Abdullah Öcalan yaklaşmakta olan seçimlerden hareketle ortaya “Türkiye’ye özgü ‘Zeytin Dalı’” diye bir politika mı koymuştur, bu PKK-DTP çizgisindeki Kürt hareketinin kendisi kadar SDP için de belirleyici bir çerçevedir artık. Onlara düşen kendilerini bu politikaya uyarlamak ve bu arada sözkonusu politikanın Türkiye’ye özgü yorumuna kendi cephelerinden katkıda bulunmaktır.
Genel Başkan Yardımcısı Veysi Sarısözen’in yazısı da bu davranış çerçevesine oturmaktadır ve bu daha yazının başlığı üzerinden kendini göstermektedir. Genel söylem planında hala da devrimcilikten ve sosyalizmden bahsedebilen bu insanlar, böyle bir iddiası olmayan fakat bağımsız düşünebilen sosyal-demokrat Kürt aydını Orhan Doğan kadar bile olamıyorlar; “Zeytin Dalı” politikasının ve “yerli Prodi” arayışının Türkiye’nin emekçisi ve mazlum Kürt halkı için ne gibi bir anlamı olabilir ki diye sormak ihtiyacı duymuyorlar. Orhan Doğan, amacınız ezilenlere umut aşılayacak bir sol alternatif örneği aramaksa Latin Amerika örneklerine bakınız, Kürt sorununa düzen içi bir çözüm bulmaksa günümüz İspanya’sına ya da ‘90’lı yılların Güney Afrika’sına bakınız demek istiyordu. Oysa hala da devrimcilik taslamayı sürdürenler bu ka(57)darını bile yapamıyor, ortaya atılan politikanın genel çerçevesini olduğu gibi benimseme yoluna gidiyorlar. İtalya’da hristiyan demokrat kökenli bir neo-liberalin liderliğinde gerçekleşen sol-liberal koalisyonu, “solu iktidar adayı yapma”nın bir modeli olarak kendilerince Türkiye’nin koşullarına uyarlıyorlar.