Ama Türkiye’nin ilerici-devrimci küçük-burjuvazisi, ‘60’lardan ‘80’lere yaşanan ve büyük toplumsal-siyasal çalkantılara sahne olan ilk yirmi yılın ardından, bu mücadeleyi taşıyacak politik ve moral gücünü yitirdi. Her iki devrimci yükselişi izleyen faşist bastırma ve ezme dönemlerinde, devrimci küçük-burjuvazi gerçekten ağır bedeller ödedi. 12 Eylül’de takibata uğrayıp tutuklananların (ki sayıları yüzbinleri buluyor) sosyal yapısına dönüp bakınız, ezici bölümüyle kentin ve kırın küçük-burjuva kökenli kadro ve sempatizanları ile yüzyüze olduğunuzu görürsünüz. Bu insanlar genel küçük-burjuva hareketliliğin öncü unsurları durumundaydılar. Radikal küçük-burjuvazi iki tarihsel dönem, ki bu iki on yıl demektir, bu yükü taşıdı ve karşılığında ağır bir bedel ödedi. Sonuçta küçük-burjuva siyasal öncüler kadar küçük-burjuva kitleler de yoruldu, eski dinamizmini, devrim arzusunu ve coşkusunu yitirdi.