Eğer böyle bir iktisadi-sosyal bütünleşmişlik varsa, o zaman bu toplam sosyal bünye içerisinde siz sadece Kürt küçük-burjuvazisi ve Kürt köylülüğüne dayanarak bu burjuvaziye boyun eğdiremezsiniz. Burjuvazi modern bir sınıf. Kendinizi bütünsel bir sosyal bünye içinde yalnızca bu sosyal güçlerle sınırladığınızda, Türk burjuvazisiyle çatışmada en fazla bir pazarlık gücü ve bu çerçevde bir uzlaşma zemini yaratabilirsiniz. Onu da zaten başarmış durumdasınız. Yani iyi-kötü onu belli tavizlere mecbur bırakacak bir gelişme düzeyine ulaşmış durumdasınız. Her ne kadar o bugün bir mecburiyet göstermiyorsa da, bu yarın göstermeyeceği anlamına gelmiyor. Neticede tarihsel olarak şu kesinleşmiştir; Kürt meselesi ancak Kürt halkına tavizler verilerek çözülebilir. Kaldı ki burjuvazi bugün bile bunu ilke olarak reddetmiyor. Ama PKK’yı tasfiye ederek bunu yapmak istiyor. PKK’yı ise tasfiye edemiyor. PKK’yı tasfiye edemeyince de çatışmada bir kilitlenme, bir tıkanma doğuyor. Nitekim sorun yıllardır bu kilitlenmiş biçimiyle duruyor.
Soru: Türk burjuvazisi PKK'yı ehlileştirerek bunu yapamaz mı?
PKK’yı ehlileştirerek yapabilir, ama bu hem kolay değil, hem de zaman alır. Oysa savaş da uzayıp gidiyor. Kolay ehlileşmiyor PKK. PKK mülkiyet düzeni konusunda, burjuvazinin(92)sınıf egemenliğinin meşruiyeti konusunda her türlü tavizi vermeye hazır. Yani bu açıdan sosyalizme ilişkin hiçbir şey dayattığı yok. Yalnız bir temel koşulu var. Diyor ki; “Bana tanıyacağın siyasal tavizleri ben kendi siyasal ve askeri kurumlarımla güvenceye alacağım. Yani benim ordum olacak, gerilla gücüm benim kendi orduma dönüşecek. Benim kendi meclisim, kendi idari ve hukuksal yapım olacak.” Bunları ise Türk burjuvazisi kabul edemiyor. Zira bunun kabul edilmesi durumunda, Kürdistan’da burjuva anlamında da olsa farklı bir iktidar odağı oluşur, bu kesin. Bu ise Türk burjuvazisinin işine gelmez. Zira bu yarın Kürdistan’ın bir egemenlik sahası olarak tümden kaybını gündeme getirebilir. İşte Türk burjuvazisi deneyimlerin ışığında bunu biliyor ve kabul etmiyor. “Üniter devlet yapısı” içerisinde bir çözüm esprisinde ısrarının gerisinde de bu korku var. Ne var ki Türk burjuvazisi bir yerde buna mecbur da kalacaktır. Elbette ki bir dizi gelişmenin birleşik etkisi PKK’nın çökmesine ya da geri plana itilmesine, fiili muhatap olmaktan çıkmasına yol açarsa, burjuvazi için mesele kalmaz. Bu iş örneğin artık PSK ya da benzer çizgideki bir siyasal muhatap şahsında çözümünü bulur. Böylece Kürt sorunu da, “üniter devlet” yapısı içinde, örneğin Bask türü bir otonom yönetimle, geçici bir çözüme bağlanır. Sonuçta burjuvazi kendi dilediğine yakın bir çözüme ulaşabilir.
Uzayıp giden de bir savaş var. Bunu PKK’nın da uzun süre kaldırması mümkün değil. Süreç PKK’yı da yoruyor. Bu yorgunluğu kaldırması ise kolay değil. Üstelik PKK bu yorgunluğu belli bir sınıf adına yaşamıyor. Bir homojen yapı adına yaşamıyor. Çok farklı sınıfları, tabakaları, ona uygun düşen ideolojik-politik eğilimleri barındıran bir ulusal bütünlük üzerinde yaşıyor bu yorgunluğu. Gündelik dilde Kürt halkı demek kolay da, ortada sözkonusu olan, çelişkili bir sosyal-siyasal bütündür. Kürt halkı dediğiniz nihayetinde modern sınıf ve tabakalardan oluşuyor. Ve bu farklı sınıf ve tabakaları temsil(93)eden farklı ideolojik-siyasal eğilimler yer alıyor Kürt hareketinin içerisinde. İlk ciddi bunalımda bu eğilimler kendi temsilcileri ile siyaset sahnesinin önplanına çıkacaklardır. Birleşik bir mücadele çizgisine kayan sosyalistler de çıkacaklardır, Türk burjuvazisiyle işbirliğine doğru yönelenler de. Eğer bu yorgunluk böyle uzar giderse, böyle bir çatlama kaçınılmaz olarak doğacaktır.
Bu durumda elbetteki PKK bugünkü bütünselliği koruyamaz. Bu bütünselliği koruyamamak ne anlama gelecektir? Bugün HADEP üzerinden ya da Kürt Parlamentosu üzerinden ya da Kürtlerin meşru demokratik hakları üzerinden Kürt hareketine destek veren bir takım burjuva güçler hareketten kopacaklardır. Nereye geçeceklerdir? Örneğin bugün Şerafettin Elçi’nin temsil ettiği çizgiye, DKP çizgisine kayacaklardır. Sorun mülkiyet düzenini de ilgilendiren bir karakter kazandığı zaman, Kürt burjuva öğeler mülkiyet düzeninden yana açık bir tercih koyacaklardır. Türk işçi ve emekçi sınıflarıyla bütünleşme çizgisinde, dolayısıyla yalnızca siyasal baskıya değil bizzat mülkiyetin kendisine de yönelecek bir sosyal hareket karşısında siz örneğin Sırrı Sakık’ın ne yapacağını zannediyorsunuz? Tipik bir burjuva, tipik bir Kürt burjuvası. Ahmet Türk bir sınıfın temsilcisi, koca bir toprak sahibi, ama ulusal haklar sorununda hassasiyet gösteren bir toprak ağası.
Bu konuyla bağlantılı olarak şunları da eklemek gerekir. Gelinen yerde egemen çizgi düzeyinde PKK’nın devrimci sosyalizmle ciddiye alınır bir ilgisi kalmamıştır. PKK’da sosyalizmin potansiyeli olan bir emekçi taban, artı bu potansiyelin ideolojik-politik eğilimlerini taşıyan bir yan elbette var. Bu bir takım güçlerin, bir takım kadroların, tabandaki militanların şahsında bu elbette var. Ama bugünkü egemen resmi çizgi üzerinden bakıldığında, PKK’da devrimci sosyalizmle bağlantılı fazla bir şey kalmış değil. Siyasal programına bakıyorsunuz, mülkiyet düzenini hedef alan hiçbir şey yok. Dile getirilen bir(94)propaganda bile yok. Emekçilerin acıları, yoksulluğu vb. dile getiriliyor da, bunların çözümü konusunda en ufak bir şey söylenmiyor. Olduğu kadarıyla bu daha çok kirli savaşın sosyal faturası olarak, bu çerçeve içinde işleniyor.