manevi arayışa devam etmem gerektiğini hissettim, çok güçlü bir şekilde…
Arkasından Hrıstiyan manastırına girdim. Orada başka bir ma’nevî çalışma tekniği öğrendim. Tamamen sessiz kalmamız bekleniyordu. Günde birkaç saat uyumamıza izin vardı. Çok fazla zikir ve dua yapılıyordu. Çok az yemek vardı. O şekilde bir hayat… Ve konuşmak tamamen yasaktı. Bunun harika birşey olduğunu düşünüyorum, ancak sahip oldukları bilginin de çok kısıtlı olduğunu düşünüyorum. Ve birçok sorum vardı. Devamlı sorduğum en temel sorularımdan biri şuydu: Eğer gerçekten bu doğru bir yolsa, doğru bir öğretiyse, ben İsa’yı (a.s.) takip ettiğim ve benden istenen bütün çalışmaları yaptıktan sonra neden Allah’la bir bağlantı içine giremiyorum (yakınlık kuramıyo-rum), kendimi ondan kopuk hissediyorum? O dönemde Allah’a çok dua ettim: “Lütfen Allah’ım! Gerçekten nefis hakkında bilgi sahibi olan birileriyle tanışma fırsatı ver!” diyerek.
Şimdi 13 yaşıma tekrar kısaca geri dönmek istiyorum. Bu oldukça ilginç… 13 yaşımdayken birisi (bir arkadaşım) bana bir kitap vermişti. Bu kitapta kısa bir paragraf okumuştum. Bu paragrafta iki şey vardı. Bunlardan birincisi yeterince dikkatimizi veremediğimiz konusu… İkinicisi de Mevlevilerin yaptığı semâydı. Bu okuduklarım o dönemden sonra hep aklımda kaldı. “Acaba, bu semâ yapan Mevlevilerle nasıl karşılaşabilirim, nasıl tanışabilirim, nasıl
40
ilişki kurabilirim?” diye düşündüm.
Manastırdan ayrıldıktan sonra Allah’a dualar etmeye devam ediyordum: “Lütfen bana nefis hakkında birşeyler öğretebilecek birilerini gönder,” diye. Birgün sokakta biriyle karşılaştım. Süs eşyaları satan bir tezgahtardı… Bu adamın sattığı şeylerin içinde bir de kitap vardı. O kitabı görür görmez özel bir kitap olduğunu anladım. Adama kitapla ilgili sorular sordum. “Cevap veremem, çok merak ediyorsan kitabı satın al!” dedi. Kitabı satın aldım. Kitap aslında tek bir kitap değildi, üç parçadan (üç ciltten) oluşan bir kitaptı. Sonraki 3 ayı bu kitabı okuyarak geçirdim. Çünkü kitabı satan adam, “bu kitabı anlamak istiyorsan onu 3 defa okuman gerek,” dedi. “İlk okuyuşunda hikâye ile ilgili genel bir fikir sahibi olabilirsin. İkinci seferinde onu başkalarına oku. Üçüncüde de bu kitabın özüne sirâyet etmeye çalış.” Ben de aynen söylediği gibi yaptım. Bu kitap zihnimi tasavvufa dair bir çok kavrama ve düşünceye açtı, ancak o dönemde bu kitabı tam olarak anlayabilecek zihinsel durumda değildim.
3 ay sonra bu kitabı satın aldığım adama gittim ve kendisine bu kitaptaki teknikleri bilen birilerini tanıyıp tanımadığını ve beni onlarla tanıştırıp tanıştıramayacağını sordum. Kendisi bana yardımcı oldu. Böylece, oldukça dışa kapalı, öğrenci almak istemeyen, çok da hakikat bilgisine sahip olmayan hermetik bir grupla tanışmış oldum.
İlk seferinde yanlarına gittiğimde beni üç tane yaşlı adam karşıladı. Bana birçok soru sordular. Zihinsel kapasite mi ölçmek için bazı sorular sordular. Ayrıca, “Öğrenci misin? Evli misin? Paran var mı? Ne iş yapıyorsun?” vb. sıradan sorular sordular. Ve nefisle ilgili çalışma yapma teknikleri vardı, kendilerine özel. Bu teknik, özet olarak söylemek gerekirse, nefsi dikkatli bir şekilde izlemek ve nefsin yaptıklarını görmek üzerine kuruluydu. Ve nefsinizi görmek… Zihinsel (analitik) bir egzersiz yoktu. Sadece anda bulunup nefsi görüyordunuz. Bu, sinemaya gidip, kendi içinizde oynayan bir filmi görmek gibi. Teknikleri pratik
41
uygulamalara (çalışmalara) dayanıyordu. Hayalle ilgili hiçbir şey yoktu. Her hafta bir pratik çalışma yapılıyordu. Bu insanlarla 18 yıl beraber kaldım.
Dostları ilə paylaş: |