GüneydoğU’dan güzel haberlerim var



Yüklə 62,1 Kb.
səhifə3/11
tarix07.01.2022
ölçüsü62,1 Kb.
#87505
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Gercüşlü fıkraları!

Diyarbakırlı dostum Behlül’den de (Yavuz) bilirim zaten, Kürtler cidden içten ve de esprili adamlar.

Bir kere, kendileriyle enfes dalga geçiyorlar. Batman’da kaldığımız, kentin içinde tam anlamıyla bir vaha olan TPAO arazisindeki Kristal Park konukevinde yemek yerken sofradaki avukat arkadaşlardan biri solcu gençlik dönemini anlatıyor:

Vallah hocam, elime boyayı verdiler, köy ağası amcamın duvarına slogan yazdırdılar! Ben de yazdım!”. Benim konferanstan sonra da şöyle diyecek: “Hocam, ne güzel yaşıyoduk, geldin bi konuştun kafamızı hepten karışık ettin!”.

TV’den dinlemişsinizdir; galiba Kâhtalı Mıçı idi. Bunlar okulda her biri birer sevgili ediniyorlar. Kızları paylaşıyorlar. Ama kızların katiyen haberleri filan yok. Okul bitiyor, hepsi dağılacaklar, arkadaşlar sıkıştırıyor: “Git, kıza sevdiğini söyle!”. Sonunda canını dişine takıyor, “Arkadaş olabilir miyiz?” diyor. Kız da “Git ordan, terbiyesiz!” diyor. Reddedilmiş aşıktan cevap: “Yaa? Demek öyle, şimdi böyle mi olduk?

Sabih bey bir yandan araba kullanıyor, bir yandan da bana çok dokunan şu içten sözleri söylüyor: “Ben çok fakir bir ilçe olan Dargeçit’in Halila köyünde doğdum ve Batman’ın en fakir mahallesi Karşıyaka’da büyüdüm. Babam zorla imam-hatibe yolladı. Ben zorla Ankara Hukuk’a devam ettim. O zamanlar futbol oynuyordum. Bir maçı kazandık, sınıf arkadaşlarımızdan bir hanım kız sevinçten sarılıp iki yanağımdan öptü. 3 ay aşık gezdim...

Kendisiyle dalga geçen adam başkalarıyla geçmez mi? Midyat yolunda Gercüş’ten geçiyoruz, başlıyorlar Gercüşlülerle ilgili hikayelere. Efendim, Gercüşlülerin tümü ağa olduklarını iddia ederlermiş. Bigün 3 Gercüşlü bir taksiye binmişler, ikisi hemen şoförün yanına atlamış, üçüncüsü arkaya oturmak zorunda kalmış ve Gercüş’e girerken şoförün ensesine makineyi dayamış: “Geri geri gideceğsen!!”. Daha fazla anlatmayalım, yolumuz Gercüş’e de düşer bir gün.

Tahtlarında Oturmuş Gömülen Metropolitler


Gercüşlü fıkralarını, Mareto dağında yaşayan Kozluk-Hamzuvat aşiretine ilişkin hikayeler izliyor. Bu eşhas çok soğan yemekle ve sinirlendikleri zaman çarşı içinde bile adam vurmakla ünlüymüş. Bu iki niteliği birbiri ardına anlattılar, ilişkili midir tam anlayamadım.

Hikayeler bitmeden Midyat’a varıyoruz. 6 aktif Süryani manastırının bulunduğu Tur Abdin bölgesindeyiz. Sabih bey haber vermiş, kasabanın girişinde Yusuf Beğtaş karşılıyor. Önce, yöreyi terk etmiş zengin bir Süryani’nin muazzam evinden devlet konukevine dönüştürülen “Midyat Çevre Kültür Evi”ne götürüyor. Sonra da, herşeyine koşuştuğu Mor Gabriel Deyrulumur Manastırını ahırından çatısına kadar gezdirmeye.

Giriş katındaki eski inek ahırları “çok amaçlı kongre kompleksi” olarak restore edilmiş; enfes bir akustiği var. Büyük kiliseye geçtiğimizde, asıl akustiğin burada olduğunu göstermek isteyen Yusuf başlıyor mu orada sana, güldür güldür bir Süryani ilahisi okumaya, ıpıssız kilisenin koca mihrabı önünde? Ensemdeki tüylerin kirpi gibi dikildiğini hissediyorum.

Yusuf’suz gezilse, yine hoş bir turistik seyahat olurdu. Ama Yusuf örneğin sizi mihrabın arkasına çağırıyor, yerdeki bir halıyı ucundan tutup kaldırıyor, altındaki tarihî mozaiği gösteriyor. Yusuf sizi Kripta’ya (mahzene) indiriyor; hangi metropolitin hangi duvarın arkasına, tahtına oturmuş vaziyette tören giysileriyle gömülmüş olduğunu anlatıyor...

Ayrılmadan, Metropolit Samuel Aktaş bizi odasına davet ediyor. Ateş kırmızısı upuzun giysi, onun üzerinde uzun simsiyah ceket, yine aynı kırmızıdan başlık, uzun bir kır sakal. Görünümü ve sakin tavrıyla çok sade ve dingin bir tablo.

Yalnız, biraz mütereddit gibi: “Bugün askerler gelmiş manastırın kapısına” diyor. O sırada çaylar geliyor, içiliyor, arkasından birer poşet konuyor yanımıza: Tekirdağ rakı şişesi içinde manastır mamulatı Süryani şarabı. Birer torba da fıstık. “Fıstıkları elimle topladım” diyor Samuel Aktaş.

Çok teşekkürler niye zahmet ettiniz mırıldanırken bizler, kapı tıklanmadan açılıyor, genç bir jandarma astsubayı giriyor: “İspanya ataşesi gelecekmiş. Geldi mi?” diyor. Belki misafir misafiri sevmediği içindir ama, bu tablodan huzursuz oluyorum; artık metropoliti bilemem. Biz izin isteyip kalkarken, genç astsubay kalıyor. “Ben biraz daha oturacam, çay içecem” diyor. Metropolit bizi arabamıza kadar geçirirken içeride çayını içiyor.

Samuel Aktaş bize bir de, tartsan rahat 1,5 kg gelecek büyük boy bir kitap armağan etti: Avusturyalı profesör Hollerweger’den üç dilde “Canlı Kültür Mirası Turabdin”. Arka kapakta, Tur Abdin bölgesini gösteren bir Türkiye haritası. Sonradan öğreniyoruz ki Akşam gazetesi 27 Haziran 2002 tarihli sayısında bu haritayı manşetten şöyle vermiş: “Türkiye’yi Bölen Bölene!”. Arkasından, mahkeme kararıyla bir tekzip yayınlamış, olmuş bitmiş...




Yüklə 62,1 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin