Bu çalışmada Rusya açısından Hazar denizi ve bölgesinin önemi 3 başlık altında anlatılmaya çalışılacak. Bunu yaparken öncelikle Hazar bölgesinin neresi olduğundan ve neden bu bölgenin bu kadar önemli olduğundan bahsedilecektir. Ardından ikinci kısımda Hazar bölgesinin statü sorununda Rusya’nın tutumuna değinilecek ve son olarak üçüncü kısımda Rusya’nın bu bölgedeki politikalarına göz atılacaktır.
1. HAZAR BÖLGESİ
Hazar Denizi i yaklaşık 371.000 km karelik bir alanı kapsayan, denizlerle ve okyanuslarla nehir-kanal Şebekesi dışında herhangi bir doğal bağlantısı bulunmayan bir tuzlu su kitlesidir. Volga ve Don nehirlerinin kollarına eklenen kanallar aracılığıyla Karadeniz ve Baltık Denizi'ne bağlanmıştır. Hazar Denizi kıyılarının kuzeyden güneye uzunluğu yaklaşık 1.200 km olup, doğudan batıya genişliği de 210 km ile 490 km arasında değişmektedir. Hazar Denizi'ne 10 büyük akarsu dökülmektedir.1
Bölgenin önemi zengin petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olmasından ileri gelmektedir. Orta Asya ve Kafkasya bölgesindeki eski SSCB Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra kalkınma hamlelerini gerçekleştirmek için doğal kaynakları etkili bir şekilde kullanmaya çalışmışlardır. Hazar Havzası’nda bulunan doğal gaz ve petrol yatakları bu yeni kurulan ülkelerin hem kalkınmalarını sağlamada, hem de dış ülkelere olan bağımlılıklarının azalmasında önemli bir faktör olmuştur. Bölgedeki petrol ve doğal gazın miktarı konusunda kesin bir rakam verilememesi, kaynakların nerelere ve nasıl dağıtılacağı konusu ve bu enerji kaynaklarının bölge dışına hangi koşullarda, nasıl taşınacağı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Hazar Havzası’ndaki petrol üretimi 2010 yılında 194.000.000 ton iken bu rakamın 2020 yılında 308.000.000 ton düzeyine çıkacağı tahmin edilmektedir. Fakat Kafkasya bölgesinde özellikle petrol çıkarılan alanların geniş bir coğrafyaya yayılması, enerji kaynaklarının araştırılmasının bütün alanı kapsamaması ve bölgenin ciddi anlamda siyasi bir değişim göstermesi bölgedeki enerji kaynaklarının miktarı hakkında yeterli verilere ulaşılamamasına neden olmuştur.
1800’lü yıllardan itibaren Hazar Denizi bölgesinde, özellikle Bakü civarında petrol üretimi mevcuttur. Petrolün ticari amaçlı olarak ilk kullanıldığı 1820’de Bakü yakınlarında, ilk rafineri anlamında işleme kompleksi kurulmasıyla bağlamıştır. Azerbaycan ve Kazakistan petrol açısından, Türkmenistan doğal gaz açısından zengindir. Hazar Denizi, denizin açığında 6 farklı hidrokarbon havzasına sahiptir. Ayrıca, Hazar’a kıyısı bulunan ülkelerin deniz kıyısında sahaları da bulunmaktadır.
Orta Asya ve Kafkasya bölgesinde üretici durumda olan devletlerin deniz bağlantılarının olmaması, alıcı konumunda olan devletlerin bölge dışında bulunması ve uzun yıllar kullanılan Rusya hattının çok masraflı olması bölgede yaşanan enerji kaynaklı sorunların artmasına neden olmaktadır. Bölgenin en önemli sorunu nakliye sorunudur. Orta Asya denizlere çıkışı olmayan bir bölgedir ve bu nedenle enerji kaynaklarının nakliyesi için çok uzun boru hatlarına ihtiyaç vardır. Çıkış yollarını sağlayan ülkeler Türkiye, Rusya, İran, Afganistan-Pakistan ve Çin’dir. Üstelik boru hatlarının Afganistan-Pakistan gibi siyasi açıdan riskli bölgelerden geçme ihtimali söz konusudur. Diğer bir sorun ise enerji kaynaklarının çıkarılması ve nakliyesi için yeterli fonun bulunamamasıdır. SSCB’nin yıkılması ile birlikte devam eden ekonomik krizin giderilememesi, petrol ve doğal gazın çıkarılması konusunda yeni teknolojilerin kullanılamaması ve yabancı yatırımcıların bölgeye olan güvenlerinin uzun zaman alması yaşanan sorunların artmasına neden olan diğer faktörlerdendir.2
HAZAR’IN STATÜSÜ VE BÖLGEDE RUSYA’NIN FAALİYETLERİ
Rusya Federasyonu’nun Hazar’ı denize kapalı bir su havzası veya göl olarak görmek istemesindeki temel amaç Hazar’ı önce Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin etki alanının dışına çıkarmak ve daha sonra da sonucun belirlenmesinde 1921 ve 1940 Antlaşmalarını tek başvuru kaynağı olmasını sağlamaktır. 1926 tarihinde sınır nehirlerinin ve denizlerinin karşılıklı kullanılmasına yönelik bir anlaşma imzalanmıştır. 27 Ağustos 1935’te yapılan anlaşma da Hazar üzerinde seyrüsefer özgürlüğünü tekrarlamıştır ve 10 millik balıkçılık bölgesi kurmuştur. Ancak resmi bir sınır çizimi olmamıştır. 1935 ve 1949 yılında SSCB ve İran’ın resmi kurumlarının kıyı bölgelerindeki deniz yatağı kaynaklarının kendilerine ait olduğunu ilişkin beyanları olmuştur. 1950’lerin başında Sovyet yetkilileri göl statüsünde bulunan Hazar Denizi’ni sektörlere ayırmışlardır. Hazar Denizi’nin Sovyetler Birliği’ne ait kısmı Astrahan-Hasan Kulu bölgelerini birleştiren hattın kuzeyinde kalan alandır. Bu hattın güneyinde kalan saha ise siyasi etki altındadır. Tarafların 15 Eylül 1962 tarihli nota teatisi gereğince, İran topraklarında ve Hazar Denizi’nde Yabancı devletlerin füze atış üssü ve deniz üssünün kurulmasına izin verilmeyeceği belirtilmiştir.
Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Hazar Denizi’nde bulunan deniz unsurları 1992 yılında yeni ülkeler arasında paylaşılmıştır. Rusya tarafından fazla önemsenmeyen bu paylaşım esnasında önemli cephane depoları ile deniz üsleri Azerbaycan’da kamlı, 18 adet muharip gemi ile 62 adet yardımcı gemi yeni ülkelere verilmiştir.
Rusya ilk defa 1993’te Astrahan’da, Rusya ve Azerbaycan Savunma Bakanlarının bulundukları toplantıda Hazar’da kıta sahanlığının 12 deniz mili olarak Azerbaycan tarafından kabul edilmesini istemiştir. Daha sonra 1995 yılında, dönemin Rusya Federasyonu Dışişleri Bakan yardımcısı Albert Çernişev, Hazar Denizi’ndeki kıta sahanlığının 20 deniz mili olmasını önermiş ve son olarak da RF dışişleri Bakanı Yevgeni Primakov bunun 45 deniz miline çıkartılmasını teklif etmiştir. Bu tekliflerin hiçbiri Azerbaycan ve Kazakistan tarafından kabul görmemiştir. Azerbaycan’ın Rusya’ya bu konuda gösterdiği aktif direniş, Karabağ savaşının her merhalesinde Rusların Ermenilere sağladıkları destekte kuvvetle yansımaktadır.3
RUSYA’NIN HAZAR STATÜ SORUNUNA YAKLAŞIMI
SSCB’nin çöküşünün ardından başlayan Hazar’ın statüsü tartışmalarında en önemli oyunculardan birisi olan Rusya Federasyonu, konuyu, ilk kez Ekim 1993’te gündeme getirmiştir. Rusya’nın bu dönemdeki yaklaşımı, Hazar’ın bir sınır gölü olmadığı, tek bir ekosisteme sahip bölünemez kapalı bir su rezervi olduğu, statüsünün SSCB ile İran arasında yapılan 1921 tarihli Moskova ve 1940 tarihli Tahran Anlaşmalarıyla belirlenmiş bulunduğu, söz konusu anlaşmalarla belirlenen 10/12 millik münhasır balıkçılık bölgesi dışında kalan alanların sahildar devletlerin ortak kullanımına açık olduğu, 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesinin Hazar Denizi’ne uygulanmasının söz konusu olmayacağı şeklindedir.
Rusya Hazar’ın kıyıdaş ülkelerce kullanımı görüşüne karşıdır. Temelde kıyıdaş ülkelerin hakkı uluslararası anlaşmalarda ortaya konabilir ancak pratikte Rusya’nın Hazar problemini çözümü konusunda veto hakkı vardır. Rusya’nın bu tezi İran ve Türkmenistan tarafından desteklenmektedir. Rusya, İran ve Türkmenistan Hazar’ın “kapalı bir iç deniz” olduğunu kabul etmekte ve 20 millik karasularını kullanmaktadırlar. Bu deniz bölgesi “Akvatoria” suyunun parçası olarak tanımlanmaktadır ve Hazar’ı çevreleyen ülkelerin uluslararası sınırları ile kısıtlıdır. Hak sahibi ülke hem su yüzeyini hem deniz dibini hem de hava sahasını kullanabilmektedir. 20 millik kara suyunun ötesinde 20 millikte münhasır ekonomik bölge vardır. Bu bölgeden hak sahibi ülke deniz dibi zenginlikleri de dahil olmak üzere yararlanabilir. Üçüncü ülkeler bu bölgeyi seyir amaçları, kablo döşemek, eğlence gibi amaçlarda kullanabilirler. Hazar Denizi’ni kıyı devletlerle ortak olarak kullanmak isteyen Rusya’nın yaklaşımında, önceleri politik kaygılar daha fazla ön plana çıkmaktaydı. Hala bölgeyi kendi “arka bahçesi” olarak görmek isteyen Rusya’nın bir diğer kaygısı, zengin petrol yataklarına sahip Azerbaycan’ın Batı ile giderek artan yakınlaşmasıdır. Bu sebeple Rusya Federasyonu’nun statü tartışmalarının merkezinde daha çok Azerbaycan bulunmaktadır.
Azerbaycan ise 1991’den devam eden petrol Anlaşması görüşmelerini 20 Eylül 1994 tarihinde anlaşma ile neticelendirmişti. Yapılan anlaşmanın ardında, Batılı büyük petrol Şirketleri Hazar Denizi’nin Azerbaycan sektörüne ciddi miktarlarda yatırım yapmaya bağladılar. Başlangıçta Rusya Hükümeti ve onun Lukoil şirketi, Azerbaycan’ın Batılı Şirketlerle yürüttüğü petrol görüşmelerinden dışlanmıştı. Ancak bu dışlanmışlık Azerbaycan’da Elçibey hükümetinin bir darbeyle uzaklaştırılmasıyla neticelendi. İktidara geldikten sonra mevcut durumu iyi kavrayan Haydar Aliyev, aynı akıbetin kendi başına gelmesinden çekindiği için “Asrın Anlaşmasında kendi ulusal petrol Şirketi SOCAR’ın payından, Rus Lukoil Şirketine %10’luk bir pay verecek şekilde Rusya’yı da bu büyük oyuna dâhil etti.
Hazar’ın statüsünün belirlenmesi sürecinde önemli bir role sahip olan Rusya, Hazar Bölgesi’ne oldukça büyük bir önem vermektedir. Başlangıçta Hazar konusunda Azerbaycan’a baskı yapmak suretiyle bir ivme kazanacağını düşünen Rusya Federasyonu’nun Hazar Politikası, Putin’in iktidara gelmesi ile beraber değişikliğe uğramıştır. Rusya’nın dış politikasında özellikle de eski SSCB mekânındaki politikasında enerjinin temel unsur haline geldiği, Putin’in 21 Nisan 2000’deki Rusya Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısının ardından yaptığı açıklama ile açıkça ortaya çıkmıştır. Putin, yaptığı açıklamada “partnerlerinin Hazar Bölgesi’nde çok aktif olduklarını ve kendilerinin de benzeri bir aktivite sergileyeceklerini” ifade etmiştir. Rusya’nın Hazar’ın sektörel bölünmesini engellemek için ileri sürdüğü diğer bir resmi gerekçe ise tam bir bölünmenin doğal çevreye zarar vereceğidir. Dünyadaki toplam havyarın yüzde 90’ının bulunduğu Hazar, Rusya’ya göre Rusya için çok önemlidir. Bu yüzden biyolojik kaynakların verimli kullanımı Rusya’nın çekincelerinden birisi ise Hazar’ın ekolojisi, ikincisidir. Rusya hukuki statüde anlaşılamayabileceğini ancak biyolojik varlıklar ve çevre konusunda ortak anlaşmaların imzalanması gerektiğini belirtmektedir. Rusya’nın Hazar’ın statüsü sorunu karşısında takındığı yeni çevreci yaklaşımı aslında gerçekçi değil ironik gözükmektedir. Zira Sovyet dönemi boyunca Hazar, çevre açısından dünyadaki en tehlikeli bölgelerden biri olmuştur. Gerçekten Azerbaycanlı bilim adamlarına göre Bakü ve Sumgait’i içeren Apşeron Yarımadası ve Hazar Denizi, yoğun hava ve su kirliliği nedeniyle ekolojik açıdan dünyanın en çok kirlenen bölgesi olmuştur.
RUSYA’NIN HAZAR BÖLGESİNDEKİ POLİTİKASI
Bölgenin petrol ve gaz potansiyeline bağlı olarak, Orta Asya’daki jeopolitik rekabet, eko-politik rekabete dönüşmüştür. Bu mücadelenin temelde iki amacı bulunmaktadır. Bu amaçlardan biri petrol ve gaz sahalarındaki paylaşım diğeri ise boru hattı güzergâhının belirlenmesidir.4 Tüm bunlar bölgedeki başlıca petrol yerlerinin belirlenmesi ve bu petrolün dünya pazarlarına transferinde hem bölgelerarası bir çekişmeye ve hem de uluslararası güç rekabetine yol açmaktadır. Bunun yanında bu bölge Rusya Federasyonu için de jeopolitik ve jeoekonomik açıdan önem taşımaktadır. Her şeyden önce Rusya Federasyonu için Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine ulaşmak Orta Asya üzerinden oldukça kolay olacaktır. Eski SSCB gerektiğinde kullanmak üzere bölgede iki eski askeri üs kurmuştur. Bu üsler bölgede nüfuz alanı yaratmak iddiasındaki güçlere karşı Rusya Federasyonu açısından hala önem taşımaktadır. Kazakistan; Rusya Federasyonu, Belarusya ve Ukrayna ile birlikte eski Sovyetler Birliği’nin nükleer silahlarını devralan cumhuriyetlerden biri durumundadır.
Doğal kaynaklar özellikle petrol ve gaz açısından bakıldığında, Rusya Federasyonu’nun, bölgenin eko-politikalarını yönlendirmek amacıyla Orta Asya’ya girmeye teşebbüs eden devletlere karşı sert muhalefet göstereceği kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Rusya enerji devi olmak istemektedir. Kurmuş olduğu petrol şirketleri ile AB ülkeleri ve ABD dâhil olmak üzere dünyanın birçok yerinde şirketler almaya çalışmakta, kendi petrol şirketlerini özelleştirmekten kaçınmaktadır. Türkiye-Rusya arasındaki esas rekabet sahası Hazar enerji kaynaklarının hangi güzergâh üzerinden dünya piyasalarına sunulacağıdır. Hazar Enerji Havzası’nı “İkinci Kuzey Denizi” olarak nitelendiren Türkiye, Rusya’nın etki sahasını zayıflatacağı ve kendi siyasi nüfuzunu arttıracağı düşüncesiyle, Amerikan yönetiminin de destek verdiği Doğu-Batı enerji koridorunun ana güzergâh olmasını istemektedir. Türkiye bu hattın gerçekleşmesiyle hem Rusya’nın kontrolü olmaksızın bölge kaynaklarını kendi iç ihtiyacı için kullanmayı, hem de soğuk savaş sonrası dönemde enerji köprüsü haline gelmeyi hedeflemiştir. Bu nedenle Türkiye, Türkmenistan-İran-Türkiye Avrupa devletleri doğal gaz, Trans-Hazar doğal gaz, Azerbaycan-Türkiye-Avrupa Birliği doğal gaz ve son olarak Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan petrollerini taşıyacak Bakü-Ceyhan petrol boru hatlarının inşası için uluslararası arenada yoğun bir çaba harcamıştır.5
Hazar enerji kaynaklarının sevki konusunda, Rusya son zamanlarda Türkiye’den daha faal politika yürütmektedir. Bu dönemde Türkiye’nin ekonomik ve finansal sıkıntı yaşaması ve Bush yönetiminin Hazar politikasını netleştirememesi, Rusya Devlet Başkanı Putin’e yeni fırsatlar vermiştir. Mart 2000 yılından bu yana daha kararlı politikalar üreten Putin, Hazar enerji kaynaklarının Batı ve Doğu pazarlarına ihraç edilmesinde köprü rolü oynamayı istemektedir. Eskiye nazaran daha fazla işbirlikçi ve bölgenin gerçeklerine uygun politikalar izleyen Rusya, uluslararası petrol şirketleriyle işbirliği içerisine girerek, uluslararası boru hatlarının en kısa sürede Rusya topraklarından geçecek şekilde inşa edilmesi ve mevcut hatlarında tamir edilerek, kapasitelerinin arttırılması için yoğun çaba harcamaktadır.
Rusya’nın Avrasya’da dış politikasını belirleyen iki önemli unsur petrol ve güvenliktir. Rusya’nın yeni politikasının en temel özelliği, Doğu-Batı enerji koridorunun temel taşları olan Bakü-Ceyhan petrol ve Trans- Hazar Doğal Gaz Hatlarını siyasi ve hukuki araçlar kullanarak engellemek, bu güzergâhların gerçekleşmesini engelleyecek yeni boru hatları projelerini hazırlamak, en kısa zamanda bu projelerin inşasını tamamlamak ve Orta Asya ve Kafkas Devletleri’ne enerji kaynaklarını ihraç edebilecekleri yeni imkânlar sunmak olmuştur. Bu sayede Rusya bir yandan enerji kaynaklarını dünya piyasalarına sevkiyatında avantaj yakalamayı, öte yandan da mevcut Doğu-Batı projelerinin kısa ve orta vadede gerçekleşmesini önlemeyi düşünmektedir.
Rusya’nın Azeri petrollerine ihtiyacı olmadığı halde Azeri petrollerinin kendi ülkesinden geçmesini istemesindeki ve Kafkasya’nın ekonomik ve politik yaşamına müdahale etmek istemesindeki amaç budur. Rusya bölgedeki ekonomik ve askeri varlığını sağlamlaştırmak için “yakın çevre” adını verdiği yeni bir güvenlik politikası oluşturmuştur. Rusya; Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Azerbaycan ile ilişkilerini geliştirerek yeni çok taraflı projeler hazırlamıştır. Bu projeler içerisinde Rusya en çok Mavi Akım projesine önem vermektedir. Çünkü Rus Gazprom firması, Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacını karşılamanın yanı sıra Türkiye kanalıyla Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerinin enerji ihtiyaçlarını karşılamayı hesaplamaktadır.
2002 yılının Aralık ayında başlayan Mavi Akım Projesi Rusya’dan başlayıp Karadeniz’in altından doğrudan Türkiye’nin Samsun Limanı’na ve oradan da Ankara’ya ulaşacak olan boru hattının döşenmesinden ibarettir. Rusya’dan Türkiye’ye doğalgaz satılmasını öngören bu proje aynı zamanda Bakü-Ceyhan hattı konusunda Rusların itirazlarını hafifletmeye yöneliktir. Rusya Mavi Akım Projesi’nin kapasitesini ileriki dönemlerde yıllık 30 ile 50 milyar metreküpe çıkarmayı planlamaktadır.
Özellikle Orta Asya ülkelerinden alınacak doğal gaz, bu hat kanalı ile dünya piyasalarına sunulacaktır. Gazprom yetkilileri, Mavi Akım Projesi’ni, İran ve Türkmenistan hatlarından önce inşa ederek bu hatların önünü kesmeyi de arzu etmektedir. Böylece bir yandan Hazar Havzası enerji kaynaklarının Doğu-Batı hattından dünya piyasalarına akmasını önleyecek diğer yandan Doğu Avrupa pazarını da kaybetmemiş olacaktır. Zaten Doğu Avrupa ülkelerine daha fazla gaz satışı gerçekleştirmek için Rusya Trans- Bulgaristan Doğal Gaz Hattı’nı inşa etmeye çalışmaktadır.
Bu çalışmaların neticesinde Rusya Gazprom firması dünyanın en büyük gaz ihraç eden firması haline gelirken, Rusya Dünya enerji sektöründeki yerini sağlamlaştıracak ve Hazar Enerji Havzası’nın dünya piyasalarına sunulması konusunda Mavi Akım Projesi gerçekleşecektir. Bu piyasaları kontrol altına alan Rusya bölge politikalarında dünya siyasetinde daha etkili hale gelecektir. Bu nedenle Rusya Karadeniz Ekonomik İşbirliği’nin bölgede daha etkin rol oynamasını etkilemektedir.
Albert Çernişev Mavi Akım’ın yakın bir gelecekte Rus-Türk ekonomik ilişkiler kompleksinin hacminde artışa yol açacağını belirtmektedir. Çernişev’in tahlili doğru olmakla birlikte Mavi Akım’ın Türk-Rus ekonomik ilişkilerinin Rusya Federasyonu lehine daha fazla bozulmasını sağlayacağı açıktır. Türkiye’nin proje ile ilgili bazı çekinceleri bulunmaktadır. Ciddi teknik ve mali sorunların yanı sıra Rusya’nın 1999 yılının Ekim- Kasım aylarında Çeçenistan’a yaptığı saldırı projenin Türk yetkilileri tarafından rafa kaldırılmasına neden olmuştur. Fakat bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen Türk ve Rus hükümetleri tarafından programa göre boru hattının Samsun-Ankara kısmı 2001 yılında bitirilmiştir.
SONUÇ
Sonuç yerine birkaç kelime söylemek gerekirse Hazar Denizi ve bölgesi içinde barındırdığı petrol konusundan Rusya’nın ilgisini çekmiştir. Özellikle dünyada enerji konusunda etkin bir role sahip olmak istemesinden dolayı bu bölge Rusya açısından oldukça önemlidir. Ayrıca Rusya SSCB’den sonra oluşan boşluğu doldurma isteğinden dolayı da bu bölgeyi ve kıyıdaş devletleri etkisi altına almaya yönelik tutum ve davranışlarda bulunmuştur. Zaten hem sınır sorunundaki tutumunu ve özellikle uyguladığı politikaları göz önüne aldığımızda buradaki tek hakim ola çabasının olduğunu görürüz.
Rusya’nın bu bölgedeki emellerini şöyle özetleyebiliriz: 1- Bölgede tek güç olmak. 2- Bölgedeki enerji kaynakları üzerinde tek söz sahibi olmak. Yani Rusya bariz bir şekilde bölgede tek el olma peşindedir. Uyguladığı politikalar ve statü sorununda ortaya attığı tezler hep bu yöndedir. Çünkü Rusya dünyadaki önemli güçlerden biri olma yolunda ilerlemektedir. Bu noktada Hazar, Rusya için hayatî bir öneme sahip olmuştur. Sahip olduğu rezerv bakımından dünya için çok büyük bir öneme sahip olmasa da özellikle bölgesel çapta söz sahibi olmaya yetecek kadardır. Fakat bu rezerv dünyayı yönlendiremese de yönlenmesi konusunda büyük bir öneme sahiptir. Yani sonuç olarak Hazar Bölgesindeki tüm rezerve sahip olan dünya siyasetinde önemli bir söz hakkına sahip olur.
Dostları ilə paylaş: |