Son Cenova gösterilerinin bile Avrupa ülkelerindeki polis rejimlerini hak ve özgürlükleri kısıtlayan yeni baskıcı yasalarla pekiştirmeyi gündeme getirdiğini gözönünde bulundurursak, bu yeni savaş ilanının kapsamını ve şiddetini daha iyi anlarız. Bu saldırının fiziki ve siyasi kapsamını Amerikancı propaganda, “çok can yanacak” ve “terörizme karşı mücadele ile insan hakları arasındaki o ince çizgi artık ortadan kalkacak” biçiminde özetliyor.(250)
Bu kampanyada hedef olarak devrimci politik organizasyonlar gösterilse de, gerçekte asıl hedef işçi sınıfının ve emekçilerin temel hak ve özgürlükleridir. Son 20 yıldır uygulanan ekonomik ve sosyal saldırılarla işçi sınıfının ve emekçilerin bu alandaki temel kazanımlarını emperyalist metropollerde bile büyük ölçüde budamış bulunan küresel emperyalizm, bunu, son olayları da bahane ederek, bu kez demokratik hak ve özgürlükler alanında yapmak istemektedir. “Teörizme karşı mücadele”, “toplumun güvenliği”, “düzenin korunması”, bu temel önemde saldırının dayanakları olarak kullanılacaktır.
Dünya ölçüsünde ilerici, devrimci akımları ve genel olarak toplumsal muhalefet hareketlerini düne göre çok daha zor bir dönem beklemektedir. Çok daha ağır koşullarda çalışılacak ve çok daha büyük bedeller ödemek gerekecektir. Fakat gücüne tapınan emperyalist gericiliğin çok geçmeden bu alandaki gücünün gerçek sınırlarıyla karşı karşıya kalacağı da kesindir. “Rüzgar eken, fırtına biçer!” Çok farklı görüş ve eğilimlerden birçok yorumcu ABD’ye yönelik saldırıyı bu aynı ortak ifade ile niteledi. Biz komünistler, dizginlerinden boşalacak emperyalist gericiliğin kısa dönemli olarak ekeceği rüzgarı uzun dönemde fırtına olarak biçeceğinden kuşku duymuyoruz.
Türk gericiliği ABD emperyalizminin müdahale gücü
ABD’deki saldırıları Türk gericiliği gizlenemeyen bir sevinçle karşıladı. Türk gericiliği için emperyalist efendilerinin Pentagon’da beyninden aldığı darbenin politik anlamından çok, yaşanan gelişmenin kendisi için yaratacağı sonuçlar ve olanaklar önemliydi. Tüm resmi ve gayrı resmi ağızlarda döne döne tekrarlanan ve medyada bir kam(251)panya halinde topluma pompalanan ifade aynıydı: “Şimdi bizi daha iyi anlayacaklar”! Bu; sınıfa ve emekçilere karşı aldığımız baskıcı önlemlere, ilerici muhalefeti susturmak ve devrimci akımları yoketmek için uyguladığımız sistematik faşist baskı ve teröre tam destek verecekler, anlamına gelmektedir. Gerçekte bu bugüne kadar zaten böyleydi. Söylenenlerle dile getirilmek istenen ise, bundan böyle her türlü kuralı ve ölçüyü dilediğimizce aşabiliriz düşünce ve niyetinden başka bir şey değildir.
Gerçekte bunda da bir yenilik yok. Türkiye’deki faşist baskı ve terör rejimi zaten kural ve ölçü tanımıyor. Son gelişmelerin ortaya çıkaracağı asıl yenilik, Türkiye’nin ABD emperyalizminin savaş arabasına koşulması, Ortadoğu ve İç Asya’ya yönelik bir müdahale gücü olarak kullanılması olacaktır. “Terörle mücadelede” emperyalistlerin tam desteğini almak adı altında ABD emperyalizminin Ortadoğu ve Asya’yı kana bulama niyetlerine tam destek verileceği, Türk devletinin en yetkili resmi temsilcileri tarafından dile getirilmiş bulunmaktadır. NATO’nun son gelişmeler karşısında 5. maddeye işlerlik kazandırması ve ABD ile birlikte savaşa girme kararına en hararetli destek, Türk gericiliğinden ve resmi çevrelerinden gelmiştir. Başbakan Ecevit Türkiye’deki tüm üslerin, özellikle İncirlik Üssü’nün ABD emperyalizminin emrine amade olduğunu kamuoyuna açıklamış bulunmaktadır. Türk generalleri ordunun “teyakkuz” halinde bulunduğunu ve “göreve hazır” olduğunu bildirmektedirler.
Ajanslardan gelen son haberler, ortada henüz hiçbir somut delil olmadığı halde, ABD emperyalizminin hınç ve intikamının ilk kurbanı olarak Afganistan'ı seçmiş bulunduğunu gösteriyor. Afganistan’a yapılacak muhtemel bir müdahalede Türkiye topraklarının dolaysız olarak kullanılması ve Türk ordusunun müdahalelerde dolaysız olarak yer alması(252)anlamına gelmektedir bu.
Son gelişmelerin Türkiye için en önemli dolaysız sonucu da işte budur. Türk burjuvazisi adına ülkeyi yönetenler, Türkiye’yi ABD emperyalizminin savaş üssü ve Türk ordusunu da savaş gücü olarak kullanmaya hazırlanıyorlar. Geleneksel uşaklık ve bölgesel jandarmalık çizgisinin uzantısı bu niyetleri ve hazırlıkları kitleler önünde teşhir etmek ve bölgenin mazlum halkları ile tam bir dayanışma içinde hareket etmek günün yakıcı devrimci görevidir.
Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a karşı gerçekleşen saldırılar dünya siyaseti bakımından önemli gelişmelere yolaçmış bulunmaktadır. ABD emperyalizminin kudretine meydan okuma anlamına gelen ve ABD’nin “güçlü ve güvenli” bir ülke olduğu imajına ağır bir darbe indiren bu saldırılar, dünya emperyalizminin jandarmasını bir anda, her iki durumda da ciddi siyasal sonuçları olacak bir ikilemle yüzyüze bıraktı. Saldırıları sineye çekmek ya da yeryüzünün kana ve ateşe bulanması pahasına karşı saldırıya geçmek.
ABD’nin ilkini tercih etme şansı hemen hiç yoktu; zira bu, hegemonik bir güç olarak çoktan başlamış bulunan gerilemesinin yeni bir ivme kazanması anlamına gelecekti. Bu türden bir tercih rakip emperyalist güçlerin konumunu güçlendirmekle kalmayacak, dünya ölçüsünde anti-emperya(254)list, anti-Amerikan harekete de güç ve moral kazandıracaktı.
Gerçekte, pratik olarak, ABD emperyalizminin önündeki tek yol, şu an net bir biçimde seçilmiş ve tutulmuş olandan başkası değildi. 11 Eylül saldırısını dünya ölçüsünde bir karşı saldırı imkanına çevirmek; henüz duruma birçok bakımdan hakimken sistem karşıtı ya da özel olarak kendi karşıtı tüm güçleri mümkün mertebe ezmek ya da etkisizleştirmek, tutulan bu yolun öncelikli hedefleri olarak çıkıyor ortaya.