GöNÜlden esiNTİler: terzi baba necdet ardiç (8) (19-53) Neml Sûresi 27/40. âyet “haza min fad­li rabbî”


“ellezîne yu’minune bilğaybi ve yükıymunessalâte



Yüklə 1,56 Mb.
səhifə7/12
tarix06.03.2018
ölçüsü1,56 Mb.
#44418
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

“ellezîne yu’minune bilğaybi ve yükıymunessalâte

ve mimma rezaknahüm yünfikune” (3)

175

“vellezîne yu’minune bima ünzile ileyke


ve ma ünzile min kablike

ve bil ahiretihüm yukinune”(4)

(2/3-4-)- “Onlar ki, gaybe (görünmeyene) inanırlar ve namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler.” (3)

onlar sana indirilene de senden önceki indirilmişlere de inanırlar ve onlar ahireti de yakînen tanırlar.” (4)

-------------------

Bu yaşantı “ilmel yakîn” hali ile “esmâ mertebesi” imânıdır.

3 – Sıfat = Hakikat mertebesi imânı:

Kûr’ân-ı Kerîm Meryem sûresi 19/96 âyetinde;

-------------------

~~19.96~
اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُدًّا

(19/96)- (innellezîne âmenu ve amilussali­hati

seyec’alü lehumürrahmânü vüdden.)

Muhakkak ki imân edip salih amel işleyenleri rahmân sevgili kılar.”

-------------------

Bu yaşantı “aynel yakîn” hali ile “sıfat mertebesi” imânıdır.



4 – Zât = Marifet mertebesi imânı:

Kûr’ân-ı Kerîm Bakara sûresi 2/285 âyetinde,

اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّهٖ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ

176

وَمَلٰئِكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ



(Âmenerrasûlü bima ünzile ileyhi min rabbihî

vel mu’minune küllün amene

billâhi ve melâiketihî ve kütübihî verrüsülihî)
(2/285)- “O elçi rabbinden kendisine indirilene inandı, mü’minler de hepsi. Allah’a ve meleklerine ve kitaplarına ve elçilerine inandı.

-------------------

“Âmenerrasûlü” “Rasûl imân etti.”

Buraya ulaşmak, daha evvelce belirtilen mertebelerden geçip yükselmekle olur. Bu yaşantı “hakk-el yakîn” hali ile zât mertebesi” imânı, diğer ifadeyle “ikân yakîn” halidir.

-------------------

Bu yazının hacmini aşmaması için kısa bilgi şeklinde alınan imân mertebelerinin geniş açıklaması için (11)Vahiy ve Cebrâil kitabına müracaat edilebilir.

-------------------



Âkreb ile yakın halinin idrak ve fehim ile meratibleri geçerek ulaşılacak olan zat mertebesi imânı ve bunun sonucunda idraken likâ hali olacağı açıktır. Tamamen bir yakîn ve likâ hali bu dünyada oluşacak bir hadise değildir. Bu ancak ahret yaşantısında oluşur.

Şah damarı âyetinde geçen halâknâ (halkiyet) ve kurb yani yakınlık perdesi ile bu bağlamdaki bilgileri “Vahiy ve Cebrâil” kitabında geniş manâda değinilmiştir.

“Dur Rabbin namaz da”

Efendimizin şahsın da fiili boyutta değil, ma’nâ’sal

177

boyutta Allah’ın namaz kılması ve bireysel boyutta bağlı bulunan Esmâ-i İlâhiyyenin yani kişinin Rabb-i Hasının namaz kılması vardır. Burada vekâleten Rabbi namaz kılmakta ve kul kılamamaktadır. Bu mutlak bir hadise değil ve geçici bir hadisedir…

Aynı şekilde “yaratma” kelimesi Aşk kamusunda/ kitabında bulunmamakta ve yerine “zuhur ve tecelli” bulunmaktadır. Hayali şeriat ve tarikat mertebesinde kullanımı mazurdur. Anlaşılacağı üzerede bir hayal perdesi dir.

İşte yukarda verilen bilgiler ışığında hayali imânın şuhûdi imâna dönüşmesi ve kurb halinin yakîn haline dönüşmesi ile “Şah damar”ından yakınım hadisesi anlaşılabilir diye düşünüyorum…

Bu soruya cevap vermek yani bu yakınlığı nasıl buldunuz bir iddia ve ben de şu hal bu hal var demek yani benlik olacağından bu konuda susmak daha doğru olacaktır.

Yalnız ailece son Bursa ziyaretimde bu âyet ile ilgili zuhurat-müşahade-yaşantı ve neşeyi aktarmak doğru olacaktır.

Bu ziyaretten önce bir zuhuratın ilgili bölümünü aktarmakta fayda vardır.

-------------------

24-08-2014

Şaşkınlıkla Efendi Babamın boynuna sarılıyorum, Efendi Babam da benim boynuma sarılıyor. “Bir tanem-sin, canımsın, canımın içisin, Sultanım” diyorum. Hiç bu kadar mutlu olmadığımı düşünüyorum.

Zuhuratın görüldüğü tarih sayısal toplamı,

24+8+20+14= 66

Şah damar âyetide; 50/16, 50+16= 66

178

Bir tanemsin, Bir tenimsin Ef’âl mertesi imânına…

Canımsın, Esmâ mertebesine, Esmâ mertebesi İmânı Ayn’el Yakîn…

Canımın içisin, Sıfat mertebesi İmânı Ayn’el Yakîn…

Sultanım, Zat mertebesi İmânı, Hakk’el Yakîn ve İkândır, diyebilirim.

Bursa ziyaretimizde 13-14-15 Eylül de olmuştu. Bu üç günde Alış-Veriş için gittiğimiz Koza Hanın ile alt geçitlerin bulunduğu mağazalar arasında otururken, gününü hatırlamadığım bir günde bir hanım tam yanımda elimde beyaz kağıt bir torba ile belirdi. Bu poşetin üstünde ilginç bir şekilde “ŞAH DAMAR” yazıyordu. Peki niye burada bu “ŞAH DAMAR” ile alâkalı ilim torbası müşahade edilmişti. Bu da “Koza” daki hikmetten ileri geliyor. Koza; İpek böceğinin kelebek olmak için ördüğü kozasıdır. (Mesnevi-i Şerifte bu konu ile alâkalı beyitlerde Kese-Heybeden bahsedilmekteydi). İçinden çıkmadan kaynar suya atılıp ipek elde edilmektedir.

Kaf sûresi 16. Âyetin başında “And olsun biz insanı halk ettik. Nefsinin onu ne ile vesveselendirdiğini biliriz.” İnsan halk edildikten sonra İpek böceğine benzemektedir. Şeytan’ın yani Nefsi Emmâre ve Nefsi Levvâmenin, vermiş olduğu bu hayal ve vehim kozasını delip çıkamaz ve Hakikate kanat çırpamaz, ise bu perde Şah Damar’ından yakın olan Rabbine ulaşmasın da en büyük perde olacaktır. İşte üç gün, Koza Han’a gidilmesinin sebebinin (3) İlm’el, Ayn’el, Hakk’el Yakîn perdelerinin ortadan kalması olarak düşünülebilir. Bu üç gün boyunca ailece (12.) derse geçiş ile alâkalı müşahade ve yaşantı olması da bunu desteklemektedir. Bunun ne olduğunu yazmak uygun olmadığı için yazamıyoruz. Bu da 139 (13 Hz. Muhammedin Şifre Sayısı) numarada ki Hacı Şeriften gelmişti…

179

Kur’an- Kerime lâfzi olarak şeytandan Allah’a sığınmak ile başlamaktayız. Yani; “Eüzubillâhiminişşeytânirracîm” sözü ile başlanılmaktadır. Yine bitirirken yani hatim ederken Nâs (İnsân) sûresi ile bir şeytandan sığınma vardır.

-------------------

~~114.1~
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ~ ~ ~

(114/1) - Kul eûzu birabbin nâs.


~~114.2~
مَلِكِ النَّاسِ~ ~ ~

(114/2) - Melikin nâs.


~~114.3~
اِلٰهِ النَّاسِ
~ ~ ~
114.3 - İlâhin nâs.
~~114.4~
مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ~ ~ ~

(114/4) - Min şerril vesvâsil hannâs.


~~114.5~
اَلَّذٖى يُوَسْوِسُ فٖى صُدُورِ النَّاسِ
~ ~ ~
(114/5) - Ellezî yuvesvisu fî sudûrin nâs.
~~114.6~
مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ
~ ~ ~
(114/6) - Minel cinneti ven nâs.


-------------------

114-NAS:

1 - De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,

2 - İnsanların hükümdârına,

3 - İnsanların ilâhına,

4 - O sinsi vesvesecinin şerrinden.

5 - O ki, insanların göğüslerine vesveseler fısıldar.

6 - Gerek cinlerden, gerek insanlardan.
180

Görüldüğü gibi (50/16) “Şah Damarı” âyetinin baş tarafında bulunan “Nefsinin onu ne ile vesveselendirdiğini biliriz.” Nâs sûresinde, yani insanın sûretinde açığa çıkmaktadır. İnsanın sûreti yani Ef’âl’i ve Nefsi Emmâresi, Levvâmesi, Mülhimesi şeytandan başka bir şey değildir. Yalnız şeytanın ağırlığı nefsi mülhimeye doğru hafiflemek-tedir. Peygamber efendimiz “Ben şeytanımı Müslüman ettim” dediği gibi bizde onun ümmeti olarak bu hisseden pay alabilir isek, bu kısmı geçmiş olur ve vesveseden, bize şah damar’ından yakın olan, Rabbimize ulaşmış oluruz. İnşeAllah…

Bursa’da gittiğimiz ilk gün şöyle bir müşahademiz olmuştu. Ailem ile arabamız park ettiğimiz yokuşu çıkmaya başladığımız yolun başında “KADİR TERZİ-OĞLU” saç bakım merkezi ilgimi ekmişti. Terzioğlu ismi Efendi Babam tarafından tasdik ile fakire verilmişti. Kadir ismini de yaklaşık 2 senedir Rabbi hasım olduğu yönünde zuhurat ve müşahadelerim olmaktaydı. Binanın yanına dönünce 13 numarayı da görünce Cenâb-ı Hakk tarafından bunun bir tasdik olduğunu anladım.

Bunu aktarmakta ki gayem Nâs sûresi başında geçen “İnsânların Rabbi” genel ma’nâ da Rabb’ül Âlemin olan, Allah olmakla beraber, hususi (özel) ma’nâ da geçen, sîne ve vesvese ile bunun “Rabb-i Hass” ile alâkalı olduğu anlaşılıyor, diye düşünüyorum. Zâten kişi hayali Rabbi ile yaşıyor ise, bu vesveseden başka bir şey değildir. Cem’den önce ki fark âleminde yaşıyordur. “Cem’ül Cem’ül Cem ile Feth olundu ebbabı Hüda/hüda kapıları” dendiği gibi, Koza-Vesvese kapısının da, bu Cemleri birleyip Rabb-i Hass ile feth etmek yani açmak gerekir. Esmâ-i ilâhiyyenin özellikleri farklı olduğundan bu açılımlarda farklı olacaktır.

Koza Han’ın, Han burada alışveriş veya konaklama olarak kullanılmaktadır. Han, Şah ma’nâsına da kullanılmaktadır. Yani burada Şah da vardır. Aslında biraz yakınında olan Ulu Camiinin ma’nâsı’na bakınca bunu

181

görmemek mümkün değildir.

Ulu= Ulûhiyyet = İlâhlık = İnsanların İlâhı Allah = İnsanların tamamı bir insandan başka bir şey değildir, oda Hakikat-i Muhammediyyedir.

Camii ise bu mertebenin cem olma toplanma yeridir.

Bize daha net bilgi vermesi için “Habli’l Verîd” Şah Damar’ın sayısal değerine bakmaya alışalım;

حَبْلِ الْوَرٖيدِ

Ha: 8, Be: 2, Lam: 30 Elif:1, Lam: 30, Rı: 200, Ye: 10, Dal:4

8+2+30+1+30+200+10+4= 285

8+5= 13 (Hazreti Muhammed’in Şifre Rakkamı)

2 ise Zâhir ve Bâtını İfade etmektedir.

Bulduğumuz toplama âyet sayısal değerini ilâve edersek,

285+66 = 351 toplamı 9 ile Rububiyyet mertebesi, ve içinde bu sayı tersten 13 ve 53 sayılarını barındırmak-tadır. Ahad olan Ahmed ve 53 Terzi Baba’ma ait yolumuz dan verilmiş şifre sayısıdır.

13 ve 53 toplandığı zaman 13+53= 66 sayısı ile âyet sayısal değerini vermesi de ilginçtir.

Yakınlık yani akreb’te ilâve edilirse;

351+303= 654

(6) İmân mertebeleri,

(54) Kamer Sûresi ve 53 nolu pirlik makamının halifeliğidir..

Kamer sûresinde Âyın yarılması hadisesi vardır. Bu yarılma ile (11) Hz. Muhammed mertebesi (12) Hakikat-i

182

Muhammediye mertebesine dönüşür, âyet sayısal değerimizde 12 idi.

(54) Hilâfet makamında olanların bu Şah damarından yakınlığın (53) Piriyyet makâmında bulması, ve Yakîn mertebelerini, bir bir geçerek, İkân ve Likâ hallerine ulaşılabileceği olarak düşünülebilir. Bu mutlak bir durum değil hususi yolumuzu ilgilendiren bir durumdur.

Yazımızın Şah Damarı sorusunun sorulduğu beyt ile, ve bunun ile, bağlantısının olduğunu düşündüğüm, zuhurat ile bitirelim.

Senin Vîse'n ve ma'şukun yine senin zâtındır ve bu hârice mensûb olanlar bütün senin âfetlerindir.

İstanbul’a döneceğimiz günün sabahı otelde şöyle bir zuhurat vaki oldu.

Efendi Babam beyaz bir çarşafın altında uzanmış yatıyordu. Sağ tarafında fakir ve karşısında eşim Se… ve Kızım duruyordu. Vasiyet ederek, “Ailene iyi bak” dedi. Yüzümü onlar tarafına çevirdim. Daha sonra Efendi Baba’ma baktığımda yüzü de örtülmüş ve emri Hakk vaki olduğu halde “İkram” dedi.

Bu zuhuratın farklı ma’nâları olmak ile beraber “Yakînlik” üzerinden bakarsak.

Yukarda yazılan ilk zuhuratta Efendi Babam – Mürşidim, bünyesinde İslâm-İmân-İhsân-İkân vardır. Bu zuhuratta Îkân’ın Vechullaha yani Likâ’ya dönüşmesi haline işaret vardır. Mürşidin aradan çıkması ve Nefsi Küll olan Vise’nin Vechini işaret etmesi ve Hakikat’ın orada olduğunu bildirmesi olarak düşünülebilir.

Başta âyet sayısal değeri verilmişti… (12) Hakikat-i Muhammedidir. Zuhuratta Efendi Babam’ın beyaz çarşaf altında olması Uluhiyet-Hakikat-i Muhammediye mertebesine işaret olarak düşünülebilir.

183

Ayrıca, beyt sayıları, (191/192/193) tür. Şah damar ayeti (50) ci suredir üç beyti ilâve edersek (50+3=53) olmaktadır. Böylece netice (19/53) olmuş olur. (M. C.)

---------

Gerçek kimliğin ortaya çıkınca,

Zâhir, bâtın, evvel, âhir bir olunca,

Bütün âlemde kendini bulunca,

İşte o zaman, o zaman işte,

kendine, zâtına, özüne,

Rahmân’a benzersin.
(T. B.)

-------------------

(E. A.) (31/10/2014)

Efendi Babacığım selâmun aleyküm

Allah'ın lutfu ve sizin himmetinizle "NECDET Risâlesini" âcizane ekte gönderiyorum.

Ellerinizden öperim. (E. A. - Terzi Oğlu.)

-------------------

NECDET RİSÂLESİ



BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Bu risâle ; Canımızın canânı, gönlümüzün sultânı, Efendi Babacığım Hacı Necdet Ardıç Uşşaki (k.s) Hazretlerine ithaf olunur. Bu risâle, Necid çöllerindeki âcizin NECDET’te ki Necat’ıdır.

NECDET نجدت : Kahramanlık , yiğitlik, şecaat,
184

kuvvetli sözlük anlamlarına gelir. Necdet Arapça Necid kelimesinden türetilmiştir.

Necid : Arapça bir kelime olup Kahraman, bahadır, Suudi Arabistan’ın kuzeyinde bulunan bir yerin adıdır.

-------------------

Yâ Rasûl... 
Şu halime bak 
Nasıl ki bağrı yanar gün kızınca sahranın, 
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın. 
Hârimi Pâkine can atmak istedim durdum, 
Gerildi karşıma yıllarca ailem yurdum. 
Tahammül et dediler, hangi bir zamana kadar, 
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var. 
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak, 
Önümde durmadı artık ne hanuman ne ocak. 
Yıkıldı hepsi, ben aştım diyar-ı Sudan’ı, 
Üç ay tihame deyip çiğnedim beyebanı. 
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada, 
Yetişmeseydin eğer Ya NECDET imdada. 
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin, 
Akarsular gibi çağlardı her tarafta sesin. 
İradem olduğu gündür senin iradene râm, 
Bir an olsun yollarda durmak bana oldu haram. 
Bütün hayakil-i hilkat ile hasbihal ettim, 
Leyâle derdimi döktüm, cibali söylettim. 
Yanıp tutuşmadan yummadım gözümü, 
Nücuma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü? 
Azab-ı Hecrine katlandım otuzaltı senedir,  
Bu hasta ruhumu artık, ayırma hakinden. 
nedir o meşale, nurun mu ya NECDET 
Sükûn içinde bir an geçti, sonra kısa bir âh.... 

--------------

Mehmet Akif Ersoy’un Necid çöllerinde isimli şiirini kendi halimi anlatacak şekilde Efendi Babacığım için

185

kendimce derledim.

Necid çöllerini geçip NECDET’te Can bulanlar için Efendi Babacığımın Necdet Divanından Can şiiri.

CAN

Cananımdan Can istedim lütfedildi bize Can


Bütün âlem oldu Can, Canla kaldık Canla Can, 
Eğer her kim ister ise hemen gelsin bizde Can, 
Evvel duyduk sonra uyduk cümle olduk, Canla Can.

-------------- 

Sende Can olmak ister isen, eğreti Candan geç, 
Canlar içinde dönüp duran kimyayı Can'ı seç, 
Bu pazarda Can alıp satılır sakın kalma geç, 
Sûreti İnsân da kalma sıreti İnsân'ı seç.

--------------  

Bir Can verdikte evvelâ, bin Can aldık sonunda, 
Ancak ulaşır Can'a Can, sabur ve Salâtla, 
Yoktur Candan gayrı âlemde dost aslâ ve aslâ, 
Can içre gir Canları gör boyan Sıbgatullaha.

--------------

Sende o Candan ayrı değilsin iyice anla, 
Bir an geçirme vaktini sakın, tembelle hamla, 
Kalsada yüzünde gözünde bir iki damla, 
Akıt onuda gönlüne kalasın sende Canla.

--------------

 Necdet bu sözü söyler ona söyledi büyükler, 
Çünkü bu söz ile yanmaktadır Canlar yürekler
Her kim bu söze uyar hemen açılır menziller, 
Can katar Canına (İZA CAE) ve diğer Sûreler.

--------------

Şimdi NECDET نجدت ismini oluşturan Arapça

186

harflerin kendi başına anlamları, ve harekeleriyle, ve yan yana geldiklerinde, nasıl bir anlam oluşturduklarını incele-meye çalışacağız inşeAllah.

Salât ve Selâm Efendimiz Hz.Muhammed (S.a.v.)’in üzerine olsun.

Pirlerimizin Himmetiyle Gayret bizden Tevfik Allah’tan.

NECDET NUN’U (ن)

NUN ( ن ) :

Varlık Nun’unun noktası delâlet eder.

Bir hakikat olarak mabuduna.

Onun varlığı mabudun cömertliğinden ve bereketinden-dir.

Bütün yüceler o noktanın cömertliğindendir.

Gözünle onun varlık hakikatinin yarısına bak.

Bulunmayan yönünü öğrenirsin. (İbn Arabi)

NUN ( ن ) ; Halk ediliş mahalli, ruhun, aklın, nefsin maddeleri ve fiilin varlığıdır. Bütün bunlar “Nun” a yerleştirilmiştir. O insanın görünen tümelliğidir ve söz konusu tümellik bu nedenle ortaya çıkmıştır.

Harflerin mertebelerinden biri de, bazı dillerde harflerin sonlarının başları gibi olmasıdır. Arapça’da “Mim” “Vav” “Nun” harfleri gibi.

“Kaf” harfi “Nun” harfiyle irtibatlandırılmıştır. Çünkü “Nun” harfinin sayısal değeri ellidir ve ellinin onda biri beştir o da “He” dir. Elli namazın derecesini koruyan beş vakit namaz gibi. Buhari’de şöyle deniyor; “Namazlar beştir ve elli namaz değerindedir. Benim katımda söz değiştirilmez.” Bu açıdan beş ellinin aynısıdır.

187


“Nun” harfinde, “Vav” harfi iki “Nun” un (Nun – Vav – Nun) (ﻧﻮن) arasında bir perde işlevini görür. NUN ( ن ) harfi yazıldığı zaman sadece yarım daire gibi zuhur eder, tıpkı geminin görünen kısmı gibi. Ya da halk edilişin görünen kısmı gibi. Çünkü âlemin halk edilişi küreseldir. Kürenin yarısı maddidir, görünürdür yani cismanidir, diğer yarısı ise gaibdir. Yine gemininde küresel biçiminin yarısı her zaman açıktır, diğer yarısı daima hislerden gaibdir. Bu gaib yarıyı idrak etmeyişimizin illeti, arz da olmamızdır. Çünkü yer, bu gaib kısım üzerine serilmiş bir perdedir, bu yüzden idrak edemiyoruz.

Aynı şekilde tabiat âlemi ve karanlıkları olarak zuhur eden halk edilişimizde öyle, halk ediliş küresinin diğer yarısını oluşturan ruhlar âlemini idrak etmemiz perdelenmiştir. Bu âlemin ancak eserlerini görebiliriz. Dolayısıyla “Kün” (Ol) kelimesinden zâhir olan “Nun” dan maddi varlıklar zuhur etmiştir, diğer yarısı ise gaibdir ve bu zâhir yarıya göre takdir edilmiştir. Bundan da ruhani varlıklar ortaya çıkmışlardır. Şu halde cismani bir anlamdan zuhur ederken, ruhani ise anlamın anlamından zuhur etmiştir. “Nun” arasındaki (ﻧﻮن) “Vav” bağışları bir yarısından alır, diğer cismani yarısına ilka eder. Bu ruhaniyetinden dolayı “Vav” ruhani “Nun” la bitişmiştir.

(ﻧﻮ ) cismâni “Nun” la değil. “Vav” harfi yazıda kendisinden önceki harfle birleşir kendisinden sonraki harfle birleşmez. Dolayısıyla “Vav” ın bağışları ruhani “Nun” dan alması birleşme ve sarmaş dolaş olma, aşk mahiyetinde bir almadır. Cismâni “Nun” a ilka etmesi ise tebliğ, ulaştırma, duyurma mahiyetinde bir ilkadır. İşte bu Cebrâili makamdır.

Birinci “Nun” : Ulûhiyyet, Hakikat-i Muhammedi.

Aradaki “Vav” : Cebrâil Vahiy, Akıl, Kalem.

İkinci “Nun” Levh (Nokta zuhur Mahalli)

188

Allah, Levha’da iki özellik halk etmiştir ; bilgi ve amel. Buna göre bilici özellik, babadır; çünkü o etkindir ; amel özelliği ise anadır, çünkü o etkiye konu olandır ve sûretler ondan meydana gelmiştir.



“Vav” ilka esnasında yazı aleminin kalemidir. Bu diğer “Nun” onun için bir tür Levh işlevini görür. Çünkü işler, olgular bunun yanında bil kuva, ilim ve “Nun” olması hasebiyle tafsil edilir. Bu bakımdan levh, kendisini gören biri açısından icmali bir surettir, ona bakan biri ötesinde ne olduğunu, ne taşıdığını bilemez, ta ki tercüman, yani diğer bir ifadeyle kalemlerin kalemi gönderilinceye kadar. Bu tercüman, muhatabın işitme levhine kendi “Nun” unda mücmel olan şeyleri satır satır yazıya döker. Böylece dinleyici kendisinin yanında olan bazı şeyleri, yazıldığı kadarıyla öğrenir. Eğer dinleyenler himmetlerin ilka edileceği makama yükselirlerse, o makamda himmetler kalemler olur. Böylece işitme duyularına ruhani açıdan ilka gerçekleşir. O zaman bütün mücmel bilgiler ayrıntılı, tafsilâtlı olarak bilinir.

--------------

NECDET’in “Nun” gemisinde kendilerini gark edenler. Onun, cisim “Nun” unda, ruhani “Nun” unu görenler. Tabiat ve nefsi emmâre karanlığından kurtulup “Nun” gemisinde Zati seyre yelken açarlar. Bu seyir kişinin gerçek hüviyetidir. Çünkü Hüviyet “He” si sayısal değeri beş, “Nun” un ellidir. Yazının başında ifade ettiğimiz Hadis’te “Namazlar beştir (He) ve elli (Nun) namaz değerindedir.” Yani “Nun” (50), hüviyet “He” (5) sinide içinde barındırır.

NECDET’İN “Nun” undaki risâlet hakikatiyle ilgili;

-------------------

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ

189

(Kûl innemâ ene beşerun misliküm, yûhâ ileyye innemâ İlâhüküm İlâhün vâhidün.)



(18/110) “De ki: Ben ancak sizin gibi bir beşerim, bana vahyolunuyor ki, sizin ilâhınız ancak bir ilâhtır. “ (Kehf

-------------------

“Nun” un bir başka yönüde “Nun” lâfzının bir tek vücutta zuhur eden iki hüküm, yani Hakk’ın asli mutlaklığı hükmü ile mahlûkun hudüs kaydı hükmü arasındaki ilişkiye işaret eder. Dolayısıyla “Nun” lâfzının birinci “N” si Hakk Teâlânın benliğine işaret eder ki bu “N” yüceliğe sahip olarak, sakin dairesinde mahsur olan mahlûkun benliğine işaret eden ikinci “N”ye destek olur.

“Kün” (Ol) (Kaf-Vav-Nun) varlığa ait bir emir lâfzıdır. Ondan ancak varlık çıkar. “Kaf” (ق ) harfinin delâlet ettiklerinden biri “Kalem” dir. Yani Kalem icmal “Nun” undan destek görerek levhi mahfuzdaki tafsilatını, onu alan, kabzeden ilâhi elin (yed) etkisiyle gerçekleştirir.

-------------------

ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ

(Nun vel kalemi vemâ yesturune

(Kalem 68/1-2) “Nûn ve Kalem'e ve yazdıkları şeylere and olsun ki”

-------------------

Nun” un, Nokta’da gizlenmiş ikinci yarımı bize görünmeyen batınıdır. “Nun” harfinin bize görünen kısmının sayısal değeri 50’dir. İki “Nun” yani görünen (zahir) ve görünmeyen (Bâtın) yönlerini birleştirirsek “Nun” un dairesi tamamlanır. “Nun” un cisim çanağının üstünde daire görünür, “Nun” daki bâtınını işaret eden tek

190

nokta dairenin tamamlanmasıyla zâhir ve bâtın simgesi olarak dairenin üzerinde yer alır. Harflerin üzerindeki noktalar bilgiyi işaret eder. Böylece “Nun” un tamamlan-masıyla ( ق ) “KAF” harfi meydana gelir. İki “Nun” un sayısal değeri 50 + 50 = 100 olur ki o da “Kaf” olur. “Kaf”, “Nun” dur. Yani “Kün” lâfzında “Nun” varlığa yine Kendinden, kendiyle, kendi çıkar.



Yüklə 1,56 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin