Bu sonuç kaçınılmazdı ve işlerin buraya varacağı bir bakıma daha baştan belliydi. ÖDP, birbirini izleyen ilki ulusal öteki uluslararası iki yenilginin yarattığı geniş ölçekli tasfiyeci çürümenin peşinen çürük bir meyvesiydi. Bugün kendisi enkaza dönüşen bu yapı çifte yenilginin enkaza dönüştürdüğü 12 Eylül öncesi bazı sol yapıların kalıntıları üzerinde kuruldu. Bu şekliyle o taze bir doğumun, diri ve bilinçli bir tercihin ve yönelimin ifadesi değil, fakat tümüyle güçsüzlüğün ve çaresizliğin ürünü bir ölü doğumdu. ÖDP; yenilmiş, yorulmuş, kendisine ve davasına inancı tükenmiş, kendi çizgisinde kendi başına yürüme gücü ve yeteneğini tümden yitirmiş, devrimci mücadele ve örgütten kaçan çevre ve unsurların altına yığıldıkları şekilsiz bir yapıydı. Böyle bir yapının herhangi bir geleceğinin olamayacağını daha baştan görmek için devrimci olmak yeterliydi. ÖDP ise devrimcilerin değil devrim kaçkınlarının toplanma alanı, bir tür geçici sığınağıydı. Böylelerine hem devrimci ve sosyalist olma iddialarını sürdürme, ve hem de bunun gerektirdiği tüm sorumluluklardan kurtulma ve getireceği tüm belalardan korunma olanağı sağlardı. Özetle ÖDP, tüm devrimci örgüt ve mücadele kaçkınları için bir süreliğine de olsa zararsız bir solculukla oyalanma, bununla kendini aldatma ve olanaklıysa başkalarını aldatma ortamı ve olanağıydı.