GüNÜMÜz tüRKÇESİyle evliya çelebi seyahatnamesi


Kemenvar Kalesi'nin özellikleri



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə4/34
tarix15.01.2019
ölçüsü2,09 Mb.
#96831
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   34

Kemenvar Kalesi'nin özellikleri

Kemendvar ve Keminvar da derler. Bu da yukarıda Al­man Vilâyeti'ne giderken ateşe vurup ganimet malını aldığı-

miz ayrıntılı olarak yazılmıştır. Ama çasar hükmünde olmakla kâfirler henüz iç kalesini imara başlamış.

Bizi görüp kalenin uğrun kapısından kâfirlerin bazıla­rı dağlara kaçıp gittiler. Ama biz bu kale altına gelince bizi bir yağmur tuttu ki gitmeye dermanımız olmadığından bir yanmış kiliseye girip kurtulduk. "Ama belki ansızın kâfir bizi basar" diye hakir kilisenin çanlığma hizmetçilerimle çıkıp karakol gö­zetirdim.

Bu kale altına bizden önce İslâm askeri gelip konmuş göç­müş, ama at, katır, deve ve topçeken sığırları leşinden geçilmez idi. Hatta bir katar deve ve nice katar katırlar ve atlar ormanlar içinde başıboş gezerlerdi. Dermandan kesilmiş küheylân atlar ormanlarda eyerleriyle gezip hararlar, çadırlar ve sepet sandu­kalar içinde sayısız ve kıyassız esvaplar dağılıp yerlere serilmiş, asla kimse almamış, çamur içinde öylece kalmış. Cebehane ara­baları yükleriyle ve koşulmuş ölmüş kalmış atlarıyla ormanlar içinde kalmış dururlar.

Hatta biz askeri bozuldu sandık. Meğer bütün İslâm aske­ri ve tüm hayvanlar açlıktan, yağmurun çok yağmasından ve sıkıntı ve eziyetten bütün mallarını bırakıp bir tarafa çekip git­mişler. Oradan 5 saatte akşama yakın,



Vaşvar Kalesi'nin özellikleri

Bu da kötü işli sapık kral hükmünde sağlam kale imiş. Sad­razam fethetmiş, tüm cebehanesini Kanije'ye göndermiş ve ka­lesini yakmış, ancak kârgir yapı kiliseleri kalmış. Bu kale altın­dan biraz geçip bir ormanlık içine girip etrafımıza karakollar komamızdan sonra atlara yem asıp bizler de yemek yiyip yat­tık, ama gayet sarplık ve ağaçlık hıyâban idi ki anlatılmaz.

Kanije'den buraya iki gün iki gecede geldik, ama Allah bi­lir ya, gözlerimize asla uyku girmemiştir. Sabah olunca kalktık. Kanije'den tuttuğumuz otuzar guruşluk kılavuzumuzun birisi kaçmış, ikisi durur.

"Bre öbür yoldaşınız nice oldu?" diye sorduk.

"İleriye ince karakol olmaya yalnız gitti" deyince hepimiz kuşkuya kapılıp,

"Ayâ kâfire haber mi etmeye gitti? Bir alay çeteden mal al­mış adamlar geliyor demeye mi gitti?" deyip nice çeşit bozuk




24

25


ve kötü düşüncelere kapılıp pür-silâh atlarımıza binip gider­ken yine büyük Raba Nehri görünüp sol tarafımızda sel, yağ­murdan dolayı Ceyhun Irmağı gibi akardı ve İslâm askerinin esvapları, ağırlıkları, at ve katırları yerde yatarlardı. Develer ve seyishaneler döküntüler içinde gitmeye başladık. Ama esvap, mal, yiyecek, çadır, ağırlık, mükellef döşenmiş çergelerde yor­gan, yastık, mutfak aletleri, kap kaçaklarıyla çamur içinde toz toprağa bulanmış yatar ve nice yüz hasta adamlar olup kimisi hayatta aç biilaç eğlenip yatar.

Bildik ki İslâm ordusu yakındır, ama bizim de atlarımızın yemleri ve bizim yiyeceklerimiz kalmayıp ne çare o gün o gece Raba Nehri kenarınca gidip gece yarısında atlara yem kestirip dört tarafımıza karakollar koyup yattık. Şafiî vaktinde güneş bir mızrak boyu çıktığı sırada onu gördük, dün gece kaçan kı­lavuzumuz önümüzden beri at boynuna düşmüş har har solu­yarak gelip,

"Bre gaziler muştuluk bugün Kerbelâmız günüdür, hazır­lıklı olun. İki bayrak kâfir geliyor ve her bayrakta seyrettim ikişer yüz kâfir ancak var, ama hepsi yarar ve yunak katana kâfirleridir, bu yola geliyorlar." Biz de hepimiz bir yere gelip danışıp,

"Bu kılavuzumuz kâfire haber edip üzerimize kâfiri getir­di" diye yorum yaptık. Nicesi,

"Gelin şu kılavuzun başını keselim, sonra ne iş olursa gö­relim" dediklerinde hakir razı olmayıp,

"Eğer Rabbü'l-izzet bize fırsat verip kâfiri bozarsak elbet­te esirlerden haber alıp kılavuzumuzu sonra kati ederiz" dedi­ğimde taraf taraf "Makul" dediler. Bir nicemiz,

"Gelin hemen Kanije'ye gidelim" dediklerinde nicesi,

"Bre adamlar daha kâfir görmedik ve bir elbeşti kadar cenk etmedik ve İslâm askeri yakın iken bir haber almadık. Hemen hepimiz kırılmcaya kadar cenk ederiz" diye yemin bil-lah ve kasem tallah edip tuza, ekmeye, kılıca ve Kelâm-ı İzzet'e el vurup tüm heybelerimizi, terkide yağmurluk ve esvapları­mızı bir yere yığdık. Atı kalmış adamlardan bazılarıyla haki­rin kölelerini koyup hepimiz 1.400 [8a] adet salt atlı gaziler at­larımızın denklerini berkitip helâlleşip dal-satır, balta, külüng

ve Frenk tüfengi ile hazır olup üç kol asker edip biri sağ ve biri sol olup bir kolu pusuda saklı koyup bizler de yavaş yavaş gi­derken,

Büyük cengi ve Hak Taâlâ'nın ihsanı olan yardımı ve zaferi

bildirir

Hemen Raba Nehri kenarından beri kâfirin trompete boru­ları, davulları ve at kişnemeleri işitildi.

Bizler de ileri 350 yiğit pür-silâh çarkacı gönderdik. Onlar ileri gittiklerinde hemen kâfir alayları da belirdi.

Derhâl bizler de toplanıp ayak ayak ileri gitmedeyiz, ama hakir Fetih suresini hoş sesle okumadayız.

O sırada bizim çarkacılarımız kâfire yaklaştı. Kâfirin de ileri çarkasmda 100 kadar yayan tüfenklisi var ve sağ tarafta bir mavi ipek bayrak altında 200 kadar kâfirleri ancak var. Solkol-da bir altın haçlı ve zerdûz işleme kırmızı bayrak altında yak­laşık 150 kâfiri var, ama gayet pak yiğitleri ve yunakları var. Ama hamd olsun bizim asker ve onların askeri bir seyrek ağaç­lık ve düzlük içindeyiz. "Atlarımız işler" diye korku çekmedik, ama "Pusuları vardır, gaziler kâfiri komayalım" diye haberleş­tik. Çünkü bu hâlde iken bizim çarka ve onların çarkacılarmm yayanları bir yaylım kurşun atınca kâfirlerin atlıları dal-sırık olup çarka çarkaya girişip bize çarka cengi dayayıp bize gelme­ye yüz tuttular. Derhâl tüm kâfirler domuz topu olup bize çat­tılar. Hakir,

"Bre gaziler, küffar pek azdır, Kerbelâmız günüdür. Allah Allah çağırıp kâfire bir hov edelim" diye bağırınca aman Allah 1.500 adamın "Allah Allah" sesleri yerleri ve gökleri inletti, zira gayet dağlı ve ağaçlı yerler idi.

Hemen hepimiz dal-satır olup kırmızı bayrak altındaki kâfirlere "Allah Allah" deyip hemen sataşıp bir yaylım kurşun onlar bizlere ve bir hamle bizler de onlara girişip hamd olsun bir anda kâfirlerin 100 kadarı toprağa düşüp derhâl sol tarafı-mızdaki mavi bayrak altındaki küffar bize hov hov ederken he­men geride esvaplar yanında bıraktığımız adamlar da bir kere can u gönülden bâng-ı Muhammedi sesine yol buldurunca he­men pis kâfirler,

"Hay Türk'ün dahi imdadı geliyor" deyip bütün kâfirler




26

27

yüz çevirip kaçarken Allah'ın hikmeti bize yar olup daha önce pusuya koyduğumuz asker üzerine kaçarken hemen pusuda olan gaziler de "Allah Allah" deyip kâfirin önlerini alıp giriş­tiler.

Hemen cümlemize taze can gelip küffar can havliyle yine geriye dönüp bizim ile pusuda olan iki askerin arasında kalıp o at işler ovada kâfirleri topa tutulmuş maymuna döndürüp kâfirleri kova kıra bizar olduk. Eğer bu gazamızı olduğu gibi yazsak, bir cilt kitap olur.

Kısacası, tam 4 saat şiddetli savaş edip 586 adet piyade kâfirlerden asla can kurtulmayıp kılıçtan ecel içkisini içip hep­si sarhoş iken cehenneme yuvarlanıp gittiler.

543 kadar atlı yarar katanaları ve 8 adet kaptanları zinci­re bağlı esir olduklarında hemen bir hayli mesafeden kâfir kap­tanlarının sekizi de bizim gece kaçan kılavuzumuzu görüp Macarca,

"Bre bestele len kurafiya" ve "basom şeget" ve "pasa man­ya" deyip kılavuza söverdi.

Esirlerden sorduk, meğer melun kılavuz Komar Kalesi'ne o gece varıp,

"Bu kadar maldar Türk askeri geliyor, kalkın" diye kâfiri getirdiğini esirler söyleyince,

Garip seyir: Hemen kâfirlerin yüzüne karşı kılavuzumu­zun gece kaçanını getirtip tüm kâfir esirler kılavuzun yüzüne tükürüp tekrar tekrar ağır küfürler ettiler. Bu kere kılavuz ne der,

"Vallahi gaziler sizi gördüm ki bir alay elleri kolları kan­lı ve arslan canlı yiğitlersiz, bre fırsat ganimettir, ben ise bu kâfirlere esir olup hapsettiler. Bu kâfirlerden bu gazilerle inti­kam alayım deyip 'azıcık Türklerdir' diye gerçekten haber et­tim. Elhamdülillah sizin sebebinizle bu kâfirlerden intikamımı aldım ve sizi bu kadar gaza sevabına koyup bu kadar kaptan esirler ele girdi" dedi. İmdi kâfirler ile kılavuzumuzun hangi­sine inanırsın. Allah'ın hikmeti hemen iki nefer kılavuzumuz,

"Bre kâfir sen ne zaman Komar kâfirlerine esir oldun. Bre [8b] hayduk oğlu hayduk, bizi bu kadar gazilerin içinde hica­ba koyup kâfire kaçıp haber edip hele sen Kanije'ye gelmezsin

0la" diye onlar da kılavuzun yüzüne tükürürken hemen Tatar Satı Balı kılavuzun yanından geçer gibi olup nasıl bir kılıç vur­du ise kılavuzun kellesi meydana düşüp tüm gaziler "Yüz defa bârekallah" diye beğendiler.

Ve dahi hamd olsun, demek ayıptır ama bu da Rabbimin bir fazlıdır bu hakire de bu gazada iki gaza nasip olup birisi ok ile ve birisi kılıç ile; ama bizim askerden 7 yiğit şehit olup 40 yiğit de yaralı idi. Bir yiğidimiz de kâfiri kovarken atı ile kendini bir ağaca vurup atı ve kendisi şehit oldu.

Kurşundan 9 atımız da ölüp bizler yine kâfirlerden 125 ka­tana atları ve 300 baş Macar atları ganimet aldık, ama çoğu at­lar Müslüman atları ve Osmanlı eyerleri idi.

Biz de tüm kâfirleri bağladık. Ölen kâfirlerin leşlerini so­yup bellerindeki kemerleri ve silâhlarını aldık. Şehitlerimizi orada defnedip bütün ganimet mallarıyla terkilerimizi bıraktı­ğımız yoldaşlarımızın yanma gelip,

"Bre size Allah Allah deyin' diye tembih etmemiştik" de­yince onlar:

"Vallahi Allahu Taâlâ'nm hikmeti oldu, onu gördük geri Kanije'den beri 12 yeşil sarıklı hem önünde ve hem artlarında yeşil sarıklarının uçlarını sarkıtmışlar, küheylân atlara binmiş­ler. İçlerinde bir yassı yüzlü ve bir siyah sarıklı bir büyük katıra binmiş bir imam, ama bütün esvapları ve çizmesi siyah, hemen yanımıza gelip 'Allah Allah çağırsanız, kâfiri bozup Kanije'ye dönseniz yine' dedi. Onlar bir kere can u gönülden 12 kişi Al­lah adını çağırdılar, biz de çağırdık, o 12 emirler size doğru git­tiler, gayrisini bilmeziz, şimdi gördük kâfiri bozmuşsunuz" de­diklerinde hepimiz hayretler içinde kalıp şaşırdık.

Sonra yine terkilerimizi bağlayıp atları ölenlere atlar verip diğer esvapları boşalan atlara yüklettik. Tüm esirleri kol kola kıvrak çatıp bütün davulları, trompete, zurna ve haçlı bayrak­larını kâfirlerin boğazlarına takıp şenlikler ile Raba Nehri ke­narına varıp iki saat batı tarafa giderken,

Diğer hikmetli seyirlik: Onu gördük, ormanlar içinde ya­ralı atlar, kâfir leşleri, at leşleri ve bizim şehitlerimizin taze me­zarları o kadar var ki haddi sınırı yok. Ormanlar içinde defne­dilmemiş şehitlerimizin hepsinin âletleri ve hayalarını kesip


28

29


ağızlarına sokmuşlar. Yüzlerce şehit toz toprağa bulanıp tapta­ze yatarlar.

"Bre canım bu ne büyük temaşadır?" diye taaccüp edip ile­ri giderken hemen ormanlar içinden,

"Bre ümmet-i Muhammed, aman dininiz aşkına bizi alın" diye nice adamlar bağrıştılar.

Bizler de ileri vardığımızda 2 adam ayağa kalktı.

"Bre adamlar, bu ne hâldir, burada nişlersiz?" dediğimiz­de, onlar:

"Vallahi biz Gürcü Mehmed Paşalı idik. Budin Veziri İs­mail Paşa ile çarhada giderken kâfir bizi bu mahalde basıp tam 5 saat cenk edip kâfir bizi kıra kıra bozulup kaçtık. Üç gündür bu dağlarda açlıktan bütün atlar, hayvanlar ve adamlar kırıl­dı. Uyanık olun asker tarafına gitmen, kıtlıktan ve kâfir çok­luğundan işleri Allah'a kalmıştır. Ordudan dışarı bir kimsenin ota otluğa çıkmaya gücü yoktur" dediklerinde biz de bulandık.

Bu kadar mal, bu kadar at ve bu kadar esirlerimiz var. He­pimiz bir yere gelip meşveret ettik. İki nefer kalan kılavuzları­mız da orduya gitmemize razı olmadılar,

"Zira bu kırdığımız Komar kâfirlerinin kaçkını elbette ya bugün veya yarın kalabalık asker ile bu esir olan büyük belli başlı kaptanları elinizden kurtarmak için gelip önümüzü alır­lar. Gelin hemen yüzünüzün akıyla Kanije'ye sizi bir gayri ince yoldan götürelim, esenliğe çıkıp Allah'a hamd edelim" dedik­lerinde bütün kılavuzlarımız taraf taraf makul dediler. Fatiha okuyup geri dönerken dört adam daha ormandan çıkageldi. Bunun altısını da boş atlara bindirdik, Veziriazama götürece­ğimiz kelleleri tamamen soyup topraklar ile bir yere torbalara doldurup,



1074 yılı Zilhicce ayının 16. günü Kanije'ye gittiğimizi

bildirir

Raba Nehri kenarından doğu tarafa Balatin Gölü'nü sol ta­rafa alıp Sigetvar Kalesi ve Kapoşvar Kalesi yollarına kılavuz­larımız [9a] gidip Kanije Valisi Yentür Hasan Paşa askeri, ket­hüdası, Kanije kulunun yarısı, bizim Tatar ve serhadli askerleri hepsi bir yerden top olup esir olan kâfirlerin ellerine birer kâfir kelleleri verip o gün gidip,



Komar Kalesi menzili karşısında bir dağ içinde dikkatli yatıp ertesi sabahleyin yine doğu tarafa gidip nice bin ağaçlık ve ormanlı dağlar geçip 9 saatte,

Hunka menzili: Bir geniş ovada yüksek topraklı bayırdır, ama sonradan yığılmıştır. Orada bir gece gayet tedbirli yatıp ertesi seherle bütün kâfir kellelerini birer tane sırıkların üstü­ne mızrak süsü şekilli ettik. Kâfirlere davullarını, boruları ve trompetelerin çaldırarak ve haçlı bayraklarını baş aşağı açtıra­rak bir şenlik ve şadumanlık ederek büyük bir alay ile,

Kanije Kalesi menzili, Topraklık Kalesi tarafından şeh­re girince Kanijelinin bütün zengini, yoksulu, yaşlısı genci bizi karşılamaya çıktı. Koca Kanije Kalesi'nden bir yaylım top şen­likleri olup semender gibi Nemrud ateşi içinde kaldı. Bir se­vinç ve şenlik alayı olundu ki diller ile anlatılıp kalemlerle ya­zılmaz. Hatta katlettiğimiz kılavuzumuzdan ötürü tüm Kani­je gazileri,

"Bileğinize kuvvet, gaza-yı ekber sevabı edip bizi o eşkıya­nın hilesinden kurtararak kılıcınızı arşa astınız" deyip tüm ga­zilerimizi herkes hanesine misafir alıp bütün esirleri hesap ile zindanlara ve kireçhane adlı mahpushaneye koyup herkes,

"Gazanız kutlu olsun" deyip,

"Yüz kere bârekallah, merhaba iyi yüz aklığı edip iyi ka-tanalar ve yarar kaptanlar düşürmüşsünüz, hemen ucuz ver­men" diye bazı dostlar esir kaptanların fiyatlarını takdir ettiler.

Sabahleyin bütün ganimet malımızı çarşıya çıkarıp tüm kefereleri, atları, esvapları, kılıçları, kemerleri ve diğer çeşit çe­şit eşyaları kırat kırat pahalıca satıp 5 günde bitirdik.

5 adet kâfirlerimiz biner altına ve 5 keferelerimiz beşer yüz altına geri kalanı ikişer üçer yüz altına satılıp 10 adet esiri ka­nun üzere paşaya pencik verdik, ama hayli kavga ettik.

İki bayrak kaptanını "Saadetlü padişah esiridir" diye aldı­lar, onun için de hayli tartıştık. Sonunda kanundur diye aldılar. Ama "O iki kapudanlardan da onar bin altın gelir" diye ümidi­miz var idi. Dert etme, hayırlısı olsun deyip göz yumduk.

Bunlardan başka sattığımız tüm mallardan 10.870 altın elde edip at, kılıç ve tüfenk kaybolanın zararlarını ve öldürülen kıla­vuzdan başka iki adet kılavuzun ücretlerini çıkardık. Bundan




3 ü

31


sonra kırkar guruş fukara için, 10 guruş Kanije'nin iki kapısı­nın kapıcıları ve kurbanları için, Kanije Kalesi duvarları üze­rinde yatan şehitlerin kurbanları ve şehitlerin helvası için, bi­zim şehit olan 8 neferin lokması için ve bizden 18 adet yara­lı gazilerimizin merhem parası için bütün masrafları ortadan çıkardıktan sonra hepimiz kardeş gibi bir yere gelip yine Sul­tan III. Mehmed Han Camii'nde eşit payla hakirin defteriyle 1.490 yiğit (-—) altın hisse aldık. Cami hizmetçilerine de 5 altın verdik. Hakire de Feth-i şerif okuyup nice işlerinde ve katip­lik hizmetlerinde bulunduğum için iki pay daha fazla verip üç pay almış oldum. îki adet köleme de birer pay verdik.

Bütün gaziler gülbâng-ı Muhammedi çekip bütün şehit­ler, gaziler, pirler, önderler, şehitler öncüsü Hazret-i Hamza ve Kerbelâ Çölü şehitleri ruhları için Fâtiha-i şerife okuduk. Her­kes konaklarına gidip Kanije içi bolluk ve şenlik oldu.

Allah'ın hikmeti ertesi gün Hünkâr Hasekisi Başbal-tacı Hasan Ağa hatt-ı şerif ile Kanije'ye gelip "Elbette beni Sadrazam'a ulaştırın" deyince tüm Kanije ayanı toplanıp,

"Haseki Ağa'yı Ustolni-Belgrad üstünden Sadrazam'a ulaş­tırmaktan başka güvenli yol yoktur" dediklerinde bizler de he­pimiz hazır olup, Kanije'den Ustolni-Belgrad'a, oradan Raba Nehri gazasına gittiğimiz konakları bildirir

Evvelâ Kanije'de bütün dostlar ile vedalaştık. Haseki Ağa'ya bin kadar yiğit yoldaş verdik ve bizim de bin adet seç­kin askerimiz olup Kanije'den kuzey doğuya doğru eğimlice ormanlık, dağlık, tehlikeli ve korkunç yolları ve bataklı gölle­ri 8 saatte geçip, [9b]

Sağlam Sekeşvar Kalesi'nin özellikleri

Macarcada (—) (—) demektir. Yapıcısı Ungurus kralların­dan Ferdinandoş Kral'dır.

1009 tarihinde Sultan III. Mehmed Han zamanında Serdar Gazi İbrahim Paşa fethidir, ama 1024 tarihinde Sultan Ahmed Han zamanında bu kaleyi kâfir işgal edip bir daha Müslüman­lara sığmak olmasın diye yakıp yerle bir etmişlerdir. Daha son­ra Petro Hasan Paşa bu kaleyi yeniden yapmıştır. Hâlâ Müslü­manlar elinde bir bağlı, bahçeli, suyu ve havası hoş, dört tara-

32

fi verimli dağlık ve ağaçlık eteğinde üç kat çit palankadır. 300 ]

Kanije paşasının voyvodalığı ve Kanije niyabetidir, başka hâkimleri yoktur, bir serhad adası yerdir. Hâlâ İslâm serhaddi-nin sağlamlıkta ve dayanıklılıkta seçkin bir şeddi ve İslâm ka­lelerinin bir müstahkem kilididir.

Bir camii, iki mescidi, bir medrese, bir mektep, bir han, bir hamam ve yetecek kadar dükkânları var. O kadar bakımlı ve süslü çarşı pazarı ve haneleri yoktur.

Buradan yine kuzeye ve batıya meyilli (—) saat gidip, Osmanlı serhaddi, yani sağlam Kopan Kalesi'nin özellikleri

Macarca'da (—) (—) demektir. Yapıcısı Mikloş Niski Ban'dır. Süleyman Han korkusundan yapmıştır. Sonunda 1009 tarihinde korktuğuna uğramıştır. Bu da III. Mehmed Han za­manında Gazi İbrahim Paşa eliyle Zirinli kâfirinin elinden fet­hedilmiştir.

Hâlâ Kanije Eyaleti'nde başka sancak beyi tahtı olup beyi­nin hass-ı hümâyûnu 230.000 akçe olup zeamet sahibi 13 ve ti-mar sahibi 311 kadardır. Alaybeyi, çeribaşı ve yüzbaşısı vardır.

Savaş sırasında beyinin askeriyle toplam 3 bin asker olur. Ve 150 akçe pâyesiyle âsumânî kazadır ki asla köyleri yoktur, tamamen kâfiristandır. Müftü ve nakibi yoktur, ama sipah ket-hüdayeri ve Budin yeniçeri serdarı vardır. Ancak kapukulu ye­niçeri serdarı yoktur.

Bir kere yeniçeriler bu kaleyi aman ile kâfire verdiklerin­den bu kaleye asla yeniçeri komazlar. Hâlâ üç oda cebeciler ile cebeci ağası ve bir oda topçu ağası vardır. Muhtesibi, bâcdarı, haraç emini, şehremini, mimar ağası, dizdar ağası, 500 kulu, 12 ağalığı ve nice yüz ayanları vardır. Ayandan (—) (—) (-—)

Kalesinin şekli: Bir düz yerde beşgen şekilli, şeddadi taş yapı, sağlam iç kaledir. Batı tarafa ancak bir sağlam kapısı var­dır. Hendeği bataklıktır, asla eğimi yoktur. Ve dört tarafı iki sa­atlik top menzilinden uzak sarp ağaçlı dağlardır.

Bu kalenin dört tarafında gayet sağlam kulelerinde çok iri balyemez topları olup donanımlı ve mükemmel cebehane-si, her mühimmat ve levazımatları mevcuttur. Beden dirsekle-



33

ri ve kapı önünde köprüsü hazır olup her gece köprüyü bekçi­ler makara ile kaldırırlar.

Bu narin kale fırdolayı 2.500 adımdır. Hisar içinde toplam 645 adet şindire tahta örtülü tek katlı ve iki katlı haneleri var­dır, ama bahçeleri yoktur, gayet daracık evleri var.

Hepsi 4 adet camidir. Süleyman Han Camii iç kalededir, ufak tefek eski bir mabetgâh camidir. Sonra,

Hasan Ağa Camii iç açıcıdır. Sonra,

Alaybeyi Camii ruhaniyyetli ibadetgâhtır. Sonra,

Saçlı İmam Camii güzel ibadetgâhtır. Sonra,

Bunlardan başka kale içinde ve dışında 11 adet mihrap mahalle mescitleri vardır.

Toplam 16 adet Müslüman ve kefere mahallesi vardır, ama genellikle taşra varoş mahalleleridir.

Kopan Kalesi taşra varoşunun şekli

Bir düz geniş ovada büyük bir varoştur ki tamamı kat kat, şindire tahta örtülü pek çok odalı geniş evleri var.

Bu varoşun çevresi gayet sağlam rıhtım ve çim dolma eski palankadır ki büyük bir duvar kuşatıp her tarafında çok bü­yük ve heybetli tabyaları vardır. Her köşesindeki dirseklerin­de mazgal delikleri ile hazır bir büyük varoştur. Ancak bu ka­lenin büyüklüğüne göre kulu azdır, ama uzdur.

Kâfirler defalarca bu kaleyi kuşatıp bir iki ay dövüp so­nunda hüsrana uğramış olarak giderlerdi.

Hatta 1074 tarihinde yine kâfirler gelip kuşatıp bir taş ko­parmaya güçleri yetmedi, bu kale gazileri kâfirin başlarını ko­parıp başsız ve buğsuz it gibi gittiler. Ta bu derece yarar ve namlı gazileri vardır. Taşra varoşu sarp olup hendeği çepçev-re ağzına kadar batak su olduğundan [10a] gazileri kâfirlerden asla korku ve ürküntü çekmezler. Bu varoş kaç adımdır, hatı­rımda yoktur, fakat şarampavları ve mazgal delikleri çoktur.

Taşra varoşunun üç kapısı vardır. Biri (—) yönüne bakan Sultaniye Kapısı, biri Kanije Kapısı ve biri Seget Kapısı'dır.

Mescitleri ve camileri yukarıda yazılmıştır.

Toplam 2 medresesi, 3 adet sıbyan mektebi, 2 adet derviş tekkesi vardır. Ve toplam 2 adet hamamı var, biri iç kalede Sü­leyman Hamamı, biri dış varoşta Bey Hamamı, ama hanları

yoktur, zira "miafirleri hana kondurmak ayıptır" diye han yap­mayıp bütün tüccar, gelen giden yolcular yıllarca evlerde ko­nuk olurlar.

Ve yüz kadarca sanat ehli dükkânçeleri var, ama yine her şey mevcuttur.

(1,5 satır boş)

Övgüsünün tamamlanması

Suyu ve havası tatlı olduğundan mahbûb ve mahbûbeleri çoktur. Gayet bolluk diyar olduğundan garip dostu insanları var. Hepsi gaza ile geçinirler, zira gayet serhaddir, kulları gayet yiğit gazilerdir, ama Müslüman görünüşünde gezmezler. Hep güderi adıyla bilinen deri dolama, kırmızı Macar kalpağı, sık­ma deri çakşır ve kısacık esvap giyip çokluk Türkçe bilmezler, hep Macarca konuşurlar, zira genellikle görüşüp kaynaşmala­rı Macar kâfirleriyledir. Ama gayet musallî ve ehl-i sünnet ve'l-cemaat hâl sahibi gazileri vardır.

Bu şehirde 3 binden fazla ayağı demirli kâfir esirleri vardır.


Her gece bütün kâfirleri iç kaledeki zindana korlar, sanki Vi-
lagoş Kalemizin zindanı gibi cehennem çukuru zindanı vardır.
(1 satır boş)

Bu kalede bir gece yatıp sabahleyin kale ağalarından 300 nefer yarar kılavuzlar alıp "Balatin Gölü taraflarından Raba Nehri'ne doğrudur" diye gitmek hazırlığında iken kale kapıla­rı açılıp dünkü gün bu kaleden çeteye giden gaziler gelip nice yüzü yaralı ve 70 kadar yiğitleri atlar üzerinde bağlı şehitle­ri ile çıka geldiler. Bütün gaziler başlarına üşüştüler, perişan hâllerinin sebebini sordular.

"Vallahi Balatin Gölü kenarı ki, bugün sizin geçecek ye-rinizdir, 4 bin kâfir bir yerde ve 50 bin kadar kâfir de ileride Raba Suyu kenarında İslâm askerinin ardını kollayıp geri ka­lanları kırıp geçirirken bir bölüğüne biz rast geldik. Biz iyi cenk ettik. Sonunda kâfirler bize galip geldi. Bu kadar yiğitlerimi­zi kırıp bu kadarımızı yaraladı. Şimdi cansız kaleye geldik. Sa­kının, o yola gitmen, zira Balatin Gölü kenarında olan sağlam kalelerden ilk baştaki sarp kaleden evvelâ Torba Kalesi, Kü­çük Kapornok Kalesi, Şimek Kalesi, Marçil Kalesi, oradan Tab-yasa Kalesi, Köprü Kalesi, Kilatiş Kalesi ve Büyük Varoş Kale-


Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin