Bu ziyafet kuşluk vakti kurulup yenilmeye başlayıp tâ ikindi vaktinde tamam olup bütün Müsüman gaziler Ma'dî Kereb kadar yiyip açlıklarını giderip kebapları yağma edip çadırlarına götürdüklerinden başka yine cümle kefereler tâ akşama kadar yemek yiyip güçlükle son buldu.
Bu derece büyük bir ziyafet olmuştur ki hâlâ Macar tarihçileri yazıp dillerde destan olmuştur.
Yemekten sonra bütün Müslüman gaziler tam 300 fıçı bal şerbetine girip öyle içip sarhoş oldular. Meğer bazı fıçılarda sarhoş edici bal suları var imiş.
Yemekten sonra kral tarafından 7adet vezirlere birer adet camb hınto arabaları altışar at çekip her arabada onar kese talar guruş, bu kadar değerli kumaşlar ve bu kadar nadir mallar hediyeler gitti. Diğer beylerbey ilere arabasız beşer kese guruş, çukalar ve ipek kumaş hediyeler gitti. Diğer beylere birer kese guruş, birer pastav çukalar ve zahireler araba araba gitti. Tüm ordu ileri gelenlerine çeşit çeşit zahireler gidip bütün İslâm ordusu türlü türlü nimetler ile zengin olup padişahın devletinin devamına hayır duada oldular. Sözün kısası bu ziyafet bir devlette olmamıştır vesselam. Oradan 5 saatte,
Yüksek Megeşvar Kalesi'nin özellikleri
Macarcada (—) (—) demektir. Sonlok Gabor yapısıdır, ancak zemini Saz Maçan toprağındadır, ama hâlâ kral olaıı Apopi Mihal'in karısı May Frav Bânû'nun miras mülküdür.
Bu kale altına İslâm ordusu konunca kralın avradı şenlik için bir fitilden bin pare top atıp yer ve gökler tir tir titreyip İslâm ordusunda boşanmadık at kalmadı.
Bu kale bir dereli ve tepeli özler arasında bulunan zeminde bir sivri tepe üzere bir sağlam set, şeddadi kesme taş bir hoş savaş kalesidir. Ancak havalesi çoktur ve içinde çarşı pazarı yoktur. Kilise ve mamur şindire tahta örtülü haneleri çoktur. Kıble tarafına bakar ancak bir demir kapısı var, nöbetçiler ile hazır
66
ilci kat sağlam kapıdır. Hendeği yoktur, zira yüksek bir tepe olduğundan hendek yeri yoktur. Tamamı bin adet soltat neferatla-ra sahiptir. Kaptanı krala hediyeleriyle gelip on kese yardım etti. Megeşvar varoşu
Saz Nehri batağı kenarında büyük bir varoştur ki tamamı 10.000 adet şeddadi, kârgir şaranpavlı, tamamı renkli kiremitli ve şindire tahta [T9a] örtülü evlerdir. Ve 11 adet yüksek canlı manastırlar var ki her biri birer kralın yapısıdır ki hepsi beyaz kalaylı tenekeler ile örtülüdür. Çeşit çeşit odalar, aşevi ve misafirhaneler ile mamurdur. Pek çok hanları, bir hamamı, benzetme olmasın tekkeleri ve medrese şekilli bıtrikhaııeleri var, ama çarşı pazarı gayet düzgün ve sıralı yapılmış süslü bir çarşısı var ki anlatılmaz. Ve yine tüm ehl-i hırefi bakire, şâkire ve el değmemiş kadınlar dükkânlarda oturup metalarını satarlar. Bütün ülkelerin türlü türlü değerli malları bu şehirde mevcuttur. Zira kuzeyinde Leh diyarının Muhit Denizi kenarında Daniska iskelesi yakındır. Kıble tarafında Boğdan tahtı Yaş şehri ve Eflak'ın Tirkoviş ve Bükreş şehirleri onar konak yakındır. Onun için bu Megeşvar'da her değerli mallar bol bol ve rahatlıkla bulunur. Ve halkı tamamen tüccar ve zengin Saz kefereleri vardır. Erdel kavminin giyeceklerini bildirir
Bunlar da diğer Macar kavmi gibi yeşil, kırmızı ve çeşit çeşit çukadan samur ve zerdeva postu kaplı kalpak giyip çeşit çeşit çukadan dolamalarının yenleri ve göğüsleri altına gümüş düğmeleri olur. Çakşırları ve kutmenleri tamamen rengârenk çuka-dandır, pabuçları sarı ve kırmızı kubadî serhatlı pabucudur. Ve kuşakları tamamen ipek zünnâr teybeııd kuşaktır.
Bu Macar taifesi pür-silâh atlı dörder ve beşer tüfeııgli yarar katanalardır. Bu sipahileri genellikle güderi dolama ve güderi çakşır giyerler. Kadınları tamamen ipek rokla ve türlü türlü fistan giyip kızlarının saç belikleri ve kadınlarının başları renkli ipek arakıyeler üzerinde çeşit çeşit inci, la'l ve yakut-lu istifanlar ile süslüdür. Bunlar da sarı ve turuncu sahtiyandan renkli kubadî pabuçlar giyip gezerler. Bütün Erdelistan keferelerinin ve kadınlarının esvapları böyledir. Nemse ve Fren g gibi Eflâtuniye kara şapkalı değillerdir.
Hepsi İncil kitaplı ve Mesih milletindendirler ve mezhepleri
67
Lutu r ya nidirler. Nemse, Papişte mezhebinde, yani İrim Papalı-dır ki tamamı putperestlerdir, ama Macar kiliselerinde asla put yoktur. Hemen birkaç altın yaldızlı ve mücevher haçları var ki hâşâ siimme hâşâ haçımız Allah ismidir ve Allah'a taparız, derler. Gerçekten de tüm Macarlar Hudâ-perestlerdir. Beri taraftan,
Bu Megeşvar Kalesi varoşunun iki kapısı var, biri kuzeye ve biri kıble tarafına açıktır.
Bu şehrin ortasında geniş bir meydan vardır, orada bir siyaset yeri ve darağaçları var ki bu uğursuz yerde keferelere işkence ettiklerinde gören insanın ödü patlar. Hatta İslâm ordusundan bir Rumeli gazisinin bir atı bir kefere evinde bulunup atı asker kalabalığı içinde çalarken yaralandığından belli olup o hırsız kâfire o kadar işkenceler ettiler ki Acem diyarında, Dağıstan'da ve Arabistan'da öyle işkence çeşitleri görmedim. Eğer her birini yazsak yazımız uzar gider.
Bu siyaseti gören İslâm askeri ibret alıp parmaklarını ağızlarına götürüp çarşı pazarda alış verişler edip daha önce alınan esirlerden nice binini sahipleri çok yüksek fiyatlara sattılar.
Ertesi gün serdar-ı muazzam kethüdası Hüseyin Ağa kralı büyük alay ile kalede karısına götürdüğünde melun kale bir fitilden 500 pare kale döven toplar atıp yeryüzü titredi ve kale semender kuşu gibi Nemrud ateşi içinde kalıp siyah barut dumanları Samanyolu gibi göklere boy uzattı.
Bu şehri gönlümüzün istediği gibi gezip dolaşıp bir hayli lüzumsuz ağırlıklarımızı satıp 1.300 guruş kâr edip Allah'a hamd olsun yükümüz hafifleyip bir arabamızı yaktık.
Bu şehir içinde akan Saz Nehri, Seykel vilâyetinin kıble tarafındaki Nisvan Dağlarından bu şehir içine gelip Küçük Şamos Nehri'ne karışır.
Ertesi gün kral karısı Serdar Ali Paşa'yı, 7 veziri, 22 adet bey-lerbeyileri ve 70 adet sancakbeylerini bir İrem bağı gibi bir Rıdvan cenneti benzeri gülistan bağı içinde bir ziyafet etmiştir ki bu da melikelere mahsus bir şahane ziyafet olmuştur ki diller ile anlatılır değil idi ve bu yeryüzünde böyle bir ikramlı ziyafet görülmemiştir. Zira bu ziyafet avrat ziyafeti olduğundan bu şehirde ve başka yakın ve uzak kalelerde ne kadar güneş parçası açılmamış gonca, işlenmemiş inci, ay parçası ve nazenin kız-
lar var ise hepsi şîb, zcrbâf ve çarkâb ile altın işlenmiş fistanları, yaldızlı ve mücevher [19b] her biri birer hizmete memur olup jûce yüz adedi vezirlerin huzurunda altınlı kâseler ile çeşit çeşit miskli şerbetleri susamışlara sunarken her biri birer çeşit naz, eda, işve ve hareket ile adab üzere hizmet ederlerdi ki her birinde olan türlü türlü giysiler bir kızda yok idi. Ve her birinde olan ham amber, zebad, kalle-misk, Arap miski ve Hint sümbülü kokuları insanın dimağını kokulandırırdı.
Hatta Tatar serdarı olan Şah Polad Ağa latife olmak için serdara:
"Sultanım bir beygir verseniz su şehre bir çapul civerip şu şılga kızlardan ve devkelerden alıp Kırımğa doyum varsak öl-yüdüğümüzge gam yimezdik" deyince bol bol gülüşüldü. Yani bu mertebe güzel kızların bolca bulunduğu bir ziyafet idi ki zen-dost canların o anda canları çıkayazdı.
Eğer bu büyük ziyafetin, altın ve gümüş sahanlarını, fağfurî, hıtayî, balgamı ve mertebânî mücevher, yaldızlı ve altınlı kap kaçaklarını övsek başka bir kitap olur.
Yemekten sonra melike tarafından serdara, 7 vezire, tüm beylerbey ilere ve beylerin her birine birer çeşit kıymetli yadigârlar hediye verdi.
Ardından kefere tarzı sazendeleri gelip rehavî makamında çeşit çeşit fasıllar edip gittiler.
Ardından bütün vezir ve paşalar atlarına binip giderlerken yine kaleden bir yaylım top şenlikleri etti.
Sözün kısası, Erdel seferinde bu Megeşvar Kalesi'nde 3 gün 3 gecede ettiğimiz zevk u safâyı dünya seyyahı olalıdan beri hakir Rum, Arap, Acem, Leh, Çek, Krakov, Kırım, Dağıstan ve Gürcistan'da etmemişimdir. Ancak belde-i tayyibe, yani İstanbul'da Kaya Sultan, Sultan İbrahim Han'a ziyafetler edip bütün hanende ve sazendeler İbrahim Han huzurunda Hüseyin Baykara fasılları ettiklerinde, işte o zaman bu hakir zevk u safâlar edip can sohbetleri ederdim. Bir de bu Erdel diyarında zevk u safâlar ettim. Bu Rabbimin bir ikramıdır.
Sonra yine bu Megeşvar Kalesi'ndeıı kalkıp doğu tarafına 5 saat gidip,
Kokol Nehri kenarı menzili: Bu mahalde tüm İslâm ordusu
69
68
çeşit çeşit sulu meyvelerle doydu, zira bu zeminin bütün dağları, yakın ve ırağları bağlardır. Oradan yine 3 saatte,
Kokol Nehri kenarı, ardından yine Kokol Nehri kenarı: Bu mahalde Seykcl vilâyetine elcilik ile giden Budînli Ömer Ağa, Vara t lı Panço Hüseyin Ağa ve Façatlı Ali Ağa Scykel'den gelip, kâfir itaat etmeyip nâmeyi parça parça edip biz güçlükle kurtulduk ve Kuta adlı Seykel boğazında bir dağdan bir dağa üç kat büyük tabur eyleyip içine 20.000 tüfengli kâfir girdiğinin haberini elçiler getirip büyük danışma toplantısı olup kral ve tüm serhat ayanları Seykel vilâyetlerini yakıp yıkmaya karar verdiler.
1072 Saferînin 20. günü Erdel'den Seykel vilâyetine gittiğimiz konakları bildirir
Evvelâ Bismillah ile Kokol Nehri kenarından İslâm askeri ile Seykcl seferine çıkıldığında doğu tarafına 2 saatte, Udvarhel Kalesi'nirt özellikleri
Macarcada (---} (—) demektir. Yapıcısı Hel Ban Yoram'dır. Süleyman Han zamanında Seykel kâfiri elinden Koca Betlen Ga-bor fcth edip Saz Macarı'na hibe eyledi. Hâlâ Erdel kralları hükmündedir, ama Saz Maçan elindedir. Tamamı 3.000 adet askerlerinin hepsi Saz kâfirleridir. Ancak daha önce İslâm askerleri Tise kenarına giderken Tatar askeri tâ bu mahalle kadar yağmalayıp ne Saz kavmi, ne Laz, ne çok ve ne az bilip bu kale varoşu keferelerini hepsini evli evlerinde bulup bir can kurtulmadan tamamını esir edip daha sonra 10.000 Tatar 10.000 ok ucuna kibrit ve çıra bağlayıp kale içine okları atar, tüm tahta örtülü evler üzerine kibrit ve çıra düşünce kale içinde ve varoşunda olan evler tutuşur. Kaleden de bütün kâfirler hemen çocuklarını ellerine ve kucaklarına alıp taşra çıkınca el kaldıranları Tatar elinde kılıçtan geçip kılıç artıkları Tatar elinde ayakları bağlı esir olmuşlardır. Onun için bu kaleye geldiğimizde berbat bulduk.
Ancak şehir çevresinde bağ ve bahçesi kalıp tüm kaçan kâfirleri kralın yenilendiğini duyup kale içi ve dış varoşunu imar etmeye başlamışlar. [20a]
Sonra bu Udvarhel Kalesi altında İslâm askerinin tüm iş erleri ve iş görmüş, geleceği düşünen Önderleri serdar-ı muazzam otağına toplanıp danışıp hep birlikte,
"Sultanım siz bu Seykel diyarına gidemezsiz, zira bu kadar cebehane, bu kadar bin arabalar, develer, katar-matar ağırlıkları vardır. Hemen salt ve hafif asker gerektir, zira Seykcl memleketinin dört tarafı sarp taşlık ve ormanlık dağlardır. Bu İslâm askeri içinden 20.000 seçkin atlı pür-silâh yiğit ve 10.000 adet tüfengli yaya cesur, korkusuz yiğitlere Budiıı Veziri İsmail Paşa'yı Bu-din Eyaleti askeriyle serdar edelim, Cerrah Kasım Paşa'yı çarka-cı Yentür Hasan Paşa'yı ardcı ve Melek Ahmed Paşa Kethüdası Yusuf Ağa'y1 20 bayrak ile karakol tayin edelim. Ve 10 oda kapu-kulu yeniçerileri, l oda topçu, l oda çeteci, 10 pare şahı darbuzen toplar ve mükemmel cebehaneleri ile tayin edelim. Ve Yalı Tatarından 10.000 yedek atlı sadaklı ve savatlı batır yiğitler tayin edelim" deyip danışmayı bir yere koyup dua ve sena olup karar verildiği üzre her ocağa sıkı tembih olunup ertesi sabah Cerrah Kasım Paşa çarkacı gidip İsmail Paşa'nm dalı göç köslerine turralar vurulup borular çalınınca hakir Melek Ahmed Paşa'nm mübarek elini öpüp hayır dua ile Yusuf Kethüda ile 5 kölem ve bir hafif seyishanemiz ile Seykel seferine yola çıktık.
Danışma mahallinden kalkıp doğu tarafa 7 saat gidip, Vanç Köyü menzili
Seykel Yaylağı dibinde bağlı ve bahçeli köy idi, ateşe vuruldu. Ama Seykel Yaylası'ndan akan ırmaklar üzerinde bu köy çevresinde çeşit çeşit sanatlı Macar şeytanlıklı un değirmenleri var idi ki görmeye muhtaç idi. Nice yüz adet ibretlik tahta biçecek değirmenler var ki türlü türlü tahta biçilir.
Bu dağlarda fıstık lezzetinde 3 köşeli bir tür lezzetli meyve biter, börülce kadar ancak vardır, göklere doğru baş uzatmış ağaçlarda biter acayip lezzetli ve yağlı meyvedir. Bu mahalde tüm İslâm askerine,
"Sabah sultan cengi ve hakan savaşıdır, gafil olmayın. Atlarınızı bir iyi saklan ve silâhlarınızı yoklan ve gafil yatman" diye çavuşlar tembih edip tellâllar bağırıp her yöne karakollar tayin olundu. Bizler de Melek Paşa askeriyle dağlar içinde atlarımız ellerimizde sabaha dek uykusuz ve bıkkın karakol bekledik, ama Cenâb-ı Hakk'ın ezelî hikmeti ve kudreti üzere yaratılmışların en şereflisi olan cesaret ve yiğitlik sahibi insandır. Ondan tehlikeli âfetler ve zararlı şeylerin giderilmesi her türlü eşyanın ya-
70
71
rarına olduğundan insanoğlundan sonra yaratılmışların şereflisi sâfinâtü'l-ciyâd gibi küheylân atlardır ki bu karakol beklediğimiz karanlık gecede bitkin, mecalsiz ve zerre miktarı askerimizde derman olmayıp yalancı şafakta nice yüz askerlerimiz uyku borusu çalarlarken ellerimizde yularları olan küheylân atlarımızın nice yüzü homldayıp burunları hırıldayıp ürküşmeye başladıklarında karakolumuzun bütün yiğitleri atların gürültüsünden yine itişip kakışıp,
"Aya bu ne ola" diye hepsi hazırlıklı oldular ve tüm atlar birden deşinip kişnediler, niceleri ayak bağı ve kösteklerini kırdılar. Gaziler mecburen üzengisiz atlarına binip hazır durdular, ama bizden ileri ince karakollarımızın bu atların hareketlerinden haberleri olmayıp uykuya dalıp gafil yatarlarmış. Derhâl onlara birkaç yiğit gönderdik. Nicesi karavul bekler, nicesi Ashâb-ı Kehf rüyasını gözler. Hele bunlar birden uykudan uyanıp pür-silâh Arap atlarına üzengisiz binip göz açıp kapayıncaya kadar yanımıza geldiler, ama henüz atlarımız deşinmeden kendilerini parça parça ediyorlar. Onu gördük bir anda dağlar içinde Macar kâfirlerinin erganun, torompete ve luturyanî borularının, kebir-ge çanları ve davullarının sesleri işitildi. Şafiî vakti ki oldu, haçlı bayrakları açık seçik gözükünce onlar da bizleri görüp at başını çekip durdular, ama bizim atlar kudurdular. Hemen serdarımız Melek Faşa kethüdası:
"Bre gaziler atlarda bir istekli hayr alâmet var. Şu kâfire bir kere dokunalım, ya taht ola ya baht" deyince [20b] tüm Melek-li gazilerimiz "N'ola Bismillah" deyip hepimiz bir uğurdan ok yaydan çıkar gibi çıkıp kâfirler üzerine at saldık. Saba yeli gibi hızlı atlarımızın ayaklarından kalkan siyah toz bulutu ve sipahilerin sesleri göklere ulaşıp toz bulutu âlemi aydınlatan güneşin gözünü bürüdü kaldı, güneşin sevinçli yüzünü keder pası kapladı, aydınlık gündüz karanlık geceye döndü, gülbâng sesleri göklere hâle bağladı ve bahtı kara cüııüp kâfir askerleri, bahtı ak İslâm askeri ile, "Ya taht ola, ya baht" deyip onlar da "Ya-juj, Yajuj, Marya Kot" deyip üzerimize at saldılar. Atlı asker umman denizinin dalgaları gibi birbirlerimize vuruşup tokuşup Fâtır suresinde, "Allah, geceyi gündüze /o?tar, gündüzü geceye katar" (Kur'ân, Fâtır 13) hikmeti üzere şiddetli bir savaş olup nice atları-
küf f ar atlarının burnunu ve kulaklarını kavrayıp her biri birer yedi başlı ejdere dönmüşlerdi.
Allah'a hamd olsun bir saat içinde Müslüman askerlerimiz Üzerinden karanlık gidip zafer rüzgârı İslâm üzere esip yere gelesi kâfirler bozguna uğrayarak kılıç artıklarının kararları kaçışa döndü. Sonunda 1.060 kelle ve 300 adet silâhlı kâfirleri esir edip Allah'a binlerce şükredip küheylân atlarımızın gıjgırıp fışırdadıklarından hepimiz hazırlıklı olup askerimiz muzaffer oldu. Bu hakir o cengden beri bildim ki insanoğlundan sonra yaratılmışların şereflisi küheylân atlardır. Allah'a binlerce şükür bütün hayatımız boyunca küheylân atlar beslemekten geri durmamışız-dır.
Sonra bu karakolumuz çenginden zaferle İslâm ordusuna gelirken 5.000 asker yardıma gelip,
"Bre âdemler nice oldu, bire şükür elhamdülillah şükür sağlığa" deyerek İslâm ordusunda doğru Melek Faşa'ya, onlar da serdara gelip Melek Faşa efendimiz serdar-ı muazzamdan bir samur kürk ve Yusuf Kethüdamız bir altın işlemeli hil'at-i fâhire giyerken serdar,
"Yusuf Kethüda, yüzün ak olsun, ama bize niçün haber etmedin?"
"Efendim küffâr ansızın baskın etti ve biz de küffârı göze sarındırmadık. Allah'a hamd olsun devletinde muzaffer olduk" deyince gayri bölükbaşılara da hü'atler bağışlanıp hakire bir esir verdiler, bütün esirleri kırdılar ve tüm kelleleri zeminde yuvarladılar. Bütün asker bunu fal edinip,
"İnşaallah bu uğurdur, Melek Ahmed Paşa karakolunda böyle oldu, tabur da böyle feth olur" diye herkesin dilinde söylenirdi.
Ertesi gün sabahleyin bütün asker bir yerden kalkıp ve bir saat gidip,
Kutuh Boğazı menzili, yani büyük tabur Seykel Boğazı
Bütün Müslüman gaziler bu savaş meydanına gelip çadırsız ve ağırlıksız konup herkesin dizginleri ellerinde olup savaşmaya hazır oldular.
Seykel Taburu: Bu tabur mahalli Seyke] vilâyeti sınırında Kutuh Boğazı adlı bir ağaçlık ve ormanlık yerde bir dar boğa-
72
73
zm sağı ve solu gökyüzüne ulaşmış dağlar üzerinde göklere baş uzatmış büyük ağaçlar ile bezenmiş yüksek dağlardır ki görenin aklı perişan olur. Macarlar kâfirleri kendi banları ve çoluk çocukları vilâyetlerini kurtarmak için bu Seykel Boğazının deresi içinde tâ bir dağdan bir dağa kadar minare boyunda kalyon direklerini ve başka yüz binlerce türlü türlü ağaçlarını kırıp bu dereye döküp kat kat büyük bir tabur kırmtılık etmiş ve içine 20.000 tüfengli kâfir ile girmiş ve 10.000 atlı kâfir ile cenge hazır durmuş.
Bu tabur üzerinde 7 sıra 60-70 pare şahî toplar koymuş, bu taburdan hariç bizden tarafa yarım saat yer derelere, tepelere, dağlara ve bağlara o kadar uzun ağaçları kırıp bu dere içine döküp öyle domuz damları ve türlü türlü pusuları kefereler ile doldurup bir paçarızlıklar ve çeşit çeşit hile ve şeytanlıklar edip dağı tası kırıntı edip kırıntı altından gerideki taburlarına gidecek yollar etmiş, taburlarına varmak değil, bu kırıntıdan girmek imkânsız, insan değil başka bin canlının bile bu kırıntıdan geçmesi hayal.
Sonunda İslâm askeri bunu görünce asla bir tedbir ile bir çare bulamayacaklarını bilip tüm gaziler bir yere gelip danıştılar.
Konuşmalarının sonunda, Tatar askerini üç saat sol taraftan dağlara gönderdiler ve Eğre Eyaleti atlılarını sağ taraftan gönderdiler. Onlar o taraflarda dağlardan girmede. [2la] Beri tarafta serdarımız İsmail Paşa tüm yaya kapukulu yeniçerilerini, Eğre ve Budin yeniçerileri ve cebecilerini bir yere toplayıp bir kol etti. Diğer vezir ve beylerbey ileri n sekban ve sarıca yiğitlerine Melek Ahmed Paşa kethüdasını serdar edip bir kol da ileri atlandı. Kendisi ve diğer beylerbeyiler ile atlı ve yayan askerin ortasında toplanıp bütün gaziler bir ağızdan ve bir uğurdan dilden ve can u gönülden Allah Allah seslerine yol buldurup hepsi göz karartıp saldırarak kâfirler üzerine 7 yerden yürüyüşler edildi. İki taraftan çok top ve tüfengler atıldı. İslâm askeri Nemrud ateşi içinde kalıp kırmtılık içinden kâfirleri biraz sürüp yerlerine Müslüman askerleri girdi. Birden köpek çengine başlayıp bizim toplar içine neft, katran ve paçavralar koyup tabura yedi sekiz kere topları attıklarında taburun ağaçları sert
ver ver tutuşmaya başladı ve kâfirler ile Müslüman kırıntılar içinde savaş ederek yaka yakaya gelmeye başladı. Kâfirlerin ateşi söndürmeye dermanları kalmayıp kararları kaçmaya dönüp tamamen büyük tabura girip kapandılar. Henüz taburda kapananlar Allah'ın emriyle taşra kırıntıların ateşleri büyük taburun çam ağaçlarına yapışıp tabur da yer yer yanmaya başladı. Tabur içinden kâfirler bu hâli görüp şaştı, ama var kuvveti pazuya getirip iki taraftan büyük çatışmalar olup toplarımız kâfirlere göz açtırmaz oldu.
Ardından tüm gaziler korkusuzca taburun şararnpav diplerine varıp tabura bin yerden ateş vurmaya başladılar. Derya gibi asker karınca yılana üşüşür gibi tabura üşüşüp yer yer tabur üzere sarmaşıp tırrnaşıp taburun nice yerlerin mülk edip tabur üzere kâfirlere kurşunu lanet yağmuru gibi yağdırdılar, ama bu mahalde çok yiğitlerimiz şehitlik şerbetini içtiler. İsmail Paşa, Cerrah Kasım Pasa ve Yentür Hasan Paşa bu mahalde,
"Bre koma gaziler Kerbelâ günüdür, fırsat bizimdir" diye Müslüman askerleri cenge teşvik edip kelle ve diri getirenlere, iyi iş gören iş erleri ve önderlerine bol bol ihsanlar dağıtırdı.
Bu minval üzere bu büyük taburda tam 3 saat ceng devam edip bu kadar kâfir esir ve baş alındı. Bu sırada taburun iç yüzünde doğu tarafında dağlar içinde bir Allah Allah sesleri ile gülbâng duyulup kâfirler bu Allah Allah seslerini işitip geriye dönüp baktı ki kendilerinin Seykel vilâyetleri içinden beri yeşil alav alav sancak ve bayraklı İslâm askeri ve bir taraftan Tatar askeri Allah Allah deyip şimşek gibi gelirler. Hemen kâfirler gördü ki tabur üzere Osmanlı da çıkmış ve 4 tarafından yapılan hücumları görüp karar edecek yerlerinde kararları kalmayıp kararları firara dönüp tüm kâfirler taburlarını bırakıp yaban domuzu gibi kendileri dağlara düştü. Ve nice bini akılları gidip şaştı ve esirlik çukuruna düştü.
Allah'a hamd olsun bütün kâfirleri kıra kıra 1072 yılı Safe-rinin 28. günü Cuma'da Seykel Taburu fcth oldu ve Serdar Ali Paşa'ya müjdeci gitti.
Allah'a hamd olsun bu cengte kâfirlere öyle bir satır vuruldu ki kimse vurmuş değildir. Meğer Hazret-i Şeyh Kassab-ı Cö-merd böyle kan dökmüş ola. Tâ o mertebe oldu ki bu tabur ma-
75
74
hallinde olan yüksek ağaçların gölgeleri kâfirlerin pis leşleri ile bezenip Vakvak ağacı dibi gibi kâfir leşi döşenmişti. (—) Başımızdan geçen garip gülünç olay
Bu hakirin başından geçen hikâyedir ki eğer edebi terk ise de mazur buyurulup af eteği ile üstü kapatıla.
Bu cengden sonra ihtiyacımı gidermek için yakında insan yok diye bir gizli kösede şalvarın uçkuruna yol buldurup etek toplayıp yalnız başıma edebde ihtiyacımı giderirken üst tarafımdan ağaçlık içinden bir çatırdı ve bir patırdı koptu.
"Aya bu da ne ola?" derken hemen başım ucundaki bir alçacık kayadan bir kâfir kendini can havliyle üstüme atıp hakir lar-kıdak pisliğimin üzerine otura vardım. Atım da ürküp elimden alarka durdu.
Bu kere aklım başımdan gidip kâfir ile alt üste gelip çakşır, don ve uçkur ayak bağı gibi ayağıma dolaşıp üstüm başım bok olup boklu şehit ola yazdım.
Allah'a hamd olsun aklım başıma gelip kefere ile güreşçi Mahmud Pir Velî gibi güreşirken [21b] himmet-i merdan kefere elime gele düştü.
Hemen hakir dal-hançer olup keferenin bir hançer boynuna ve göğsü üzerine memesine birkaç kere hançer vurup keferenin kellesini keserken üstüm pislik ile boyanmış iken bu kere kızıl kana gömüldüm.
Mecburen kendimi bokluca gazi görüp güldüm ve üstümün başımın pisliğini hançerimle sildim ve ardından uçkurumu bağladım.
Onu gördüm basımın ucunda kaya üstünden bir yayan yiğit soluyarak,
"Benim biraderim o kestiğin kâfiri biz dağlarda kovalarken can havliyle kendini atıp kellesini sen kestin, ama kellesi benimdir" deyince hakirin de uçkuru elimde iken,
"Ala şu kelleyi" deyip bizim bile doğdu küçük biraderimi gösterdiğimde,
"Bre edepsiz âdem" diye herif kelleden ümidini kesip gidince kâfirin o pisliğe bulanmış düğmeli dolamasını ve çakşırını çıkarırken kemerinde 105 Ungurus altını, bir yüzük ve kırk talar guruş bulundu.
Bu esvapları heybeme koyup derhâl Hamîs adlı atıma binip kelleyi İsmail Paşa önüne bırakıp,
"Hep din düşmanlarının devletsiz kelleleri böyle yuvarlansın" deyip el öpüp huzurunda durdum.
Yanımda duran halk pislik kokusundan kaçılar. İsmail Paşa:
"Evliyam ne acep bok kokarsın" deyince,
"Hiç sorma sultanım başıma gelen ahvâli" diye başımdan geçenleri bir bir anlattım.
Tüm ağalar o fetih şenliğinde hakire güle güle bî-hoş oldular.
İsmail Paşa da çok hoşlanıp hakire 50 altın ve başıma bir gümüş çeleng bağışlayıp şenlik içinde şenlik yaşadım.
Bu mahalde İsmail Paşa otağı önüne Seykel kâfirinden 2.700 kelle ve 1.040 adet esirler gelip tüm esirleri sahiplerine bağışlayıp her bir gazilere derecelerine göre bağışlarda bulundu.
Ardından feth olunan taburda yollar açıp tüm ile Seykel diyarına yollandı. Meygel vilâyeti, yani sağlam Seykel Kalesi'nin Özellikleri
Dostları ilə paylaş: |