Düzen ordusu bağımsızlığın güvencesi olmak bir yana, Amerikancı ve NATO’cu bağımlılık ilişkilerinin sadık bekçisidir. Türkiye’de ‘60’lı yıllarda patlak veren büyük anti-emperyalist dalga son 40 yıl içerisinde bu ordu tarafından döne döne ezilmiştir. Emperyalist köleliğe karşı, üstelik kitleler içerisinde varolan tüm öfkeye rağmen, bügün hala aşılamayan edilgenliğin gerisinde tam da bu ordunun geçmişten bugüne kadarki kanlı icraatı vardır.
Bu orduyu, salt “ekonomik teslimiyetçilik”ten söz etti diye anti-emperyalist ilan etmeye kalkmak arsızlığın ta kendisidir. Bu ülkede, düştüğü utanç verici konumdan hareketle mevcut hükümeti İMF’ye teslimiyetle suçlamayan burjuva muhalefet partisi ya da akımı kaldı mı ki? Amerikancı Çiller bile bunu sabah akşam tekrarlayıp durmuyor mu? Kendi ayrıcalıklarını sınırlamaya yönelik(344)iğreti bir girişime karşı bunu yapanları “ekonomik teslimiyetçilikle” suçlamak, kendi de bir parti gibi hareket eden ve gerici burjuva siyasetine boğazına kadar batmış bulunan ordunun basit bir demagojisinden öteye ne anlam taşıyabilir ki? Bu ordunun İMF’nin ülke ve emekçiler için yıkımı ifade eden programlar karşısındaki tutumu, her ay yinelenen MGK toplantılarından belli değil midir? Emperyalist küreselleşmenin kendisine değil de bunun bu denli teslimiyetçi bir çizgide olmasına karşı, üstelik salt demagojik niyetlerle edilen bir sözü alıp, “Küreselleşmenin, yani emperyalizmin hedef alınması bu programın (Genelkurmay’ın 7 Ağustos bildirisinin!) belki de en önemli özelliğidir” diye sunmak arsızlıktan her türlü sınırı aşmaktan başka bir anlama gelir mi?