Halil Delice Cihanı Titreten Türk



Yüklə 1,43 Mb.
səhifə6/27
tarix23.01.2018
ölçüsü1,43 Mb.
#40495
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27
§b° "

2

t



:3

03

0. :Q



£ ^

I-

O)



03 en

d) C


'S ^-S

C en


•^ S

£

-o "3



cu

î-

cu en



O> g

>Sb


03

-o

03



en

.en .-*


OJ _


T3 .03

Ol >^


g ->: £ w

2 1 ^ £


e I

İl

3 £



en n3

CU «iı


"S. ^

«5 .„-


'fit

11-


•^ -b

re -û c c

fi

en»


S 2

2 C


ı

f C 03 .C

ÇU n3

42

CU T3



"S £

^ fi > 2 >5b ^

^ c -S £

N

;sb ^2



en»

en»


J1J

cu

Ol



"en»

•İÜ CU


cu

Ol en


.•3 :jJ .-3 S

M) °0 bjo nj



60

en 03



^ O en .;.;

q C çn» S -2 £

2 -3

«^ I


J2£

-S

en ~



"O

-2 "> W


3

"O

I



oT

£ J3


en - 3

S" £


£ -3

fa 03 en» C

a I

2 1*L/ ^~^



£ » 2

-b 3 <;


3

KOCA YUSUF

ne getirdikten sonra, seni köyüne gönderirim, artık güleş mevsimi geçti, Ramazan da yaklaşıyor."

Bir müddet sohbetlerine devam eden Yusuf la ustası, sabah yola çıkacakları için erken yattılar.

104

Karalar Köyü'ne Dönüş



Yusuf ve eski dostu Kel İsmail Pehlivan'ı iki ay sonra karşısında gören Demir Baba Dergahı'nın baş hocası İsmail Pehlivan, çok sevinmişti. Yusuf un arkadaşlarının yanına gitmesine izin verdikten sonra iki arkadaş, hemen lafı, çırakları Yusuf un güreşlerine getirdiler. Kel İsmail Pehlivan, Yusuf un iki aylık güreşleri hakkındaki intibalarmı anlattı. Bundan sonra, Yusuf un daha iyi yetişmesi için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini tartıştılar ve 1877 baharında Yusuf un Kırkpmar'a katılmasına ve burada güreşmesine karar verdiler.

Yusuf, hocasına ve arkadaşlarına kavuştuğu için sevinçliydi. Gece, bütün misafirler, dergahın büyük salonunda, ocağın etrafında toplanmışlardı. Bütün gözler, Baş Hoca İsmail Pehlivan'daydi. Kel İsmail Pehlivan, İsmail Ho-

ca'ya döndü:

"Ee adaş. Burada bu dergahla ilgili yeterli bilgisi olmayan nice kimse var. Demir Buba kimdir bize bi anlatırsan çok makbule geçer."

İsmail Hoca, adaşına bakarak gülümsedi, yine taşı gediğe koymuştu:

"Annatayın baari. Demir Hasan Buba, aslen Deliorman-

lı bi pelvandır. Hocası, Anadolu'nun ortasında yer alan ve

zamanında Ahilere merkezlik yapan, büyük evliya Hacı

?¦¦; Bayram Veli'nin de kabrinin bulunduğu Engürü'de, Kale-

altı'daki Odunpazarı'nda türbesi bulunan Er Sultan'dır. Er

105 ¦;/'¦>, .,;,,;: ; ., ,

KOCA YUSUF

Sultan, Sarı Satluk'un talebelerindendir. Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin talebelerinin talebeleriyle görüşmüş, Makedonya bölgesindeki Manastır'm Eğri Bucak Köyü'ndeki Memi Baba'dan, icazet almıştır. Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, şehzadeyken Trabzon'dan gemilerle Urumeli'ye geçtiğinde, Demir Buba ona yardım itmiş. Yavuz Sultan Selim padişah ulunca, onu İstanbul'a getirtmiştir. Demir Hasan Pehlivan, Yavuz'un huzurunda, Şah İsmail'in dört as-lanıyla dövüşmüş ve öldürmüştür. Padişah da onun bu hizmet ve başarılaana mükafat olarak İstanbul'da Zey-rek'den Küçük Pazar'a doğru inen yerde Güreşçiler Derga-hı'nı yaptırmış ve baş hocalığını Demir Buba'ya vermiş. Ayrıca, onu Osmanlı mülkünün başpelvanı ilân etmiş.

Yavuz Sultan Selim, Süleymaniye Camii ile Eskisaray arasındaki küçük meydanı da pelivanlarm idman yapmasına tahsis itmiş. Burası hâlâ Pelvan Demir Hasan Meydanı diye anılır.

Demir Hasan Buba, yaşlanmcaya kadar İstanbul'da kaldıktan sonra, Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamı Raz-gıradlı ibram Paşa'nın vezirazamlığı zamanında buraya gelip şu anda içinde bulunduğumuz dergahı açmış. Demir Buba'nın kerametleri o ka çok ki, anlatılmakla bitmez. 1829 yılında Osmanlı Urus Harbi'nde Osmanlı ordusuna nice yardımları olmuş."

İsmail Pehlivan, Demir Baba'yı ve onun kerametlerini anlattıkça Yusuf ve oradakilerin hayranlığı arttı.

"İki sene ünce bi Alaman buraya geldi. Elinde Sultan Aziz'in fermanı vardı. İsmi Kanitz'miş. Tuna Bulgarları ve Balkanlar diye bir kitap hazırlıyormuş, onun için buralara gelmiş."

İsmail Pehlivan'm en son söylediği Kel İsmail Pehlivan'ı şaşırttı:

"Te be Alaman'm buralarda ne işi varmış? Ona ne, Tuna boyundaki Bulgarlardan. A be Bulgari, Sırbı, Urumu hepimiz Osmanlı'yız."

106


KARALAR KÖYÜ'NE DÖNÜŞ

"Bulgarlarla ilgilenen yalnız Alamanlar değil. Başta Urus gavurları, İngiliz ve Fransızlar da ilgileniyor. Herhalde bunu Osmanlı'nın hayrı için yapmıyorlar. İnşallah devlet büyüklerimiz bu konuda tedbir alırlar. Biz gelişmelerden devletimizi haberdar ittik. Alaman gavuru, bol bol resmimizi çizdi, buralarda yaşayan Bulgar çorbacılarla ilgili sualler sordu. Biz de kendisine ikramda kusur itmedik."

Kel İsmail Pehlivan, şaşkındı:

"Bugünlerde de buralarda gezen Alaman, Urus, Fransız ve İtalyanlar eksik olmuyor. Güleş için gittiğimiz yerlerde karşılaşıyoruz. Bi şeyler çeviriyorlar ama, tam anlamış değilim."

Kel İsmail Pehlivan'm sözlerini Baş Hoca İsmail Pehlivan da tastik etti:

"Doğru söylüyorsun be adaşım. Buraya da sık sık uğruyorlar. Yanlız bu kadar da değil. Bulgar gençleri, tahsil için Viyana, Petesburg, Paris, Berlin gibi Avrupa şehirlerine götürülüyor. Buralarda okuyup, müyelim olarak dönüyorlar ve Bulgar okullarında çalışıyorlar. Amma bundan acısı da

var be adaş."

Kel İsmail Pehlivan iyice meraklanmıştı:

"Te be adaşım. Daha acı olan işler de nedir?"

İsmail Hoca, derin bir ah çekti:

"Yaramız çok derin bre adaşım. Bizi içlinizden vurmaya çalışıyorlar. Bizi, Urus'un topu, Bulgar'ın mavzeri bu topraklardan atamaz, bizi yıkamaz. Ama bölünürsek, birbirimize düşersek, özellikle de yüce dinimizi yanlış bilenlerin ellerine kalırsa işte o zaman korkmak lazım. Ne olduysa medreselerden fen derslerinin kaldırılmasıyla oldu. Medreselerden Reşit Paşa tarafından fen dersleri kaldırılınca buralardan fen yobazları yetişmeye başladı. Bu fen yobazlarının din adamı kılığına giren Urus, İngiliz ve Alman casuslarının tuzaklarına kolayca düştüğünü görüyoruz. Bu hocaların sağda solda, 'Artık Urumeli'nde tutunmamız

' - ¦' '• "¦''¦¦ ¦ ' '¦¦ 107 ' ,

KOCA YUSUF

zor, bize Şam yollan görünüyor" diye konuşup bozgunculuk yaptığını işitiyoruz. 'Evveli Şam, ahiri Şam', yani 'Şam'dan geldik yine Şam'a döncez' diyorlarmış. İşte asıl acı olanı bu. Sahte din adamlarının karıştığı bozgunculuğun önünde durmak zor. Buna çare bulmak, lazım. Din adamlarımız mutlaka, dinî ilimlerin bi kolu olan fen ilimlerini de iyi bilmeli. Yoksa Urumeli'ni zor günler bekliyor."

Kel İsmail Pehlivan ve Yusuf, İsmail Hoca'nm anlattıkları karşısında donup kalmışlar, duyduklarına inanamı-yorlardı. İkisi de, "Çare ne hocam" dediler.

İsmail Hoca'nm çarenin çok çalışmaktan, ilk önce din adamlarını, arkasından bütün halkı bilgilendirmekten, en ücra köşelere kadar okul açmaktan geçtiğini, Bulgarların okul açtığı için çok mesafe kat ettiğini söyledi.

O gece geç vakitlere kadar sohbete devam ettiler, Uru-meli'nde çok hızlı değişen şartlar, bağımsızlık için yanıp tutuşan Bulgar ve Sırplar, topraklarını genişletmek için her türlü çareye başvuran Yunanlılar ve bunları kullanan Rus, Alman, Fransız ve İngilizler karşısında neler yapılabileceğini konuştular.

Yatağa yattığında Yusuf, bir türlü uyuyamadı. Duyduklarına, son altı aydır yaşadıklarına bir türlü inanamıyordu. "İstanbul'daki padişahın, halifemizin bütün bunlardan haberi naşı olmaz?" diye düşünen Yusuf un beyninde, güller, hilaller, İstanbul, Sultan Abdülaziz, Sultan Abdülha-mit, Balkanların karlı zirveleri, hapse atılan Tosun Bey, siyaset gereği serbest bırakılan katil Nikofski koşturup durdu. "Bütün bunların arasında benim yerim neresi?" diyen Yusuf, cevapsız soruların altında ezildi.

Uyuyamayan yalnız Yusuf değildi. Osmanlı mülkünün yükü omuzlarına binmiş, bunun altında ezilmemek için beynini çatlatırcasına düşünen biri daha uyuyamamıştı. Dolmabahçe Sarayı'nın üst katındaki çalışma odasında Boğaz'in sularını seyreden, "Niçin alet oldular. Amcamın

108 V


KARALAR KÖYÜ'NE DÖNÜŞ

çok sevdiği, el üstünde tuttuğu pehlivanlar, onun canının kıyılmasına nasıl alet oldular?" diyordu kendi kendine. Bir gün sormuştu amcasına, "Sultanım, niçin bu saray adabını bilmez pehlivanları Saray'da tutarsınız?" diye. Gülmüştü amcası Sultan Abdülaziz. "Pehlivanlar, misaldir. Pehlivanlara baktıkça, kendimin, Osmanlı mülkünün ve bütün İslâm âleminin başpehlivanı olduğumu, bu ikisini korumak için çok gayret etmek lüzumunu hatırlıyorum. Pehlivanları gördükçe, onların temsil ettiği, bize Avrupa'yı vatan kılan alperenleri, onlar gibi çok çalışmak lazım olduğunu, sahip bulunduğumuz maddî ve manevî değerleri savunmak için gecemizi gündüzümüze karma mecburiyetinde olduğumuzu düşünüyorum" şeklinde beklemediği bir cevap almıştı. Boğaz'm ay ışığında pırıl pırıl yanan sularına bakan Sultan Abdülhamit, "Demek ki, şimdi Osmanlı mülkünün başpehlivanı ben oldum. Bu dayanılmaz yük, bu zayıf omuzlarıma yüklendi ha. Amcam Abdülaziz Han gibi bedenen başpehlivan olmama imkân yok. Ancak, en değerli hazine bilgiye kavuşmak, tebaamı, halkımı mutlu etmek için çok çalışacağım. Bütün Osmanlı tebaasını evladım bileceğim, sahip bulunduğumuz maddî ve manevî değerlerimizi korumak için tam bir başpehlivan ve Avrupa'yı bize vatan kılan alperenler gibi olacağım" diye kendi kendine söz verdi. Tahta geceli daha bir ay olmayan yeni hakan, hayatı boyunca gerçek bir başpehlivan gibi bu sözünde durmakta kararlıydı. Osmanlı mülkünü ve kendisini çok zor günler beklediğini biliyordu. Amcası Sultan Abdülaziz gibi güçlü kuvvetli biri değildi, ama bu açığını, bilgi, cesaret, sabır, metanet gibi ruhi kuvvetlerle kapatmak azmindeydi.

Deliorman'da, Demir Baba Dergahı'nda Yusuf, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda Sultan Abdülhamit, her ikisi de Osmanlı'nın birer ferdiydi. İkisi de kararlıydı başpehlivan olmakta. Zaman bakalım neler gösterecekti?

109


Savaşın Ayak Sesleri

Ertesi gün, İsmail Pehlivan, Yusuf ve beraberindekiler, Demir Baba Dergahı'ndan ayrıldılar. Razgırad'a geldiklerinde akşam olmuştu. O gece, İsmail Pehli-van'm bir tanıdığında misafir kaldılar. Yusuf, hemen hemen bütün gece uyuyamadı, heyecanlıydı. İki aylık ayrılıktan sonra, tekrar sevdiklerine kavuşacaktı. Büyükorta pehlivanı olarak ayrıldığı köyüne başpehlivan unvanıyla dönüyordu. Deliorman'ın meşhur pehlivanı Deli Hafız'ı yenmişti.

Yusuf ve ustası sabah erkenden atların sırtında yola çıktılar. Karaok, sanki Karalar Köyü'ne döndüklerini hissetmişti. Yusuf, Karaok'un kanatlanıp gitmesine, ancak dizginlerle mani olabiliyordu. Kel İsmail Pehlivan, Yusuf a takıldı: "Bre Yusuf, bu Karaok'un sakın ola Karalar Köyü'nde bir sevdiceği olmasın?" Yusuf, Karakok'u dizginlemekten ustasına cevap veremedi.

Uzun bir yolculuktan sonra, Karalar Köyü'ne vardılar. Bütün köylüler davul zurna ile köy girişinde kendilerine bekliyordu. Görünmeleriyle birlikte davul zurnalar vurmaya başlamış, feryatlar yükselmişti. Şu Deliormanı anlamak mümkün değildi. Gelişlerini kim, nasıl haber vermişti. Güreş haberleri nasıl böyle yayılıyordu?

Yusuf, ninesi, anne babası ve kardeşleriyle hasret giderirken, Karakok da nazlı nazlı kişneyip burnuyla kucak-

SAVAŞIN AYAK SESLERİ

laşma sahnelerine katılarak ben de sizleri özledim, diyordu sanki. Yusuf un dönüşü, bütün köyde bir bayram havasının esmesine sebep olmuştu/Yusuf ile ustasının yaptığı güreşlerin haberi, onlardan çok önce köye ulaşmış, destan gibi söylenir olmuştu. Yusuf, güreşlerinin bu kadar tafsilatıyla nasıl buralarda duyulduğunu anlayamadı.

Kel İsmail Pehlivan, birkaç gün Yusuf ların köyü Karalarda kaldıktan sonra, Yusuf un babasından kendi köyüne dönmek için müsaade istedi. Ramazan yaklaşmıştı, hazırlık yapması lazımdı. İsmail Pehlivan, Yusuf la vedalaşırken, kışın nasıl idman yapması gerektiğini açıkladı, çalışmalarını yine Dursun Pehlivan, nezaretinde sürdürmesini söyledi.

1877'nin Nisan ayında buluşmak üzere sözleştiler. İsmail Pehlivan ayrılırken, Yusuf un bir parçasını da beraber götürdü. Yusuf un gönlü, aklı, fikri hep güreşteydi. Koca kış, güreşmeden nasıl duracağını bilemiyordu. Yusuf, gü-reşememenin verdiği can sıkıntısıyla kendisini dağlara vurdu, sabahtan çıkıp akşama kadar koşuyor, ağaç ve kayalarla idman yapıyordu.

Bu arada, Rumeli'yi karıştırmak, buralardan Türkoğlu-nu ve Müslüman nüfusu sürmek isteyenler, başta Rusya olmak üzere boş durmuyordu. Bulgarların yoğun olduğu Tuna ve Edirne ile Bosna'daki isyanlarda Rusya, Türklerin Hıristiyan Osmanlı tebaasına zulmettiğine, Avrupa basınını çok iyi kullanarak Avrupalıları inandırmıştı. Bununla da yetinmedi, Osmanlı'ya tâbi iki Ortodoks Sırp prensliği olan Sırbistan ve Karadağ prensliklerini de isyana sürükledi. Küçük bir krallık olan Yunanistan bile, Girit vilayetindeki Rumları ayaklandırdı. Binlerce Müslüman katledildi. Sırp ordusu, tamamen Rus silahlan ve subayları ile do-naülmıştı. Başında bile Rus generali Çernayef bulunuyordu. 29 Ekim 1876'da yapılan Aleksinaç meydan muharebesinde, Çernayef in kumanda ettiği Sırp ordusunu Tokatlı Osman Paşa, kolayca dağıttı. Osmanlı ordusu, Belgrad'a

KOCA YUSUF

girmek üzereyken, Rusya, Osmanlı hükümetine ültimatom verdi. Savaşı göze alamayan Osmanlı hükümeti, Sırbistan ve Karadağlıların, nefes almasını ve toparlanmasını sağlayacak iki aylık bir mütareke imzaladı.

İsyanlar ve Osman Paşa'nm Belgrad'a girmesine müsaade edilmemesi haberi Şumnu'ya, oradan da Yusuf larm köyüne geldikçe, Yusuf çıldıracak gibi oluyor, Osmanlı Devleti'nin bütün bunlara nasıl razı olduğunu bir türlü anlayamıyor, kendini daha fazla dağlara vuruyor, "Niçin, niçin" diyerek kendi kendini yiyordu.

Rusya, Bulgarların çok korktuğu Çerkezlerin Tuna ve Edirne eyaletlerinden gönderilmesi ve Bulgarlara tam bağımsızlık verilmesi gibi Osmanlı bakımından kabulü imkânsız o kadar garip isteklerde bulunuyordu ki, çıldırmamak elde değildi. Rusya'nın bu küstahça istekleri, Bulgarları son derece cesaretlendirmişti. Açık açık her yerde bağımsızlıktan bahsetmeye, kurdukları çetelerle Tuna ve Edirne'deki Türkleri, Müslümanları taciz etmeye başlamışlardı. Bu tacizde de en büyük kışkırtıcı Bulgar papazlardı.

Yusuf için kış geçmek bilmiyordu. Bir an önce baharın gelmesini, yeniden güreş meydanlarına çıkmayı istiyordu. İdman yaparak günlerin geçiren Yusuf a, Karalar Kö-yü'nün ileri gelenleri bir ricada bulundular:

"Te be kızanım Yusuf, başpelvan oldun ama şule doyasıya bi güleşini göremedik. Kış gelmeden, Ramazan girmeden senin bi güleşini görelim dedik."

Yusuf güldü:

"A be amcalar. Daha önümüzde çok seneler var inşallah. Baharda güleşler yeniden başlıcak. O zaman güleşlerimi görüsünüz".

Heyetteki ihtiyarlar küçük, kimsesiz çocuklar gibi boyunlarını büktüler:

"Yusuf, kızanım. Artık bi ayağımız mezarda. Bu kışı ya çıkarız ya çıkamayız. Senin güleşini doyasıya seyretme-

v;:/'':'<;',v'" ''¦¦¦;¦¦,¦,i : 112 a:':-¦¦¦¦¦ ¦• ¦.¦,:/¦¦Vx-/

SAVAŞIN AYAK SESLERİ

den ölmekten korkarız bre, anla bizi. Köyümüzden çıkmış ve Deli Hafız Pelvanı yenmiş bi pelvanı seyretmeden ölürsek gözümüz açık giden be. Öteki dünyadaki Deliorman-lılar, senin güleşlerini sual edelerse ne cevap veririz?"

Yusuf, içlerinde en yaşlı Hacı Keklik Ömer Dede'nin elini öptü:

"Ricanız benim için emirdir, ölün deyim öleyim." ¦',

Yusuf un bu sözleri ihtiyarları çok sevindirmişti: "Sağ ol be kızanım. Sünnet düğünü tertip etçez. Biz, bizi kurnazsın diye düşünüp her şeyi hazırladık. Başa Deli İsmail Pelvanla sen soyuncaksm."

Deli İsmail Pehlivan ismini duyunca, Yusuf irkildi. Deli İsmail Pehlivan, Bulgaristan Yenipazar kasabasının 12 kilometre doğusundaki Türk Arnavutlar Köyü'ndendi. Yaptığı güreşler ve acı kuvveti efsane gibi anlatılırdı. Bir defasında, altı pehlivan Deli İsmail Pehlivan üzerinde en iyi bildikleri oyunu almışlar, kimisi sarma, kimisi boyunduruk vurmuştu. Altı kişinin altında kaybolan Deli İsmail Pehlivan, "Tamam mı" diye seslenmiş, "Tamam" cevabını almasıyla birlikte, "Ya Allah" diye bir silkinmiş ve pehlivanların her biri ayrı bir tarafa fırlamıştı. Pehlivanlar, "Eğer tuttuğumuz yerleri bırakmasaydık, kollarımız kırılırdı" demişlerdi.

Karalar Köylü ihtiyarlarının Deli İsmail Pehlivan ile güreşeceksin sözü Yusuf u endişelendirmişti: "Deli İsmeyil Pelvan mı?" "Evet Deli İsmeyil Pelvan. Bi sakıncası mı var?" Yusuf, hemen kendisini toparladı: "Yok yok ne sakıncası olsun ki. Ama o güleşi bırakmadı mı, yaşı elliyi geçmiş olmalı."

"Ne yapalım be oğlum. Bu yakınlarda başka pelvan bulamadık. Ona süledik o da bizi kırmadı."

Açıkçası, Yusuf, Deli İsmail Pehlivan deyince, heyecanlanmıştı. Bu destansı pehlivanla güreşecek olması onu tedirgin etmişti. Kendi köyünde, Çavuş Nine'si, babası ve

¦;ı ¦¦¦¦¦¦-¦:>;¦••" '-¦.--¦¦¦;'¦'*'''' ¦";....-¦¦.¦ ¦¦--¦¦¦" 113 . , :.. .¦¦.¦¦./.¦.•

KOCA YUSUF

anasının huzurunda yapılacak bir güreşte yenilmek istemiyordu. Elli yaşında da olsa karşısındaki Deli İsmail Pehlivan'di. İsmi bile insanı heyecanlandırmaya yetiyordu.

Güreş günü geldiğinde sanki yer yerinden oynamıştı. Yalnızca Karalar Köyü ve çevresi değil, bütün Deliorman güreşe koşmuştu. Kalabalıktan Karalar Köyü'ne girilmiyordu. İğne atsan yere düşmez bir kalabalıktı. Bir tarafta, ustalar ustası Deli İsmail Pehlivan, diğer tarafta, yeni yetişen ve ortalıkta fırtına gibi esen Yusuf. Deliormanlı olup da böyle bir güreşi kim görmek istemezdi.

İleri gelenler ve hakem heyeti için çardak kurulmuştu. Biraz sonra onlar da geldiler. Yürüklerin binicilerine talimat verilmiş olduğundan onlar, koşuya başlayacakları yerlere gitmişlerdi. Az sonra elinde değnek, belinde şa], cazgır ortaya çıktı ve yüksek sesle bağırdı:

"Deste pelvanları azır olsunlar!"

Soyunan küçük pehlivanlar, meydana koşuşurken, bir talika sesi geldi. Atlar kişniyordu. "Deli İsmeyil Pelvan geliyor" sedaları ortalığı kapladı. Talika, hakem heyeti için kurulmuş çadırın yanında durdu. İçinden, sakallarına ak düşmüş dev gibi bir ihtiyar çıktı.

Deli İsmail Pehlivan'ı gören Yusuf, sapsarı kesildi.

Yusuf un hali, hemen yanındaki eski ustası Dursun Peh-livan'm dikkatini çekmişti:

"Hayır olsun be Yusuf, noldu?"

Yusuf yapısında birisi kendisi için dünyanın en zor şeyini, yüzü sarıdan kırmızıya dönerek söyledi:

"Te be ustam. Çekmiyorum. Görmüyor musun, İsmeyil Pelvan tam bi dev. Bi de dillere destan kuvvetini, ustalığını hesaba katarsak. Ben korkmayayım da kim korksun. Çavuş Nine'min huzurunda yenilmek istemiyorum be."

Dursun Pehlivan, Yusuf için güreşten çekindiğini söylemenin ölüm demek olduğunu biliyordu. Söylediğine göre, İsmail Pehlivan'a kendi köyünde yenilmekten hakikaten

114


SAVAŞIN AYAK SESLERİ

korkuyor demekti. Yusuf gibi, dağlar üstüne gelse, şu anda Aliço'nun karşısına çıkarsalar kılı kıpırdamayacak birisinin İsmail Pehlivan'la güreşmekten çekindiğini rüyasında söyleseler inanmazdı. Elini Yusuf un omuzuna attı:

"A be Yusuf um. Ne çekmiyorsun! Karşındaki efsanevi pelvan Deli İsmeyil. Onunla güleşmek şerefi sana yeter. Ona yenilmek de şereftir. Şule karşısında bi müddet dayandın mı yedi sülalene destan diye anlat bre. Başa çıkmaya başladığın ta üç ay olmadı. Yenildin diye seni kimse ayıplamaz. Köylülerin yalnızca senin güleşini görmek istiyorlar. Senin bize çok güzel bir güreş seyrettireceğine inanıyorum."

Dursun Pehlivan'm sözleri Yusuf u biraz olsun rahatlatmıştı. Küçük boylardaki güreşler bitmiş, sıra herkesin merakla beklediği, güreşe gelmişti. Cazgırın seslenmesiyle yere kadar uzanan beyaz gömleklerini çıkaran Yusuf ve Deli İsmail Pehlivan cazgırın önüne yürüdüler. Deli İsmail Pehlivan, ilerlemiş yaşma rağmen ne kadar da heybetliydi, Vücudunda yağdan eser yoktu. Yusuf, hemen İsmail Pehlivan'm elini öptü, o da şöyle bir Yusuf a baktı ve "Te be Yusuf, maşallah vücudun, epten de pelvan vücudu olmuş, bakalım güleşin de Kırkpmar'a yakışır olmuş mu? Bize Kırkpmar'da güleşmek kısmet olmadı. Sen o mübarek meydanda inşallah Deliorman'ı temsil eder, Pomakla-ra dur dersin" diyerek iltifat etti. Yusuf, "Nedir bu İsmeyil-lerin hayatımdaki yeri" diye düşündü. Babası İsmail Ağa, hocası İsmail Pehlivan, son ustası Kel İsmail Pehlivan'dan sonra şimdi de Deli İsmail Pehlivan.

Yusuf, bu güleç yüzlü ihtiyara ısınmıştı. İki pehlivan yanyana, sağ ayaklan dizden bükülü vaziyette önde, sol ayakları dizden yere dayalı olarak arkada cazgırın önünde durdular. Cazgır, sağ baştaki Deli İsmail Pehlivan'm kispetini arkasından tutarak kurt duasına başladı. Deliorman'da peşrev ve kurt duası yalnızca başpehlivanlara mahsustu. ;¦;,•;< ^ ¦.¦¦.:-:ı>-y«<-. ¦¦*.,...

¦ ¦'¦ ->--.v.--1-.- .¦:,¦¦¦¦. ¦. ¦¦ 115 ; ¦ ¦¦.¦¦¦;¦ ¦¦•; ¦¦¦¦ ;

KOCA YUSUF

Besmele ile çıkın meydana,

Uymayın hiç bir vakit kör şeytana,

Bu dünya kalmamıştır Hazreti Süleyman'a,

Sizlere de kalmaz bizlere de pehlivanlarım.

Hani Ali hani Veli,

Hazreti Hamza'dır pehlivanların piri belli,

Onlara da kalmamış bu dünya.

Alta geldim diye yerinmeyin, Üste çıktım diye sevinmeyin,

Hasmınız karınca bile olsa,

Karıncadan küçük tutun kendinizi hep pehlivanlarım.

Bugün sünnet düğünüdür düğünümüz, Hasahırlı kara kısraktır baş yürüğümüz, İşte bu yiğitlerdir bizim başpehlivanlarımız.

Bunlara hep beraber diyelim maşallah, Bunlarla bitiririz baş güreşi inşallah.

Dua bitince cazgır İsmail Pehlivan'ı hafifçe ileriye itti. O anda peşrev başladı. Sanki iki kartal kanatlandı. Bir müddet kanat çırptıktan, gökyüzünün sonsuz maviliklerinde uçtuktan sonra, yüce dağlara konup bir kurt gibi kayadan kayaya atlamışlar, çayıra varıp at gibi şaha kalkmışlardı.

Pehlivanların peşrevi hakikaten görülecek şeydi. Dağlar birbirine kavuşuyor, denizler kabarıyor, Tuna, Karadeniz'e akıyor gibiydi. Güreşten anlayan birçok ihtiyar daha şimdiden ağlamaya başlamışlardı. Peşrevden sonra, iki pehlivan aylarca kapalı tutulduktan sonra ahırdan yeni salınmış boğa gibi birbirlerine saldırmışlardı. Kuvvetler denkti, birinin gençliği diğerininse tecrübesi vardı. Yusuf, saldırıyor, Deli İsmail Pehlivan, büyük bir ustalıkla bu saldırıları boşa çıkarıyordu. Güreşi seyredenlerden ağlama-

116


SAVAŞIN AYAK SESLERİ

yan kalmamış gibiydi. Her iki pehlivana da durmadan maşallah çekiliyordu.

Yusuf un acı kuvvete dayanan oyunlarını İsmail Pehlivan, ustalığıyla, İsmail Pehlivan'm ustalığa dayanan oyunlarını da Yusuf, gençliğin verdiği enerjiyle boşa çıkarıyordu.

Karalar köylülerinin keyfine diyecek yoktu. Gencecik pehlivanları, Deliorman'ın en usta pehlivanına karşı koyuyor, onun karşısında ezilmiyor, bazen onu zor durumlara düşürüyordu. Onlar sevinmesinde kim sevinsindi: "AfferinbreYusufa!" "Te be tam bi başpelvan olmuş ba!" "Gözlerime inanamıyorum. Deli İsmeyil'e zor anlar yaşatıyor ba!" Misafirler ise şaşkındı: "A be bu Yusuf ne olmuş büle!" "İnanılır gibi değil!"

"Artık Karalar köylülerinin havalarından yanlarına varılmaz."

Bir ara nasıl olduysa Yusuf yıldırım gibi çift dalıp iki paçayı birden ele geçirdi, ama karşısındaki eski kurttu. O da hemen boyunduruğu yetiştirdi. Yusuf, demir pençeleriyle paçalan çekiyordu, Deli İsmail Pehlivan da, boğaları bile çökertecek boyunduruğu çekiyor, bir yandan da, "Te be kızanım, ne olur paçalan bırak da, boyunduruğu bırakayım" diye Yusuf a sesleniyordu. Ancak Yusuf, duymuyordu, kulakları uğuldamaya, nefesi kesilmeye başlamıştı. Bakalım üç kuvvetten hangisi önce pes edecekti, Deli İsmail mi, Yusuf mu, yoksa manda derisinden yapılan kispet mi?

Ve biri 'pes' dedi.

Pes diyen, iki acı kuvvet arasında kalan Deli İsmail Pehlivan'in kispeti olmuştu. Kispet, Yusuf ve İsmail Pehlivan arasındaki korkunç kuvvet kavgasına dayanamamış ve ta kasığa kadar yırtılmıştı. Bunun üzerine İsmail Pehlivan


Yüklə 1,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin