Bu olaylar, Lem'î Çelebi, Edirneli Mehmed Çelebi ve Celâlzâde Salih Çelebi tarihlerinde ayrıntılı olarak yazmışlardır. Bizim yazmamıza ihtiyaç yoktur. Ancak bu hakir kusurlu Evliya Beç Kalesi'ni görüp seyretmemiz sebebiyle bazı olayları yazmamız gerekti.
Süleyman Han 87 bin asker ile Beç Kalesi'ni kuşattığında 150 bin Tatar askeri ile Sahib Giray Han geldiğinde Süley-
214
man Han o gün Tatar Han'ı Kırım'a gönderdi ve askerin yüzü-ü gönderdi. Tatar askeri ise Osmanlı'ya lazımlı askerdir.
Bu Beç Kalesi Alman Dağı eteğindedir. Kışı gayet katı olup ,:ğer yerlerden 3 ay evvel kışı gelir. Bu kaleyi kuşatan bir yıl ••ncederı Budin'de kışlayıp hemen Nevruz'dan önce kar alaca ol-aya başlayınca İslâm askeri ile Beç altında kar üzerinde konmak, diğer hazırlıklar görülünce ilkbaharda gelip derya gibi Tatar askerini Osmanlı ordusu etrafında kondurup kâfiristanın uel- taraflarını vurdurup Beç'e yardıma gelen kâfir askerlerini kırdırıp kaleyi istediği gibi kuşatmak gerek, zira bu Beç Kalesi 6 iklimde bulunup usturlâb ilmi üzere Batlîmûs Hakîm sözüne göre bu beldenin arz-ı beledi (---) (—) ve tûl-ı nehan (uzun günü) / ) (—) olup (—) derece (—-) ve dakikadır. Onun için kışı çok sert olur. Ve biz bu Beç'te iken uzun günü zamanı idi, on sekiz buçuk saat ve bir dakika idi.
Süleyman Han zamanı Beç Kalesi yalın kat imiş, ama şimdi avcı elinden kurtulmuş ceylan gibi kendini çekip çevirip o kadar sağlam ve dayanıklı olmuştur ki sanki Ye'cuc u Me'cuc Şeddi olmuştur, anlatmak mümkün değildir. Ama Hazret-i Isa havarilerinden Şem'un-ı Safâ'nın işaretinde "Zille tarihinde Süleyman'dan korkmayın" dediği gelip çıkıp Allah'ın hikmeti Süleyman Han fetihsiz dönmüştür, ama inşaallah ganim [1091] ve ganîm [1100] kelimesi tarihinde Osmanlı'nın bu kaleyi kuşatmaları umulur, Tanrı fethini nasip ede.
Ama kâfir müneccimleri, "Türk askeri gelir, ama Tatar bize
yardım edip Türk'ü bozar [56a] ve Türk vezirlerini kırıp esir
ederiz. Ve bir şanı yüce bu kale sebebiyle gaip olup Türk'ten çok
kalelerdir alırız" diye papaz ve ladika müneccimleri böyle derler.
Beç Kalesi zeminini ve şeklini bildirir
Bu kalenin güney tarafı, Küçük Alman Dağları eteğinde Beç bayırları altında Tuna Nehri'ni bir konak yerden bölüp batıdan doğu tarafa akıtıp kalenin kuzey tarafı duvarını Tuna Nehri döverek geçer. Ancak Tuna Nehri bu kale dibinden elle akıtıldığından yukarıdan kesip yine büyük Tuna'ya akıtmak mümkündür. Zira biz burada iken kale altında Tuna Nehri az kalıp oğlancıklar beri bizim varoştan karşı Beç'e su içinde yürüyüp
215
geçerlerdi. Sonra "Türk askeri suyun az aktığını görmesinler" diye oğlanları suya girmekten men ettiler.
Bu Beç Kalesi'nin güney tarafından Beç Nehri akıp kaleci kıblesi tarafı hendeği içinden geçip ahşap köprü başında Be Nehri, Tuna Nehri'ne karışır.
Bu kalenin Macar dilinde ismi Külvaroş'tur. Nemçe diljn de (—) (—) dır, Latin dilinde (—) ve Yunan dilinde (—) ı\ dır, Rumeli diyarı halkı dilinde Beç'dir. Ancak Beç, dibinclen akan küçük nehrin ismidir. Bu nehir Küçük Alman'dan geljr abıhayat sudur.
Beç Kalesi, Tuna kenarında iki kattır. Her kat duvarı beser adım kalın şeddadi sağlam ve dayanıklı tuğla duvardır. Tuna kenarı katının temeli tamamen hamam kubbesi kadar, Menge-rus fili gövdesi kadar iri taşlardır.
Bu Tuna kenarı tarafı tam 2 bin adımdır ve 10 adet büyük tabyalardır. Her bir tabyada biner adet kefere bekler, zira bizim konaklarımıza karşı idi. Her birinde ellişer pare balyemez topları var, ama bu su tarafı duvarları alçaktır, zira su kenarı olmak ile bu taraftan korkuları yoktur.
Bu iki kat duvar arası hayli enli geniş meydanlı yoldur, Yapraktan, çalı çırpı ve çalaştan hüzün kulübeleri gibi sazdan dükkâncıklar vardır. Fukara kefereler demir ve kömür gibi hırdavat satarlar.
Tuna kenarı tamamen iskeledir ki bütün transa gemileri buraya yanaşır. Kayıklar, çırnıklar, balıkçılar, bütün odun salları, direk sallan ve şindire tahtaların salları, bu mahalde gümrük önünde nice yüz mahzenler vardır, oraya yanaşırlar. Dört kere yüz bin (400.000) altın hasıl olur gümrük emanetidir.
Beç Kalesi doğudan batıya uzunlamasına badem şeklinde yapılmıştır. Tuna kenarında bir alçak zeminde irili ufaklı, içte ve dışta toplam 27 adet tabyalı bir sağlam set, bir dayanıklı hisar ve şanı yüce amansız bir Alman kalesidir, Cenâb-ı Hak iman sahiplerine nasip ede.
Ama kalenin kendi bünyesinde olan 12 tabyası gayet sağlamdır ki her biri biner adet adam alır tabyalardır. Kırkar ellişer pare balyemez topları var, bunların dışındaki tabyaları küçüktür.
216
3u kalenin duvarı üzerinden büyüklüğü fırdolayı tam 15 bin adımdır, ama tabyaları üzerinden adımlamaya nöbetçi kafirler koymadılar. Eğer oradan adımlayıp hesap olunsa 20 biıı adım olurdu.
Ve 8 adet kapısı vardır, ama beşi büyük anayol kapılardır, •idi küçük kapılardır. Lakin Tuna kenarınca birkaç kapı daha vardık ama onların isimlerini bilmiyorum, küçük su kapılarıdır.
Bütün çevresi tamamen büyük hendeklerle çevrilidir. Ancak Tuna kenarındaki iki kat duvar tarafında hendeği yoktur. Su hendek kenarınca bu kaleyi yavaş yavaş yürüyüp elimde tespihimle saydım. Bu kalenin çepçevre hendek sıra tam 19.550 adımdır ve 2.000 adım da daha önce Tuna kenarı idi. Bu hesap üzere Beç Kalesi 21.550 adımdır.
Bu kalenin batı ve doğu tarafında iki başları ta Frenk Kapısı'na yakın hendek içi ağzına kadar Tuna Nehri doludur. Ancak Frenk Kapısı semti 2.000 adım hendek içi kurudur, çayır ve çemenzarlı verimli zemindir. Bu tarafı 80 kulaç derin hendektir ki Tuna Nehri gelmemiştir. Ve her taraf hendeği tam yüzer adım enli ve derindir, ama hendeklerin iki başları alçaktır ve batı tarafı başında hendek içine Tuna Nehri'nden büyük gemiler girip yatar, hendek içi bir büyük limandır.
Hendek içine bakar büyük topları var. Hendekten taşra 10 adet topraktan tabyaları korutur uzun toplardır. Bu tabyaların da başka hendekleri var, ama hendekte suları yoktur. Zira bu tabyaların dört tarafı tamamen ikişer üçer kat fırça lağımlardır ki her biri üçer dörder hazinelidir. Ve bu taşra tabyaların çevresi tamamen şarampavdan kazıklı metrislerdir.
Gazi Süleyman Han'ın kerametini bildirir
Süleyman Han'ın [56b] bu kaleyi batı tarafından döverek yıktığı yer hâlâ virandır. Her yıl bir vilâyetten papazlar gelip batıl inançlarınca dua edip sağlam bir hisar duvarı yaparlar ki sanki İskender Şeddi olur. Duvar tamam olunca Allah'ın emriyle bu duvar temelinden yıkılıp harap kalır, hâlâ yine harap hâlde durur. İşin sonunda o yıkık yerlere gemi tahtasından ka-lafatlı tahta duvar edip durur. Sanki yamalı bir kaledir.
"Bu tahta duvardan bu kaleye âhır ölüm gibi zeval gelir"
217
diye korkularından anılan yıkık duvarın önüne Tuna kenan na bir kat duvar daha yapmışlardır, iki kat duvar olmasının asi
budur.
Tuna Nehri'ni de bu yeni duvar önünden sonradan elle akıtmalarının aslı budur ki "Kale daha sağlam ola" düşünce siyle Tuna'yı akıttırmışlardır.
Bu yıkılan tahta kaplı duvarın batı tarafında hendek aşır büyük bir varoş var idi ki burada olan kale gibi saraylar, kilise manastır, han, hamam, bedesten ve dükkânlar bin Mısır hazinesi mala olmazdı.
"Ganim tarihinde Türk askeri bu kaleye gelip bu varoşta Türk siperlenip bu kaleyi döver" diye korkularından biz orada iken denizler gibi kalabalık kâfirler 7 kraldan gelip anılan büyük varoşta olan hane sahiplerine paralarını verip tüm yapıları "Yajuj Yajuj" diyerek öyle yaktılar ki külünü, toprağını Hemedânî sürme edip üç ayda yerle bir edip zeminine lağımlar ve nice bin hile ve şeytanlıklar etmeye başladılar, 7 adet sağlam tabyalar, hendekler ve şarampavlar yaptılar.
Süleyman Han zamanından beri her sene on ikişer bin kâfir çerâhor gelip bu kalenin işlerini işleyip her kâfiristan vilâyetinden her sene yüzlerce mühendis şeytan ustalar gelip bu kalenin sağlam ve dayanıklı olması için her usta kaleye ait bir yapı tasarlayıp yapmışlardır. Böylece bu melun kale bu hâli almış ki sanki her bir köşesindeki burçları ve tabyaları Elburz
Dağı'na dönmüştür.
Kara tarafı duvarı yirmişer adım kalın dolma şeddadi rıhtım tuğla yapıdır, 30 adım enli dolma toprak dolma duvardır. Bu hesap üzere tüm toprağıyla bu kale duvarı 50 adım kalın
duvardır.
Ama Frenk Kapısı tarafı Süleyman Han zamanı top darbelerinden hayli zarar görüp yıkılmış, onun için o tarafı gayet sağlam ve dayanıklı fil gövdesi kadar taş duvardır. Ve kapının iki yanlarındaki bütün taşları yontma, tıraşlı ve cilâlı taş değildir, tamamı yamrı yumru taşlardır. Ve bu tarafı duvarı 80 arşın
yüksektir.
Bu Frenk Kapısı kıbleye doğru açılır ki Budin ve Üstürgon tarafına açık olduğundan elçi paşa ile bu kapıdan içeri girdik,
218
ma BâbüT-ebvâb Kalesi kapısı gibi üçer kat eğri büğrü yollu kemerler altından geçilir heybetli karanlık kapıdır.
gu kapıdan içeri Kral Sarayı bin adım kadar yakın geniş raddedir ki sanki divan yollarıdır. Ve bu kapıda beyaz mermer üzerine iki başlı ve altın ile nakışlı bir karakuş heykeli var ki iki uaslarını kaldırıp kanatlarını açıp gagalarını eğriltip kapıp üst kemeri üzerinde durur, ama gerçekten mermer ustası öyle bir heykel yapmış ki gören o kuşu canlı sanır.
Her kapıda da böyle birer ibretlik eserler vardır. Her birinin özelliklerini yazsak Beç Kalesi özelliği hemen başka bir cilt olur. Ama bu kapı tüm kapılardan sağlamdır. Ve bütün kapılar böyle üçer kat sağlam, dayanıklı dernir ve yeni kapılardır.
Her kapı önünde hendekler üzerinde yüzer adım uzunlusunda ahşap sağlam köprüler var ki üçer yerden makaralar ile kalkar. Köprüleri kapıların önüne seddedip siper ederler.
Bu Frenk Kapısı tarafı duvarları 80 arşın yüksek olmak ile kale içinde Kral Sarayı'ndan başka evler ve saraylar görünmez, kiliseler ve çanlıklar görünürler. Ama Beç suyu aşırı bağlar içinde bu kalenin biraz havalesi vardır, o taraftan kaleye toprak, siper ve metris sürmek mümkündür ki insanların gayreti (inğ/nn yerinden sökerdir.
Bu kalenin çepçevre etrafında temelinin altı baştanbaşa sokak sokak olup küçük kemerler ile yeraltından kaleyi baştanbaşa nice yüz sokaklar ile dolaşırlar. Ve o temel sokaklarında büyük saçma topları hazır durur ki kuşatma sırasında "Taşradan kale altına lağım gelirse buluna" diye temelde sokaklar edip gece gündüz insanlar gezer. Ve temel içine taşradan insan girerse saçma toplara ateşler edip yeraltında cenk ederler.
Ve bir kapısı da doğu tarafına açılır, [57a] Saray Kapısı derler, bir sağlam üç kat dayanıklı kapıdır. Hendek aşırı elli adım uzak Beç Nehri akar, bu nehir üzerinde 5 göz bir sanatlı şeddadi yapı bir köprüsü var, ama o kadar yüksek değildir. Bu nehrin öte tarafı tabakhane, büyük varoştur ki bütün kefere deb-bağları burada oturmaktadırlar.
Bu anılan Saray Kapısı tabyası üzerinde büyük bir kıltır (söğüt, holler) ağacı var. Bu yeryüzünde asla bir benzeri yoktur, acayip ve garip seyirlik şeydir. Yeryüzünde başka bir ağa-
219
ca benzerliği yoktur, yaprağı ve dalları aykırı başka bir ağar yoktur. Bütün kâfiristandan papazlar gelip bu ağaç gölgesin-de oturup sanki ibadet edip ziyaret ederler. Yanlış inançların-ca Hazret-i İsa halifesi [havarisi] Şem'un-ı Safa safa ile bu şehre geldiğinde "Bir ibretlik eserimiz olsun" diye elindeki asasını zemine sokup Allah'ın emriyle bu kıltır ağacı yetişmiştir. Tanrı işi seyirlik bir büyük ağaçtır.
Beç Suyu köprüsünden aşağı Tuna Nehri kenarınca Köprü Kapısı, kuzeye bakar üç kat demir kapılardır. Bu kapı önünde akıtılarak gelen Tuna Nehri üzerinde gemi direklerinden 7 göz büyük köprü vardır ki elçi paşa varoşuna bu köprüden gidip gelinir bir mamur büyük varoştur.
Süveyde Varoşu özelliği
Nemçe dilinde Beç Kalesi'nin bir ismi Seveyte'dir. İrk defa Beç bu zeminde yapılmıştır. İki Tuna arasında büyük bir adada 3 bin adet bağlı, bahçeli baştanbaşa kârgir yüksek, tahta ve kiremit örtülü ikişer üçer kat geniş büyük saraylar vardır. Gelen bütün elçi paşaları ve Budin tarafından gelen elçileri burada kondururlar, Tuna kenarında karşı Beç'e bakar mamur hanelerdir ve altları tamamen ambar ve mahzenlerdir. Ve tersane iskelesi ve gemiler yapılacak yerler tamamen
bu varoştadır.
Beç'te ne kadar Yahudi var ise hepsi bu şehirdeki sarayların yükseklerinde olup aşağı hanelerinde Nemse kâfirleri olur. Gayetle zengin Yahudi bezirganları vardır.
Bu varoşta kralın bir görülmeye değer bahçesi vardır ki eğer bunu da ayrıca anlatıp tanımlasak felâhatnâme (ziraat kitabı) gibi bir kitap olur. Ancak mamur ve müzeyyenliği şundan belli ola ki 3 bin bağbaıı keferesi, 77 bin sayılı ağacı ve 70 yerde her biri bir kral eseri olan yüksek köşkleri var ki gören insanlar hayran olur. Tüm ağaçlarının gölgesine âlemi aydınlatan güneşin ışığı tesir etmez, sanki Acem çârbağ hıyabanıdır. Ve her seçkin kefere bağlarının etrafı kale duvarı gibi sur çekilmiş bahçeleri var ki her biri birer şekilde tarh olunmuştur.
Ve tüm câme-şûy, yani esvap yıkayıcı kefereler bu varoşta olurlar, 500 haneli başka mamur mahalledir. Beç şehri içinde asla bir evde esvap yıkanıp pis su dökülmez. Tüm keferelerin
220
ı burada yıkanır. Usta yıkayıcılar vardır ve mahbûbe kızları meşhurdur.
Bu varoştan başka Beç Kalesi'nin etrafında 5 adet büyük varoşu daha var, altı varoş idi, birini henüz yıkıp 5 kaldı. Bizim oturduğumuz varoş ile 6 varoştur. Ancak Beç Kalesi'nin doğu tarafında Beç Suyu aşırı Tabahane Varoşu tüm debbağlar, gü-jericiler, kirişçiler, boyacılar, koyun, sığır ve domuz kasapları tamamen bu varoşta otururlar. Şehirde asla canlı kısmı boğaz-lanrnayrp kan dökülmez pak şehirdir.
Üçüncü varoş Peşpehil Varoşu daha önce anlatılmıştı. Sonra (—) tarafında (—) (—) Varoşu, (—) (—) (—) sonra (-) (-) (-) Varoşu, (-) (-) (---) Varoşu (-) (-) (-) .
Sonra Beç'iıı batı tarafında 2 saat uzak Nil Nehri kenarında Eski Beç Varoşu kalesini cinler istilâ etmiştir, ama varoşu mamurdur.
Bu yazılan varoşların altısında da 6 komiser hâkimleri vardır. Ve hepsi bağlı, bahçeli ve ağaçlıklı kale gibi şeddadi yapı, onar bin haneli evlerdir ve her birinde kırkar ellişer kilisecikle-ri, altışar yedişer adet kale gibi manastırları ve yüzer, yüz ellişer dükkânları vardır ki tüm bu yazılan 6 adet varoşta 60 bin ev vardır. Ama tüm bu varoşlar içinde büyük olanı adı geçen Peşpehil şehridir. Ondan sonra bizim oturduğumuz Elçi Paşa Varoşu mamur ve müzeyyendir.
Beç Kalesi özelliklerinin tamamlanması Ama "Beç Kalesi'nin içindeki yapıların tamamı 40 bin odadır. Ve tamamı (—) adet kapı büyük saraylardır. Çasar Sarayı'ndan başka hepsi altışar yedişer kat kârgir yapı saraylardır ki [57b] her sofasında çeşit çeşit sekiler, şahnişinler, pencere ve manzaralar var ki her biri sedefkârî ve halkârî köşkler ve murassa gibi divanhanelerin tamamı 200 bin penceredir" diye başdefterdar nakletti ve doğrudur. Onlarda yalan söz olmaz.
Bütün köşe başlarında yapılmış şahnişinlerm yanlarında birer çeşit tel kafes örülmüş türlü türlü kubbeli küçük şahnişinler var ki onlarda bülbüller, papağanlar, tûtiler, karatavuklar, sarıasmalar ve çeşit çeşit dem çekip hoş seslerle ötücü bülbüllerin küçük şahnişin kafesleri var.
Bu kale içi sokakları tamamen hendese üzere satranç nakşı
221
tarh olunmuştur. Hepsi tertemiz kaldırım döşelidir ki bu attan başka bir hayvan giremez. Eğer at girip terslerse herne ardından dükkân sahipleri ve hane sahiplerinin hizmetçileri at pisliklerini silip süpürürler. Yağmur yağsa tüm hane sahipler-ve dükkânlardan oğlan ve avratlar çıkıp sokakları öyle temi? ve düzgün süpürürler ki bal dökülse yalanır.
Ve her sokak başında adam kolu kalınlığı zincirler hazırdır. Her gece bu zincirleri köşeden köşeye gererler. "Kuşatma sırasında düşman kale içine atlar ile ve yayan yürüyüş etmesin" diye bu zincirleri gererler ki çarşı pazar güvende ola. Bedesten çarşı pazarını bildirir
Tamamı 5.500 dükkândır ve o kadar tertip üzere sıralı ve düzgün yapılıp öyle bakımlı ve süslüdürler ki her bir dükkânçede birer Mısır hazinesi mal vardır.
Her esnaf sokak sokak birer caddeye kurulmuş olup saatçiler, kuyumcular, kitap basmacılar, berberler ve terzilerin çarşıları öyle süslüdür ki sanki Çin nigârhanesi süsüdür. Ve dahi acayip sanat ve garip âlet işlemede benzersiz çarşılardır.
Uyarıcı (çalar saat), zamanlı, ay ve günlü, burçlu ve mah-yalı ve günlüklü asma çalar saatler işlenir. Ve tüm yaratıkların şekilleriyle çeşit çeşit saat yaparlar ki gözleri, elleri ve ayakları hareket edip gören insan o hayvanları hayatta sanır, öyle hareket eder. Onu ise ustalar çarklar ile hareket ettirip saat etmiştir.
Bütün şehir içinde ne kadar değirmenler var ise ne at, ne sığır ve ne insan çevirir değirmenleri, kebap şişlerini ve kuyulardan kovalar ile su çekmeyi, ovalarında gezen arabaları atsız ve sığırsız tüm hileli ve sanatlı saat çarklarıyla hareket eder. Değirmenler, kebap çarkları ve kuyuların dolapları ibretlik arabalardır. Ama her araba ovada giderken yüz kantar yük çeker, on camız çeviremez arabaları çarklar çevirip düz yerde rahat gider, ama yokuşa gidemez. İnişe hızlı giderken arabanın ardına bir ağır yük bağlanıp arabalar aşağı inerse rahat gider. Ancak araba üzerinde bir kâfirin elinde bir çatal demir uçlu sırığı var, onunla arabayı sağa ve sola çevirir. Araba pek gitsin derse saat gibi arabanın çarklarını kurup süratli gider.
Garip sanat: Bu çarklı arabaların bazısı hem arabadır hem 4 tekerleklerinin yanlarında birer un değirmenleri var. Bazısın-
222
, ^işer değirmen işler, ama bu değirmenli araba iki kattır, az •jk götürür acayip ve garip sanatlı arabalardır.
Diğer garip sanat: Bu Beç şehri içinde demirden çeşit çe-., eı değirmenleri inşa edip bir heybe veyahut hararlara ko-un seferlere götürürler, bir saatte iki kile un öğütür. Gerçi çark jetlerin tamamı demirdir, ama gayet hafiftir, ağır değildir sefer ehline gayet lazımlı el değirmenlerdir.
Diğer acayip şey: Bu tür bir sandukacık içinde yine demirden un değirmenleri yaparlar, insan çevirmeden çarklar çevirir Hemen buğdayını eksik etmeyip 12 saatte bir çarklarını kurdukça ince beyaz un öğütür.
İbretlik başka sanat: Bir çeşit mum şamdanı yaparlar. Ya-fim saatte bir mumun fitilini kesmek için şamdanın içinden gülünç şekilli bir Arap çıkıp mumun fitilin elindeki makas ile kesip yine şamdanın altında gizlenir.
Diğer sanat: Bir çeşit kutucuk içinde kav, çakmak, kibrit ve çıra vardır. Hemen tüfenk çarkı gibi çakınca çıra yanıp alev alev olup dağları yakar, sefer ehline lazımlı şeydir.
Başka bir sanat: 4 ayaklı demirden çarklardır. Ne zaman et kıymak, soğan doğramak, tütün kıymak ve başka [58a] şeyler doğramak istesen hemen bu çarkların saatini kurup o saatte 5 okka tütün ve 50 okka eti öyle kıyar ki sanki macun eder.
Bir başka sanatlı iş: Yine demirden 4 ayak üzerinde çarkları var. Çeşit çeşit kuş teleklerinden sanki yelpazeye benzer, kanat değildir tirşe deriden yahut güderiden yelpazelerdir, hemen anılan âletin çarklarını kurup şiddetli sıcaklarda yanına koysan o yelpaze döndükçe oda içinde rüzgârdan oturulmayıp belki kürk giymek gerekir bir çarklı sanatlı yelpazedir.
Sözün kısası bu Beç şehrinde bunların benzerleri nice yüz bin adet böyle sanatlı garip ve acayip şeyler islerler.
Kara ve deniz tüccarlarının hanlarını bildirir
Tamamı 70 adet küçük büyük hanları var ama yirmisi kale gibi hanlardır. Yenidünya'dan, İspanya, Portakal (Portekiz), Donkarkız, Danimarka, İsveç, Felemenk, Çek, Leh, Daniska, Krakov, Moskov, Çin ü Maçin, Hıta ve Hoten, Fağfur, Acem, Özbek, Hint, Irak, Arabistan ve Rum'dan ve yedi iklimin hepsinin ulu bezirganları bu Beç'e elbette gelip bu hanlarda nice bin
223
yük çözüp bağlayıp nice bin milyon mal kâr edilir, böyle t>üv"u hanlardır. Evvelâ (—) (—) (—)
Hamamlarının özellikleri
Tamamı 5 adet gönül alan hamamdır. Lakin hamamla Anadolu, Arap ve Acem tarzı gibi değildir. Dört köşe bir duva içinde tüm kubbeleri camlardır. Bu kubbelere kadar hamamı 4 yanından taş merdiven ile basamak basamak kubbeye çıkar sın. Her merdiven basamakları enlidir. Tabiatına göre ne kaçla sıcak istersen o kadar yükseğe çıkarsın. Gerçi kurnaları vardır ama Anadolu'nunki gibi muslukları yoktur. Hemen soba kazanlarının lüleli çeşmelerinden hamamcılar sıcak suları kırmızı ardıç ağacı gerdeller ile taşıyıp kurnalara korlar ve yine soğuk su dahi hazır ederler.
Ve dahi ta kubbe hizasındaki merdivenlerin pek sıcağına tahammül edemezsen birkaç basamak aşağı inersin. Biraz daha serin istersen ta aşağı kademede yıkanırsın. Ama eski hekimler bu hamamları hikmet üzere yapıp her kademede yıkanan adamların pis suları aşağıdaki adamlara dokunmaz, bir kimse bir başkasını görmeyip canlarının istediği herkes yıkanır. Havalan ve suları güzel aydınlık hamamdır.
Ama sıcaklıklarını eskinin ustaları öyle ayarlamışlar ki bu hamamların içinde, 4 köşesinde 4 adet kubbe gibi camlardan yapılmış sobalar vardır, içinde alev alev yanan ateşleri hamam içinde yıkananlar görürler. Onların altlarında menfezleri var, hamamın altında sobalardan alev gidip hamam sıcak olur. Ve bu cam sobalar üzerinde iri iri kırmızı akik gibi taşlar vardır. Hamam pek sıcak olursa bu kırmızı taşların birazını hamamcılar demir kürekler ile kaldırıp bir köşeye korlar, hemen hamam soğuk olur. Eğer yine demir küreklerle o taşları sobalar üzerine korlarsa hamam yine sıcak olur. Soba kazanları hamam içinde iri bakır kazanlardır ki çeşmeleri vardır. Kuyulardan suyu çekip kazanlara dökerler.
Garip seyirlik: Bu hamamların tüm hizmetçileri ve tellâkları tamamen kocakarılardır ki her biri sanki Restâlis, Ca-linus, Bokrat ve Sokrat gibi yaşlı hekim karılardır. Keseyi onlar sürüp şerbetler ve ihtikanlar yaparlar, kırık ve çıkık olan kimselere ilâç yapıp çeşitli hastalıklara yakalananlara bu tellâk ka-
224
• . hacamatlar edip türlü türlü şişeler ve yakılar koyup hasta-lldarma ilâç ederler.
Bir garip temaşadır ki bu hamama giren keferelerin ihtiyar-1 rı beyaz futa kuşanırlar, ama ne kadar dilber gençleri var ise mainen çıplak hamama girerler, beyaz billur gibi tenleri var H sanki vücutları taze pelte gibi tir tir titrerler. Ta o derece yu-mıısak ve taze kulakmemesi gibi yumuşak vücutları vardır. uepsi misk kokulu saçlarını kıvrım kıvrım, belik belik edip hamamda zevk ü safa ederler.
Beç Kalesi Pazar Meydanı
Bütün şehir içinde 10 yerde pazar meydanları vardır. Evvelâ Yemiş Pazarı Meydanı, Ekmek Meydanı, Unkapanı Meydanı ve Çerkez Meydanı.
Süleyman Han zamanında bir Çerkez yiğidi o mahalle gelince at koyup kâfirleri kıra kıra kendisi de şehit olmuştu. Hâlâ bir kemer altında o Çerkez yiğidi atı üzerinde kendisini hekimler muğlâb ile nam için mumyalayıp tunç gibi tüm silahıyla, zırh, zereh-külâhı, okluk ve esvabıyla ve başında şıpırtma kal-pağıyla atı üzerinde durur. Atı da [58b] muğlâbla mumya olup durur. Onun için Çerkez Meydanı derler. Ve bu yiğidi tüfenk ile şehit eden kefereyi Ferdinand Kral getirip,
"Niçin böyle gazi yiğidi böyle hile ile vurup tüfenk ile vurdun? Eğer yiğit idin niçin atından yıkıp yiğitlik edip başını kes-meyip muhanad (kahpe) tüfengiyle öldürdün?" deyip Kral adalet edip Çerkez'i şehit eden kâfiri o Çerkez yiğidinin karşısında duvara vurup işkence ile duvar içinde ölür. Hâlâ o da iskelet olup duvar içinde murdar pislikleri durur.
Sonra, Zindan Meydanı, Kral Sarayı Meydanı, Siyaset Meydanı, Fil Meydanı, Koç Meydanı ve İstifam Manastırı Meydanı, bunlar hayli geniş pazar meydanlarıdır ki her birinde pazar kurulur.
Akarsu çeşmeleri
Çeşmeler, havuz ve şadırvanlar, selsebil ve fıskiyeler türlü türlü millerden ve taştan oyulmuş insan suretlerinin âletlerinden, kara ve beyaz fillerin hortumlarından, bakır su sığırlarının ağzından, demir eşeklerin ağzından, nice beyaz mermer arslanların ağızlarından ve daha l, 2, 3 ve 7 başlı tunç ej-
225
derha heykellerinin ağızlarından abıhayat sular gıjgırıp büv"v havuzlara akar. Ona on çapındaki bu havuzlardan insanlar s lan alıp susuzluklarını giderirler. Beç Kalesi'nde olan çeşme] ve selsebillerin hepsi birer çeşit hayvan suretlerinden akar. Beç Kalesi yapılarından ibretlik olanların anlatılması Evvelâ anılan Fil Meydanında olan yerde bir yüksek k mer altında bir tunç fil vardır, boyu minare kadar vardır. 4 av ğı üzere durup gözleri, kulakları ve hortumu daima hareket et mededir. Öğle vakti olunca hemen bir kere fil gıjgırıp kulakla rını oynatır, gözlerini devirir, hortumunu havaya kaldırır. Hortumu yolun karşı tarafında olan evlerin damlarına kadar kalkıp bir kere hortumunu göğsüne vurunca göğsü Hüsrevanî kün gibi güm güm ötüp ses verir. Meğer göğsü saat çam imiş, tam 12 kere göğsüne hortumuyla vurunca bilirler ki gece yarısı oldu. Bir garip ve heybetli ibretlik fil saattir. Bu mahalle Fil Sokağı derler Başka seyirlik: Başka bir köşede yine bir kemer altında beyaz fil vardır. Bu gece ile saati çalar bir mahbûb sanatlı fil hey. kelidir ki içerisi tunçtur, ama dışı yine fil derişidir. Bunun da hareketi ve duruşu hep siyah fil gibidir, ama bu sihirli büyük sanattır ki gören insan hayran olur.
Dostları ilə paylaş: |