Dış varoşu: Bu kalenin kıble tarafında taşra varoşunda 4 mescidi vardır. Ve 400 adet bağlı, bahçeli ve şindire tahta örtülü, genellikle kırmızı kiremit örtülü tek ve iki katlı, geniş kârgir yapı evleri var, bunlardan Çalık Mustafa Ağa ve Çalık Osman Paşa evleri mükelleftir ki büyük porta kapıları var. Ve toplam 50 adet dükkânları var ve çarşı içinde güzel, hoş havalı ve aydınlık bir hamamı var. Ve bir hanı var, içinde zengin tüccarları var.
2 medresesi, 2 derviş tekkesi, 5 adet sıbyan mektebi, Tuna kenarında 50 kadar cebehane dükkânı, 50 adet balık mahzenleri var, zira bütün halkı varlıklı balık bezirganlarıdır. Gariplere dost, fakirleri seven, velinimet ve Allah adamı kimseleri var.
Suyu ve havası gayet hoş ve ılıman olduğundan orta hâili mahbûb ve mahbûbeleri gayet âşık-perestlerdir, zira Tuna suyunun hükmü odur. Bütün halkı Boşnakça, Türkçe ve Eflâkçe bilirler. Tamamen kırmızı kalpak ve serhadli esvabı giyerler. Yüz renkleri kızıl olup bütün halkı çoluk çocuklarıyla zevk ehlidir, ama dü-zevkîler değildir demek olur. Ancak hovarda halkı olup maarif erbabı yoktur. Taze yiğitleri çarşı pazarda iyi kopuz, dilli düdük ve çağırtma düdük çalarlar. Şehrin dışında bağ ve bahçesi gayet çoktur.
391
Bu şehirde üç gün gece zevk ü safâlar edip Çalık Osman Paşa ile nice çeşit avlar da ettik. Oradan bir gemiye binip atlarımız ile Tuna Nehri'ni geçip,
Eflâk-ı Âk Vilâyeti'nin özellikleri
Bu kemter hakir nice kere bu Eflâk diyarına geçip gezip dolaşıp 3 kere gazalar edip çeşit çeşit ganimet mallan aldık, ama,
Bu taraflarda görmediğimiz köy ve kasabaları bildirir
Evvelâ Feth-i İslâm Kalesi'nin karşısında Tuna Nehri kenarında,
Çernaş Köyü menzili: Burada konduk. Tamamı 200 menhus hanelerdir, 2 kilise ve 3 manastırdır. Eflâk beyi tarafından bir boyar kâfir hâkimdir. Boyar demek, voyvoda demek olur. Bu nahiyenin salb u siyâseti ve cürm ü cinayeti boyar elindedir. 500 kefere askere maliktir. 150 parça kasaba gibi köylere hâkimdir. Kâfirler reayaya çok zulmederler, ama vilâyetleri gayet güvenlidir.
Bu köyden atlarımıza binip birkaç adet kefere kılavuzlar alıp bir ok menzili gidip,
Eski Siverin Kalesi'nin özellikleri
(—) tarihinde Gazi Balı Bey Semendire Kalesi'ııden bu kale üzerine serasker olup fethettiğinde bu kaleyi nice yerlerden lağım ile harap edip taşları ile demir kapıları, cebehaneleri ve topları karşı tarafa geçirip Feth-i İslâm Kalesi'ni yeniden yapar. Hâlâ bu Siverin Kalesi'nin Tuna kenarında bazı kuleleri durur. Yanvan Tarihine göre bu kalenin yapılma sebebi; o zamanda Eflâk Vilâyeti, Erdel Macarının elinde idi ve Tuna'nın karşı tarafında Feth-i İslâm yeri, Vidin, Pileve, Tırnova, Leskofça, Lof-ça, Niğbolu ve Ziştovi [98b] adlı kaleler de Eflâk kâfiri ve Lazo-ğulları ellerinde imiş.
Sonra bu Siverin Kalesi'nden Tuna'nın karşı taraflarında zikr olunan varoşlara ve şehirlere geçmek için Eflâk Banı Koca Mihalko Ban Tuna üzerine 12 göz büyük bir köprü yapar ki her kemerleri Ayasofya kemerleri kadar yüksek ve geniş olur. Köprünün öte başında, yani Feth-i İslâm Kalesi tarafında büyük bir kale daha inşa edip ismini Siverin Kalesi kor. Hâlâ bu Siverin Kalesi, karşıda Siverin Kale, orta yerde Tuna Nehri üzerin-
392
de 12 göz ibretlik köprünün ve iki kalenin ancak yapı kalıntıları kalmış. Fakat görmeye değer ibretlik temel kalıntıları var. O zamanda bu 3 adet yapıyı, kaleleri ve köprüyü Tuna Nehri gibi bir su üzerine 12 göz büyük köprüyü yapmak için çok güçlü ve kuvvetli olmak gerek.
Nice yüz yıl bu büyük köprü Tuna Nehri üzerinde sağlamca dururmuş. Ta ki 761 [1360] tarihinde Bursa şehrinden Gazi Hudâvendigâr Rumeli'ye geçip Edime Kalesi'ni Rum Kralı İd-rivne Kral elinden alıp ve küçük Makedon olan Filibe şehrini, Sofya şehrini, Üsküp Kalesi'ni ve nice yüz adet sağlam kaleleri fetheder. Tuna kenarındaki kalelere geleceğini kâfirler işitince Siverin ve Siverin kalelerinde cenge hazır olup dururlarken Allah'ın hikmeti Gazi Hudâvendigâr Kosova'da 7 kral küf-farıyla cenk edip 7 kral askerini kırıp zafer kazanır. Bozguna uğrayan Eflâk kralı kılıç artığı olan bütün cünüp askeriyle kaçarken Plevneli Gazi Mihaloğulları eşkinci askeriyle Eflâk askerini kova kıra Tuna üzerinde olan Siverin ve Siverin kalelerinin köprüsüne kâfirler yığılır. Kalabalıktan köprüyü geçemeyen kâfirleri Müslüman gaziler kılıç yemi edip binlerce kâfir pis canlarını cehennem zebanilerine ısmarlarlar. Eli kılıç tutar kâfir kalmayınca hemen Müslüman askerleri Allah Allah deyip kılıç vurarak Tuna köprüsünden karşı geçip 7 gün 7 gecede Eflâk, Boğdan ve Erdel diyarlarını harap ederler. Pek çok ganimet malı alıp doyum olarak esenlikle Siverin ve Siverin kalelerine gelip bu iki kaleye muhafazacı koydukları gazilere hisse verirler. Bu iki kaleyi de yer yer yıkıp sağ salim ve ganimetle Kosova sahrasına gelirler. Görseler ki Gazi Hudâvendigâr ovada kırılan askerin içinde gezerken hemen güçlü bir kâfir, adına Miloş Koblaki derler, kâfirin askeri aralarından kalkıp Gazi Hudâvendigâr'ı bıçak ile vura vura şehit eder. Gerçi kâfiri de asker parça parça ederler, ama ne fayda, cihangir padişah elden gitti. İslâm askeri dağılıp Gazi Murad Han'ın cenazesini Bursa'ya götürüp Eski Kaplıca yanındaki camii sahasında defnederler. Allah rahmet eylesin.
Kâfirler daha sonra bu Tuna üzerine bu köprüyü yaptıklarına pişman olup "Bir tedbirsizliğimizle Osmanlı askerine, beri Eflâk vilâyetlerine geçmeye yol imiş" diye asker üşü-
393
rüp Tuna üzerindeki bu köprüyü yıkarlar. Sonra Murad Han'ın Kosova'da şehit olduğunu duyup köprüyü yıktıklarına üzülürler. İmdi o zamandan beri bu köprü harap durur. Tuna Nehri Temmuz ayında az aktığı vakit bu köprünün Tuna içindeki 12 basamak şeddadi yapıları bellidir. Tamamı horasanı yapıdır ki hâlâ durur.
Bu kemter kul bu mahalde bu köprü ayaklarını görmüşüm-dür, ayaklarına göre köprüsü nasıl olmak gerek idi.
Bu Siverin ve Siverin kalelerinin ve bir esbaplarını da seyredip yine Eflâk Vilâyeti toprağında doğu tarafa 5 saat meşelik ovalar içinde gidip Filerdin Köyü menzili, oradan yine doğu tarafına 4 saat gidip Poroşık İskelesi menzili, oradan (—) saatte,
Kalafat İskelesi menzili: Bu da 100 evli mamur köydür ki başka boyar hükmeder. Eflâk Vilâyeti'nin Tuna kenarı iskelelerinin tüm salb u siyâseti (asma kesmesi) bu boyarın elindedir. Hakir bu boyarda atlarımızı bırakıp bir gemiye binip Tuna'nın karşı tarafında Vidin Kalesi'ne varıp,
Vidin Kalesi'nin özellikleri
Yukarıda (—) tarihinde Niğbolu Paşası Kadızâde Şehit İbrahim Paşa ile Uyvar gazasına giderken bu Vidin Kalesi ve şehrinin özellikleri ayrıntılı olarak yazılmıştır. (—) cilde bakıla, tekrar yazmaya gerek yoktur. Şimdi çarşıdan bazı mallar alıp nice eski dostlar ile görüşüp oradan yine gitmek için Eflâk tarafında Kalafat Köyü'nde yatıp seher vakti boyardan kılavuzlar alıp doğu tarafına kâfiristanda gidip,
Boyana Köyü, oradan Poyeşti Köyü, oradan Pisinkola Köyü, oradan Urç Köyü: Bu köyler tamamene Kalafat İskelesi boyarı hükmünde beşer altışar yüz evli, bağlı, bahçeli ve büyük manastırlı mamur kefere köyleridir. Oradan üç saat meşelik ovalar ile gidip,
Birka Köyü menzili, oradan Korniştin Köyü: Jil Nehri kenarında 3 manastırlı ve bin evli mamur köydür. Jil Nehri, Er-del Vilâyeti'nden gelip bu mahalle yakın Rahova Kalesi önünde Tuna'ya karışır. Oradan,
Sadoka Köyü, oradan Kokolna Köyü: Köyde Mani Kral'm bir meşelik orman içinde büyük bir manastırı var ki sanki Meram Bağı'dır. Oradan 3 saatte doğu tarafına,
394
Jibel İskelesi menzili: [99a] Jibel Nehri kenarında 500 haneli 5 adet mamur kiliseli köydür. Jibel Nehri, Erdel'in Pra-şo dağlarından gelip bu mahalde Tuna Nehri'ne karışır. Başka boyar oturur mamur iskeledir. Atları bu Jibel Köyü'nde boyara emanet koyup hakir birkaç hizmetçilerimle bir gemiye binip karşı tarafta,
Rahova Kalesi'nin özellikleri
Bitlis Kalesi yakınında Rahova Ovası sonunda Rahova adınca bir harapça küçük kalecik var, içinde çobanlar kalırlar. Ama bu Tuna kenarında Rahova gayet mamurdur. Yapıcısı Sırp krallarıdır. Fatihi (---) tarihinde Yıldırım Bayezid Han'dır. Fethederken zorluk çekince fetihten sonra kalenin bazı yerlerini yıkmıştır. Bir dağ başında Tuna kenarına kadar bir topraklı hisarı bayır üzerinde beşgen şekilli şeddadi taş yapı güzel imiş, ama zamanla iç el olduğundan gözden düşüp daha fazla harap olmadadır. İçinde ancak 5 adet hanesi, bir camii ve bir viran hamamı var, başka yapıları yoktur. Ama Sultan Ahmed Han zamanında gayet mamur imiş. Eflâk beyi olan Koca Mihal Tuna Nehri donunca isyan edip 100 bin kâfir askeriyle Osmanlı'nın Tuna kenarında 170 pare kale ve şehirlerini yağmalayınca bu kaleyi de ele geçirip yıkar. Onun için o zamandan beri kale içi mamur değildir. Yüksek bir dağın tepesinde bulunduğundan halk kaleye inip çıkamamıştır, bu yüzden kale mamur olmamıştır.
Aşağı varoşu: Kaleden yüz adım aşağı Tuna Nehri kenarında bir dere ağzında tüm evleri bir hayırlı sırta birbiri üzerine yapılmış olup tamamı şindire tahta örtülü kârgir yapılı 400 mamur haneli kasabacıktır. Ancak bir camii var, onu da Hacı Mustafa adında bir tüccar henüz yapıyor. Bir mescidi, bir medresesi, bir tekkesi, 15 kadar dükkâncıkları ve bir hancağızı var. Hâlâ Niğbolu Sancağı hükmünde voyvodalıktır ve 150 akçe pâyesiyle 70 pare nahiye köylü güzel kadılıktır. Bütün bağ ve bahçeleri şehrin ensesindeki dağlardadır, her yer baştanbaşa bağlardır. Suyu ve havası gayet güzeldir. Halkı fakirdir ki ticaretle geçinirler.
Bunu da görüp tekrar bir gemiye binip karşı Eflâk tarafına geçtik. Orada boyar eminden rehberler alıp doğu tarafa 4 saat gidip,
395
Dobulen Köyü, oradan Banka Köyü'nde konuk olduk. Bütün boyarların bize yoldaş verdiği kefereler her köyden ulak beygirleri çıkarırken bütün köy kâfirleri ellerinde tırpanları, harbeleri ve kılıçlarıyla üzerimize saldırdılar. Onlarla bir saat çarpıştık, bizden bir at yaralandı, onlardan da bir oğlan öldü. Sonunda "Umuma muhalefet büyük hatadır" deyip cenkten vazgeçtik, onların ölen bir atı yerine bizim bir atımızı alıkoyup götürürken hamd olsun geriden boyarları yetişip atımızı alıkoyup,^
"Siz Türk ile cenk edersiz. Biz de yakında Tatar ve Osmanlı elinde esir olmaktan henüz kurtulduk" diye köy kethüdası olan kefereye kargı vurdu. Sonra bizimle yol arkadaşı olup giderken "Zor ile ulak atları almayın, zira bu Eflâk kefereleri asilerdir" diye nasihat etti. Oradan gidip 5 saatte doğu tarafa,
İjler Köyü menzili, oradan Kırla Köyü: Burada bir gemiye binip büyük Olti Nehri'ni gemiyle geçip karşı tarafta biraz dinlendik.
Bu tatlı sulu nehire Erdel diyarı yaylalarından bu Eflâk Vilâyeti'ne kadar 300 adet küçük ırmak katılıp Tuna Nehri'ne Niğbolu Kalesi karşısında Çul Kalesi yakınında karışır. İçinde bazı ufak gemiler, kayıklar ve çırnıklar işleyip Eflâk Vilâyeti'nden Osmanlı vilâyetlerine meta götürüp getirirler. Bu nehri gemiyle geçtikten sonra yine doğu tarafa yarım saat gidip,
Çul Kalesi'nin özellikleri
(—) tarihinde Niğbolu Kalesi'ni Yıldırım Bayezid Han fethettiğinde yine Eflâk keferesi isyan edip tekrar Eflâk'ı fethettikten sonra Eflâk tarafında Niğbolu karşısında bu kaleyi yapmaya başlar. Ama çok batak ve çataklı yer olmak ile bütün reayalardan ve tüm askerlerden yüz binlerce çul, torba ve harar toplanır, çer çöp ne varsa bu çullara ve torbalara doldurup o batağa yığarak bu kuleyi yaptıkları için Eflâk kavmi bu kaleye Çul Kalesi derler. Çepçevre 300 adım kuşatır bir küçük kule-cik olmakla bu kaleye kule de derler. Daha sonra Yıldırım Han oğlu Çelebi Sultan Mehmed küçük bir varoş yapar, çevresine sağlam palanka duvar çekip biri yere ve biri Tuna Nehri kenarına kapılar edip bu Çul Kalesi iç kale gibi ortada kalır. Gala-
ta Kulesi gibi yuvarlak, gösterişli bir kule varoşu, şindire tahta örtülü sivri kubbe gibidir. İçinde dizdardan, ambar ve cebeha-neden başka bir şey yoktur. Doğu tarafa olan bir küçük demir kapısı önünde ahşap köprüsü, asına köprüdür. Taşradaki varoşta 300 hane reaya sakin olurlar. Ayşe Sultan hassıdır ki 10 yük akçe iltizamdır. Gerçi Eflâk toprağındadır, ama Niğbolu [99b] Sancağı hükmünde naipliktir. Eflâk Vilâyeti içinde ziraat edecek bir hayli temiz toprağı vardır. Sonra bu kaleden yine atlarımızla bir gemiye binip Tuna Nehri'ni karşı geçip, Niğbolu Kalesi'nin özellikleri
(__) tarihinde Gazi Yıldırım Bayezid Han fethi olup sancak beyi tahtı yazıldığı yukarıdaki 3. cildimizde ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Şimdi Çelebi Hasan Paşalı Çerkeş Ömer Ağa'da 3 gün 3 gece sohbetler edip iki Ömer Ağalardan ve Niğbolu Mü-sellimi Mehmed Ağa'dan Eflâk beyine hitaben dostluk mektupları ile hediyeler ve kılavuzlar alıp bütün dostlar ile vedalaşıp yine bir gemiye binip tekrar karşıda Çul Kulesi'ııe geçerek kule dizdarından da kılavuzlar alıp, Eflâk tahtı olan Bükreş şehrine gittiğimiz konakları bildirir
Evvelâ bu vilâyeti nice kere gezip nice kere gazalar edip avlar aldık, ama bu yollara gelmemiş idik. Evvelâ Çul Kulesi'ııden doğu tarafına 3 saatte,
Moyli Köyü: Bizim kule ııahiyesidir. Oradan yine doğuya,
Oloç Köyü, oradan Komişan Köyü: Bunlar mamur Eflâk köyleridir ki bunları geçip 5 saat daha mamur ovalarda gidip,
Palosin Köyü: Yine Palus Nehri kenarında Erdel dağlarından gelip büyük Evken Nehri'ne karışır küçük sudur. Oradan batı tarafına biraz gidip,
Mamur Orsan Varoşu menzili
Başka boyarlıktır ki Eflâk Vilâyeti'nin gayet mamur yerleridir. Hatta balmumu yerde biter. Mesela şiddetli sıcaktan yerler çatlayıp bal arılarının azgınları o yerin çatlaklarında bal yiyip kalır. Kış günlerinde yağmurlar çok çok yağdığından yerler şişip yer yarıkları dolunca bütün balmumu dışarı çıkar. İşte "Eflâk diyarında balmumu yerde biter" dediklerinin aslı budur. Gerçekten de gayet verimli nahiyedir.
Boyarına 80 kese iltizam olmak ile boyarı 600 adam ile hü-
396
397
kumet edip vilâyet çevresini devamlı dolaşır. Kasabası bir düz, geniş, yeşillik yerde bin haneli, 7 manastırlı, l canlı ve 300 dükkanlı kasabadır. Bu şehirde yılda bir kere büyük panayır, yani pazar durup kırk gün kırk gece Hint, Siııd, Arap, Acem ve Rum'un bezirganları türlü türlü mallar getirip satarlar ve alırlar.
Allah'ın hikmeti hakir orada iken büyük kalabalık günleri idi. Cihanı kara şapkalı ve kelle bağlı, yani kalpaklı kâfirler pazar yerini süslemişlerdi. Burada 3 gün 3 gece çeşit çeşit kefereleri ve mahbûbe güzel çehre kadınları ve başı açık genç kızları seyredip yine bu diyardan kılavuzlar alıp 7 saatte mamur yerler geçip,
Deliorman Kasabası menzili
Nehri ta Erdel'den gelip bu kasabadan geçip Tuna Nehri'ne karışır. Bu Deliorman Nahiyesi köyleridir, başka kasaba değildir, ama başka boyarlık olup mamur nahiyedir. Oradan,
Kürten Köyü, oradan kalkıp (—) saatte ağaçlı mamur dağlar içinde giderken Laveho Nehri, Rajovay Nehri ve Arcis Nehri kenarında bir yeşillik yerde,
Yeseçen Köyü menzili: Bu adı geçen nehirlerin hepsi poyraz tarafında Erdel Vilâyeti yaylalarından gelip Eflâk Vilâyeti'nden geçip Tuna Nehri'ne karışırlar. Oradan kalkıp 5 saatte,
Eflâk taht merkezi, büyük Bükreş şehrinin özellikleri
Daha önce (---) tarihinde Sultan IV. Mehmed Han asrında Köprülü Mehmed Paşa sadrazam iken Boğdan ülkesinde Bu-runsuz Kostantiıı isyan edip Yaş şehrine kapanıp İsmail, İbrail ve İshakçı şehirlerini harap etti. Eflâk Vilâyeti'nde Kenan Paşa sultanı Âtike Sultan'ın elinde büyüyüp oğulluğu olan Urum civanı Mihne Çelebi denilen melun, Osmanlı hanedanı muhibbi iken Eflâk beyi olup isyan edip 40-50 bin ümmet-i Muham-med bezirganları Eflâk'ta kılıçtan geçirip Yergöğü Kalesi'nden Fazlı Paşa, Can Arşları Paşa, Konakçı Kara Ali Paşa ve nice paşaları Yergöğü'nde kapatıp germâ-germ cenk ettiği ve Boğdan beyinin isyanı Köprülü Mehmed Paşa tarafından duyuldu. Bunun üzerine Yedikule'de mahpus eski Boğdan beyi olan Lipul Bey'in oğlu Dilber İstifan Bey Boğdan'a bey olup Gazzazzâde
Ahmed Ağa sancak ağası olup Kızlarağası Muslu Ağa efendimiz bu hakiri Gazzazzâde Ahmed Ağa'ya koşup Edirne'den menzilleri katederek İstifan Bey ile 17 günde İsmail şehrine vardığımızda cümle 20 bin asker olduk. Derinti askeri gibi her milletten, Kılbaraktan bir barak kefere, Ermeni, bakkal, çakkal, bozacı ve meyhaneci kavmi bile vardı, ama askerinden Yahudi
yok idi.
Bu kadar derinti askeriyle İsmail şehrinden kalkıp ikinci menzilde hamd olsun Bucak Tatarı'yla Mehmed Giray Han'ın Mübarek Giray kalgay sultanına, 40 bin Tatar askerine rast geldik. O gün gece ılgar edip Boğdan'ın Yaş şehri içine kapanan Burunsuz Kostantin'e (—) (—) tarihinde bir satır vurup anında kâfirlerin pis leşleri beyaz kar üzere beyaz kefere cesetleri yığın yığın olup kılıç artıkları elleri kafalarında bağlı olup nice bin adet kaçan kâfirlerin ardına kalgay sultan ile düştük. Bu hakir de gençlik çağımız olduğundan birlikte seğirtip 3 gün 3 gecede Eflâk Vilâyeti'ne [100a] ayak bastık. Orada da 3 gün 3 gece çapul bırakıp yaka yıka ansızın Bükreş şehrini basıp esirler ve ganimet malları alıp büyük şehrini Nemrud ateşine vurduk. O kadar büyük şehir bir anda yerle bir oldu. Oradan Tirkoviş şehrini vurup oradan da çok mal aldık. Sonra Yergöğü Kalesi önünde Eflâk beyi olan Mihne Cüvan'ın, o pis götleğin taburunu bozup 40 bin askerini kılıçtan geçirdik. Kılıç artıkları olan kâfirler can havliyle kendilerini Tuna Nehri'ne vurup hepsinin boğuldukları yukarıda (—) tarihinde ayrıntılı olarak yazılmıştır, bakıla, tekrar yazmaya gerek yoktur.
Sözün kısası, o zamanda bu Bükreş şehrini yakmıştık. O zamandan beri (—) sene olup bu Bükreş şehri o kadar bakımlı ve süslü bir şehir olmuş ki sanki Meram Bağı olmuş. Bükreş şehrinin anlatılması
Macar İrşek tarihine göre ilk yapıcısı, Hazret-i Ömer zamanında gözünün kısas ettirilmesine razı olmayıp kaçan Ku-reyş kabilesinden Cebel-i Elheme Hazret-i Ömer'den kaçıp Antakya'da Rum kayserine sığınır. O da Cebel-i Elheme'ye Şam-ı Trablus denizi kıyısında sarp taşlık dağlan verir. Cebel-i Elheme oraya yerleşip kaleler yaptığından hâlâ o ülkeye Cebel-i Elheme namıyla Cebeliye derler. Hazret-i Ömer Kudüs-i Şerifi fet-
398
399
hedince Cebel-i Elheme Cebeliye'de duramayıp korkusundan çoluk çocuğuyla gemilere binip 17 evladıyla Akdeniz deryasından geçip İspanya'ya varırlar. O da Avlonya dağlarında Kurye-leş adlı dağı bunlara vatan verir. Birkaç evlâdı İstanbul'da Ceneviz kralına gelip birine Karadeniz kıyısında Abaza'ya da Abaza dağlarını verir. Çerâkise'ye Çerkez dağlarını verir, Lazka'ya Gönye dağlarım verip Laz kavmi olur. Kureyş adlı kişiyi Tuna kıyılarında yüzdürür. Bu Kureyş gezip dolaşarak amber kokulu temiz topraklı bir zemini beğenip orada yerleşip imar eder.
Bu şehri Ebu Kureyş yaptığından bozulmuş şekliyle Bükreş derler diye âlem tarihçisi olan Macar İrşek ayrıntılarıyla yazmıştır. Erdel Vilâyeti'ııde Seydî Ahmed Paşa ile kışladığımız sene Sibin Kalesi'nde bir Macar esirimiz var idi, o tarihi okudu, hakir de öylece yazdım.
Sonra bu Bükreş şehri nice kraldan krala geçti. En sonunda bu kaleyi Osmanlılardan Sultan Yıldırım Bayezid Han 793 [1391] tarihinde Eflâk elinden bilek kuvveti ile fethedip kalesini tamamen yıkıp bir daha yerleşmek mümkün olmadı, zira bir kale belirtisi yoktur. Yıldırım Han asrında bu Eflâk kâfiri 11 kere isyan etti. Ama bir sene içinde 7 kere isyan edip Yıldırım Han bir senede Sinop Kalesi'nden, yani Sınap'tan Eflâk'a geçip yedisinde de kâfirleri kırıp bir yılda yıldırım gibi 7 kere yetiştiği için Emir Sultan Bursa'da "Bayezidim, sen yıldırım oldun" diye söylediklerinden dolayı Yıldırım Bayezid Han dediler.
Hatta Eflâk'ı yedinci bozuşunda Tatar askeri Eflâk kâfirleriyle birlikte idi. Zira o asırda da Tatar hanlar Osmanlı'ya bağlı değiller idi. Ta Sultan Bayezid-i Velî asrında Kili, Akkirman ve Kefe kalelerini fethederken Mengli Giray Han Osmanlı'dan Bayezid Han'a itaat edip bir evlâdını rehin verip Yedikule'de göz hapsinde dururdu.
Sonra Gedik Ahmed Paşa Kefe Kalesi'ni Ceneviz Frengi elinden fethedip fetih müjdesiyle yüce saltanat merkezi olan İstanbul'a geldiğinde ricasıyla Mengli Giray Han'ın oğlunu Yedikule hapsinden çıkarıp ona Edirne yakınında Yanbolu şehrinde hass-ı hümâyûn verdiler. O zamandan beri hanların mazülü, hanzâdeler ve sultanlar Yanbolu, İslimye, Kızılağaç, Tavşanbeli'nde, Zağra'da ve Zağra Yenicesi'nde otururlar.
Daha sonraki yıllarda, Malta olan Rodos Kalesi'ni "petahtümâ" tarihinde fethedip ibtidâ Tatar hanlar mazülü-ü ve rehin sultanlarını Rodos Kalesi'nde kal'abend etmek Süleyman Han'dan kalmıştır. Ama (—) "âhırım" ve "belde-i tayyi-be" tarihlerinde Fatih Sultan Mehmed Han Gazi İstanbul'u fethedince Kostantiniyye patirgahı yani papazların başı olan patrik Hazret-i Risâlet-penâh'm mübarek eli izini ceylan derisinden kâğıt üzerinde Sultan Mehmed'e gösterince Fatih, Hazret-i Peygamber'in el izine yüz sürüp Hazret-i Osman hattıyla bütün papazların haracdaıı ve diğer örfi vergilerden muaf namelerini ve Emevî, Abbasî, Çerkez, Kürt ve Türkmen padişahlarının muaf mektuplarını Mehmed Han'a gösterince Fatih de yarlığını patriğe verip bütün vergilerden muaf oldular. Mehmed Han Resul-i Ekrem'in pençesi resmi ki mübarek kendi ellerinin resmi olduğuna şüpheleri kalmayıp,
"Bu papazlara neden kalmıştır?" diye Akşemseddin hazretlerinden sorduğunda onlar anlatırlar ki
"Hazret-i Resul-i Ekrem çocukluğunda amcası Ebu Tâlib ile Busra şehrine ticarete [lOOb] geldiklerinde Bahîrâ Papaz Hazret-i Resul'ü görüp bildi ki bu âhir zaman peygamberi olacak Muhammed Emin'dir. Ve gördü ki daha çocukluğunda Hazret'in gölgesi yere düşmez ve üstünde bir parça bulut gezer, asla güneş tesir etmez. "Muhakkak bu Muhammed olacaktır" diye Rabbâııî ilhamla kalbi şehadet edip "Hele bu oğlan kırk yaşında olup buna peygamberlik tacı gelince buna iman getiririm" deyip durup:
"Ey Ebu Tâlib! Bu oğlan senin nendir?" diye sorunca Ebu Tâlib:
"Bu oğlan benim kardeşim Abdullah'ın oğludur ki babası Medine yakınında Dâru'n-Nâbığa adlı mahalde ticarete gidip Şam'dan gelirken Nâbığa'da vefat etti. Naaşım getirtip Medine'de Bakî"e defnettirdim. Bu Muhammed'in doğumunun altıncı senesinde annesi Emine Hatun ehli Abdullah kardeşimin mirasını almaya Medine'ye gitti. Bu Muhammed'i altı yaşında iken birlikte götürüp bir ay Yesrib şehrinde oturdu. Abdullah'ın mirasından az çok bir şeyler bulup Yesrib'den yine Mekke'ye bu Muhammed anasıyla gelirken Mekke ya-
400
401
kınında Ebu Enam adlı yerde annesi de vefat edince naaşım Mekke'ye getirtip defnetti. Bu Muhammed babadan ve anadan öksüz kaldığından bütün Kureyş kabilesi buna Yetim Muhammed derler. Kardeşimin oğlu olmakla benimle bile ticaret ile kâh Şam'a ve kâh bu Busra şehrine getiririm" dedi. Ebu Tâlib bu hikâyeleri baştan sona Bahîrâ Papaz'a nakledince bilgin ve vukuf ehli Papaz Bahîrâ:
"İmdi müjde sana! Kardeşinin oğlu âhir zaman peygamberi Muhammed olacaktır. Bütün dünya bunun ümmeti olacak, Arap, Acem, Hint, Sind, Tatar ve Türkmen Müslümanları altında olacaktır. Bu yezyüzüne ayak bastığı gece nice kere yüz bin alâmetler bu dünyada belirip Nemrud Ateşi, Kisra Takı, Aya-sofya Kubbesi ve Roma Kızılelması Kubbesi, Budin'in Ungurus Kızılelması Manastırı çanlığı ve İstanbul'un 366 adet tılsımları tamamen bu oğlan doğduğu gece yıkıldı. Ey Ebu Tâlib! Sen bu oğlanı Mekke düşmanlarından pek koruyup böyle vilâyet vilâyet ticarete gezdirme. İnşaallah bu pak masum kırkına vardığında ben buna iman getiririm. Ama hele şimdi sen ceylan derisi üzere mürekkeple sağ eli pençesini basıp pençesinin nakşı bende dursun. Eğer daha yaşarsam bende durup vergilerden kurtulurum. Benden sonra diğer papazların her hangisinde Muhammed elinin izi bulunursa muaf u müsellem olurlar" deyince hemen Ebu Tâlib Bahîrâ Papaz'ın hatırı için,
"Ey Muhammed! Şu kâğıda mürekkeple bir parmağını bas" diye rica edince Hazret de amcasının ricasını kabul edip bir kase içinde mübarek şehadet parmağını mürekkebe batıra-yım derken Bahîrâ Papaz tamaa düşüp Hazret-i Risâlet'in mübarek elinden yapışıp Resulullah'ın pençesini büsbütün mürekkebe batırıp ceyran derisi kâğıda bastırdı. Ama Hayy ve Kadîr Allah'ın emriyle mürekkep siyah iken mübarek elin izi kâğıt üzerine yeşil nur gibi basıldı. Bahîrâ Papaz bu mübarek el izini öpüp bir cevahirli kutu içre sakladığından Hazret hoşlanıp,
Dostları ilə paylaş: |