Bu düşünce çizgisini alıp yalnızca 4.5 yıl sonraki 28 Şubat sonrası çizgiyle karşılaştırırsanız, ideolojik ilkesizliğin, çürümenin ve iflasın tablosunu bulursunuz. Perinçek’in düşünsel dürüstlüğün ve tutarlılığın zerresinden nasiplenmediğini görürsünüz.
***
Türk ordusu tipik bir düzen ordusudur. Kurulu düzenin sadık bir bekçisidir; bunu kendi temel misyonu olarak tanımlamakta, her vesile ile bununla övünmektedir. Onun “ulusal güvenlik” kaygısı “dış tehdit”lerden çok “iç tehdit”lere yöneliktir. Son 40 yıldır ve özellikle de 12 Eylül’le birlikte önünü bizzat açtığı dinsel gericiliğin kontrolden çıkmış olmasına getirdiği “balans ayarı” sayılmazsa, hedef haline getirdiği değişmez “iç tehdit”, şaşmaz biçimde ilerici halk hareketleleri ve bu zeminde yeşeren ilerici ve devrimci akımlardır. Türkiye’nin sert sınıf mücadeleleriyle geçen son 40 yılı buna en bariz biçimde tanıklık etmektedir. Düzen ordusu bu ülkede özgürlüğe yönelik her türlü çıkışın, her türden demokrasi mücadelesinin baş düşmanı ve baş engeli durumundadır. Türkiye’de yaşayıp da bunu bilmezlikten ve inkardan gelmek tam bir gericiliktir.