Larin ise Menşevik programın yorumunda Kostrov’la ağız birliği içerisinde şöyle diyor:
“Belki halkın yerel özyönetimleri, bazı bölgelerde bu büyük işletmeleri, örneğin bugün belediyelerin tramvayları ya da mezbahaları idaresinde tutması gibi, kendi idaresine alabilecektir, ve o zaman onların bütün (!!) safi hasılatı tüm (!) halkın hizmetinde olacaktır.” (“Köylü Sorunu ve Sosyal-Demokrasi”, s. 66.)
Yerel burjuvazinin hizmetinde olmayacak yani, öyle mi Bay Larin?
Batı Avrupa belediye sosyalizminin küçük-burjuva kahramanlarının küçük-burjuva hayalleri gün ışığına çıkmaya başlıyor artık. Burjuvazinin egemenliği unutuluyor, sadece yüksek oranda proleter nüfusun bulunduğu kentlerde, belediye idarelerinden emekçiler için üç-beş kuruş koparılabildiği olgusu da unutuluyor. Fakat bu tali bir yan. Toprağın belediyeleştirilmesine dair “belediye sosyalisti” düşüncenin esas hatası şudur:
Batıdaki burjuva aydınları, İngiliz Fabianlarına benzer biçimde, belediye sosyalizmini tam da, sosyal barış, sınıflararası uzlaşma düşü kurdukları ve kamuoyunun dikkatini iktisat ve tüm devlet düzeninin temel sorunlarından, yerel özyönetimlerin küçük sorunlarına çekmeye çalıştıkları için, özel bir “eğilim” derekesine yükseltmişlerdir. Birinci tür sorunlar alanında sınıf çelişkileri en keskin durumdadır, tam da bu alan, daha önce de söylendiği gibi, burjuvazinin sınıf olarak egemenliğinin temellerine dokunmaktadır. O nedenle, tam da bu alanda sosyalizmin kısmen gerçekleştirilmesi küçük-burjuva ütopyasının özellikle hiç şansı yoktur. Dikkatler yerel nitelikli küçük sorunlara -burjuvazinin sınıf olarak egemenliği sorununa değil, bu egemenliğin temel araçları sorununa değil, bilakis burjuvazinin “halkın gereksinimleri için” ayrılmasına izin verdiği üç-beş zavallı kırıntının harcanması sorununa çekilir. Burjuvazinin kendisinin sağlık hizmetleri için (Engels, “Konut Sorunu”nda, kentlerde salgın hastalıkların gelişmesinin burjuvaziyi korkuttuğuna dikkat çekmektedir), eğitim için (burjuvazinin(163)tekniğin yüksek seviyesine ayak uydurabilecek eğitilmiş işçilere ihtiyacı vardır!) vs. ayırdığı (toplam artı-değer kütlesiyle ve burjuvazinin devlet giderlerinin toplam tutarıyla karşılaştırıldığında) son derece düşük olan bu miktarların harcanması sorunu öne çıkarıldığında, böylesine küçük sorunlar alanında “sosyal barış”, “sınıf mücadelesinin zararları” vs. üzerine güzel laflar etmek mümkün olur. Bizzat burjuvazinin “halkın gereksinimleri” için, sağlık hizmetleri için, eğitim için vs. para harcadığı bir yerde sınıf mücadelesinden nasıl söz edilebilir? Eğer yerel özyönetimler sayesinde “ortak mülkiyeti” birazcık ve yavaş yavaş genişletmek ve üretimi -değerli Larin yoldaşın öylesine işine gelir biçimde işaret ettiği tramvayları, mezbahaları- “toplumsallaştırmak” olanaklıysa, sosyal devrime ne gerek var?