Ardından ertesi gün kral veziri elçi paşaya büyük ziyafeti Beç Suyu kenarında bir güllük, gülistan, bağ ve bostan içinde verdi. Sabah vaktinde kahvaltı bin tabak fağfurî çanak ve yaldızlı kâseler ile cümle şekerli armut, turunç, gül reçeli, çeşit çeşit başka reçeller ve miskli baharlı besleyici macunlar geldi ki anlatılmaz.
Kahvaltıdan sonra hemen 70 çeşit sazendeler ve çalıcı-lar gelip hep rehavi makamında fasıllar ettiler. O kadar yenilip içildi, eğlenilip zevk edildi ki sanki Hüseyin Baykara meclisi idi. Bütün sazendelerin sazlarının, asla Rum sazlarının şekillerine ve seslerinin de seslerine benzerliği yoktur. Gayet yakıcı, hoş nağme ve sesleri var. Okuyucuları da yine rehavi makamında çeşit çeşit peşrev ve usuller ile ve yanık sesleriyle şarkılar okudular. Onlardan sonra,
Taklitçilerin, güldürücülerin, maskaraların acayip işleri
O kadar maskara fırlatma kefereleri var ki anlatılmaz. Ancak bütün taklitçileri İsveç, Leh, Çek, Moskov, Yahudi ve Macar kavminin tavırları, davranışları, kadınlarıyla muameleleri, alışverişlerini dilleri üzere taklit ederler. Her milletin giysilerini giyip yüzlerine yüzlerce çeşit maskeler takarak taklit edip tahkik ederler. Gerçekten olağanüstü büyüleyici şeyler ettiler ki insanın becereceği şeyler değildir. Mesela, Allahu Taâlâ insanoğlunu ayak üzerinde yürümek üzere yaratmıştır. Onlar başlan üzerinde seke seke, sıçraya sıçraya kuru toprakta tepesi üzere gezerlerdi. Ve birbirlerini baş aşağı ve baş yukarı kucaklayıp iki elleri üzerinde raks ve dans edip yorulunca öbürü kucağında iken bu da birinin bir kolu ve birinin bir ayağı üzerinde ahenk ile dönerlerdi.
Ve nice maskara kefereler sanki kendi vücutlarından çıkıp katlanıp elleri ve ayakları ardına dönüp yüzü ileride ayak-
272
latt geride seğirterek gider, kimisinin elleri ve ayakları bağlı iken karnı üstünde seke seke gider ve nicesi başı üzerinde sekip dans eder. Yardımcıları ayaklarını birbirlerine geçirip ikişer glleri üzerinde sanki iki başlı ve dört ayaklı deniz mahluku gibi meydanda o kadar oyunlar gösterdiler ki hepimiz akıl dairesinden çıkıp hayran kaldık.
Ve bunlarda öyle bir beceri var ki bir kavimden duymadım. Evvelâ onu on beşi bir yere gelip bir köpek cengi ederler. Kimi sarnson gibi, kimi tazı, kimi fino zağar gibi çek çek vek vek vurup bağrıştıklarında insan gülmekten biter.
Ve birbirleriyle hırlayıp dalaşıp dövüşürler. Sanki dalaşır-larken birbiri yaralayıp acısından sızladıkları zaman sanki hâl dili ile "Vay ayağım" diye bağırdığında insanın aklı gider. Köpek gibi çiftleşip sanki kısıla kalıp bir kızışmış köpek daha gelip ya başından ya yine mahmasa mahallinden kirleyip birleşe-meyip dilini çıkarıp serseri gezdiğinde insan gülmekten yorgun düşer.
Ve nicesi bir yere gelip sanki sahibini yitirmiş köpekler gibi uluduklarında insanı dehşet alıp tüyleri kalkar.
Ve kediler gibi cenk edip dövüşüp boğuşup miyavlayıp pıh kıh deyip kedi davranışları gösterdiklerinde insan mutlu olur.
Kısacası, Cenâb-ı Bârı yeryüzünde her ne kadar bin çeşit mahluk yaratmışsa hepsinin seslerine göre bağrışıp davranışlarına göre hareket etmek bu Nemse fırlamalarına mahsustur, başka toplumlarda böyle görmemişim. Hemen her yaratığın sesinin tıpkısı gibi ürürler.
Özellikle horoz, kaz, tavuk, ördek, çaylak, tavus, karga, leylek, bülbül, karatavuk ve sarıasma kuşları gibi öttüklerinde hemen aynısıdır. Ve tilki, çakal, kurt, bebr, pars, arslan ve kaplan gibi nara vururlar ve at süheyli vurup kişnedikleri zaman küheylân at kişner zannedersin. Ve eşek gibi segah makamında anırdıkları zaman sanki Deccal'ın eşeği anırır.
Kısacası, hangi bir şeytanlıklarını anlatalım. Ancak vilâyetlerinde deve olmamak ile deve gibi esirip arvana vurmayı bilmeyip paşanın alay çavuşuna bir çuka ve bir top kumaş verip deve gibi esirip gürlemeyi öğrendiler.
Bunlar yetenekli keferelerdir. Paşadan 100 altın bağış al-
273
dılar. Daha sonra büyük yemek gelip yenildi. Yemekten sonra kral veziri paşaya 5 kese talar guruş ve 20 nefer ürnrnet-i Muhammed esiri verip "Raba Nehri çenginde esir olanlardır" dedi. Ve bir hınto araba yükü Alman kılıcı ve tüfenkleri, bir hınto araba yükü atlas ve çuka verip yine konağımıza gelirken yol üzerinde büyük bir kalabalığa rast geldik.
Uğursuz alayı bildirir
Meğer bu alay, 10 bin kadar kâfir ile üç ay evvel Raba'da cenk ettiğimiz yerden gelenler imiş. Raba Nehri'nde boğulan şehitlerimizin mal ve eşyalarını küçük büyük ne varsa Raba Nehri'nden çıkarıp tüm şehitlerimizin bedenlerini sudan çıkarıp başlarını vücutlarından ayırıp tuzlayıp tam üç ay saklamışlar. Bizim Beç'e vardığımızda bu ziyafet gününe rast [70b] getirip "Elçi paşa görsün" diye alay ile gelirken hemen elçi paşa bu işten haberdar olup cirit oynar şeklinde mehterhanesini döverek bir tarafa çıkıp gidince bu hakir kölelerimle görülmeye kaldım.
Önce 3.060 kadar at, 300 araba tüfenk, 300 araba dağlarda bıraktığımız top gülleleri ve başka cebehane malzemesi, her birinde kırkar ellişer kargı ve kantar sırık mızraklar, 7 adet beylerbeyi mehterhane davulları ve 7.060 adet kelleleri birer keferelerin elindeki mızraklara süs edip geçtiler.
Ve 2 bin kadar yeşil, sarı ve kırmızı bayrakları kâfirler sırıklarla ellerine alıp bütün sancak ve bayrakları baş aşağı edip geçtiler. Ama esirleri saklamışlardı, meydanda yoktu. Meğer ziyafette kral vezirinin verdiği esirler bu gelen esirlerden imiş. Ve iki adet sahi top, pek çok kılıç, gaddara, okluk, kalkan, zırh, zereh-külâh ve bol miktarda iri gümüş aşçı bıçaklarının hepsini arabalara bezemişlerdi. Bir musibet alayı ile ve bu kadar ganimet malıyla İslâm askerine rağmen sevinç içinde böbürlenerek geçtiler.
Ertesi gün hakir elçi paşanın bir hizmetiyle başvezir olan Rudolfoş'a vardığımda,
"Gördün mü Evliya Çelebi sizin Raba çenginde bozulup kesilen başları" deyince hemen hakir,
"O cenk olayları Raba'da olalı üç aydır, o kadar zamandan beri o başları ve sizin ölülerinizin tıraşsız başlarının saçlarım
274
[iraş edip bir yere koyup üç aydan beri bizim Beç'e gelmemi-zj bekleyip bugünkü gün görsünler diye alay ile getirdiniz. İsa fjebî ve Meryem Ana'yı severseniz doğru söylen, Raba çenginde siz bizi mi kırdınız? Biz sizi ilk çarpışmada 7 yerde kırdık ve Nimet-Uyvar altına dek sizi kıra kıra bu kadar kelle ve bu kadar ganimet malı alıp ordumuza gelmedik mi? Sonra İsmail paşa ve Salih Paşa'nın tedbirsizliğiyle geri dönüp Allah emriyle Raba Suyu'ııda gark olduk. Zira bizim Sultan Süleymammız 'Bu Raba Suyu'nu öteye geçen oğullarım, vezir askerlerim ve kâfirden de Raba Nehri'ni bizim tarafa geçenler, onlar da bozulup boğulsun' deyip beddua etmişti. Biz Süleyman Han'ın vasiyetini tutmayıp belâya uğrayıp suya gömüldük. Yohsa sizin kılıcınız ile kırılmadık. Eğer bizi kırdınızsa Hazret-i İsa için doğru söylen" dedim. Onlar da insaf edip,
"Yok sizi Allah suya gömüp sonra leşlerinizi sudan çıkarıp ve meydanda kırdığımız başlarla birlikte bir yere koyup şimdi getirdik" deyince hakir,
"Ama biz o yiğitlik meydanı çenginde sizden 20 bin Hıristi-yanı göz önünde kılıçtan geçirip asla alay etmedik. Ama siz fodul Hıristiyanlarsımz, karılarınıza tafra için azıcık şeyi bahane edip alay edersiniz. İstanbul'da sizin elçinize de gerçekten Üs-türgon Sahrası'nda bizim kılıcımızdan kırılanların kelleleriyle, Yedikule'de ve Tersane Zindanı'ııda esir oları kaptanlarınızla elçinize bir alay göstersinler. Üstürgon'da 28 bin kelle Veziriazam otağı önüne döküldüğü hâlde hiç kelle alayı etmedik" dediğimde tüm kâfirler "si si" deyip sus pus oldular.
Sonra bizim elçi paşa kral veziriyle bu şekilde konuşmalarımı duyunca sevincinden hakire 63 altın bağışladı.
Bu şekilde konuşmalarımızı kral duyunca elçi paşanın izniyle her an hakiri huzuruna davet ederdi. Hakir de bir kehribar iskemle üzerine oturup kral musahibi olur şekilli olup nice zaman kral ile sohbet ettik.
Bir gün konuşma sırasında Uyvar Kalesi fethi münasebetiyle Komaran altında esir olan Seyfî adlı kölemin Jiçişvan adlı kaptanın esirliğinden kurtulmasını rica ettiğimde o an kral bir papinta yazdırıp kölemin bahası için kaptana bir kese guruş gönderip gitti. Beş günden giden adam gelip kölem merhumun
275
bir atı, kılıcı, esvapları ve bütün silâhlarını ve merhum kölenin bir gün evvel öldüğünden ertesi gün kabrini açıp sağ elinin çatal sırça parmağını ve sol ayağının yine çatal sırça parmağını kesip tuz içine bir kutuya koyup bir kese guruşu da kral huzuruna getirdi. Hakir merhum kölemin parmaklarını, atını ve tüm esvaplarını görünce bir ağlama tuttu. Kral cömertlik edin kölenin o bir kese parasını hakire bağışladı. Dağ parçası gibi bir yiğit ve yarar köleden ayrıldığım için cihan başıma dar olun 7 kral kâfiristanına gitmek arzuları içime doğup yine Beç içinde gezip dolaşmaya başladım.
İnsana dirilik veren güzel hava
O kadar güzeldir ki nesim rüzgârı ve seher yeli bu şehirde esip tüm halkı sağlıklıdırlar. Erkekleri son derece perhiz ile geçindiklerinden gerçi zayıftırlar, ama gayet sağlıklıdırlar ve gayet uzun yaşarlar. Bütün keferesi siyah rokla, Frenk pabucu giyip başlarındaki türlü türlü şapka üzerine devekuşu telleri takarlar. [71a] Ama,
Genç ve yaşlılarının yüz renkleri
Havasının güzelliğinden bütün halkı kâfurî beyazdır ve uzuvları gayetle düzgün, birbirlerine uygun ve kulakmemesi gibi yumuşak olup gümüş tenli bir alay Alman mahbûbları var ki aşırı beyazlıklarından çoğu sarı benizlidirler, ama bir pislikleri var ki anlatılmaz. Gerçi kabahattir, ama başımızdan geçmiş olay olduğu için birazcık olsun yazalım. Okuyup dinleyen
dostlar affetsinler.
Bir gün baş komiser oğlu Meykel adlı oğlanı al kızıl tebe-kani yanaklar ve kiraz gibi al dudaklar ile görünce hataen ham tamaha düşüp seher vaktinde al yanağından öpünce hakirin dudağına bir tuzlu ter gelip çok terlemiş sandım.
Sonra gördüm bu güneş parçası oğlancık kendi sidiğiyle yüzünü ve gözünü yıkar. Bildim ki bu oğlanı öptüğümde dudaklarıma tuzlu tadı gelen sidik imiş. Diğer güzel kız ve oğlanlarını aşüftelik sebebiyle öpmekten vazgeçtim. Onun için bu diyar kefereleri ve gençleri sarıya yakın beyazsı sarı benizlidirler, ama sidikle yüzlerini yıkadıklarından vücutları gayet yumuşak olur. Bir zaman Nemse çasarmın beş altı yüz adet seçkin, benzersiz güneş ve ay parçası gibi genç, taze oğlancıkla-
276
rı utanmaz, çekinmez Alman civanları ile gönül eğleyip gönlü-müz teselli bulurdu.
Kadınlarının giysilerini bildirir
Bunlar da erkekleri gibi üzerlerine siyah ve renk renk çuka-daıı yensiz işlemeli rokla giyerler, ama içlerine dîbâ, şîb, zerbâf, çeşit çeşit değerli kumaşlardan altın işlemeli ve çerkâb fistan giyerler. Ancak diğer kâfiristan kadınlarının fistanları gibi daracık ve kısa değildir. Bütün etekleri yere birer arşın sürünüp Mevlevi dervişlerinin eteklik fistanları gibi boldur ve asla don giymezler. Hepsi renkli kubadî pabuç giyerler. Genellikle kuşaklan cevahir ve murassadır. Ancak bakire şekilli olan kızlardan başka dul olan kadınlarının göğüsleri tamamen çıplaktır ki beyaz kar gibi berrak göğüsleri var. Bu anılan olan fistanlarını Macar, Eflâk ve Boğdan kadınları gibi kuşanmayıp bellerinde birer kalbur çemberi gibi kalın kuşakları bütün bu kadınları kambur gösterip çirkin görünüşlüdürler.
Ve başlarında beyaz tülbentten örme hayal işi çatma örme nakışlı takkeler üzerine cevahir ve incili istifanlı takke giyerler. Ama Tanrı'mn hikmeti bu diyar kadınlarının memeleri Rum kadınları emcekleri gibi tulum kadar değildir. Hepsinin turunç kadar küçük emcekleri var. Ama yine çocuklarını fazlasıyla süt ile beslerler. Bütün kızları başı açık siyah saçları dağılmasın için misk kokulu beliklerinin üzerine her güzel bahtlı kızları gücüne göre saçları üzerine inci ile yahut Alman boncuğu ile bir çeşit sanatlı örülmüş halkaları saçlarının üzerinde altında kulaklarını kuşatır cevahiri! halkalardır. Bu kızların kadınlar gibi göğüsleri açık değildir ve üzerlerine rokla çekman giymeyip hemen sade zerdûz, rengârenk fistan giyerler.
Suyunun ve havasının tatlılığından bükün kadınları güzel yüzlü, hoş görünüşlü, peri yüzlü, haddinden fazla, güneş gibi parlak güzellik, hoşluk, tatlılık sahipleridir ki her davranışları, yürüyüşleri, duruşları, hareketleri konuşmaları insanı hayran eder. Ve her bir açılmamış çiçek gibi kızların, çim çim, dalga dalga olmuş saçlarını her beliği şeb-târdır. Benlerinin her birine Hâşimî beni gibi bin kez Tatar müşkü değer. Ta bu kadar güzel kızları var. Ama,
Gariplik ve acayiplik: Bu diyarda bir garip şey gördüm.
277
l
Yolda bir kadın giderken kral o kadına rast gelse, eğer at ile i kral at başı çekip ondan kadın geçer, eğer çasar yaya ise yin kral bir kadına rast gelirse el kavuşturup durur. Kadın kral selâmlar, kral da başından şapkasını çıkarıp kadına saygı gos terip kadın geçtikten sonra kral geçer. Garip seyirliktir. BU Hi yarda ve diğer kâfir memleketlerinde söz kadının olup fy[er yem Ana aşkına kadına saygı gösterirler. Erkeklerinin isimleri:
..................(1.2 satır boş)....................
Kadınlarının isimleri:
..................(3/4 satır boş)....................
Hayat suyu nehirleri:
..................(3/4 satır boş)....................
Evlerdeki su kuyuları:
..................(3/4 satır boş)....................
Kâhinlere göre beldenin iklimi:
..................(3/4 satır boş)....................[71b]
Müneccimlere göre imaristanmm talii:
..................(2 satır boş)....................
Sebzeleri, otları, tahılları
Bu şehrin zemini bir geniş verimli ve bitek bir memlekettir. Asla bu vilâyetlerde benzeri yoktur. Zira bütün dağ, tepe, bağ, ırak ve yakınlarında türlü türlü bitkiler yetişir. Bir kilesi elli kile ürün verir, ama halkı ziraat edici değildir. Hepsi çerçi, boncukçu, bıçakçı ve kuyumcudur. Çoğu işsiz güçsüz Horasan tembelleri gibi elleri eldivenden çıkmayıp içip eğlenmekle meşgul olduklarından vilâyetlerinde çoğu zaman kıtlık olur. Zira şehri devamlı olarak insan deryasıdır. Bütün zamanda buğday ve arpası Macaristan ve Totlukistan vilâyetlerinden gelip şehirleri biraz bolluk olur.
Büyük nimet yiyecekleri:
..................(1,5 satır boş)....................
Seçkin meyveleri:
..................(1,5 satır boş)....................
Cana can katan içecekleri:
..................(1,5 satır boş)....................
278
İhtiyaç sahiplerinin gezinti yerleri:
..................(1,5 satır boş)....................
İrem Bağlarının sayısı:
..................(1,5 satır boş)....................
Beç Kalesi'nin külliyatı övgüsünün tamamlanması
Kralın sarayı yakınında Temaşa Sokağı derler, yolun iki tarafındaki duvar öyle parlaktır ki sanki Hıtâyî kâğıt gibi cilâlıdır.
Bu yolun iki tarafı yüzer arşın cilâlı duvardır ve 10 arşın yüksektir. Bu duvarda bütün Beç'te, Prag'da ve başka şehirlerde l^r ne kadar usta nakkaşlar var ise gelip büyüleyici küçük resimler yapmışlar ki görenler parmaklarını ağızlarına götürürler.
Bu yolun sağ tarafında 1073 tarihinde Üstürgon çenginde Osmanlı'nın kılıcıyla kendilerinden 37 bin kâfirin kırıldığını, olduğu şekilde öyle yapmışlar ki diller ile anlatılmaz. Hatta Sadrazam Köprülüzâde otağı önünde cellâtların kâfiri kırıp kelleleri ve leşleri dağlar gibi yığıldığı resimlerini yapmışlar ki başka usta ressamlar kalemini çekmede acizdirler. Yolun sol duvarında bizim Raba Nehri çenginde abartıp saklamadan önce kendilerinin yiğitlik meydanında Osmanlı kılıcından kırıldıklarını, daha sonra bizim Raba Nehri'nde tedbirsizlikle boğulduğumuzun resmini yapıp su içinden karşı selâmete çıkıp kurtulayım diyenleri kurşunla vurduklarını öyle yapmışlar ki yazılmaz.
Gerçekten de bütün tarihlerinde bütün bozma ve bozulmalarını olduğu gibi doğru olarak yazarlar. Hatta yine bu duvarda kralın boyu poşuyla, deve dudaklı çirkin suratıyla bir kral resmi yapmışlardır. Gören onu canlı sanır. Bu resmi nakış ustası gerçekte olduğu gibi yaptığı için kral bu adamı nakkaş başı edip birer kralıçka guruş maaş bağlamıştır. (—) (—) (—)
..................(6 satır boş)....................[72a]
Eski Nemse dilini bildirir
Bazıları Nemçe derler, bazılar Ungur derler, zira Ungurus Vilâyeti, Alman Vilâyeti ve (—) Vilâyeti derler. Eski Hıristiyan memleketlerindeııdir ki,
"Devletimiz 2.600 yıllık eski devlettir" diye övünürler. Gerçekten de Osmanoğlu ile ve Moskov kralıyla denklik iddiasını eder bir kalın devlettir.
279
7 kral eli altında olup bir kral öldüğünde bu Nemse ças rının imparatoruyla buluşup ondan izin alıp 7 kralın birisi tah ta geçer.
Evvelâ Donkarkız kralı, Danimarka kralı, Felemenk kralı Çek kralı, Leh kralı, (—) kralı ve (—) kralı, hepsi Nemse çasar' imparatoruna tabilerdir. Savaş sırasında her kral yüzer bin asker ile çasarın yardımına gelirler. Yine böyle iken Bahr-i Muhit kenarında Yenidünya'da karşı İsveç kralı Nemse çasarının 7 kere yüz bin askeriyle ödlerini koparıp cihanı kralın başına dar etmiştir. Zira İsveç kralı hemen 12 kere 100 bin (1.200.00) göçer evli Tatar askerine sahiptir. Diğer kefere askerlerinin sayışım ve hesabını Allah bilir. 127 yıldır Nemse çasarıyla devamlı cengi vardır. Hatta Nemse çasarmdan yakın zamanda 7 pare kalesini almıştır ki "Her biri yedi iklime denk sağlam kaleler idi" diye Nemseler feryat ederlerdi.
"Hatta biz Türk ile bu sulhu İsveç derdinden ettik. Yoksa Raba Suyu çenginden sonra biz Türk ile barışır mıydık" derlerdi. Ama İsveç kralı Mesih milletinden geçinip İncil kitabı okurlar, ama dilleri başkadır. Lnşaallah yeri geldiğinde onların da dilleri yazılır. Ancak Luteryan mezhebinde bir alay mecu-si kavimlerdir. Nemse ise doğru dürüst Mesih milletinden olup İncil'e tabilerdir. Mezhepleri Papişte mezhebi, yani İrim Papa mezhebindedirler. Fakat dilleri papanın İspanya (Latin) dili gibi değildir. Nemse dili gayet ağır dildir. Genellikle bazı kelimeleri Farsça bulunmuştur. Zira bunlar da Acem diyarından Menûçehr evlâtlarıyla gelmişlerdir. Ancak yukarıda yazıldığı üzere Hazret-i Davud erganun sazı çalıp Zebur âyeti okuduğu için Davud Nebî'ye indirilen suhufları Nemse diline çevirip erganun ile Zebur âyeti okurlar.
Nemse dili üzere Zebur kitabı âyetleri
Fin son der bares an daştiges gebet cuder ali'r-heyligsten unt si-ligten yuguntfimv Marya hilf avef den kapııçinar ber kopa yani kala so son.
Bu yazılanların tamamı Hazret-i İsa aleyhisselâmm ve Meryem Ana'nın övgüsüdür. Hatta bütün rahipler haçlı sancağı, bayrağı ve erganunlarla kiliseden kiliseye giderken bu İsa övgüsünü yüksek sesle okuyup yollardan geçerler. Ama bir aca-
280
yip
ve garip tarz ile bu övgüyü rehavî makamında okudukla-
rında dinleyen insan mest olur.
Zebur kitabında Hazret-i İsa duasının Nemse diline çevirisidir
Daler furtireflihste golor virdiyaste Ali'rheyligste ale çeyt un bef-lekste yuguntfimv Marya an matre un serris herres Yezu kirişti in re-ııijrin der velt unt hersir in ali'rkıra aturen melke dimiye mani verlest niye mant verehst avih niye mani ver cu dir mit ray nin iri nirştend ııııt bıts fei'tigen. Kot Allah'tır Marya Firav Meryem Ana'dır.
Zebur'un bu inci gibi sözleri erganun ile yahut hoş sesle, yanık sesle rahipler veya çocuklar okuduğunda insanın aşkından mest olacağı gelir. Zira bu âyetler musikâr ilmi üzere sofya-ne usulüyle okunduğunda insan iç rahatlığı, zevk ve gönül sa-fası bulur, vesselam.
Nemçe dilini bildirir
Nemçe; Macar dilinde "nem" değilim manasınadır, yani "Çek değilim, Nemseyim" derler. Ama Nemse fasihlerine sorsan "Nemeş kavmiyiz" derler, yani "Nemçe değiliz" demek olur, her kavmin bir inançları vardır.
Nemse'nin alışverişlerinde hesapları bu şekilde yapılır ki doğru dilleri budur: Evvelâ,
ans
l
sekes 6
çiyaııçet 20
ısçpn 2
siben 7
tiraysik 30
biirot ekmektir
lihit mum
feder kalem
pnpir kâğıt
f/mı/ imâle 3
alıet
firçik 40
bosır su
hhter
şamdan
fin tirciid divit kalem
Kof Allah
flr
4
llfliJİH
9
fufçik
50
finf
5
çen 10
sh/ilıçik '60
vnıjııı şarap
ıııeser bıçak
tinle mürekkep
Marya Meryem Ana
281
KosMin opal İstanbul padişahı
İııpimtor
padişahlar padişahı, yani şe-hinşah
çnsnr kraldır
Lipolde inpirntor Engiir Nemse'nin Ungurus kralı
paıııpol pamuk
|
[72b] kum her gel beri
|
seçilide otur
|
ııiksi yoktur
|
uskut iyidir
|
un maı/iıı tntrbıı yok ağam
|
ma\/ firav benim kadınım
|
ı/ııgfirnv benim kızım
|
furta imâle bre kaç
|
ınnyıı fodir benim babam
|
ıııayıı puluçla benim kardeşim
|
gelıer kılanı gel küçük
|
gelıer ma\j herec Gel benim canım
|
|
por pisti dur bir parça
|
MS
|
|
dııkat
|
iş altını, yani alçak altın
|
sikkeli altın
|
taler dökme riyal guruş
|
kıralıçkn iki penez
|
engörleş peııez
|
..................(2 satır boş)....................
Ama sikkelerinin tertemiz, sağlam ve halis ayarlı olduğuna, kalp ve eksik olmayıp saf gümüş olduğuna aşk olsun.
Bunların bir darphanesi vardır ki bir kral ve bir padişah sahip olmamıştır, ancak Venedik kralı sahiptir. Hele Venedik kimyaya maliktir. Ama bu Ungurus tibir getirtir, bütün bezirganları her metaını sikkeli ve sikkesiz altınını getirip tekrar eritip bir çeşit saf Ungurus altını keserler ki bir kralın altınına benzemez. Hatta Venedik'in yaldız altınına yan başı gelir gayet saftır.
Ungurus altınının şekli
Bir yanında başı miğferli, telli ve gövdesi demir giyimli, beli ince, elinde bir deste ok ile ayak üzere durur bir resim vardır. Yanlış inançlarınca (—) (—) (—) ola. Etrafında Nemse yazısıyla özellikleri yazılmıştır. Ardında dört köşe hazinesi içinde 5 satır yazı vardır. (—) (—) (—) özellikleridir. Kenarında başka yazılar vardır.
282
Alman dökme guruşunuıı şekli
Bir yuvarlak şekilli tam 9 dirhem gelir saf beyaz gümüşü vardır. Rumeli diyarında 100 dirhemine 30 dirhem bakır korlar, yine damgaya geldi derler. Bir tarafında krallarının başı kaba beline dek resmi var, kenarında tahta çıkış tarihi var. Öbür tarafında iki başlı, iki ayaklı ve iki kanatlarını açmış karakuş resmi vardır. Bütün sancak, bayrak ve sikkelerinde bu karakuş resmi var, zira yanlış zaıılarınca bütün kuşların en yırtıcısıdır, «ani kendileri de bütün krallardan yırtıcı ve keskin kral ola. Ve toplam 7 yerde sikkesi kesilir, bu vilâyetler bunlardır ki yazılır.
..................(l satır boş)....................
Ama Beç'teki darphanesi görmeye muhtaçtır. Gürüsün bir çeşidini zımba ile yuvarlak kesip sikke de vurulur ve bir tür yassı guruş gibi sebüke tahtadır. Bir yanından adamlar dolapları çevirdikçe çarkları çevirip hem yuvarlak guruş kesilir hem sikke vurulur. Bir günde kolaylıkla 50 bin guruş kesilmesi mümkündür, ama darphanesine baş komiser ve darphane emininden başka bir kimse girip göremez, vesselam.
Dostları ilə paylaş: |