Bu hesap ve kaygılarla hareket eden Türk burjuvazisi, daha dün Kürt halkına karşı suç ortaklığı ettiği Saddam Hüseyin’i bahane ederek, haftaladır Irak’a karşı kaba tahriklerle savaş kışıkrtıcılığı yapmaktadır. Türkiye topraklarını emperyalizmin Ortadoğu’daki savaş hazırlıkları için bir askeri üsse çevirmiştir. Gerginliği körükleyerek, Irak’a karşı kışkırtıcı davranışlara girerek ABD’nin savaş planları içinde tüm varlığı ile yer alarak, Türk, Kürt ve Arap halklarını her an patlak verebilecek kanlı bir boğazlaşma içine sürüklemektedir.
Türkiyeli komünistler olarak tüm dünya kamuoyu önünde ilan ediyoruz: Emperyalizmin çıkarları ve Türk burjuvazisinin hain emelleri için girişilecek emperyalist bir savaşın kesin olarak karşısına dikileceğiz. Her yolu ve aracı kullanarak, işçi sınıfının ve emekçi yığınların emperyalizmin ve Türk burjuvazisinin gerici ve saldırgan savaş politikalarına alet olmasını engellemeye çalışacağız. Türk ve Kürt halklarının Arap halklarıyla hiçbir çelişkisi ve düşmanlığı yoktur. Tersine ortak düşmanları emperyalizm ve kendi gerici yönetici sınıflarıdır. Ortak çıkarları da bu ortak düşmanlara karşı birleşik bir devrim mücadelesinde yatmaktadır.
Körfez’deki savaş haftalardır bütün şiddetiyle sürüyor. ABD ve Batılı emperyalist müttefikleri bugüne dek Irak topraklarına 70 bin hava saldırısı düzenlediklerini ve 80 bin ton bomba yağdırdıklarını övünçle açıklıyorlar. Kullanılan bombanın daha şimdiden II. Dünya Savaşı’nda kullanılan toplam miktarı aştığı ve bu muazzam yıkıcı gücün yalnızca 17 milyonluk küçük bir ülkeyi hedef aldığı düşünülürse, sürmekte olan savaşın dehşeti daha iyi anlaşılır. “Kuveyt’in kurtarılması”nı başından itibaren yalnızca bir bahane olarak kullanan Batılı emperyalist koalisyon, savaşı, Irak’ın askeri gücünü kırmaktan da öteye, Irak halkına karşı barbarca yürütülen bir toplu cezalandırma eylemine dönüştürmüş bulunuyor.
Körfez savaşı çağdaş kapitalizmin militarist, saldırgan(91)ve savaşçı doğasını yeniden ve en çıplak biçimiyle gözler önüne serdi. Bu, son bir kaç yıldır Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki değişimlere eşlik eden “barışçı”, “uygar”, “demokratik” kapitalizme dair gerici burjuva propagandasına büyük bir darbe olmuştur. Tonlarca bomba yalnızca Iraklı sivil halkın, kadınların ve çocukların tepesine değil, bu propaganda temalarının da üzerine yağıyor. Kapitalist emperyalizmin yüzyıllık çirkinliği bir kez daha bütün açıklığı ile ortaya çıkıyor. Bu gerçeği bilimsel ve tarihsel kanıtlarla hep vurgulaya gelen Marksizm-Leninizm'in gücü, canlılığı ve geçerliliği de böylece olaylarla yeniden yeniden kanıtlanıyor.
Sürmekte olan savaş tümüyle haksız, gerici ve emperyalist bir nitelik taşımaktadır. Emperyalist hükümetler ve destekçileri, savaşa varan olayların Irak rejiminin Kuveyt’i işgal ve ilhak eylemiyle başlamış olması olgusunu kullanarak, yürütülen savaşın emperyalist niteliğini ve amaçlarını gizlemeye çalıştılar. Muazzam gücü ve etkisi son savaş vesilesiyle bir kez daha açığa çıkan tekellerin denetimindeki kitle iletişim araçları, dünya işçilerine ve halklarına sürekli olarak “Kuveyt’in kurtarılması” yalanını yaydılar. Oysa bu kaba yalanın gerisinde, ABD önderliğindeki emperyalist dünyanın petrol bölgesi Ortadoğu’ya ilişkin hesapları durmaktadır. Savaş bu hesapların üzerine oturan politikaların bir uzantısıdır. Irak’ın askeri gücünü kırmak ve böylece Irak rejimine boyun eğdirmek, kapsamlı ve çok boyutlu bu hesapların unsurlarından yalnızca biridir ve hiç de esas olanı değildir.
Emperyalist devletler koalisyonu için esas sorun, stratejik ve “yaşamsal” bir çıkar bölgesi saydıkları Ortadoğu’ya dünyanın “yeni düzen”i çerçevesinde yeni bir “düzen” vermektir. Daha Körfez olaylarının ilk anından itibaren, sıradan insanı aldatmaya yönelik “Kuveyt’in kurtarılması” propagandasına, en yetkili ve etkili emperyalist sözcüler, ideo(92)loglar ve yazarlar tarafından sürdürülen Ortadoğu’nun “yeni düzeni” tartışmaları eşlik etti. (Savaş öncesinde ve savaş boyunca tüm diplomasi de bu sorun ekseninde yürüdü). Bu ihtiyacın “Saddam gibi diktatörlerin hırsı”nı gemlemenin ötesinde nedenlerden kaynaklandığını açıkça ifade etmede de bir sakınca görmediler bu tartışmayı yürütenler.
Körfez olayları, emperyalist dünyanın Ortadoğu’yu yalnızca bir petrol bölgesi değil, aynı zamanda bir devrimci kaynaşmalar alanı, bir potansiyel devrim kuşağı olarak algıladığını, bunun önünü alacak politika ve planlarla hareket ettiğini de gösterdi. Savaştan kısa bir süre önce NATO Genel Sekreteri, Kuzey Afrika da içinde olmak üzere Ortadoğu’yu “bir istikrarsızlık kuşağı” olarak niteledi. Bunun toplumsal ve iktisadi sorunlardan kaynaklandığını açıkça belirtmekte de bir sakınca görmedi. Bunu NATO Başkomutanı'nın şu açıklaması izledi: "istikrarsızlık bölgesi barındırdığı stratejik kaynaklar bakımından NATO’nun güvenliğini tehdit edebilecek özellik gösteriyor. NATO üyeleri bu kaynaklara can damarlarından bağlıdır.”
Sorun yeterince açıktır. Somut görünümüyle Batılı emperyalistler ile Irak rejimi arasındaki gerici çıkar çelişkilerinden doğmuş bulunan bu savaş, gerçekte emperyalizmin bölgedeki ortak çıkar ve kaygılarının ifadesi politikaların bir ürünüdür. Emperyalistler Irak’ı bahane ederek Ortadoğu’yu askeri abluka altına aldılar, bir kısım ülkeyi fiilen işgal ettiler. Irak’a karşı elde edecekleri bir zaferi ise, bölgedeki egemenliklerini yeni düzenlemelerle pekiştirmenin dayanağı yapmak istemektedirler.