GöNÜlden esiNTİler: terzi baba necdet ardiç (8) (19-53) Neml Sûresi 27/40. âyet “haza min fad­li rabbî”



Yüklə 1,56 Mb.
səhifə1/12
tarix06.03.2018
ölçüsü1,56 Mb.
#44418
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12



GÖNÜLDEN ESİNTİLER:

TERZİ BABA

NECDET ARDIÇ

(8) (19-53)

Neml Sûresi 27/40. âyet

haza min fad­li rabbî”

(bu rabbimin fazlındandır)



DERLEYEN

TERZİ ÇIRAĞI VE KALFASI

MU… CA…

İRFAN SOFRASI

NECDET ARDIÇ

TASAVVUF SERİSİ (95-8)

İÇİNDEKİLER Sahife No

İçindekiler………………………………………………………………………..(1) Terzi Babamın önsözü …………………………………………………….(3) Önsöz……………………………………………………………………………….(8) Giriş………………………………………………………………………………..(18) 19/53 –nedir? Neyi İfade eder?................................(27) Muhyiddîni A’rabî hazreti yine buyurur ki:……………………(31) İnsân-ı kâmil………………………………………………………………….(35) Yolumuza 53 sayısı ile devam edelim;………………………….(43)

Lâilâhe illâllah………………………………………………………………..(53)

El…………………………………………………………………………………….(56)

Necdet Ardıç şiir……………………………………………………………………(73)

Kur’ân-ı Kerîm kaç âyettir…………………………………………….(75) Terzi Babam’dan gelenler……………………………………………..(77) Sayın merhum Sefer İnal bey'e;…………………………………..(79)

Muhterem dostlarım………………………………………………………(88) Câmi ve mihrâb……………………………………………………………(101)

Bir tecelli……………………………………………………………………..(106)

Başlarken…………………………………………………………………….(107)

Yâsîn—Yâ—Sîn…………………………………………………………….(112)

Tûbâ. Tûbâ, Terzi Baba……………………………………………..(116)

Selâm ismi…………………………………………………………………..(118)

İnsân-ı Kâmil namazı…………………………………………………..(120)

Değerli kardeşlerim……………………………………………………..(122)

O Hicret yurdu (İzmir)…………………………………………………(129)

Makam-ı Velâyet. (Velâyet sancağı)…………………………..(132)

Makam-ı Risâlet. (Muhammediyyet tecellisi)……………..(136)

Muhterem can dostlarım. (Bir zuhurat)……………………..(143)

Tavaf…………………………………………………………………………….(145)

Tayyi mekân………………………………………………………………..(147)

Besmele ve (19)………………………………………………………….(151)

Kalem…………………………………………………………………………..(159)

Ses harf ve alfebe……………………………………………………….(163)

İltifat…………………………………………………………………………….(166)

Şah Damar…………………………………………………………………..(170)

Şuhudî îmân mertebeleri…………………………………………….(174)
1

Necdet risalesi……………………………………………………………..(184)

Elli üç, risâlesi…………….,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,…(202)

Selâse ve hamsün……………………………………………………….(207)

Bakara (2/131) âyeti…………………………………………………..(249)

Bosna Hersek dosyasından. (19-53)………………………….(253)

Kur’ân-ı kerîmde ki, (19/53) âyetlerine başlarken…….(256)

Âyet nedir?..........................................................(258)

Kur’ân-ı kerîmde ki, (19/53) âyetlerinden bir kaçı…….(263)

Atayım dedim………………………………………………………………(280)

Derleyenin son sözü…………………………………………………….(281)

1-2-3-Üç şişe şarap…………………………………………………….(285)

Hikmeti buldurur………………………………………………………….(289)

Terzi Baba kitapları listesi……………………………………………(292)

2

TERZİ BABAMIN ÖNSÖZÜ

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Muhterem okuyucularımız kardeşlerimiz ve evlâtları-mız.

Bizleri bu dünya ya İnsan sureti ve ma’nâ’sı ile getiren Rabb’ımıza hamdeder, şükrederiz.

Ve bize, insanlığımızı öğrenebilmemiz için, Rabb’ımızın göndediği bütün elçileri ile birlikte, özellikle Peygamberi-miz Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimize de her zaman şükranlarımızı bir borç biliriz.

Zâhir ve bâtın ilimlerinin bizlerin gönüllerimize aktarıl-ması için, maddi ma’nevi çalışmalar yapan, ve yaptıran Pirlerimize gerçek mürşitlerimize, ve üzerimizde bu yolla hizmeti ve himmeti olan bütün emek verenlerimize de, sevgi saygı ve teşekkürlerimizi bildiririz. Rahmeti rahmana kavuşmuş olan büyüklerimize de, Rabb’ımızdan rahmetler dileriz. Mekânları cennet olsun İnşeallah.

-------------------

Tasavvuf yaşantım (1953) senesinde mesleğimi geliştirmek için gittiğim İstanbul da başlamıştır.

(Terzi Baba 1 ) kitabında bahsedildiği gibi. Başlamıştır. O kitaptan küçük bir aktarma yapalım.

-------------------

Yıllar yavaş, yavaş ilerleyip (1953) yılına gelindiğinde Necdet'in yaşı 15 olmuştur. 3 yıl boyunca çalıştığı, çıraklık ve kalfalık yaptığı ustasının yanında terzilik mesleği adına öğreneceği başka bir şey kalmayınca, bu defa öğrendiği bu sanatı daha da ilerletip geliştirmek için ailesinin de iznini alarak İstanbul'a gitmeye karar verdi.

İstanbul'a gittiğinde Beyoğlu'ndaki bir terzihane

3

atölyesinde çalışırken, babasının ablası olan ve boğazın Bebek semtinde ikâmet eden halası Rahmiye Hanımların evinde geceleri misafir olarak kalıyordu.



Artık mücadelesi, gayesi ve gittikçe artan maneviyat ve dindarlığı olan hayat çizgisi kendisinde oluşmaya başla-mıştı. O günlerde (19 – 53) sayı değerlerinin hayatını ne kadar derinden etkileyeceğini bilemiyordu.

İstanbul'da çalıştığı yaklaşık 1 yıl zarfında evinde geceleri misafir olarak kaldığı, halası Rahmiye Hanımın eşi olan ve tasavvufi bir yaşamı olan, M. Nûsret Tûra'nın da çok dikkat ve nazarını çekmekte; eniştesi, onunla konuşurken sürekli olarak "pehlivan" diye övgülü hitapta bulunuyordu. Onun hakkında söylenen bu "pehlivan" sözünün anlamı daha sonraki yıllarda çok iyi anlaşılacaktır. Bir müddet sonra da, iş yerinin bulunduğu caddeye “Hüseyin Pehlivan Caddesi” ismi verilmiştir.

-------------------

(1938) senesinde başlayan hayat yolculuğum, bu günlerde de (2016) devam etmektedir. Bu süreç içinde ki, hayat yolculuğumda, başımdan hüzünlü sevinçli birçok yaşantılar geçmiştir.

Bu yaşantı seyrinde ma’nevi olarak üretilmiş olan şu an (109) “kitap,” (82) civarında “zuhurat ve mektuplar” dosyaları oluşmuştur. Şu an yekün (191) dır. Ve devamı oluşturulmaktadır.

Kitaplarımızın içinde (12) tanesi sadece şahsımla ilgili ve hayatımın değişik hallerini anlatmaktadırlar. Aşağıda ki, sıra no, ları ile belirtilmişlerdir.

-------------------

Terzi Baba şahsi kitapları serisi:

12- 1-Terzi Baba-(1)

39- 2-Terzi Baba-(2)
4

32- 3-Terzi Baba-(3) İstişare dosyası.

79- 4-Terzi Baba-(4) İstişare dosyası.

80- 5-Terzi Baba-(5) İstişare dosyası.

86- 6-Terzi Baba-(6) İstişare dosyası.

91- 7-Terzi Baba (7) Biismi has “Selâm” (13)

95- 8-Terzi Baba-(8) (19/53)

99- 9-Terzi Baba-(9) İstişare dosyası.

103-10-Terzi baba yüksek lisans tezi.

108-11-Terzi Baba ile ilgili zuhuratlar.

109-12- Terzi Baba tasavvufi izahlar.

-------------------

12- 1-Terzi Baba-(1)

Bu kitabımız (40) ıncı evlilik yıl dönümümüz için hazırlanmıştır. Baskısı yapılmıştır muhteviyatını okuyanlar bilir. Ayrıca okumak isteyenler siteden indirip okuya-bilirler.



39- 2-Terzi Baba-(2)

Bu kitabımızda (50) inci evlilik yıl dönümümüz için hazırlanmıştır. Baskısı yapılmıştır, muhteviyatını okuyanlar bilir. Ayrıca okumak isteyenler ise siteden indirip okuyabilirler.



32- 3-Terzi Baba-(3) İstişare dosyası.

79- 4-Terzi Baba-(4) İstişare dosyası.

80- 5-Terzi Baba-(5) İstişare dosyası.

86- 6-Terzi Baba-(6) İstişare dosyası.

Bu kitaplarımız sitede dosya halinde dir. Bizimle ilgili bazı mevzulardan meydana gelmişlerdir.



91- 7-Terzi Baba (7) Biismi has “Selâm” (13)

Bu kitap şahsım için oldukça mühimdir özelde olan bir konusu vardır. Baskısı yapılmıştır. Siteden de indirilip okunabilir.



95- 8-Terzi Baba-(8) (19/53)

5

Bahsi geçen bu kitaptır, (53) üncü sene-i devriyemiz için hazırlanmıştır. (65) sene civarında olan tasavvuf yolculuğumuzda kayda alınan (13) ve (19/53) sayı bağlantılarının bazılarının toplu olarak anlatıldığı bir kitaptır. İki cilt olarak hazırlanmıştır. Ancak muhteviyatı ve sayfa sayısı yaklaşık (750) civarına ulaşmış olduğundan ve okunması zorlaşacağından içinden bazı bölümlerinin çıkartılarak (320) sayfa civarında tek cilde düşürülmüştür. tek cilt halinde baskısı olmuştur.



99- 9-Terzi Baba-(9) İstişare dosyası.

Bu dosya kitapta, yukarıdakiler gibi hakkımızda bize ulaşan bağlantılardan meydana gelmiştir.



(1958) senesinden beri şahsıma gelmiş ne kadar yazı mektup zuhurat ve diğer kayıtların hepsi, cevapları ile birlikte, şu an sayıları (82)’ye ulaşan (mektuplar ve zuhuratlar) ismi altındaki dosyalarda kayıtlıdırlar, bana yazı gönderen her hangi bir kimse yazdığı yazının tarihini söylesin kendisine o yazısını cevabı ile birlikte hemen bulabilirim.

Aslında bu dosyaların hepsi özel birer araştırma konusudur. İçlerinde geniş ma’nâ da tasavvufla ve zuhurat yorumlarıyla ilgili oldukça geniş bilgiler vardır. Ancak özel olduklarından yayınlanmayacaklardır. Belki bizden seneler sonra gene de isimler gizlenerek, araştırmacılar tarafından bazıları yayınlanabilirler. (Allah-u a’lem/Allah bilir)



103-10-Terzi baba yüksek lisans tezi.

Bu dosya ise, Ömrümün sonlarına doğru adeta bir ödül gibi oldu. Lisans tezinin oluşmasında evvelâ düşüncesi olanlara sonrada yazılmasında emeği geçen herkese bilhassa, tez sahibi Se… de… oğlumuza ve tezi kabul edecek/eden hocalarımıza şükran ve teşekkürlerimizi sunarız . Cenâb-ı Hakk hepsinden razı olsun.



108-Terzi Baba ile ilgili zuhuratlar.

6

Bu dosya kitapta ise, Tasavvuf yaşantımın ilk senelerin den beri görmüş olduğum zuhuratlarım ile, hakkımda görülen zuhuratları yorumları ile birlikte, bir yerde toplamak ve bizden sonraki yol ehillerine birer kıyas ve hatıra olması bakımından, bir arada toplanmasını istedim.



Bu hususuda bir oğlumuza verdim, bütün kitap ve dosyaları tarayarak, günümüze kadar şahsım hakkında gördüğüm ve görülmüş olan, zuhuratların bir arada bulunması iyi olur düşüncesi ile, oluşan bir çalışmadır. Hizmeti geçenlere teşekkür ederim.

109-12- Terzi Baba tasavvufi izahlar.

Bu dosya kitapta da, Tasavvuf yaşantımın ilk senelerin den beri yazmış olduğum yazılarımdan ve sohbetlerimden çıkartılan özet tasvvufi izah ve tariflerin toplandığı bir kitap dosyadır. Bu çalışmayı kendi muhabbetinden düşünüp, gerçekten büyük zaman ve emekler sarfederek bütün kitaplarımızı gözden geçirip ve sohbetlerimizi dinleyerek özetle kayda alan (G. Z.) kızımıza da teşekkür ederim. Cenâb-ı Hakk dünya ve ahret işlerini kolaylaştırsın ve iki cihan gönül saadetini nasib etsin İnşeallah.

-------------------

Bu kitaplarımızın yazılımında düzenlenmesinde her türlü aşamalarında emeği ve hizmeti geçen kardeşlerimize evlâtlarımıza teşekkür ederiz, Cenâb-ı Hakk herbirelerine dünya ve ahret işlerinde en verimli yaşantılarını nasib etsin İnşeallah.

Terzi Baba Necdet Ardıç Tekirdağ.

7

ÖNSÖZ



BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

~~55.60~
هَلْ جَزَاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُ


(Hel cezaül ıhsani ille’l ıhsanü)

(55/60) “ İyiliğin karşılığı yalnız iyilik değil midir ?”

-------------------


Muhterem İrfaniyet Yolu Kardeşlerim

Öncelikle kitabımıza konu olan 19 ve 53 sayılarının ne manaya geldiğini kısaca anlamaya çalışalım.



19 sayısı, çok özel bir sayı olup, Kûr’ân’ın ve İnsan-ı Kamil’in şifre rakkamıdır. İnsân-ı Kâmil ile anlaşılması gereken tüm âlemleri kapsayan Hakikat-i Muhammedi ve yeryüzünde en kemalli zuhur mahalli Hz. Muhammed (s.a.v) dir. Diğer Resül, Nebi, Gavs, Piran ve Evliyaullah Hazeratı bu İnsân-ı Kâmil’in bir yönünü yansıtan İnsân-ı Kâmil-Kâmil İnsân’lardır.

53 sayısı, çok özel bir sayı olup, Hakikati Muhammedi üzere Hakk’tan Efendi Babam, Terzi Baba, Necdet ARDIÇ‘a verilen şifre, anahtar bir sayıdır. Tarikat-ı Âliyye-i Uşşâki yolunda Makamı Velâyet sırası da 53 tür.

Efendi Babam, Terzi Baba, Necdet ARDIÇ bu 19 sayısının 53 numaları irsal edicisi yani resüludur. Burada ki Resülluk bizatihi Allah’ın (c.c.) Resülluğu değil. İnsân-ı Kâmil olan Hakikati Muhammedi ve Hz. Muhammedin Resül’luğudur. Bu konuda geniş bilgi için Muhyiddin İbn-i Arabi Hazretlerinin Fusûs’ül Hikem adlı eserine bakılabilir. Ve Yâsîn suresinde İsa (a.s.) mın elçileri yani Resül’lerinden bahsedilmektedir (Yâsîn 13…-…29 âyetler). İsa (a.s) mın Resülu Kûr’ân da geçtiğine göre, Muhammed

8

(s.a.v.) Resül’u olmasından daha doğal bir şey yoktur sanırım… Yeter ki bizler idrak ve fehim kanallarımızı açıp, gereken ayarları yaptıralım-yapalım.



Sonsuz âlemleri hüviyetinde toplayan İnsân-ı Kâmilin, âlemi şahâdette bilinir ve tanınıyor olması çok büyük bir lütfü İlâhidir. İnsân-ı Kâmil-i oluşturan harf ve sayıları ise elif-nûn-sin-elif-nûn-kef-elif-mîm-lâm harfleri iken, ebced sayı toplamı da!

1+50+60+1+50+20+1+40+30=251..2+51=53 o ise kitabımıza konu olan Terzi Babama ait olan özel bir şifre sayıdır.

(39) Terzi Baba – 2 Kavacık sohbetlerinden okunmaya başladıktan sonra daha önce 13. Âyetler hakkında yapmış olduğum bir çalışmanın benzerini 53. Âyetler hakkında da yapma fikri gönlümde doğmaya başlamıştı. 53. Sayısı ilerleyen sayfalarda da görüleceği üzere çok özel bir sayı ve Terzi Babam Necdet ARDIÇ beyefendiye ma’nâ âlemin den tahsis edilmiş özel bir sayıdır. Cenâb-ı Hakk bu sayının ma’nâsı’nın ilmini öğrenmeyi, nurunu müşahade etmeyi, hakikatini yaşamaya ve tecellilerini görmeyi bizlere nasip etsin. İnşeAllah…

Yukardaki paragrafta bahsedilen kitabı okuyan Efendim Necdet ARDIÇ burada anlatılan ben değil, bir ma’nâ’dır diyerek. Burada yazılanlar her birerlerinizde var ve bunu batından zahire çıkarmak gerek dedi. Yani burada anlatılmaya çalışılacak olan 19/53 numaralı ma’nâ âlemin den verilmiş olan şifre sayısının hususi, özel ma’nâ da zuhur mahallidir. Genel ma’nâ da olan zuhur mahalli ise âlemlerde Âhmed ismidir. Terzi babamın bu sayıdan hususi ve özel ma’nâ da pay ve hissesi vardır. Terzi Babamın bu pay ve hissesi asaleten dir. Yolda ki evlâtlarının da, irfaniyet çalışmaları ve gelmiş oldukları noktanın, Terzi Baba’mın Cenâb-ı Hakk’tan almış olduğu işaret ve tastiki ile bulundukları nokta ve yerden vekâleten hisse ve payları vardır. İrfan mektebi müntesipleri

9

öncelikle yaptıkları ilmi çalışmalar ile 19/53 Nolu şifre sayısının Halife-i Şahsiyesi olma yolunda ilerler ve bu dersler tamam oldu mu, Halife-i Şahsiye ile, yani kendi kendilerine yeterli bir hale gelmelerinin nişanesi olarak Allah esmasını harfi nidasız çekerler. 19/53 nolu ma’nâ şifresinin, Halife-i Şahsiyesi olarak ömürlerini sürerler. Çalışmalarına devam eden irfan ehline ufak tefek görevler verilerek ve Terzi Baba’mın da bazı uygun gördüğü işler ve kişiler ile ilgilenerek Rehber halife ünvanını alırlar. 19/53 ün vekâleten Rehber halifesi olmuş olurlar. Bu kişiler arasından uygun görülenler kişilere belirli grup yani cemaatin bir kısmı emanet edilerek irfaniyet yolunda ki hallerinin kontrolü ve vekilliği verilir.



Bu kişilerde 19/53 ün vekâleten vekil halifesi olmuş olurlar. Cenab-ı Hakk’tan tastiği gelen kişi veya kişilerde mutlak halife olarak 19/53 ün halifesi olup, yolumuzun ilerki zamanlarda devamını sağlayacak kişilerdir. Kısaca; İrfan yolu müntesiplerine bulundukları ders mertebesinden 53 şifre ve anahtarları verilir. Halife-i Şahsiyye olanlar, İlmi olarak Fenafişşeyh – İbrahimiyet- Efal - Şeriat mertebesinden 19/53 nolu ma’nâ şifresinin zuhur mahalleridir. Halife-i Rehber olanlar Müşahadeli olarak Fenafiresül – Museviyet – Esma - Tarikat mertebesinden 19/53 nolu ma’nâ şifresinin vekâletinin zuhur mahal-leridir.

Halife-i Vekil olanlar 19/53 nolu ma’nâ şifresinin yaşam mahalli olarak Fenafillâh – İseviyet – Sıfat - Hakikat mertebesinden 19/53 nolu ma’nâ şifresinin zuhur mahalleridir. Halife-i Mutlak olan-olanlar Tecelli mahalli olarak Bekabillâh - Muhammediyyet – Zat - Marifet mertebesinden 19/53 nolu ma’nâ şifresinin zuhur mahalli-mahalleridirler. Efendi Babam Necdet ARDIÇ ise 19/53 numaralı ma’nâ şifresi ile tüm yukarıda anlatılanları bünyesinde toplayan Kâmil İnsân – İnsân-ı Kâmildir.

10

(Not: Bu yazılanlar her hangi bir yerde kayıt altına alınmış veya dinlediğim şeyler değil, müşahadem ile gönlüme doğanlardır. Cenâb-ı Allah en doğrusunu bilir)



3 Mayıs 2015 tarihinde 19 nolu binada 5 numaralı dairede Ra… Annemi yapmış olduğum ziyaretimde erkek kardeşimin hanımını bir bebek beklediğini Kızım Es… ile aynı tarihlerde doğum olacağını ve evdeki oluşan rutubet neticesinde kardeşimin boya yaptırdığını ve yer döşemesini değiştirdiğini söyleyerek. Annem, Ke… büyük bir işe kalkıştı dedi. Annem den ayrılıp öğlen namazını camide cemaat ile kılıp, kardeşimin yanına gittim. Boyacı iki odanın tavanlarını boyamış, yan duvarlara geçmek üzereydi. Bahçede bulunan bir çiçeklik bu duvar ile bitişik yapılmış. Kapıcıda bol bol su verince bu hadise meydana gelmiş. Yatak ve bebek odasında yerlere “Lamine” tahta döşenecekmiş. Kapı çalındı eşi Gö… ve kayınvalidesi içeri girince eve dönmek üzere oradan ayrıldım. Belki bunlar sıkıcı olabilir. 53 ile bağlantısı ne diye düşünülebilir. Bazı tesbit ettiğim bağlantılar ve verilen haberler vardı. Hakikatte ziyaret nereye yapılmıştı. Nefsi Küll;

-------------------

 كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ

“küllü nefsin zaikatül mevti”

Meâlen: “her nefis ölümü tadacaktır.” (Ali İmran 185)

-------------------

Bu âyet 5 Hazret mertebesinin üçüncüsü olan Tevhid-i Sıfat mertebesinin idrak âyetidir. 19 ve 5 yanyana yazılınca 195 eder. (195) sayısal değeri (19) Meryem suresi olan Kef: 20, Hâ: 5, Ya: 10, Ayın: 70, Sad: 90 hurufu mukattaa harflerinin sayısal toplamıdır.

20+5+10+70+90= 195

Meryem de; İseviyet mertebesinin kâmile hamili-hamilesi ve doğurucusudur. Bu da görüldüğü gibi 5 Hazret

11

mertebesinin 3. meratibi olduğu açıktır.



1953 olmaktadır…

Sokak İsmi Ahmed (53) Apartman numarası 19 yine 19/53 vermektedir.

Bu üç mertebeden bulunan bağlantılar, İlm’el Yakîn, Ayn’el Yakîn, Hakk’el Yakîn mertebelerinden 19/53 ma’nâ şifresinin tasdiği olarak düşünebilir.

Kendi nefsimden gelen bu irsaliyet nereden gelmek-tedir; İstanbul, Üsküdar, İcadiye, Palalı Ahmet, 19/53--19/53 ün tecellisi (Ef’al, Esma , Sıfat Zat)

İs-Tan-Bul, Kara-Fecr-Bul,

Kara; Nefsin cehalati olan Nefs-i Emmare hali ve nefsinden cahil olma hali olan A’maiyet karanliğı yani Zat mertebesinin ifadesidir.

Fecr; Yani tan yerinin ağırması ile oluşan Fenafillâh halinden Bekabillâh haline geçiştir. Bir diğer yönü Âdemiyet mertebesinin ifadesidir.

Bul; Bu hakikatletin bulunması ve buluşması vuslat hali denilen haldir. Aslında böyle bir buluşma yoktur. Ama bundan başka ifade tarzıda yoktur.

ÜSKÜDAR, Ü; Elif’in ötreli okunuşu ile Uluhiyet mertebesinin ifadesidir,

ÜSKÜ; Üsküdar’da güneşin batması ve batan camlardan ayna gibi güneşin yansıması meşhurdur. Bu da ziya ve aslı nurdur. N ilâvesi ile Üskün yani sakin oldu demektir. (19 nolu Terzi Baba Fetih suresi kitabında geniş bilgi mevcuttur)

Dar; Dar olan, yer ile birlikte yurt demektir.

Uluhiyyet’teki Celâl tecellisinin sâkin olarak Cemâl halinde görünmesidir, denebilir.

12

İcadiye; İcad etme halk etme yani zuhura çıkarma bir bakıma doğum halidir. Palalı Ahmed;



Pal; P, be’nin sert okunuşudur. Bal yani marifetin Celâl tecellisidir. Alî; Yüce olan bu ilimlerin kapısıdır. Onunda kılıcı çift uçlu olan zülfikârdır.

Bu irsal edilenler ve tecellilerin nereye aktarılması istenmiştir.

Ra; ismi dördüncü kız demektir.

195 in yanına 4 yazarsak, 1954 olmaktadır

Âdem (a.s.) dan Hazreti Muhammed, Hakikat-i Muhammedi, Hakikat-i Ahadiyyet’ül Ahmediyet, mertebesine birleyerek sâkin olup mekân tutup gelen Celâl tecellilerini Cemâl tecellilerine çeviren sâliklere Ramazan Bayramı yaptırıp Halife-i Şahsiye olmalarını sağlayan ve bu hakikatlerin halkedilmesi ve doğumunun yapılması için Marifetin Celâl tecellisi ile sâliklerin Nefsi emmâresini ilim kapısı Hz. Ali Kerremellahi Vechenin Zülfikâr kılıcı ile kestirip, Kurban bayramı yaptırıp, Halife-i Umumiyye olmalarını sağlayan, ma’nâ âleminden 19/53 olarak şifrelenen Nüket Annem, Efendi Babam, Nüket ARDIÇ ve Terzi Baba Necdet ARDIÇ UŞŞAKİ bunların kendinden sonraki gelen nesil olan, ve olma yolunda irfan eğitimi alan kardeşlerime, yani 19-54 e aktarılmasını istemiştir.

Bu aktarımda ki amaç; 19/53 ma’nâ şifresi ile şifrelenen Nüket ARDIÇ ve Terzi Baba Necdet ARDIÇ UŞŞAKİ Nefsi küll ve Akl-ı Küll ün birleşimi olan Tevhid hakikatleridir. Öncelikle bu iki gibi görünen şahsiyetin birlenmesi gerekir. Resülullah Efendimiz, Allah Celle Celâluhu’yu ma’nâ olarak giyinmişti. Hazreti Ali efendimizde Hazreti Muhammed (s.a.v.) mi ma’nâ-hâl olarak giyinmişti. Sırası ile pirlerimiz de silsile yolu ile bu şekilde kendinden önceki pir hazretlerinin, Hazreti Ali, Hazreti Muhammed ve Hazreti Allah (c.c.) Hâl olarak giyindiler. 19/53 taşıyıcıları Hanım Annemiz ve Efendi

13

Babamızda tüm bunları hâl olarak ve ma’nâ olarak üzerlerine giyindiler. E! bu kadar kat elbise nerde denirse taliplilerine gardroplarından çıkarıp göstermekteler. Hakk edenlere de giydirmektedirler. İşte irfan yolu, ma’nâ ve hal taliplisi olmayan kardeşlerim çünkü bu talep edilmez, ne sırdır bilinmez, bilmeyen demez, bilen ise dilsiz kesilir. Lâtif olan “İlim”, “Müşâhede”, “Yaşantı” ve Tecelli elbiseleri ve bunların cem’ül cem-i olan Kâmil İnsân elbisesini, uzun yıllar biçip, kesip, dikip defalarca prova edip giydirmekte-dirler. Kimileri üstlerine dikilen elbiseleri beğenmeyip çıkarırlar, kimileride beğenip bir daha üzerlerinden çıkarmazlar ve öldüklerinde bu elbiseleri şehadetlerinin nişanesi olarak kefenleri olur. Hepsinin canı sağ olsun.



-------------------

Hakikat elbisesini sanma her beden giydi,

Asil elbiseyi hakk yolundan geçen giydi. (H.T.)

-------------------

Not= Yeri gelmişken Hazmi Babamın (giydi) şiirinden sadeleştirilmiş olarak iki satırı ilâve etmeyi uygun buldum.

-------------------

Kaldığımız yerden müşahade edilenleri incelemeye devam edelim.

Ay ve gün 5 ve 3 yan yana yazıldığı zaman 53 tü. Annem nefsi küllüm babası İbrahim yani Tevhid-i Efal 8 ve 53 zahiri Nefsi küllüm yönünden bağlı olduğum sayıdır. Annem babamı telefon ile gelmiyor musun? diyerek aramıştı… Birinci isminde bulunan Elif, Lâm, Be ve Re 1+30+2+200= 233, 2+3= 5, 5 ile 3 yan yana gelince 53 tür. İkinci ismin ilk harfleri CEN, NC oda 53 tür. Babamın babası Ahmed ve Kemâl dir. İki tane 53 te onda bulunmaktadır. İsmimin Arapça sayısal değeri ve Türkçe değerleri de 53 sayısını vermektedir. Eşimin babasının isminin Ahmed olması da eşim yönünden olan Nefsi

14

küllümde baba yönünden Akl-ı kül de 53 e bağlıdır.



Konuşmada geçen kızım da sayısal olarak 13 ve 53 tür.

(5) Maide Suresi 3 âyet.

-------------------

اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دٖينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتٖى

(5/3) Elyevme ekmeltü leküm dîneküm ve etmemtü aleyküm nı'metî.

Bugün dininizi “kemal”e erdirdim ve size nimetimi tamamladım.

-------------------

Dedemin ve kardeşimin isimleri bu âyette geçmektedir ve âyet sayısal değeri görüldüğü gibi 53 tür.

Hayret ki hayret her yanımın zahir ve batın 53 ile kuşatılmış olmasının vardır bir hikmeti diye düşünüyorum. Şu an bunu gerçek manası ile de anlamam zor. Efendi Baba’nın himmeti ile şifre sayısının hakikati bize-bizlere de açılır. İnşeAllah

Annem söylediği zaman bu zor işin ne olduğunu anlayamamıştım ama olanları tefekkür edince doğum hadisesinin Ke… nin kalkıştığı zor işin hakikatte üzerinde çalıştığım Terzi Baba Necdet ARDIÇ 53 ve Kûr’ân-ı Kerim’de 53. Âyetler doğumu ve zorluğu olduğunu anladım.

(94) İnşirah suresi 5-6-7. Âyetlerde;

-------------------

فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرً اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ

15

~~94.5~
~ ~ ~


(94/5-6-7) - Feinne meal usri yusrâ. İnne meal usri yusrâ. Feizâ ferağte fensab.

Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. O halde boş kaldın mı, yine kalk yorul.” diyor.

-------------------

(39) Terzi Baba -2 Önsözün de Ç.H.U. bey kardeşim, adeta bu yaşananları tasdik eder mahiyettedir.

Yazmak bir nevi doğurmak gibidir. Her doğumda sancılarıyla beraber zuhura çıkar. Ancak yazılan Hakk için ve onun rızası içinse kolaylaştırılır. Bunun içinde.

Rabbi yessir velâ tüassir. Rabbi temmim bil hayr.”.



.Rabbim kolaylaştır. zorlaştırma, Rabbim hayırla sonuçlan dır” duası işaretimiz olsun”….

-------------------

Dediği gibi duasına en içten dileklerimle katılıyorum.

İlerleyen sayfalarda görüleceği üzere Efendi Babam Neccar yani Marangoz dur. L-Amine yani Uluhiyet mer- tebesinden gelen ma’nâ tahtalarını yani harflerini Nefsi külden emin bir şekilde doğumu gerçekleştirdikten sonra, yani Regaib ve Mevlüt kandilerinden sonra, bu sayfalara yerleştirmeme 53 şifre, anahtar sayısı ile yardım edecektir. İnşeAllah

Kitap kapağı resimlerinde uğraşarak fakire yardımcı olan Ömer Em… Er…. kardeşimizde emeklerinden dolayı teşekkür eder ve ellerine sağlık dileriz. Kendisi bu çalışma başladığı zaman gördüğü zuhuratta Terzi Baba’nın Kûr’ân-ı gördüğü ifade etmişti

Ç.H.U. kardeşimiz uzun çalışma ve derlemelerden sonra (Terzi Baba 1)  kitabını kendilerinin (40) ncı evlilik yıl dönümleri için kaleme almıştı. (Terzi Baba 2) yi ise

16

yaklaşık 10 senelik bir çalışmadan sonra (50) nci evlilik yıl dönümleri için kaleme almıştı. Biz de Terzi babamız ve Nüket Annemizin özel sayısı olan (53)  ncü evlilik yıldönümlerine bir hediyemiz olması için bu kitabımızı (Terzi Baba 19/53) oluşturmaya niyet ettik ve aldığımız izin ile çalışmalarımıza başladık aslında biz farkında olmadan bu çalışmalar daha çok evvelden başlamış biz ise bu hususta (19/53) hakikatleri üzerinde ki çalışma ve düzenlemeleri kendi çalışmalarımız ile de birleştirip der-leyip bu kitabı oluşturmaya çalıştık, Cenâb-ı Hakk kolay-lıklar nasib etsin… İnşeallah… Rabbimizden kendilerine sağlık sıhhat içinde hayırlı bereketli ve uzun ömürler vermesini diliyorum.

Nüket Annem, ne dünyadan ne de ukbâdan hiçbir karşılık ve ecir beklemeden Hakk yolunda ömürlerini sarf etmişlerdir. Evlendikleri 1964 senesinden günümüze kadar, onu adım adım takip eden, onunla birlikte göster-diği sabır, katlandığı müşkilât, yorucu yıpratıcı seyahetler, metanet ve mücadelesi ile Nüket Annem, Terzi Babamın en büyük yardımcıları olmuştur.

Bu kitap çalışmasından hasıl olan sevabı başta Ahmed Muhammed Mustafa olan Resülullah efendimize, ehli ve ehlibeytine, silsilemizi 53. Sıraya kadar ulaştırmış olan

Piran hazaratımıza, Hz. Pîrimiz Necdet Ardıç Uşşâki Hz.lerine ve de Muhterem eşleri Nüket hanım Vâlidemize âilesine, tüm evlâtlarına ve ehli irfâna ithâf ediyorum, kabul eyle yâ rabbi.

12-06-2015 Cuma

(Terzi çırağı ve kalfası M. C.)

-------------------

17

GİRİŞ


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Muhterem Can Kardeşlerim,

Terzi Baba, Necdet ARDIÇ 19/53 nolu çalışmamıza, kitap numarası ve sayı sistemi ile oluşan ilginç bir ayrıntıyı sizlerle paylaşarak yolumuza devam etmeye çalışalım. 95- Terzi Baba-(8) (19-53)  

sıra nosu, (95)  (1,95,3) terzi baba serisi  (8)  (5+3=8)   (19/53) hepsi birbirinin içinde. Kitabın sayı numarasıda çok uygun oldu bunu düşünmeden sırası buraya geldiği için bu sayıyı vermiştim ama onda da bir hikmet varmış. (T.B)

Burada oluşan sıra nosu;

(1) Ahadiyet…(95) Kabe’nin 95 numaralı “Stare” yanı “Yıldız” kapısıdır ki bu da “Necm”dir. Necm’de bilindiği gibi “53.” Suredir. 9+5= 14 tür.
(14) Nuru- Muhammedi dir. Tüm mertebelerin içinde bulunmaktadır.

(3) İlm’el Yakîn, Ayn’el Yakîn, Hakk’el Yakîn…

(13) Hakikat’ül Ahadiyyet’ül Ahmediye ve Hz. Muhammed’in şifre sayısıdır.

(8) Tevhid-i Efal, Sekiz Cennet ve Yolumuzun Şifresidir.

(19) İnsan-ı Kamil’in şifre sayısıdır.

(53) Terzi Baba Necdet ARDIÇ’a mana âleminden verilen şifre sayısıdır.

1+9+5+3+8= 26 sayısını vermektedir.

18

19+53= 72 dir. Tersten 27 olarak okunur.



Çalışmanın sayıları ve özünü oluşturan sayıların toplamı bize;

26+27= 53 ü yani Hazretimizin şifre sayısını vermektedir. Bu da çalışmada niyet edilen sayıdır.

95 kitap nosu ve Terzi Baba kitapları 8 sıra nosu ile 95. Sure olan “TİN” suresi ve 8 âyeti aklımıza gelmektedir. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için TERZi BABA Kûr’ân’da yolculuk (54) nolu kitabında geniş malumat vardır…)

95 ve geriye kalan 13 toplanırsa, 95+13= 108



(108) Kevser suresidir. Bünyesinde Rabb’ül Erbab için kılınan namaz, kesilen kurb’an ve verilen Kevser vardır. Aynı zamanda aradan sıfır kalkınca 18 ile On sekiz bin âlemdir.

Kitabın sayısal değerlerinin hepsini toplarsak;

95+8+19+53= 175 sayısını elde ederiz.

175 tersten 571 dir. Bu da bilindiği gibi Resülullah (s.a.v.) efendimizin dünyamıza zahiri olarak teşrif ettikleri tarihtir. Necdet babamızın isminin sayısal değeri bilindiği gibi 457 dir. 457+175=632 bu tarihte Resülullah s.a.v efendimizin yani zuhuru Muhammed’inin zahiri âlem den batın âlemine geçtiği tarihtir.

En’am suresi 162 âyette,

-------------------

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

(6/162) “Kul inne salâtî ve nusukî ve mahyaye ve memâtî Lillâhi rabbil âlemin.”



Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de

19

âlemlerin Rabbi Allah içindir.”

-------------------

Terzi Baba Necdet ARDIÇ 19/53 şifresi ile görüldüğü gibi 18,000 âlemi “Vahdetinde Kesret”, “Kesretinde Vahdet” zahirinde ve batınında “Cem’ül Cem’ül Cem’ül Cem” olarak seyr eden “İnsân-ı Kâmil”dir. Verilen Kevser ile Rabb’ül erbab için kılınan namaz hükmüyle evlatlarının Nefsi Emmare ve Nefsi Levvamelerini kestirerek, “Esfeli Safilin” olan “Hazreti- Şehadet” den yani “Mescid-i Aksa” dan, hakikatleri olan “Ayn” larına “Mirac” ettirtmede ve Cenâb-ı Rabb’ül Âleminin Zatı’na döndürmektedir… (Mu… Ca…)



-------------------

“TERZİ BABA NECDET ARDIÇ 19/53 ve KUR’ÂN’I KERİM’DE geçen 53. Âyetler” çalışması hakkında istişareleri yaptıktan ve alınan izinden sonra ma’nâ da zuhuratta şöyle bir tecelli oldu. Bu zuhuratı ve yapmış olduğum yorumu buraya almayı uygun gördüm.



24-05-2015 Saat 09:30

Bursa Ulu Caminin ana caddeye bakan sağ tarafından, cami kapısının önünden aşağıya doğru iniyorum. Kapalı Çarşı tarafına sağa dönerken Çarşı yolu üzerinde sağ tarafımda kalan bir anıt dikkatimi çekiyor. Altta siyah kaide üzerine beyaz kare mermer zemin üzerine büyük harflerle yazılmış olan.

BU ÇALIŞMA TEK BİR KİŞİNİN ESERİ DEĞİL, TÜM KARDEŞLERİN ORTAK ESERİDİR” yazıyor idi.

Bu yazıyı okuduktan sonra Kapalı Çarşıya giriyorum. Zuhuratta görülen anıt ve üstünde ki yazı, resimde çizildiği gibiydi.

20

Görülen zuhuratın ma’nâlanmasına bakmaya çalışırsak.

Zâhiri olarak bakıldığında zâten eserden bir kişinin çalışması olmadığı anlaşılmaktadır. Hakikatte ne demek istenmiştir. Zuhuratın görüldüğü saat 09:30 dur.

93; Necm’in sayısal değeridir. 53 Necm suresidir. 93 ten Hakikat-i Muhammed-i yani 40 sayısını çıkardığımızda;

93-40= 53 Terzi Baba şifre sayısını verir.

Tarih; 24-05-2015 tir.

(24+5+20+5)-1= 54-1= 53 tür.

53 şifre sayısının bu şekilde ma’nâlanarak 54 e yansımasıdır. (Burada ki 54 sadece bir, 54 ü değil, genel ma’nâ da tüm 54 leri kapsamaktadır)



Bursa da gezmek; Bur; Burak ve Sa; Salat ile Mirac hakikatlerinde gezmektir. Bursa plâkası 16 dır. Bilindiği gibi 16 = 457 sayılarının toplamıdır. Bu sayıda “NECDET”in sayısal değeridir. Bir bakıma da “NECDET TERZİ BABA 19/53” ün hakikatlerinde Esma tecellisi ile

21

gezinmektir. Terzi Baba’nın 91 nolu “Bi ismi Has Selâm” kitabında kendi ifadesi ile esmasının “SELÂM” olduğunu belirtmektedir. “Selâm Yurdu – Darus-Selâm”



Yunus suresi 25 âyetinde geçmektedir.

-------------------

وَاللّٰهُ يَدْعُوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِ
(10/25) - Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm.

Allah, esenlik yurduna çağırır .

-------------------

10+25= 35 tersten 53 tür. 91 de tersten 19 dur. 19/53 şifre sayısının gönül aynasına yansıması olduğu açıktır.

Ulu Cami; Uluhiyyetin Cem olmuş Hali, yani Allahlık ve Vahidiyyet hakikatleri olan Ayan-ı Sabitedir. Bunun önünden bir alt mertebe olan Rahmaniyyet mertebesine inilmiş.

Görülen Anıt Resim; Rahmaniyyet Sıfat mertebesi ile meydana çıkan teşbih halidir.

Anıtın Kaidesi; Siyah oluşu ile Ahadiyyet, Mutlak Zat mertebesini ifade etmektedir.

Yazının Bulunduğu Beyaz Mermer; Uluhiyyet ve Vahidiyyet sahasında ki yaygın halidir.

Siyah Yazı; Sıfat, Esma, Efal mertebesinde yazıya kayda girmiş mukayyed zat mertebesidir.

Yazının dört katlı olması İslâm’ın şifre sayısı olan Şeriat, Tarikat, Hakikat ve Marifet mertebeleri ile 13 e işarettir.



BU ÇALIŞMA TEK BİR; “TEKBİR” Alllahu Ekber dir. Ezanda başta 4 tane “TEKBİR” bulunmaktadır. 4. Tekbir

22

“ALLAHU AHAD”dır. Ahadiyet’ul Zat mertebesinin ifadesidir. Yazının aşağıdan yukarı en üst yani 4. Katı olduğu için burada ki Tekbir’in anlamı budur. Bu çalışma da “TERZİ BABA 19/53” çalışmasıdır. Zat mertebesi kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır. “Tek” ahadiyyet mertebsi, “bir” ise Vahiyet mertebesi’dir. “Tekbir” “Allah-u Ekber” bu mertebeleri ve zuhurlarını bünyesinde bulundur-maktadır.



KİŞİNİN ESERİ DEĞİL; Kişi, fert şahıs ile Ferdiyyet ve Vitriyyet hakikatleri ile “19/53 İnsân-ı Kâmil- Kâmil İnsân Eseri” mahlûk değil denilerek, Ulûhiyyet yönüne atıfta bulunulmaktadır. Bu mertebe A’yân-ı Sâbite olduğu için “19/53 TERZİ BABA” hakikatleri mahlûk kokusu almamıştır.

TÜM KARDEŞLERİN; Burada ki tüm kardeşler Allah esmasının tahtında mündemic bulunan Esma-i İlahiyyedir. “19/53 TERZİ BABA ESERİNi” anıtını meydana getirdikleri anlaşılmaktadır. Burada Esma-i İlâhiyye ve kardeşler “19/53 TERZİ BABA” hakikatlerinden istidad-kabiliyetleri olan istihkaklarını talep etmektedirler.

ORTAK ESERİDİR; Burası da en aşağı kat olan Efal mertebesidir. Ortaklık yani kesret-çokluk vardır. “19/53” Terzi Baba Gönül Kâ’besinin zuhur ve tecelli mahalleridir. Burada her bir zuhur mahalli, kendi hakikatleri olan asıllarını talep ettikleri için “19/53 TERZİ BABA” bu hakikatleri kendilerine vermekte sorumlu tutulamaz. Bu Ulûhiyyetinin gereğidir. Her bir kardeşin hali kendi istidat ve hakikati olan A’yân-ı Sâbiteden kaynaklanmaktadır. Terzi Baba (18) – Kevkeb Dosyası, (23) Değmez Dosyası, (73) Celâl Cemâl Celâl) (81) Hayal Vadisinin çıkmaz sokakları (93) Mescid-i dırar, Kubbet-ul kara) (98) Solan bahçenin, kuruyan gülleri) (105) Cemo ve Farko, ve benzerleri dosyalarda bulunanlarda “19/53 TERZİ BABA” dan istidatlarında ki hakikatleri talep etmişler ve istidatları bu yönde olduğu için Celâli zuhur, müşahade,

23

yaşantı ve tecellileri kendilerinde ortaya çıkmıştır.



Bu “ 19/53 TERZi BABA” nın “Zevali” değil bilâkis “Kemalât”ıdır. Cemâl ve ondan sonra Celâl tecellilerini bi hakkı ilim olarak öğrenen, müşahadesini, yaşantısını ve tecellilerini görerek, halifesi olmak bahtiyarlığına ulaşan kişilerdir. (Bu konu ayrıntısı ile Önsöz de anlatılmıştı) Tüm bunlar ortak olarak Terzi Baba’mın birimsel varlığı ile beraber yukarda bahsedilenler de O’nu (19/53) ü oluşturmaktadır.

Kapalı Çarşı’ya sola doğru dönülmesi ve girilmesi; Buradan sol tarafa dönülmesi yukarıda bahsedilen “Anıt Eserin” yani (19/53) Terzi Babanın Nefsi küllü olan üretkenliğine dönülmesidir. Bu zâhirde Nüket Annnem”dir. Nüket bilindiği gibi Nükteler… Herkesin anlayamıyacağı ince ma’nâ lı ve zarif sözlerdir. Çarşı, bilindiği gibi Pazar demektir. Terzi Baba (41) “İnci Tezgahı” kitabı “Nükteler” adı altında yazılmış olan sözlerin bulunduğu kitaptır. Burada Nüket Annem (19/53) Terzi Baba ilim şehrinin kapısı olarak yazılmıştır. Çarşı, Pazar demektir. Yunus Emre bu konuda şöyle demektedir.



Elif okuduk ötürü,

Pazar ettik götürü,

Yaradılanı sev,

Yaradan dan ötürü.

Elif’in ötre ile okunması (U-Ü) olarak okunmasıdır ki; Elifin bu şekilde okunması Uluhiyet mertebesini ifade eder.

Bir bakıma “19/53 TERZİ BABA” nın kapalı olan hakikatlerin kap-alı yani Ali Kapısı olan İnce Zarif nükteli ilmin topluca bulunduğu A’yân-ı Sâbite- Ulûhiyyet hakikatleri içine girilip, götürü alınan toplu hakikatlerin perakende olarak satışa sunulmasıdır.

Fetih suresi 48-10 âyetinde.

-------------------

24

اِنَّ الَّذٖينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَ



(48/10) İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh,

Sana bîat edenler ancak Allah'a bîat etmiş olurlar.

Onların Alış-Verişi Allah” iledir.

-------------------

Bilindiği gibi Terzi Babam Necdet ARDIÇ UŞŞAKİ’nin kendisine hususi olarak verilen suresi “53 - Necm” ve ma’nâ âleminden vasfı “Necat” idi.

Resülullâh efendimiz; (s.a.v.)

“Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine tâbi olsanız hidayete erersiniz.” (Aclûnî, 1/132) Diye beyan etmişlerdir.

Buradan da “İnsân-ı Kâmil” olan “İlâhiyat Yıldızı” na uymanın hidayete ve “Necat”a (kurtuluşa) sebep olacağı aşikârdır.

Yaşadığımız tarihten yaklaşık 400 sene önce yaşamış olan Niyaz-i Mısri Hazretleri bir şiirinde İnsân-ı Kâmil, Necm ve Necat’ın yani 19/53 ün ne demek olduğunu aşağıda yazılan şiirinde anlatmıştır ve Terzi Baba Necdet ARDIÇ’ı o zaman dan bizlere müjdelemiştir.



Hak yolunun rehberi nefesidir Kâmilin,

Dil tahtının serveri nefesidir Kâmilin.
Nefsini mat eyleyen, def'i-memat eyleyen,

Nefh-i hayat eyleyen nefesidir Kâmilin,
İsteyü git Âdemi, Âdemde bul Âdemi,

Sırr-ı “nefahtü” demi nefesidir Kâmilin.
25

Sure-yi Necm'i oku anla gel vahyi Hakk'ı,

Bilesin o mantıkı nefesidir Kâmilin.
Rûhu’l-Kudüs demini, Âdemde iste anı,

Ölmüş gönülün canı nefesidir Kâmilin.
Maye-yi zat denilen, feyz-i necat denilen

Âb-ı hayat denilen nefesidir Kâmilin. Diri kılan
tenleri, zinde eden canları,

Kaldıran ölenleri, nefesidir Kâmilin.

Mevtaya etse nefes, her yaneden gele ses,

Haşreden ey hakşinas nefesidir Kâmilin.
Niyazi'yi can eden zerresini kan eden,

Katresin umman eden bir demidir Kâmilin.

Not: Gördüğüm müşahadeler ve tasdiği ile bu şiiri buraya almayı uygun gördüm. (M. Ca.)

-------------------

Giriş bölümünde görülen zuhurat ve Niyaz-ı Mısri Hazretlerinin şiiri ile bu eserin neyi ifade ettiğini kısaca anlamaya çalıştıktan sonra 19/53 ü yavaş yavaş anlayıp, idrak etmeye çalışmaya başlayalım.

-------------------

26

19/53 –NEDİR? NEYİ İFADE EDER?



Muhterem Can Kardeşlerim,

19 sayısı, çok özel bir sayı olup, Kûr’ân’ın ve İnsan-ı Kamil’in şifre rakamıdır. İnsân-ı Kâmil ile anlaşılması gereken tüm âlemleri kapsayan Hakikat-i Muhammedi ve yeryüzünde en kemalli zuhur mahalli Hz. Muhammed (s.a.v) dir. Diğer Resül, Nebi, Gavs, Piran ve Ehlullah Hazeratı bu İnsân-ı Kâmil’in bir yönünü yansıtan İnsân-ı Kâmil-Kâmil İnsân’lardır.

(19) Ondokuz Nedir?

(18) Onsekiz bin âlemi seyr eden “İnsân-ı Kâmil”dir.

19 sayısının bütün olarak neyi ifade ettiği yukarıda ki paragrafta yazıldı. Şimdi bunu rakamsal olarak olarak açmaya çalışalım.

On dokuz’un (19) harflerini ayırırsak yani 1 ve 9 meydana geliyor, toplarsak (1 + 9) =10 oluyor;



10 Kemal sayıdır onunda arasını açarsak (1 - 0) bir ve sıfır meydana geliyor.

Burada ki (1) bir, Hakk’ın birliğini, “Ahadiyyet” mertebesini, (0) sıfır da o’nun aynasını yani bu âlemleri ifade ediyor.



Ahadiyyet mertebesi;

- kendinde mevcut hakikatleri zuhura çı­karmayı diledi;

- bu âlemleri, zuhur mahalleri olarak halk eyledi

- ve kendini onlarda seyr’e başladı. Böylece âlemler,

o’nun aynası, “aynısı” oldular.

Dolayısıyla âlemlerin kendilerine has özel birer var­lıkları olmadığından (0) sıfır yani “yok” hükmünde oldular,

(1) in yuvarlanarak (0) sıfır’ı meydana getirişi gibi bu

27

âlemleri de (1) olan Ahadiyyet mertebesi meydana getirdiğinden hakikatte, (1) den başka hiçbir şey yoktur, ki o da ezelî ve ebedî olan ve her mertebe­de zuhur eden Hakk’ın ta kendisidir.



(1) bir, gerçek varlık, “Ahadiyyet”, “İnsân-ı Kâmil”,

(0) sıfır ise, “hiçlik” ve “ayna”dır.

Eğer sıfırın ortasından bir çizgi geçirirsek ( 0 ); o zaman bunun bir tarafı kadim, bir tarafı hadis olur.

Yani kadim, varlığı kendinden ezeli olan,

diğeri ise hadis, sonradan meydana gelen kadimin gölgesi’dir.

(Necm Sûresi 53/9)

-------------------



(53/9) fekane kâ’be kavseyni ev edna

Onunki arasındaki mesafe iki yay kadar yahud daha az kaldı”.

-------------------

Yani kavs’ın

bir tarafı abdiyyet mertebesi

bir tarafı ulûhiyyet mertebesidir.

İşte bu iki “kavs”i yani iki merte­beyi

kaab”ın’dan, “tutma yerinden” tutup, kendi varlığında ilk de­fa cem eden yüce insân Hz Rasûlüllah tır.

Bu iki mertebe bir birine o kadar yakın oldu ki, nerede ise birleşecek’lerdi, fakat özellik­leri itibariyle iki mertebenin de hakkının korunması lâzım gel­mektedir. İşte burada ifade edildiği gibi bu âlemin dışı (zahiri) halk,

28

içi (bâtını) Hakk’tır ve bir birine o kadar yakındır.



İkinci bölümün baş tarafında (19) sayısını (1 + 9) toplarsak (10) on eder. On sayısını (10) ( 1 ve 0 ) ayırırsak, el­de bir tane (1) ve bir de (0) kalır demiştik.

İşte o sıfırın (0) ortasından bir hat çekersek (0), iki kavs yani kavseyni olur.

Eskiden cengaverler oklarını iki kavs’lı yayları ile atarak daha fazla güç sarfeder fakat okun hedefe şiddetli ulaşmasını mümkün kılarlardı. Ortadan çekilen hat “ka’be”, tutulan yerdir.

Ka’be kavseyni”, İki kavs (yayı), ortadan çekilen hattan İnsân-ı Kâmil ka’ab eder (tutar), ki o iki kavs’ın (yayın) üstteki, “ulûhiyet”, aşağısı “abdiyet”tir,

ki böylece İnsân-ı Kâmil “ulûhiyyet” ve “abdiyyet” mertebelerini elinde tutar.

Biri “kadim”; biri ise, “hadis”tir.

Biri kıdem yani hakkın varlığı, diğeri ise gölge, bu âlemlerdir.

İşte Mi’rac gecesi Hz. Peygambere kendi zâtında bu hakikatler, yani hakkın varlığı bildirildi.

Bunlar zâhir ehline göre birer kelâm; hakikat ve mârifet ehline göre ise, birer yaşamdır.

Beşer lisânı bunları anlatmaya yetmiyor. Ta ki yaşama sokarak kişi kendi bünyesinde idrakini oluşturması gerekiyor. Bunlar gerçekten hikâye, masal veya eskilerin “esatirül evvelîn” dedikleri değildir. Buram, buram; kaynaya, kaynaya bizim, her birerlerimizin hayatımızı, şahsi yaşantımızı anlatıyorlar.

Bakın “Allah yaklaştı, yaklaştı ve sarktı,” diyor yani

Allah kuluna ulaşıyor, diyor.

Biz de biraz elimizi açıp o yukardan geleni tutsak olmaz

29

mı?... “Tutarsan tutulursun,” diye ifade etmiştik.



O bize sarkmış, adeta bize yardımcı olsun diye uzanabildiği nispette Kûr’ân-ı ve “el vesile”si ile, kopmayan urganı, ipi ile uzanıyor; yeter ki, biz tutunanlardan olalım.

Bir-tek (1), “ahadiyet mertebesi”dir.

Ahadiyet mertebesinin zuhuru İnsân-ı Kâmil’de “ulûhiyyet” ve “ab­diyyet” ile kemâle ermiştir ve bu iki kavs bir birinden ayrı şeyler değildir.

İnsân-ı Kâmil’in içi hak; dışı halk’tır.

Bunu tutan da “ahadiyyet mertebesi”dir.

Mevzuları irfaniyet ile incelediğimiz zaman nasıl derinliği olan bilgiler ortaya çıkmaktadır. Bunun için de başta belirtilen “nefs heva yıldızı”nın sönmesi gerekmekledir.

-------------------



(Terzi Baba 37-53- Necm suresi)

-------------------



19, harf olarak yazıldığında “ON DOKUZ” şekliyle karşımıza çıkmaktadır.

ON; Tevhid-i Sıfat, İseviyet ve Akl-ı Küll mertebesinin ifadesidir.

DOKUZ; Tevhid-i Esma, Museviyet, Nefsi Küll mertebesinin ifadesidir.

İkisini birlikte okuduğumuzda Nefsi Küll ve Aklı küllün birleşimi Tevhid ve Akl-ı Evvel denilen mertebeyi vermekte ve İnsân-ı Kâmil’in iki yönünün birleşimidir.



ON;

O; Hu’yu ifade etmedir. Bu ilâhi hüviyyeti ve Hz.

30

Muhammed (s.a.v.) in batındaki ismini ifade eder.



Nun; Nefesi Rahman’iyi ifade eder. İlâhi Hüviyet Nefesi Rahmâni ile tenfis edilmesi ile ilâhi vehim olan A’yân-i Sâbite mertebesi ve onun yansıması olan Dokuz yani Esma-Nur mertebesi meydana gelmektedir. M. C.

-------------------

Terzi Baba (4) “Lüb-ül Lü’b-Özün Özü” adlı eserde Muhyiddin İbn-i Arabi Hazretleri Hu ve Nur’u şöyle açıklamıştır.

-------------------



Muhyiddîni A’rabî Hz. yine buyurur ki:

(“Bir kemâl sahibi “HU” dediğinde, dediği “O” kendisi olur ve izafi kişiliği tamamiyle ortadan kalkmış olur. Şunu anlar ki, bu hal “marifetullah” sırrındandır, herkes bunu bilmez... Ehlullahdan hiç bir kimse bu hâle işaret dahi etmemiştir... Ya sırrı açma endişesinden, ya korkudan, yada tehlikeli olduğunu düşündüklerinden...



Zira, bu halde kuldan “tekvinullah” yani “Allah’ın ya­ratıcılık sıfatı” zâhir olur; yani “HU” dediği zamanda O olarak!..

Zira, bu halde onu kulun lisanından söyleyen Allahu tealadır!... Buna, “tahtül lafz” yani gizli ifade denir ki ma’nâsı, söyleyende zâhir; gayrıda ise, gizlidir...” )

Bu halin hakikatini beyan için biraz daha açmak ge­rek...

Kemal sahibi “HU” dediğinde, o anda kendi varlığını tamamiyle ifna eder... “Mutu kablel ente mut!,.”

“Ölmeden önce öl!.”.

Hadîs-i şerifi gereğince varlığını yok etmiş olur, ki bu da “ölüm” demektir... Bu “ölüm” ise irade ile olur...

Zâhiren ve batınen varlığından eser kalmayıp, başsız

31

ve ayaksız kendisini “HU”deryasına bırakır... Böylece bo-ğulup yok olur!.. Nam ve nişanı kalmaz...



Bu devreden sonra kendisi “HU” olur... Çünki, katre deryaya düştü ve aynı derya oldu... “Deryay-ı HU”dan maksad, “deryayı Vahıdiyyet”tir... “İlahi aşk”tır, “vücud-u mutlak”tır ve “Nur deryası”dır... “Birlik alemi”dir.

Hazreti Resülullah bizleri irşad için dualarında şöyle derlerdi:

“Allahümmec’alnî nuran!...”

“Allahım beni nur eyle…”

Zâten nurdu ama bizlere öğretmek için böyle di­yordu...

Bilinmeli ki, kendini “HU”ya veren “NUR” olur...

Beyt :

Varlığı Hakka verin, varlık Hakkın olsun hemin...

Sen çık aradan, kalan yar ola, olasın emin...

Varlığını “HU”ya verenin, “HU”nun aynı olması acaib midir?..

Bir kimsenin ölüsü tuz gölüne düşse, aynı tuz olur ve temiz olur!

Böylece, iradeye dayanan bir ölümle, kendilerini “Hu”nun tuz deryası misali, varlığına bırakanlar, “HU” olup, “NUR” olup arınıp temizlenirler... Bu oluş imkânsız mı?!..

HU” demek Türkçede “o kimse” demektir; ancak bu­rada kullanılışı ise, “Allah’ın Zatı” ma’nâsı’nadır. Yani... Cümle varlık, Hakkın “Ben” kelimesiyle kasdettiğini, varlık dahi “Hakkındır”, diye düşünür... Bütün varlığı, kendi de dahil olmak üzere “Zat deryası”na bırakır... Bu halde, Zat’tan başka hiç bir şey kalmaması gerektir...

HU” ismine devam edenlere bilmek gereklidir ki, “HU”dan maksad, ifade ettiği müsemmadır... “HU” dediği zamanda, ne isim, ne resim, ne zaman, ne mekân ve ne

32

dahi nişan kalmayıp; Zât-ı “HU”da cümle varlığı ve haliyle kendini yok edip, abdin lisanından “HU” diyeni “HU” ola­rak bırakması gerekmektedir...



Beyt :

Evvel ve ahir ne ki var HU imiş;

Batın ve Zahir ne ki var HU imiş;..

Anlatılmak istenen ma’nâ hasıl olduktan sonra, “kul” adı altında, ister “HU” desin, ister “BEN” desin, ister “biz” desin, ister “onlar” desin ma’nâ hep aynıdır; murad “O’nun Zâtı”dır!..

Muhyiddini A’rabı hazretleri şöyle buyurur:

Anlatılmak istenen bu ma’nâya bir çok arifler işaret bile etmemişlerdir; çünkü böyle icab etmiştir.”

Akla gelen şudur, ki kul, Hakkı “tekvin” etmiş olur “HU” dediği zamanda; arkadan, sözde, halk tekvini gelir.

Bunun hakikati şudur ki... “HU” diyen kimse, eğer “mürşid-i kâmil”e yetişip kâmil olmuş değilse, burda hata yapabilir...

Yani, sâlik “sâki-î hakikat” olan “mürşid-i kâmil” elinden aşk badesini içip, “fenâ fîllâh” hasıl olmamışsa, “HU” dediği zamanda, kendi zannı ve tasavuru, itikadı ve takyidi üzere Hakkı tahayyül ve tasavvur eder çünkü ıtlaka ermemiştir!..

Ve böylece de kendi tasavvuruna göre Hakkı sınırlar ve kayd altına alır!.. Dolayısıyla da “HU”yu tekvin ve icad etmiş olur ve bundan sonra da kendi peydah etmiş ol­duğu halika ibadet etmiş olur...

Gerçi Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

Ben kulumun indindeki zannı üzereyim...”

Buna göre o zanda da Hakkın bir yüzü vardır, lâkin kulun tekvini ile zannına göre zuhur edip yüz gösterir...

33

Zira hiç bir mukayyed yoktur ki, mukayyed o mutlakın bir yüzü olmaya... Gerçi bu halde de kendini tekvin ve icad eden yine kendisidir; ancak, tekvin kuldaki zannın itikadına göredir... ve bu, “mukayyed mabud”dur, mutlak mabud değildir.



Bu hali düşünmek lâzım gelir dediği, işte bu haldir, tehlikelidir!

Asıl kemâl odur, ki kul “HU” dediğinde; tamamiyle varlığından soyunup, mahvolup, fena bula; “izafi benliği”, “ilâhî benlik”te yok ola!..

Sonra, bir itikad, zan, kayd tahsisi ile kendini bağlamayıp, bunlardan sonra, yönlerden hususi bir yön ile bağlanmaya... Ancak bunlardan sonra, “mutlak rabb-ül erbab”a bağlanmış olur ve ibadete başlar... Aksi halde, kendi zannında yaratmış olduğu mabuduna ibadet etmiş olur...

Kur’anı Kerîm Casiye Suresi 45. sure 23. ayette; buna işaret eder:

-------------------

اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰیهُ

(45/23) “efereeyte menittehaze ilahehü hevahü”

Hevasını ilâh edineni gördün mü?..”

-------------------

Bunu çok iyi düşünmek gerekir...

-------------------

DOKUZ;

Hu ve Nur yani “On” hakkında söylenenlerden sonra “Dokuz” ile yolumuza devam edelim.



Dal; Delili İlahiyye ve Şeriat, Tarikat, Hakikat ve

34

Marifet mertesini bünyesinde toplamaktadır.



O: Hu’yu ifade etmektedir. Birimsel hüviyetleri ifade etmektedit.

Ke: “Kün” yani “Ol” demektir.

U: Vav harfi ile birimsel vahidiyyet sahasını ifade

etmekte yani Akl-ı Cüzü oluşturmaktadır.



Ze; Zahmet, Zeval, Ef’al âlemine ait dönük olan sufli yöndür denebilir.

“DOKUZ” ortasında görüldüğü gibi “OKU” vardır.

İnsân-ı Kâmil’in İlâhi Hüviyet-i Akl-ı Küll mertebe-sinden Nefesi Rahmâni olarak, Delili ilâhiye ile Ef’al, Esma, Tarikat ve Hakikat mertebesinden zeval de olanlara kemalle nefsin den irsal ederek okumasıdır-okunmasıdır diyebiliriz. M. C.

-------------------

İnsân-ı Kâmil Hakkında Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinin “Özün Özü” adlı eserinin Terzi Baba çevirisinden ilgili bölümü buraya alıyoruz.

İNSÂN-I KÂMİL.

Zahirde ve batında însan-ı Kamil’in kuşatmadığı hiç bir mekân yoktur.

Zat-î bir sirayet ile her şeyde hükmünü yürütür ve belki de o şeyin aynıdır!..

Nitekim Hazreti Ali kerremallahu veçhe buyurur:

Kendini küçük olarak ZAN edersin, Halbuki alemi EKBER Sensin!..”

Âlem Sen’de gizlidir!.. Eğer, bir kâmil yetiştiriciye gidip, nefsine arif olursan, cümleyi sende, kendinin de cümlede mevcut olduğunu bilirsin...

35

İnsân-ı Kâmil’in büyüklüğünü şöyle düşünebilirsin: Onsekiz bin âlem farzolunsa ki bir havan içinde dövülüp macun haline gelse, bu terkip “İnsân-ı Kâmil” olur...



Bu İnsan, onsekizbin âlemi, onsekizbin göz ile seyreder! Her bir âleme dahil olup, o âleme has bir göz ile orayı seyreder... Duygular âlemini his (zahir) gözüyle, makülatı (akılla anlaşılablir) akıl gözüyle, ma’nâları da kalb gözüyle seyreder... Diğerlerin! de ona göre kıyas et!..

Bu âlemin, his (zahir) gözüyle, ma’nâları seyredeceğini zannedenler şüphe içinde kaldılar...

Beyt:

Yürü, bir göz bul çare eyle,

Bu kez, O’ndan O’na nazar eyle!..

Âlemleri onsekiz bin olarak kabul edenler için esas şöyledir...

Külli akıl, külli nefis -ki bunlara (levh ve kalem) de denir-, arş, kürsî. yedi kat sema, dört unsur (ateş – hava – su - toprak), üç mevalid yani (maden – nebat – hayvan).

Bunların hepsi bütün olarak on sekiz eder. Her birini cüz’iyet olarak biner saymışlar ve böylece de on sekiz bin âlem demişlerdir.

Hakikatta ise, âlemler had ve hesaba gelmez... Şu faydalı bilgiyi verelim...

- Yeryüzünde olan mahlükat, denizlerde olanın onda biri kadardır;

- yerde ve denizlerde olanlar, bir ara da sayılsa, ancak göktekilerin onda biri kadardır;

- ve bütün yerde, denizde havada olan mahlükat toplansa birinci kat gökteki melaikenin onda biri kadardır;

- yerde, denizlerde, semada ve birinci kat gökte olanlar

36

toplansa, ikinci kat gökteki meleklerin onda biri kadardır; bu kıyas, yedinci kat semaya kadar bu şekilde devam eder!..



- Yedi kat yerde olan mahlükat ve yedi kat gökte olan melâike toplansa, kürsîde olan melâikenin ancak onda biri kadardır...

Kur’anı Kerîm Bakara Suresi 2. sure 225. âyette;

-------------------

وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ

“vesi’a kürsiyyühüssemavati vel ­arda”

O’nun kürsüsü semavat ve arzı ihata eder!..”

-------------------

Buyrulmuştur.

Kürsîde, yedi kat gökte, yedi kat yerlerde ve denizlerde olanlar bir araya gelse, cümlesi arşın bir köşesindeki meleklerin onda biri kadardır.

Ve bu sayılanların cümlesi müheymîn melâikenin onda biri kadardır.

“Müheymin melâike”, öyle melâikedir ki Hak subhanehü teala onları halk eylediğinden beri Hakkın cemâlinden bir an gözlerini ayırmayıp, Cemalüllahın güzel-liğin de hayran olmuşlardır...

Ne kendilerinden ne de başkalarından haberleri vardır. Ne âlemin, ne Âdemin, ne de iblisin halk olunduklarını bilmezler!..

Hak tealanın bir yüce meleği vardır, ismine “RUH” derler... Başında hesabsız saçları vardır!..

Anlatılan cümle melâike, arş ve ferş “RUH”a nisbet edilse, bir insanın elindeki pirinç tanesi veya saçına takıl-

37

mış bir inci tanesi gibidir.



Eğer Hak teala emir verseydi, bu cümle varlığı bir lokma ederdi de boğazından bir şey geçtiğini hisset-mezdi...

Bu anlatılan cümle şeyler, melekler ve felekler âlemi İnsân-ı Kâmilin kalbine konsa, var mıdır, yok mudur his etmez!..

Nitekim, Hz. Bayezid bu makama vasıl olunca; taliplerine rağbet etmeleri için şöyle buyurmuştur:

“Lev ennel arşe ve ma fîha elfe elfe merreten fîzaviyetî min zevaya kalbel arifi ma ehasse bihi!..”

“Arş-ı azim ki - cisimler alemine muhittir- bu kadar azametli ve milyon kere büyüyen arş ve içinde olanlar arifin kalbinin köşelerinden bir köşesine konulsa, arif onu hissetmezdi..”.

O gönül ki, yerlere, göklere, arşa, kürsîye sığmayan Allah-u azimüşşanı sığdırmıştır; onun vüs’atı bu mertebede olursa acaib mi olur?..

Nitekim hadîs-i kudsîde:

“ma vesianî arzı ve lâ semâi velâkin veseanî kalbi abdil müminin”

Gökler ve yer beni kaplamadı velâkin mümin kulumun kalbi beni kapladı!..”

Burada “mü’min”den murad, “İnsân-ı Kâmil”dir!..

“Kâlbin kaplamasından” murad, o gönülün “Hakkın cemaline ayna” olmasıdır...

Nitekim hadîs-i şerifte;

“el mü’minü mir’atül mü’min!..”

Mü’min müminin aynasıdır!.” buyrulmuştur.

38

Birinci “mü’min”den murad, “İnsân-ı Kâmıl”dir;



ikinci “Mü’min”den murad da, “Hak teala”dır.

“İnsân-ı Kâmilin gönlü, Hak tealanın aynasıdır” demek olur.

Hazreti Şeyhi Ekber, arifin kalbinin azametinden haber verip, Fusüsu’l-Hikem’de demiştir ki:

(Hazreti Bayezid’in haber verdiği arif, cisimler alemine nisbet olan azametini beyandır.



Ben derim ki: (Sonu olmayan mutlak varlık, zuhura getirdiği varlığa, bir son takdir eder, onda dahi aynıyla beraberdir, ve bu birlik arifin kalbinin köşelerinden bir köşesine konsa, onu hissetmez bile..)

Hazreti Şeyhin anlattığı gibi olan azamet sınırlanmaya ve ölçümlemeye, vehim ve kıyasa gelir azamet değildir!.. Ancak, zevk ve hal ile yaşanır... Hak teala bizlere de o zevkleri müyesser eylesin... Amin!..

Hazreti Bayezid bu makamda şu şiiri söylemiştir:

İlahî sevgiyi kâ’se kâ’se içtim,

Ne şarab tükendi ne de ben kandım!..

Bu makamda sevgi, sevilenin aynıdır!.. Burada mertebe-i kalbden ve bu kalbin ihatasından haber verilmiştir, ki bu da ehline malumdur...

Eğer izahı gerekirse, şöyle denir:

Kalbimin aynası ezelî ve ebedî sevgilinin tecellî ve füyüzatına mazhar oldu, ilâhi feyizler birbirini takiben ve sıra ile daima nazil olmakta, kalbim de onları kabul etmektedir... Ne sevgi bitti, ne de kalbimin kabulü tükendi ve ne de tükenecektir!..

Bütün bunları anlatmaktan maksadı, İnsân-ı Kâmil’in azametini ve mertebesini bildirmektir ve dolayısıyla Hak tealanın azametini bildirmektir.

39

Beyt:



Keyfiyetini idraktan aciz kalan kişi

Nasıl idrak eder ezelî Cebbar’ı?..

Eğer cümle ağaçlar ve nebatlar kalem olsa ve bütün denizler mürekkeb olsa, insanlar, cinler ve melekler de katib olsalar ve dahi bu âlemin yaratılışından haşre kadar yazsalar, İnsân-ı Kâmil’in ahvalini şerhe çalışsalar yine de tamamlamaları mümkün olmazdı.

Nitekim Kur’anı Keriym Kehf Suresi 18. sure 109. ayette;

-------------------

قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبّٖى لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّٖى وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهٖ مَدَدًا

“kul lev kanel bahrü mi­daden likelimati rabbî lenefidel bahrü kable en tenfede kelimatü rabbî velev ci’na bimislihi mededen”

De ki, eğer rabbinin kelimelerim (eserlerini) yazmak için bütün, denizler mürekkeb olsa, muhakkak ki rabbimin kelimeleri tükenmeden denizler tükenirdi, bir o kadar yardımcı getirsek bile..”

-------------------

İnsân-ı Kâmil’in bir adı da “ELİF LÂM MİM”dir!..

Nitekim Kur’an-ı Kerîm Bakara Suresi 2. sure 1-2. ayette;

-------------------

~~2.1~
ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فٖيهِ الم


40

Yüklə 1,56 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin