Günü saat: 22. 41 sıralarında şüpheli Mehmet Fikri karadağ ile M. V. D.'nün yaptıkları telefon görüşmesinde özetle


Şüpheli Ali YİĞİT'in eylemine uyan



Yüklə 3,23 Mb.
səhifə18/48
tarix12.01.2019
ölçüsü3,23 Mb.
#95670
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   48

Şüpheli Ali YİĞİT'in eylemine uyan, TCK'nun 278/1 maddesi gereğince cezalandırılması talep edilmiştir.

4) ŞÜPHELİ ZAFER (KOD) MUZAFFER TEKİN ;



a-Emniyet ifadesinde

"1994 yılında K.K.T.C vatandaşlığına geçtiğini, vatandaşlık işlemleri ile birlikte K.K.T.C'den pasaport aldığını, 1999 yılında Kadıköy İlçe Emniyet Müdürlüğünden pasaport aldığını, bu pasaport ile turistik amaçlı Almanya Devletine 1999 yılında gittiğini, illegal yollardan yurt dışına çıkmadığını,

Elde edilen el bombalarını ilk kez Çarşamba günü, yani 13.06.2007 günü saat: 16.00—17.00 sularında Zaman gazetesinden aradığını söyleyen ancak ismini hatırlamadığı birinin 0 532 291 92 93 numaralı cep telefonundan arayarak "Oktay YILDIRIM'ın yakalandığını biliyormusunuz" şeklinde sorular sorması üzerine kendisinin cevaben "ilk defa sizden öğreniyorum" dediğini, devamında bu şahsın "el bombalarından alındığını" ve kısaca olayı anlattığını, hatta ilave olarak "6 aydır Oktay YILDIRIM ile görüşmüyorsunuz" "doğrumu" dediğini, kendisinin de "Oktay YILDIRIM'ın işlerinin yoğunluğundan dolayı 6 aydır görüşmüyoruz" dediğini, son iki ay içerisinde Oktay YILDIRIM'ın kendisini cep telefonundan bir defa aradığını, güvenlik işine girdiğini söylediğini, bu bahsedilen evden çıkan malzemelerle hiçbir ilgisinin olmadığını,

Ayrıca Mercedes bir arabasının olmadığını, son bir sene içerisinde Ümraniye 'ye tekstil yan malzemeleri satan bir arkadaşının yanına Remzi ARAŞAN'in bordro Renge Rover marka jeepi ile beraber gittiğini, Ümraniye 'yi tam olarak bilmediğini, ancak tepe üstü denilen mevkiinin doğusunda bulunan yere gittiğini, Manavın, yerini bilmediğini,

14.06.2007 Perşembe günü bürosuna gitmeden birçok gazetecinin cep telefonundan arayarak bürosuna ne zaman gideceğini sorduklarını, yarımda büroda olacağını söylediğini, kafamdaki formatın gazetecilere söyleyeceği düşüncenin net ve kesin olarak "Oktay YILDIRIM'ı tanırım dürüst ülkesini seven iyi bir çocuktur yalnız soruşturma süresinin neticesine kadar bu konuda herhangi bir şey söylemek istemiyorum" diye düşündüğünü, , bürosuna anılan saate gittiğini, anılan gazetecilerin çoğunun anılan saatten önce geldiklerini gördüğünü, bu gazetecilerin kimler olduğunu hatırlamadığını, 8-9 gazetecinin olduğunu, bu esnada da büroda günlük gazetelerin olduğunu, gazetecilerden hangisi olduğunu hatırlayamadığı birinin kendisinin karanlık ilişkilerle hep irtibatlandırıldığını, o günkü gazetelerde de kilit isim ve azmettirici ifadelerinin ısrarla tekrarlandığını, Oktay YILDIRIM'dan ziyade kendisinin isminin ön planda tutulduğunu görünce Danıştay olayından tertemiz çıkan bir insan olarak, geçmişte kendisine çok büyük mağduriyetler yaşatan medyanın bir özrü bırakın, en azından hakkında müspet veya menfi bir şey yazmamalarını düşlerken, böylesi acımasız eleştiriler karşısında herJıald&^m Danıştay hadisesinin bir



rövanşı dediğini, zannınca bu gün yaşadıklarının düşünülürse hissiyatının mazur görülebileceğini,

Bombalar hakkında ki yorumunun ise şu şekilde geliştiğini, bir gazetecinin Oktay YILDIRIM'ın ifadesinde "bombaları bir çöplükten aldığını söyledi siz bu konuda ne düşünüyorsunuz" deyince kendi başından geçen Danıştay olayları sırasındaki sorgulamalarında kendisine ait olmayan ifadelerin kendi ifadesi gibi verildiğini bilahare öğrendiğini, örneğin avukat Alparslan ASLAN ile son birkaç gün içerisinde 40-50 defa telefon görüşmesi yaptığını, hâlbuki gerçekte kendisi ile 9 ay önce bir kez görüştüğünü söyledikten sonra "etik olarak sorgulamada olan sorgulaması devam eden bir şahsın ifadesini nasıl bilebilirsiniz bana uygulanan haber kirliliğini halen devam ediyorsunuz" dedikten sonra o esnada önünde bulunan yanılmıyorsa Posta gazetesindeki bir resimde Oktay YILDIRIM'a ait sandık içindeki bombaların resimdeki hali ile kirli paslı vefünyesiz olduğunu kendisine gösterildiğinde, bu bombaların hiçbir patlayıcı özelliğinin olmadığını yine o resme dayanarak içtenlikle söylediğini, zira bir el bombasının içinde tahrip maddesi ve başlık kısmı yani fünye tertibatı yoksa, yalnızca demir yığınından ibaret olduğunu, bu hadise ili ilgili gözaltına alındığında aklıselim bir emekle askerin Türkiye 'nin bu kadar önemli dönemeçlerde geçtiği zor dönemlerde ve kurumların yıpratılmasına açık bir ortamda çöplükten bulduğu bu sayıda bombaya sahip olabileceğini içtenlikle söylediğini, kesinlikle düşünmediğini, fakat gözaltında bulunduğunda bombalarda Oktay YILDIRIM'a ait parmak izlerinin çıktığını öğrendiğinde, bu bombaların Oktay YILDIRIM'a ait olduğuna kanaat getirdiğini, ayrıca bu güne kadar değil bu malzemeyi Oktay YILDIRIM'da görmek kendisinde olduğunu hissetseymiş bile başına bu olayların gelmeyeceğini, o malzemeleri en yakın bir askeri birliğe teslim ettireceğini,

Oktay YILDIRIM ile kendisi, yazıldığı gibi İbrahim ŞAHİN değil kendisi ile birlikte gözaltında bulunan Mahmut ÖZTÜRK'ün 1998 yılında Kadıköy'de tanıştırdığını, o zaman Oktay YILDIRIM'ın görevde olduğunu,

"Tayyip anani da al git" ile başlayan ve sonunda "Başbakan kendi idam fermanını yazmakta sonu ip olacaktır" ibareli yazıyı kendisinin yazmadığını, iletiler incelendiğinde kendisinin yazmadığının ortaya çıkacağını, yazıyı word"a bilerek veya bilmeyerek kaydettiğini hatırlamadığını, Türk Solu dergisinde yayınlandığını tahmin ettiğini,

Fatih ALTAYLI ile bir ilişkisinin olmadığını, bu güne kadar kendisi ile hiç görüşmediğini, kendisinin yazılarını müteaddit defalar okuduğunu, Sedat PEKER ile ilk olarak tarihini tam olarak hatırlayamadığı yaklaşık 6-7 sene öncesi İstanbul Hilton otelinde OZTURKLER gecesinde rahmetli Mustafa OK vasıtasıyla tanıştığını, ondan sonra bir sefer Kadıköy 'de Morgın kafede karşılaştıklarını, on beş yirmi dakika görüştüklerini, bir seferde hatırladığı kadarıyla Kadıköy'de Dalyan kafede 3-4 sene önce bu kafenin sahibi aracılığı ile görüştüğünü, Sedat PEKER'i tanıdığı dönemde Türk dünyasının Avrasya coğrafyasındaki Türklerin kalkınmaları ve birleşmeleri için yardım programları olduğunu, o dönemde tanışık olduğunu, bir iş adamı olarak tanıdığını, davasını da bu şekilde bildiğini,

SAYIN KOMUTANIM İBARESİ İLE BAŞLAYAN YAZIYI DÖNEMİN GENEL KURMAY BAŞKANI ORGENERAL HİLMİ ÖZKÖK'E KENDİSİNİN YAZDIĞINI, ÇUVAL HADİSESİNE ÇOK ÜZÜLDÜĞÜ İÇİN HİSSİYATINI DİLE GETİRDİĞİNİ,

Burada kendisine seyrettirilen CD'nin içindeki resimlerin 2004 yılında Karaköy 'deki Türk Ortadoks kilisesinde yapılan bir Paskalya töreninde çekilen fotoğraflar olduğunu, bu kilisedeki törene kilisenin basın sözcüsü Sevgi ERENEROL tarafından davet edildiğini, bu kilisenin Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından bizzat 21 Eylül 1922 tarihinde Kayseri'de kurdurulduğunu bildiği için bu davete icabet ettiğini, orada çekilen fotoğraflardaki karelerde kendisiyle birlikte bulunan şahıslardan bazılarının Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketini oluşturmak için bir^fuyafg^ht^şahıslar olduğunu, ancak bu şahısların Vatansever Kuvvetler Güç Birlj0*^areketişi^şluşturamadıklarını, bu

tâ %\

%*& %



şahısların Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketini başkanı Taner ÜNAL ile aralarında bir birbirlerini çeşitli ithamlarda bulunarak anlaşamadıklarını, daha sonra 2004 yılı başlarında Emekli Kurmay Albay Fikri KARADAG'ın başkanlığında istanbul Kadıköy'de Kuvvayi Milliye Hareketini oluşturduklarını, bu grubun basında da yer aldığı gibi Mersinde silah üzerine yemin eden grup olduğunu, kendisinin bu gruplarla herhangi bir bağının olmadığını, Fikri KARADAG'ın Harp Okulundan sınıf arkadaşı olduğunu, bu oluşumu yetersiz insanlarla kurduğu için kendisinin bu oluşum içerisinde yer almadığını, yapısı itibarıyla herhangi bir sivil oluşum içerisinde yer almadığını, Fikri KARADAĞ ile 2004 yılından beri görüşmediğini,

(16 nolu cd ile alakalı olarak) CD'nin kendisinin evinde olduğunu ilk defa burada öğrendiğini, CD'yi izlemediğini, bilgisayarının teknik incelemesi sonucu öğrenebileceğini, bürosundan evine getirdiği eşyalar ve evraklar arasından evine getirmiş olabileceği gibi Danıştay hadisesinde Ankara 'ya götürülen dokümanların, 2006 yılı Haziran veya Temmuz ayında iadesi sırasında başka CD'lerle karışmış olabileceğini, bu CD'yi hiç izlemediğini, ....ismi geçen Muzaffer ŞENOCAK'ı tanımadığını, ayrıca CD içerisinde baktığı fotoğraflardan tanıdığı her hangi bir şahıs olmadığını, (Milletvekillerinin fişlenmesiyle alakalı notlarda alakalı) Bu el yazması notları kendisinin yazmadığını, kimin yazdığını



bilmediğini, yazının içeriğini de KUBILAY isminde bir şahsın bürosuna

getirdiğini tahmin ettiğini, ancak emin olmadığını, Kubilay 'in soy ismini ve ne iş

yaptığını bilmediğini, Kubilay 'in gazilerle ilgili bazı organizasyonlar yaptığını bildiğini, şahsı
yaklaşık 5-6 ay kadar önce bürosuna geldiği zamanda tanıştığını, kendisine tanıdığı Eski
istanbul Jandarma Alay Komutanı (emekli) Recep BOZDAG'ın ismini verdiği zaman
tanıdığını ve itimat ettiğini, bu şahsın bir defada Recep BOZDAG ile beraber bürosuna
geldiğini,


(Devletin Yeniden Yapılanması belgesiyle alakalı) 29 numaralı sayfa MİLLİ IRGAT(KODISIMLI) Kuddusi OKKIR (Kendisi istanbul Teknik Üniversitesinde AR-GE çalışmaları yaptığını söyleyen ihtisas alanı fizik olan bir şahıs olduğunu, kendisi ile 2004 yılında Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketinin oluşumu için Hüseyin GÖRÜM (Fikri KARADAĞ ile beraber Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketini devam ettiren şahıs) vasıtasıyla tanıştığını, tanıştığında 1-2 ay kadar görüştüklerini) adı geçen şahsın tarihten yaklaşık 3 yıl önce Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketinin Ankara grubundan koparak istanbul grubunu oluşturmak için hazırladığı bu dokümanı kendisine getirdiğini, tetkik etmesi için rica ettiğini, kendisine "bu dokümanı tetkik ederim ancak bu tür oluşumlar içerisinde yer almam " dediğini, bu dokümanın o zamandan kaldığını, kendisine sorulan 30-31-32-34-35-37-38-39-40-41-42-43-44-45-46-47-48-49-50-51 ve 52. sayfalarda Kuddusi OKKIR'in kendisine tetkik etmesi için vermiş olduğu dokümanın içeriği olduğunu, ancak bunları tetkik etmediğini ve okumadığını, içeriğini şu an öğrendiğini, dokümanı zamanında tetkik etmesi durumunda, kesinlikle yırtıp atacağını, bürosunda tutmayacağını, çünkü içeriğinin görevliler tarafından kendisine okunduğunda, illegal bir oluşum olduğunu düşündüğünü, şu an bunları öğrendiğinde de ürktüğünü, bunu tasvip etmesinin mümkün olmadığını,

Mahmut ÖZTÜRK'ü tanıdığını, 1982 yılında Tuzla Piyade Okulundan öğrencisi olduğunu, 1998 yılına kadar görevinden dolayı kendisi ile görüşemediğini, 1998 yılından sonra kendisi ile görüştüğünü, Meslektaşı olduğundan dolayı bir dostluklarının olduğunu,



(LOBİ ERGENEKON belgesiyle alakalı olarak) Danıştay 'a yapılan silahlı saldırı sonrasında gözaltına alındığını, Ankara Emniyet Müdürlüğünce adli makamlara sevk edildiğini, bilahare takipsizlik kararı verildiğini, bundan sonra kendisi hakkında verilen takipsizlik kararına rağmen basında çeşitli karalama kampanyaları devam ettiğini, bu yayınlar kendisinin derin Devlet elemanı olduğu ileri sürülerek, derin devlet tarafından bu olay dışında tutulduğunun basında yer aldığını, şu aj^isn.ink^atırlayamadığı bir arkadaşı tarafından basında kendi profilindeki insanların MK^ENEKON^igimli bir yapı tarafından



kullanılabileceği şeklinde haberlerin yer aldığı söylendiğini, bu konuyu merak ettiğinden dolayı şu an ismini hatırlayamadığı bir internet sitesinden (Alo ihbar olabilir) kendisine gösterilen dokümana ulaştığını, bu dokümanın BAŞ TARAFINDA KENDİSİNİN

İSMİNİN BULUNDUĞUNU, ancak şu an göremediğini, bu Ergenekon isimli yapı veya örgütü ilk olarak Danıştay olayında gözaltına alındığında öğrendiğini, bu yapı veya örgütün üyesi olmadığını, amacı stratejisi ve kuruluşu hakkında herhangi bir bilgi sahibi olmadığını, Oktay YILDIRIM'da ise bu dokümanların ne amaçla bulunduğunu bilmediğini Oktay YILDIRIM'ında Erkenekon isimli yapıyla bir ilgisinin olup olmadığını bilmediğini,

OKTAY YILDIRIM, 1998 yılında emekli astsubay Mahmut ÖZTÜRK vasıtasıyla tanıştığını, o zamanlar kendisinin şark görevinde olduğunu, daha sonra istanbul'a tayini çıktığında zaman zaman görüştüklerini, emekli olduktan sonra müteaddit defalar kendisini arar ve görüştüklerini, son aylarda görüşmediklerini, en son iki ay önce kendisini telefonla arayarak görüştüklerini,

MEHMETDEMİRTAŞh, tanımadığını,

ALİ YIGIT'i, tanımadığını,

b-Savcıîık Beyanında,

suçlamaları kabul etmediğini, örgüt lideri olmadığını, işyerinde ele geçirilen Devletin Yeniden Yapılanması belgesini 2004 yılında Ankara' da Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi isimli oluşumun İstanbul şubesi için görüşmelerde bulunduğunu, oluşumun başında Hasan KONDAKÇI PAŞA' nm onursal başkanı olduğunu, daha sonra bu oluşumdan koptuğunu, 2-3 aylık bir birlikteliklerinin olduğunu, kendisinin tavsiyeleri üzerine İsmail PAKER ve Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK' ün bu hareketin içinden ayrıldıkları ve kendisi ile irtibatlarını koparmadıklannı,

Daha sonra bu oluşumdan kopan arkadaşları ile birlikte yeni bir oluşum meydana getirip KENDİSİNİN LİDER OLMASINI TEKLİF ETTİKLERİ ve bu amaçla bir çok kişi ile tanıştığını, Hüseyin GÖRÜM, İbrahim ÖZCAN ve MİLLİ IRGAT(KOD) Kuddusi OKKIR isimli şahıslarla bu amaçla tanışıp birlikte Türkiye' nin çeşitli yerlerini gittikleri, MİLLİ IRGAT(KOD) Kuddusi OKKIR tarafından Devletin Yeniden Yapılanması isimli belgenin kendisine verildiği, kendisinin de belgeyi inceleyip iş yerinin bir köşesinde kalmış şeklinde beyanda bulunduğu (belgenin diğer özellikli belgelerle birlikte kırmızı klasör içerisinde iş yerinde çalışma masasının üstünde bulunduğu), devamla Danıştay saldırısında yazıhanem arandı ancak bu evrak bulundu mu, bulunmadı mı bilemiyorum. Danıştay saldınsmdaki eşyaların kendisine iade edildiği, MİLLİ IRGAT(KOD) Kuddusi OKKIR ile bir yıldır görüşmediğini,

Fikri KARADAĞ' m smıf arkadaşı olduğunu, Fikri KARADAĞ' m kurduğu dernekte görüşlerinin uyuşmadığını ve kendisi ile görüşmediğini, Kuvva-i Milliye isimli Derneğinde rant amaçlı kurulduğunu, bu sebeple bu derneğe de üye olmadığını, bu günün Kuvva-i Milliye'sinin Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu, ayrı bir oluşuma gerek olmadığını,

Devletin Yeniden Yapılanması isimli belgedeki gizlilik kod adı ve devletin ele geçirilmesi ile alakalı olan bölümlerin saçma olduğunu, ne manaya geldiğini bilmediğini,

Evinde ele geçirilen Genel Kurmay Başkanlığına ait gizli bilgi ve belgelerin bulunduğu 16 numaralı CD. 'de Danıştay saldırısı sonrasında evinde yapılan aramada alınıp daha sonra kendisine iade edilen CD' lerin yanın sonradan karışmış olabileceğini, kendisinde böyle bir CD.' nin olmadığını ve böyle bir CD.' yi görmediğini ilk anda beyan etmiş ise de daha sonra içerikleri kendisine anlatılınca Mete YALAZANGİL isimli şahıs tarafından bu CD.' nin ofisine getirilip bırakıldığını beyan etmiş, CD.' de ismi bulunan Muzaffer ŞENOCAK isimli şahsı tanımadığını, Ali YİĞİ^^tfrbeyanına kabul etmediğini, siyah

mercedes içinde belirtilen manava gitmediğinLjCİjfîraniye' ^e%ir yıldır bir sefer gittiğini









Mehmet DEMİRTAŞ' ı tanımadığını beyan ettiği, ifade sırasında savcılığımıza APS ile gelen aslı dosyada mevcut Sulhi CANACAR isimli mektup içeriği kendisine sorulduğunda Akın Birdal suikastı ile alakalı olarak aranan Semih Tufan GÜN ALT AY isimli şahsı evinde saklamadığını, ancak saklayan emekli binbaşı Mahmut Zihni OZAN isimli şahsın arkadaşı olduğunu, Semih Tufan GÜNALTAY' ı da Mete YALAZANGİL vasıtası ile tanıdığını ve belirtilen olaylardan 2-3 sene öncesinden tanıdığını, olayı basından duyduğunu ve olayla alakalı ifadesinin alınmadığını,

Mektupta geçen Doğuş Factoring şirketinin hissedar ortağı olduğunu, müşteki Ahmet ÇEKENKIRAN' m da bu şirketin sahibi olduğunu, İlhan PARLAK, Hasan PARLAK isimli şahıslan Danıştay soruşturmasında kendisi ile ismi geçen Ayhan PARLAK'm kardeşleri olduğunu, Nezahat KELEŞ ve Erdoğan KELEŞ' i tanımadığını, bu soruşturma ile alakalı olarak kendisinin ifadesinin alınmadığını ve Doğuş Factoring şirketinin 2003 yılında kapatıldığını, Semih Tufan GÜNALTAY isimli şahsı cezaevine girdiği zaman takip ettiğini, ailesi ile biraz ilgilendiğini, 2003 yılında cezaevinden çıktıktan bir müddet sonra tekrar irtibat kurduklarını, 2,5-3 senedir görüşmediğini beyan ettiği,

16 nolu CD. içerisinde bulunan şifreli word belgesinin emniyet birimleri tarafından açıldığı ve buna ilişkin yazının da ifade sırasında savcılığımıza gelmesi üzerine şüpheliye yazı içeriği okunup sorulduğunda orada davacı Aydın YÜKSEK yazan şahsın büyük ihtimalle polis olabileceğini ve bu konuyu kendisine Mete YALAZANGİL' in bahsettiğini, pembe kap içindeki CD' yi büroma kesinlikle Mete YALAZANGİL bırakmıştır ve kendisi bana bu konulardan bahsetti, hatta 2 ay önce bu CD' yi bırakmış olabilir. Okuduğunuz yazı içeriğindeki olylan bana anlatmıştı şeklinde beyanlarda bulunduğu, mahkemede de benzer beyanlarda bulunduğu, suçlamalan kabul etmediğini beyan etmiş ise de,

c-Diğer şüpheli beyanları,

şüpheli (Zafer kod)Muzaffer TEKİN le alakalı beyanlara bakıldığında, Şüpheli Ali YİĞİT Savcılıkta alman ifadesinde;

Mehmet Demirtaş dayım olur. Oktay Yıldınm isimli şahsı da yaklaşık 4 sene önce dayım vasıtası ile tanıdım.. Oktay Yıldınm manavda çalıştığım dönemlerde Mehmet dayımı ziyarete gelirdi ve sık sık telefonla görüşürlerdi. Aynca adını daha sonradan öğrendiğim Mahmut Öztürk isimli şahıs da manava dayımı ziyarete gelirdi.

Yine Oktay Yıldınm'm manavda olduğu bir gün daha önce ismini gazete ve televizyonlardan öğrendiğim Muzaffer TEKİN, dayımın manavının önüne geldi. Manavın içine baktı ve yavaş yavaş Samanyolu Caddesinden ileri doğru devam etti. Oktay aracın manavın önüne geldiğini görmüştü ve 5 dakika sonra manavdan ayrılarak aracın bulunduğu istikamete doğru başka bir araçla gitti.

Bu tarihten yaklaşık 1 yıl önce Danıştay saldmsı olduğu günlerde, ben televizyonda Mahmut Öztürk ve Oktay Yıldmm'ı gördüm, bu durumu dayıma sordum, o da bana onlar devlet için çalışan subaylar, hatta Muzaffer TEKİN'in Çavuşbaşı'ndaki evinde arama yapıldığında evde bulunan silahlann aramada bulunamadığını söylemişti. Çünkü bu kişilerin devletin her yerinde adamlan olduğunu ve daha önceden bilgi aldıklannı belirtmişti. Şeklinde beyanlarda bulunmuştur.

Şüpheli Oktay YILDIRIM Savcılıkta alman ifadesinde;

Muzaffer TEKİN isimli şahsı 1998 yılında Mahmut Öztürk isimli astsubay arkadaşım sayesinde tanıdım. Muzaffer TEKİN ile daha sonra arkadaşlığımız devam etti. Muzaffer TEKİN çok sevdiğim ve fikirlerine saygı duyduğum bir insandır. Mahmut ÖZTÜRK de bir dönem Muzaffer TEKİN'in yanında görev yapmış. Şeklinde beyanda bulunmuştur.



Şüpheli HALİL BEHİÇ GÜRCİHAN Savcılıkta alman ifadesinde;

MUZAFFER TEKİN ile de 2005 yılından bu yana tanışırım. Kendisi ile OKTAY YILDIRIM aracılığı ile tanıştım. Bu şahsın ofisine gitmiştim. Bu tanışmamızdan sonra yine 4-5 kez bu şahsın ofisine gittim. İlk tanışmamızdan sonra yine 2005 yılı içerisinde Beyazıt' da Boğazhyan kaymakamını anma mitingine katılmak maksatlı olarak bu şahsın ofisine gittim. Oradan birlikte bu mitinge katılmıştık. Bilahare Danıştay saldırısından sonra gözaltına alınıp serbest bırakılmasını müteakip geçmiş olsun ziyareti için yine bürosuna gitmiştim. Bu olaydan 2 ay kadar sonra da yine MUZAFFER TEKİN basına dava açmaya hazırlanıyordu. Benim basın arşivim kuvvetli olduğu için benden eksik gazete nüshalarını istedi, kendisine onları verdim. Ancak kendisi ile bir arkadaşlık ilişkim olmadı. Kendisi yaşça da benden büyüktür ve bu şahsın ofisinde baş başa kalabilmek gibi bir durum da olmadı. Çünkü ofisi sürekli ziyaretçilerle dolu olan birisidir. Ben de oradaki genel sohbetlere iştirak ettim. Genelde de gündeme dair memleket meseleleri konuşulurdu. RAFET ARSLAN isimli şahsı MUZAFFER TEKİN' in arkadaşı olması sebebi ile tanıdım. Kendisi ile başka bir diyalogum olmadı. Ancak MUZAFFER TEKİN bu olay sebebi ile gözaltına alındıktan sonra kendisini arayarak durumu sormuştum.

AYŞE ASUMAN ÖZDEMİR Danıştay Cinayetinden yaklaşık 1 ay kadar sonra benden MEHMET ZEKERİYA ÖZTÜRK ile ilgili bilgi talep etmiştir, bu doğrudur. Olaylar şöyle gelişmiştir. Danıştay cinayeti sonrasında MUZAFFER TEKİN' in intanndan önceki gace ZEKERİYA ÖZTÜRK beni arayarak bu olayla iglii bir röportaj yayınlayalım demişti. Ben de kendisine önce senin konu ile ilgili yorumunu dinleyeyim, ona göre gerekli karan veririm dedim. Bunun üzerine Kadıköy' de buluştuk, bir yerde oturduk ve sohbet etmeye başladık. Kendisi MUZAFFER TEKİN adına onunla röportaj yapmama istedi. Ben kendisine senin sıfatın ne ki ben seninle MUZAFFER TEKİN adına röportaj yapayım diye sordum. O da kendisinin MUZAFFER TEKİN' in en yakın silah arkadaşı olduğunu söyledi. MUZAFFER TEKİN ile aralarında en az 10 yaş fark olduğunu ve gerçeğin böyle olmadığını bildiğimi söyleyerek bu talebi reddettim. Kendisine MUZAFFER TEKİN' in yerini biliyorsa yazılı olarak sorular verebileceğimi ve ancak MUZAFFER TEKİN' in el yazısı ile cevaplar gelirse bunu yayınlayabileceğimi, aksi takdirde hem etik hem de hukuki açıdan töhmet altında kalacağımı söyledim. ZEKERİYA ÖZTÜRK bunun üzerine beni inandırmak adına cebinden MUZAFFER TEKİN' in kimliğini çıkardı. Ben kendisine bu kimliğin sende olması çok şüpheli, sende ne işi var deyince sinirlendi ve avukat tutmak gerekçesi ile kendisinden aldığını söyledi. Bunun üzerine ben geçmişte yaşanan CEM ERSEVER olayını kendisine hatırlatarak bunun bana çok şüpheli gözüktüğünü ve bu konuşmanın benim açımdan bittiğini söyledim. Bütün bu konuşmalar sırasında benim yanımda OKTAY YILDIRIM' da bulunuyordu. Tüm bu konuşmalara da şahittir. Bu konuşma sonrasında da ZEKERİYA ÖZTÜRK köşesini sitemden çıkarmamı söyledi, ben de bunu kabul ettim, şeklinde beyanlarda bulunmuştur

Şüpheli İSMAİL EKSİK Savcılıkta alman ifadesinde;

HÜSEYİN GÖRÜM beni aradı, hem fabrikanın çıkardığı ürünler hakkında hem de tanışmış oluruz dedi, belki kendine iş çıkarırsın dedi. ben de gittim yemeğe katıldım, 30-40 kişi vardı yemekte , MUZAFFER TEKİN vardı yemekte. MUZAFFER TEKİN ile orda tanıştım. ZEKERİYA ÖZTÜRK ile de MUZAFFER TEKİN tanıştırdı, herkes kendi arasında konuşurken HÜSEYİN GÖRÜM Kuvayi Milliye Derneği ve Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneğinin İstanbul oluşumunu yapmak istiyorum şube açmak istiyorum dedi. arkadaşlardan destek istiyorum dedi. dergi ve Kuvayi Milliye Derneğin tüzüğü vardı, tüzüğü ben tam okumadım, bir hukukçu arkadışıma götürdüm, götürme sebebim M. ZEKERİYA ÖZTÜRK bana bunlarm yapılanmaya çalışıldığını , bana buraların uymayacağını tüccar adam olduğum için bu işin bana göre olmadığını söylemişti, 2-3 ay sonra MUZAFFER beni telefonla aradı, HÜSEYİN GÖRÜMLER ile görüşüp görüşmediğimi sordu, ben de görüşmediğimi söyledim o da iyi dedi. zaman zaman



ben MUZAFFER TEKİN in yazıhanesine gittim, her gittiğimde yazıhanesi kalabalık oluyordu askerlerden ,polislerden ve sivillerden oluşan kalabalık grup her zaman yazıhanede olurdu, ben kendime bir iş çıkarma amacıyla gidiyordum, belki bir iş adamı ile tanışırım diye gidiyordum, genelde odası kalabalık oludıu için be dışırda bekliyordum odasmdakileri bana devrem falan filan diye tanıştırıyordu, ben 4-5 kezden fazla gitmedim,

Danıştay saldırısı olduğu gün ZEKERİYA ÖZTÜRK beni ordu evinde yemeği çağırdı,MUZAFFER TEKİN , RAFET ARSLAN ve ben yemek yiğecez sen de gel dedi, ben kabul etmedim, annem hasta dedim, 1-2 saat sonra MUZAFFER TEKİN aradı geçmiş olsun gelebilirsen memnun olurum dedi, ben de annem iyi olursa sonra gelirim dedim.Ancak her hangibir ihale alırım amacılya MUZAFFER TEKİN n davetini kabul ettim, tam yemeğe başladık, MUZAFFER eşiyle görüşüyodu bir panik oldu, telefonu katır kapatmaz polis kapıyı zorluyor kıncaklar dedi, bu arada ZEKERİYA ben gidip bakayım dedi, senin aracınla gidelim evine dedi, ben de aracımla evinin yakınma götürdüm, evinin yakınma bıraktım , 2-3 saat sonra beni aradı, bizi alır mısın dedi kapının önünden, yanında avukat ERTAÇ GİRAY ile birlikte arabaya bindiler, kendisi bize AYHAN PARLAK ı tanıyormusun diye sordu, ZEKERİYA birkere MUZAFFER TEKİN in ofisinde gördüğü söyledi, ben tanımıyorum dedim, zaten de tanımıyordum, ordu evine gittik. Avukatımız ERTAÇ GİRAY Danıştay saldırısıyla ilgileniyorsunuz dedi. MUZAFFER de mümkün değil olamaz böyle bir şey intahar ederim dedi. sonra avukat bey tutuklama talebiniz var dedi, bugün gidersiniz 4-5 gün gözaltında kalırsınız, suçunuz yoksa aklanırsınız dedi, MUZAFFER de her şey netleşsin pazartesi Savcılığa giderim dedi. avukatta beni eve bırakın dedi. daha sonra bir emekli astsubay MAHMUT ÖZTÜRK ün evinde saklandı, sonra ZEKERİYA ÖZTÜRK beni aradı MUZAFFER in intahar ettiğini söyledi ve muhakkak gelmemi söyledi, ben de ZEKERİYA yi götürdüm, ZEKERİYA YURDAKUL isimli çocukla yukarı çıktı, ben de çıktığımda sandalyeye oturtular , ZEKERİYA MUZAFFER'e neden böyle bir şey yaptınız , dedi. MUZAFFER de size bir şey olmaz ben not yazdım sağa sola gönderim, intahar ettiğimi belirttim, size bir şey olmaz dedi. Daha sonra biz hastaneye götürdük, hastaneye götürmeden önce ben önde gidiyordum, ZEKERİYA beni aradı hastaneye gitmek istemiyor Maltepede abisinin evi var oraya gidelim, dedi. Ben de Maltepe tarafına götürdüm o arada RAFET ASLAR da hastaneye götürülmesi gerektiğini söylemiş ancak MUZAFFER TEKİN de beni hastaneye götürmeyin ölmek istiyorum şeklinde beyanlarda bulunmuş , ben daha sonra Acıbadem Hastenesinin ordan ayrıldım, ben bu olayda gözaltına alınmadım. Ben METE YALAZANGİL'i bir sefer METE HOCA diye MUZAFFER'in ofisinde gördüm MUZAFFER ŞENOCAK ve AYDIN YÜKSEK 'i tanımıyorum, şeklinde beyanlarda bulunmuştur.

Şüpheli HAYRETTİN ERTEKİN Savcılıkta alman ifadesinde;

Arama sırasında ele geçirilen siyah renkli ajanda içerisinde "NÖBETÇİ AMİRİ TUZLA DA TEĞMENLERİ 1972 MUZAFFER TEKİN SARIŞIN TUZLA'DA BABASI MİT'TE ÇALIŞIYORDU SALİH RAŞİT TEKİN" şeklindeki not yazısı ile ilgili olarak sorulduğunda; Benim televizyonumun haber müdürü ALİ BOLKAN hatırladığım kadarıyla Danıştay saldırısı sırasında MUZAFFER TEKİN in arandığı sırada, beni arayarak MUZAFFER TEKİN ile ilgili haber yapacağız bununla ilgili haber yapacağız dedi, bende emekli general KAYA VAROL'u aradım, bu kişi ile ilgili bilgi sordum, bana telefonda vermiş olduğu bilgileri not etmiştim, bu notlar o notlardır dedi.

03/01/2008 tarihli EMRE GÜLALTAY ile yaptığı görüşme ile ilgili olarak ;

Genelde EMRE GÜLALTAY beni arar, yukarıda da bahsettiğim gibi kendisi ile Çin'de karşılaşmıştık, benim iş adamı olduğum ve televizyon sahibi olduğumu öğrendi, böyle beni sık sık arayıp lüzumsuz yere konuşuyordu, bende sadece dinliyordum, çok fazla kendisine cevap vermedim, onun bahsettiği MUZAFFER'in kim olduğunu bilmiyorum,





>

550


^/fc*^-' rrtchJZ^p

ancak benim bahsettiğim başka bir binbaşıdır, AYHAN TAŞKIN'ın abisi olan binbaşıdır, ailesi bana avukat bulmam için Çorlu Devlet Hastanesinde doktorluk yapan ablası ile birlikte geldiler, ben avukat LÜTFİ İŞBULAN'ı önerdim, gidip görüşüp görüşmediklerini bilmiyorum, "TEKİRD AĞDAN HABER VARMI" şeklinde bahsedilen Tekirdağ F Tipi Ceza Evinde yatanlarla ilgili bir konu olup olmadığını bilmiyorum, ben AYHAN TAŞKIN'ın abisinin Tekirdağ'da değilde burada bir askeri cezaevinde yattığını biliyorum, MUZAFFER'in MAHKEMESİ olarak bahsedilen MUZAFFER TEKİN'in mahkemesi olacağını zannetmiyorum, ben MUZAFFER TEKİN'i tanımam, herhangi bir yakınlığım yoktur, bundan yaklaşık 14-15 yıl önce benim BAHADIR TETİK isminde Kurmay Albay olarak görev yapan arkadaşım bir defa telefonda MUZAFFER isminde birisiyle görüşüyordu, bende o dönemde Azerbeycan'da inşaat işi yapmayı düşünüyordum, MUZAFFER'in de müteahhitlik yaptığını bana anlatmıştı, belki birlikte Azerbeycan'da iş yapanz düşüncesi ile tanıştırmak istedi, ben telefonda kendisine bir merhaba dedim, kendi telefonumla değilde Albayın telefonundan MUZAFFER TEKİN ile bir görüşme yaptım, onun dışında yüz yüze bir konuşma yapmadım, onun davası takip edecek bir yakınlığımız yoktur, görüşmede geçen "KASIMPASALI" tabirinden uzun boylu, Recep Tayyip ERDOĞAN'a benzeyen elinde tespihle dolaşan eczanenin yanında bulunan bir şahıstır, KASIMPAŞALI'dan kastım odur, Başbakanımıza karşı herhangi bir saygısızlığım söz konusu değildir dedi.

22/01/2008 tarihinde 13:47'de HAYRETTİN ALP ile yaptığı görüşme görüşme ile ilgili olarak

HAYRETTİN ALP Bakırköy sahiline giderken Yedikule'de Onbaşılar Ocak Salonu isminde kebap salonu işleten şahıstır, onla yapmış olduğumuz görüşmede "REİSİM" şeklinde birbirimize hitap ederiz, ikimiz aynı yaşlardayız, yani REİSLİKTEN kasıt ben Belediye Başkanlığı olarak anlıyorum, ben DREJ ALİ'yi SAMİ HOŞTAN ı gazeteden okudum, kendilerini tanımam, VELİ KÜÇÜK'ün uyarılmasını ben İKAZ ETTİK şeklinde söylemiş isem de Genelkurmay'dan düzgün insanların kendisini ikaz ettiğini ima etmek istiyorum, yoksa benim kendisini ikaz etmem söz konusu değildir, bizim televizyonun yönetim kurulu toplantısı sırasında emekli paşaların kendisini ikaz ettikleri konusu açılmıştı, o zaman böyle bir konu konuşulduğunu duydum, yoksa benim kendisini ikaz etmem uyarmam söz konusu değildir, görüşme içinde geçen insan kaçakçısı İSMAİL işyeri sahibi olup,benim yanımda çalışan NİLÜFER ismindeki kız o yeri müşterisine kiralamak istemiş, onla ilgili araştırma yaparken oradakiler insan kaçakçısı İSMAİL demişler, öyle bir konuşma geçmiş dedi.

Ben VELİ KÜÇÜK'ün normal insanlarla gezmediğini, MUZAFFER TEKİN'Ie , SEDAT PEKER'le illegal işlerle uğraşan kişilerle adının anıldığını gördüğüm için o şekilde konuştum şeklinde beyanlarda bulunmuştur.

Şüpheli EMİN GÜRSES Savcılıkta alınan ifadesinde;

MUZAFFER TEKİN de beni aradı. Benim ile görüşmek istedi, görüştük. Benim ile tanışmak istediğini ve beni çok beğendiğini söyledi. MUZAFFER TEKİN hakkında bende olumlu bir kanaat oluşmuştu.

10.01.2008 tarihli görüşme ile ilgili olarak; Ben burada MUZAFFER Yüzbaşıyı temiz bir adam olarak bildiğim için MUZAFFER çıkacak diye söyledim. Ankara ' da bir askeri yetkili ile görüşürken (SARM' den olabilir.) "Şemdinli meselesini çözdünüz, buna sıra ne zaman gelecek" " dediki sıra ona geldi şimdi dediler" şeklindeki görüşmede ben askeri şahsa Şemdinli dosyasında savcının suçlu çıktığını, sanıkların serbest kaldığını, MUZAFFER' in de suçsuz olduğunu düşündüğüm için bu şekilde sitem ettim. Ben hep böyle konuşurum

22.01.2008 (saat 14:40 ) tarihli DEVRİM SEVİMAY ile yaptığı görüşme ile ilgili olarak; Kuvva-i Miîliyenin iki Örgütünün CİA ile^âklh^&ldjığunu söyledim. Bunlardan biri

TANER ÜNAL biri de FİKRİ KARADAG^dir. Bunu""\endi etrafımdaki adamların


Yüklə 3,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin