Hac ibadetiNİN Önemi ve kutsal yerlere karşi vazifeleriMİZ



Yüklə 114 Kb.
tarix20.11.2017
ölçüsü114 Kb.
#32309


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ



HAC İBADETİNİN ÖNEMİ ve KUTSAL YERLERE KARŞI VAZİFELERİMİZ

Bazı ibadetlerin Allâh Teâlâ tarafından belirlenmiş bir zamanı vardır. Vakti gelince o ibadeti yapmak farz olur: Namaz, oruç, hac, zekât gibi...


Hac, Mekke-i Mükerreme’de bulunan Kâbe-i Muazzama’ya ibadet niyetiyle gitmek ve orada belirli fiilleri yapmaya niyetlenmektir.
Belirlenmiş bu fiiller; ihram giymek, Kâbe’yi tavaf etmek, Arafat ve Müzdelife’de vakfe yapmak, sâ’y yapmak ve şeytan taşlamaktır.
Hac ibadeti, hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır. Rabbimiz Teâlâ şöyle buyurur:
فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنْ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنْ الْعَالَمِينَ
Orada (Mescid’i Haram’da) apaçık âyetler (işâretler) var. Ve İbrâhim’in makamı var. Oraya giren emniyette olur. Güç yetirenlerin o evi haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de bu hakkı tanımazsa bilmiş olsun ki Allah’ın buna ihtiyacı yoktur. Ve O, bütün âlemlerden müstağnîdir.”1
Başka bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَأَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ


"İnsanların arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler" 2
Ayet-i kerime meallerinde de açıkça görüldüğü gibi hac, kadın-erkek her Müslüman’a farz kılınmıştır.
Ayet-i Kerimenin tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır (r.ah) şöyle buyurmuştur: (Onda) o muazzam Beytullah’ta tacil; alâmetler) vardır. Onun kutsi bir mabet olduğuna açık deliller vardır. Ona suikasitte bulunan fil ordusu gibi zorbalar ilâhî kahra uğramışlardır.
Asırlardan beri onun üstünden kuşlar uçup gitmezler, ona tazim için etrafında dolaşırlar. Onda Hazreti (İbrahim'in makamı vardır) Kâbe-i muazzamayı inşa ederken üzerine bastığı taşta mübarek ayaklarının izleri bulunup halen ziyaret edilmektedir. Bununla beraber Beytullah'ı halisane bir surette ziyaret edenler, âhiret azabından emân bulmuş olurlar. Elverir ki, bilahare mesuliyeti gerektiren bir harekette bulunmasınlar. 3
Nüzhetü’l Mecalis” adlı eserde nakledildiğine göre İmam-ı Nevevî (r.ah) şöyle diyor: “Ayet-i kerimede şeytan; “Muhakkak müminlerin doğru yollarına oturup onları saptırırım” 4 diyor. Doğru yoldan saptırmak, ben ne yapıp edip onların haccına mâni olurum, demektir.5
Hac İbadetinin Önemi ve Edebi
Sevgili Peygamberimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurur: “Kim kendisini Beytullah’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse o kimsenin Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur!” 6
Şu halde, bir Müslüman meşru bir mazereti yokken hacca gitmemezlik edemez, aksi halde sorumlu olur.
Hadis âlimleri “Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur!” ifadesini, “Yahudi veya Hıristiyan olur” şeklinde değil, hacca gitmeyenler, onlar kadar kötü duruma düşmüş olur ve bu şekilde ölen kimse dininin güzelliğini kaybetmiş olur, şeklinde açıklamışlardır. Haccı terk edenlerin Ehl-i Kitab’a benzetilmeleri, onların da kitaplarıyla amel etmemelerinden ileri gelir.
Bir müminin evinden ayrılıp, mübarek beldeleri hac veya umre için ziyaret etmesi, insanın Yaratıcısı'na olan sevgisine işarettir. Müminin sevdiği her şeyini, vatanını, evini, ailesini, ana-babasını, kısacası onun için değer taşıyan her şeyi bir mukaddes gaye için terk edip, bu çileli ve zahmetli ama kudsi yolculuğa çıkabilmesi, ancak ondaki muhabbetullah duygusunu ifade eder.
Hz. Ömer (r.a) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: ‘’Ey insanlar! Sizin üzerinize, yolculuğa çıkılarak yapılan üç ibadet yazılmıştır: Sizin üzerinize hac ve umre yazılmıştır. Sizin üzerinize cihad yazılmıştır. Sizin üzerinize, kişinin, malını Allah yolunda harcamanın yollarını araması yazılmıştır. Özgürlüğüne kavuşmak istediği halde buna maddi gücü yetmediği için başkasından yardım isteyen köleye veya iffetini korumak için evlenmek istediği halde mehir verecek durumu olmayan kişiye yardımcı olmak için seferber olmak bu kapsamdadır. Nefsimi kudret elinde tutan Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki, Allah yolunda nefsim ve malımla bu işlerden birini yapmak isterken ölmem, bana yatağımda ölmekten daha sevimlidir. Bu uğurda ölmenin şehitlik (mertebesinde bir ölüm) olduğunu söylemiş olsaydım, bunun şehitlik (mertebesine çıkaran bir ölüm) olduğunu düşündüğüm için söylerdim.”7

Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur: “Kim Allah yolunda hac, umre ve gaza için çıkar da bu uğurda can verirse Allah Teâlâ o kişiye kıyamete kadar gaza, hac ve umre yapmış sevabı verir.”8


İbnu Abbas (r.a.) anlatır: Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurdular ki: “Kim hac yapmak isterse acele etsin. Çünkü olur ki insan hastalanır, (bineği) kaybolur, (gitmeye mani) bir iş zuhur eder.”9
Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] bu ibadet için acele davranmamız gerektiğini ifade eder. Zira hac, hem mal hem de bedenen yapılan ibadettir. Yorgunluğu fazladır, meşakkati çoktur, zaman alan bir ibadettir. Hiçbir ibadette bu kadar yorgunluk, meşakkat ve imtihan yoktur.
Haccın pek çok faydaları vardır. En başta kişinin günahlarının bağışlanmasını sağlar. Yukarıda geçen hadisi şerifte belirtildiği gibi, bir kimse haccederken kötü söz söylemez ve günaha dalmamak için azami gayret gösterir ve hac ibadetini yerine getirirse, anasından doğduğu günkü gibi günahlarından temizlenmiş oluyor.
Yaptığımız her ibadette zalim nefsin arzusunu engelleyecek ilâhi bir şart vardır elbette. Hac ibadetindeki şart ise günah işlememektir. Bu günahlar kitaplarımızda bellidir. Haccın güzelce yapılabilmesi için bu şarttır. Bunun için de hacca gitmeden bütün günah çeşitlerine tövbe etmek gerekir. Hacca tövbekâr olarak gidilmelidir. Ayrıca arkasında kul hakları bırakmamalıdır.
Menkıbe
Zünnûn-ı Mısrî Hazretleri (k.s) anlatıyor: “Bir genç gördüm, tavaf edip bekliyordu. Ne beklediğini sordum:
-Beratımı (kabul belgesi) bekliyorum, dedi. Nasıl olacağını sordum:

-Bekle ve gör, dedi.


 Bekledim. Semadan nurânî yeşil bir kâğıt indi, gencin eteğine düşüverdi. Genç o kâğıdı okudu ve tebessüm etti. Bana:
-Haccımın kabul olunduğunun beratını aldım, artık memleketime dönebilirim, dedi.

 

Çünkü o genç, Allah’ın huzurundaki edebe riayet etmişti. Bizim için anlaşılması güç ama ehline kolay olan pek çok manevi güzelliklere şahit olabiliyordu.



 

Hacca gidenin ahlâk-ı hamîdesi ve edebi artar. Çeşitli sebeplerle hacca gidemeyenlerin ise iştiyak ve muhabbeti çoğalır, gidenler tekrar gitmek ister.

Hac ibadetinin yapıldığı yerler hakikaten kutsal topraklardır. Oraların ayrı bir manevi güzelliği ve hazzı vardır. Bir de bu güzellikler, edepler, faziletler ve elde edilmesi gereken manevi kemâlat ile bütünleşirse çok daha tesirli olur.

 

Zira edebine uygun yapılan bir amel eksik de yapılsa Allah Teâlâ onu kabul eder. Ama edebine uymadan yapılan ibadet, güzel bir ibadet olsa da noksan kalır.


Resûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyuruyor: “Bir kimse haccederken kötü söz söylemez ve günaha saplanmazsa anasından doğduğu günkü gibi günahlarından temizlenmiş olur.” 10
Resûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] bir keresinde Hz. Ömer’e (r.a) şöyle buyurdu:
Ey Ömer, sen güçlü kuvvetli bir kimsesin. Hacerü’l-Esved’i istilâm ederken zayıfları ezebilirsin. Bu yüzden dikkat et. Orayı tenha görürsen istilâm et. Aksi takdirde tekbir getir ve onu uzaktan selamla.”11

 

Hadisten de açıkça anlaşıldığı gibi Kâbe’yi tavaf ederken olsun, Hacerü’l-Esved’i selamlarken olsun, asla, insanlara eziyet vermek doğru değildir.


Büyük müctehid imamlardan Süfyan es-Sevrî (k.s) hazretleri, çirkin ve kaba sözler konuşarak ağız taşkınlığı yapanların haccının fasit olacağını söylemiştir.

 

Son devrin din âlimlerinden merhum Gönenli Mehmet Efendi Hazretleri (k.s) de hacca giden bir müridine şunları tavsiye etmiştir:


Sen hacca giderken, güzel hac yapacağım, diye gitme. Senin gücün fısk, rafes ve cidalden kurtulmaya yetmez. Ümmet-i Muhammed’e iyilik yapmaya, dertlilerine derman olmaya, borçlulara yardım etmeye, sıkıntıda olanın sıkıntısını gidermeye, kayıpları bulmaya, geçimsizlere nasihat etmeye, hac ibadetini nasıl yapacağını bilmeyenlere haccı öğretmek, bu hususta hizmetler görebilmek niyetiyle gidersen ümmet-i Muhammed’e olan şefkatinden dolayı Allah senin haccını kabul eder inşaallah.”
Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur: “Hac ve umre yapanlar, Allah Teâlâ’nın misafirleridir. Dua ettikleri vakit Allah onların dualarını kabul eder. Bağışlanma dilediklerinde, onları affeder.”12
Hac ibadeti, kul hakkı dışında kalan bütün günahların affedilmesini sağlar, nefsi temizler, imanı kuvvetlendirir. Mahşer gününü hatırlatır, insanların tövbe etmesine vesile olur, ölümü düşündürür. Hac, mümine İslâm’ın muhteşem güzelliğini gösterir. Öte yandan yolculuk sebebiyle insanı sabra alıştırır. Allah’ın nimetlerine şükretmenin kapısını aralar.
Nimetlere şükür üç türlü olur:
1- Beden nimetine şükür: Allah’a ibadet ederken, çeşitli sıkıntılara, ıstıraplara katlanmakla olur.

2- Mal nimetine şükür: Edindiği malı Allah yolunda harcamakla olur.

3- Kulluk nimetine şükür ise: Farz ibadetleri yerine getirmekle olur. Hac, kulluk nimetine bir şükürdür. Hem bedenle hem de malla yapılır.
İşte bu yüzden maddi imkânı olan ve sağlığı yerinde olan her müslümanın ömründe bir kez haccetmesi farz kılınmıştır.13
Hac esnasında cinsel ilişki yasaktır. Şehvet konuşmaları da böyledir. İhrama giren yeni doğmuş gibi sayılır. Şehvet ve kötü konuşmalar haccın faziletini zedeler.
Bu arada, İslam’ın beş şartından biri olan hac ibadetine riya ve gösteriş karıştırılmamalıdır. İnsanlar hacı desinler, övsünler, sevsinler gibi niyetler amellerin sevabını zayi eder.
Menkıbe
Gavsı Sânî (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur:
“Adamın biri on iki defa hacca gitmiş. Her gidişinde bir ibrik götürmüş ve o ibriği zemzemle doldurarak evine dönmüş. Evine ziyarete gelenlere zemzem ikram etmesi için hanımına seslenirmiş:
- Hanım, yedinci götürdüğüm ibrikten zemzem getir!...On birinci götürdüğüm ibrikten zemzem getir!.. diye.

İşte bu adam hac yapmamış ama ibrikleri hacı olmuştur.”


Basiret gözüyle bakan kimse bu mübarek yerde, kendisinin, önceden yapmış olduğu iyiliklerini kusurlu olarak görür. Önceden beğendiği ve övündüğü amellerin çok eksik olduğunu anlar.
Hac İbadetinin Faziletleri
Ebû Hureyre’nin (r.a.) rivâyet ettiği bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur: Resûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem]’e,

- Amellerin en faziletlisi hangisidir? diye soruldu. Resûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem]:


- Allah ve Resûlüne iman etmektir, diye cevap verdi.
- Sonra hangisidir? diye sorulunca:
- Allah yolunda cihad etmektir, buyurdu.
- Sonra hangisidir? diye tekrar soruldu.
- Haccı mebrurdur. Mebrûr haccın mükâfatı ise ancak cennettir, buyurdu.14
Mebrur olan hac, kabul olunmuş hac ibadeti demektir. İslâm âlimleri, makbul olan hacca, günahın bulaşmadığı hac anlamını vermişlerdir.
Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur: “Kim Allah yolunda hac, umre ve gaza için çıkar da bu uğurda can verirse Allah Teâlâ o kişiye kıyamete kadar gaza, hac ve umre yapmış sevabı verir. ” 15
Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurdular ki: “Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hacc ve umredir.” 16
Hadiste haccın cihad olarak vasıflanması, hacda karşılaşılan meşakkatler sebebiyle bir nevi nefis mücadelesi yapılmasındandır.
Şu halde, bu mübarek beldeye giden Müslümanlar kimin huzurunda ağırlanmakta olduklarını iyi düşünmeliler. Bu beldeler Allah’ın sofrası olduğu için, orada türlü türlü nimetler vardır. Bu nimetlerin her biri üstündür. Karşılığı çok büyüktür.
Şeyh Ebü’l-Abbas el-Mürsî Hazretleri (k.s) şöyle buyurmuştur: “Mekke’ye varmaktan maksat Kâbe’yi görmek olmamalıdır. Asıl gaye, Kâbe’nin sahibi olmalıdır.”
İmam-ı Şârânî (k.s) hazretleri ise; “Allah Teâlâ, hiç bir şeyle keffâret olunmayacak kadar büyük olan günahların affı için haccı vesile kılmıştır” diyor. 17
Her ibadete nefis ve şeytan karışmak ister. Eğer, bunlar karıştırılmadan yapılabiliyorsa ibadetlerin sevabı çok büyük olur. Bilinmelidir ki hac, turistik bir gezi değildir. Benzetme yapılırsa günah yıkayan bir ibadettir, denilebilir.
İnsanların en günahkârı, Arafat’ta vakfe yaptığı halde kendisinin affedilmediğini zanneden kimsedir. Günahlar içinde bir bölümü vardır ki Arafat vakfesinden başka hiçbir şey onları temizlemez.
Allah Teâlâ, Arafat’da bir kulun günahını bağışladığı vakit, aynı günahı işlemiş diğer hacıların günahlarını da bağışlar.
İmam Nesefî Hazretlerinin (k.s) anlattığına göre salihlerden birisi hacca gitti. Arafat’ta para kesesini unuttu. Hatırladı, geri döndü. Orada gördü ki Arafat Meydanı maymunlarla, domuzlarla dolmuş. Hayvanlar kendisine seslendiler:
-Korkma! Biz, siz hacıların bıraktığı günahlarız. Bizi bırakıp temiz olarak döndünüz. Para keseni de almayı unutma. Bunun üzerine para kesesini alarak geri döndü.
Kulluk Allah’a itaattır. Hac da kulluğun ölçüsü, kemâlatın mihenk taşıdır. Hacda uyuyup bir vakit namaz geçirilirse, haccın bütün sevabı bir namazın günahını ödemez. Bunun için namazlara çok dikkat etmek gerekir.
İmam-ı Gazâlî (r.ah) Hazretleri şöyle diyor: “Hac yolcusu kendini korumalı ve dinin vecibelerini yerine getirmelidir. Haccının faziletlerini yok etmemek için çok dikkatli olmalıdır. Bilhassa uyuyacağı zaman kendini muhafaza etmelidir.’’18
Nakledildiğine göre Şeyh Muhyiddin Arabî Hazretleri (k.s) hicri 604 senesinde Mekke’de iken Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem]’i rüyasında görmüştür. Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem]’in kendisine söylediklerini şöyle anlatır: “Ey bu Beyt’te olanlar, tavaf edenlere söyleyin. Her tavafın akabinde iki rekât namaz kılsınlar. Allah Teâlâ kişinin kıldığı namazından bir melek yaratır. Ve o melek kıyamete kadar Allah’ı tesbih eder, her türlü eksik sıfatlardan uzak olduğunu itiraf ederek Allah’ı zikreder.”19
Kâbe’ye Hürmet
“İlk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s.) cennetten yeryüzüne indirildiğinde, Hindistan yakınlarında Serendip denilen bölgeye indirilmiştir.’’ 20
“Âdem babamız ile Havvâ anamız ilk defa Arafat’ta buluşmuşlardır. Âdem (a.s.):
-Ya Rabbi, ben nefsime zulmettim. Eğer beni affetmezsen ziyana uğrayanlardan olurum, diyerek niyazda bulunmuş. Allah Teâlâ da onun tövbesini kabul etmiştir.
Allah Teâlâ, bunun üzerine Âdem Peygamber’e (a.s.) Beytullah’ı (Allah’ın evi, bugünkü Kâbe-i Muazzama) yapmasını emretmiştir. Ayrıca ona Beytullah’ın yerini göstermek ve hacda yapılacak ibadetleri (menâsik) öğretmek için bir de melek göndermiştir.”
Beytullah’ı yaptıktan sonra Âdem Aleyhisselam Cenab-ı Hakk’a şöyle niyaz etmiştir:
-Ya Rabbi, benim neslimden her kim günahlarını benim gibi itiraf ederse onu affeyle.
Allah Teâlâ bunun üzerine buyurmuştur ki:
- Ey Âdem, Beytullah’ın ücreti olarak, orayı tavaf edenleri affedeceğim.
Âdem (a.s.) Beytullah’ı yaptıktan sonra Cebrâil (a.s.) ona haccın nasıl yapılacağını öğretti.
Allah Teâlâ Âdem Aleyhisselam’a hitâben:
“Senin neslinden, Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih edip ibâdet eden kişiler yaratacağım. Yeryüzünde anılmam için mescitler bina ettireceğim. Onlar arasında bu yeri (Kâbe’yi) “Beytim” diye adlandırıyorum. Mescitler içerisinde onu kendime izâfe ediyorum, buyurdu. 21
İşte bu yüzden, dünyanın neresinde amel işlense bir amele on misli karşılık verilirken, Beytullah’ta yüz bin misli karşılık verilir.
Zira Allah’ın evi (Beytullah) rıza makamı, ikram mahallidir. Allah Teâlâ’nın büyüklüğünün tecelli ettiği mekândır. Bütün insanlar orada toplanır. Hac günleri adeta mahşerî bir kalabalık oluşur.
Tüm yeryüzü mescitlerinde en faziletli olan ibadet namazdır. Beytullah’ta en faziletli amel ise tavaftır. Rasûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur: “Beytullah’a yüz yirmi rahmet iner. Altmışı tavaf edenlere, kırkı namaz kılanlara, yirmisi ise Beytullah’ı seyredenleredir.” 22
Kâbe’yi tavaf eden her hacı, onu sadece bir taş yapı olarak değil, Allah Teâlâ’nın emir ve rıza makamı olarak görür. Buradaki bakış rastgele bir bakış değildir. Bu yüzden Beytullah’a sadece nazar edene bile, inen rahmetten nasip vardır.
Kâbe’yi ziyaret eden kimseye layık olan, Kâbe’ye kalp huzuru ile girmektir. Çünkü Sevgili Peygamberimiz [sallallahu aleyhi vesellem]: “Kâbe’ye bakmak ibadettir” 23 buyurmuştur.
Muhyiddin-i Arabî (k.s) hazretleri der ki; ‘’Vücuduna göre kalbin ne ise, her şeyi çevreleyen Arş’a göre kâbe öyledir.’’

Hacca gelip vefat eden peygamberlerden doksan dokuzunun Makam-ı İbrahim ile Zemzem kuyusu arasında gömülü olduğu ve yetmiş peygamberin Mina’daki mescitte namaz kıldıkları nakledilmektedir. 24

 

İşte bu yüzden olmalı ki, bir hac ibadeti sırasında Gavsı Sânî (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur:



‘’Kâbeyi tavaf ederken dikkatli olun, doksan dokuz peygamberin medfun olduğu bir yerde bulunuyorsunuz. İsmail Aleyhisselam ise yüzüncü peygamberdir.’’25
Kıssa
Hz. Ömer (r.a.) Efendimiz bir keresinde bir grup hacıyı kastederek dedi ki:
- Şu hacılar acele vatanlarına dönsünler!
Müslümanlar onun ne demek istediğini anlayamamışlardı. Sordular:
- Ey Ömer sen ne yapıyorsun! Onlar Allah’ın misarfirleri değil mi? Hiç hacılar Beytullah’tan kovulur mu?

 

- Hayır, onları aslında kovmuyorum. Görüyorum ki onlar, Kâbe’ye alışmışlar, Beytullah’ın huzurundaki edebi unutmuşlar. Artık sevap kazanmaktan ziyade, kazandıklarını kaybedecekler; bu yüzden, kârları bitti, ziyana giriyorlar, sevaplarını tüketiyorlar. Hiç olmazsa en kısa zamanda dönsünler de kazandıkları sevapları kaybetmesinler. 26



İbnu Abbâs (r.a) anlatıyor: Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurdular ki: “Beyt’i kim elli defa tavaf ederse, günahlarından arınır ve tıpkı annesinden doğduğu gündeki gibi olur.” 27
Taberânî’de şu açıklama yer alır: “Elli tavaftan maksad, bunun bir anda peş peşe yapılması demek değildir. Burada istenen, kişinin sevap defterinde elli tavafın bulunmasıdır. Bunu bir ömür içinde de tamamlamış olsa fark etmez.”
Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurur: “Kişi tavaf için bir ayağını koyup diğerini kaldırdıkça her adımı sebebiyle Allah onun bir hatasını siler ve bir sevap yazar.” 28
Behçetü’n Nüfus’ta şöyle anlatılır: “Kâbe, insanlar ve melekler arasında müşterektir. Kâbe’yi her sene belirlenmiş sayıda insanlar ve melekler tavaf ederler. İnsanlardan tavaf edenlerin sayısı az olursa Allah (c.c.) o sayıyı melekleri ile tamamlar.”
Said b. El-Müseyyeb (r.ah) Hazretleri tabiinin ulularından bir velidir. Şöyle buyuruyor: “Kim, Kâbe’nin Allah’ın nazargâhı olduğuna iman eder ve bu niyetle ona bakarsa, anasından doğduğu günkü gibi günahlarından temizlenir.”
Yunus b. Habbab Hazretleri (k.s) ise şöyle buyurmuştur: “Kâbe’ye bakmak, diğer beldelerde oruçlu olup namaz kılmak gibi kişiye sevap kazandırır.”

 

Meşhur müfessir Mücahid Hazretleri (k.s) ise: “Kâbe’ye bakmak ibadettir. Kâbe’ye girmek, hayır hasenat yapmak gibidir. Kâbe’den çıkmak günahtan temizlenmektir” demiştir.


Gavsı Sani (k.s) ise şöyle demiştir: “Gideceğiniz beldeler dünyanın en kutsal yerleridir. Vaktinizi boşa harcamayın. Varsa kaza namazlarınızı kılın. Kur’an-ı Kerim’i çok okuyun. Bol bol salâvat-ı şerife getirin, dua edin. Virdlerinizi çekmeyi ihmal etmeyin. Alışverişle (fazla) meşgul olmayın.”
Mekke ve Medine Şehirlerinin Fazileti ve Gereken Hürmet
Mekke… Harem sınırları dâhilinde dokunulmaz belde. Yüzlerce Nebi'nin mübarek bedenlerini sinesinde barındıran kudsî şehir. Canlı ve cansız her varlığı ile hürmete layık. Otunu dahi koparamazsınız. Karıncanın yolunu bile değiştirmemelisiniz. O beyaz üniforma ihramın içinde siz de hürmete layıksınız. Saçınızdan, sakalınızdan, vücudunuzdan bir zerre koparamazsınız. Babanızın katili dahi olsa, kimseye kem söz söyleyemezsiniz. Orası emin belde.29
İbn Mes'ud (r.a) şöyle demiştir: ‘’Mekke hariç, Allah'ın (c.c) hiçbir beldesinde kul niyetini fiiliyat sahasına dökmedikçe hesaba çekilmez. Ancak Mekke'de insan, niyetinden ötürü hesaba çekilir.’’ Sonra şu ayeti delil olarak getirmiştir: “Kim Mescid-i Haram'da, haktan meyletmeye niyet ederek zulüm yapmaya kalkışırsa, ona acıklı bir azap tattırırız.”30 Yani bu azap, sadece kötü niyetinden ve mücerred iradesinden ötürü kendisine verilir.
Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem], Medine'den Mekke'ye geldiği zaman, Kâbe-i Muazzama'nın karşısında durarak şöyle buyurmuştur:
Senin, Allah Teâlâ'nın en hayırlı arazisi olduğun ve Allah'ın (c.c) beldelerinin bence en sevimlisi bulunduğun muhakkaktır. Eğer ben senden çıkartılmış olmasaydım, kesinlikle kendi arzumla buradan ayrılmazdım.’’31
Mekke’de kötü arzulardan ve boş düşüncelerden sakın. İnsanın bu beldede niyetlerinden de sorumlu tutulduğu söylenmiştir.
İbnu Mesud'un (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Mekke'nin dışında, kişinin amellerinden önce niyetlerinden sorumlu tutulduğu bir başka belde yoktur.”
Denilmiştir ki: Mekke'de işlenen iyiliklerin karşılığı kat kat verildiği gibi; kötülüklerin karşılığı da kat kat verilir. Mekke’de işlenen günahların keffareti de ancak orada olur.
Abdullah b. Ömer, Ömer b. Abdülaziz ve diğerlerinin de aralarında bulunduğu önceki takva ehli büyükler, hac için iki çadır kurarlardı. Bunlardan birisini Harem bölgesinde, diğerini de Harem’in dışındaki Hıll bölgesinde kurarlardı. Namaz kılmak veya ibadet türünden bir şey yapmak istediklerinde Mescid-i Haram'ın faziletini elde etmek için Harem’deki çadırlarına girerlerdi. Çünkü onlara göre, bütün harem bölgesi, Mescid-i Haram hükmündedir. Yemek yemek, aileleriyle konuşmak veya abdest bozmak istediklerinde ise, Harem bölgesinin dışındaki çadırlarına giderlerdi.
Anlatılır ki, önceki salih insanlar Mekke'ye geldiklerinde, Harem bölgesine hürmet ederek Zî Tuva bölgesinde ayakkabılarını çıkarırlardı.
Ebû Tâlib el-Mekki (r.ah) hazretleri diyor ki; Biz, Mekke'de oturan bazılarının Harem bölgesinde küçük ve büyük abdestlerini bozmadıklarını işittik. Ben bazılarının, Allah'ın evine ve onun çevresindeki mübarek yerlere hürmet ve tazimden dolayı, Harem bölgesinde küçük büyük tuvaletlerini yapmayıp Hıll bölgesine çıktıklarını gördüm.
Gavs-ı Sânî (k.s) bir sohbetinde şöyle anlatır: “Allah Teâlâ dileseydi Kâbe’yi dağlara, en yüksek tepelere kurardı. Fakat Mekke’nin en çukur yerinde halk etmiştir. Hal böyleyken Kâbe’nin Allah katında öyle bir değeri vardır ki suyun çukura aktığı gibi, Allah’ın c.c rahmeti oraya akar. Siz de alçak gönüllü, mütevazı olun ki Allah’ın (c.c) rahmeti gönlünüze dolsun, eliniz boş dönmeyesiniz. Orada ne hizmet bulursanız yapın. Mekke’de hacılar Allah Teâlâ’nın misafiridir. Onları üzerseniz Cenâb-ı Hakk’ı üzmüş olursunuz. Medine’de ise Hz. Peygamber’in [sallallahu aleyhi vesellem] misafiridir. Onları üzerseniz Resûlullah’ı [sallallahu aleyhi vesellem] üzmüş olursunuz. Dikkat edin, orada şeytan sizinle çok uğraşır.”
Evet, bu iki beldenin sakinlerine hürmet etmek, Yüce Mevlâ’ya hürmetin bir gereğidir. Yeryüzünün neresinde olursa olsun bir Müslüman, Allah’ın (c.c) kullarına her zaman güzel davranmalıdır. Harem-i Şerif’te ise daha hassas ve dikkatli olmak gerekir. Çünkü Beytullah, Allah’ın (c.c) evi, ziyaretçileri de Allah’ın (c.c) misafirleridir.
Menkıbe
Büyüklerimizden Abdülhakim el-Hüseyni (k.s), Ravza-i Mutahhara’yı ziyareti esnasında bahçede bir çocukla karşılaşır.
Çocuk Medinelidir ve oyuncak kamyonuyla portakal kabuklarını taşımaktadır.
Çocuk Abdülhakim el-Hüseyni’den (k.s) kendisiyle oynamasını ister, o da hemen çömelir ve uzun zaman Medineli çocukla oynar.
Resul-i Ekrem Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] hatırına, Medineli olduğu için çocuğu kırmaz ve çocuk vazgeçinceye kadar onunla meşgul olur.
Rahmetli Seyyid Muhammed Raşid (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur: ‘’Günde iki defa Cennetü’l-baki’yi ziyarete gidin. İçeri sokmazlarsa sahabelere selam verin.’’
Mekke'de yapılan bütün hayırlı işlere, kat kat sevap verilir. Oradaki bir iyi amele, Mescid-i Haram'da kılınan bir namaz gibi yüz bin iyilik sevabı yazılır. Bu manada İbnu Abbas (r.a), Enes ve Hasan-ı Basri’den (rah.) gelen bir rivayette onlar şöyle demişlerdir: “Bu bölgede tutulan bir günlük oruç yüz bin günlük oruca, bir dirhem sadaka da yüz bin dirhem sadakaya bedeldir.”
Yine denilmiştir ki: Yedi tavaf, bir umre’ye; üç umre de bir hacca bedeldir. Ayrıca umre, küçük hacdır.
Bu söylediğimize şu ayetin manasında bir delil bulunmaktadır: “Büyük hac gününde Allah ve Resûlünden bir bildiridir.” 32
Bu ayet, küçük haccın umre olduğunu gösterir. Araplardan umreyi hac olarak isimlendirenler vardır. Bir hadis-i şerifte Allah’ın Resûlü [sallallahu aleyhi vesellem]: “Ramazan ayında yapılan umre, bir hacca denktir” 33 buyurmuştur.
Kim, bu zikrettiğimiz işleri yapmada muvaffak edilirse, bu onun haccının kabul edildiğini ve Allah Teâlâ’nın kendisine rahmet nazarı ile baktığını gösterir. 34
Mekke'den sonra en faziletli belde, Hz. Peygamber’in (s.a.v) şehri olan Medine'dir. Amellere orada da Mekke’de olduğu gibi kat kat karşılık verilir.
Ata, İbnu Abbas (r.a) yoluyla Rasûlullah’ın [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Medine mescidinde kılınan bir rekât namaza, on bin rekât namaz kılmış gibi sevap verilir. Mescid-i Haram'da kılınan bir rekât namaza, yüz bin rekât namaz sevabı verilir. Mescid-i Aksa'da kılınan bir rekât namaza ise bin rekât namaz sevabı verilir.” 35
Yine denilmiştir ki: Medine'de yapılan diğer amellerin fazileti, aynen namazın fazileti gibidir. Her bir amele bin amel karşılığı verilir.
Bunlardan sonra en faziletli belde Kudüs'tür. Çünkü orada kılınan bir rekât namazın fazileti, başka yerde kılınan beş yüz rekât namazın fazileti kadardır. Bütün diğer ameller de aynı şekilde beş yüz kat misliyle mükâfatlandırılır.
Bunların dışındaki yeryüzünün her yerindeki mescitler, fazilet açısından denktir. Şeriatın, fazileti sebebiyle teşvik ettiği başka her hangi bir yer yoktur. Bu konuda hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
Ancak üç mescit için seyahat edilir. Mescid-i Haram, Benim mescidim ve Mescid-i Aksa.” 36 37
Medine-i Münevvere denince ilk akla gelen, hiç şüphesiz Mescid-i Nebevî’dir. Zira âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem]’ın kabr-i şerifinin bulunduğu mekân burasıdır. Hacca veya umreye gidenlerimiz bilirler; Mescid-i Nebevî ziyaret edilmeden geri dönülmez. Bu ziyaretin birçok sebebi vardır. Düşünülürse, bütün sebepler O’nun şefaatine ulaşabilme arzusunda birleşir. 38
Sevgili Peygamberimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurur:
Kim ki Beyt-i Şerifi haccedip sonra beni ziyaret etmezse, bana cefa etmiş olur” 39
Kim kabrimi ziyaret ederse, ona şefaat etmek bana vacip olur.” 40-41
Muhakkak İbrahim (a.s.) Mekke’yi harem etti, halkına dua etti. (Ben de İbrahim’in (a.s.) Mekke’yi mübarek kılması gibi ve Mekke’ye dua etmesi gibi, Medine’ye dua ediyor ve bereket diliyorum)..” 42
Menkıbe
Bir âlim Gavs-ı Sani (k.s) hazretlerine gelerek:
Efendim, müsaade ederseniz Medine’ye taşınmak istiyorum. Peygamberimize [sallallahu aleyhi vesellem] duyduğum iştiyak her geçen gün artmakta. Oralarda yaşamak, Ravzasına yüz sürmek en büyük muradım. Müsaadeniz olursa ömrümün geri kalan kısmını Peygamberimizin [sallallahu aleyhi vesellem] komşusu olarak geçirmek istiyorum.” dedi. Gavs-ı Sani (k.s) hazretleri:
Orada bir kediye bile pist diyemezsin. Gözün alıyor mu?” diye sorunca o âlim:
Efendim, kendi çocuklarıma da mı kızamam?” dedi. Gavs-ı Sani (k.s) hazretleri:
Evet, bir kediye bile pist diyemezsin.” dedi.
Allah Teâlâ sadatların duası bereketiyle bu kutsal beldeleri ziyaret etmeyi, oralara azami derecede hürmet ve edeb göstermeyi, hac farizasını hakkıyla yerine getirmeyi, bu müjdelere nail olmayı ve bir Allah dostunun gönül Kâbe’sinde yer almayı cümlemize nasip eylesin. Âmîn.


1 Âl-i İmrân-97

2 Hac, 27

3 Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

4 A’raf, 61

5 Hac ve Umrenin Fazileti, Mehmet Ildırar

6 Tirmizi

7 Hz. Ömer r.a. Böyle Seslendi, Semerkand Dergisi, 73. Sayı

8 Beyhaki

9 Beyhaki

10 Buhârî

11 Ahmed, el-Müsned, I, 237-238

12 İbn Mâce

13 İlgili ayet için bkz: Âli İmran, 97

14 Buhârî

15 Beyhaki

16 Nesâî

17 el-Yevâkit ve’l-Cevâhîr

18 İ. Gazali, İhyâ-u Ulûmû’d-dîn, I, 708

19 el-Futuhâtü’l Mekkiyye

20 İbn Kesîr

21 İbn Sa’d, Tabakat

22 Heysemî

23 Buhârî

24 İbn Sa’d, Tabakat, I, 48; Beyhakî, Delâil, I, 327; İbn Asakir, II, 160; Ezrakî, Ahbaru Mekke, I, 68-74

25 Hac ve Umrenin Fazileti, Mehmet Ildırar

26 Hac ve Umrenin Fazileti, Mehmet Ildırar

27 Tirmizî

28 Tirmizî

29 Ahmet Safa, Hac: Mukaddes Çağrıya İcabet, Semerkand Dergisi, Ağustos 2004.

30 Hac/25

31 Tirmizî Ve Nesâî, İbn Mâce Ve İbn Hibban, (Abdullah B. Adiy B. El-Hamra'dan)

32 Tevbe 9/ 3.

33 Buhari, Hac, 208; Müslim, Hac, 221-222; Ebu Davud, Menasik, 79; Tirmizi, Hac, 95; İbnu Mace, Menasik, 45.

34 Ebu Talib El-Mekki, Kalplerin Azığı, 3.Cilt.

35 Hadisin Mescid-İ Aksa İle İlgili Son Kısmı İçin Bkz: İbnu Mace, İkame, 196; Ebu Ya’la, Müsned, No: 7088; Heysemi, Ez-Zevaid, Iv, 7.

36 Buhari, Savm, 67; Müslim, Hac, 415, Ebu Davud, Menasik, 94; Tirmizi, Salat, 126, İbnu Mace, İkame, 196; Nesai, Mesacid, 10, Darimi, Salat, 132.

37 Ebu Talib El-Mekki, Kalplerin Azığı, 3.Cilt.

38 Bilal Demirsoy, O'nun Şefaatine Dualarla Ulaşmak, Semerkand Dergisi, Ağustos 2001.

39 K. Miras, Tecrid Tercümesi, V, S. 16

40 Eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, V, 95

41 Mehmet Ildırar, Hac Ve Umrenin Faziletleri

42 Müslim, Hac

Yüklə 114 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin