GüNÜMÜz tüRKÇESİyle evliya çelebi seyahatnamesi



Yüklə 1,64 Mb.
səhifə9/36
tarix06.09.2018
ölçüsü1,64 Mb.
#77948
növüYazı
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   36

"Fin son derbares cuder gebbet 'alerheyiigesten den kapuçinar Mnnja Kot" deyip yüksek sesle binlerce ruhban bu âyetleri oku­yup nice yüz yerden yine rehavi makamlarında erganun, trom­pete ve luturyani borularını çalıp ve bazı papazlar kâfirlere ka­deh kadeh şaraplar dağıtarak giderlerdi, ama sanki karıncaya binmişlerdi, savaş meydanında durdular.

Beri bizim İslâm askeri tarafında kanıkmış asker, ama ev­velki cenkte avlarını almışlar, güçsüz dermansız kalmışlar, 20 günden beri yağmur sıkıntısı çekmişler, atlarda ve kendilerinde derman kalmamış, atları ve kendileri aç uyuz ve kan kuduz de­dikleri gibi bütün asker aç ve askerin çoğu otta ve otlukta, birer konak yerde çete ve zahirede, ama ne çare karşı tarafta kâfir as­keri kara bulutlar gibi kara şapkalı kâfir dünyayı tutmuş.

Bu mahalde Sadrazam, Tatar Hanzâde'ye biraz gücenik ol­duğundan Tatar askerini cenge davet etmediler. Hemen bütün vezirler ve beylerbeyilerimiz ve bütün ocak ağaları İslâm aske­rini kâfir üzerine sürüp hemen bütün gaziler,

"Bismillah ııiyyetü'1-gaza" deyip ilk başta İsmail Paşa ve Sirem, Semendire, Kanije, Budin, Eğri ve Üstürgoıı kalelerinin gazileriyle bizim yanımıza gelip Resulullah Sancağı'na bütün gaziler yüz sürüp;

75

"Bizi duadan unutman, hemen Feth-i şerifi okuyun" deyip ileri gittiler.



Biz de hoş sesle Kur'ân-ı azimi ve Furkân-ı mecidi oky, yup 17 beylerbeyiler, 70 adet sancakbeyimiz ve 11 adet veziri-miz hepsi kol kol dip dibe herkes merkezlerinde durunca önce kâfirler hareket etti.

Ardından İslâm askeri [20a] ile İsmail Paşa, Budin askeri ve diğer serhadliler ile çarka ve öncü asker olup çıktılar.

Sağkolda Haleb Veziri Gürcü Mehmed Paşa ve Salih Paşa, ortakolda Sadrazam askeriyle Bosna askeri ve İsmail Alaybeyj çarkaya çıktılar.

Ama ordunun orta yerinde hemen Sadrazamın 10 bin adet seçkin Hırvat, Arnavut ve Boşnak yiğitlerinden sekban ve sa­rıca arı ve gayri yiğitleri var idi. 20 bin kadar da başka tüfenk-li ve yeniçeriler var idi. Ancak Veziriazam henüz Raba Suyu'nu geçmeyip dip alay ile karşı tarafta dururdu.

Hemen yeniçeri yayaları sabahki su kenarında kazdıkla­rı metrislerinden çıkıp ileri kâfire doğru gidince bütün silâhlı sipahiler yeniçerinin ensesinde kanun üzere kafadarlık ederek iki kanat gibi bölük bölük durdular. Ve 4 adet aşağı bölükler, onlar da merkezlerinde durdular. Ama bir tedbirsizlik daha et­tiler ki İslâm askeri içinde 40-50 pare sahi toplar geçirmediler.

Diğer tedbirsizlik: Yeniçeri metrislerinden çıkarıp piyade askeri kâfire ova içine cenge gönderdiler.

Hemen İsmail Paşa, İsmail alaybeyi, Silâhdar Ağası Zülfikâr Ağa ve Samsoncubaşı Abdı Ağa, bunlar başlarına çı­ğalarını takınıp ve serpenahlarını giyip tamamen gök demire gömülüp sipahi askerini cenge teşvik ederlerdi.

Yeniçeri Ağası Salih Pasa, Yeniçeri Kethüdası (—) Ağa, Zağarcıbaşı (—) Ağa ve Turnacıbaşı (—) Ağa, kısacası bütün Dergâh-ı âlî yeniçerileri vezirin buyruğu ile nehir kıyısındaki metrislerinden çıkıp ileri bir ok menzili gidip göz açıp kapayın­caya kadar bir küçücük yeni metrisler kazmışlar ve girmişler idi ve cenge hazır olmuşlar idi ve bütün asker cenge hazır ol­muşlar idi.

Önce kâfirler kös, davul, kudüm, trompete ve çanlarını ça­larak "Yajuj Yajuj" diyerek İslâm askerleri üzerine saldırdılar.

76

Müslüman gaziler de can u gönülden Allah deyip aç kurt koyuna girer gibi ve koyun tuza seğirdir gibi kâfirler üzerine seğirip sunduklarında ilk başta yiğitlik meydanında at sıçra­tan Bosna alaybeyisi, İsmail alaybeyi, Sirem ve Semendire bey­leri/ ardından diğer beyler, beylerbeyiler ve diğer gaziler savaş meydanına girdiler. O kadar Rüstemâne şiddetli savaş oldu ki kâfirleri savaşın başında demet demet domuz kırar gibi kırdılar.



Hemen yere gelesi kâfirler önce Nemse kolundan sökülüp dağlara ve bağlara firar edip görünen Nimet-Uyvar Kalelerine doğru soluğunu orada almış kâfirler var.

Derhâl Müslüman gaziler kâfirlerin bu şekilde bozuldu­ğunu görüp birbirlerine "Bre küffar bozuldu" diye haber edip kâfirlerin artlarınca kova kova asker sağa sola dağılınca hemen sol tarafta ormanlar içinden Fransa kâfirleri tamamen kırmızılar giymişler, savaş meydanına dinç ve diri geldiler.

Sağ taraftan Kızkral askerleri geldi. Ve Çek tüfenklisi de bir­birine zincirler ile bağlı sürü sürü pür-silâh dinç, savaş meyda­nına girerek bizim İslâm askerlerinin ardını aldılar. İki asker bir­birlerine girip tam 6 saat şiddetli savaş olup taraf taraf kâfirlerin cengâver yaralanmamış yardımları taze taze gelip mest ve hay­ran kâfirler topa tüfenge bakmayıp batıl dinlerinin gayretine 7 koldan toplarım ve tüfenklerini öyle yağdırdılar ki Sadrazamın sekban ve sarıcalarının ilk çatışmada yarısı şehit oldu.

Diğer Müslüman gaziler top ve tüfenk darbından Nemrud ateşi içinde kaldılar ve biraz yan verdiler. Ancak hilekâr kâfirler asla dikkatlerini bozmayıp "piyan piyan-yavaş yavaş" diyerek as­ker üzerine gelmede. Ama bozguna uğrayan Nemse kâfirlerinin artları sıra düşüp kovagiden Müslüman askerler sağ salim savaş meydanına gelip gördüler ki yere gelesi kâfirler savaş meydanı­nı almış ve galebe eder şeklinde olmuş.

Hemen ellerinde av olan esirleri ve bütün papazları kılıçtan geçirip bütün gazilerin içten ve can u gönülden Allah Allah ses­lerine yol buldurup kâfirlerin alaylarına hov hov diye kılıç vu­rarak girdiler, ama 10 bin kadar güçlü yiğitler selâmete çıkma-dılar. Hepsi şehitlik şerbetini içip kandılar. Zira derya gibi kâfir askeri içinde bir damla gibi az asker idiler ve hepsi sonsuzluk sarhoşu olup o vadide kaldılar. Allah'ın hikmeti hakire yâri kı-

77

lıp Hazret-i Risâlet-penah'ın sancağı dibinden bir adım mayıp diğer akranlarımız ile Kur'âıı okurken kölemin birini bir kâfir önüne katıp kovup gelirken hemen bu kusurlu hakirin gayret damarları hareket edip,



"Gulâmıma kafadar ve koruyucu çıkam" diye at tepip bi-raz meydana çıktım. Meğer kâfirlerin bir tüfengi daha var imiş Hakire tüfengi [20b] koyverdi, hakir yan verince meğer kur­şun atımın boynuna isabet edip at altımda bir kere çavup kıçıru serpti, gördüm ki attan kan boşandı.

Hemen kölem kâfirlerin tüfenk boşalttığını görünce kâfire iyi bir Sa'd-ı Vakkâs mızrağı vurdu, kâfir tepesi üzere attan düştü, hemen kölem kâfirin kellesini kesip aldı ve kâfirlerin atı kâfirlere doğru kaçtı. Ama bu arada atım yaralandığından ak­lım başımdan gitti.

Hemen yine Resulullah Sancağı dibine gelip tam bir te­veccüh edip üzüntüye kapılıp ser-mahfilimiz olan Musahib Hacızâde'ye,

"Efendi ben karşı geçerim, göre atım vuruldu. Benim yeri­me kölemin biri kalsın. Karşı geçip bir başka ata binip inşaal-lah yine gelirim" deyince Hacızâde,

"Doğru, bu yaralı at ile Sadrazam'a var, sana bir at verir ve kelle kesen köleni de götür, ana da ihsan aldır. Karnımız gayet acıktı, bize sefertaslarıyla hazır yemek gönder" deyince hakir gördüm ve bildim ki er meydanı kâfirlerde kalır, zira İslâm or­dusu allak bullak olup cenkte yavaş hareket ederler. Kâfirler ise yiğitçe cenk ve hareket eder.

Hemen yavaş gidişle atımı dizgininden yedeğe alıp Raba Nehri kenarına kölemle gelip "Karşı geçelim" deyince hemen suyun karşı tarafındaki divan çavuşları ve asker sürücüleri,

"Bre vur gidiyi, bre öldür gidiyi, bre alarka gidi" dediler. Bekâr adamım, ama bir hayli gidi küfürleri duydum.

Hemen hakir atımın boynundaki kurşun yarasından akan kanı gösterip,

"Bre adamlar, atım yaralandı ve atım mecalsiz kaldı. Varıp gayri atıma binip gelirim" diye bağırdım.

"Ya o yanındaki oğlan nedir?"

"Kölemdir, bir baş kesti, Sadrazamdan ihsan alsın" dedim.

78

Kısacası cihanda sadık dost ve sevgili yoldaş dost lazım imiş. Mice adamlar hakiri bilip,



"Bre kon [bırakın] şu adamı, biz biliriz, beri geçsin, at de­ğiştirsin" diye Eğrikapılı Oruç Çavuş'un çırağı Ali Çavuş,

"Bre Evliya Efendi, gel şuradan geç, derindir, ama zarar et­mez. Hemen at yelesine pek sarıl" diye yol gösterince hemen at ile bir kere suya vurup bir kere dalıp battım. Meğer kenarı de­rin imi?- At yelesini zapt edip,

"Bre oğlan, izimden ayrılma" deyip Tatar tarzı yıldırıp kar­sı tarafa yüz bin sıkıntı ile selâmete kölemle geçtim. Atımı yine yedeğe alıp Sadrazam'm huzuruna gelince,

"Bre Evliya, hoş geldin, bre askerden ne haber" dedi.

"İşte huzurunda görünüyor, şiddetli çarpışmalar oluyor. Hemen karşıya bir hayli Karaman askeri yardıma varsa, İslâm askeri taze can bulurlardı. Hacızâde kulun ayak tozuna yüz sü­rüp selâmlar eder. Resulullah Sancağı gölgesinde Feth-i şerif okurken atımız kursunla vuruldu" deyip atı gösterdiğimde,

"Tez Evliyâ'ya bir iyi fitoz [güçlü] at verin" dedi. Kölem de kelleyi vezirin huzurunda yuvarlayıp,

"Bu oğlanla birlikte Resulullah Sancağı önünde bu kâfiri kestik" dedim. Köleme 50 altın, hakire 80 altın ve bir küheylân at verdi. El öptükten sonra Hacızâde çadırına varıp,

"Efendiniz karşıda sefertaslarıyla kahvaltı ister" diye ha­ber edip çadırıma geldim, atın yarasını yumurta, tuz ve şap ile sarıp bir başka ata binip yine Raba Nehri kenarında bir yük­sek yere varınca karşı tarafa baktım. Allahın büyüklüğü, gör­düm ki kâfirler galip, bizim asker mağlup şeklini gösterir, ama yine küt küt ve şiddetli savaş devam ediyor. Bizim asker ara sıra kâfirlerin hovlamasına takat getiremeyip nice kere yan verip yine kâfiri sürerler.

Tedbirsizliğin sonunda İslâm askerinin yenilmesi ve büyük musibeti bildirir

Sadrazam İslâm askerinin kuşatılıp allak bullak oldukları­nı apaçık görüp danıştığında Gürcü Paşa:

"Sultanım, yeniçeri ağasına hitaben bir ferman gönde­rin. Fermanınızla bütün yeniçeriler ileriki metrislerinden çı­kıp köprü başındaki eski sağlam metrislerine girip yine köp-

79

rü başını pek zapt eylesinler" dedi. Vezirin yeni bir ferma yeniçeri ağasına varınca bütün yeniçeriler duyduk ve itaat e tik, deyip bu fermanı aziz canlarına minnet Midiler. Ama fa tedbir alır, Allah takdir eder. Cenâb-ı Kibriya'nın ezeli hikmet ne akıl ermez/ zira Allah bir şeyi yaratmak isterse önce onun sebt bini de yaratır.

Meğer o Ezelî Yaratıcı Osmanoğlu'nu bozguna uğratıp ye rindirmek ve kâfir askerine biraz zafer verip sevindirmek mu. rat etmiş imiş.

Hemen Sadrazam'ın tedbirsizlikle yazılmış fermanı yeni. çeri ocağına gelip,

"Metrislerinizden çıkıp eski metrislerinize dönüp giresiz' diye [21a] ferman gelince hemen yeniçeri bir kere bütün tu fenklerini ellerine alıp metrislerinden çıkıp gerideki metrisleri­ne seğirte seğirte can atıp gitmede. Beri tarafta cenge kızışmış ve savaşa uğraşa karışmış asker dönüp artlarına baktılar, gör­düler ki yeniçeriler kaçıyorlar. Haberleri yok ki yeniçeri ferma ile metristen çıkıp gidiyor. Sözün özü,

Osmanlı ordusunun bozgunu

Hemen sipahi askerleri ve diğer gazi askerler yeniçerinin böyle kaçtıklarını görünce,

"Bre gidi yeniçeriler, bre bu cenk kızışıp kâfirleri kırmış­ken bre nereye kaçarsız?" diye bağırdıklarında yeniçeriler, "Bize ferman geldi" dediler ve gittiler. Yeniçerinin ferman sözüne kimse güvenmedi, mümkün olup bu sırrı kimse anlamadı.

Bütün askerler, yeniçerilerin ve veziriazamın sekban ve sa­rıcalarının kaçtıklarını sanıp onlara bahane edip bütün atlılar bir kere at boynuna düşüp geri döndüler.. Yeniçeriler bunların fermansız gerçekten kaçtığını görünce ferman ile metrislerine girmeyip hemen Raba Nehri üzerinde ip ile bağlı köprüye uğ­radılar.

Sipahi de hemen Raba Nehri'ne atlarıyla vurdular. Evvel gelenler bir hoşça suyu geçtiler.

Hakir karşı tarafta at üzerinde dururdum. Bu hâli görüp su kenarında aklım başımdan gidip bî-huş olmuşum. Meğer Allah'dan, daha önce atım vurulup o bahaneyle beri geçip kur-

80

, ama yeniçerileri yine çavuşları geriye püskürtüp gereği köprü başındaki metrislerine girip mazgallarını torbalar ile hazır ederken gördüler ki kafadar sipahiden geride kimse kalmayıp suya vururlar ve Sadrazam sekbanları da ya­van suya vurup yüzüp karşı selâmete çıkarlar.



Hemen yeniçeriler metrislerinde dururuz sandılar. Gördü­ler ki bu hâl üzere İslâm askeri savaş ve vuruş meydanında az kalıp İsmail Paşa, Salih Paşa, Bosna askeri ve Sirem Semendire askeri kaldı.

Hemen yeniçeriler de azınlık çoğunluğa tabidir deyip kimisi de "Yâ hû, yakayımeıı canımen" deyip cümle yeniçeriler hepsi bir yere toplanıp,

"Bizim ensemizde kafadarımız sipah olmayınca biz bun­da bu kadar piyadegân ayaklı nişlesek gerek, sipah bizi bırak­tı kaçtı, ya biz ne dururuz?" deyip yeniçeriler hâkim ve zabit­lerine bakmayıp hep birlikte hemen köprüden karşı tarafa geç­mek için birbirlerinin önüne geçmeye, can havliyle can kurtar­maya can attılar.

Köprü ise alelacele yapıldığından bazı yerleri top palamar-larıyla bağlı idi. Hemen bu kadar asker karınca gibi birbirlerini basıp geçerken köprü dayanamayıp kırıldı ve bütün yeniçeriler suya gömülüp kimi ağaçlara ve kimi iplere yapışıp adam adam üzerine düştü. Suyun önüne bu kadar bin adam kazıklara yapı­şıp set olunca Raba Nehri derya gibi oldu. Nehir kenarına sonra gelen atlılar tamamen boğuldular.

Bu nehrin iki tarafı yarlar ve bayırlar, insanın ve atların çıkması hiçbir şekilde mümkün değil. Nice bin insan atların­dan ayrılıp kimi suya batmada. Atlar ise su içinde birbirleri­ne girip yularları ve üzengileri birbirlerine dolaşır, fakir insan­lar at ve katır arasında kalıp hepsi karmakarışık olur, sanki kı­yamet günü, dirilme günü oldu. Ama Allah bilir ve tanıktır ki yine böyle iken bazı canı tez, çabuk, becerikli ve canı başında olan iş görmüş, peşkin sıçramış yiğitler su içinde attan ata ve adam üstünden adam üstüne sıçrayıp atlayarak karşı tarafa ge­çip kurtuldular.

Ama bazı akıllı iş görmüş yiğitler gördüler ki su derya olup göllendiğinden atlar ve adamlar birbirlerine karışıp suya batı-

81
yorlar. Hemen nice bin yiğitler bu batak yerlere atlarıyla gjr, meyip suyun daha yukarısına varıp hâlî olup suyu azıcık olan yerlerden atıyla yahut yayan kendini suya vurup karşıya geçin kurtuldular.

Bazı akıllı yiğitler bu kalabalıkta boğulanları görüp he­men köprüden aşağı kâfir tarafına inip nicesi atlarıyla ve ni­cesi yüzerek ve yiğitlik ederek karşı geçip kurtuldular. Zira suyun derin olup bu suda insan boğulmasının sebebi köprü kırılıp binlerce köprünün kazıklarına ve iplerine yapışıp at­lar, katırlar ve insanlar köprüye dayanıp su biriktiğinden de­niz gibi olmasıdır. Yoksa Raba Nehri'nin köprüden yukarı­sı ve köprüden aşağısı derin olmayıp akıllı ve hızlı olan yi­ğitler oradan geçip kurtuldular. Ama o taraflarda kâfir gayet çok idi, kâfir korkusundan her kim [21b] köprü yanındaki ka­labalığa girdi ise kurtulmayıp suya gömülüp Allah'ın rahme­tine ulaştı.

Ama bu sırada nice bin Müslüman gaziler ar, namus ha­miyeti yâd edip cenkten kaçmayıp Raba Nehri'nde boğulmayın savaş meydanında kâfirler ile yaka yakaya gelip Ali cengi ede ede Hür Şehid olup nice bin kâfirlerin pis leşlerini uğraş mey­danında çakıl taşı gibi sürüp kendileri de şehitlik şerbetini içti­ler ve ruhları Firdevs-i Berin cennetine gittiler.

Bütün İslâm askeri beri tarafta bu cengi seyredip yardım etmek ne mümkün, ancak hepsi parmakları ağızlarında şaş­kın ve hayran olup seyrederdik. Ama bazı canları ve cansız ve dermansızları ip ve kuşaklar ile nice bin adamı sudan çı­karırdık.

Yeri cehennem kâfirler gördüler ki Osmanlı kendilikle­rinden bozulup cenkten yan verip suda boğuluyorlar. Bütün kâfirler şapkalarını çıkarıp başı açık Tanrı'ya şükredip san­ki karıncaya binmiş yavaş yavaş İslâm askerini kıra kıra Raba Nehri kenarına gelmede.

Gariplik bunda ki Veziriazam otağı tarafında kâfirlere yö­nelik bir bayır üzerinde 360 parça şahiler ve bu kadar balye­mez toplar var. Bir topçu ve bir adam bulunmadı ki toplara ateş edip kâfirleri perem perem ede. Bu da bir garip temaşa idi ki bir topçu bulunmaya.

82

Sadrazam otağ içinde serseri levin levin gezip,



"Bre gaziler, hâl nice olur, işte kâfirler karıncaya binmiş eibi yap yaP geliyor. Bre şu karşıdaki askere yardım gitsin" diye çabalayıp feryat ettikçe herkes canı başı kaydına düşüp ça-dırlannı bozup kaçma sevdasına düştüler. Hemen karşı taraf­taki kâfir içinde kalan sipahi, Budin, Bosna ve Kanije askerleri gördüler ki köprü kırıldı, nice bin İslâm askeri boğuldu ve ken­dilere yardım gelmesi işi bitti.

Hemen gazilerden 10 bin askerden fazla hepsi bir yere ge­lip asla su tarafına bakmadılar. Evvelâ İsmail Paşa, Silâhdar Ağası Zülfikâr Ağa, Bosna Alaybeyi İsmail Ağa ve Sipahiler Kâtibi Foçalı Kâtip Boşnak Mustafa Efendi ve (—) (—) (—) ye­niçeri odabaşılarındaıı, bayraktarlarından ve nice bin tüfenk atar namus sahibi yeniçerilerden, sipahi, cebeci ve topçulardan yiğitler hepsi bir yere gelip gülbâng-ı Muhammed getirerek 7 kere derya gibi kâfirlerin içlerine hovdur hov ede ede, kâfirleri demet demet ede ede öyle büyük cenk edip kâfirlere öyle satır vurmuşlardır ki Raba Nehri'nin beri tarafında olan veziriazam askeri ve diğer alarkadan merhabacı askerleri bu gazilerin çen­gine hayran olup "Allah'ın yardımı size olsun" dediler.

Gerçekten de İsmail Paşa, Zülfikâr Ağa ve İsmail Alaybeyi kâfirlere hamle ettiklerinde kâfirleri sokak sokak ve bölük bö­lük bölüp ecel kasabı gibi kâfirleri kırarlardı.

Kâfirler bu perişan hâli görüp bildiler ki Türk'ün askeri ar­tık ölüm eri olup can u gönülden cenk edip kâfiri kırarlar.

Hemen 7 kral kâfiri İslâm askerini ortaya alıp her taraftan askeri topa tüfenge tutup herise ve kirdiman ettiler.

Bu sırada yine İsmail'in ikisi ve Zülfikâr Ağa ile üçü beyaz sadeleriyle başları kabak kâfire girip sadeleri kızıl kana bula-nıp üçü bir yerde Hür Şehid oldular.

Yeniçeri gazileri de yayan kaldılar, onlar da şehitlik şerbe­tini içtiler.

Hemen kılıç artığı olan gaziler Serdar İsmail Paşa, İsma­il alaybeyi, Zülfikâr Ağa ve nice bin gazinin şehit olduklarını görünce Yeniçeri Ağası Salih Paşa, nice beylerbeyiler, beyler ve nice bin gaziler at boynuna düştüler, yaya yiğitleriyle kı­zıl kanlara müstağrak olmuşlar, hemen Raba Nehri kenarına

83

gelip onlar da suya vurup su içe içe hepsi boğuldular. Salih Paşa su içinde çok çabaladı, ama sonunda suya gömüldü. An­cak Hacızâde Efendi çıplak olarak güçlükle beri tarafa geçti.



Ama akıllı Samsoncubaşı Abdi Ağa köprü yanında kala­balığa uğramayıp köprüden aşağı kâfir çokluğuna bakmayıp atıyla suya vurup selâmete çıktı. Nice yayaları suya gömülüp niceleri kurtuldular. Derhâl kâfir bu hâli görüp,

"Bre fırsat bizimdir; İsa, Meryem Ana, Havariler, Sarı Sal­tık, İsvet Nikola, Hızır-İlyâs, Kasım ve Avustos Sultanlar bize yardım ettiler. Şimdengeri devlet, nusret ve izzet Mesih mil-letinindir" diye nice bin çeşit haçlı bayraklarını açıp askerle­ri bayrakları ardınca bölük bölük ve sürü sürü geldiler. Topla­rı ve hınto arabaları çekip erganun, trompete ve luturyan bo­ruları, çan ve davullarını çalarak ve irlanda ir ırlayarak acele-siz, yavaş yavaş yürüyüş ile sürü sürü domuz topu olup İslâm askerini takip ederek asla askerin kafalarından ayrılmayıp ta Raba Nehri kenarına gelip kat kat olup durdular.

Bu kere İslâm askerinin suda boğulduğunu gördüler. Bü­tün kâfirler parmak ısırıp güldüler ve su kenarına çıkıp kurtu­lan askeri [22a] görüp kurşunla vurup yıktılar.

Ve yere gelesi kâfirler gördüler ki at, katır ve insan bir­birlerine karışıp canlı macunu olmuşlar, köprüden asker ge­çerken kalabalıktan kana bulananlar o derin nehirde suya gö­müldüler. Kâfirler bu hâli görüp sapık inançlarınca İsa'ya te­şekkür edip kara şapkalarını kara saçlı başlarından çıkarıp nehir içinde kurtulmak için çabalayan insanların üzerine bir yaylım kurşun daha vurup sanki gökten lanet yağmuru ya­ğar gibi yağıp ve çömlek içinde sanki bulgur kaynar gibi kur­şundan su kaynayıp kurşun vızıltısından kulaklar işitmeyip bütün hayvanlar ve insanlar rahmet deryasına gömüldüler.

Karşı tarafta bütün Müslümanlar hayretler içinde kaldılar ve kâfire karşı taraftan bir top ve tüfenk atmaya iktidarları ol­mayıp kâfirden atılan top güllelerinden bir tane gelip Sadra­zam otağında Sadrazamın İmrâhor Ağası Şahin Paşa oğlunun boynu ve omuzlarından götürüp beri tarafta nice yüz insan da top sadmelerinden şehit olmaya başladı.

Ve kâfirlerin çoğu bu mahalde suyun karşı tarafında

84

edepte o has ve beyaz götlerini açıp suya gömülenlere ve bizim seyircilerimize,



"Hey Türk hey" deyip o pis elleriyle o çirkin dübürlerine vurup nice türlü herzelerini yerlerdi.

Ama sözün özü, ibretlik sonuç odur ki bu perişan hâlin sonucuna bakılsa, hak söylenilip hak görülse bu yenil­gi İslâm askerine Allah tarafından ihtardır, kulak çekmedir. Biz Yenikale'yi fethettiğimizde kâfirler kılıçtan kaçarlarken kâfirlerin de o gün Morava Nehri üzerinde köprüleri kırılıp bü­tün kâfirler suya gömüldüklerinde bütün askerler kâfirlere hey hey deyip suda yüzen kâfirlere kurşun yağdırıp bir kâfir kur-tulmayıp boğulanlara ve karşı taraftaki kâfirlere rağmen bizim asker hey hey diye bağırıp iki ellerini edepte dübürlerine vurup sanki şakalar ederlerdi. Ve bütün asker gururluca hareket eder­lerdi.

Bu Yenikale'nin fethini Cenâb-ı Bârî'den bilmeyip askerin çokluğundan, cebehane, mal ve hazinenin bolluğundan ve ken­dilerinin doğru ve isabetli hareketinden bildiler. Cenâb-ı Bârî ise Âlemlerin Rabbi'dir ve ismi Müntakim'dir. 20 günden son­ra bize de bu Raba Nehri'da aynıyla Yerdkale'de kâfirin köprüsü nasıl kırıldı ise bizim de Raba Nehri'nde öyle köprümüz kırılıp öyle suda boğulup kâfir de bize kıçını açıp "Hey hey Türk" diye bağırırlardı. Zira "Men dakka dukka/Çalma kapıyı, çalarlar kapı­nı" demişler.

Bu Raba bozgunu günü mahşer günü olduğuna asla şüp­hem kalmadı ve Âlemlerin Rabbi'ne tam inancım daha da faz­lalaştı. Zira bütün vezirler doğru karar verdim sanıp danışma­lar ettiler, ama kul tedbir alır, Allah takdir eder. Gariplik bu ki bir tedbirsizlik buyurdusu ile yeniçerinin metristen çıkması baha­ne olup savaş meydanı kâfirde kaldı. Ama başta yiğitlik mey­danı İslâm askerinde idi. Neşrah suresinde "Muhakkak her güç­lükle beraber bir kolaylık vardır. Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır," [Kur'ân, İnşirah 5, 6] âyeti kesin delildir ki bu âyet-i şeri-feyi bu cenkte müşahede ettim. Zira bozmak ve bozulmak Al­lah elindedir, bir anda Cenâb-ı Bârî nice yüz bin çeşit hikmeti­ni gösterdi.

İslâm askerine ne tür gaflet ve telâş verdi ki İslâm ordusun-

L

85



da Osmanlı'nın 300 pare sahi ve başka topları, nice yüz bin tü-fenkleri ve sahi darbzen topları hepsi zincir ve taşlar ile ve saç-ma kurşunlar ile sıkılı durur. Bütün toplar karşı tarafta kâfire çevrilmiş dururken bu kadar bin topçudan bir topçu bulun­madı ki kâfirlere dönük ve hazır toplara ateş edip kâfirleri so­kak sokak ve demet demet edeydi. Ama Allah'ın rızası yok idi, onun için bir topçu bulunmadı. Hatta Sadrazam topçubaşıyj getirtip siyaset meydanına çökertti, yine musahipler kurtardı­lar. Ama hamd olsun kâfirler beri tarafa geçmediler. Türk'e bu bozulmak Allah'tan oldu, bizden olmadı ve Allah onları suya gömdü.

"Eğer biz de suyu karşı geçersek biz de Türk gibi suya gö­mülürüz" diye kâfirler suyun karşı tarafında ormanlar içinde durdular. İri kurşunları, topları ve muşkatları beride İslâm as­keri üzerine yağmur gibi yağdırırlardı. Beri bizim tarafımızdan iki adet topumuzu kâfirler çalıp su içinden karşıya geçirip gö­türdüler.

İşte bu derece gafil askerlerimiz var idi ve yer yer askeri­miz dağları düşüp kaçmaya yüz tuttular. Artlarınca asker tayin olunup erdikleri yerde firar edenleri kırdılar.

Vezir'in isabetli görüşü ve buyruğu

Derhâl ileri görüşlü Vezir askerin böyle bozulduğunu gö­rüp ve firar edenlerin nice binini kırıp hemen gösterişli ve muhteşem [22b] otak kurup cenk davuluna tarralar vurup et­rafa karakollar koyup bütün gazilerin gönlünü alıp askerlere "Eyle olur" diye teselli edip herkese mertebesine göre bahşişler verdi. Yaralı olanlara merhem parası ve cerrahlar tayin edip iş göremez olanlara bol bol emeklilik parası verdi. İslâm askerine firar kelimesini unutturup yerinde durup su içinde kalan atları ve adamları çıkarıp şehitleri defnettiler. Sudan çıkan yaralıla­ra da hesapsız bağışlar ettiler. Bütün kâfirler de Raba Nehri'nin karşısında kat kat konup top ve tüfenk şenlikleri ettiler.


Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin