Sınırlı tartışmaların yarattığı açıklıkların bundan da önemli olanı, reformist solla ilişkiler konusundadır. Kürt hareketi son birkaç seçimdir blok kurduğu reformist solu gelinen yerde artık bir yük saymakta, bunu da gitgide daha açık biçimlerde ortaya koy(68)maktadır. Bu söylemlerden öteye davranışlara yansımakta, son DTP kongresinin haberine ilişkin “protokol krizi” de bu türden bir davranışı sembolize etmektedir.
Bu yük saymanın gerisinde öncelikle düzen partileri içinden muhatap arama tutumuna inandırıcılık kazandırma kaygısı vardır. Sözkonusu olan düzen soluyla “Zeytin Dalı” politikası çerçevesinde biraraya gelmek olabilseydi elbette pek bir sorun kalmazdı. Böyle bir durumda ittifak ilişkilerinin reformist solu kapsaması “Zeytin Dalı” politikasının ruhuna tümüyle uygun düşer, onun zorunlu bir gereği olarak gerçekleşirdi. Nitekim 28 Mart yerel seçimlerinin “yerli Prodisi” olan Kaıayalçın, eksenini düzen solunun oluşturacağı kendi “Zeytin Dalı” yelpazesine Kürt hareketi dışındaki tüm reformist solu da dahil ederken bu politikanın ruhuna uygun hareket etmektedir. Fakat dünün “yerli Prodisi”nin bile kendisini dışladığı bir durumda düzen solu ile, dolayısıyla da “Zeytin Dalı” politikası ile yapılabilecek bir şey olmadığı konusunda Kürt hareketi gelinen yerde artık yeterince gerçekçidir. Bu gerçekten hareketle de zorunlu olarak düzen sağına, kendi ifadesiyle “sağdaki liberal partilere” bakmakta, olanaklıysa müttefiklerini buradan bulmaya çalışmaktadır. Bunu ise reformist solla sürdürülecek bir ilişkiyle bağdaştırmak haliyle olanaklı değildir. Ne “sağdaki liberal partiler” ve ne de reformist sol bakımından. Dolayısıyla dünkü seçim müttefiklerinin bugün yük olarak görülmesi ilkin bu politik yönelimin bir sonucudur.