Döneme uygun politika adı altında devrimci stratejik perspektifi yitirmek, geleneksel sol hareketlerin yeni dönemdeki (bundan ‘87’yi izleyen yeniden toparlanma dönemini kastediyorum) temel davranış biçimi oldu. Bir dönem için buna direnenler ise özellikle ‘90’ların ikinci yarısından itibaren bu yönelime girdiler ve gelinen yerde kendilerinden öncekilerle aynı yerde konakladılar. Devrimci stratejik perspektifin yitirildiği yerde, herşey günü kurtarmaya, pratik olarak güçlenmeye indirgenir. Başarılı bir taktik tabii ki çok önemlidir, ama her başarılı taktik bir stratejik çizgiye ve hedefe bağlı olmak zorundadır. Taktik-strateji ilişkisinin anlamı ve gereği budur. Sizin başarılı saydığınız taktiğiniz ancak devrimci stratejinize bağlıysa ve ona hizmet ediyorsa bir anlam taşır ve devrimci sonuçlar yaratır. Yoksa belki günü kurtarırsınız ama geleceği kesin olarak kaybedersiniz. Ola ki güncel planda güçlenirsiniz de, ama bu arada gelecek hedeflerinizden koparsınız. O zaman da elde ettiğiniz sözde başarının devrimci açıdan bir kıymeti kalmaz. Reformizmi tercih ettiyseniz mesele yok, ama devrimcilik iddiası taşıyorsanız, bu davranışınızla siz geleceği güne feda etmiş olursunuz.
(H. Fırat, Dünya, Türkiye, Sol Hareket, Eksen Yayıncılık, s. 146-150)(84)