GüNÜMÜz tüRKÇESİyle evliya çelebi seyahatnamesi



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə7/34
tarix15.01.2019
ölçüsü2,09 Mb.
#96831
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   34

Tanrı nimeti seçkin meyvelerinden, 20 çeşit sulu üzümü, şeftalisi, armudu ve eriği boldur. Ve,

İnsanı dirilten havası: Gayet hoş olduğundan mahbûb ve mahbûbesi ve Macar güzelleri bir serhadde yoktur. Gümüş ten­li, kulak memesi gibi yumuşak ve hoş kızları olur. Gerçi ser­besttirler, ama hayâsız ve edepsiz değillerdir. [16a]

Kadınlarının giysileri: Siyah ferace giyip yassı terpuş tak­ke giyip beyaz çember örtünüp edeplice gezerler, ama çarşı pa­zarda asla kadın görmek ihtimali yoktur.

59

Erkeklerinin giysileri: Bütün halkı kısacık çuka dolama giyerler. Kopçalı çakşır, renkli çuka kalpak, ihtiyarları beyaz

Müslüman sarığı sarıp ayaklarına mahmuzlu kubadi pabuçlat giyip gezerler.

Özel lehçeleri: Bütün halkı Boşnaktır, çok iyi ve düzgün Macarca ve Nemsece bilirler, ama Türkçeyi o kadar bilmezler Ancak hodi sedi bilir, başka söz bilmez gazilerdir ve gayet ga-rip dostu, kerem sahibi, yumuşak huylu ve sakin adamlardır.

Gayet bolluk diyardır, bütün ovaları verimlidir. Ve bü­tün Sırp, Boşnak ve Macar reayaları gayet itaatkârdırlar. Ve bir okka beyaz ve has ekmek bir akçeyedir, bir okka koyun eti iki akçeye, sığır eti bir akçeye ve bir araba yükü kavun ve karpuz beş akçeyedir.



Ustolni-Belgrad külliyatı övgüsünün tamamlanması

(2,5 satır boş)



Ustolni-Belgrad şehitleri ziyaret yerini bildirir Budin Kapısı'nın dışında Gazi ve Şehit Süleyman Paşa, kendi tekkesinde yatar. (—) (—) (—)

Hamd olsun bu gönül açıcı şehirde birkaç gün vilâyet vali­si Hacı Paşa ile zevk ü safalar edip Haseki Ağa ile Raba Nehri tarafına Sadrazam'a gitmeyi danışınca bütün vilâyet ayanı:

"Sultanım siz padişah tarafından hatt-ı şerif ile Sadrazam'a geldiniz. Sadrazam'm nerede idiği belli değil. Bundan içerisi kâfiristandır. Biz sizi içeri götürmeye kadir değiliz" diye kati cevap verip birkaç gün daha Belgrad'da konaklamayı doğru bulup karar vermişken Allah'ın hikmeti o an Raba Nehri kena­rında Vaşvar Kalesi'nden Kanije gazileriyle dağdan dağa kâfir görünümünde adamlar Sadrazam'm emirlerini götürüp,

"Sen ki Ustolni-Belgrad Paşası Hacı Mustafa Paşasın, emr-i şerifim ulaştığında bir an durmayıp İslâm askerine zahire ye-tiştiresin ve eğer ihmal eder geciktirirsen başın gider" diye böyle bir ısrarlı emir gelince hemen Hacı Paşa bir gün bir ge­cede 500 arabaya dörder at koşup bütün yiyecek ve içeceklerin her türlüsünden arabalara yükleyip o gece Hacı Paşa ile 5 bin seçkin asker olup,



Ustolni-Belgrad'dan Raba Suyu tarafına sefere gittiğimiz konakları, kaleleri ve çektiğimiz şiddetli sıkıntıları bildirir Evvelâ Belgrad'dan çıkıp güney tarafa 1 saatte gidip,

Began Kalesi menzili

Haseki Ağa ile daha önce Belgrad'a gelirken bu Began Kale-■ anlatılmıştır. Orada bütün asker toplanıp yine batı tarafa or­manlar içinde pür-silâh hazır giderek 4 saatte, Polata Kalesi'nin özellikleri

Macarcada (—) (—) demektir. Yapıcısı Ungurus kralların­dan Laslo Kral'dır. 1002 tarihinde Sultan III. Murad Han zama­nında Sinan Paşa bu kaleyi ve Pirespirim Kalesi'ni bir seferde fethetmiştir. Hâlâ Budin Eyaleti'nde bizim Ustolni-Belgrad San­cağı hükmünde subaşılıktır ve Belgrad nahiyeleri niyabetidir. Dizdarı ve 400 hisar eri vardır, başka zabitleri yoktur.

Kalesi, Polata Dağı eteğinde dörtgen şekilli bir sarp sağ­lam hisardır. Doğu tarafa bir kapısı var. Önünde hendeği üze­rinde asma köprüsü var. Hisar içinde 300 kadar küçük hanele­ri ambar ve cebehaneleri ve Murad Han'ın bir küçük camii var, ama gayet cesur ve namlı kulları var. Gece gündüz Pirespirim kâfiriyle uğraş ve savaş etmektedirler.

Bu Polata, Began ve Çavka kalelerinin toplam 1.200 adet ne­ferleri Budin defterdarından maaşlarını alırlar. Bu kalenin bağ ve bahçeleri çoktur, ama çevresine kâfirden korutmak için ka­rakollar koyup ziraat edip bağlarına varırlar, gayet serhad yer­dir. Eriği ve armudu gayet çoktur ve abıhayat sularına nihayet yoktur.

Bu kaleden Hacı Paşa 50 yiğit yoldaş kılavuz alıp batı tara­fa Bakvan Dağları içinde giderken erik, elma, armut, kızılca, yer vişnesi ve çilek adlı meyveler dağlarda yerlere dökülüp saçılıp yatar, bu meyve nimetlerinden yiyip 3 saatte gidip, Çavka Kalesi'nin özellikleri

Macarca'da (—) (—) demektir. Rumeli dilinde Karga Kale­si demektir. Gerçekten de [16b] dağlarında ceviz ağaçları çok olduğundan kargası çoktur. Hatta Rum'da halk dilinde darb-ı meseldir, "Karga koza bakar gibi bakar" dedikleri üzere karga­ları çok olduğundan Çavka Kalesi derler. Ustolni-Belgrad hük­münde subaşılıktır ve niyabettir. Dizdarı ve 200 kadar hisar eri vardır. Kalesi Polata ve Bakvan Dağları arasında yüksek bir te­peye yapışmış bir küçük şeddadi yapı küçük kaledir, ama içine girmedim.


60

61


Hisar içinde III. Murad Han Camii'nde ezan-ı Muhammedi okunduğunu duyunca sordum.

1002 senesi Muharrem [1593 Ekim] ayında Yemen fatihi Sinan Paşa fethidir. Kulu azdır, ama defalarca bunun gazileri kâfirin Tata, Papa, Senmartin ve Yanık altlarına varıp av alıp yine şahin yuvasına gelir gibi kalelerine gelip girirler. Defalar­ca kâfire aman dedirtmişlerdir.

Kıbleye bakar bir kapısı olup cebehanesi ve her zahire mü­himmatı boldur. Ancak bundan ileri bir kalemiz olmadığın­dan serhad sonudur. Her tarafında kâfir kalelerinin horozları sesi işitilir. Ta bu derece amansız kaledir, ama bunun da bağ ve bahçeleri çoktur. Bundan da 20 nefer kılavuz alıp yine dağlar ve sık ormanlıklar içinde gidip tam 7 saat yürüyüp atları biraz dinlendirip 9 saatte,

Çobaniçse Kalesi'nin özellikleri

Bu da III. Murad Han zamanında Sinan Paşa tarafından fethedildi. Kâfirler 1006 [1597/8] tarihinde Sultan III. Mehmed Han zamanında Yanık Kalesi'ne zafer bulduğunda bu Çoba­niçse Kalesi'ni de istila etmişlerdir. Hâlâ kâfirlerin elinde ka­lıp Nemse çasarı hükmündedir. Beganoğlu toprağında gökle­re doğru yükselmiş yüksek bir dağın üzerinde şeddadi, dört köşe, benzersiz bir kaledir ama küçüktür.

Bizim İslâm askeri hisar dibinden geçerken 40-50 pare bal­yemez toplar atıp derhâl kalenin burçlarını haçlı sancaklar ile süsleyip kâfirleri karınca gibi kaynaşıp cenge hazır olmaya baş­ladılar.

(1 satır boş)

Oradan,

Küçük Vajon Kalesi

Önce ve sonra Nemse çasarmındır, ama Began kâfiri hük­mündedir.

(1 satır boş)

Oradan,


Tabyasa Kalesi'nin anlatılması

Bu da çasarındır, lakin Beganoğlu hükmündedir. Bu kale Balatin Gölü kenarında gayet sarp ve sağlam palankadır. Bu­nun dağlarında bir gece yatıp ertesi (■—) (---) (—). Oradan,

Marçil Kalesi

(—) tarihinde Süleyman Han zamanında fetholmuş. Daha sonra kâfirler işgal edip kâfirlerin elinde kalmış, ama bir Nem-rud ateşinin kızıl alevi göklere yükselip yanardı. Meğer Tatar askeri bu kalenin varoşunu yakmış.



Şimek Kalesi'nin özellikleri

Bu da Nemse'nindir, ama Zirinoğlu hassıdır. Göklere doğ­ru yükselmiş kale imiş, ama İslâm askeri yakmıştır. Nemrud ateşi içinde iki saat uzak solumuzda gözükmekte idi. (—) (—) (—). Oradan,

Allah'ın hikmeti Ustolni-Belgrad'dan çıkıp buraya gelince­ye kadar ne bir kâfir ve ne bir Müslüman görünmeyip bir dil­den bir haber alamadık.

Ertesi gün danışıp görüşüp Balatin Gölü kenarından çıkıp güney tarafına Raba Nehri kenarlarına doğru gidip "Daha önce yaktığımız Yeleşke Kalesi'ne gidelim" diye Fatiha okuduk. Gö­türdüğümüz zahirenin 5-6 araba yükünü yiyip arabaları bırak­tık, zira biraz yağmur yağmaya başladı. O gün güneye doğru 9 saat gidip akşam olmadan bir hıyabanda durduğumuzda ileri­de kılavuzlarımız iki kâfir dil getirip söylettik:

"Sabahın Türk askerine rast gelirsiz, ama açlıktan çok atları ve adamları öldü. Raba Suyu kenarıyla geliyorlar" dediklerinde dünya bizim olup kâfirleri Hacı Paşa alıp esir edip zincire vur­dular.

Sabahleyin kalkıp esir kâfirleri kılavuz alıp giderken hamd olsun yol üzre İslâm askerine rast geldik. Hepimiz yaya olup yol üzerinde Sadrazam'a selâma durduk. Önce Haseki Ağa, ar­dından Hacı Mustafa Paşa, alaybeyleri ve hakir hepimiz Sadra­zam'in at üzerinde dizlerini öptük.

"Floş geldin Haseki Ağa ve hoş geldin Hacı Paşa kanı zahi­re" deyince,

"Efendim 500 araba zahire işte getirdim" dedi. Hemen Sad­razam attan inip eline asasını alıp hemen orada 50 araba yeniçeri ocağına, 50 araba sipahi ocağına, 50 araba vezirlere, 50 araba bey-lerbeyilere, 50 araba beylere, 50 araba topçu, cebeci ve diğer hal­ka [17a] ve 50 araba kendi askerine, kısacası 500 araba yükü za­hireyi bütün Osmanlı askerine bölüştürüp atma binip hamd etti.




62

63


Meğer Osmanlı askeri açlıktan ölmüşler. Allah'a hamd öf sun biz de askere sağ salim ulaşıp taze can bulduk, ama İslâJ askeri açlıktan canlarını yitirmişler. Haseki Ağa ile Sadrazam at üzerinde söyleşip bir saat gidip,

Raba Nehri kıyısı menzili: Kenarında tüm İslâm askeri konunca Raba Nehri'nin karşısında kral da, 100 bin cünüp as-keri de karşımıza çadırlarını kurdular. Hakir sordum,

"Vallahi 15 gündür biz Raba Suyu'nun beri tarafında kona­rız, kâfir karşı tarafta konar. Ordudan taşra bir adam ota otluğa çıkmaya kadir değildir. Onun için bütün asker açlıktan helak oldular" diye haber verdiler.

Hele bu hakirin de seyishanelerimde zahire kısmından çok şey var idi. Velinimet efendilerime hediyeler verip dünya onla­rın oldu. Bu hakir başımdan geçenleri İbrahim Kethüda'ya ve Sadrazama bir bir anlatırdım.

Ertesi yine Raba kenarında göç boruları çalındığı sırada aman Allahım öyle bir yağmur inmeye başladı ki sanki gök ya­rıldı. Ardından çok sert bir rüzgâr esip gece ve gündüz bütün asker göz açamayıp tüm hayvanlar ve arabalar çamura gömü­lüp bütün Müslümanlar canlarından bezdiler.

Bu sırada İslâm askeri içine öyle bir kıtlık çöktü ki bir at yemi bir guruşa çıktı. Zira daha önce bütün zahire gemile­ri Morava Nehri kıyısında Maslovin İskelesi'nden Ösek'e dön­düklerinden asker içinde kıtlık oldu. Kâfirlerin bütün köy, ka­saba ve kaleleri yağmalanıp yakılıp yıkıldı. Kâfirlerin canları başlarına ve eşlerine düşüp sarp kalelere kapanıp nice kere yüz bin kâfir evsiz barksız olup asker olduklarından yokluk ve kıt­lık olmasının bir sebebi de bu oldu.

Bu mahalde o yağmur sırasında Gürcü Mehmed Paşa ve İs­mail Paşa Yeleşke Kalesi altından geçerken kâfir ile savaşıp iki taraftan hayli adam düştü. Ancak savaş meydanı Müslüman gazilerde kalıp kâfirlerin çoğu Raba Nehri'ni karşıya geçip firar ettiler. Ama bu menzilde Raba Nehri'nin karşı tarafında nice bin kâfir de davul ve çanlarını çalarak gözüktü. Sadrazam da göçüp Osmanlı beri tarafta, kâfirler karşı tarafta at başı beraber kona göçe giderlerdi.

Gariplik bunda ki kâfir tarafında ateş saçan güneş olup

havada toz tozardı. Bizim tarafımızda asker çamur derya­da yüzerdi. Ve Raba Nehri yağmurun çokluğundan epey-vükselip öyle taşkın akar oldu ki sanki Ceyhun, Nil, Fırat ve Murat nehirleri oldu. Ve yaşlı genç, dost ve arkadaşlar birbirleri­ne varıp gelemez oldular.

Ve her gün bin kadar küheylân atlar açlıktan çamura gö­mülüp nice bin İslâm askeri yaya kaldılar.

Ve her çadır yağmur suyu içinde bir su kabarcığı gibi görü­nürdü. İslâm ordusu içine açlıktan bir zayıflık yayılıp öyle uy­gunsuz davranışlar başladı ki nice muradını almamış garip yi­ğitleri bazı ağaçların dibinde çamura bırakıp feryat ederek ka­lırdı.

Nice bin at arabası ve camız arabaları çamur içine gömülüp

o gözden sakındığı nazik kıymetli eşyalar çamur içine sepetle-riyle gömülüp yatar. Onlara kim bakar ve kimin haceti idi. Bazı kimseler "Malım kâfire kalmasın" diye metalarını ateşe verip yakardı ve dumanları direk direk olup göklere çıkardı.

Bu hâl üzere 7 gün 7 gece bu şiddetli sıkıntıları çekerek Raba Nehri'nin kenarında konarak yine kâfirler karşı tarafta dans edip hora teperlerdi. Erganun ve trompet boruları, lutur-yan boruları ve Galya çanlarını çalarak alay alay geçerlerdi. An­cak ne onlardan bize ve ne bizlerden onlara bir top ve tüfenk atılmayıp bazı serhadliler ile küffar su aşırı söyleşirlerdi. Zira Raba Nehri'nin genişliği ancak 100 adım kadardır, ama yağ­murdan derin olup bir ensiz küçük sudur. Karşı tarafına geç­mek zor bir iş oldu ve herkes canından bıktı.

Bu menzilde Cebehane-i Âmire'den 2 bin adet top gülleleri­ni yerin altına gömdüler. Beyler ve amirler diğer cebehane, mü­himmat ve levazımatm İslâm ordusuna ulaşamayacağını anla­yınca 70 şedde siyah barutu birer birer ateşe vururlardı ki kâfir karşıda görmeye ve nice şeddesini çamura dökerlerdi. Ve 200 bin ok, 2 bin yay ve nice bin çeşit âletleri ateşe verdiler, cebeha­ne arabalarını da tamamen ateşe verip cebehane [17b] biraz ha­fifledi diye Cebecibaşı Ali Ağa ve Fazlı Kethüda şükrederlerdi. Ama fakirlerin haberleri yok ki vakfullahtan bir Mısır hazinesi mal yok oldu.

Hemen sonu düşünen Sadrazam, Tatar Hanzâde'yi huzu-


64

65


runa çağırıp Tatar askerine at başına yevmiye birer kızılga altı­nı Defterdar Ahmed Paşa verip her gün üçer bin altını üçer bin at başına verip 150 pare sahi darbzen alay toplarını, 7 pare bal­yemez topları ve 4 adet kolomburna topları Tatar atları say ya­ğından kıl çeker gibi çekip menzil menzil topları ulaştırıp her gün kâfirlerden önce menzile varılır oldu.

Bu menzilde Kanije'den ve Sigetvar kalelerinden bin araba yükü zahire yardım geldi. Önce atların, sonra adamların yüz­leri gülüp orduda birazcık sevinç ve şenlik oldu. Ancak yine yağmur göz açtırmadığından bazı ağzı bozuk tiryakiler "Yine lanet yağmur yağıyor" derlerdi ama yine bu sıkıntıları çekerek menzile ererlerdi. Lakin herkes nice yüz bin dert, bela ve sıkın­tı çekerlerdi.

Bu Macaristan'ın toprağı aslında bataklı yerler olmakla or­manlık ve gün görünmez ağaçlık yollar olduğundan mahsu­latları az olur. O yüzden zemini çift sığırlar ile tarlalarını balık sırtı gibi sırt sırt yüksek tarlalar edip sırtlar üzere ekin ekerler.

Sözün özü, zemini iniş yokuş edip kış günleri bu iniş yo­kuş yolların çamurunda yürümek can yakıcı azaptır. Ümmet-i Muhammed gece gündüz bu iniş ve yokuş yolları geçmekten bıkıp usanıp ormanları kırarak, ağaçlardan, dallardan ve yap­raklardan köprüler yaparak yol alırlardı.

Sonunda bu menzilde yol sıkıntılarım gidermek için Bu-din Veziri İsmail Paşa'yı ve Haleb Veziri Gürcü Kethüda Meh-med Paşa'yı asker öncüsü edip Müslüman gazilerin kolaylıkla geçmeleri için yolları temizleyip gerekli olan yerlerde köprüler yapmaya tayin olundular. Yine o gece öyle yağmur yağdı ki at­lar durdukları yerde göğüslerine dek suya gömüldüler. İnsan­ların ise çadırlarından çıkmaya ve çadırlarını kurmaya güçle­ri yetmezdi.

Sözün özü, bu bela ve afet Âd ve Semûd kavmine olma­mıştır. Meğer bu sene Lût kavmine bu musibet olmuştur.

Seher vakti yine menzilleri katederek,

Zekanvar Kalesi'nin özellikleri

Daha önce, Yenikale fethinden sonra Kanije altından Ta­tar askeriyle Alman Vilâyeti seferine gittiğimizde yanından geçmiş idik, ama şimdi Sadrazam derya gibi asker ile gelin-

kâfirler kaleyi hâli üzere bırakıp dağlara kaçmışlar ve bütün Hilfetleriyle başlarım alıp dağlara gitmişler.

Hemen Osmanlı'nın askeri aç, biilaç ve bir taneye muhtaç, kalenin içine aç kurt koyuna girer gibi girip Ferhad gibi ferhadî külünkler ile kalenin duvarlarını ve yer altlarını kazarak o ka­dar ganimet malı, o kadar kıymetli kumaş ve o kadar nadir el­biseler bulunup "Neyleyelim bunlar yenmez" diye asla bir de­ğerli mala bakmayıp hemen açlıktan zahire ararlardı.

Allah'ın hikmeti firar eden kaptanın sarayında nice zemin­lerin içlerinde birkaç yaşlı kâfirler bulundu. Onlar o kadar za­hire cinsi gösterdiler, dağlar gibi arpa, buğday, peksimet, un, fi­rik, bakla, nohut, bezelye, bal ve yağ bulundu ki İslâm ordusu yiyecek ve içeceklerle doyum olup zahire taşımaktan usandılar.

Sadrazam bu mahalde üç gün oturak ferman edip üç gün­de de bu kalenin zahiresi zerre kadar eksilmedi, ama ilk gün bu kalede zahire yağması için çok yiğitler birbirlerini katlettiler. Daha sonra kaleyi ateşe vurup İslâm askeri gittiler.

Bu mahalden de kalkıp ileri menzil yolları üzere İsmail Paşa birkaç yerde köprüler inşa edip yollarda balkan ve orman­ları kırıp çukur yerleri, batak ve çatak yolları çer çöp ile doldu­rup yollar temizlendiğinden İslâm ordusu hayır dua ederek bal­yemez toplar ile geçilip öğleden sonra yine, Raba kenarı menzili

Sözün kısası, tam 17 konak Raba Nehri sahilinde konup göçmüşler. Biz de 5 konağı bile konup göçüp nice şiddetli sı­kıntılar çektik de kalktığımız konakların ateşleri konduğumuz menzillerden görünürdü. Ta şu mertebe çamur ve batak sıkıntı­sından bir saat yeri 5 saatte güçlükle geçip menzile gelirdik.

Bu gibi berzahları her gün çekerek kâfirler de karşı taraf­ta konup göçerek 21. gün yine sıkıntı çekerek Raba Nehri kıyı­sı menzilinde konakladık. Hamd olsun o gün İslâm askerinin başına gün doğup yağmur yağmayıp bir açık hava oldu ki [18a] bütün İslâm askerleri sevinip herkes esvaplarını ve koltuğu alt­larını kurutup esvapların yıkayıp sıcak yemekler pişirilip safa ettiklerinde "Üç gün ikamettir" diye çavuşlar bağırdılar.

Allah'ın hikmeti, üç günden beri kâfir askeri Raba Nehri'nin karşısında konup göçmez olup "Ayâ kâfirler nereye




66

67


kayboldu?" diye bir haber alınmazdı ve her gün Raba Nehri'nj karşı tarafa geçmek için geçit bulunmazdı.

Allah'ın takdiri, bu menzilde Raba Nehri'nin iki tara­fı topraklı uçurum yarlar olup bir yüksek tepe başından Raba Nehri'nin batı tarafında üç saat kadar uzak mesafede Nirrıet-Uyvar Kalesi belli olup yedi başlı beyaz ejder gibi dururdu.

Bu mahalde Raba Nehri'nin bir iyi geçidi bulundu ve karşı tarafında kâfirler de görünmedi.

Hemen "Fırsat ganimettir" diye nehri geçmeye hazırlık, lar görülüp derhâl Sadrazam 300 adet pür-silâh yiğitleri Raba Nehri'ni karşı geçirdi. Su ancak üzengilere çıkıp iyi geçit bu­lup bir hayli uzak mesafe yerlere gidip bir kâfir köyünden bol­ca avlar alıp yine Sadrazam'a sağ salim gelip ihsanlar aldılar. Raba Nehri gazasının özeti ve sonra tedbirsizlik sonucu Raba Nehri kenarında İslâm askerinin bozguna uğramasını



bildirir

Bu Raba Nehri kenarında tüm divan erbabı yaşlılarla gö­rüşmeler olup Raba Nehri üzerine köprüler yapılıp Nimet-Uyvar altından Beç Kalesi üzere gidip kuşatmaya karar verilip Fatiha okundu. Bir kimse demeye kadir olamadı ki,

"Kış gününden beri İslâm ordusu üç sefer edip Kanije Kalesi'ni de kâfirlerden kurtarıp Yenikale'yi 28 günde fethedip 77 pare kale de fethedip İslâm askerinde derman kalmadı ve kış vakti gelip yokluk ve kıtlıktan at, eşek ve askerde can kal­madı. Bu yağmurlu kış günlerinde Beç'e, Prag'a ve Yanık'a git­mek nice olur" diyemediler.

Zira Gürcü Mehmed Paşa ve İsmail Paşa kimseyi söylet-meyip,

"Bugün Cumadır cenk olmaz, ama yarın Allah Cumartesi ve Perşembe gününü mübarek kılsın hadisi üzere yarın cumartesi karşı tarafa geçip kâfiristanı yakıp yıkalım, ama bugün Cuma­dır, nehir üzerinde birkaç yerden köprüler yapılsın. Nehrin iki taraflarındaki yarları ve bayırları yarsınlar, anayollar yapsın­lar ve köprülerin karşı tarafları başında büyük tabya ve metris­ler kazsınlar" diye türlü türlü boş laflar ettiler, ama karşı geçip cenk etmeye İslâm askerinde can yok.

Hemen hakir bu tedbirsizliği ve kötü hâli yokluktan, kıt-

68

1 ktan ve tayinatm azlığından 16 adet atım ve 11 adet hizmet-ilerimle bir gece gizlice yurt yeri değiştirir şeklinde olup Ta­tar ordusuna geçtim. Ahmed Giray Sultan ile bir yerde konup VU'dan çayira atlar zevk ü safâda olup hakir sıkıntı ve cefayı muttum. Ama her an bir iki hizmetkârımla İbrahim Kethüda efendimizin ve Sadrazam'm huzurundan bir an ayrılmazdım. Çünkü savaş Cumartesine kalıp Cuma günü tüm çavuşlar ba­ğırıp,



"Yarın sabahleyin karşı geçilip büyük cenktir. Herkes bu­günden ota otluğa gitsinler ve ihtiyaçlarını görsünler" diye çeşit reşit tembih ve uyarılarda bulununca bütün hizmetçiler ve nice bin yarar iş görmüş garip yiğitler zahireye, otluğa ve ota gidip İslâm ordusu içi bir suyu kesilmiş değirmene dönüp İslâm as­keri seyreklendi.

Ama hemen Sadrazam bu Cuma gününde Defterdar Ah­med Paşa'ya emredip vezirin otağı önünde 5-10 bin asker üşü­şüp derhâl Raba Nehri üzerine uzun kazıklar kakıp yaya İslâm askerinin geçmesi için ufak tefek bir ağaç köprü yapıldı. Top tahtalarını ipler ile bağlayıp hemen yeniçeri ocağından Samson-cubaşı Abdi Ağa 10 oda yeniçerilerle köprüden yavaş yavaş kar­şıya geçti. Raba Nehri kıyısında köprü başında bütün yeniçe­ri gazileri anılan ayın birinci günü metrislere girip önlerine si­perler edip karar ettiklerinde hemen nice bin atlılar sudan kar­şı geçip hakir de,

"Bari karşı geçip küffar yok iken bir kelepir avı alabilsem" deyip 5 bin askere katılıp batı tarafa bir saatte ılgar edip kuşluk vaktinde,

Nimet-Uyvar Kalesi'nin özellikleri

Altına vardık. Murdar kâfirler bu kaleye Nimet-Uğvar der­ler, serhadliler Nimet-Uy var derler. Bir büyük ovanın batı tarafı nihayetinde gökyüzüne doğru baş uzatmış bir yalçın kaya üze­rinde beşgen şekilli, şeddadi, beyaz kuğu gibi bir sağlam sur­dur ki sanki Mardin Kalesi gibi sarp şeddadi kaledir, ama kü­çüktür. Ancak aşağıdaki varoşu Nimet Nehri kenarında bir düz geniş yeşillik ovada bağ, bostan ve Rıdvan Cenneti bahçeleri içinde büyük bir varoşu, ansızın bağları, bahçeleri ve tarlaları­nı bastık. Varoş kenarında top altına dek göz karartıp girip nice

69

ganimet malından başka 700 adet pakize Nemse esirleri alm [18b] hamd olsun bir gazilerimiz gözünü kapamadı. Dönüş Jâ rasmda bu hakirin eline bir beygir üzerinde bir küçük şapka­lı Nemse oğlancığı girip hemen oğlan yanıma gelip hizmetçi-lerime teslim ettim. Oradan ılgar ile yine Raba kenarına dönüp Sadrazam huzuruna bu kadar kelle, paça, ganimet malı ve bu kadar esir ile geldiğimizde 3 kese ihsan etti, dünyalar kadar se­vinip,

"Kâfirlerden ne haberiniz var?" deyince hakir Sadrazam yanma varıp,

"Sultanım, esirlerimiz, kâfir vardır ama bugün yarın görü­nürler, diyorlar" dedim. Kâfirleri söyletip onlar da,

"Çok askerimiz vardır" dediler.

Hemen bir köprü daha yapılması emredildi. Meğer bizden sonra 1-2 bin asker bir tarafa göz açıp kapayıncaya kadar gidip mamur köyler ve kasabalar bulup nice bin saf nur Alman gü­zelleri ve camlı hmto arabalar alıp onlar da şenlikler ederek Sadrazama gelip ihsanlar aldılar. Cuma gün asker şımarıp bir­kaç bin asker karşıya daha fazla geçtiler.

Allah'ın hikmeti o Cuma günü karşı tarafta 10 bin kadar murdar kâfirler alay alay saf saf trompeti, luturyanı ve galya boruları, erganun ve çanlarını çalarak bölük bölük gelip gö­züktüler. Nehrin karşı tarafındaki ağaçlık içinde kâfirler kara nahır gibi kara şapkalarıyla kondular.

Beri Sadrazam ordusunda 300 pare küçük ve büyük topla­rı kâfire karşı hazır edip sıra sıra bütün topları dizdiler ve hep­sini ağızladılar. Karşı tarafta kâfirlerin yer yer iş görmüş ve az­mış katana atlıları belli olmaya başladılar ve türlü türlü oyun­lar gösterdiler.

Hemen Gürcü Mehmed Paşa ve ismail Paşa Sadrazamın otağına gelip,

"Sultanım, bu karşıdaki kâfirleri varalım, kıralım, hemen ferman buyurun karşıya İslâm askeri geçsin" dediklerinde Sadrazam bir hayli düşünüp nice iş bilir ve gün görmüş yaşlı kimseler ile görüşüp konuşurken hemen Hayli Efendi,

"Sultanım, bugün Cumadır cenk olmaz, yarın sultan çen­gidir, buyurduğunuzda orduda kimse kalmayıp bütün gaziler

riniz üzere taraf taraf ota otluğa gittiler ve bu görünen azı-k kâfir ancak hile ile meydana çıkıp hemen bir cenk bahanesi ■ ■ ı tuzaktır. Onların üzerlerine asker gönderip cenk etsek as-v -i pusuya çekerler. Yüz karalığı olmasından Allahu Taâlâ ko­va Cuma günleri cenk etmek eskinin padişahları, vezirleri \e gazilerinin uygun gördükleri şey değildir" diye Hayli Çelebi 1 avli cevap verdiğinde hemen inatçı İsmail Paşa,

"Ya İslâm gayreti bu mudur ki böyle bir veziriazam huzu­runda bu kadarca kâfir Resulullah'm sancağına karşı at sıçratıp giderek karşıdaki yeniçerileri kiralar. Sonra padişaha ne cevap verirsin" diye sert ve kaba şekilde cevaplayınca hemen Sadra­zam babalığı Kazancızâde Süleyman Ağa,

"Ya bugünkü gün cenk olmayıp yarınki gün cenk olmak üzre Fatiha tilâvet olunup orduda asker yoktur. Karşıya az as­ker ile geçilip Allah korusun askere ve Resulullah'm sancağına bir zarar olursa bu tedbirsizlik ile padişaha değil padişahlar pa­dişahına ne cevap verirsin" diye Kazancızâde Süleyman Ağa doğru cevap verince Yeniçeri Ağası Salih Paşa ve Gürcü Meh­med Paşa,

"Bak-a canım ya karşıda bu kadar yeniçeriler yalnız kırıl­sınlar mı? Süleyman Han kanunu üzere kafadarları olan sipa­hi askeri karşı yeniçeriye yardıma geçsinler" diye söylediklerin­de taraf taraf,

"Yeniçeriye sipahi askerini yardım göndermek kanundur" denildi. Önce sipahi askerine, sadrazam askerine ve diğer vezir ve beylerbeyi askerlerine fermanlar çıkınca İslâm askerleri hay­retler içinde kalıp,

"Bre canım cenk yarınki Cumartesi olacak idi. Ya şimdi biz karşı tarafa kiminle geçelim. Bari Tatar askerine haber edelim" diye çeşit çeşit sözler ettiler.

Sonunda, Cuma gününde yine güçsüz ve yorgun kalaba­lık asker Raba Nehri deryasına girip önce kendileri ıslak dibe-lik suda sırsıklam olup Raba Nehri'nin kenarında üç yerden yarılmış yarık yollardan bütün İslâm askeri Raba Nehri'ni ge­çip yeniçeri metrisleri yanma varıp yeniçeriye kafadar durdu­lar. Bütün yaya asker sağından ve solundan ipler ile bağlı köp­rüden geçip karşı tarafta kalabalık asker yerli yerlerinde ve her-


Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin