Harry Potter Ve



Yüklə 1,83 Mb.
səhifə3/20
tarix27.12.2018
ölçüsü1,83 Mb.
#86455
növüYazi
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20































ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


Kaçakların Esrarı

Harry, Ron ve Hermione dört bir yandan gelen tebrikleri kabul edip asansöre kendilerini zor attılar, ardından büyük bir büyücü kalabalığı eşliğinde Atrium’a indiler. Asansörde dikilenlerin arasından zorlukla sıyrılıp katlanır kapılardan çıkarken Mr Weasley ile ayaküstü vedalaştılar. Mr Weasley artık bürosunda bekleyen işleri tamamlamak üzere ikinci seviyeye inmek zorunda olduğunu belirterek özürlerini sundu ve ona dair gördükleri en son şey kalabalığın arkasında kaybolmadan önce coşkuyla salladığı sağ eliydi. Ron onları Atrium’dan yeni yapılmış restorana doğru heyecanla sürükledi.

“Müthiş bir yerdir. Kingsley Chef Wizard’ı burada bir şube açmaya ikna etti. Eh, Bakanlıkta kaç kişi çalıştığını düşünürseniz son derece mantıklı. Yemekleri bir harika, özellikle Hipogrif soslu, kekikli tereyağlı biftekli sandviçi mükemmel. Tabi orman baharatlı tavus kuşu ve peynirli krep ile salça gezdirilmiş patates püresiyle servis ettikleri ballı köfte topları da çok seviliyor. Ben yine de biber serpilmiş humus güveç ya da rendelenmiş kaşar ve domatese serili, kekikli karides küplerinden yemeyi düşünüyorum.”

Hermione açık bir şaşkınlık ifadesiyle “Ron, kendini aç hissetmediğin herhangi bir an hatırlıyor musun?” diye sordu.

Ron, Hermione’nin elini çekiştirirken telaşla yanıtladı: “Hayır, kesintisiz açlık bir Weasley erkeği olmanın ön koşuludur. Annem hep babamla benim midemizde Mantikor beslediğimizi söyler durur.”

Sonunda restorana geldiler. Kapısında bir asanın ucundan çıkan yıldızların yemek tabağının dumanına karıştığı, hareketli, hoş bir tabela vardı ve duman Chef Wizard yazısını oluşturacak şekilde yüksek tavana doğru süzülüyordu. Harry girişe adım attığı anda etrafını hoş yemek kokuları sardı. Duvarlar ahşaptı ve türlü türlü et yemeklerinin iştah açıcı tabloları asılmıştı. Koridor boyunca diz hizasına raflar yerleştirilmişti ve bu raflarda şarap şişeleri diziliydi. Harry Ahududu, böğürtlen ve kayısı şaraplarının yanında Hipogrif Kanadı, Hogsmeade feri gibi etiketinde özel rekolte baskısı olan pahalı görünüşlü şarapları ayırt etmeyi başardı. O sırada misafirleri ağırlayan Hoşgeldiniz Cadısı’na yaklaşan Ron, “Burası hem Büyücü Klası hem de Peynirli Tatlar Seceresi dergilerinden tam puan aldı,” dedi.

Turuncu-altın sarısı şık bir cüppe giymiş olan cadı onları serayı andıran geniş bir salona yönlendirdi. Her tarafı camla kaplı bu salon mavi bir gökyüzü ve enfes bir Londra manzarasıyla çevriliydi. Harry bunların büyü marifetiyle yapıldığını bilmesine rağmen etkilenmekten kendini alamadı. En az kırk adet U şeklinde krem rengi deri koltuk koyu kahve dış kaplamalarıyla tavana uzanan ahşap kolonlara bağlanıyordu. Dolu olan masalardan düşünselini andıran beyaz bir duman yükselip tavanda birleşiyor ve sürekli şekil değiştiren helezonlar oluşturuyordu. Harry’nin nereye baktığını fark eden Hermione, “Ah, bu akan sohbetseli olmalı. Kalabalık bir yerde dönen sohbetin konusuna göre şekil değiştirir.” Harry yakın masalardan birinde Quidditch konuşulduğunu fark etti. Masanın tepesinde yüzünde donuk bir ifadeyle Victor Krum, altın snitch’in peşinde tehlikeli manevralar yapıyordu. Bir başka masada konu süpürgelerdi ve Ejder Nefesi ile Ateşoku ağır ağır havada turluyordu. Harry masadakilerin en iyi süpürgenin hangisi olduğunu tartıştıklarını tahmin etti.

Cadı onları geniş pencerelere yakın bir masaya oturttu ve birer menü uzattı. Harry menüdeki hangi yemeğe dokunursa o yemeğin kokusunu almaya başladığını fark etti. Ron karides küpleri ve ballı köfteleri uzun uzun kokladıktan sonra kararsız kaldı ve sonunda ikisini de sipariş etti. Harry biftekli sandviçi denemek istedi. Hermione ise yirmi sekiz peynirli, karlı Fransız bahçesi isimli salatayı tercih etti. Cadı siparişlerini havada süzülen bir tez tekrar tüyüyle not etti, menüleri topladı, onları başıyla nazikçe selamlayıp masayı terk etti.

“İnsanın Dean Ormanındaki mantar ve balıklı kokmuş menülerden sonra burada oturup yemek yiyebildiğine inanası gelmiyor,” dedi Ron. Hermione alınmış göründü ve ters ters “O kokmuş mantarların seni hayatta tuttuğunu unutma Ron Weasley,” diye yanıtladı. “Başına ödül konmuş kaçaklardık ve elimden gelenin en iyisi buydu.”

“Ben de onu diyorum işte. İşler değişti. Şimdi biz dışarıdayız, Umbridge, Yaxley ve tüm çete içeride. İhtiyar Grines de esaslı adammış, canına okudu Umbridge’in.” Masadan yükselen duman helezonlar çizerek tavana yükseldi ve tepelerinde mahkeme salonundaki kürsüsünde oturan Arcanus Grines belirdi. Harry tek sözüyle Umbridge’in cezasına on yıl eklemiş olduğunu hatırlayarak koltuğunda rahatsız rahatsız kımıldandı.

“İhtiyar mı?” Hermione şaşırmış göründü ve imalı imalı sırıttı. “Elphias Doge ile karıştırıyorsun sanırım. Baban duruşmada bana Grines’in sihir tarihinin en genç Daire Başkanlarından biri olduğunu söyledi.”

Ron’un gözleri kısıldı, “Gilderoy Lockhart’ın asası sandığa kalkmış bakıyorum. Keşke mahkeme salonunda biraz daha kalsaydık, belki imzalı bir resmini alabilirdin,” dedi.

Hermione umursamaz bir tavırla Londra manzarasını süzerek, “Eh, bana sıra gelmezdi sanırım. Rita Skeeter salondan çıktığımızda yanında bitmişti bile; bir şey söylesin diye ağzının içine bakıyordu.” Ron’un suratı iyice düştü. “Tabi Mary Cattermole’nin seni gördüğünde yaşadığı coşkuyla yarışamaz. Bakanlıkta olanlardan sonra Mr Cattermole sana iyi bir uğursuzluk büyüsü yapsa yeridir.” Hermione dişlerini gıcırdattı, “Septirdin diye unuttuğumu sanma. Belki de geyik otunu omzuna değil eline sürmeliydim, Muriel Halanın elmas tacını bulmuş bir burnuk gibi yapışmıştın.” Ron’un dudakları bir an için çarpıldı ancak Hermione’nin yüzündeki ifadeyi görünce sırıtmaya cesaret edemedi. Sessizlik oldu. Harry bu fırsattan istifade Umbridge’i düşünürken kafasına takılan konuyu dile getirmeye karar verdi.

“Azkaban’ın Ruh Emici’ler gittikten sonra nasıl bir yer olduğunu merak ediyorum.”

“Hala çok tatsız olduğu kesin,” diye yanıtladı Ron. “Babam bir Bakanlık işi için ziyaret etmişti. Döndüğünde orayı korkunç yapan tek şeyin Ruh Emici’ler olmadığını anlattı. Mesela bir hayaletten bahsetti. Kanlı Baron yanında solda sıfır kalırmış.”

Hermione fısıldadı, “Ekrizdis…”

“Efendim?” Harry merakla Hermione’ye döndü.

“Hayaletin adı Ekrizdis. Bir Büyücülük Seceresi’nde okumuştum. Azkaban’ın eski sahibi ve şu anki hayaleti,” diye yanıtladı Hermione isteksizce.

Harry’nin merakı uyanmıştı. Azkaban biz zamanlar özel bir mülk müydü yani? “Ee?”

“Ne e’si?”

Harry sabırsızca üsteledi “Azkaban? Ekrizdis? Hayalet? Büyücülük Seceresi’nde onlarla ilgili ne yazıyordu?”

“Öff, tamam anlatıyorum.” Masada üzerinde Chef Wizard logosunun basılı olduğu kâğıt mendillerden birini alıp katlamaya başladı. “Hoşuma gitmiyor sadece. Ozan Beedle’nin Hikâyeleri’nden biri değil sonuçta.” Derin bir nefes aldı:

“Azkaban on beşinci yüzyılda Kuzey Denizi’nin ortasında ufak bir adaya inşa edilmiş bir kaleymiş. İlk kazma vurulduğu andan itibaren büyülendiği için işaretlenemezmiş, yani hiçbir Muggle haritasında bulunmuyormuş. Hatta hiçbir Büyücü, sahibi dışında tabi, varlığından haberdar bile değilmiş. Azkaban’ı yaptıran Ekrizdiz, kendi döneminin en acımasız, en habis büyücülerinden biriymiş ve Muggle’lardan ölesiye nefret edermiş. Büyü yoluyla açık denizlere yardım çağrısı gönderir, bu çağrıya icabet eden yardımsever denizcileri adaya çekermiş. Karaya çıktıklarında onları yakalar, sonra da onlara dayanılmaz işkenceler ederek zevk için öldürürmüş. Sırf bu iş için özel zindanlar bile inşa ettirmiş. Bunlar yetmezmiş gibi bir de Ruh Emici’ler varmış tabi.” Hermione yüzünü buruşturdu.

“Merlin’in sarkık şalvarları! Korkunç!” Ron’un ağzı açık kalmıştı. Tepelerindeki dumanın içinde habis imgeler dönüp duruyordu.

Harry onu duymamış gibi konuştu, “Lütfen devam et Hermione.”

Hermione öyle yaptı, “Ekrizdiz öldüğünde, Azkaban’ı işaretlenemez kılan koruyucu büyü ortadan kalkmış. Adaya ilk ayak basanlar korkunç zindanları, ölen denizcilerden ve Ekrizdis’ten arta kalanları ve Ruh Emici’leri bulmuş. Sihir Bakanlığı Azkaban’ı keşfettiğinde ilk önce yıkıp yok etmeyi düşünmüş.”

Ron araya girdi, “İsabet olurmuş…” Harry ona sert bir ifadeyle baktı.

“Ancak bina yıkılırsa Ruh Emici’lerin serbest kalacağı, açlıkla yüz yüze gelince ana karaya çıkarak üreyeceğini ve etrafa dehşet saçacağını fark etmişler. Ada bu yüzden uzunca bir süre boş kalmış. Uluslararası Gizlilik Nizamnamesi imzalanınca, korunaklı ve gözlerden uzak olması, zindanları, bahçesindeki mezarlığı düşünüldüğünde Bakanlığın gözüne büyücü hapishanesine dönüştürmek için ideal bir yer gibi görünmüş. 1718 yılında Sihir Bakanı Damocles Rowle, Ruh Emici’lerin zalim doğalarından dolayı ideal muhafızlar olacağını ve adadan kaçışın neredeyse imkânsız olduğunu da göz önüne alarak, Azkaban’ı Büyücü Hapishanesine çevirmiş. İlk suçlular yerleştiğinde adanın eski sahibi Ekrizdiz’in öldükten sonra hayalet olarak binada varlığını sürdürdüğünü anlamışlar. Ancak Hayalet büyüsünün doğası gereği Ekrizdiz adadan ayrılamıyormuş; hoş böyle bir niyeti de yokmuş zaten. Zamanla bu sevdadan vazgeçmişler. Ekrizdiz’in fiziksel varlığı olmadığından hükümlülere doğrudan zarar veremiyormuş. Ancak geceleri zindanları ziyaret edip kafalarını korkunç imgelerle dolduruyor, kulaklarına dehşet verici şeyler fısıldıyormuş.”

Harry fırtınalı bir gecenin ortasında parmaklıklardan içeri dolunay vururken Azkaban’da bir zindanda karabasandan uyandığını, çakan şimşekle aydınlanan hücrede kalenin hayaletinin kulağına eğilmiş bir şeyler fısıldıyor olduğunu hayal etti;  pencereden içeri dolan nefis Ağustos havasına rağmen rahatsız oldu. Ron bilmiş bilmiş konuya son noktayı koydu: “İşte neden kimse Ölüm Yiyen’lere katılmamalı sorusunun cevabı.”

Hermione sabırla düzeltti, “Hagrid ve Sirius katılmamıştı ama ikisini de Azkaban’a atmaktan çekinmediler. Bence Kingsley orayı kapamayı ciddi ciddi düşünmeli. Eski Sihir Bakanlarından Eldritch Diggory bu konuyu düşünmüş, ancak gerçekleştirmeye ömrü yetmemiş.”

Tam o anda siparişlerin gelmesi dikkatlerini ve masadaki olumsuz havayı dağıttı. Servis cadısı Hermione’nin önüne salata kâsesini bıraktığında Harry ile Hermione sunumu coşkuyla takdir ettiler. Kâsenin üzerine hafif hafif rendelenmiş peynir yağıyordu. Hermione salatayı yemek yerine eve götürmeyi tercih edebileceğini ilan edince Ron ben dememiş miydim bakışıyla koltukta diklenip kasım kasım kasıldı. Harry’nin biftekli sandviçi de son derece iştah açıcıydı. Bir an için turuncu renkteki Hipogrif sosunun içinde ne olduğunu soracak gibi olduysa da bu fikirden hızlı bir şekilde caydı ve içinden Şahgaga’dan özür dileyerek bir ısırık aldı. Bir anda gözleri parladı, hayatında yediği en güzel şeylerden biriydi. O sırada Ron karides küplerini ve ballı köfteleri hızlı bir şekilde öğütüyordu.

Güzel yemek keyiflerini tekrar yerine getirmiş, mahkemeden sonra oluşan zafer havası geri dönmüştü. O sırada Hermione hemen bakmamalarını ama ileride bir masanın sohbetselinde Celestina Warbeck’in yarı çıplak dolaştığını söyledi. Harry ve Ron kafasını o kadar hızlı çevirdi ki ikisinin de boynu kıtladı. Bahsi geçen masada oturmakta olan ve onlara yöneltilen ilgiyi fark eden üç genç büyücünün yüzü kızardı, hemen konuyu değiştirip savaştan sonra değer kazanan büyücü tahvillerine ve büyücü borsasına atlayıverdiler. Tepelerinde mühürlü beyaz parşömenler belirince Celestina Warbeck bikinisinin üstünü tutarak uzaklaştı.

Artık randevu saatleri yaklaştığından hesabı ödemek üzere masadan kalkıp, üzerinde dev bir Galleon resmi olan kasaya gittiler. Ron’un ve Hermione’nin şiddetli itirazlarına rağmen Harry para kesesini oldukça hafifleten hesabı ödedi. Ron Seherbaz olur olmaz borcunu ödeyeceğine söz verdi. Hermione de ilk fırsatta onları güzel bir Muggle lokantasına götürmeyi vaadetti. Bunun üzerine Ron, Hermione’ye çaktırmadan Harry’ye dönerek onun önereceği bir Muggle yemeği yemektense taze parşömen çiğnemeyi tercih edeceğini itiraf etti.

Yeniden Atrium’a geçtiler ve asansörlere doğru yürüdüler. Bakanlıkta normal mesainin sonuna yaklaşıldığından keşmekeş azalmıştı. Hermione ikinci ve dördüncü katları gösteren düğmelere bastı. Asansör hareket etti, kapı açıldığında birbirlerine şans dilediler, Harry ile Ron asansörden inerek Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi’nde bulunan Seherbaz Karargâhı’na doğru yürümeye başladı. Duvarda eski Daire Başkanlarının portreleri onları meraklı gözlerle süzüyor, hatta bazıları onlara selam veriyordu. Üstün başarı gösteren Seherbazların isimlerinin ve ufak portrelerinin kazılı olduğu dev bir plakanın önüne geldiler. Harry plakanın neredeyse tavandan yere kadar uzandığını fark etti. Üzerinde tanıdık isimler de vardı: Alastor Moody’nin, Alice ve Frank Longbottom’un, Nymphadora Tonks’un isimlerini görünce hüzünle karışık büyük bir sevgi duydu. Dördü de Büyücü dünyasının mutluluğu için çok ağır bedeller ödemişti. Harry bu ailenin bir parçası olma konusunda kararlılığının arttığını fark etti. Elini plakanın üzerinde gezdirip bir gün Harry James Potter adını buraya kazıtmaya ant içti. Yanındaki Ron’un hülyalı bakışlarından da benzer şeyler hayal ettiği belliydi. Şu an karşılarında Kelid Aynası olsaydı muhtemelen kendilerini seherbaz pelerini giymiş bir halde tebrikleri kabul ederken göreceklerdi.

Ron’un dürtmesiyle kendine geldi ve beraber Gawain Robards’ın adının yazılı olduğu kapıya doğru yürüdüler. Harry hayatında önemli bir dönüm noktasında olduğunun bilinciyle bir an duraksadı ve kapıyı çaldı. İçeriden gelen tok ve kalın “Girin,” sesiyle kalbi küt küt atmaya başladı; Ron ile Baş Seherbaz’ın odasına girdiler. Gawain Robards odasında yalnız değildi.

Klasik tarzda düzenlenmiş, yüksek tavanlı loş ama şık bir odadaydılar. Tepelerinden görkemli bir avize sarkıyor, yarattığı gölgelerle odanın duvarları sarmaşıklarla sarılmış gibi bir hava veriyordu. Tam karşılarında Robards’ın ahşap masası vardı. Üzeri odanın kalanıyla çelişir şekilde karma karışıktı ve tuhaf objelerle doluydu. Gözüne aşina gelen bir cep sinsioskopu, tüyler ve sarı parşömenler, masanın bir karış üstünde ağır ağır çırpan bir çift kanat ve bir çığırtkanın parçalarını andıran kâğıt parçaları vardı. Harry bunların üzerine haritaya benzer bir şeyin incelenmek üzere gelişigüzel yayılmış olduğunu fark etti. Arka duvar boydan boya bir kütüphaneydi ve kitaplarla doluydu. Odanın iki köşesine yerleştirilmiş saksılarda tavana doğru helezon şeklinde yükselen hoş bitkiler dikilmişti. (Neville Longbottom yanlarında olsaydı muhtemelen ismini söyler ve karakteristik özelliklerini hemen sıralardı.) Hareketli portreler ise girdikleri kapının sağında ve solunda asılıydı.

Gawain Robards masasının önünde ayaktaydı. Orta yaşlı, tıknaz bir büyücüydü. Bakışlarıyla Harry ve Ron’u süzüyordu. Hemen önündeki berjerde Kingsley Shacklebolt oturuyordu. Onlara tanıdık gelen üçüncü bir kişi sırtı onlara dönük, sanki içeride olduklarını fark etmemiş gibi kütüphanedeki kitaplardan birini inceliyordu.

Gawain Robards Ron ve Harry’ye dönerek, “Hoşgeldiniz Baylar,” dedi. Kingsley ikisini de başıyla selamladı. Ron neredeyse bir fısıltı halini alan titrek bir sesle teşekkür etti. Harry on dört yaşındayken katıldığı üç büyücü turnuvasındaki ejderha görevinden önce hissettiğine benzer bir gerginliğin vücuduna yayıldığını fark ettiyse de bozuntuya vermedi ve odadakileri kısaca selamladı. Robards asasının tek hareketiyle rahat görünüşlü üç koltuk yarattı. Harry ve Ron bir an birbirlerine bakıp Kingsley’in hemen yanında beliren koltuklara oturdu. O sırada diğer büyücü elindeki kitabı kütüphanedeki yerine yerleştirip onlara doğru döndü, sol yanağında derin bir kesik vardı: Bu Arcanus Grines’ti.

“Görünüşe göre yine karşılaştık,” dedi Grines, ardından masanın çevresini hızla adımlayarak Kingsley’in karşısındaki koltuğa yerleşti. Robards kütüphanenin ortasındaki büfeyi açtı ve Amber rengi sıvıyla dolu büyük tozlu bir şişeyle, beş ince kadeh çıkardı. Kadehler uçarak koltukların ortasında beliren sehpaya kendiliğinden yerleşti. Ardından şişenin tıpası açıldı ve kadehler dolmaya başladı. Harry bunun Ateşviskisi olduğunu hem renginden, hem de kokusundan anladı.

“Önemli ve derin şeyler konuşacağız, bu yüzden giriş faslını hızlı geçelim ha?” dedi Robards gülerek. Kadehini havaya kaldırdı, onunkiyle beraber tüm kadehler tavana yükseldi, “Seçilmiş kişiye,” dedi, ardından Kingsley ekledi “ve onun cesur dostlarına…” Ron’a bakarak göz kırptı. Ron gergin bir şekilde gülümsedi; Robards ile beraber kadehini kafasına dikti. Baş Seherbazın içki adabı konusunda hiç de bilgisiz olmadığı ortadaydı. Harry onu Hogwarts Savaşında aynı safta olmalarına rağmen pek de ısınamadığı Horace Slughorn’a benzetti. Kingsley, Grines ve Harry içkilerinden birer yudum alıp kadehlerini ahşap oyma sehpaya bıraktılar.

“Burada bir eksik var tabi,” dedi Robards ve hemen ekledi.” Miss Granger,” içini çekti, “Thornburn onun Sihirli Yaratıklarla daha çok ilgilendiğini söyledi, yazık. Bizim için tabi… Hele ki uğraşacak bu kadar çok şey varken… Başlamak ister misin Arcanus?”

Grines Ron ve Harry’yi uzun uzun süzdü, ardından koltuğunda dikleşti ve öne eğilerek sağ elini çenesine dayadı, “Aslında Gawain, kendim başlamaktan ziyade Bay Weasley ve Bay Potter’ın anlatacaklarıyla daha çok ilgileniyorum. Niyetlerini Arthur’un ağzından duyduk, ancak beklentilerini ve bu uğurda neleri göze alabileceklerini bilmek isterim. Siz Mr Weasley,” duraksadı, “neden buradasınız?”

Ron bu beklenmedik soruyla karşılaşınca yutkundu, “Ee, Harry ile biz… Tabi Hermione de… Bütün yıl Kim Olduğunu B-pardon-Voldemort’la mücadele ettik. Tabi Hogwarts Savaşında da oradaydık. Bakanlık’ta çalışmayı ve Karanlık Büyücülerle mücadele etmeyi çok istiyoruz.”

Arcanus delici bakışlarını Ron’un üzerinde tutarak devam etti, “Gerçekten bir Seherbaz olmak için yeterli bilgi ve yeteneğe sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz Mr Weasley?”

Ron gözlerini tavana dikip omzunu silkti, “Ee, bunu denemeden bilemem öyle değil mi? ” Bu cevabı verir vermez söylediğine pişman oldu, gözlerini kısıp alt dudağını ısırdı.

Grines bu defa ikisine birden hitap ederek devam etti;

“Bildiğim kadarıyla geçen yılı Hogwarts’ın dışında geçirdiğiniz için FYBS’lerinizi henüz almadınız. Seherbaz olmak için ön koşullarımızdan biridir. Hatta aslında tahsilliler arasından dahi sadece en iyileri alıyoruz.”

Harry Grines’in bu sorgulayıcı tavrına şaşırmadan edemedi. Mahkemede Lord Voldemort’u alt ettiklerini kendisi söylemişti. Bu şekilde neye ulaşmaya çalışıyordu ki? Dayanamayarak biraz sert bir edayla cevap verdi, “Carrow’ların Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi verdiği bir Hogwarts senesini kaçırdık. Ayrıca Lord Voldemort peşimizdeydi, okula devam etmemiz mümkün değildi! Bizi daha Hogwarts Ekspresinde sandığımızı kompartımana yerleştirmeden tutuklamaya kalkarlardı!”

Gawain Robards bu tepki karşısında bir an irkildi ama bozuntuya vermedi. Arcanus Grines Harry’yi şöyle bir süzdü ve sanki o hiç konuşmamış gibi Ron’a bakarak devam etti, “Hayalbozan büyüsü yapabiliyor musunuz? Cisimlenme sınavını geçtiniz mi? Biçim değiştirebiliyor musunuz? Zihinbende ve zihnefende yatkın mısınız? Cismani bir Patronus’unuz var mı? İmperius Büyüsüne karşı bağışıklığınız var mı?”

Bu defa araya girmeye çalışan Kingsley oldu, “Arcanus…”

“İki yetkin büyücüye karşı tek başınıza düello edebilir misiniz?”

Sessizlik…

“Bir Ejderha, Mantikor ya da Akromantula’yla ölümüne baş edebilir misiniz? Ya da…” Ron irkildi.

“Arcanus…” Kingsley sakince araya girmeye çalışıyordu.

“Canınız pahasına size güvenen insanları koruyabilir misiniz? Sakat kalmayı göze alarak? Frank ve Alice Longbottom’un yaptığı gibi?” Gözleri fanatikçe parlıyordu. Harry cevap vermek için ağzını açtı ancak bunu fark eden Grines ondan önce davrandı.

“Aslında Baylar, söylemek istediğim şu: Mayıs ayında, Hogwarts’ta verdiğiniz ifade ve anlattıklarınız büyüleyiciydi. Bizim dünyamızda imkânsız görünen pek çok işi başardınız. Bütün yıl Karanlık Lord ve Ölüm Yiyen’lerinden saklanmayı başardınız. Bununla yetinmediniz çok iyi korunan bir Gringotts kasasına girdiniz. Karanlık Lord’un sefil ruhunun parçalarını teker teker yok ettiniz ve siz Mr Potter, Voldemort’a üstünlük sağlayıp Büyücü dünyasını korkunç bir gelecekten kurtardınız. Bunu az önce mahkeme salonunda da belirttim. Bunlar gizlenme ve iz sürme konusundaki başarınızın doğal sonuçlarıydı. Ancak Seherbazlık mesleğine adım attığınız andan itibaren sizden daima gerekeni yapmanız beklenecek. Sadece gizlenmeniz yetmeyecek, gerektiğinde esir almanız, hatta duruma göre öldürmeniz beklenecek. En ufak bir merhamet ya da duraksama sizin ya da yanınızdakinin canına mal olabilir. Ayrıca sizden belirli bir disiplin ve verilen yetki sınırları içerisinde hareket etmeniz beklenecek. Bir canı kurtarmak yerine geri çekilme emri aldığınızda buna itaat edebilecek misiniz? Tüm sorun bu…”

Harry meydan okurcasına, “Ben hayat kurtarmak için Seherbaz olmak istiyorum, birilerini feda etmek, öldürmek ve bunu makul sebepler sunarak savunmak için değil!”

“İşte kastettiğim buydu Gawain,” dedi masanın arkasında tartışmayı ilgiyle izleyen tıknaz büyücüye dönerek, “Seherbazlığın bir macera, epik bir hikâye değil doğru yerde doğru şeyi yapma, disiplin ve gerektiğinde kendinden ve inançlarından ödün verme meselesi olduğunun farkında değiller henüz. Müthiş bir potansiyel gösterseler de Mr Weasley ve Mr Potter’ın hazır olup olmadığı konusunda kuşkularım var.” Kollarını birleştirdi ve arkasına yaslanıp, sözü diğerlerine bıraktı.

Robards henüz ağzını açamadan düşünceli bir ifadeyle bakan Kingsley Shacklebolt, “Açıkçası Arcanus, potansiyelleri konusunda seninle hemfikirim, ancak hazır olup olmadıkları konusunda görüşlerimiz ayrılıyor. Belki de kurallara sıkı sıkıya bağlı bir Seherbaz Bürosu’nun modası geçmiştir. Belki de Karanlık Lord sonrası yeni Seherbazların artık daha pervasız olması gerekiyordur. Ya da bazı kurallarımızın yeniden yazılması…”

Grines kaşlarını kaldırıp, kafasını eğdi ve Pers Halısını süzmeye başladı, odayı yeniden sessizlik doldurdu. Yeniden Harry ile Ron’a baktığında pek de ikna olmuş gözükmüyordu. “Mantığı yerine duygularıyla hareket eden bir ortakla hangi Seherbaz’ı cepheye sürebiliriz ki?”

Gawain Robards, Kingsley Shacklebolt’a bakarak gülümsedi ve kaşıyla Grines’i işaret etti. Kingsley de başını sallayarak onayladı ve Grines’e döndü, “Seni, Arcanus…”

Arcanus Grines görkemli bir jestle Kingsley’e doğru seyirtti, “Nasıl yani?”

“Eh,” dedi Kingsley, kaşlarını kaldırarak, “Personel eksiğimiz olduğunu, bu yüzden açıklar kapanana kadar Gawain ile beraber sahada olacağınızı söylemiştin. Bir ortağa ihtiyacın olacak öyle değil mi? Yani demek istediğim…”

Arcanus kaşlarını kaldırarak onun cümlesini devam ettirdi, “Potter sınavı geçerse…”

“Potter sınavı geçerse seninle çalışır. Açıkçası mantığın ve sağduyunun kusursuz bir karışımı olan muazzam yetenekli bir seherbazdan öğreneceği çok şey olacaktır. Eğer bildiklerini ona öğretirsen ileride Alastor’un açığını başarılı bir şekilde kapatabiliriz bence. Tabi Mr Weasley de Gawain ile çalışacaktır bu durumda.”

“Hayır!” Kafalar Harry’ye döndü. “Affedersiniz ama biz de buradayız; bizi yetersiz buluyorsanız neden bu kadar zahmete katlanıyorsunuz ki?” diye sordu gergin gergin. Ron ona bakarak hafifçe “Yavaş abi,” diyerek koluna dokundu. Harry başardıklarından sonra görkemli bir karşılama beklediğinden özellikle Grines’in isteksizliğinden kaynaklanan bir hayal kırıklığı hissediyordu. Mahkeme salonunda ona karşı beslediği sempati tamamen kaybolmuştu. Seherbaz olmayı hala istiyordu ama bu şekilde değil tabii ki.

“Yetersiz bulduğumuzu da kim söyledi?” dedi Grines tek kaşını kaldırarak. “Sadece bu kadar büyük bir sorumluluk için biraz erken olduğunu söyledim.”

Gawain Robards araya girdi, “Aslında Arcanus, sen de uygun görürsen elbet, Mr Weasley ve Mr Potter’a hazırlanmak için biraz süre verebiliriz. Bu süreyi onlara meslek hakkında bazı püf noktaları göstermek için kullanırız. Sınavlara girerler ve başarılı oldukları takdirde Seherbaz rozetlerini veririz.” İçkisinden bir yudum alarak Harry ile Ron’a doğru kaldırdı.

“Siz ne diyorsunuz Baylar? Kendinizi kanıtlama fırsatı elinizde.”

Harry ile Ron birbirlerine baktılar. Robards yanıtı beklemeden memnuniyetle ellerini ovuşturdu.

“Eh bu durumda şu şekilde bağlayalım, Potter ve Weasley’in her ne kadar FYBS’lerini almasalar da sınavlara girerek şanslarını denemeleri noktasında hemfikiriz sanıyorum, Arcanus?”

Grines başıyla onayladı. “Eh, sözüne itimadım var Gawain. Şanslarını deneyebilirler, buna herhangi itirazım yok.”

“Kingsley? Onları FYBS’lerini almadan süreci başlattığımızda bazı kuralları çiğniyor olacağız. Sihir Bakanı olarak görüşün nedir?” Kingsley de başını eğerek oyunu olumlu yönde kullandı.

“Bu durumda,” dedi Robards, “Sınava hazırlanmaya başlayabilirsiniz Baylar,” sırıtarak Harry ile Ron’a dönmüştü. “Sorun var mı?” Harry ve Ron yanıtlamaya fırsat bulamadan devam etti: “Tarihi bildirmek için size baykuş göndereceğim. Şimdi gelelim diğer konumuza, Kingsley?”

Harry ile Ron gergin ruh hallerinden sıyrılamadan merakla birbirlerine baktılar. Başka ne konuşacaklardı ki?

Kingsley oturduğu pozisyonu değiştirdi, Ateşviskisinden bir yudum aldı ve elindeki kadehe bakarak söze girdi.

“Teşekkürler Gawain. Beyler, bildiğiniz gibi yeni bir düzen oluşturmaya çalışıyoruz. Daha doğrusu, eski hatalarımızdan ders çıkararak büyücü dünyasına yön verme çabasındayız. Karanlık Lord’un rejimi bizlerde onarılamaz görünen hasarlar bıraktı. Bundan kastım sadece büyücü dünyasındaki can kayıpları ya da Muggle dünyasında gerçekleştirdikleri katliamlar değil. Örnek vermem gerekirse, Bakanlıktaki Ölüm Yiyen’ler büyücü toplumundan kendi tanımlarıyla bulanıkları temizleyebilmek adına 1986 – 1998 yılları arasında Muggle’lardan doğan tüm büyücülerin kayıtlarını sildiler. En basitinden bu, eğer çözmeyi başaramazsak 10 yıl boyunca Muggle’lardan doğan hiçbir büyücüye mektup ulaşmayacağı ve dolayısıyla Hogwarts’a gelemeyeceği anlamına geliyor.”

Harry üzüntüyle “Hayır!” dedi. Hogwarts’a asla gelemediğini ve hala Privet Drive 4 numarada tıkılı kaldığını hayal etmişti. Bu zihninde o kadar korkunç bir görüntü oluşturuyordu ki kayıtların bulunabilmesi adına elinden gelen ne varsa yapmaya niyetliydi.

Grines araya girdi, ellerini kaldırarak anlayışlı bir ifadeyle “Sorunun büyüklüğünü görebilmeniz çok güzel. Ama başka sıkıntılarımız da var, misal Ruh Emici’leri ne yapacağımız. Bu yaratıkların Bakanlık’la işbirliği yapmış olması dahi kabul edilemezken şu anda da onları yok etmek ya da kontrollü bir şekilde yaşamalarına izin vermek gibi ahlaki yönü de barındıran ikilemlerin içindeyiz. Dahası diğer sihirli yaratıklarla olan ilişkiler, misal Fenrir Greyback’in kurt adam lanetini bulaştırdığı masum kurbanların toplumsal hayata katılması, ev cinlerinin refahının artırılması ki dostunuz Miss Granger bu konuda aktif rol oynamak istiyor, Hogwarts’ta Yasak Orman’da üremiş olan Akromantula’ların durumu gibi ilgi bekleyen pek çok konu var. Ayrıca çete içerisinde sözü geçen birkaç Ölüm Yiyen, Hogwarts Savaşı’ndan sonra elimizden kaçmayı başardı. Onların izini sürerek adalete teslim etmeliyiz.” Harry Grines’in yüzünde açık bir nefretin izlerini okudu. Gözleri kaçaklardan bahsederken bir anda kor halini aklmış, sesi de keskin bir şekilde yükselmişti. Beslediği kin ancak bu kadar açık görülebilirdi. Elinde sıktığı kadehi kafasına dikti ve sakinleşince sözlerine devam etti.

“Bu işler arasında sizi de doğrudan ilgilendiren ise şu…”

Gawain Robards onun sözünü tamamladı, “Mayıstaki ifadenizde belirttiğiniz, Tom Riddle’ın Dennis Bishop ve Amy Benson isimli Muggle çocukları götürdüğü mağaranın durumu.”

Harry büyük bir şaşkınlıkla Gawain Robards’a baktı. Mağaranın nasıl bu odadaki gündemin bir parçası olabileceğini kestirmeye çalıştı. Robards hemen onun merakını giderdi: “İnferiuslar…”

Harry, Ron’un oturduğu yerde rahatsızca kıpırdandığını fark etti. Karanlık büyüyle canlandırılmış ölülerin hayali dahi en cesur büyücüyü ürkütmeye yeterdi.

“Takdir edersiniz ki, İnferius’ların bir yeraltı gölünün dibinde bu şekilde beklemesine göz yumamayız. Mantık olarak İnferiusları bizzat harekete geçirdiğini tahmin ettiğimiz Karanlık Lord öldüğünden, üzerlerindeki lanetin kalkmış olması muhtemel. Ama az da olsa işini başkasına yaptırmış olması ya da bu karanlık büyünün tahmin ettiğimiz gibi işlememe ihtimalini düşünmeliyiz. En Habis Sihirler’de, İnferius’ları kullanan büyücü öldüğünde nasıl davrandıkları konusunda net bir bilgi yok,” Arcanus Grines’e baktı. Grines de sözlerini onaylar şekilde başını salladı.

“Mağara bu durumdan habersiz biri ya da az önce bahsi geçen kaçak Ölüm Yiyen’ler tarafından keşfedilebilir. Art niyetli birine kargaşa yaratmak için İnferiusları Muggle’ların arasına salmak iyi bir fikir gibi görünebilir. Büyünün kalktığını farz edersek de, orada ölü yatan büyücü ve Muggle’ları ailelerine teslim etmek bizim görevimiz ve sorumluluğumuzda.”

Ellerini masaya dayayarak kalktı ve devam etti, “Mr Potter, özellikle sizin bize bu noktada yardımınız gerekecek. Albus Dumbledore nasıl anlattığınız yolculukta size rehberlik ettiyse, sizin de bize rehberlik ederek mağarayı güvenli hale getirmemize yardım olmanızı rica ediyoruz. Mr Weasley de gözlemci olarak yanımızda bulunabilir. Az önce belirttiğimiz gibi işimizi nasıl yaptığımızı gözlemlemeniz için iyi bir fırsat.”

Ron görünürde ifadesiz bir ses tonuyla teyit etti, “İnferiusla dolu bir mağaraya gireceğiz, başını sallayıp sordu, “Kusursuz bir güvenlik sağlanacak herhalde?” Harry onun Mrs Weasley’i düşündüğünü tahmin etti.

Grines gözlerini ona dikerek, “Bunun garantisini veremeyiz Mr Weasley, mağara Pıtırkurtlarla değil İnferi’lerle dolu olacak. Şansımız varsa eski hallerine dönmüşlerdir, ölü hallerine yani.” Ron’un onların eski hallerinden de haz etmediği ancak bu kadar açık olabilirdi.

“Yapacağız.”

Kafalar uzun süreden sonra söze karışan Harry’ye döndü. Ron kaşlarını kaldırmış, ona bakıyordu. Gawain Robards’ın sırıtması yüzüne yayılmıştı, Kingsley Shacklebolt memnun görünüyordu. Arcanus Grines’in yüzüne ise kuşku ifadesi yerleşmişti.

Harry’nin ifadesi sertti. Bu oyunun bu şekilde oynanması gerekiyorsa yapacaktı. Dumbledore onu Hortkuluk görevi için yeterli bulduğundan mağaraya yanında götürmüştü. Kendisini bir defa daha ispatlaması gerekiyorsa ispatlayacaktı. Bunu özellikle Grines’in yüzündeki ifadeyi silebilmek için yapacaktı.

“Pekâlâ, planımız nedir?”

Grines koltuğunda dikleşti ve anlatmaya başladı, “Plan son derece basit. Öncelikle ikiye ayrılacağız, bir grup kayıkla adacığa gidecek, ikinci grup kıyıda kalacak. Hem adacığa hem de kıyıya anahtarlar yerleştireceğiz.”

Harry kafasındaki soruyu sordu, “İyi de, İnferi’lerin anahtarlara gelmesini nasıl sağlayacaksınız?”

Grines umursamaz bir tavırla, “Tuzağı tetikleyerek,” dedi. Harry’nin ensesi ürperdi. Hayalinde Dumbledore’a su içirebilmek için endişeyle göle yaklaştığında bileğine sarılan soğuk, damarlı beyaz el ve göl yüzeyinde beliren ölü, beyaz bakışlı yüzler canlandı. Yine de bu hissiyatın yüzüne yansımasına izin vermedi. Zayıflık göstermek o an en son isteyeceği şeydi. “Tuzağı tetiklediğimizde şanslıysak ve bilinen büyü kanunları İnferi’ler için de geçerliyse hiçbir şey olmayacak. Bu durumda onları gölden çıkarmak ve istediğimiz yere götürmek sorun olmayacaktır. Öte yandan şanssızsak iki gruba da saldıracaklarını tahmin ediyorum.” Elini kadehine attı ve içkisinden bir yudum aldı. “Incendio büyüsünü kullanarak onları iki taraftan da çember içine alacağız. Çemberi daralttığımızda anahtarlara temas edecekler ve Azkaban’da onlar için hazırladığımız zindanlara nakledilecekler. Orada Deneysel büyüler dairesinden Theodore Pullmann devreye girecek ve Karanlık Lord tarafından bir piyon olarak kullanılan bedenleri huzur bulacak. İşin en zor kısmı da burada başlıyor, Muggle ve büyücüleri teşhis etmek ve ailelerine teslim etmek yani.”

Harry bu plana göre hepsinin korkunç bir risk altında olacaklarını anladı. Özellikle adadakiler İnferiler tarafından kıstırılmış olacaklardı ve en ufak bir hata birden çok büyücünün hayatına mal olabilirdi. Yine de sesini çıkartmadı ama Mrs Weasley’e hiçbir şekilde bu görevden bahsetmemesi için Ron’u uyarmaya karar verdi.

“Tabi oraya kırık asa ile Sfenks avlar gibi gitmeyeceğiz. Yanımızda bir Şifacıyla, muhtemel ihtiyaçlarımızı karşılayacak destek büyücüleri de olacak.”

Harry anladığını göstermek için başını salladı,

Grines ayağa kalktı, “Bu durumda Mr Weasley, Bay Potter…” Kararsızca duraksadı, “Umarım sınavlarda başarılı olursunuz.” Gawain Robards ve Kingsley de onunla ayağa kalkmıştı. “Gawain, sözleşmeler?” Robards masanın çekmecelerinden birini açtı ve iki eski parşömen çıkardı. Mürekkep hokkalarını Harry ve Ron’a doğru itti. “Bunlar Stajyer Seherbazlık sözleşmeleri. Bu göreve katılabilmeniz için Bakanlık’la resmi olarak bağınız olmalı. Şimdilik bu evrakları imzalamanız yeterli olacaktır,” dedi.

Ron parşömene bir an için baktı, kafasını kaldırıp sıkıntılı bir ifadeyle Harry’yi süzdü, sonra gözleri satırları kısaca taradı. Bir an duraksadı, şaşkınlıkla koltuğunda dikleşti, göz bebekleri büyürken kâğıdı havaya kaldırıp sırıttı. Harry’nin şaşkınlıkla karşıladığı bir keyif ifadesiyle imzasını attı. Ardından eğilerek sağ elini ağzına siper etti, “Stajyerlere 10 Galleon 4 Sickle 2 Knut ödüyorlar.” diye fısıldadı. Harry soğuk bir ifadeyle sözleşmeyi dikkatle okudu ve duraksamadan imzaladı. Ron’un aksine mutlu değildi; bakanlığa katılacağı günü pek bu şekilde hayal etmemişti.

“Accio sözleşmeler!” Parşömenler uçarak Robards’ın eline yapıştı, okurken “Mükemmel,” dedi. “Aramıza hoş geldiniz! Eh Harry, Ateşviskini bitirmemişsin ama?” Robards boşalan tüm kadehleri yeniden doldurdu. Hep birlikte kadeh kaldırdılar: “İlk göreve!”

* * *

Sonunda Gawain Robards’ın odasından çıkabildiklerinde akşam olmuştu. Mr Weasley’in bürosuna varana kadar ilk Seherbazlık görevlerini tartıştılar. Harry mağaranın ne kadar kasvetli ve ürkütücü bir yer olduğu konusuna çok değinmeden Dumbledore ile yaşadığı tecrübeyi tekrar anlattı. Ron ise makul bir ses tonuyla kendi kendini ikna etmeye çalışıyordu, “Belki de İnferius’larla uğraşmak zorunda kalmayız. Belki sadece gölün dibine uzanmış, yosunların arasında kestiriyorlardır.” Harry ise onun kadar iyimser değildi, mağarayı hiç görmemiş olan Ron’un aksine bembeyaz eller tarafından suyun altına çekildiği günün anıları tazeydi. “Bakanlık açık bir şekilde buna ihtimal vermiyor,” dedi kısaca. Ron’un suratı asıldı.

Büroya girdikten sonra olanlara dair sorulan soruların tamamına üstün körü cevaplar verdiler. Mr Weasley ikisinin durgun ve ketum havasından bir sorun olduğunu sezmiş ancak yine de fazla üstelememişti. Hermione ise bir saat kadar sonra Thornburn ile olan buluşmasından çıktığında onların aksine gururlu ve keyifliydi. Kalınca toplantı notlarını bir klasöre doldurup dosyayı iki eliyle göğsüne dayamıştı. Atrium’da yürürken olan biteni hızla anlatmaya başladı.

“Mr Thornburn ile fikirlerimiz ciddi anlamda uyuşuyor. Benim Bakanlıkta çok başarılı olacağımı düşünüyor. Ev cinlerinin ailedeki statülerinin resmileşmesi, kıyafet verilerek azledilmeleri durumunda tazminat almaları gibi düşünceleri var. Ev cinlerine karşı işlenmiş kabahatlerde büyücülerle aynı statüde olmaları için çalışmalarımı destekleyecek. Ayrıca kurt adamların her dolunayda Seherbaz bürosuna teslim olup tehlike geçtiğinde serbest kalmak kaydıyla tam zamanlı çalışabilmelerine de olanak vermek istiyoruz. Bu konudaki yasaya isim bile bulduk: Lupin yasası! Nasıl ama?” Beklediği coşkulu tepkiyi alamayınca kaşlarını çattı. “Siz ikinizin nesi var?”

Cebindeki bozuklukları fıskiyenin altındaki havuza boşaltmakla meşgul olan Harry, “sonra” diye fısıldayıp başını salladı ama Mr Weasley zaten onları duyamayacak kadar önden yürüyordu. Bakanlıktan çıkıp Kovuk’a cisimlendiklerinde dahi gergin hava dağılmadı. Hatta eve girdiklerinde Mrs Weasley’in soğuk tavırlarından Mr Weasley’e hala bozuk atmakta olduğu anlaşıldı. Yine de Ginny’yi yeniden görmek Harry’ye iyi geldi. Kovuk’ta hiç alışık olmadıkları kadar resmi, sıkıcı ve neyse ki kısa bir akşam yemeği merasiminden sonra hep beraber bahçedeki kurbağalı gölün yanındaki çardağa indiler ve ay ışığı altında o gün yaşananlara dair uzun bir sohbete başladılar.

Hermione Ginny’nin son sınıf kitaplarını teker teker inceledi ve Flourish’n Bott’s’a sipariş vermek üzere isimlerini not aldı. Ginny’ye ayrıca son derece şık bir mezuniyet cüppesiyle yeni bir süpürge alınmıştı. Hermione ile kafa kafaya verip cüppeyi uzun uzun incelediler ve uygun saç modeli ve aksesuarlar üzerine uzun bir tartışmaya girdiler. Ardından anlatma sırası Harry ile Ron’a geldi. Ron, Grines’in kendilerini nasıl sıkıştırdığını anlattığında Hermione pek de umdukları tepkiyi vermedi.

“Eh, sizi korumaya çalıştığı çok açık değil mi? Yani sizi küçümsemek ya da aşağılamaktan ziyade sanki sizin ve diğer Seherbazların hayatını tehlikeye atmaktan kaçınmış gibi geldi bana. Aslında bu işi ne kadar istediğinizi anlamak için sizi denemiş olması da mümkün. Öff Ron!”

Ron o konuşurken gözbebeklerini çardağın tavanına dikmiş, ağzını yamultup kafasını iki yana sallayarak Hermione’nin çokbilmiş, sevimsiz bir taklidini yapmakla meşguldü. Ancak Hermione’nin yaklaşımından tek memnun olmayan o değildi. Harry de tatsız tatsız söze karıştı.

“Acaba Lord Voldemort’u yok etmiş olmamız-Ron yeter Hermione mesajı aldı- neden kimsenin umursamıyor olduğunu merak eden tek ben mi varım? Çoğu insan bunu Seherbaz Bürosu’na sınavsız girmemiz için yeterli başarı sayar.”

Hermione anlayışlı bir tonla “Harry kimse başardıklarımızı küçümsüyor değil. Mahkemede bizi nasıl alkışladıklarını unuttun mu? Ya Bakanlıkta konuşmak isteyenler yüzünden adım atamadığımızı? Sadece edinmek istediğiniz sıradan bir meslek değil, sürekli risk altında olacaksınız ve söylediğinize göre birilerini öldürmeniz bile gerekebilir. Lupin’in Stan Shunpike’ı silahsızlandırmaya çalışman hakkında söylediklerini hatırlasana…”

Ron yüzünde ‘şimdi görürsün sen’ ifadesiyle araya girdi, “Ölülerden söz etmişken, yakında Seherbaz Bürosu’yla ilk görevimize gideceğiz. Dumbledore’un Harry’yi götürüp sahte hortkuluğu aldığı mağaradan İnferius’ları temizlememiz gerekecek.”

Hermione ve Ginny şok geçirdi: “Şaka ediyorsun!”

Harry Ron’u destekledi: “Hayır, gayet ciddi, mağarayı birinin bulması ihtimalini göz ardı edemeyeceklerini söylediler. Gidip Voldemort’un kurduğu tuzağı tetikleyip bize gelmelerini bekleyeceğiz. Sonra da anahtarlarla Azkaban’a nakledeceğiz.”

Ginny dizginlemeye çalıştığı bir asabiyetle, “Harry, siz henüz Seherbaz değilsiniz, sizi nasıl böyle tehlikeli bir göreve götürmeden önce eğitim vermeleri gerekir.”

Hermione sorularını sıraladı. “Ron ya başınıza bir şey gelirse? Harry gölde belki yüzlercesi olduğunu söylememiş miydi? Neden bu işi kendilerini halletmiyorlar? Bunu ne akla hizmet kabul ettiniz ki?”

Harry sinirli sinirli, “Az önce bu işi ne kadar istediğimizi görmek istediklerini söylüyordun. Belki bu yüzdendir.”

“Bu düpedüz sorumsuzluk… Kingsley’in sizden böyle bir şey istediğine inanamıyorum…”

Harry Hermione’nin sinirlerini kaldıran bir sükûnetle izah etti, “Beni aynı mağaraya Dumbledore da götürdü, hazır olduğumu düşünüyordu. Ayrıca oraya nasıl gireceklerini bilmiyorlar. Bana ihtiyaçları var.”

Ginny kararlı bir şekilde, “Bu durumda mağaraya girip onlara kayığın yerini gösterdikten sonra çıkıp geri cisimlenmenize itiraz etmeyeceklerdir,” dedi.

Ron da Harry de itiraz etti, “Onları çalışırken görmezsek nasıl iyi birer Seherbaz olabiliriz ki?”

Hermione sinirle, “Gören de hayatın boyunca hiç Seherbaza denk gelmedin sanacak Ron. Baban Bakanlıkta çalışmıyor mu senin?”

Tartışma bir türlü bitmek bilmedi. Harry ile Ron bir yıl önce çok daha korkunç şeyler yaşadıklarını, bir savaşın içinde yer aldıklarını hatırlattılar. Ginny ile Hermione ise o zaman işin ölüm kalım meselesi olduğunu, şimdi şartların değiştiğini söyleyerek itirazlarını sonuna dek sürdürdüler. Özellikle Ginny’nin Mr Weasley’le bu ilk görevin içeriğini paylaşma tehdidi amacına ulaşacak gibiydi. Ancak Harry’nin hiçbir şekilde geri adım atmaya niyeti yoktu. Görevden vazgeçerlerse bunun çok büyük korkaklık olarak kabul edileceğini biliyordu. Yarım saat sonra konuyu kapatıp Chudley Cannons’un kritik lig kupası galibiyetini tartışmaya başladıklarında dahi Ginny ile Hermione’nin söyleyecekleri henüz bitmemişti. Beraber oğlanlara bakıp zekâ seviyeleri üzerine nahoş yorumlar yaptılar. Yataklarına gece yarısından çok sonra aynen Mr ve Mrs Weasley gibi dargın bir şekilde gittiler.

Harry Büyücü-Saatin esneyerek sessizliği dağıttığı odada yatarak tavanı seyrederken Ron’un da kendisi gibi uyanık olduğunu fark etti.

“Ne düşünüyorsun? Korkuyor musun?”

Ron bir an sessiz kaldı, sonra samimi bir sesle itiraf etti, “Evet, aslında biraz. Ama bir yandan Fred’in intikamını da almak istiyorum.”

Harry söyleyecek bir şey bulamadı. Sonra kendisine dahi yabancı gelen bir sesle “Daha kötüleriyle de savaştık,” dedi.

Ron düşünceli düşünceli, “Savaştık tabi, doğru. En çok da Ölüm Yiyen’lerle… Peki, Basilisk, Macar Boynuzkuyruk, Vol-demort… Bunlarla karşılaştığında korkmadın mı?”

Harry karanlıkta başını salladı, “Korktum… Çok hem de. Zaten Fawkes Basilisk’i kör etmeseydi ya da Little Hangleton’da Voldemort işimi kendi bitirmek için ısrar etmeseydi, Privet Drive’daki o tünelde Patronus Büyüsünü yapamasaydım şu anda hayatta olamazdım.”

Ron tahmin yürüttü, “Belki de Hogwarts Savaşında, Bakanlıktaki gecede seçme şansımız olmadığından böyle geliyordu. Her şey çok hızlıydı ve can havliyle davranıyorduk. Şimdi ise…”

“Seçme şansımız var, evet. Ayrıca Hermione ile Ginny bu konuda haklılar, artık kaybedeceğimiz daha çok şey var,” diye kabullendi Harry. “Ama yaptığımız çoğu şeyde yalnızdık ve başımızın çaresine bakmak zorundaydık. Şimdi ise her şey farklı...”

“Herhalde haklısın.” Ron sırtını dönüp pikesini göğsüne kadar çekti. “Umarım Grines ile Robards söylendiği kadar iyidir. Çatlağın tekiydi ama yanımızda Alastor Moody olsaydı kendimi daha iyi hissederdim. İyi geceler Harry.”

“İyi geceler.”

Birkaç saniye sonra Ron’un hırıltılı, düzenli solukları duyulmaya başladı. Büyücü-Saat sakin sakin süveterinin cebinden kulak tıkaçlarını çıkarıp komodine uzandı. Harry ise yattığı yerden ay ışığının yansıdığı pencereyi seyretti. Dışarıda yıldızlı bir yaz gecesi hüküm sürüyordu. Ginny’nin asasından çıkan yusufçukları, mahkemeyi, Seherbazları içeren uzun bir düşünce treninin ardından zorlukla dalabildi ihtiyaç duyduğu uykuya.

Gözlerini kapayalı birkaç saniye olmuştu ki uyandı.



Yine bir yataktaydı ancak ilginç bir şekilde Hogwarts’a geri dönmüş olduğunu fark etti. Camdan dışarı baktı, gökyüzü kızıl renge bürünmüştü ancak şafak mı söküyordu yoksa gece olmak üzere miydi karar veremedi. Aklı ona kızıl güneşin aydınlattığı yatakhanenin Griyffindorlara ait olduğunu söylüyordu, öte yandan bir şekilde altı yıl yattığı odanın buraya uzaktan yakından benzemediğinin de farkındaydı. Bunları düşünürken, tam karşısındaki yatakta gündelik kıyafetlerini giymiş olan Peter Pettigrew doğrulmuş ve ayaklarını zemine basmıştı. Harry onu görünce irkildi ama Pettigrew pek de şaşırmış görünmediği gibi düşmanca da davranmadı. İki eli de sağlamdı bu defa. Peter ona bakarak “Bizi çağırıyor” dedi, başıyla kapıyı işaret edip ayağa kalktı, Harry de nedense hiç tereddüt etmeden onu takip etti. O sırada çevresine baktığında aslında yatakhanede olmadıklarını fark etti. Hatta buranın Hogwarts olduğunu da nereden çıkarmıştı ki? St Mungo’nun beyaz koridorlarından birindeydiler ve yanından geçtikleri Draco Malfoy, At Adam Firenze ile koyu bir sohbet halinde olduğundan kafasını çevirmedi bile. Etrafı bir anda karardı, koridorda sağlı sollu dizilmiş odalar ise aydınlıktı, Harry az önce takip ettiği Pettigrew’in nereye kaybolduğunu hiç merak etmedi ve yokluğunu anında kabullendi. Yürümeye ve kafasını çevirip her bir odada neler döndüğünü kontrol etmeye başladı. Birinde tanımadığı bir Şifacı, yüzü duvara dönük olduğundan tanıyamadığı bir hastanın sol kolunu sıkı sıkı tutuyordu, diğerinde ise vücudu şifalı bezlerle sarılı birkaç büyücü beyaz yorganların altında, yan yana yerleştirilmiş yataklarda istirahat ediyordu. Üçüncü odada Nagini Harry’yi görünce üzerinde kıvrıldığı masadan başını kaldırdı, ağzını kocaman açarak tısladı, ardından yere dökülerek hızlı hızlı kapıya doğru kaymaya başladı. Harry bir yandan Nagini’nin gerçekten ölüp ölmediğini hatırlamak için anılarını gözden geçirirken, öte yandan adımlarını sıklaştırdı ama aslında kaçmasa yılanın onu kovalamayacağından neredeyse emin gibiydi. Her an ısırılmayı bekleyerek arkasına bakmadan koşmaya başladı. Odalardan yavaş yavaş bir uğultu yükselirken köşeyi döndü ve orta avluda bir açıklığa ulaştığını fark etti. Karşısına yıkılmak üzere olan, eski bir ev, bir malikâne çıkmıştı. İkinci katının sol üst penceresinde mumun titrek alevi perdeyi aydınlatıyordu. Bir erkek gölgesi ayağa kalktı. Harry’nin kulaklarına dolan uğultu yükseldi de yükseldi, ta ki tanıdık birinin sesini andırmaya başlayana kadar. Harry sonunda kaçmaktan vazgeçerek sesin kaynağını görmek için arkasını döndü.

Bu defa gerçekten gözlerini açtı. Bilinci yavaş yavaş yerine gelirken Peter Pettigrew’in ve Nagini’nin öldüğünü, savaşın bittiğini ve sevdiği insanlarla beraber Kovuk’ta olduğunu yavaş yavaş hatırlayıp rahatladı. Ama az önce duyduğu ses rüyanın bir parçası değildi. Alt kattan Kingsley Shacklebolt’un konuşması duyuluyordu. Sihir Bakanı gecenin bir yarısı Kovuk’a gelmişti. Harry dışarı baktığında hala alacakaranlık olduğunu fark etti. Büyücü saat dördü gösterdiğine göre sadece bir buçuk saat uyumuştu. Yataktan kalkıp yürümeye başladığında Ron yatağında ters tarafa dönüp bir şeyler mırıldandı. Harry onu uyandırmamaya özen göstererek parmak uçlarında kapıya doğru yürürken gözlüklerini takıp oturma odasında konuşulanlara kulak kabarttı.

Kingsley’in kalın sesi, “… Muhtemel yerlere Seherbazlar yerleştirmiştik. Bu gece yarısı Dawlish’ten uyarı geldi. Kaçaklar Little Hangleton’da görülmüş.”

Arthur Weasley bariz bir şaşkınlıkla karşıladı bu haberi, “Little Hangleton mu? Bu sence ne anlama geliyor?”

“Karanlık Lord ilk yok olduğunda Bellatrix, Rodolphus, Rabastan ve Crouch Jr gerçekten gittiğine inanmayan nadir kişilerdendi. Longbottom’lara işkence etmek dâhil, en acımasız yollarla her türlü bilgi kırıntısına aç bir şekilde umutsuzca ipucu aradılar. Hatırlarsan Üç Büyücü Turnuvasının sonunda Karanlık Lord Little Hangleton’da yeniden bedenine kavuşmuştu. Yine aynı şeyin olacağını umut etmiş olmalılar.”

“Arcanus Grines ne düşünüyor?”

“Arcanus benden daha kuşkucu. Hatta itiraf etmek gerek bazen Alastor’dan da daha kuşkucu oluyor. Gelen uyarı üzerine hemen olay yerine cisimlendi. Rodolphus Lestrange’i adeta bir tazı gibi kovaladı, neredeyse yakalıyordu. Şu an hala oralarda bir yerlerde olduğuna ve aramayı sürdürdüğüne neredeyse eminim. Bu işi Seherbazlara bırakmasını söyledim ama hiç oralı olmadı. Ayrıca Borgin & Burkes’te yaşanan hırsızlıkla bu temasın birbiriyle ilintili olduğu konusunda ısrarcı.

Mrs Weasley şok geçirdi, “Borgin & Burkes soyuldu mu? Hiç haberimiz olmadı, ne zaman oldu bu? Nasıl?”

Kingsley sabırla anlattı. “Olay dün gerçekleşti. Geç saate kadar çalışan komşulardan biri perdeden sızan ışıktan ve gürültüden kuşkulanmış ve Sihirli Yasal Yaptırım Devriyelerine haber vermiş. Vardığımızda içeride kimse yoktu ancak arka kapının kilidi kırılmıştı ve neredeyse ardına kadar açıktı. Borgin ile hızlı bir şekilde temas kurduk ve hırsızlıkla ilgili bilgilendirdik.”

“Bu arada iki olay arasında ne gibi bir ilinti olduğundan kuşkulanıyorsunuz Kingsley?” Mr Weasley gergin ve düşünceliydi.

“Ortada esrarlı bir şeyler döndüğü kesin, özellikle de Voldemort’un Borgin & Burkes’te çalışmış olduğunu ve dükkânın sahiplerinin Karanlık Sanatlar konusunda uzman olduğunu düşünürseniz; ancak sorgudan bir şey çıkmadı. İpuçları bizi hiçbir yere götürmedi. Çalınanlar Peru anında karanlık tozu, Şanlı el gibi basit objelerdi. Özetle Karanlık Lord orada uzun süre çalıştı, Little Hangleton’da da bedenine kavuştu. Ya kaçaklar bir izi takip ediyor, ya umutsuzca bir arayış içindeler, ya da eski dostlarından yardım bulmaya çalışıyorlar.”

Harry bu defa Mrs Weasley’in endişeli sesini duydu: “Harry, Ron ve Hermione’yi sakınmalıyız. İntikam almak isteyebilirler.”

Kingsley güvenli sesiyle yanıtladı, “Buna çok ihtimal vermemekle beraber önlem almakta fayda var, Molly. Dedalus ve Hestia bir süre dönüşümlü olarak sizi gözleyecekler. İtirazınız olmazsa tabi.”

“Fazla asa göz çıkarmaz. Her şey için sağ ol Kingsley. Çocukları dikkatli olmaları konusunda uyarırız.”

Mr Weasley imalı imalı gülerek ekledi, “Onlar da bizi dinlemez tabi.”

Harry ayak seslerinden Mr ve Mrs Weasley’in Kingsley’e kapıya kadar eşlik ettiğini anladı ve fark edilmemek için aralık duran kapıyı bir parmak daha kapadı. Kingsley birkaç kısa uyarıda bulunduktan sonra iyi geceler dileyerek uzaklaşınca dış kapı arkasından kapandı. Tehlikede olduklarını hissetmek Mr ve Mrs Weasley’in arasındaki soğukluğu yok etmiş gibiydi. Kingsley’in anlattıklarını tartışarak yeniden odalarına çekildiler. Harry de yeniden yatağına dönerek uzandı ve düşünmeye başladı.

Rodolphus Lestrange ve Nott’un çok büyük bir tehlike yaratabileceklerini sanmıyordu. Sonuçta Azkaban’dan firar ettiklerinde bir Ölüm Yiyen ordusuyla beraber hareket ediyorlardı. Şimdi ise hayatta kalabilen suç ortaklarından sadece Lucius Malfoy dışarıdaydı. Harry Lord Voldemort’un hayatta olmadığı ve geri dönemeyeceğinin bilincinde olan Malfoy’ların postlarını tehlikeye atarak Azkaban’a atılmalarına sebep olacak herhangi bir yasa dışı faaliyette bulunmayı göze alabileceğini sanmıyordu. Hayır, kaçaklar onlardan yardım bulamazdı. Öte yandan Borgin and Burkes’e girmiş olmalarının ne anlama geldiğini de pek kestiremiyordu. Draco Malfoy’u gizlice takip ettikleri gün Borgin’in zorunlu olmadıkça Ölüm Yiyen’lere yardım etme taraftarı olmadığını hissetmişti. Her yerde aranan iki kaçağın onlardan da yardım alması olası değildi. Öte yandan karanlık eşyalarla dolu bu dükkânda Nott ile Lestrange’nin işine yarayacak pek çok şey bulunuyordu.

Bir de Little Hangleton konusu vardı tabi. Peter Pettigrew Lord Voldemort’a Little Hangleton’daki evde bakmıştı ve sağlığına kavuşturmuştu. Nott ile Lestrange burada saklanabileceklerini mi ummuşlardı acaba? Gerçekten düşünceleri buysa, hesapları tutmamıştı. Harry kaçakların uzun süre saklanabileceklerine inanmıyordu. Bütün Bakanlık hatta bizzat Grines seferber olmuşken işleri zordu. Hala başka bir ülkeye kaçmak yerine Bakanlığın burnunun ucunda dolandıklarına göre arayış uzun sürmeyecekti. Bu düşünce hem onu rahatlatıyor hem de endişelendiriyordu. Evet, yakalanma ihtimalleri artıyordu ama bir sebepten gitmiyorlardı da. Acaba o sebep neydi?

Bunları düşünürken uyuyakaldı ve başı öne düşünce irkilerek uyandı. Birkaç saniye sonra pes ederek kendisini yeniden uykunun anlayışlı kollarına bıraktı. O gece rüyasında ne Pettigrew’i ne de Nagini’yi tekrar gördü.

Ertesi sabah Ron alarm çalmadan erkenden uyanıp büyücü-saati kapadı. Büyücü saat bu duruma çok içerledi ve Ron için hoş olmayan sıfatlar kullandı. Susması için Ron’un onu baykuş ikramına bulayıp Pigwidgeon’un kafesine kapamakla tehdit etmesi gerekti.

Kahvaltıya indiklerinde Hestia Jones’un Kovuk’ta olduğunu gördüler. Harry ona gerektiği gibi dostça davrandı ve neden burada olduğunu bilmiyormuş gibi yaptı. Kahvaltının ardından Ron ve Hermione ile yalnız kaldıkları ilk fırsatta gece kulak misafiri olduğu konuşmayı aktardı. Hermione, Nott ile Lestrange’nin kaçmak için ihtiyaç duydukları eşyaları çalmak amacıyla Borgin and Burkes’e girdiklerini düşünüyordu.

“Ülkenin dört bir yanına resimleri dağıtıldı Harry… Bulunmaları an meselesi. Kaçmadan önce ihtiyaç duyacakları şeyleri aşırmışlar. Kingsley’in anlattıkları da bunu doğruluyor.”

Ron, “Belki de intikam almak için kalmışlardır. Doğru bir anda saldırabilmek için bizi gözlüyorlardır,” şeklinde bir tahminde bulundu. Gücenmiş bir sesle “Hem beni neden uyandırmadın ki? Ben de Kingsley’in söylediklerini dinlemek isterdim,” dedi.

Harry, “Ron, o kadar sesli horluyordun ki bahçedeki yercüceleri pencereye tırmanıp benden sessiz olmanı rica etti. Ayrıca bizden intikam alma derdinde olduklarını sanmıyorum. Hem Little Hangleton’da ne işleri vardı ki? ”

Hermione cevap vermek için ağzını açmıştı ki odanın ortasında büyük bir patlama oldu. Ortalık tozla dumana karıştı ve tavandan kıymıklar ve talaş döküldü. Öksürük nöbeti geçirip elleriyle dumanı dağıtmaya çalışırken birbirlerinin isten kapkara olan yüzlerine şaşkın şaşkın baktılar.

Mor takım elbisesiyle dumanların arasından çıkan George Weasley’in sesi odada yankılandı;

“Bak sen şu işe! Kovuk’tayız, kızıl saçlar, guruldayan bir mide, bu bir Weasley olmalı! Nasılsın küçük kardeşim?”

Eldivenli elini Ron’a doğru uzattı. Ron içgüdüsel olarak George’un elini tuttu ancak bu bir hataydı. Protez tuttuğu gibi elinde kaldı ve George manşetten çıkardığı asıl koluyla onun boynunu sarıp kendine çekti. “Stajyer Seherbaz olduğunu duydum ve tebrik etmeye geldim; ha Annemle babamı tabi, sonunda senden kurtulmuşlar!”

Gözleri yuvalarından fırlamak üzere olan Ron, George’nin boynunu saran kollarından bir şekilde kurtuldu ve eğilip kendine gelmeye çalışırken nefes nefese söylendi, “Sen de herkes gibi cisimlensen nasıl olur?”

George pişkin pişkin yanıtladı, “Eh cisimlenmiş olsam yeni icadım olan Weasley Çarpıcı Barut Tozları’ndan haberiniz olmayacaktı. Ah Hermione, Harry, is’li dostlarım sizi görmek ne büyük bir zevk!”

Hermione asasını kullanarak Harry ve Ron’un üzerindeki barut tozlarını temizlerken sitemli bir şekilde tısladı “O zevk bize ait. Seni mesken mahalde büyücü güvenliğini tehdit edici madde kullanımından şikâyet mi etsem yoksa sadece Mrs Weasley’e yerdeki barut tozlarıyla patlattığın sandalyeyi mi göstersem karar vermeye çalışıyorum.”

George kırık sandalyeye bakıp telaşlı telaşlı ellerini kaldırdı, “O, bugün çok sinirliyiz” Ardından asasını salladı, “Aklapakla! Reparo!”

Odanın zemini bir anda tertemiz oldu. Ardından kırılan sandalye de eski halini aldı. George üzerindeki külleri silkeledi ve karşılarındaki koltuğa yerleşip bacak bacak üstüne attı. “Nasılsınız bakalım?”

Harry hala öksürerek, “İyiyiz, yani sanırım… Dün stajyer Seherbaz olarak sözleşme imzaladık. Hermione de Sihirli Yaratıkların Bakımı Dairesinde işe başlıyor. Weasley Büyücü Şakaları nasıl gidiyor?”

George gururla yanıtladı, “Harikulade! İşler iyice açıldı. Diagon Yolu eskisinden de kalabalık artık. Ama Hogsmeade’de şube açma hayalimden de vazgeçmiş değilim tabi.” Koltukta doğrulup Ron’a doğru seyirtti, “Sen, küçük kardeşim, postunu deldirme konusunda bu hevesin nereden geliyor?”

Ron asabi asabi, “Postumu deldireceğimi de kim söyledi?” diye sordu.

George Weasley, “Eh, senin de bildiğin gibi Seherbazlar arasında çeşitli organların kaybedilmesi sıkça karşılaşılan bir durum. Tabi Harry’ye söyleyecek sözüm yok, sakin hayatı tercih ettiğini hepimiz biliyoruz.” Harry dayanamayıp sırıttı. “Ama sen söz konusu olduğunda insan daha karlı işlere koşmanı bekliyor.”

Ron kaşlarını çattı, “Nasıl yani karlı işler?”

George aniden ayağa kalkıp kollarını iki yana açtı, “Weasley Büyücü Şakaları azizim! Weasley Büyücü Şakaları!” Sağ elinin baş ve işaret parmaklarını aralayıp havada kaydırdı, “Weasley Büyücü Şakaları Hogsmeade Şube Sorumlusu Ron Weasley.” Eğilip Ron’a baktı, “Kulağına nasıl geliyor? Sence de hoş olmaz mıydı? Akromantulalarla dövüşmek, ölüm yiyen kovalamak yok. Tek düşünmen gereken Ikınmak Neymiş Görürsün Sen ve Aşk İksirlerini hangi rafa dizeceğin.”

Ron, “Ölürüm de seninle çalışmam,” dedi aksi aksi.

George düşünceli düşünceli “Bu Fred’in durumunu da açıklıyor sanırım,” dedi. Harry ile Hermione şaşkın bir ifadeyle birbirine baktı. George devam etti, “Bu ayarlanabilir. Seherbaz Bürosunda bir ay geçirmen yeterli olur. Haydi, kafanı çalıştır Ron.”

Ron yanıtlayamadan “Aslında George,” diye lafa girdi Harry, “Bence Ron çok iyi bir seherbaz olacak.”

George kafasını çevirdi, “Bu konuda Hermione’nin fikrini merak ediyorum. Sen ne düşünüyorsun fırça saç?”

Hermione bir Ron’a bir George’a baktı. Ron’un güvende olması isteğiyle, sevdiği işi yapması arasında karar vermek zorunda kalmıştı. Dudaklarını ısırarak, “Aslında Ron, Büyücü şakalarında çalışmak senin de hoşuna gidebilir. Hem görünüşe göre işler de bayağı iyi,” deyiverdi.

Ron’un yüzüne Molly Weasley’i fazlaca andıran bir ifade yerleşti ve dudakları ince bir çizgi halini aldı. “Desteğin için teşekkürler fırça saç. Suratında kurum kalmış.” Cebinden çıkardığı mendille Hermione’nin yanağında kalan lekeyi temizledi ve yüzünün utançtan kızarmasına sebep oldu. “Ben kararımı çoktan verdim George, git başının çaresine bak!”

George umursamaz bir tavırla omuz silkti ve ayağa kalktı. “Beni eşsiz yeteneklerinden mahrum bıraktığına göre bu elveda demek Ron.” Cebinden eflatun bir mendil çıkardı ve açtı, mendil avucundan döküldü ve neredeyse yere değecek kadar uzun olduğu anlaşıldı. George kederinde boğuluyormuşçasına hıçkırdı ve sümkürdü. Ardından o sırada odanın önünden geçmekte olan Ginny’yi fark etti. Hemen oynamakta olduğu tiyatroyu kısa kesip kız kardeşine seslendi. “Hey Ginny! Weasley Büyücü Şakaları Hogsmeade Şube Sorumlusu Ginny Weasley! Kulağına nasıl geliyor? Sence de hoş olmaz mıydı?”

George seke seke odadan çıkarken, Ginny abisinin sorusuna yanıt verdiyse de ne dediğini duyamadılar.

Ron kafası karışmış bir şekilde Hermione ve Harry’ye baktı. “Bu da neydi böyle?”

Hermione bilmiş bilmiş, “Çok açık değil mi? Fred gidince çok yalnız kalmış, belli ki seni onun yerine koymaya karar vermiş. Ancak senin Fred olmadığını anlaması gerek. Çözüm bu olamaz, hiç sağlıklı değil.”

Ron ters ters, “Az önce güzel bir çözüm olduğunu düşünüyordun.”

“Ron, senin güvenliğin benim için her şeyden önemli,” Hermione pencereden dışarı baktı, gözleri kısıldı. “Şu gördüklerim Hogwarts baykuşları mı?”

Ron ile Harry pencereye yaklaşıp baktılar. Gerçekten de gökyüzünde üç leke Kovuk’a doğru yaklaşıyordu. Hemen pencereyi açtılar ve kuşları içeri buyur ettiler. Hermione ayaklarına bağlı not kâğıtlarından birini çözerken, Ron Pigwidgeon’un ikramlarından getirdi ve baykuşlara verdi. Üçü de başlarını eğerek teşekkür etti ve nefeslenmek için pencere pervazına tünediler.

Ruloları açtıklarında üçünde de aynı notun olduğunu fark ettiler, isimler hariç tabi.

 

Hermione Jean Granger



Kovuk, 2. Kat penceresi

 

HOGWARTS CADILIK VE BÜYÜCÜLÜK OKULU

Müdire: Minerva McGonagall
Sayın Miss Hermione Jean Granger

11 Eylül 1998 tarihinde Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulunda gerçekleştirilecek olan “KAYIP ELLİLER’İ ANMA TÖRENİNE VE BÜYÜCÜ BARIŞI VE DAYANIŞMA HEYKELİ’NİN AÇILIŞINA” katılımınızdan mutluluk ve onur duyarız.

Sevgilerimle,
Minerva McGonagall
Hermione kâğıdı yeniden rulo haline getirirken tek kaşı havaya kalktı, “Eh, anlaşılan Hogwarts’a dönüyoruz…”

Yüklə 1,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin