GüNÜMÜz tüRKÇESİyle evliya çelebi seyahatnamesi



Yüklə 1,64 Mb.
səhifə8/36
tarix06.09.2018
ölçüsü1,64 Mb.
#77948
növüYazı
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   36
63

Meğer Osmanlı askeri açlıktan ölmüşler. Allah'a hamd Q\, sun biz de askere sağ salim ulaşıp taze can bulduk, ama İslâ^ askeri açlıktan canlarını yitirmişler. Haseki Ağa ile Sadrazam at üzerinde söyleşip bir saat gidip,

Raba Nehri kıyısı menzili: Kenarında tüm İslâm askeri konunca Raba Nehri'niıı karşısında kral da, 100 bin cünüp as-keri de karşımıza çadırlarını kurdular. Hakir sordum,

"Vallahi 15 gündür biz Raba Suyu'nun beri tarafında kona­rız, kâfir karşı tarafta konar. Ordudan taşra bir adam ota otluğa çıkmaya kadir değildir. Onun için bütün asker açlıktan helak oldular" diye haber verdiler.

Hele bu hakirin de seyishanelerimde zahire kısmından çok şey var idi. Velinimet efendilerime hediyeler verip dünya onla­rın oldu. Bu hakir başımdan geçenleri İbrahim Kethüda'ya ve Sadrazama bir bir anlatırdım.

Ertesi yine Raba kenarında göç boruları çalındığı sırada aman Allahım öyle bir yağmur inmeye başladı ki sanki gök ya­rıldı. Ardından çok sert bir rüzgâr esip gece ve gündüz bütün asker göz açamayıp tüm hayvanlar ve arabalar çamura gömü­lüp bütün Müslümanlar canlarından bezdiler.

Bu sırada İslâm askeri içine öyle bir kıtlık çöktü ki bir at yemi bir guruşa çıktı. Zira daha önce bütün zahire gemile­ri Morava Nehri kıyısında Maslovin İskelesi'nden Ösek'e dön­düklerinden asker içinde kıtlık oldu. Kâfirlerin bütün köy, ka­saba ve kaleleri yağmalanıp yakılıp yıkıldı. Kâfirlerin canları başlarına ve eşlerine düşüp sarp kalelere kapanıp nice kere yüz bin kâfir evsiz barksız olup asker olduklarından yokluk ve kıt­lık olmasının bir sebebi de bu oldu.

Bu mahalde o yağmur sırasında Gürcü Mehmed Paşa ve İs­mail Paşa Yeleşke Kalesi altından geçerken kâfir ile savaşıp iki taraftan hayli adam düştü. Ancak savaş meydanı Müslüman gazilerde kalıp kâfirlerin çoğu Raba Nehri'ni karşıya geçip firar ettiler. Ama bu menzilde Raba Nehri'nin karşı tarafında nice bin kâfir de davul ve çanlarını çalarak gözüktü. Sadrazam da göçüp Osmanlı beri tarafta, kâfirler karşı tarafta at başı beraber kona göçe giderlerdi.

Gariplik bunda ki kâfir tarafında ateş saçan güneş olup

64

havada toz tozardı. Bizim tarafımızda asker çamur derya­da yüzerdi. Ve Raba Nehri yağmurun çokluğundan epey-vükselip öyle taşkın akar oldu ki sanki Ceyhun, Nil, Fırat ve Murat nehirleri oldu. Ve yaşlı genç, dost ve arkadaşlar birbirleri­ne varıp gelemez oldular.

Ve her gün bin kadar küheylân atlar açlıktan çamura gö­mülüp nice bin İslâm askeri yaya kaldılar.

Ve her çadır yağmur suyu içinde bir su kabarcığı gibi görü­nürdü. İslâm ordusu içine açlıktan bir zayıflık yayılıp öyle uy-etınsuz davranışlar başladı ki nice muradım almamış garip yi­ğitleri bazı ağaçların dibinde çamura bırakıp feryat ederek ka­lırdı.

Nice bin at arabası ve camız arabaları çamur içine gömülüp

o gözden sakındığı nazik kıymetli eşyalar çamur içine sepetle-riyle gömülüp yatar. Onlara kim bakar ve kimin haceti idi. Bazı kimseler "Malım kâfire kalmasın" diye metalarını ateşe verip yakardı ve dumanları direk direk olup göklere çıkardı.

Bu hâl üzere 7 gün 7 gece bu şiddetli sıkıntıları çekerek Raba Nehri'nin kenarında konarak yine kâfirler karşı tarafta dans edip hora teperlerdi. Erganun ve trompet boruları, lutur-yan boruları ve Galya çanlarını çalarak alay alay geçerlerdi. An­cak ne onlardan bize ve ne bizlerden onlara bir top ve tüfenk atılmayıp bazı serhadliler ile küffar su aşırı söyleşirlerdi. Zira Raba Nehri'nin genişliği ancak 100 adım kadardır, ama yağ­murdan derin olup bir ensiz küçük sudur. Karşı tarafına geç­mek zor bir iş oldu ve herkes canından bıktı.

Bu menzilde Cebehane-i Ânıire'den 2 bin adet top gülleleri­ni yerin altına gömdüler. Beyler ve amirler diğer cebehane, mü­himmat ve levazımatın İslâm ordusuna ulaşamayacağını anla­yınca 70 şedde siyah barutu birer birer ateşe vururlardı ki kâfir karşıda görmeye ve nice şeddesini çamura dökerlerdi. Ve 200 bin ok, 2 bin yay ve nice bin çeşit âletleri ateşe verdiler, cebeha­ne arabalarını da tamamen ateşe verip cebehane [17b] biraz ha­fifledi diye Cebecibaşı Ali Ağa ve Fazlı Kethüda şükrederlerdi. Ama fakirlerin haberleri yok ki vakfullahtan bir Mısır hazinesi mal yok oldu.

Hemen sonu düşünen Sadrazam, Tatar Hanzâde'yi huzu-

65

runa çağırıp Tatar askerine at başına yevmiye birer kızılga altı­nı Defterdar Ahmed Paşa verip her gün üçer bin altını üçer bin at başına verip 150 pare sahi darbzen alay toplarını, 7 pare bal­yemez topları ve 4 adet kolomburna topları Tatar atları say ya­ğından kıl çeker gibi çekip menzil menzil topları ulaştırıp her gün kâfirlerden önce menzile varılır oldu.



Bu menzilde Kanije'den ve Sigetvar kalelerinden bin araba yükü zahire yardım geldi. Önce atların, sonra adamların yüz­leri gülüp orduda birazcık sevinç ve şenlik oldu. Ancak yine yağmur göz açtırmadığından bazı ağzı bozuk tiryakiler "Yine lanet yağmur yağıyor" derlerdi ama yine bu sıkıntıları çekerek menzile ererlerdi. Lakin herkes nice yüz bin dert, bela ve sıkın­tı çekerlerdi.

Bu Macaristan'ın toprağı aslında bataklı yerler olmakla or­manlık ve gün görünmez ağaçlık yollar olduğundan mahsu­latları az olur. O yüzden zemini çift sığırlar ile tarlalarını balık sırtı gibi sırt sırt yüksek tarlalar edip sırtlar üzere ekin ekerler.

Sözün özü, zemini iniş yokuş edip kış günleri bu iniş yo­kuş yolların çamurunda yürümek can yakıcı azaptır. Ümmet-i Muhammed gece gündüz bu iniş ve yokuş yolları geçmekten bıkıp usanıp ormanları kırarak, ağaçlardan, dallardan ve yap­raklardan köprüler yaparak yol alırlardı.

Sonunda bu menzilde yol sıkıntılarını gidermek için Bu-din Veziri İsmail Paşa'yı ve Haleb Veziri Gürcü Kethüda Meh-med Paşa'yı asker öncüsü edip Müslüman gazilerin kolaylıkla geçmeleri için yolları temizleyip gerekli olan yerlerde köprüler yapmaya tayin olundular. Yine o gece öyle yağmur yağdı ki at­lar durdukları yerde göğüslerine dek suya gömüldüler. İnsan­ların ise çadırlarından çıkmaya ve çadırlarını kurmaya güçle­ri yetmezdi.

Sözün özü, bu bela ve afet Ad ve Semûd kavmine olma­mıştır. Meğer bu sene Lût kavmine bu musibet olmuştur.

Seher vakti yine menzilleri katederek,

Zekanvar Kalesi'nin özellikleri

Daha önce, Yenikale fethinden sonra Kanije altından Ta­tar askeriyle Alman Vilâyeti seferine gittiğimizde yanından geçmiş idik, ama şimdi Sadrazam derya gibi asker ile gelin-

66

kâfirler kaleyi hâli üzere bırakıp dağlara kaçmışlar ve bütün kfilfetleriyle başlarını alıp dağlara gitmişler.



Hemen Osmanlı'nın askeri aç, biilaç ve bir taneye muhtaç, kalenin içine aç kurt koyuna girer gibi girip Ferhad gibi ferhadî külünkler ile kalenin duvarlarını ve yer altlarını kazarak o ka­dar ganimet malı, o kadar kıymetli kumaş ve o kadar nadir el­biseler bulunup "Neyleyelim bunlar yenmez" diye asla bir de­ğerli mala bakmayıp hemen açlıktan zahire ararlardı.

Allah'ın hikmeti firar eden kaptanın sarayında nice zemin­lerin içlerinde birkaç yaşlı kâfirler bulundu. Onlar o kadar za­hire cinsi gösterdiler, dağlar gibi arpa, buğday, peksimet, un, fi­rik, bakla, nohut, bezelye, bal ve yağ bulundu ki İslâm ordusu yiyecek ve içeceklerle doyum olup zahire taşımaktan usandılar.

Sadrazam bu mahalde üç gün oturak ferman edip üç gün­de de bu kalenin zahiresi zerre kadar eksilmedi, ama ilk gün bu kalede zahire yağması için çok yiğitler birbirlerini katlettiler. Daha sonra kaleyi ateşe vurup İslâm askeri gittiler.

Bu mahalden de kalkıp ileri menzil yolları üzere İsmail Paşa birkaç yerde köprüler inşa edip yollarda balkan ve orman­ları kırıp çukur yerleri, batak ve çatak yolları çer çöp ile doldu­rup yollar temizlendiğinden İslâm ordusu hayır dua ederek bal­yemez toplar ile geçilip öğleden sonra yine, Raba kenarı menzili

Sözün kısası, tam 17 konak Raba Nehri sahilinde konup göçmüşler. Biz de 5 konağı bile konup göçüp nice şiddetli sı­kıntılar çektik de kalktığımız konakların ateşleri konduğumuz menzillerden görünürdü. Ta şu mertebe çamur ve batak sıkıntı­sından bir saat yeri 5 saatte güçlükle geçip menzile gelirdik.

Bu gibi berzahları her gün çekerek kâfirler de karşı taraf­ta konup göçerek 21. gün yine sıkıntı çekerek Raba Nehri kıyı­sı menzilinde konakladık. Hamd olsun o gün İslâm askerinin başına gün doğup yağmur yağmayıp bir açık hava oldu ki [18a] bütün İslâm askerleri sevinip herkes esvaplarını ve koltuğu alt­larını kurutup esvapların yıkayıp sıcak yemekler pişirilip safa ettiklerinde "Üç gün ikamettir" diye çavuşlar bağırdılar.

Allah'ın hikmeti, üç günden beri kâfir askeri Raba Nehri'nin karşısında konup göçmez olup "Aya kâfirler nereye
67

kayboldu?" diye bir haber alınmazdı ve her gün Raba karşı tarafa geçmek için geçit bulunmazdı.

Allah'ın takdiri, bu menzilde Raba Nehri'nin iki tara­fı topraklı uçurum yarlar olup bir yüksek tepe başından Raba Nehri'nin batı tarafında üç saat kadar uzak mesafede Nirrtet-Uyvar Kalesi belli olup yedi başlı beyaz ejder gibi dururdu.

Bu mahalde Raba Nehri'nin bir iyi geçidi bulundu ve karşı tarafında kâfirler de görünmedi.

Hemen "Fırsat ganimettir" diye nehri geçmeye hazırlık-lar görülüp derhâl Sadrazam 300 adet pür-silâh yiğitleri Raba Nehri'ni karşı geçirdi. Su ancak üzengilere çıkıp iyi geçit bu­lup bir hayli uzak mesafe yerlere gidip bir kâfir köyünden bol­ca avlar alıp yine Sadrazam'a sağ salim gelip ihsanlar aldılar. Raba Nehri gazasının özeti ve sonra tedbirsizlik sonucu Raba Nehri kenarında İslâm askerinin bozguna uğramasını

bildirir


Bu Raba Nehri kenarında tüm divan erbabı yaşlılarla gö­rüşmeler olup Raba Nehri üzerine köprüler yapılıp Nimet-Uyvar altından Beç Kalesi üzere gidip kuşatmaya karar verilip Fatiha okundu. Bir kimse demeye kadir olamadı ki,

"Kış gününden beri İslâm ordusu üç sefer edip Kanije Kalesi'ni de kâfirlerden kurtarıp Yeııikale'yi 28 günde fethedip 77 pare kale de fethedip İslâm askerinde derman kalmadı ve kış vakti gelip yokluk ve kıtlıktan at, eşek ve askerde can kal­madı. Bu yağmurlu kış günlerinde Beç'e, Prag'a ve Yanık'a git­mek nice olur" diyemediler.

Zira Gürcü Mehmed Paşa ve İsmail Pasa kimseyi söylet-meyip,

"Bugün Cumadır cenk olmaz, ama yarın Allah Cumartesi ve Perşembe gününü mübarek kılsın hadisi üzere yarın cumartesi karşı tarafa geçip kâfiristam yakıp yıkalım, ama bugün Cuma­dır, nehir üzerinde birkaç yerden köprüler yapılsın. Nehrin iki taraflarındaki yarları ve bayırları yarsınlar, anayollar yapsın­lar ve köprülerin karşı tarafları başında büyük tabya ve metris­ler kazsınlar" diye türlü türlü boş laflar ettiler, ama karşı geçip cenk etmeye İslâm askerinde can yok.

Hemen hakir bu tedbirsizliği ve kötü hâli yokluktan, kıt-

1 ktan ve tayinatın azlığından 16 adet atım ve 11 adet lüzmet-ileriffile bir gece gizlice yurt yeri değiştirir şeklinde olup Ta­tar ordusuna geçtim. Ahmed Giray Sultan ile bir yerde konup avırdan çayıra atlar zevk ü safâda olup hakir sıkıntı ve cefayı muttum. Ama her an bir iki hizmetkârımla İbrahim Kethüda fendimizin ve Sadrazam'm huzurundan bir an ayrılmazdım. Çünkü savaş Cumartesine kalıp Cuma günü tüm çavuşlar ba­ğırıp,

"Yarın sabahleyin karşı geçilip büyük cenktir. Herkes bu­günden ota otluğa gitsinler ve ihtiyaçlarını görsünler" diye çeşit reşit tembih ve uyarılarda bulununca bütün hizmetçiler ve nice bin yarar iş görmüş garip yiğitler zahireye, otluğa ve ota gidip İslâm ordusu içi bir suyu kesilmiş değirmene dönüp İslâm as­keri seyreklendi.

Ama hemen Sadrazam bu Cuma gününde Defterdar Ah­med Paşa'ya emredip vezirin otağı önünde 5-10 bin asker üşü­şüp derhâl Raba Nehri üzerine uzun kazıklar kakıp yaya İslâm askerinin geçmesi için ufak tefek bir ağaç köprü yapıldı. Top tahtalarını ipler ile bağlayıp hemen yeniçeri ocağından Samson-ctıbaşı Abdi Ağa 10 oda yeniçerilerle köprüden yavaş yavaş kar­şıya geçti. Raba Nehri kıyısında köprü başında bütün yeniçe­ri gazileri anılan ayın birinci günü metrislere girip önlerine si­perler edip karar ettiklerinde hemen nice bin atlılar sudan kar­şı geçip hakir de,

"Bari karşı geçip küffar yok iken bir kelepir avı alabilsem" deyip 5 bin askere katılıp batı tarafa bir saatte ılgar edip kuşluk vaktinde,

Nimet-Uyvar Kalesi'nin özellikleri

Altına vardık. Murdar kâfirler bu kaleye Nimet-Uğvar der­ler, serhadliler Nimet-Uy var derler. Bir büyük ovanın batı tarafı nihayetinde gökyüzüne doğru baş uzatmış bir yalçın kaya üze­rinde beşgen şekilli, şeddadi, beyaz kuğu gibi bir sağlam sur­dur ki sanki Mardin Kalesi gibi sarp şeddadi kaledir, ama kü­çüktür. Ancak aşağıdaki varoşu Nimet Nehri kenarında bir düz geniş yeşillik ovada bağ, bostan ve Rıdvan Cenneti bahçeleri içinde büyük bir varoşu, ansızın bağları, bahçeleri ve tarlaları­nı bastık. Varoş kenarında top altına dek göz karartıp girip nice

68

69



ganimet malından başka 700 adet pakize Nemse esirleri [18b] hamd olsun bir gazilerimiz gözünü kapamadı. Dönüş sj, rasında bu hakirin eline bir beygir üzerinde bir küçük şapka-lı Nemse oğlancığı girip hemen oğlan yanıma gelip hizmetçi, lerime teslim ettim. Oradan ılgar ile yine Raba kenarına dönüp Sadrazam huzuruna bu kadar kelle, paça, ganimet malı ve bu kadar esir ile geldiğimizde 3 kese ihsan etti, dünyalar kadar se­vinip,

"Kâfirlerden ne haberiniz var?" deyince hakir Sadrazam yanına varıp,

"Sultanım, esirlerimiz, kâfir vardır ama bugün yarın görü­nürler, diyorlar" dedim. Kâfirleri söyletip onlar da,

"Çok askerimiz vardır" dediler.

Hemen bir köprü daha yapılması emredildi. Meğer bizden sonra 1-2 bin asker bir tarafa göz açıp kapayıncaya kadar gidip mamur köyler ve kasabalar bulup nice bin saf nur Alman gü­zelleri ve camlı hınto arabalar alıp onlar da şenlikler ederek Sadrazama gelip ihsanlar aldılar. Cuma gün asker şımarıp bir­kaç bin asker karşıya daha fazla geçtiler.

Allah'ın hikmeti o Cuma günü karşı tarafta 10 bin. kadar murdar kâfirler alay alay saf saf trompeti, luturyanı ve galya boruları, erganun ve çanlarını çalarak bölük bölük gelip gö­züktüler. Nehrin karşı tarafındaki ağaçlık içinde kâfirler kara nahır gibi kara şapkalarıyla kondular.

Beri Sadrazam ordusunda 300 pare küçük ve büyük topla­rı kâfire karşı hazır edip sıra sıra bütün topları dizdiler ve hep­sini ağızladılar. Karşı tarafta kâfirlerin yer yer iş görmüş ve az­mış katana atlıları belli olmaya başladılar ve türlü türlü oyun­lar gösterdiler.

Hemen Gürcü Mehmed Paşa ve ismail Paşa Sadrazamın otağına gelip,

"Sultanım, bu karşıdaki kâfirleri varalım, kıralım, hemen ferman buyurun karşıya İslâm askeri geçsin" dediklerinde Sadrazam bir hayli düşünüp nice iş bilir ve gün görmüş yaşlı kimseler ile görüşüp konuşurken hemen Hayli Efendi,

"Sultanım, bugün Cumadır cenk olmaz, yarın sultan çen­gidir, buyurduğunuzda orduda kimse kalmayıp bütün gaziler

riniz üzere taraf taraf ota otluğa gittiler ve bu görünen azı-

, ı^fir ancak hile ile meydana çıkıp hemen bir cenk bahanesi

• ı tuzaktır. Onların üzerlerine asker gönderip cenk etsek as-

v -i pusuya çekerler. Yüz karalığı olmasından Allahu Taâlâ ko-

Cuma günleri cenk etmek eskinin padişahları, vezirleri

gazilerinin uygun gördükleri şey değildir" diye Hayli Çelebi

l avli cevap verdiğinde hemen inatçı İsmail Paşa,

"Ya İslâm gayreti bu mudur ki böyle bir veziriazam huzu-unda bu kadarca kâfir Resulullah'm sancağına karşı at sıçratıp giderek karşıdaki yeniçerileri kiralar. Sonra padişaha ne cevap verirsin" diye sert ve kaba şekilde cevaplayınca hemen Sadra­zam babalığı Kazancızâde Süleyman Ağa,

"Ya bugünkü gün cenk olmayıp yarınki gün cenk olmak üzre Fatiha tilâvet olunup orduda asker yoktur. Karsıya az as­ker ile geçilip Allah korusun askere ve Resulullah'm sancağına bir zarar olursa bu tedbirsizlik ile padişaha değil padişahlar pa­dişahına ne cevap verirsin" diye Kazancızâde Süleyman Ağa doğru cevap verince Yeniçeri Ağası Salih Paşa ve Gürcü Meh­med Paşa,

"Bak-a canım ya karşıda bu kadar yeniçeriler yalnız kırıl­sınlar mı? Süleyman Han kanunu üzere kafadarları olan sipa­hi askeri karşı yeniçeriye yardıma geçsinler" diye söylediklerin­de taraf taraf,

"Yeniçeriye sipahi askerini yardım göndermek kanundur" denildi. Önce sipahi askerine, sadrazam askerine ve diğer vezir ve beylerbeyi askerlerine fermanlar çıkınca İslâm askerleri hay­retler içinde kalıp,

"Bre canım cenk yarınki Cumartesi olacak idi. Ya şimdi biz karşı tarafa kiminle geçelim. Bari Tatar askerine haber edelim" diye çeşit çeşit sözler ettiler.

Sonunda, Cuma gününde yine güçsüz ve yorgun kalaba­lık asker Raba Nehri deryasına girip önce kendileri ıslak dibe-lik suda sırsıklam olup Raba Nehri'nin kenarında üç yerden yarılmış yarık yollardan bütün İslâm askeri Raba Nehri'ni ge­çip yeniçeri metrisleri yanma varıp yeniçeriye kafadar durdu­lar. Bütün yaya asker sağından ve solundan ipler ile bağlı köp­rüden geçip karşı tarafta kalabalık asker yerli yerlerinde ve her-

70
7L

kes merkezlerinde durdular. Çavuşlar düzenleyip İsmail Paşa ve Bosna Alaybeyi îsmail Alaybeyi ileri öncü asker olup çarkacı olmak ferman olunup kat kat İslâm askeri hazır durdular.

Ama bu mahalde bazı şahıslar bir yere toplanıp 500 kadar yiğit ileri gidip bir belde vurup ganimet malını ve açılmamış gonca bakire kızlarını alıp köyü yakıp kâfirler bunlara [19a] sataşıp cenk ede ede selâmetle birkaç kelle ve esirleriyle Sadra­zam huzuruna geldiler. Hepsi bol bol bağışlar ve çelengler alıp yine karşı Raba'yı geçip merkezlerinde durdular.

Raba Nehri cengi yenilgisinin aslını bildirir

Kâfirler bu köyün yakılıp bu kadar mallarının alındığı­nı görünce murdar kâfirler savaş meydanına çıkmaya başla­yınca hemen Hazreti Peygamber'in sancağını açıp kanun üze­re 12 adet Fetih-hânız, bir yere gelip, "Ve Allah sana şanlı bir za­fer bir zafer versin" [Kıtr'ân, Fetih 3] Feth-i şerifi okumaya başla­dığımızda Sadrazamın Hacızâdesi:

"Evliya Efendi vallahi karnımız acıktı, hâlimiz neye va­rır?" deyince hakir:

"Bre şimdi karnım acıktı diyecek mahal mi? Hemen Feth-i şerifi okuyup Resulullah'ın sancağı dibinden ayrılmayalım. Bu cenk dedikleri bir saat içinde ya ala veya vere olur. Görelim âyîne-i devrân ne suret gösterir"

diye bu mısraı dedim.

Onu gördüm, hemen kâfirler savaş meydanına at tepip 10 bin kadarı çıktılar. Savaş ve uğraş meydanı bir hayli geniş mey­dan, ama dört tarafı gayet sık ağaçlık idi.

Hemen bu ağaçlık içinden 5-6 bin kadar kâfir daha savaş meydanına at sürüp cenge duruştular, iki asker birbirleriy­le hâl hatır soruştular, çarka çarkaya karışıp görüştüler ve göz açıp kapayıncaya kadar birbirleriyle kılıç pazarına giriştiler. İslâm tarafından Allah Allah sesleri göklere yükselip bir anda İslâm gazilerinin Budinlisi, Eğrili, Kanijeli ve Bosna serhadli-si kâfirlere öyle bir Müslüman satırı vurdular ki kâfirlerin da­marlarını zafer kılıçlarıyla kestiler. Sanki kâfirlerin vücutları­nı testere ile keser gibi olup bütün kâfirler yeryüzünden kesi­lip yerle bir oldular.

Tanrı'ya hamd olsun bütün gaziler zafer kazanıp herkes

72

evinip şenlik yaptı. Sadrazam huzuruna nice bin kelle, paça ve ilce yüz esir haça tapanlar vezirin huzuruna getirildi. Kimini kılıç yemi ve kimini zincire bağlı esir ettirip dil (esir) getirenle­re yine getirdikleri kefereleriyle birlikte yüzer altın bağışlardı.



Mücahitler yer yer etrafa dağılarak yağmalayıp kimini esir ederek ganimet mallarıyla geldiler, o kadar ki altışar se­kizer hınto araba, billur, necef ve moran camlı arabalar içinde rnahbûb ve mahbûbe gonca ağızlı kadınlar ve çeşit çeşit gani­met mallarıyla İslâm ordusuna geldiler. Baş ve dil getirenlere yetmişer seksener altınlar, hil'at-i fâhire ve çelengler bağışlandı.

Bu sevinçli hâli gören Müslüman gaziler birbirlerini cenge ve çeteye teşvik edip Raba Nehri'ni karşı tarafa geçtiler. Sadra­zam Musahibi Hacızâde ile hakir savaş meydanına varıp sey­rettiğimizde kâfir cesetlerinin pis leşleri çıplak, yüzükoyun sanki beyaz pamuk gibi toprak üzerinde toza toprağa, çamura bulanıp "Keşke toprak olsaydım" [Kur'ân, Nebe 40] dileğine ulaşıp her ağacın gölgesinde kellesiz kâfirlerin pis leşleri Vakvak Ağa­cı dibinde yatan yaratıklar gibi yatarlardı.

Hatta bütün kâfir leşlerinin omuzlarına ve göğüslerine kı­lıç ile işaret koyarak hepsini saydılar ve 9.760 kâfir leşi haberini Sadrazam'a getirdiler.

760 adet Müslüman gazisi kurtuluş yolu bulamayıp Allah yolunda bu savaş meydanında şehitlik şerbetinden birer kadeh çekip iki ayak ile Firdevs-i Berîıı cennetine yollandılar. Hemen hakir bu şehitlerimizi görüp,

"Diğer gaziler bu şehitleri görüp gözleri büyümesin, tez bu şehitleri defnetsinler" dediğimde hemen Yeniçeri Ağası Salih Ağa acemi oğlanlarına tembih edip derin bir hendek kazıp bü­tün şehitlerin bellerinden kemerlerini ve silâhlarını Beytülmal ağası alıp Hacızâde Efendi imam ve hakir müezzin olup,

"Şühedalar namazına" diye seslenip bütün şehitlerin bir yerden namazlarını kıldık, hepsini esvaplarıyla bir çukura def­nettik. Savaş meydanında sadece kâfir leşleri kaldı.

Daha sonra gaziler köşe köşe yağma ve talana başlayıp bazı gaziler ganimet mallarıyla geldiler. Sonra gelen gaziler kaça kaça gelip "Altı koldan kâfirlerin büyük ordusu gelir" diye ha­ber verdiler.

73

Bu dehşetli haberi Sadrazam duyunca bütün sekban ve sa­rıcasını Raba Nehri'nin karşısına geçirip yeniçeri metrislerin­den ileri hazır pür-silâh durdular. Çarkacı İsmail Paşa [19b] ve Yeniçeri Ağası Salih Paşa, diğer vezirler ve beylerbeyiler oldu­ğu kadar askerleriyle hazırlıklı durdular, ama askerin iş gör­müş levendleri tamamen zahirede idiler ve ottan otluktan he­nüz gelmemişlerdi.



Raba Nehri kıyısında Osmanlı ordusunun yenilgisini ve sonunu bildirir

Bu Cuma günü İslâm ordustı birazcık zafer kazanmışlar­ken etrafa, sağa sola çete ve poturacılar yağmalamaya gidip devlet adamları ve divan erkânı tamamen kibire kapılıp böbür­lenerek kâfiri göze salmdırmayıp hiçe sayarlardı. Ordudaki as­ker av peşine koşup dağıldıklarından gerçekten daha önce av­cıların kaçıp haber verdikleri üzere savaş meydanının batı tara­fından Nimet-Uyvar Kalesi'nden tarafa, Beşluka şehri semtin­den, Gıraviçe şehri taraflarından ve Prandepuruk şehri yanla­rından beri cehennemlik kâfirlerin karargâhları kalmayıp Al­man diyarına gittiğimizden beri bütün kâfiristan harap olup bütün kâfirler evsiz barksız kalıp,

"Aya Türk'ten nasıl intikam alsak?" diye ölüsü dirisine bi­nip domuz sürüsü gibi kara şapkalı, kara başlı ve domuz diş­li kâfirler dişlerini bileyip hepsi gök demire gömülüp pür-silâh giyimli küffar alay toplarını sürüyüp çekerek daha önce cenk edip kâfiri kırdığımız savaş meydanına gelip pis ayaklarını ba­sıp gördüler ki kâfir leşleri meydanı tutmuş. Bir hayli zaman leşler içinde somurdanıp gezdiler ve atlanıp yavaş yavaş Raba kenarındaki yeniçerilerin metrislerine doğru kaçınılmaz kaza gibi, kara canavar gibi ceneralleri, gorofları, banları, hersekleri, irşekleri ve dinsiz ruhbanları ile yürüdüler.

Ama sol tarafta hepsi kırmızılar giymiş sanki kızıl kana bulanmış gibi kırmızı esvaplı, yeşil kadifeli ve beyaz bayraklı Fransa askeri belli olup bir tarafa kat kat geçtiler.

Ondan sonra baştanbaşa güderi dolama, yeşil çuka kalpak­lı ikişer atlı ve beşer altışar çakmaklı tüfenkli Zirinoğlu, Bega-noğlu, Nedajoğlu, Kepanoğlu, İslovin ve Mekemorya askerleri geçti.

74

Kısacası 7 hersek askerleri alaylarını gösterip geçtiler ve Raba Nehri'nin sağ tarafında durdular.



Ardından 40-50 bin kadar Nemse askerinin piyadesi bal-vemez toplarıyla Zoza adlı veziri ve Mantikuktıla adlı vezirleri serdar olup bölük bölük geçtiler.

Ardından Çek kralı askerleri geçtiler.

Ardından Kızkıral askeri geçip arabalar içinde nice bin samson köpekleri cenk mahallinde koyvereler, bunlar da geçip gittiler ve batı tarafta hazır durdular.

Ondan sonra Donkarkız kralı askeri geçti.

Ondan Danimarka askeri geçti.

Kısacası, 7 hersek, 7 ban, 7 kral ve 2 vezir birlikte gelip bü­tün kâfirler yerli yerlerinde durdular. Ardından bütün ruhban­lar, bıtrik, kıssis ve papazlarının ellerinde micmereleri içinde ûd ve kara günlükleri alev alev yakıp rehavi makamında Zebur âyetlerinden Zebur dilinde,


Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin