Sezar’ı Öldür Ama Hakkını Ver
Murat Yetkin’in Radikal gazetesinde komploya ilişkin dizi halindeki röportajı vardı. Biraz baktım. Oradaki bir satırdan bazı sonuçlar çıkardım. O bile bizimkilerden daha iyi araştırma yapıyor. Ayrıca bu yazıyı AİHM’ne de sunmak gerekiyor.
Ekim’de AİHM kararının çıkıp çıkmayacağı net değil. Mahkemeye her şey açıkça ortada deyin. Benim teslim edilmemle sonuçlanan süreçte yaşananlar komplo değil de nedir? Hukuk dışı koşulların hepsi var. Avukatlar nasıl çalışıyorlar, bilemiyorum. Sıradan bir gazeteci bile onlardan iyi çalışıyor. Beni AB standartlarına göre bir cezaevine koyacakları konusunda anlaşmışlar. İşin içinde Alman istihbaratı var mı? Onun rolü henüz açığa çıkmadı. Komploda CIA zaten var, Yunan istihbaratı belli. Bu durum karşısında mahkeme neden karar vermiyor? Bir komplo var, demokratik özgürlük hareketine karşı bir komplo var. Üstte ABD bastırmış; Almanya Avrupa’ya kabul ettirmiştir. ABD Kürt meselesinde Almanya ile anlaşmıştır; Türkiye de onlarla anlaşmıştır.
Avrupa sözde bir hukuk temsilcisidir; buna rağmen beni burada nasıl böyle bırakabilir? Hukukta böyle bir şey yoktur. Avrupa nasıl hukuku böyle çiğneyebilir? Gerekiyorsa AİHM’nin önünde ölüm orucuna yatılmalı. Bu uyguladıkları hukuk da halkın çıkarına değil. Sırf Ortadoğu halklarına karşı stratejik bir düşmanlık yürütüyorlar. Bana burada uygulanan, dünyada hiç kimseye uygulanmayan bir statüdür. Beni öldürebilirsiniz, ama Sezar’ın hakkını Sezar’a vereceksiniz. Sezar’ı öldür ama hakkını ver!
Çatışa çatışa bu durumu ortaya koyacaksınız. Çok ciddi çalışmalar yapacaksınız. Hukuk böyle bir şeydir. Avukatlar da bir şey yapmıyorlar. Bu sizin avukatlık namusunuz, onurunuzdur; gerçeği araştırmak, ortaya koymak zorundasınız. Bu sizin hukuka bağlılık görevinizdir. Kaldı ki siz kendinizi dost görüyorsunuz. Eğer bunları yapmıyorsanız, dostu bırakın, kişiliğiniz tartışmalı olur, komplonun bir parçasısınız derim.
Ben kendi onurumu koruyacağım. Ortadoğu’da, Avrupa’da bana karşı olanlar var; bunun içinde avukatlar da var. ABD ve AB Kürt meselesinde anlaşmışlar. Bu komplo Türk Hükümetinin çıkarına da değildir. İşte Kuzey Irak, işte Tel Afer; zırnık kadar adım atamıyorlar. Türkmenlerin çıkarını bile koruyamıyorlar. Bir iki Türkmen’in canını bile koruyamıyorlar. Ben Türk halkının düşmanı değilim; beni tehdit ve tehlike olarak yutturmak istiyorlar. Ben barışa ve kardeşliğe varım. Güney’deki durum ortada. Türkiye’nin şu anda izlediği yol Mustafa Kemal’in yolu mudur? Değildir. İşbirlikçilerin tutumu ortada. Tel Afer’de Türkmenler için demokratik bir yapı oluşturamıyorlar.
Murat Yetkin Ecevit’le röportajında, benim teslim edilmeme ilişkin ABD’nin niyetini sorgulayıp sorgulamadığını soruyor. Ecevit, niyetlerini sorgulamadığını söylüyor. Peki, sayın Ecevit, seni nasıl düşürdüler? Seni başbakanlıktan kim düşürdü? Irak siyasetinin desteklenmesi karşılığında Apo’yu size vermişler. Ben o röportajdan bir cümle çıkardım: Yani “Irak siyasetimizin desteklenmesi temelinde biz Apo’yu verdik.” Güney’de bizi bastırmak için Türkiye 1980’den beri ağalara, şeyhlere devlet kurdurdu. AKP’yi çıkardılar, hükümet kurdurdular. Avrupa niçin taviz veriyor? Verir. 1985’de Almanya öncülüğünde Fransa, İtalya ve İngiltere’nin katılımıyla -sonra Yunanistan katıldı, en son İspanya katıldı- Kıbrıs sorununu çözmek istiyorlardı. Türkiye bu konuda verdiği sözler karşılığında da Apo’yu teslim aldı. Yakışır mı bunlar? Osmanlı yönetimi, Abdülhamit, Sultan Vahdettin bile bu duruma düşmezdi.
Kürt halkına özgürlüğünü ver, kardeş olalım. Türkiye’yi satıyorlar; çünkü AKP dahil, hepsi ABD’ye gebedir. İMF kanalı, AB kanalı var, bu kanalları kullanıyorlar; Türkiye’de bir iki milyar Dolarlık mal mülk satın alıyorlar.
Beni Kızıl Elmacı olarak gösteriyorlar, “Kızıl Elmanın yolunu döşüyorsun” diyorlar. Benim yaklaşımımın Kızıl Elmacılıkla ne alakası var? Bunları söyleyenler ABD işbirlikçisidirler. Kızıl Elmacılar 1950’den beri ABD’ye postu serdiler. Hatta İttihat ve Terakkicilerden beri postu serdiler. Enver Almanya’ya, Avrupa’ya postu sermişti. Kızıl Elmacılar 1950’lerde Florida’da özel eğitim gördüler; Türkiye’ye kaybettirdiler. Bu gerçekler karşısında Mustafa Kemal’in ruhu sızlar; onun ruhu onların yanında değil, benim yanımda. “Apo milliyetçi olmuş, Kemalist olmuş” diyorlar. Ben bağımsızlıkçı ve özgürlükçü çizgiyi kabul ediyorum; 1920’lerin bağımsızlık ruhunu kabul ediyorum. Mustafa Kemal bunu yapmışsa iyi bir şey yapmıştır. Bunu söylemenin Kemalizm’le alakası yoktur. Günümüze ilişkin bundan dersler çıkarın.
Türk Hükümeti her şeyi ABD ile hallediyor. Peki, Mustafa Kemal 1922’de niye İngilizlerle halletmedi, niye onlarla çalışmadı? ABD’nin İngiltere ile farkı var mı? O zaman Yunanlıları kullanmışlardı, şimdi de Kürtleri kullanarak Türkiye’yi teslim almaya çalışıyorlar. Bunlar dürüstçe mi? Değil. Bana karşı geliştirilen tarihi komplo özgürlükçü Kürd’ü tasfiye etme temelinde yapıldı. Ardından bazı alçaklar beni suçlamaya girdiler.
Madem bunların hepsi savaş istemiyorlar, savaşa karşılar; o zaman 17 Aralık’ta zirve düzenleniyor. Gerçekten silahların devreden çıkmasını istiyorlarsa, Kürtlere dürüstçe davransınlar. Kürdistan’da kalıcı barış, kalıcı silahsızlanma istiyorlarsa, tek bir cümle söylerler. Türkiye’nin bütünlüğü esastır, biz üniter yapıya bir şey demiyoruz; Kürt sorunu var, bunun barışçıl diyalog yoluyla çözülmesi esas olmalıdır. Avrupa çağrı yapıp PKK’ye “Tümüyle silahları bırakın”, Türkiye’ye de “diyalogu başlatın” desin. Bundan daha barışçıl, insani bir karar olabilir mi? Böyle bir karar verirse dürüstlerdir derim; vermezse komplo var. AB üyesi devletler bu konuda karar almazlarsa şiddetli bir savaşa çağrı yapıyorlar, bizi savaşa zorluyorlar demektir.
Erdoğan, Çiller Gibi Konuşuyor
Irak üzerine bir sürü karar alıyorlar. AB Kürtler üzerine bir karar almıyor, barışçı çözüm üstüne tek bir karar bile almıyorlar. Neden hayır diyorlar? Kürtleri savaşa itiyorlar. Terör listelerine alıyorsun, terörist ilan ediyorsun. ABD ve Avrupa bunu yapıyor. Türklerin akılsız yöneticileri, savaş kliği bizden savaş istiyor. Bugün silahları bıraksak bile kabul etmiyorlar, bize ‘savaşacaksınız’ dayatması içindeler. Bu vahim bir durumdur. Bunu Avrupa, ABD, Türk yönetimi dayatıyor. Gizli, el altından yapıyorlar. Halk gerçekleri bilsin istemiyorlar.
Umarım yukarıda belirttiğim temelde diyalog yolu açılır. Yoksa Kongra Gel kendilerini tüm gücüyle savunma savaşına verir. 17 Aralık’ta bu yönde bir karar çıkmazsa kendilerini savunurlar. Başka bir olanak yoktur. Bunu yapmazlarsa imha olurlar. Kaçan kaçar, bazıları ABD’ye teslim olur, bazıları da AB ye teslim olur. Osman ve şürekası ABD’ye kaçtı. Mizgin ve Selim Çürükkaya gibileri Avrupa’ya teslim olur; teslim olmayanlar direnecek, gereği gibi savaşacaktır.
Başbakan bir çağrı bile yapamıyor, “Demokratik yaşam içinde yeriniz var” bile diyemiyor; “Şerefinizle, onurunuzla gelin” diyemiyor. Çiller gibi konuşuyor; “Sabrımız kalmadı, ABD bombalamazsa biz bombalayacağız” diyor. Ben burada çok büyük bir sabır gösterdim, bunun pratiğini de gösterdim. Burada barış için inatla altı yıldır irademi ortaya koydum, onurumu korudum. Ama illa savaşacaksın diyorlar. Korkuyorlar, bir de savaş ve ölüm emri veriyor diyorlar.
Ben bir tek damla kanın dökülmesini istemiyorum. Ruslar Çeçenlere devlet vermiş, Çeçenlerin cumhuriyeti var. Biz Kürdistan’a özgürlük ve demokratik yapı istiyoruz; cumhuriyet, federasyon değil, üniter devlet yapısı içinde Kürtlere özgürlük ve demokrasi istiyoruz. ABD Güney’de hareketi zayıflatmaya çalışıyor, Türkiye Kuzey’de taarruzdadır. ABD’ye sığınanlar var. Bu gerçeklerin görülmesi gerekiyor.
Ben Burada Savaş Emri Vermiyorum
Ben Kazım Cemal’in yanında kalsın demiştim. Suriye’de ne arıyordu? Kim onu oraya gönderdi? Suriye’den Amanoslar’a mı geçecekmiş? Kim bu kararı vermişse tarihi bir hatadır. Daha önce de, Deniz’lerin meselesinde böyle bir şey oldu. Kaldı ki ben orada kalsın dedim. Anlayamıyorum, kim bunları yapıyor? Bunların sorumlusu kim? Türkiye’ye giriş kararı yanlış, kendisinin bu kararı büyük bir sorumsuzluktur. Kararı kendisi mi verdi, yoksa onu gönderdiler mi, bilmiyorum. Bu tarzını mahkum ediyorum, bu açıkça bir provokasyondur, büyük bir sorumsuzluktur. Hamili geniş kapsamlı bir eleştiri-özeleştiri versin. Önemli olan doğru yaşamaktır; nerede olursan ol, doğru yaşarsın.
Bir sürü provokatif şeyler gelişiyor. Ben benim adıma yapılanları engellemek istiyorum. Ben kimseyi bir yere göndermedim. Bu kararları kim vermiş? Bunlar öyle ucuz laflar falan değil, o kadar basit değil. İstihbarat örgütlerinin oyunları var. Hamili’yi, Deniz’i ben çağırmadım. Rusya’da kalabilirdi. Benim doğru bilgi almam lazım. Ben burada savaş emri vermiyorum, ben savaşmıyorum; ama benim adıma savaşanlar var. Benim adıma savaş yapanları uyarmam gerekiyor. Burada örgüt kurulamaz. Burada yüzde yüz devlet denetimi var. Burada böyle emirler de verilemez. Kaldı ki bu aleyhimize olur. Benim adıma iftira olamaz.
Benim adıma örgüt ikiye bölündü. Zamanında bilgi verilmedi, müdahale edemedim. Ben ne Ferhatçıyım ne de şucuyum; ben Apocuyum. Benim savunmamı yaparken buna ne kadar güç getirdiniz? Bunu doğru yapın. İnşa Hazırlık Komitesinden Hamili’nin Türkiye’ye ilişkin görevlendirilmesini istemedim. Arkadaşı harcadınız. Hesabınızı iyi yapın. Ben gidin eylem yapın demem. Hiç kimse için öldürme emri vermem. Benim teorik görüşlerim var. Gücünüz yetiyorsa özümseyip uygulayın; Savunmaları okuyun, gücünüz varsa pratikleştirin.
Alman gazetelerinde ölüm emri verdiğime ilişkin haberler yer almış. Ben Mizgin’i ve Kani’yi öldürün emri vermedim. Bunlar yalan, yalanlarla gazetecilik olmaz. Benim adıma demokratik hakkımı kullanın. Almanya’daki avukatlar gazetelere maddi ve manevi tazminat davası açsınlar. Burada savcının denetimi var. Benim çizgim bellidir. Ben kimseye öl-öldür emrini vermedim.
Kani ve Mizgin’in durumu karışıktır. Bunlar karanlık kişilikler, İngiliz ajanı olabilirler. Kendi kendilerine gelin güvey oldular. Halk savaşçısıydılar, kahramanıydılar. Peki, şimdi Neredeler? Kendi durumlarını örtbas etmek için suçlamalar getiriyorlar.
Dostları ilə paylaş: |