Musâ Leh:
Vasiyye (Vasiyet) yoluyla rivayette şeyhin özellikle kitabını vasiyet ettiği talibe denilmiştir. (Bk. Vasiyet).
Musâfaha:
Mufâ'ale babından masdar olup iki kişinin el sıkışması manasına gelir. Hadis usulünde uluvvu nisbînin bedel ve musavvattan sonra gelen üçüncü şeklidir.
İbnu's-Salah'a göre musafaha, bir ravinin söz gelişi Müslimin Sahihinde bulunan bir hadisi Müslim'in şeyhine-onunla Hz. Peygamber arasındaki ravi sayısından az olmayan raviden meydana gelen âli bir isnadla-ulaşarak rivayet etmesine denir. 861İbn Hacer'e göre ise bir musannifin talebesine, isnad bakımından onunla Hz. Peygamber arasındaki ravi sayısına eşit sayıda raviden oluşan âli isnadla ulaşarak rivayete denir. Bir başka deyişle bir musannifin talebesine ulaşmada isnad itibariyle müsavatın hasıl olmasıdır. Açıklamak gerekirse, Meselâ en-Neseî, kendisi ile Hz. Peygamber (s.a.s) arasında on bir ravi olan isnadla bir hadis rivayet etmiştir. Eğer bir başka ravi aynı hadisi Nesei'nin isnadından ayrı bir isnadla ve Hz. Peygamber (s.a.s)'le arasında onbir ravi olarak rivayet ederse- iki isnad müsavi olduğundan- buna musâvât adı verilir. (Bk. Musâvât). Şayet aynı musâvât Neseî'den hadis rivayet eden bir talebesine ulaşmakta olursa buna da musafaha denir. Böyle müsavata musafaha denilmesi karşılaşan iki kişi arasında çok kere el sıkışmanın adet oluşu dolayısıyledir. 862
Bu iki tarif arasında önemli bir fark yoktur; zira müsavatın bir ravinin şeyhi ile herhangi bir musannif veya musannifin talebesi arasında olması aynıdır. Söz gelişi bir ravinin şeyhi ile bir musannif arasında musâfahanın olması onun musannıfa mülaki olmasiyle birdir. 863
Burada şu hususu önemle belirtmek gerekir ki bir hadisin isnadının, güvenilir kitaplardan birinde yeralan isnadına nisbetle âlî sayılabilmesi için kitap müellifi ile musafaha hasıl olan ravi arasında uzun sayılan bir zamanın geçmiş olması gerekir. 864Aynı asırda yaşamış muhaddisler arasında uluv olabilirse de musafaha söz konusu olmaz. Meselâ es-Suyûtî üç hadiste kendisi ile Hz. Peygamber arasında on ravi bulunduğunu söyler. Neseî'de “Kul huva'llahu ahad (ihlas suresi) Kur’ân-i Kerim'in üçte birine denktir” hadisini altısı tabiînden olmak üzere on kişinin bulunduğu bir isnadla rivayet etmiş ve “bundan daha uzun bir isnad bilmiyorum” demiştir. 865es-Suyûtî ile Nese'î arasında vefat tarihleri itibariyle altı asırlık bir zaman farkı vardır, es-Suyûtî'nin üç hadiste, Nese'î gibi kendisiyle Hz. Peygamber arasında on ravi olması uluvda müsavattır. Şayet musâvât Nese'i den hadis almış bir kimse ile es-Suyûtî arasında veya es-Suyûtî'nin hadis aldığı şeyhi ile Neseî arasında olsaydı musafaha hasıl olurdu.
Musahhaf:
Tef’il vezninde sahifede hata etmek, yani yazılı bir kağıttaki kelime veya sözleri yanlışlıkla değiştirme manasına gelen tashifden ismi mef’uldür ve değiştirilmiş nesne demektir. Hadis terimi olarak muharref gibi isnad veya metninde bir kelimesinin değişmesiyle rivayet edilen hadise denir.
Muharref maddesinde de bahis konusu edildiği gibi hadislerin gerek isnadlarında gerekse metinlerinde değişme iki türlü olur. Bunlardan birincisi bir kelimeyi meydana getiren harflerde nokta değişikliğidir. İkincisi ise kelimelerde harf ve yazı değişikliği şeklinde olur. İlkine yukarıda açıklandığı gibi tashîf; ikincisine tahrif adı verilir. (Bk. tashif, tahrif). Musahhaf, söz gelimi “haber” kelimesini “hayır” okumak gibi kelimeyi teşkil eden harflerde nokta değişikliği ile rivayet edilen hadise denir. Sadece nokta hatasında meydana geldiği için muharrefden ayrı mütalaa edilmek gerekir.
Tahrif gibi tashif de hadisin senedinde veya metninde meydana gelebilir. Buna göre musahhaf tashifin senedi olşuturan isimlerde ya da metinde meydana gelişine göre isnadı veya metni yönünden musahhaf olarak iki kısımda mütalaa edilebilir. Senedindeki tashife misali Yahya b. Ma'in'in Müslim tarafından rivayet edilen bir hadisin “İbn Murâcim” ismindeki ravisinin adını “cim” harfinin noktasını “ra” ya koyarak “İbn Muzâhim” şeklinde getirişi gösterilebilir.
Tanınmış bir muhaddis olan Şu'be, “Hz. Peygamber (s.a.s) dübbâ ve müzeffet denilen kaplarda üretilen şarapları içmekten men etti.” Hadisinin isnadındaki Halid b. Alkame’nin ismini yanlış okuması sonucu Mâlik b. Urfuta şekline getirişi de Ahmed b. Hanbel'e göre tashiftir.866 Dolayısıyle Şubenin isnadında tashif yaparak rivayet ettiği hadis musahhaf olmuştur.
“Ebu Sufyan'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) hutbeleri şiir okur gibi kelimelerini, harfleri çatlatarak okuyanlara lanet etti.” 867
Ed-Dârekutni'ye göre muhaddis Veki hadisdeki “el-Hutab” kelimesini noktasız have değişik hareke ile okumuştur. İbnu's-Salâh buna dair bir de fıkra nakleder. Hadisdeki tashifin iyice anlaşılabilmesi bakımından nakletmeye fayda vardır. İbn Şahin Şam'da Mansûr mescidinde bu hadisi “nehân'nebiyyu sallallâhu aleyhi ve selleme an teşkîki'l-hatab (Hz. Peygamber (s.a.s) odun yarmaktan men etti)” şeklinde okuyunca dinleyenlerden biri:
“Şimdi ne yapacağız? Oduna da çok ihtiyaç var” demiştir. 868
Nakledildiğine göre muhaddislerden birisi, Hz. Peygamber'in Enes b. Mâlik'in küçük kardeşine şaka ettiğini bildiren hadisinin bütün rivayet yollarını toplamış. Bir gün meclisinde hadis yazdırırken birden bu hadisi şeklinde okuyuvermiş. İlk hadis “Ebu Umeyr! Küçük serçe ne yapıyor?” manasına gelirken yanlış okuması sonucu” ...deve ne yapıyor?” haline gelince tabiatıyla etrafındakiler gülmekten katılırlarken muhaddis utancından kıpkırmızı kesilmiş!
Musahhaf konusuna usul kitaplarında rastlanmayan kendi tesbit ettiğimiz bir misalle son vermek istiyoruz. Misaldeki hadis her ne kadar mevzu ise de, tasnifi çok güzel aksettirecek niteliktedir:
“Birinizin köpek yavrusunu terbiye etmesi çocuk terbiye etmesinden daha hayırlıdır”. 869Bu mevzu hadis el-Fîruzâbâdî'nin meşhur eseri Sifru's-Sa'âdenin hatime bölümünde şöyle nakledilmiştir. 870
İki rivayet karşılaştmlırsa görülür ki ilk rivayetin metnindeki “yurabbiye” (terbiye etmesi) kelimesi “yezniye” (zina etmesi) haline gelmiştir.
Musahhaf hadisler muharref gibi zayıf addedilirler.
Musannef:
Sınıflandırmak, tasnif etmek, konularına göre tertiplemek manasına tasnifden ism-i rrıeful olup cami ile aynı manada kullanılır ve çeşitli konulardaki hadisleri bir araya toplayan hadis kitaplarına denir. (Bk. Câmî).
Hz. Peygamber (s.a.s) hadislerini rivayet eden ilk nesil olan sahabe zamanında Kur'ân-ı Kerim'e itina gösterildiğinden hadislere o kadar önem verilmemiştir. Bununla birlikte bazı sahâbiler hadisleri öğreniyor, müzakere suretiyle diğer sahâbîlere de naklediyordu. Hatta içlerinde az da olsa hadisleri yazanlar da vardı.
Birinci hicrî asır sona ererken hadisleri bilen sahabilerin birer birer dünyadan çekilmeleri üzerine hadislerin kaybolmasını önlemek üzere tedbir almak lüzumu hasıl oldu. Emevî Halifesi Ömer b. Abdilaziz bilinen hadislerin toplanması için bir emir çıkardı. Bunun üzerine hadisler derlendi ve yazılı metinler haline getirildi. Daha sonra da toplanıp yazılı metinlere aktarılan hadisler tasnif yoluna gidildi yani konularına bakılarak ayrılmaya başlandı. Her hadis konusuna göre tertibe konuldu. Birkaç ana konu etrafında ilk hadis kitapları meydana geldi. İşte bu hadis kitapları musannef veya cami denilen eserlerdir ve îman, ahkâm, âdâb, rikak, Tefsir, Târih, Şemail, Menakib gibi sekiz ana konudaki hadisleri bir araya getirir. Ma’mer b. Râşidin Camii ile Abdurrezzak b. Hemmâm'ın Musannefi ve İmam Mâlik'in el-Muvatta'ı ilk musannef eserler sayılır.
Ebu Tâlib el-Mekkî'ye göre musannef eserler hicri 120 veya 130 senesinden sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Tasnif edilen kitaplar arasında İbn Cureyc'in Tefsire dair hadisleri ihtiva eden kitabı, Ma’mer b. Râşid ve Sufyân es-Sevrî'nin Musannefleri bu devrede telif edilen eserlerdir.
İbn Hayr el-İşbili'nin Endülüs'e giren kitaplar arasında okuyup bize sahih rivayetlerini verdikleri arasında Veki İbnu'l-Cerrah’ın Musannefi, Sufyân es-Sevri'nin Camii, Hammâd b. Seleme ve Sufyân b. Uyeyne'nin Abdurrezzak b. Hemmâm'ın, Ebubekr Abdullah b. Ebî Seybe'nin ve Sa'id b. Mansur'un musannefleri vardır. 871
Bu eserlerden sonra musannef eserlerden el-Kutubu's-Sitte denilen eserler yazılmıştır. Cami Sahih diğerleri Sünen tarzından olan bu altı kitap da konularına göre tertip edilmiş hadisleri ihtiva ettikleri cihetle birer musannef sayılırlar.
Musannif:
“Bir nesnenin bazısını bazısından ayırarak sınıflandırmak manasına tasnifden ismi faildir. Umumi olarak kitap telif veya tasnif eden yazar için kullanılır.
Hadis usulünde bu mana ile-birinci derecede olmamakla birlikte- alakalı olarak hadisleri konularına göre tasnif edip kitaplarda toplayan hadis âlimine denir.
Hz. Peygamber'den rivayet edilen hadisler umumiyetle kabul edilen bir görüşe göre hicri birinci asrın sonunda tedvin edilmiş yani toplanarak yazılı metinlere geçirilmiştir. İkinci hicri asır derlenen hadislerin tasnif çağıdır. Öyle ki çeşitli konulardaki hadisler konulan itibariyle ayrılmış ilk yazılı eserler meydana gelmiştir. İlk hadis kitapları hadisleri konularına göre ayıran eserlerdir. Bunu takip eden hadisin altın çağı denilen üçüncü hicri asırda hadisler sadece fıkıh konularına göre ayrılmamış, meselâ ravisinin ismine göre tertiplenmiştir. İşte bu eserleri meydana getiren hadis alimlerinin herbiri gerek umumi manasıyle gerekse hadis kitabı tasnif eden kimse, hususi manasıyle birer musannıftırlar.
Musâvât:
Sözlükte bir nesneyi bir nesneye denk kılmak, iki şeyin sayıca veya nitelik yönünden birbirlerine eşit ve benzer olması manalarına gelen 872 musâvât, Hadis Usulünde uluvvu nisbinin kısımlarından birine denir.
İbnu's-Salâha göre musâvvat bir ravinin bir hadisi, meselâ Müslim'in şeyhlerinden biri ile Hz. Peygamber arasındaki ravi asyısından az olmayan sayıdaki raviden oluşan âlî bir isnadla Müslim'in o şeyhine ulaşarak rivayet etmesine denir. 873
İbn Hacer'e göre musâvât, bir ravinin bir musannife ulaşan isnadmdaki ravi sayısının o musannifin Hz. Peygamber (s.a.s)'e kadar ulaşan isnadındaki ravi sayısına eşit olması halinde meydana gelen uluvdur. Açıklamak gerekirse Meselâ, Nese'î suneninde kendisi ile Hz. Peygamber arasında onbir ravi olan isnadla bir hadis rivayet etmiştir. Bir başka ravi aynı hadisi Neseî'nin isnadından başka bir isnadla ve Hz. Peygamberle arasında onbir ravi olduğu halde rivayet ederse iki isnad arasında eşitlik hasıl olmuştur ve buna musâvât adı verilir. 874
Musâvât böyle tarif edilmiş de olsa misali enderdir. Hatta İbnu's-Salâh yaşadığı asırda değil Müslim'in Şeyhine, şeyhinin şeyhine hatta sahâbî gibi uzak kişilere bile Müslim'le onun arasındaki ravi sayısına müsavi bir isnadla ulaşarak musâvât hasıl etmenin çok nadir vaki olacağını söyler. 875
Bununla birlikte es-Suyûtî kendisiyle Hz. Peygamber arasında on kişinin bulunduğu âli isnadla üç hadis rivayet ettiğini, Nesei'nin de
“Kul huvallahu Ahad (İhlas suresi) Kur’ân-ı Kerim'in üçte birine denktir” hadisini kendisi ile Hz. Peygamber arasında altısı tabiilerden olmak üzere on kişinin bulunduğu bir isnadla rivayet ederek sonunda “bundan daha uzun bir isnad bilmiyorum dediğini ifade etmiştir. 876Her ne kadar es-Suyûtî Hz. Peygamberle kendisi arasında on ravinin bulunduğu isnadla üç hadis rivayet ettiğinden bahsetmişse de bunlardan birinin Neseî'nin Hz.Peygamberle arasında on ravi olarak rivayet ettiği hadis olup olmadığını kaydetmez. Bu itibarla onun bu söylediklerini müsavata misal saymak imkânsızdır. Bununla birlikte müsavatın anlaşılmasına yardımcı olması açısından büsbütün faydasız olduğu da söylenemez.
Muselsel:
Selsele dört harfli basit fiilinden ismi meful olup, peşpeşe birbirini takip ederek, zincirleme gelen nesne manasına gelir.
Hadis terimi olarak muselsel, isnadını teşkil eden bütün ravilerin bir sözü veya hareketi, yahutta her ikisini birden devam ettirerek rivayet ettikleri hadise denir.
Bir hadisin senedini teşkil eden bütün raviler onun isnadında veya metninde bulunan bir sözü ya da hareketi yahut ikisini birden tekrar etmek suretiyle rivayet ederler. Bir başka deyişle muselsel, ravilerin rivayette sened ya da metnindeki sözü, fiili veya ikisini birden tekrarlamaları sonucu meydana gelir. Buna göre muselsel, bazen seneddeki bütün ravilerin aynı eda lafızlarını kullanmaları, bazen metninde bulunan bir sözü veya hareketi tekrar etmeleriyle oluşur. Muselsel en çok bu şekillerde rivayet sonucu ortaya çıkar.
İsnadında aynı sözü tekrar etmek suretiyle muselsel olan hadise muselsel bi'l-kavl de denir. Misal:
“Kalk bana su dök de sana Cebrail'in nasıl abdest aldığını göstereyim” demiştir. Bu hadisi talebesine rivayet eden ravilerin hepsi “kum fe subbe aleyye hatta urîke vudu'e...” lafızlarını tekrar etmişlerdir. Bu hadis şöyledir:
Tekrar edilen kısmının manasını yukarıda verdiğimizden bu hadisin tercümesine gerek yoktur. Yalnız son kısmının açıklanması yerinde olur. Burada hadisi rivayet eden sonuncu ravi Ebu Ca'fer'e teselsül eden abdest alma şeklini sormuş o da “abdest organlarını üçer kere yıkayarak” cevabını vermiştir. 877
Metindeki bir sözün tekrar edilmesiyle muselsel olan hadise de Ebu Davud ve Neseî'nin rivayet ettikleri şu hadis misaldir:
“... Ebu Hureyre şöyle dedi: “Ateş değmiş et yemekten dolayı abdest almak gerekir.” 878
Bu hadis görüldüğü gibi isnadında “semi'tu... yekûlu” lafızları tekrar edilerek rivayet edilmiştir,
Cebrail (a.s)'ın Hz. Peygambere abdes almasını öğrettiğine dair bir hadis vardır. Bu hadiste Allah Resulü İbn Mes'ud'a abdest alma şeklini öğretmek üzere ona
“Muaz, seni severim. Sen her namazın sonunda şöyle de: “Allah’ım, Seni zikretmek, Sana şükretmek ve güzelce ibadet edebilmek için bana yardım et.”879
Bu hadisi rivayet edenlerden her biri rivayet esnasında diğerine “seni severim” demiştir. Şu hadis de bir sözün tekrar edilmesiyle muselsel olan hadise misaldir. Ancak burada tekrarlanan söz sahabe sözüdür ve metni dışında tekrar edilmiştir.
“... Her kim bir gün, bir gece içinde (müekked sünnet olan) oniki rekat namaz kılarsa, bunlara karşılık Cennette kendisi için bir eve yapılır.” Ummu Habîbe dedi ki:
“Hz. Peygamber (s.a.s)'den bunları duyduğumdan beri bu sünnetleri hiç terk etmedim.” Anbese:
“Bunu Ummu Habîbe'den işittiğimden beri, artık o namazları hiç terketmedim.” Amr b. Evs:
“Anbese'den bunu işittiğimden beri o namazları hiç terk etmedim.” Nu’man b. Salim:
“Amr b. Evs'den duyduğumdan bu yana ben de bu sünnetleri hiç bir vakit terk etmemişimdir.” dediler,” 880
Muselsel hadislerin bir kısmı da metnindeki bir sözle bir hareketi beraberce tekrarlamaktan meydana gelir. Buna da şu hadis misal teşkil eder:
“Hz. Peygamber (s.a.s) “Bir kul kadere; kaderin acı ve tatlı tecellilerine iman etmedikçe imanın tadını bulamaz” buyurdu. Bunu söylerken sakalını tutan Peygamberimiz “Ben dedi, kadere; onun acı ve tatlı tecellilerine iman ettim” 881
Bu hadiste görüldüğü gibi Hz. Peygamber kadere imanın lüzumunu belirtmiş, kulların kadere, hayrın ve şerrin, insanın başına gelen acı tatlı her halin kaderin birer tecellisi olduğuna iman etmedikleri sürece imanın tadını bulamayacaklarını söylemiştir. Arkasından sakalını tutarak “ben kadere, hayrına ve şerrine tatlı ve acı tecellilerine iman ettim” buyurmuştur. Hadisi Hz. Peygamber'den nakleden Enes b. Mâlik metni rivayet ettikten sonra Hz. Peygamber'in yaptığı gibi sakalını tutarak “kadere, hayrına ve şerrine, tatlısına ve acısına iman ettim” demiştir. Sakal tutarak “kadere, hayrına ve şerrine, tatlısına ve acısına iman ettim” demek daha sonra hadisi rivayet eden her ravi tarafından tekrar edilmiştir. Böylece hadis hem bir söz, hem bir hareket tekrar edilerek rivayet edilmiş olduğundan muselsel hadis grubuna girmiştir. el-Hâkimu'n-Nisâbüri'nin şu rivayeti de bir hareketi tekrar etmek suretiyle rivayet edilen müselsele parlak bir örnektir.
“(el-Hakimu'n-Nisâbûri dedi ki) Ahmed b. el-Huseyni'1-Mukrî elinin parmaklarını elimin parmaklarına geçirerek şöyle dedi: Ebu Umer Abdul'aziz b. Umer b. Hasen b. Bekr b. eş-Şerûd es-San'âni parmaklarımı parmaklarıyla tutarak
“babam dedi: parmaklarını parmaklarıma geçirerek elimi tuttu ve babam parmaklarımı parmaklarına geçirerek tuttu ve şöyle dedi”:
“Sufyan elimin parmaklarını parmaklarına geçirerek tuttu ve şöyle dedi”;
“Eyyub b. Hâlid el-Ensârî elimin parmaklarını kendi parmaklarına geçirdi ve şöyle dedi”:
“Abdullah b. Râfi parmaklarımı kendi parmaklarına geçirdi ve Ebu Hureyre elimi tuttu ve “Hz. Peygamber (s.a.s) parmaklarımı parmaklarına geçirdi ve şöyle buyurdu dedi:
“Allah yeryüzünü cumartesi, dağları pazar, ağaçları pazartesi, mekruhu salı, nuru çarşamba, hayvanları perşembe, Adem'i cuma günü yarattı.” 882
Hz. Peygamber bu hadisinde Allah'ın cumartesi günü yeryüzünü, Pazar günü dağları, Pazartesi ağaçları, Salı mekruhu, Çarşamba nuru, Perşembe hayvanları ve Cuma günü de Adem (a.s)’ı yarattığını söylemiş, bunu söylerken Ebu Hureyre'nin elini, parmaklarını kendi parmaklarına geçirmiş olduğu halde tutmuştur. Ebu Hureyre aynı işi tekrarlayarak hadisi Abdullah b. Rafi'e, Abdullah b. Rafi Eyyûb b. Hâlid el-Ensâri'ye; Eyyûb b. Hâlid; Safvân b. Suleym'e; Safvân b. Suleym İbrahim b. Ebi Yahya'ya; İbrahim b. Ebi Yahya el-Hasen b. Bekr b. eş-Şerüd es-San'ânîye; el Ha-sen b. Bekr oğlu Ömer'e; Ömer oğlu Abdulaziz'e; Abdulaziz Ahmed İbni'l-Huseyni'l-Mukrî'ye; Ahmed ise el-Hâkimu'n-Nisâbûrî'ye rivayet etmişlerdir. Bu suretle aynı fiil hadisi rivayet eden bütün raviler tarafından tekrarlanmış, böylece teselsül hasıl olmuştur. Dolayısiyle hadis müselsel hale gelmiştir.
Müselsel hadislerin rivayeti esnasında tekrarlanan sözlerden biri de yemindir. Ravi isnadını söylerken “ahberanâ fulanun vallahi” rivayetini yeminle pekiştirir. Bu yemini isnadın başından sonuna kadar bütün raviler tekrar ederler.
Bütün bu sayılanların dışında da müselsel çeşitleri vardır. Söz gelişi senedi teşkil eden bütün ravilerin ismi Muhammed, hepsi Mekkeli veya Mısırlı, hepsi de fakih, hafız veya şair olabilirler. Teselsül böyle de meydana gelebilir. Dolayısıyle bütün ravileri aynı isimde yahut aynı şehirden, yahutta hafız, fakih, şair gibi aynı mesleğe mensup kimseler olan isnadlarla rivayet edilen hadisler de müselsel sayılırlar.
Bazı âlimlere göre müselsel hadisler, ravileri cerh edilmediği sürece tedlis ve senedinde kopukluk olmaktan kurtuldukları cihetle en sağlam hadisler sayılırlar. Bununla birlikte teselsülün hadisin sahih sayılabümesi için delil teşkil edemeyeceği unutulmamalıdır. Nitekim İbn Haceri'l-Askalânî teselsülü hadisin değil isnadın sıfatı olarak kabul eder. 883Hadisin merfu olması gibi özellikler metnin sıfatlarındandır; fakat sıhhat hem isnadın hem metnin sıfatı sayılır. Bu itibarla bir hadisin sıhhati hakkında verilecek hüküm hem isnad, hem de metin hakkında verilecek sahihlik hükmüne dayanır.
Yine İbn Haceri'l-Askâlâni'ye göre hafız olan ravilerin isnadda aynı sözleri veya hali tekrar etmeleri kesin ilim ifade eder.884
Bununla birlikte hadis alimlerinin çoğunluğuna göre müselsel hadisler, zayıftırlar. Ancak, açıklamak gerekir ki zayıflık hadisin kendisinde değil, teselsül denilen aynı hareketi yahut sözü, yahutta her ikisini birden tekrar etmektedir. Bu yüzden birkaç sahih hadis, az da olsa tenkide tabi tutulmuştur. Buna rağmen müselsel hadisler, ravilerin hadis rivayetindeki titizlik derecelerini gösterirler. Ayrıca hadis ravilerinin isnada ve rivayet esaslanna ne derece titizlikle riayet ettiklerinin belgesini oluştururlar. Öte yandan müselsel hadisler aynı zamanda hadis rivayetinin nasıl en küçük noktalara vanncaya kadar büyük bir dikkat ve itina ile yapıldığını gösterir. Bu yönleriyle hem teselsülün hem de müselsel hadislerin hadis ilminde önemli yerleri vardır.
Hadis ilminin çeşitli konulannda olduğu gibi müselsel hadisleri bir araya getiren çeşitli kitaplar yazılmıştır. En önemli bir kaçı şunlardır:
1. el-Muselselât: Ebubekr b. İbrahim b. Şazân el-Bağdadî.
2. el-Muselsel bi'1-Evveliyye: Ebu Tahir Ahmed b. Muhammed es-Silefi.
3. el-Cevheru'1-Mufassalât fi'I-Ahâdîsil-Muselselât: Ebu Kasım el-Kasım b. Muhammed (İbnu't-Taylasân).
4. el-Azbu'1-Muselsel fi'1-Hadîsi'l-Müselsel: Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî.
5. et-Tuhfetu'1-Medeniyye fi'1-Muselse-lâti'l-Veteriyye: Muhammed Ali b. Tâhir el-Veterî, (Kınm. 1906).
Müselsel Bi'l-Evveliyye:
İlklerin müselseli manasına alınabilecek bir tabirdir. Senedini oluşturan bütün ravilerin şeyhlerinden aldıkları ilk hadis olma sebebiyle müselsel sayılan hadisleri ifade eder.
Müselsel Bi'l-Hilf:
Yeminle müselsel manasınadır ve senedindeki bütün ravilerinin eda sırasında yemin etmeleriyle müselsel hale geldiği kabul edilen hadise denilmiştir.
Müselsel Bi'l-Kavl:
Sözlü müselsel karşılığı olan bu tabir, bütün ravilerin semi'tu fulânen yekûlu diyerek rivayet ettikleri müselsel hadise denir.
Mûsî:
Hadislerinin yazılı olduğu kitabını talebesine vasiyet eden şeyhe denilmiştir.
Musned:
Musnedn “senede” kök fiilinden alınmış bir kelimedir. İfal babından ismi meful olup isnad edilmiş, dayandırılmış manasına gelir. Çoğulu mesâniddir.
Hadis Usulü alimleri musned kelimesini terim olarak iki manada kullanmışlardır. Bunlardan birincisi tarifinde az da olsa farklılıklar görülen bir hadis çeşididir.
el-Hâkimu'n-Nisâbûrî'ye göre musned, nıuhaddisin yaşı dolayısıyle işittiği açık olan şeyhinden rivayeti, onun şeyhinden işitmesi, böylece isnadın meşhur bir sa-habiye ondan da Hz. Peygamber'e ulaşmasıdır. 885
el-Hâkim'in bu tarifine nazaran musned hadis, ilk ravisinden sonuna kadar senedi muttasıl ve aynı zamanda merfu olan hadistir. Bu durumda müsnedin tarifinde esas itibariyle ittisal edilen senette kopukluk olmaması ile isnadın Hz. Peygamber'e kadar ulaşması gibi iki önemli husus söz konusu olmaktadır. Adı geçen Hadis Usulü aliminin verdiği şu misal incelendiği zaman bahse konu olan husus açıkça ortaya çıkar.
“...Abdullah b. Ka'b b. Mâlik'ten rivayet edilmiştir. O da babasından rivayet etmiştir. Babası Ka'b bir gün mescitte İbn Ebî Hadred'den alacağını istemiş. Derken seslerini yükseltmişler. Hz. Peygamber (s.a.s) onların münakaşa ettiklerini işitince hücresinin perdesini açarak çıkmış ve (elile) yarı işareti yaparak,
“Ka'b alacağının bu kadarından vazgeç” demiştir. Ka'b bunun üzerine
“Olur” cevabını vermiş ve İbn Ebî Hadred borcunun yarısını ödemiştir.”
Görülüyor ki el-Hâkim'in musned anlayışına ittisal denilen senedde kesiklik olmaması ve isnadın Hz. Peygamber'e kadar ulaşmış bulunması, bir başka deyişle hadisin merfu olması gibi iki esas söz konusudur. Nitekim bu hususu el-Hâkim, yukanda verilen hadisin izahını yaparken şöyle açıklamıştır. “Bu hadisi benim Ebu Amr Osman b. Ahmed es-Semmâk'tan işittiğim zahirdir. Onun da el-Hasen b. Mukrem'den işittiğine şüphe yoktur. el-Hasen'in Osman b. Umer'derr, Osman b. Umer'in ailesi fertlerinden olan Yunus b. Yezid'den işitmeleri olmuştur. Yunus'un ez-Zuhrî ile ez-Zuhrî'nin Ka'b b. Mâlik'in oğullarıyla, bunlarında babalarıyla olan irtibatları bilinmektedir. Ka'b ise Hz. Peygamberin ashabındandır.
Bunlardan başka el-Hâkimu'n-Nisâbûrî bir hadisin müsned olabilmesi için başka şartların da bulunması görüşündedir. Ona göre bu şartların bir kısmı müsnedin mevkuf olmaması; mursel, mu'dal, mudelles gibi isnadında atlama yapılarak rivayet edilmemesi; isnadında uhbirtu an fulânin, huddistu an fulânin, belağanî an fulânin, refe'ahu fulânun, ezunnuhu merfu'an gibi senedin kopuksuz olmasında şüphe ve tereddüde yol açan tabirlerin kullanılmamış olması gibi önemli hususlardır. Eğer bir hadis bu şartları taşıyorsa musneddir. Bununla beraber bu şartlan taşıyan her hadis hakkında sahih hükmü verilemez. 886
el-Hatibu'1-Bağdâdî'ye göre ise musned, hadis ehli nazarında ilk ravisinden hadisin isnad edildiği kaynağına kadar isnadı muttasıl olan hadistir. Ona göre hadisciler musned tabirini daha çok Hz. Peygamber (s.a.s)'e isnad edilerek nakledilen rivayetler için özel bir tabir olarak kullanırlar. İsnadın ittisali ise sonuna kadar ravilerden her birinin kendisinden önceki raviden açıklanmamış dahi olsa, işitmiş olmasıdır. 887
el-Hatîb'in bu tarifinde sadece senedin muttasıl olması esas alınmıştır. Bunun yamsıra hadiscilerin musned ıstılahını özellikle Hz. Peygamber'e isnad edilerek nakledilen hadisler için kullandıklarına işaret etmekle yetinilmiştir.
Musned hadisin bir üçüncü tarifi vardır ve İbn Abdilberr'e aittir. Bu tarifte musned, isnadı, ister Malik, Nâfi, İbn Ömer, Hz. Peygamber (s.a.s) isnadı gibi muttasıl olsun; isterse Malik, ez-Zuhri, İbn Abbas, Hz. Peygamber (s.a.s) isnadı gibi, ez-Zuhrî İbn Abbas'ı işitmediğinden mun-katı olsun, Hz. Peygamber (s.a.s)'e kadar ulaşan hadistir. 888
İbn Abdilberr'in tarifinde ise dikkat edilirse senedin muttasıl olması dikkate alınmamıştır. Buna göre de merfu olması halinde mursel, munkatı, mu'dal gibi isnadında kopukluk bulunan hadis çeşitleri de musned çerçevesi içinde alınmak icap eder. Bu ise imkânsızdır. Bütün bunlar göz önüne alınarak musnedin tarifinde el-Hâkim'in tarifi tercih edilmiştir.
İkinci olarak musned, ale'l-mesânîd denilen değişik bir metodla tertip edilmiş hadis kitabına denir. Böyle kitaplarda sahabe harf sırasına veya başka bir tertibe göre sıralanarak her birinden müellifine ulaşan hadisler konularına bakılmaksızın bir araya getirilir. Bilhassa ikinci asrın sonlarına doğru görülmeye başlayan müsnedler içinde Ebu Davud et-Tayâlisi'nin, Esed b. Musa el-Umevi'nin, Ubeydullah b. Musa el-Absî'nin, Ebubekr Abdullah İbni'z-Zubeyr el-Humeydî'nin, Musedded b. Muserhedi'l-Basrî'nin, Nu'aym b. Hammâd el-Huzâî'nin, Ebu Hayseme Zuheyr b. Harb en-Neseî'nin, Ebubekr b. Ebî Şeybe'nin, İshak b. Râhûye'nin, Osman b. Ebî Şeybe'nin, Ahmed b. Han-bel'in, Ahmed b. Menî'nin, Ebu Bekri'l-Bezzâr’ın ve el-Hasen b. Sufyân'ın müsnedleri anılmağa değer olan en önemlileridir. 889
Dostları ilə paylaş: |