GüNÜMÜz tüRKÇESİyle evliya çelebi seyahatnamesi



Yüklə 1,64 Mb.
səhifə20/36
tarix06.09.2018
ölçüsü1,64 Mb.
#77948
növüYazı
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   36

Acayip seyir yeri: Burada büyük bir havuz vardır. İçinde o kadar balıklar var ki hesabını ve çeşitlerini ancak Allah bi­lir. Gece ile bağcılarda bir tür mumlar var, bu havuz kenarın­da o mumu yaktıklarında o havuzun bir köşesinde bir kemer vardır, hemen o kemer içinde küçük kalyonlar ve kadırgalar belli olup savaş etmeye başlarlar. Adamları toptan ve tüfenk-ten [53a] ölüp kimisinin adamları denizde boğulur. Bazısı kal­yonlar ve kadırgalar alıp içinde insanoğlu Yecuc ve Mecuc gibi kaynaşıp bir arbede ve bir kızıl kıyamet cenk olup yine gemiler anılan kemerlerden içeri giderler.

Diğer ibretlik seyirlik: Yine gece ile bir havuz kenarına varıp bağcıların işbilir ustaları havuz kenarında yine bir güne alaca mumlar yakıp havuz içinde o kadar çıplak insan belli olup havuz içinde avrat ve oğlan birbirleriyle güreşler edip tür­lü türlü sevişme ve fuhuş gösterileri ederlerdi. Nice su canavar­ları şekillerinde adamlar çıkıp ağızlarından seyreden insanlar üzerine ateş püskürtüp halkı kaçırırlardı ve kendileri de havuz içinde kaybolurlardı.

203

Diğer ibretlik: Yine gece ile bağcıların ihtiyar kefereler' havuz kenarında neft ve katran şekilli kötü kokulu şeyler ya kıp su içinden başlı ve başsız insan ve insan leşleri çıkıp ha vuz suyu coşup dalgalanıp yine sakinleşirdi. Bu ateşler üzeri­ne bağcılar bir çeşit darı gibi, burçak, nohut ve bakla gibi tahıl-lan dökünce havuz kenarındaki seyreden adamların kimi baş­lı, kimi başsız, kimi sarı ve kırmızı ve yeşil ve kara çehreli olun bazı insanlar korkularından kendini başsız sanırdı. Hatta pa§a imamının bir oğlanı kendini başsız görüp kendini havuza atm boğulayazdı. Bağbanlar çıkarıp oğlanı kurtardılar.



Kısacası, bu şehirde bir hafta oturup her gün gelip pa(jj. şahça seyirler edip eğlenip zevk ü safâlar ederdik. Daha nice bin çeşit ibretlik şeyler gördük, ama yazılması mümkün değil-dir. Rum, Arap ve Acem'de ve tüm kâfiristanda bu İrem Bajh meşhur olup kralların hasret çektiği sanatlı bir cennet bahçe­sidir. Hatta bir kral tahta çıktığında Beç'ten büyük törenle bu­raya gelir, Sultan Süleyman Han'ın halvethanesinde başpapaz krala kılıç kuşatır, yine büyük törenle Beç Kalesi'ne girip tahtı­na oturur.

Bu cihan bağı Beç Kalesi'ne bir iyi top menzili yüksek bir yerde Küçük Alman Dağı eteğinde bir İrem bahçesidir. Buraya böyle değer verip İrem Bağı kalesi yapmaktan maksat odur ki, "Böyle bir Süleyman tahtı seraperdesi sahibi Süleyman Han, bu mahalle gelip 200 bin askeriyle üç ay Beç Kalesi'ni dö­vüp kışa kalıp ve Beç Kalesi'ni alamayıp böyle otağını bıraklı gitti" diye kendi namlarının değer kazanması için bu kadar ha­zine ve Kartın malı harcayıp böyle kale ve bu gibi bir cennet

bahçesi yapmışlardır.

"İnşaallah yine bizim için mamur olmuştur. Tanrı yine İslâm eline nasip ede" dediğimde bir abdal şekilli çâşnigir

adam,

"Allah bu bağı ve Beç Kalesi'ni [10]94'te [1683] İslâm eline



vermeye, zira bu binaları tamamen harap ederler" deyince göz­leri kan tasına döndü.

Meczup bir kimesne idi, ama Allah en yakın zaman İslâm askerinin bu şehir toprağına ayak basmasını nasip ede, fimin.

Bu bahçenin dört tarafında o kadar vezir ve ileri ge

204


kâfirlerin bağ ve bahçeleri var ki hesabını baş komiser bilir, zira bu şehrin hâkimi odur.

Bu şehrin doğu tarafında Tuna Nehri'ne kadar 2 saatlik yer baştanbaşa bağlar, bahçeler ve akarsulardan taşra tamamen ye­dilik ve lalelik asker konacak ovalardır.

..................(1,5 satır boş)....................

Bu Meram mesire yerini gezip dolaşıp kralın ziyafetlerini iki kere yiyip paşa kethüdasına ve tüm tabilerine kral tarafın­dan az ve çok hediyeler verilip oradan yine tekrar,

Peşpehil şehri menzili

Burada bir hafta zevk sürüp eğlendikten sonra onurlu çasar tarafından bas tercüman meykel ve baş komiser gelip,

"İmparator hazretleri sultanıma selâmlar etti. 'Sabahleyin nıübarek pazarımız günüdür. İnşaallah alay ile şehre teşrif bu­yurursunuz' dediler. Ancak Ağırlık arabaları ve bütün ağırlık­lar önce gitsinler' diye çasar hazretleri buyurdular" dediklerin­de hemen paşa,

"Bizim ağırlığımızda kimsenin hükmü yoktur. Padişahımı­zın içinde emanet hediyeleri vardır. Ağırlık bizden ayrılmaz" dedi. [53 b]

Elçi paşanın tercüman ve baş komiser ile tartışmasını bildirir Kefereler: "Sultanımın ağırlığı ileri gitsin demekten murat odur ki sultanımın konağı kalenin dışındadır. Sultanım siz saa­detle alayınızla kale kalabalığından geçersiniz. Onun için ağır­lık önce gitsin, dedik". Paşa,

"İmdi arabalar ve develer taşradan gitsin, katırlar benimle gitsin" dedi. Komiser:,

"Sultanım çasar hazretleri azametiyle buyurdular ki" de­yince hemen paşa,

"Vallahi melun ve dinsiz, bir dahi senin ağzından 'çasar azametiyle şöyle buyurdu' lafzını işitmeyim, yoksa seni han­çer kabzasıyla tepelerim. Azamet, bir Allah'a mahsustur. Bizim Mekke ve Medine padişahı bile azametimle diyemez de sen iki­de birde azametiyle dersin" deyince kâfirin konuşmaya derma­nı kalmayıp hayretler içinde donup kalınca Meykel tercüman:

"Sultanım, çasarın size bol bol selâmları odur ki Alaylarıy-w kalemize girerken sancakları, bayrakları ve alemlerini açına-

205
smlar, sancak sırıkların kaldırmasınlar ve omuzlarında götür-mesinler, zira kale kapısı alçaktır. Ve mehterhanesini çalmasın­lar ve benim mehterhanem paşanın önü sıra çalınsın. Ve bizim sultanzâdeler ve vezirzâdeler paşanın önü sıra gitsinler ve pa, şanın ardı sıra benim iç oğlanlarım yürüsünler. Ve tüm atlılj, rım, goroflar, kaptanlar, irşekler ve beylerim paşanın önü sıra gitsin' diye çasar buyurdular" deyince o an paşa bir ateş parça-

sı olup:

"Bak-a kâfirler, beni bu şehirde bir hafta oturtmanın aslı fer'i ve neticesi buna mı çıktı? Bu sizin ettiğiniz anlamsız tek­lifler bize saygıdan mıdır, yoksa hakaret için midir?" deyince

kâfirler,

"Hâşâ sümme hâşâ bu cevaplar sultanıma hakaret için Ola

Ancak tüm gelen elçi paşa kardeşlerinize de böyle ederiz. Un-gurus kanun ve kuralı böyledir" dediklerinde zorlu paşa,

"İmdi sizin kanununuz öyle ise o dinsiz kâfirin kanunsuz geçersiz törenleridir, ama biz İslâm padişahının vezirleriyiz. Bizim İslâm üzere kanunumuz böyledir ki ben Rumeli beyler-beyisiyim, teşrifat kanunumuz budur ki padişah tarafından 12 yük akçe hass-ı hümâyûnum vardır. İster azledilmiş olayım, is­terse görev başında olayım, dava dinleyip suçluları cezalandı­rarak ve yedişer kat mehterhanemi çalarak alay ederim ve ala­yımın içine yabancıdan bir adam koymam, girerlerse vur emri­ni veririm.

Ben Mekke ve Medine, Kudüs-i Şerif, Bağdad, Mısır, Şam ve Haleb padişahının elçisi olam, niçin Resulullah Sancağını açmam, niçin mehterhanemi çalmam ve niçin alayımın içine kâfirleri koyup bütün ağalarımı dağıtayım? Ve niçin alayımda kâfirlerin borularını, davullarını ve deccallarım çaldırayım.

Ey imdi sizin niyetinizi ve maksadınızı anladım. Biz si­zin bu teklifiniz üzere krala varmam ve Âl-i Osman kanunu­nu bozmam. Ve beni diğer elçilere kıyas etmeyin. Onlar Kani-je Eyaleti ve Tımışvar Eyaleti pâyesiyle gelirler idi. Mal elde et­mek için Osmanlı'nın namusuna eksiklik getirip kral elinden şarap dedikleri haram şeyi içerlerdi. Bana ise ne mal, ne menâl ve ne batasıca şarap gerek. Ancak padişah namusu ve islâm onuru lazımdır.

206

Eğer kanunumuz üzere 560 adet adamlarıma birer kıyye :, birer okka et, 500 baş atıma birer yem ve diğer gereksi-nl0ılerimizi verirseniz kabulümdür. Yoksa kanunumuza uyma-VJp bize hakaret ederseniz ben burada on yıl tüm adamlarım­la otursam şir-i hurma ve katırnebat yedirip hepsine dîbâ, şîb ve zerbâf giydirip otururum ve sizin bana iltifat etmediğinizi cadrazam'a arz ederim. Sizin de elçinizi İstanbul'da köpek yeri­ne komayıp rağbet ve iltifat etmeyip Galata'da meyhaneler için­de pağurya, yengeç, kerevit, sağorine, midye ve istiridye adlı görüntüleri, sümüklü böcekleri, kaplumbağa ve ahtapot balık­ları yesin" dedi. Paşa devam edip,



"Tez divan efendisini çağırın, Sadrazama hâlimizi bildirip arz edelim, askeri ve Tatar askerini dağıtmasınlar" diye divan efendisine arz yazmayı tembih buyurduklarında hemen tercü­man ve komiser keferelerin akılları başlarından gidip paşanın ayağına düşüp,

"Aman sultanım lütfeyleyin, arzı yazmayın. Varalım bir kere çasara danışalım" dediklerinde paşa,

"Bre hey, melun ve dinsizler, söze gelse 'Çasar şöyle Cem-haşmetli ve şanı yüce [54a] filân falandır' dersiniz. Bunu çasara danışacak ne var, çasardan gayri iş bilir ve söz bilir adamlarınız yok mudur? Bizim Âl-i Osman vezirleri işler görür, kaleler alır, bozar bozulur, Erdel krallarını ve Eflâk ve Boğdan beylerim az­ledip Erdel'de Yanova ve Varat kalelerini fethederler, padişahın haberi olmayıp sonra fetihname haberini gönderirler, ama siz­ler elçiye bir ekmek ve bir okka et fazla verelim mi diye hemen çasara danışırsınız ve yine Âl-i Osman ile denklik satarsız" de­yince tüm kâfirlerin özürleri kabahatinden büyük olup sus-pus oldular.

Kısacası, bu hâl üzere nice çeşit dedikodu, ileri geri sözler ve uğraşlar oldu, ancak elçi paşamız yere gelesi kâfirlerin sözle­rine zerre kadar uymayıp tüm söylediklerine karşı çıktı.

Sonunda bir hafta direnmeden sonra elçi paşanın her ııe is­tekleri var ise kral,

"Makbul-ı hümâyûnum olmuştur. Safa geldin ve hoş gel­din, kadem getirip yüzümüz basa geldin, ama kale içinden alay ile geçerken sancaklarını biraz eğsinler" diye rica etmişler. An-

207

çak daha önce, sancakları açmasınlar ve baş aşağı etsinler de misler idi. Şimdi birazca eğsinler, demişler. Hemen Paşa,



"Hâşâ ben sancağı aşağı alıp bu iş sahibi olam, meğer bu­rada ölem" diye ağır yeminler etti. Sonunda kâfir çasar çaresi» kalıp hiçbir ricaları geçmedi.

Beç Kalesi'ne alay ile girdiğimiz düzeni bildirir Sabah olunca baş meykel, baş komiser ve ikinci vezir paşa huzuruna gelip yer öpüp,

"Çasar size selâmlar etti, buyurun alayınız sizin istediği, niz şekilde olsun" diye kraldan bir cevahirli ve sekiz atlı bir hınto araba getirdiler. Gerçekten de çasar krala mahsus muras­sa arabadır ki gören insanın gözleri kamaşır. Hemen Paşa,

"Ben arabaya binmem ve biz Osmanlı'yız. Bizim mutadı­mız küheylân atlara binip cirit oynayıp gazalara gitmektir. Bi­zim İstanbul'da böyle arabalara avratlar biner, bize lazım değil-

dir" deyince,

"Siz bilirsiz sultanım" deyip kefereler bir tarafa durup tüm İslâm askeri alaya hazır olup yedişer kat mehterhane ve tama­men cebe ve cevşene gömülmüş olup hazır durdular.

1074 yılı Zilkade ayının [Haziran 1664] (—) gününde Cu­martesi günü tüm ağırlıklar ile tuğlan konakçıbaşı Beç'e götü­rüp konaklarımıza tüm hizmetçilerimiz konakladı. Sonra bütün hizmetçiler silâhlandı. Donanımlı ve mükemmel hazinedar ağa ile geride gök demire gömülmüş çârkâb tirkeşli iç ağaları, hazi­ne katarları, arabaları ve develerin ardala ve çanlarını çalarak, bütün katarların havut ve hataplarına bayraklar süsleyip kösle­rini çalarak bütün çaşnigirler ve kilarcılar pür-silâh küheylân atlar üzerinde ellerinde mızrakları üzere çeşit çeşit ipek bayrak­larını süsleyip ve bütün ağırlıkları yüklü olan Nemse arabaları­nı da bayraklar ile donatıp konağa gittiler, tüm ağırlıkları yerleş­tirip sabahleyin Pazar günü konağa gidip yerleştiler.

Ardından seyis ve harbende sınıfı kalıp konakçıbaşı, ha-zinedarbaşı ve bütün hizmetçi karakullukçular yine Peşpe-hil şehrine gelip bütün ağalar atlara binip öğleden 3 saat evvel tüm İslâm askeri hazır durdular.

Hepsinden önce akkâmlar ve bütün meşaleciler meşaleleri­nin saplarına renk renk atlaslar sarıp ve meşaleler boğazlarına

208


kıymetli nakışlı yağlıklar bağlayıp ve meşalelerin içlerini lâle, sümbül, menekşe ve erguvanlar, gül, ful ve reyhanlarla süsle-jp usul üzere illâ yansııru's-sultan diyerek geçtiler.

Ardından Tatar askeri, ardından çaşnigirler, ardından taş­ta kilai'cuar' sonra aşçılar, sonra müteferrikalar, ardından Tatar askeri, sonra riayet edilen ağaları, sonra bizim ile tayin olunan Budin, Eğri, Kanije, Ustolni-Belgradı ve Üstürgon ağalarının ile-ri gelenleri, bunlar da pür-silâh, zırh, zereh-külâh, kaplan pos­tu ve kartal kanatları arkalarında, başlarında Salihli, Yahyalı, Porçalı/ Gerz-îlyaslı ve Evrenos taçlar ve yelken takkeler giyip, Hasenî, Hüseynî ve Tunageçti kınalı atlar ve yedekleri olup el­lerinde kurt tüyü sarılı kosdaniçse sırıklar üzerinde türlü türlü ipek filandıra bayraklar ile ellerinde ve bellerinde karabina tü-fenkler ile at başı beraber geçtiler.

Ardından paşanın delileri ve sonra gönüllüleri yine böyle pak silâhlı ve donanımlı geçtiler.

Sonra bu asker içinde altı çift alay çavuşları ve korkunç gö­rünüşlü silâhlı, donanımlı, altınlı mintan kaftanlar, altın ve gü­müşlü kemerler, mükellef gümüş çevgan ve kadife çarkab düğ­me şalvarlar, başlarında renk renk serbendler üzerine anka si-murgu tüyleri ve nice çeşit [54b] ablak telekler, turna telleri ve şahin tellerini başlarına süslemişler. Atlarının başlarında da ab­lak teller, boyunlarında ziller ve altı parça geyim yanaklar ta­mamen Nahçıvan demirinden olup bahrî hotaslar ve kaplan postları ile asker arasında çavuşlar Allahu Ekber narasını vura­rak ve tüm askere "İkişer ikişer ağalar" diye bağırarak geçerler. Ardından iskemle sahibi, katar ve katır sahibi kapucubaşı-lar pür-silâh altınlara gömülmüş olarak samur kürkler ile atları bahrî hotas ve yancıklarıyla küheylân atlar üzerinde yan yana ve yular yulara giderken artları sıra her ağanın pür-silâh kantar sırıklı köçekleri ile geçtiler.

Bu ağaların önleri sıra birer ve ikişer küheylân. at yedekleri­ni süslü ve giyimli yedekçileri bir sıra yedekler çekilip geçerler. Ardından bu kapucubaşılarm ardı sıra tuğlar ve yüğrük bayrakların önü sıra imam, müezzin, hakir, paşanın şeyhi, kadı efendi, divan efendisi, kapucular kethüdası ve paşanın oğlu be­yefendi de tamamen giyimli ve muhteşem geçildi.

209


Ardından bu askerin ortasında 40-50 kadar kırmızı şalva ı biniciler atlar üzerinde ayakta durarak ve bazısı atlar üzerind tepesi üzere durup çeşit çeşit silâhşorluklar ederek birbirlerin topuzlar atıp tutup at üzerinde bağdaş kurup diz üzerinde eve hanesinde oturup şimşek gibi at koştururlar. Atlarının karnı al tından girip öte tarafından çıkıp at boynuna asılıp yine ata yu larsız sıçrayıp binerler. Yine at koştururken atın kolanını çözün at yıldırım gibi şakıyıp giderken eyeri altına alıp çıplak at ile koştururken yine eyeri altına koyup atı eyerleyerek gidip at üs. tünde ayak üzere namaz kılarlar. Ara sıra at üzerinde bir ayak üzere durup kimisi at üzerinde uyurlar. Her bir cündîler birer çeşit oyunculuk ve silâhşorluklar ederek geçerlerken kâfirler bu ustalıkları görüp hayretler içinde kalırlar.

Ardından yine bu asker ortasında çeşitli pehlivanların gürzcüleri, yayaları, matrakçıları, kılıç ustaları, at ve deve sıç­rayan çapük-bâz pehlivanları ve nice çift yağlı meşin tuman giymiş iriyarı çıplak pehlivanlar sığır boyunduruğu kadar de­mir yaylar çekerek ve bazı yerlerde güreşçi pehlivanlar birbir­leriyle güreş ederek nice çeşit oyunlar edip türlü türlü ustalık­lar yaparak geçerler.

Sonra tuğların ardı sıra paşanın mirâhûr ağası bütün sa­raçları ile ellerinde kargı kantar sırıkları ile geçip ardından sonra padişahımızın çasara hediye gönderdiği 12 baş küheylân ve sâfinâtu'l-ciyâd gibi atlar ki her biri Âl-i Osman ahırında bi­rer muteber attır, pak ve pakize gümüşî çullar üzere dîbâ sağrı-pus ile atları süsleyip her atın başlarında çeşit çeşit sanatlı sa­çak peçeli çatal zincirli yularların her birini beyaz külâhlı ye-dekçi halifeler, her atı ikişer adam zapt edip bazı atların ayak­larında zincir bağları kığış kığış öterek her bir at yedi baş­lı ejder gibi sıçrayıp dans edip kişneyerek ve yanları sıra üstad Arap seyisleri yaya geçip her atların başlarında ablak sorguc-ı sahi teller ve çelengler ile her atın yanları sıra ikişer adet yine beyaz külâhlı hasâhûr halifeleri ve beyaz külâhlı yaya yar­dımcıları atların yanı sıra geçerler. Sonra başhalife krala veri­lecek iki adet mücevher, murassa ve altınlara gömülmüş ceva­hir eyerli, cevahir koşumlu, tamamen inci, la'l ve yakut ile süs­lenmiş diktik ve uyanlı iki baş küheylân atlar geçerken bunla-

210


da yanlarında yine pak giyimli ahır yamakları beyaz yedek-çikülâhlarıyla geçtiler.

Ardından bunların ardı sıra paşanın Ahır Kethüdası ile pa-anırı 9 adet zer-ender-zere gömülmüş pür-silâh mücevher ko-,Uflüu ve 9 nefer yedekçiler küheylân atlar üzerinde zırh ve ereh-külâhlı ellerinde yedekleri ile birer birer geçtiler.

Bunların ardı sıra altın taşlı, başları beyaz ablak telli ve elle­ri Ebu Müslim baltalı on nefer satırların her biri dîbâ, şîb, zerbâf e çârkâb inci dikme hil'atler, zerdûz eteklikler, inci dikme kan-turalar, bellerinde debdevî, dehdehî, zilbem ve âfitâbeler, mu­rassa cevahir kuşaklar ve cevahir gaddare kılıçlar ile ikişer iki­şer geçerler.

Ardından bizzat paşanın sağında ve solunda mataracılar ve tüfenkçiler kırmızı çuka dolamalar ile cevahirli Sinan Paşa matarası ki 40 bin guruş kıymet takdir olunmuştur ve mücev­her zernişaneli ve sadefkâr kundaklı dalyan tüfenkler ve başla­rında sırma zerdûz keçe üsküfler üzere beyaz otağalar ile olup vakarlı paşa ise zer-ender-zere gömülmüş küheylân at üzerin­de Rüstemane oturup başında Selimi sarığı üzerinde muras­sa hümâ kuşu sorgucu ve sırtında samur kabaniçse üzere mu­rassa kılıç çarkab okluk kuşanıp ardı sıra kırmızı keçe üsküflü silâhdar ve çukadar, ardı sıra yüz çift pür-silâh iç ağaları tama­men pür-silâh olup küheylân atlar üzerinde yanaklı ve bahrî hotaslı iç ağaların ellerinde gümüş sarılı siyah sağrılı hıştlar ile ikişer ikişer [55a] geçtiler.

Ardından 50 çift iç mehterleri, bunlar da pür-silâh tokmak tüfenkler ile geçince ardından paşa kethüdası tabileriyle pür-silâh geçtiler.

Sonra sancaklar ve bayraklar, sonra yedişer kat usta calici mehterleri segah makamında bir hoş-hava peşrev faslı edip geç­tiler.

Ardından iç ağaların saraçları, ellerinde kargı sırıkları ile pür-silâh geçtiler.

Ardından sakalar meşklerini ve atlarını rengârenk çiçekler ile süsleyip kendileri siyah meşin dolama esvapları ile geçerken kırbalarında miskli bal şerbetlerini iki taraflarında olan seyirci kâfirlere dağıtarak geçtiler.

211

Bu padişah alayı düzeni üzere Süleyman Han Otağı bak çesi önüne varılınca başveziri olan Rudolfoş adlı zat, kralda paşaya bir cevahir eyerli küheylân at getirip paşanın göğsü nü öptü. Diğer prensler, vezir çocukları ve diğerleri atlarında inip paşanın eteğini öptüler. Paşa da yüz bin naz ve istiğna il kralın gönderdiği ata binip biraz gidince yine attan indi. 2ir melun kâfirler kötü huylu at getirmişler. Yine paşa kendi atı na bindi. Bütün gelen kâfirler bizim alayımızdan ileri gittiler Vezir de çasara gitti. Ancak bizim alayımızda paşa yedekleri önünde altı vezir ile altı adet kâfir borusu çalınıp zorunlu ola­rak paşa iç ağaları içine vezir oğulları ve prensler ki her biri birer güneş ve ay parçası oğlanlar, iç ağaları içinde kaldılar.



Bu anlatılan şekilde bütün askerimizle yavaş yavaş gidip iki tarafımızda denizler gibi kara şapkalı kâfir askerleri için­de kalıp Beç Kalesi'nin Peşpehil Kapısı'ııdan içeri girerken san­cakları, bayrakları ve tuğları kukalarından çıkarıp sancakla­rı omuzlara alıp kale kapısından içeri girdik, gerçekten kapısı küçük imiş. Hemen yine sancakları açıp "Allah'tan yardım ve ya­kın bir fetih" [Kur'ân, Saff 13] âyetleri zerdûz kâr ile gözükerek gi­derken Beç Kalesi'nin tüm sokakları, bütün dükkânları ve altı­şar yedişer kat yüksek saraylarının pencereleri, damları, çatıla­rı, bütün balkonları ve taraçaları insan deryası olup alaylarımı­zı seyrederlerdi.

Bu hâl üzere kale içinde bizi bir saat boyunca kâh kuze­ye ve kâh güneye sokak sokak gezdirdiler. Daha sonra kütür kütür mehterhanemizi çalarak şehir içi güm güm öterek Beç Kalesi'nin kuzey tarafında üç kat demir kapılardan dışarı çı­kıp Tuna Nehri üzerinde bir ağaç gemi direklerinden yapılmış köprüden hepimiz geçtik. Ada varoşunda paşayı konağına ko­yup tüm ağa ve 6 adet kral vezirlerine ki onlar bizi alay ile kı­lavuz olup getirmişlerdi, onlara ve prenslere paşanın büyük bir ziyafeti olmuştur ki yemeklerin misk ve amber kokusun­dan kâfirlerin ve diğerleri beyinleri kokulandı. Yemekten sonra kraldan baş komiser ve Meykel tercüman gelip,

"Çasar size bol bol selâm ettiler, yoldan gelmişlerdir, şu meyveleri, şekerli macunları, içecekleri, bu zerdûz dîbâ, şîb ve zerbâf çarşaf, yorgan ve pijamaları kabul edip bir hafta istira-

212


l

l at edip yine gelesi Pazar günü inşaallah onlar ile görüşürüz" Hedi diye bu haberle 400 adet kefereler ile bu kadar yiyecekler, vecekler, değerli giyecekler ve az bulunur meyveler geldi ki he­riniz ondan yararlanıp zevk ettik.

Sonra paşa bu hediyeleri getiren keferelerin her birine onar itin bahşiş verip bütün kâfirler gittiler. Bizler de konaklarımız­da huzur içinde olup her gün türlü türlü seyirler ile eğlenip Beç Kalesi'ni gezip dolaşırdık. Ama bu hakirin Tuna kenarında bir şahane geniş konağım var idi.

Alman taht merkezi şehri, Ungurus kralı imparator çasarın

mülkü, yani Sebec sağlam suru, dayanıklı Kızılelma şeddi

Beç Kalesi'nin özellikleri

Hıristiyan milletleri tarihçilerine göre bu kaleyi ilk defa, Hazret-i Isa halifelerinden havari olan Şem'un-ı Safa yapmış­tır. Hazret-i İsa gibi âlem seyyahı idi. Cihanı gezip dolaşarak bu Alman diyarlarına uğrayıp Menûçehr evlâtlarından Meııçaryan ile görüşmüştür. İşte bu Meııçaryan Şem'un-ı Safâ'mn öğretme-siyle Beç Kalesi'ni yapar. Ama,

"Gelecek Muhammed'in tarihinde zille lafzı ile Kostan-tinipol Iğrando Süleyman gelince korkmayın, kaleyi pek ya­pın. Sonra ganîm lafzı tarihinde Sultan Yusuf Mehmed'in gel­mesinden pek korkup Muhammedi'ler ile sulh edin" demiştir. Şem'un-ı Safa bu Beç Kalesi için nice işaretler, rumuzlar söyle­yip bu Beç Kalesi'ni imar ettirip nice vasiyetler eder.

Hâlâ bu cifirli sözler, kelimeler Beç Kalesi içinde İstifam Kilisesi'nde, bütün Macar ve Nemse Vilâyeti'ni ve Yunan tarih­lerinde bu Beç Kızılelması ve Büyük İrim Papa Kızılelması'nı Osmanlı'nın alacağı açıkça yazılıdır.

Şem'un-ı Safâ'nın değerli sözleriyle [55b] işaret buyurduk­ları Hicret'ten sonra 935 [1529] tarihidir, o uğursuz senede Sü­leyman Han bu Beç Kalesi'ne gelip Sinan Paşa, Rüstem Paşa ve Makbul iken Maktul İbrahim Paşa kollarından lağımlar atılıp her taraftan yürüyüşler olup Çerkez Meydam'ııa kadar kâfirleri kıra kıra kılıç vururlar, kale bedenlerinde ezanlar okurlar ve hi­sar içinde sayısız ve sınırsız ganimet malları alırlar.

Allah'ın hikmeti yürüyüşte askerin gerisi işlemeyip bi­raz gecikince kale içine giren gazilerden Dayı Çerkez namında

213


bir şehbaz dilâver cenk etmekte iken atını ve kendini kâfiru kurşunla vurup şehit ederler. Hâlâ Beç Kalesi içinde Çerkp? Meydanı'nda Çerkez Gazi bir kemer altında atıyla vücudu iske, let olmuş durur, daha çürümemiştir.

Daha sonra, Alman Dağları eteği olmakla bir gece bir rner tebe kar, tipi ve boran olur ki bütün îslâm ordusu yok olma de­recesine varırlar. Zira Süleyman Han bu kaleyi kuşatmaya ee. lirken yollar üzerinde 66 adet kaleyi fethedip geç kalınıp islâm askeri zayıflamış idi. Ve İslâm askerinin kışa tutulduğunu kâfirler haber alıp askerin dört tarafını 7 kral askerinin kuşat­tığını Süleyman Han duyunca işbilir ve güngörmüş iş erleriyle Süleyman Han görüşüp,

"Muradım Beç kralı olan Ferdinand Kral'a kendi haddini bildirmek idi. Çünkü 66 pare kalesini ele geçirip Beç Kalesi'ni bu duruma getirip bütün dayanıklı ve sağlam burçlarını harap edip yıktık. Allah'ın hikmeti kılıç gibi kış geldi. Hemen sim-di tedarik odur ki 12 bin yiğit ve 40 yiğit ile Kasım Voyvoda'yı serdar edip Tuna'yı karşı geçirip Tuna Köprüsü'nü keselim, karşı tarafta onlar eli vilâyeti ateşe vurup av, esir almayıp he­men kâfirleri tamamen kılıçtan geçirip karşı geçsinler" dedi. Kasım Voyvoda padişah fermanı ile 40 bin ve 12 bin yiğit kar­şı tarafa Tuna'yı geçip kâfirleri kılıçtan geçirirken beri tarafta kâfirler bu perişan hâli görünce tüm kâfirler Süleyman Han'ın ardını almaktan vazgeçip Kasım Voyvoda askerini kovma­ya gittiler. Hemen Süleyman Han 936 senesi Safer'inin 16. [20 Ekim 1529] günü Beç Kalesi altında Süleymanî otağını bırak­tı, Ösek'teki büyük topu, hazineyi ve Resulullah Sancağını selâmete çıkarıp bu ayın 22. günü Cankurtarana gelip orada can kurtardı, daha sonra yine Budin'e geldi.


Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin