70
7i
kes merkezlerinde durdular. Çavuşlar düzenleyip İsmail Paşa ve Bosna Alaybeyi îsmail Alaybeyi ileri öncü asker olup çarkacı olmak ferman olunup kat kat îslâm askeri hazır durdular.
Ama bu mahalde bazı şahıslar bir yere toplanıp 500 kadar yiğit ileri gidip bir belde vurup ganimet malını ve açılmamış gonca bakire kızlarını alıp köyü yakıp kâfirler bunlara [19a] sataşıp cenk ede ede selâmetle birkaç kelle ve esirleriyle Sadrazam huzuruna geldiler. Hepsi bol bol bağışlar ve çelengler alıp yine karşı Raba'yı geçip merkezlerinde durdular.
Raba Nehri cengi yenilgisinin aslını bildirir
Kâfirler bu köyün yakılıp bu kadar mallarının alındığını görünce murdar kâfirler savaş meydanına çıkmaya başlayınca hemen Hazreti Peygamber'in sancağını açıp kanun üzere 12 adet Fetih-hânız, bir yere gelip, "Ve Allah sana şanlı bir zafer bir zafer versin" [Kur'ân, Fetih 3] Feth-i şerifi okumaya başladığımızda Sadrazamın Hacızâdesi:
"Evliya Efendi vallahi karnımız acıktı, hâlimiz neye varır?" deyince hakir:
"Bre şimdi karnım acıktı diyecek mahal mi? Hemen Feth-i şerifi okuyup Resulullah'm sancağı dibinden ayrılmayalım. Bu cenk dedikleri bir saat içinde ya ala veya vere olur. Görelim âyîne-i devrân ne suret gösterir"
diye bu mısraı dedim.
Onu gördüm, hemen kâfirler savaş meydanına at tepip 10 bin kadarı çıktılar. Savaş ve uğraş meydanı bir hayli geniş meydan, ama dört tarafı gayet sık ağaçlık idi.
Hemen bu ağaçlık içinden 5-6 bin kadar kâfir daha savaş meydanına at sürüp cenge duruştular, iki asker birbirleriyle hâl hatır soruştular, çarka çarkaya karışıp görüştüler ve göz açıp kapayıncaya kadar birbirleriyle kılıç pazarına giriştiler. İslâm tarafından Allah Allah sesleri göklere yükselip bir anda İslâm gazilerinin Budinlisi, Eğrili, Kanijeli ve Bosna serhadli-si kâfirlere öyle bir Müslüman satırı vurdular ki kâfirlerin damarlarını zafer kılıçlarıyla kestiler. Sanki kâfirlerin vücutlarını testere ile keser gibi olup bütün kâfirler yeryüzünden kesilip yerle bir oldular.
Tanrı'ya hamd olsun bütün gaziler zafer kazanıp herkes
çevirtip şenlik yaptı. Sadrazam huzuruna nice bin kelle, paça ve lice yüz esir haça tapanlar vezirin huzuruna getirildi. Kimini kılıç yemi ve kimini zincire bağlı esir ettirip dil (esir) getirenlere yine getirdikleri kefereleriyle birlikte yüzer altın bağışlardı.
Mücahitler yer yer etrafa dağılarak yağmalayıp kimini eSir ederek ganimet mallarıyla geldiler, o kadar ki altışar sekizer hınto araba, billur, necef ve moran camlı arabalar içinde nıahbûb ve mahbûbe gonca ağızlı kadınlar ve çeşit çeşit gani-jnet mallarıyla İslâm ordusuna geldiler. Baş ve dil getirenlere yetmişer seksener altınlar, hil'at-i fâhire ve çelengler bağışlandı.
Bu sevinçli hâli gören Müslüman gaziler birbirlerini cenge ve çeteye teşvik edip Raba Nehri'ni karşı tarafa geçtiler. Sadrazam Musahibi Hacızâde ile hakir savaş meydanına varıp seyrettiğimizde kâfir cesetlerinin pis leşleri çıplak, yüzükoyun sanki beyaz pamuk gibi toprak üzerinde toza toprağa, çamura bulanıp "Keşke toprak olsaydım" [Kur'ân, Nebe 40] dileğine ulaşıp her ağacın gölgesinde kellesiz kâfirlerin pis leşleri Vakvak Ağacı dibinde yatan yaratıklar gibi yatarlardı.
Hatta bütün kâfir leşlerinin omuzlarına ve göğüslerine kılıç ile işaret koyarak hepsini saydılar ve 9.760 kâfir leşi haberini Sadrazam'a getirdiler.
760 adet Müslüman gazisi kurtuluş yolu bulamayıp Allah yolunda bu savaş meydanında şehitlik şerbetinden birer kadeh çekip iki ayak ile Firdevs-i Berîn cennetine yollandılar. Hemen hakir bu şehitlerimizi görüp,
"Diğer gaziler bu şehitleri görüp gözleri büyümesin, tez bu şehitleri defnetsinler" dediğimde hemen Yeniçeri Ağası Salih Ağa acemi oğlanlarına tembih edip derin bir hendek kazıp bütün şehitlerin bellerinden kemerlerini ve silâhlarını Beytülmal ağası alıp Hacızâde Efendi imam ve hakir müezzin olup,
"Şühedalar namazına" diye seslenip bütün şehitlerin bir yerden namazlarını kıldık, hepsini esvaplarıyla bir çukura defnettik. Savaş meydanında sadece kâfir leşleri kaldı.
Daha sonra gaziler köşe köşe yağma ve talana başlayıp bazı gaziler ganimet mallarıyla geldiler. Sonra gelen gaziler kaça kaça gelip "Altı koldan kâfirlerin büyük ordusu gelir" diye haber verdiler.
72
73
Bu dehşetli haberi Sadrazam duyunca bütün sekban ve sarıcasını Raba Nehri'nin karşısına geçirip yeniçeri metrislerinden ileri hazır pür-silâh durdular. Çarkacı İsmail Paşa [19b] ve Yeniçeri Ağası Salih Paşa, diğer vezirler ve beylerbeyiler olduğu kadar askerleriyle hazırlıklı durdular, ama askerin iş görmüş levendleri tamamen zahirede idiler ve ottan otluktan henüz gelmemişlerdi.
Raba Nehri kıyısında Osmanlı ordusunun yenilgisini ve sonunu bildirir
Bu Cuma günü İslâm ordusu birazcık zafer kazanmışlarken etrafa, sağa sola çete ve poturacılar yağmalamaya gidip devlet adamları ve divan erkânı tamamen kibire kapılıp böbürlenerek kâfiri göze salmdırmayıp hiçe sayarlardı. Ordudaki asker av peşine koşup dağıldıklarından gerçekten daha önce avcıların kaçıp haber verdikleri üzere savaş meydanının batı tarafından Nimet-Uyvar Kalesi'nden tarafa, Beşluka şehri semtinden, Gıraviçe şehri taraflarından ve Prandepuruk şehri yanlarından beri cehennemlik kâfirlerin karargâhları kalmayıp Alman diyarına gittiğimizden beri bütün kâfiristan harap olup bütün kâfirler evsiz barksız kalıp,
"Aya Türk'ten nasıl intikam alsak?" diye ölüsü dirisine binip domuz sürüsü gibi kara şapkalı, kara başlı ve domuz dişli kâfirler dişlerini bileyip hepsi gök demire gömülüp pür-silâh giyimli küffar alay toplarını sürüyüp çekerek daha önce cenk edip kâfiri kırdığımız savaş meydanına gelip pis ayaklarını basıp gördüler ki kâfir leşleri meydanı tutmuş. Bir hayli zaman leşler içinde somurdanıp gezdiler ve atlanıp yavaş yavaş Raba kenarındaki yeniçerilerin metrislerine doğru kaçınılmaz kaza gibi, kara canavar gibi ceneralleri, gorofları, banları, hersekleri, irşekleri ve dinsiz ruhbanları ile yürüdüler.
Ama sol tarafta hepsi kırmızılar giymiş sanki kızıl kana bulanmış gibi kırmızı esvaplı, yeşil kadifeli ve beyaz bayraklı Fransa askeri belli olup bir tarafa kat kat geçtiler.
Ondan sonra baştanbaşa güderi dolama, yeşil çuka kalpaklı ikişer atlı ve beşer altışar çakmaklı tüfenkli Zirinoğlu, Bega-noğlu, Nedajoğlu, Kepanoğlu, İslovin ve Mekemorya askerleri geçti.
Kısacası 7 hersek askerleri alaylarını gösterip geçtiler ve Raba Nehri'nin sağ tarafında durdular.
Ardından 40-50 bin kadar Nemse askerinin piyadesi balyemez toplarıyla Zoza adlı veziri ve Mantikukula adlı vezirleri serdar olup bölük bölük geçtiler.
Ardından Çek kralı askerleri geçtiler.
Ardından Kızkıral askeri geçip arabalar içinde nice bin samson köpekleri cenk mahallinde koyvereler, bunlar da geçip gittiler ve batı tarafta hazır durdular.
Ondan sonra Donkarkız kralı askeri geçti.
Ondan Danimarka askeri geçti.
Kısacası, 7 hersek, 7 ban, 7 kral ve 2 vezir birlikte gelip bütün kâfirler yerli yerlerinde durdular. Ardından bütün ruhbanlar, bıtrik, kıssis ve papazlarının ellerinde micmereleri içinde ûd ve kara günlükleri alev alev yakıp rehavi makamında Zebur âyetlerinden Zebur dilinde,
"Fin son derbares ender gebbet 'alerheyligesten den kapuçinar Marya Kot" deyip yüksek sesle binlerce ruhban bu âyetleri okuyup nice yüz yerden yine rehavi makamlarında erganun, trompete ve luturyani borularını çalıp ve bazı papazlar kâfirlere kadeh kadeh şaraplar dağıtarak giderlerdi, ama sanki karıncaya binmişlerdi, savaş meydanında durdular.
Beri bizim İslâm askeri tarafında kanıkmış asker, ama evvelki cenkte avlarını almışlar, güçsüz dermansız kalmışlar, 20 günden beri yağmur sıkıntısı çekmişler, atlarda ve kendilerinde derman kalmamış, atları ve kendileri aç uyuz ve kan kuduz dedikleri gibi bütün asker aç ve askerin çoğu otta ve otlukta, birer konak yerde çete ve zahirede, ama ne çare karşı tarafta kâfir askeri kara bulutlar gibi kara şapkalı kâfir dünyayı tutmuş.
Bu mahalde Sadrazam, Tatar Hanzâde'ye biraz gücenik olduğundan Tatar askerini cenge davet etmediler. Hemen bütün vezirler ve beylerbeyilerimiz ve bütün ocak ağaları İslâm askerini kâfir üzerine sürüp hemen bütün gaziler,
"Bismillah niyyetü'1-gaza" deyip ilk başta İsmail Paşa ve Sirem, Semendire, Kanije, Budin, Eğri ve Üstürgon kalelerinin gazileriyle bizim yanımıza gelip Resulullah Sancağı'na bütün gaziler yüz sürüp;
74
75
"Bizi duadan unutman, hemen Feth-i şerifi okuyun" deyip ileri gittiler.
Biz de hoş sesle Kur'ân-ı azimi ve Furkân-ı mecidi okuyup 17 beylerbeyiler, 70 adet sancakbeyimiz ve 11 adet veziri-miz hepsi kol kol dip dibe herkes merkezlerinde durunca önce kâfirler hareket etti.
Ardından İslâm askeri [20a] ile İsmail Paşa, Budin askeri ve diğer serhadliler ile çarka ve öncü asker olup çıktılar.
Sağkolda Haleb Veziri Gürcü Mehmed Paşa ve Salih Paşa, ortakolda Sadrazam askeriyle Bosna askeri ve İsmail Alaybeyi çarkaya çıktılar.
Ama ordunun orta yerinde hemen Sadrazamın 10 bin adet seçkin Hırvat, Arnavut ve Boşnak yiğitlerinden sekban ve sarıca arı ve gayri yiğitleri var idi. 20 bin kadar da başka tüfenk-li ve yeniçeriler var idi. Ancak Veziriazam henüz Raba Suyu'nu geçmeyip dip alay ile karşı tarafta dururdu.
Hemen yeniçeri yayaları sabahki su kenarında kazdıkları metrislerinden çıkıp ileri kâfire doğru gidince bütün silâhlı sipahiler yeniçerinin ensesinde kanun üzere kafadarlık ederek iki kanat gibi bölük bölük durdular. Ve 4 adet aşağı bölükler, onlar da merkezlerinde durdular. Ama bir tedbirsizlik daha ettiler ki İslâm askeri içinde 40-50 pare sahi toplar geçirmediler.
Diğer tedbirsizlik: Yeniçeri metrislerinden çıkarıp piyade askeri kâfire ova içine cenge gönderdiler.
Hemen İsmail Paşa, İsmail alaybeyi, Silâhdar Ağası Zülfikâr Ağa ve Samsoncubaşı Abdı Ağa, bunlar başlarına çığalarını takınıp ve serpenahlarmı giyip tamamen gök demire gömülüp sipahi askerini cenge teşvik ederlerdi.
Yeniçeri Ağası Salih Paşa, Yeniçeri Kethüdası (—) Ağa, Zağarcıbaşı (—) Ağa ve Turnacıbaşı (—) Ağa, kısacası bütün Dergâh-ı âlî yeniçerileri vezirin buyruğu ile nehir kıyısındaki metrislerinden çıkıp ileri bir ok menzili gidip göz açıp kapayıncaya kadar bir küçücük yeni metrisler kazmışlar ve girmişler idi ve cenge hazır olmuşlar idi ve bütün asker cenge hazır olmuşlar idi.
Önce kâfirler kös, davul, kudüm, trompete ve çanlarını çalarak "Yajuj Yajuj" diyerek İslâm askerleri üzerine saldırdılar.
Müslüman gaziler de can u gönülden Allah deyip aç kurt koyuna girer gibi ve koyun tuza seğirdir gibi kâfirler üzerine seğirtip sunduklarında ilk başta yiğitlik meydanında at sıçratan Bosna alaybeyisi, İsmail alaybeyi, Sirem ve Semendire beyleri/ ardından diğer beyler, beylerbeyiler ve diğer gaziler savaş nleydanma girdiler. O kadar Rüstemâne şiddetli savaş oldu ki kâfirleri savaşın başında demet demet domuz kırar gibi kırdılar.
Hemen yere gelesi kâfirler önce Nemse kolundan sökülüp dağlara ve bağlara firar edip görünen Nimet-Uyvar Kalelerine doğru soluğunu orada almış kâfirler var.
Derhâl Müslüman gaziler kâfirlerin bu şekilde bozulduğunu görüp birbirlerine "Bre küffar bozuldu" diye haber edip kâfirlerin artlarmca kova kova asker sağa sola dağılınca hemen sol tarafta ormanlar içinden Fransa kâfirleri tamamen kırmızılar giymişler, savaş meydanına dinç ve diri geldiler.
Sağ taraftan Kızkral askerleri geldi. Ve Çek tüfenklisi de birbirine zincirler ile bağlı sürü sürü pür-silâh dinç, savaş meydanına girerek bizim İslâm askerlerinin ardını aldılar. İki asker birbirlerine girip tam 6 saat şiddetli savaş olup taraf taraf kâfirlerin cengâver yaralanmamış yardımları taze taze gelip mest ve hayran kâfirler topa tüfenge bakmayıp batıl dinlerinin gayretine 7 koldan toplarını ve tüfenklerini öyle yağdırdılar ki Sadrazamın sekban ve sarıcalarının ilk çatışmada yarısı şehit oldu.
Diğer Müslüman gaziler top ve tüfenk darbından Nemrud ateşi içinde kaldılar ve biraz yan verdiler. Ancak hilekâr kâfirler asla dikkatlerini bozmayıp "piyan piyan-yavaş yavaş" diyerek asker üzerine gelmede. Ama bozguna uğrayan Nemse kâfirlerinin artları sıra düşüp kovagiden Müslüman askerler sağ salim savaş meydanına gelip gördüler ki yere gelesi kâfirler savaş meydanını almış ve galebe eder şeklinde olmuş.
Hemen ellerinde av olan esirleri ve bütün papazları kılıçtan geçirip bütün gazilerin içten ve can u gönülden Allah Allah seslerine yol buldurup kâfirlerin alaylarına hov hov diye kılıç vurarak girdiler, ama 10 bin kadar güçlü yiğitler selâmete çıkma-dılar. Hepsi şehitlik şerbetini içip kandılar. Zira derya gibi kâfir askeri içinde bir damla gibi az asker idiler ve hepsi sonsuzluk sarhoşu olup o vadide kaldılar. Allah'ın hikmeti hakire yâri kı-
76
77
lıp Hazret-i Risâlet-penah'm sancağı dibinden bir adım ayrıU mayıp diğer akranlarımız ile Kur'ân okurken kölemin birini bir kâfir önüne katıp kovup gelirken hemen bu kusurlu hakiril gayret damarları hareket edip,
"Gulâmıma kafadar ve koruyucu çıkam" diye at tepip bi-raz meydana çıktım. Meğer kâfirlerin bir tüfengi daha var imiş. Hakire tüfengi [20b] koyverdi, hakir yan verince meğer kurşun atımın boynuna isabet edip at altımda bir kere çavup kıçım serpti, gördüm ki attan kan boşandı.
Hemen kölem kâfirlerin tüfenk boşalttığını görünce kâfire iyi bir Sa'd-ı Vakkâs mızrağı vurdu, kâfir tepesi üzere attan düştü, hemen kölem kâfirin kellesini kesip aldı ve kâfirlerin atı kâfirlere doğru kaçtı. Ama bu arada atım yaralandığından aklım başımdan gitti.
Hemen yine Resulullah Sancağı dibine gelip tam bir teveccüh edip üzüntüye kapılıp ser-mahfilimiz olan Musahib Hacızâde'ye,
"Efendi ben karşı geçerim, göre atım vuruldu. Benim yerime kölemin biri kalsın. Karşı geçip bir başka ata binip inşaal-lah yine gelirim" deyince Hacızâde,
"Doğru, bu yaralı at ile Sadrazam'a var, sana bir at verir ve kelle kesen köleni de götür, ana da ihsan aldır. Karnımız gayet acıktı, bize sefertaslarıyla hazır yemek gönder" deyince hakir gördüm ve bildim ki er meydanı kâfirlerde kalır, zira İslâm ordusu allak bullak olup cenkte yavaş hareket ederler. Kâfirler ise yiğitçe cenk ve hareket eder.
Hemen yavaş gidişle atımı dizgininden yedeğe alıp Raba Nehri kenarına kölemle gelip "Karşı geçelim" deyince hemen suyun karşı tarafındaki divan çavuşları ve asker sürücüleri,
"Bre vur gidiyi, bre öldür gidiyi, bre alarka gidi" dediler. Bekâr adamım, ama bir hayli gidi küfürleri duydum.
Hemen hakir atımın boynundaki kurşun yarasından akan kanı gösterip,
"Bre adamlar, atım yaralandı ve atım mecalsiz kaldı. Varıp gayri atıma binip gelirim" diye bağırdım.
"Ya o yanındaki oğlan nedir?"
"Kölemdir, bir baş kesti, Sadrazamdan ihsan alsın" dedim.
Kısacası cihanda sadık dost ve sevgili yoldaş dost lazım imiş. Mice adamlar hakiri bilip,
"Bre kon [bırakın] şu adamı, biz biliriz, beri geçsin, at değiştirsin" diye Eğrikapılı Oruç Çavuş'un çırağı Ali Çavuş,
"Bre Evliya Efendi, gel şuradan geç, derindir, ama zarar etmez. Hemen at yelesine pek sarıl" diye yol gösterince hemen at ■le bir kere suya vurup bir kere dalıp battım. Meğer kenarı derin imiş- At yelesini zapt edip,
"Bre oğlan, izimden ayrılma" deyip Tatar tarzı yıldırıp karsı tarafa yüz bin sıkıntı ile selâmete kölemle geçtim. Atımı yine vedeğe alıp Sadrazam'm huzuruna gelince,
"Bre Evliya, hoş geldin, bre askerden ne haber" dedi.
"İşte huzurunda görünüyor, şiddetli çarpışmalar oluyor. Hemen karşıya bir hayli Karaman askeri yardıma varsa, İslâm askeri taze can bulurlardı. Hacızâde kulun ayak tozuna yüz sürüp selâmlar eder. Resulullah Sancağı gölgesinde Feth-i şerif okurken atımız kurşunla vuruldu" deyip atı gösterdiğimde,
"Tez Evliyâ'ya bir iyi fitoz [güçlü] at verin" dedi. Kölem de kelleyi vezirin huzurunda yuvarlayıp,
"Bu oğlanla birlikte Resulullah Sancağı önünde bu kâfiri kestik" dedim. Köleme 50 altın, hakire 80 altın ve bir küheylân at verdi. El öptükten sonra Hacızâde çadırına varıp,
"Efendiniz karşıda sefertaslarıyla kahvaltı ister" diye haber edip çadırıma geldim, atın yarasını yumurta, tuz ve şap ile sarıp bir başka ata binip yine Raba Nehri kenarında bir yüksek yere varınca karşı tarafa baktım. Allahın büyüklüğü, gördüm ki kâfirler galip, bizim asker mağlup şeklini gösterir, ama yine küt küt ve şiddetli savaş devam ediyor. Bizim asker ara sıra kâfirlerin hovlamasma takat getiremeyip nice kere yan verip yine kâfiri sürerler.
Tedbirsizliğin sonunda İslâm askerinin yenilmesi ve büyük musibeti bildirir
Sadrazam İslâm askerinin kuşatılıp allak bullak olduklarını apaçık görüp danıştığında Gürcü Paşa:
"Sultanım, yeniçeri ağasına hitaben bir ferman gönderin. Fermanınızla bütün yeniçeriler ileriki metrislerinden çıkıp köprü başındaki eski sağlam metrislerine girip yine köp-
78
79
rü başını pek zapt eylesinler" dedi. Vezirin yeni bir ferman yeniçeri ağasına varınca bütün yeniçeriler duyduk ve itaat 1 tik, deyip bu fermanı aziz canlarına minnet bildiler. Ama ty tedbir alır Allah takdir eder. Cenâb-ı Kibriya'nın ezeli hikmetj. ne akıl ermez, zira Allah bir şeyi yaratmak isterse önce onun sebt, bini de yaratır.
Meğer o Ezelî Yaratıcı Osmanoğlu'nu bozguna uğratıp M rindirmek ve kâfir askerine biraz zafer verip sevindirmek rrm. rat etmiş imiş.
Hemen Sadrazam'm tedbirsizlikle yazılmış fermanı yeni* çeri ocağına gelip,
"Metrislerinizden çıkıp eski metrislerinize dönüp giresiz" diye [21a] ferman gelince hemen yeniçeri bir kere bütün tü-fenklerini ellerine alıp metrislerinden çıkıp gerideki metrislerine seğirte seğirte can atıp gitmede. Beri tarafta cenge kızışmış ve savaşa uğraşa karışmış asker dönüp artlarına baktılar, gördüler ki yeniçeriler kaçıyorlar. Haberleri yok ki yeniçeri ferman ile metristen çıkıp gidiyor. Sözün özü,
Osmanlı ordusunun bozgunu Hemen sipahi askerleri ve diğer gazi askerler yeniçerinin böyle kaçtıklarını görünce,
"Bre gidi yeniçeriler, bre bu cenk kızışıp kâfirleri kırmışken bre nereye kaçarsız?" diye bağırdıklarında yeniçeriler, "Bize ferman geldi" dediler ve gittiler. Yeniçerinin ferman sözüne kimse güvenmedi, mümkün olup bu sırrı kimse anlamadı.
Bütün askerler, yeniçerilerin ve veziriazamın sekban ve sarıcalarının kaçtıklarını sanıp onlara bahane edip bütün atlılar bir kere at boynuna düşüp geri döndüler.. Yeniçeriler bunların fermansız gerçekten kaçtığını görünce ferman ile metrislerine girmeyip hemen Raba Nehri üzerinde ip ile bağlı köprüye uğradılar.
Sipahi de hemen Raba Nehri'ne atlarıyla vurdular. Evvel gelenler bir hoşça suyu geçtiler.
Hakir karşı tarafta at üzerinde dururdum. Bu hâli görüp su kenarında aklım başımdan gidip bî-huş olmuşum. Meğer Allah'dan, daha önce atım vurulup o bahaneyle beri geçip kur-
nılrrıuşum, ama yeniçerileri yine çavuşları geriye püskürtüp ferman gereği köprü başındaki metrislerine girip mazgallarını torbalar ile hazır ederken gördüler ki kafadar sipahiden geride kimse kalmayıp suya vururlar ve Sadrazam sekbanları da yavan suya vurup yüzüp karşı selâmete çıkarlar.
Hemen yeniçeriler metrislerinde dururuz sandılar. Gördüler ki bu hâl üzere İslâm askeri savaş ve vuruş meydanında az kalıp İsmail Paşa, Salih Paşa, Bosna askeri ve Sirem Semendire askeri kaldı.
Hemen yeniçeriler de azınlık çoğunluğa tabidir deyip kimisi de "Yâ hû, yakayımen canımen" deyip cümle yeniçeriler hepsi bir yere toplanıp,
"Bizim ensemizde kafadarımız sipah olmayınca biz bunda bu kadar piyadegân ayaklı nişlesek gerek, sipah bizi bıraktı kaçtı, ya biz ne dururuz?" deyip yeniçeriler hâkim ve zabitlerine bakmayıp hep birlikte hemen köprüden karşı tarafa geçmek için birbirlerinin önüne geçmeye, can havliyle can kurtarmaya can attılar.
Köprü ise alelacele yapıldığından bazı yerleri top palamar-larıyla bağlı idi. Hemen bu kadar asker karınca gibi birbirlerini basıp geçerken köprü dayanamayıp kırıldı ve bütün yeniçeriler suya gömülüp kimi ağaçlara ve kimi iplere yapışıp adam adam üzerine düştü. Suyun önüne bu kadar bin adam kazıklara yapışıp set olunca Raba Nehri derya gibi oldu. Nehir kenarına sonra gelen atlılar tamamen boğuldular.
Bu nehrin iki tarafı yarlar ve bayırlar, insanın ve atların çıkması hiçbir şekilde mümkün değil. Nice bin insan atlarından ayrılıp kimi suya batmada. Atlar ise su içinde birbirlerine girip yularları ve üzengileri birbirlerine dolaşır, fakir insanlar at ve katır arasında kalıp hepsi karmakarışık olur, sanki kıyamet günü, dirilme günü oldu. Ama Allah bilir ve tanıktır ki yine böyle iken bazı canı tez, çabuk, becerikli ve cam başında olan iş görmüş, peşkin sıçramış yiğitler su içinde attan ata ve adam üstünden adam üstüne sıçrayıp atlayarak karşı tarafa geçip kurtuldular.
Ama bazı akıllı iş görmüş yiğitler gördüler ki su derya olup göllendiğinden atlar ve adamlar birbirlerine karışıp suya batı-
80
81
yorlar. Hemen nice bin yiğitler bu batak yerlere atlarıyla gjr. meyip suyun daha yukarısına varıp hâlî olup suyu azıcık olan yerlerden atıyla yahut yayan kendini suya vurup karşıya geçiD kurtuldular.
Bazı akıllı yiğitler bu kalabalıkta boğulanları görüp hemen köprüden aşağı kâfir tarafına inip nicesi atlarıyla ve nicesi yüzerek ve yiğitlik ederek karşı geçip kurtuldular. Zira suyun derin olup bu suda insan boğulmasının sebebi köprü kırılıp binlerce köprünün kazıklarına ve iplerine yapışıp atlar, katırlar ve insanlar köprüye dayanıp su biriktiğinden deniz gibi olmasıdır. Yoksa Raba Nehri'nin köprüden yukarısı ve köprüden aşağısı derin olmayıp akıllı ve hızlı olan yiğitler oradan geçip kurtuldular. Ama o taraflarda kâfir gayet çok idi, kâfir korkusundan her kim [21b] köprü yanındaki kalabalığa girdi ise kurtulmayıp suya gömülüp Allah'ın rahmetine ulaştı.
Ama bu sırada nice bin Müslüman gaziler ar, namus hamiyeti yâd edip cenkten kaçmayıp Raba Nehri'nde boğulmayın savaş meydanında kâfirler ile yaka yakaya gelip Ali cengi ede ede Hür Şehid olup nice bin kâfirlerin pis leşlerini uğraş meydanında çakıl taşı gibi sürüp kendileri de şehitlik şerbetini içtiler ve ruhları Firdevs-i Berîn cennetine gittiler.
Bütün İslâm askeri beri tarafta bu cengi seyredip yardım etmek ne mümkün, ancak hepsi parmakları ağızlarında şaşkın ve hayran olup seyrederdik. Ama bazı canları ve cansız ve dermansızları ip ve kuşaklar ile nice bin adamı sudan çıkarırdık.
Yeri cehennem kâfirler gördüler ki Osmanlı kendiliklerinden bozulup cenkten yan verip suda boğuluyorlar. Bütün kâfirler şapkalarını çıkarıp başı açık Tanrı'ya şükredip sanki karıncaya binmiş yavaş yavaş İslâm askerini kıra kıra Raba Nehri kenarına gelmede.
Gariplik bunda ki Veziriazam otağı tarafında kâfirlere yönelik bir bayır üzerinde 360 parça şahiler ve bu kadar balyemez toplar var. Bir topçu ve bir adam bulunmadı ki toplara ateş edip kâfirleri perem perem ede. Bu da bir garip temaşa idi ki bir topçu bulunmaya.
Sadrazam otağ içinde serseri levin levin gezip,
"Bre gaziler, hâl nice olur, işte kâfirler karıncaya binmiş gibi yap yaP geliyor. Bre şu karşıdaki askere yardım gitsin" dive çabalayıp feryat ettikçe herkes canı başı kaydına düşüp ça-dırlannı bozup kaçma sevdasına düştüler. Hemen karşı taraftaki kâfir içinde kalan sipahi, Budin, Bosna ve Kanije askerleri gördüler ki köprü kırıldı, nice bin İslâm askeri boğuldu ve kendilere yardım gelmesi işi bitti.
Hemen gazilerden 10 bin askerden fazla hepsi bir yere gelip asla su tarafına bakmadılar. Evvelâ İsmail Paşa, Silâhdar Ağası Zülfikâr Ağa, Bosna Alaybeyi İsmail Ağa ve Sipahiler Kâtibi Foçalı Kâtip Boşnak Mustafa Efendi ve (—) (—) (—) yeniçeri odabaşılarından, bayraktarlarından ve nice bin tüfenk atar namus sahibi yeniçerilerden, sipahi, cebeci ve topçulardan yiğitler hepsi bir yere gelip gülbâng-ı Muhammed getirerek 7 kere derya gibi kâfirlerin içlerine hovdur hov ede ede, kâfirleri demet demet ede ede öyle büyük cenk edip kâfirlere öyle satır vurmuşlardır ki Raba Nehri'nin beri tarafında olan veziriazam askeri ve diğer alarkadan merhabacı askerleri bu gazilerin çengine hayran olup "Allah'ın yardımı size olsun" dediler.
Gerçekten de İsmail Paşa, Zülfikâr Ağa ve İsmail Alaybeyi kâfirlere hamle ettiklerinde kâfirleri sokak sokak ve bölük bölük bölüp ecel kasabı gibi kâfirleri kırarlardı.
Kâfirler bu perişan hâli görüp bildiler ki Türk'ün askeri artık ölüm eri olup can u gönülden cenk edip kâfiri kırarlar.
Hemen 7 kral kâfiri İslâm askerini ortaya alıp her taraftan askeri topa tüfenge tutup herise ve kirdiman ettiler.
Bu sırada yine İsmail'in ikisi ve Zülfikâr Ağa ile üçü beyaz sadeleriyle başları kabak kâfire girip sadeleri kızıl kana bula-nıp üçü bir yerde Hür Şehid oldular.
Yeniçeri gazileri de yayan kaldılar, onlar da şehitlik şerbetini içtiler.
Hemen kılıç artığı olan gaziler Serdar İsmail Paşa, İsmail alaybeyi, Zülfikâr Ağa ve nice bin gazinin şehit olduklarını görünce Yeniçeri Ağası Salih Paşa, nice beylerbeyiler, beyler ve nice bin gaziler at boynuna düştüler, yaya yiğitleriyle kızıl kanlara müstağrak olmuşlar, hemen Raba Nehri kenarına
82
Dostları ilə paylaş: |