He2Lresiz şart muhayyerliğinin tıpkı hezl gibi akdi fâsid kılacağı ve her İki durumda da akdin fâsid olup kabz ile dahi mülkiyet ifa­de etmeyeceği söylenmiştir



Yüklə 0,99 Mb.
səhifə11/23
tarix11.09.2018
ölçüsü0,99 Mb.
#81073
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   23

catholique, s. 52). Hıristiyan inanç esasla­rının özünü baba Tanrı, oğul Tanrı ve Rû-hulkudüs'ten müteşekkil teslîs inancı oluş­turmaktadır.

B) Tanrı İnancı. Hıristiyan teologlan Hı­ristiyanlığı monoteist bir din olarak gör­mektedir. Baba, oğul, Rûhulkudüsten olu­şan klasik teslîs doktrini de monoteist ba­kış açısından yorumlanmaktadır. Bunun­la birlikte bu üç kavrama başvurmadan Hıristiyanlık'taki Tanrı inancını açıklamak imkânsızdır. Fakat kilise her halükârda Tanrı kavramını bir sır olarak kabul et­mekte ve bu konudaki açıklamaları daha çok sembolik bir dille yorumlamaktadır.

Erken dönemlerde Hıristiyanlığın Tan­rı inancı yahudi inançlarını yansıtmaktay­dı. Yeni Ahid, İbrânîce kutsal metindeki Tanrı için kullanılan Elohim kelimesini Grekçe Theos olarak çeviren Yetmişler ter­cümesini (Eski Ahid'in Yunanca tercüme­si) takip etmektedir. Tanrı için kullanılan ikinci kelime. Özellikle Yuhanna İncili'nde "baba" anlamına gelen Ârâmîce Abba'dır. îsâ'nın bizzat kullanmış olması muhte­mel olan bu kelimeyi İncil yazarları Grek­çe'ye Pater şeklinde çevirmişlerdir; Tanrı için bazan da "efendi" anlamında Kurios (Kyrios) kelimesi kullanılmıştır.

Yeni Ahid'deki Tanrı tasviri genel yahu­di anlayışından farklı değildir. O iyilik, ha­kikat ve hikmetin kendisidir (Markos, 10/ 18; Romalılar'a Mektup, 3/5; 16/27). Gök­ler âlemi O'nun tahtıdır; O ebedî olarak kutsaldır; yeryüzündeki her şeyi O kont­rol eder (Matta, 5/34; 23/22; Romalılar'a Mektup, 9/5, 14). Oyaratıcıdır ve hiçbir şey O'nun bilgisinin dışında değildir (Matta, 6/30; 10/29; 19/4; Markos, 13/19; Luka, 12/ 24; Resullerin işleri, 4/24; 17/24; Roma-lılar'a Mektup, 1/18; Efesliler'e Mektup, 3/9; Timoteos'a Birinci Mektup, 4/3; Pet­rus'un Birinci Mektubu, 4/19; Vahiy, 4/11). Yaratıcı olarak 0 yaratılmışlardan ayrı ol­sa bile (Romalılar'a Mektup, 1/25) onlarda mündemiçtir (Efesliler'e Mektup, 4/6). Bu durumda Yeni Ahid'de ne îsâ'nın Tan­rı olduğuna dair ne de teslîs formülasyo-nuna ait bir iz vardır. Pavlus Korintoslu-lar'a Birinci Mektupta (12/4-6) ruh, rab ve Tanrı arasında bir ilişki kurarsa da bu teslîs anlamına gelmez. Öte yandan Mat-ta'da (28/19) ortaya çıkan baba, oğul, ruh üçlüsü de yine teslîs düşüncesini yansıt­maz; yalnızca Gentile misyonu için gerek­li bir düzenlemenin ifadesidir.

İlk dönemde kilisedeki yahudi kökenli Tanrı inancı, yaklaşık I. yüzyılın sonuna doğru Yeni Eflâtuncu felsefenin etkisi ve Gentile topraklarında yaşayan Yunan- Ro-

346

HIRİSTİYANLIK



ma kökenli insanları hiristiyanlaştırma amacının sonucunda şekil değiştirmeye başladı. Böylece Tanrı kavramı biri teslîs, diğeri Tann'nin enkarnasyonu olarak Isâ figürü ile ilişkilendirildi. Kilisenin sır ola­rak kabul ettiği her iki kavramın Hıristi­yanlığa ne zaman ve nasıl girdiği açık de­ğildir. Teslîs anlayışı ile îsâ'nın tanrı ola­rak kabul edilişinin eş zamanda mı yoksa farklı zamanlarda mı birleştirildiği konu­su da karanlıktır. Pavius'taki üçlü formü-lasyon (Korintoslular'a İkinci Mektup, 13/ 14) teslîse atıf yapmaz.

Geleneksel İzaha göre teslîs baba. oğul ve Rûhukudüs olmak üzere üç unsurdan oluşmaktadır. Babanın görevi sevgisi do­layısıyla İnsanlığı yaratmak, oğulun göre­vi insanlığı kurtarmak, Rûhulkudüs'ün görevi ise insanlara inayet bahşetmektir. Birbiriyle bağlantılı çalışan her üç unsur tek bir Tann'yı (Godhead) oluşturmaktadır. Burada önemli olan nokta oğulun aynı za­manda îsâ olmasıdır. Teslîs sürecinin olu­şumunu açıklayabilecek akla en yakın fi­kir, bu formülasyonun "econornic" teslîs-ten (baba, oğul ve Rûhulkudüs'ün fonk­siyonel ayırımı) "essential" teslîse (baba, oğul ve Rûhulkudüs'ün birbirlerinden ya­pısal olarak ayrılması) doğru bir kayış so­nucunda gerçekleştiğini kabul etmek ola­caktır (bk. TESLÎS).

C) Hz. îsâ ve Kristolojik Problemler. Hıristiyanlık'ta Tanrı fikri Kristolojik prob­lemlerle iç içe karmaşık bir durum arzet-mektedir. Bunun en önemli sebebi oğul îsâ'nm aynı zamanda tanrı oluşudur. îsâ'-ya tanrılık isnadının teslîs fikrinin kabu­lünden önce mi yoksa sonra mı olduğu konusu yeterince açık değildir. Fakat Yu-hanna İncili'nde kelâm ve Tanrı fikrinin iç İçe olduğuna bakılırsa isa'nın tanrısal konuma yükseltilişi daha önce olmuştur. Tanrı'nın bedenleşmiş olabileceği fikrine ait en erken metinlerden biri Fılipililer'e Mektup'ta (2/6-11) görülür. Burada îsâ'­nın varlık öncesi (preexistent) yönü vurgu­lanmaktadır. Muhtemelen îsâ'nın İlk ön­ce preexistent bir varlığının olduğu kabul edilmişti; fakat buradan enkarnasyon fik­rine nasıl geçildiği açık değildir. Enkarnas­yon fikrine ilham kaynağı olduğu ileri sü­rülen, Yuhanna İncili'nde logosun beden-lenmiş Tanrı anlamına geliyor olması za­yıf bir ihtimaldir; çünkü Yuhanna İncili gnostiktir ve gnostisizm maddeye olum­suz anlamlar ve nitelikler yüklediği için onun hiçbir zaman insan-tanrı telakkisi­ne götürecek bir fikir öne sürmesi bekle­nemez. Bu noktada da Yuhanna İncili'nin

sadece preexistent bir îsâ'yı kabul ettiği­ni düşünmek gerekir. Her halükârda îsâ'­nın Tanrı'nın ezelî ve ebedî kelâmı (logos) olarak kabul edilişi onun tanrılaştınlma-sına giden kapıyı aralamıştır. Buna göre îsâ tanrı olarak yeryüzüne inmiş ve insan­lar arasında dolaşmıştır.

IV. yüzyıla gelindiğinde kilise teslîse da­yalı bir Tanrı anlayışını ve îsâ'nın da Tan-n'dan bir parça olarak yeryüzünde cisim-leşmiş olduğunu tamamen kabul etmiş­ti. Kilise teslis fikrinin politeizme götür­mesini engellemek için teslîsteki üç unsu­run mahiyetini, onların birliğinden oluşan tek Tanrı'nın mahiyetinden ayırt etme ih­tiyacını duydu. Buna göre Tann'da hem tek bir tabiat {mia ousia) hem de üç kişilik (treis hupostaseis) mevcuttur.

Şüphesiz Hıristiyanlık'ta Tanrı fikrinin oluşum sürecinde yalnızca dış etkenlerin rolü olmamıştır: aynı zamanda İnciller'-de îsâ'ya atfedilen bazı ibarelerin bu sü­recin gerçekleşmesine katkıda bulundu­ğu kesindir. Meselâ İnciller'de îsâ Tanrı'-ya sürekli olarak "babam" şeklinde hitap etmektedir ki onun düşüncesinde en azın­dan Tanrı ve insan arasında mistik bir ya­kınlığın kurulduğu anlaşılmaktadır. Ayrı­ca Pavlus'un îsâ'yı ikinci Âdem, son Âdem (Korintoslular'a Birinci Mektup, 15/45) ve "topraktan yapılmamış biri" olarak takdim etmesi (Korintoslular'a Birinci Mektup, 15/47), onun tanrılaştırmasına giden yolların çeşitliliği hakkında bir fikir vermektedir.

îsâ'nın erken dönemlerden itibaren Tanrı'nın enkarnasyonu olarak kabul edil­mesi, onun yeryüzünde yaşarken bedene bürünmesi dolayısıyla İnsanî özelliğinin mi yoksa ilâhî özelliğinin mi ağır bastığı tartışmasını gündeme getirdi ve bu tar­tışmaların sonucunda genel olarak üç grupta toplanabilecek fikirler üretildi. Bunlardan ilki, bugünkü hıristiyan dünya­sının büyük oranda ittifakla savunduğu îsâ'da hem insanlık hem de ilâhlık unsur­larının eş oranda bulunduğu fikridir (dyot-heletism). Bu genel eğilimin dışında yer alan ve monofizit olarak adlandırılan gö­rüşe göre îsâ'da bulunan insanlık unsuru ilâhlık unsurunun içinde erimiştir ve bun­dan dolayı îsâ'daki tek unsur Hanlıktır (monothelitism). "Subordionist" olarak ad­landırılabilecek gruplar ise îsâ'da ilâhlık unsurunun bulunmadığı ve yalnızca in­sanlık unsurunun bulunduğu fikrini ka­bul etmişlerdir. Bu konuda çıkan Kristolo­jik tartışmalar kilisede bölünmeye sebep olacak kadar mezhep kavgalarına yol aç­mıştır (bk. ÎSÂ).

D) Mesîh İnancı. Hıristiyanlığa göre îsâ yalnızca tanrı değil aynı zamanda Mesîh'-tir. Bu anlamıyla Mesîhlik inancı, daha önce Yahudilik'te yaygınca kabul gören anlayıştan bir hayli farklıdır. Buna göre Mesîh, yeryüzünün sonuna doğru Dâvûd soyundan dünyaya gelecek ve ilâhî krallı­ğı başlatacak olan bir kraldır. İlk hıristi-yanlar Hz. îsâ'yı Mesîh olarak kabul etmiş ve yeryüzünün sonunun geldiğine inan­mışlardı. Fakat îsâ'nın ölümünden itiba­ren beklenen kıyametin vuku bulmama­sı neticesinde Mesih'in ikinci gelişi doktri­ni benimsenmiş ve kıyametin gelecekte­ki bir tarihte gerçekleşeceği kabul edil­miştir (bk. MESÎH).

E) Şer Problemi ve Şeytan. Hıristiyan­lık öncesi yahudi düşüncesinde şer mese­lesi genellikle doğru yoldan veya Tanrı'-dan sapma ile ilişkilendirilmiş, fakat hay­rı temsil eden Tanrı'nın karşısına ikinci derecede bir güç olarak konmamıştır. Çok açık olmamakla birlikte Yahudilik şerrin kökenini günah kavramıyla İrtibatlandır-mıştir. Bununla birlikte Hıristiyanlık şerri şeytanın bir fonksiyonu olarak kabul et­miş ve tamamen olmasa bile kişileştir-miştir (Petrus'un Birinci Mektubu, 5/8-9; Yuhanna'nın Birinci Mektubu, 5/19; Va­hiy, 2/9-10). Fakat şeytanın gücü Tanrı ta­rafından sınırlandırılmıştır ve onun ken­di başına herhangi bir gücü yoktur (Mat­ta, 12/26-28; Luka, 11/18-20; Yuhanna, 12/31).

III. yüzyıldan itibaren gnostisizm ve Ma-nişeizm'in etkisiyle birlikte şeytan ve Tan­rı arasındaki zıtlık artarak vurgulanmış­tır. Şeytanın Tanrı'nın rakibi olarak yeryü­zündeki kötülüklerin kaynağını teşkil et­mesi ve kurtuluşun şeytanın planını boz­makla elde edilebileceği inancı reform­cular tarafından açık bir şekilde formüle edilmiştir. Aydınlanman hıristiyan teolog­lar ise şeytanın kişilik olarak varlığını ka­bul eden geleneksel hıristiyan düşünce­sini reddederek şeytanı soyut bir kavram biçiminde düşünmüşlerdir.

Yeni Ahid'de "diabolis" (devil) ve "sate-nas" şeklinde geçen şeytan tabiat üstü Özelliklere sahip bir varlıktır; insanları al­datır, kışkırtır ve doğru yoldan sapmala­rına sebep olur (Matta, 4/1; 13/39; Luka, 4/1; 8/12; Yuhanna, 13/2; Resullerin İşleri, 10/38; Efesoslular'a Mektup, 4/27; 6/11; Timoteos'a Birinci Mektup, 3/6-7). Onun idaresine giren kişi şeytan veya şeytanın çocuğu olarak adlandırılır (Yuhanna, 6/70; 8/44). Ölümün gücü onun elindedir (ibrâ-nîler'e Mektup, 2/14). O her ne kadar bu dünyanın kralı ise de Mesîh onu yenecek-

347


HIRİSTİYANLIK

tir (Matta, 25/31; Yahuda'nın Mektubu, 9; Vahiy, 2/10; 12/9). Hıristiyan ahlâkında şeytanın fonksiyonu geniş bir alana yayıl­mıştır. Buna göre şeytan günah, tarih ve kurtuluş kavramlarını ilişkilendiren bir rol oynamaktadır. İlâhî planın bir parçası olarak şeytan günaha sebebiyet vermiş, günah şerri oluşturmuş, şer tarihî süreci başlatmış, kurtuluş ise bu süreci tersine çevirerek Mesîh aracılığıyla önce tarihi, şer ve günahı, son olarak da şeytanı ye­nerek insanı ilâhî konumuna geri getir­miştir. Bu ahlâkî formül aynı zamanda hıristiyan teodisesinin temelini oluştur­maktadır.

F) Âhirete İlişkin İnançlar. Kurtuluş

kavramına yaptığı vurguya paralel olarak ölümden sonraki hayatın tasviriyle çok fazla ilgilenmeyen Hıristiyanlık, bu konu­da daha ziyade yahudi düşüncesine has ilâhî krallığın kurulması ve Mesîh'in hâki­miyeti inancı üzerinde durmuştur. Buna göre insanların Tanrı tarafından yargıla­nışından önce yeryüzünde kıyamet kopa­cak ve Mesîh'in idaresinde ilâhî krallık ku­rulacaktır. Kurtuluşa ermiş olanlar veya hıristiyanlar sonsuz bir ilâhî hayata maz-har olacaklar, günahkârlar ise cehenne­me gideceklerdir (bk. âhir zaman: ce-

HENNEM; CENNET). BİBLİYOGRAFYA :

J. A. O'brien, ünderstanding the Cathotic Faİth, New York 1959; S. E. Johnson. "Christ", /DB, I, 563-571 ;P. L. Hammer. "Devli", a.e.. I, 838; S. J. DeVries."Evil", a.e.r II, 182-183; T. H. Gaster, "Satan", a.e., IV, 224-228; E. Benz, The Eastern Orthodox Chıırch (trc. R.-C. Winston), Mew York 1963, s. 20-40; Catechism of the Cath­otic Church, London 1994; G. O'Collins. "Jesus", ER, VIII, 15-28; A. Sharma, "Satan", a.e., XIII, 81-84; C. M. La Cugna. "Ttinity", a.e., XV, 53-

57- rrı

mi MehmetAydın



V. MÂBED ve İBADET

Hıristiyanlığın ilk zamanlarında gerek mâbed şekli gerekse ibadetin nasıl yapıl­dığı konusundaki bilgiler sınırlıdır, somut tarihî veriler II. yüzyıldan önceye gitmez. Bununla birlikte özellikle Yeni Ahid'deki bazı ifadeler dolaylı da olsa birtakım bil­gilerin elde edilmesine yardımcı olmakta­dır. Her şeyden önce ibadet ve ibadet me­kânı olarak ilk hıristiyanların yahudi gele­neğini takip ettiği bilinmektedir. Resul­lerin İşleri'ndeki (2/46) ifade, ilk hıristi­yanların ibadet tarzlarının yahudi gelene­ğine sıkıca bağlı olduğunu kanıtlar. 1. yüz­yılın sonuna doğru tedricî bir şekilde ge­lişmekte olan yahudi-hıristiyan çekişme­sinin hızlanması, hıristiyanların kendile­rine ait bir ibadet sistemi geliştirmeleriy-

San Marko Kilisesi - Venedik / İtalya

le sonuçlanır. Fakat bu kopuşa rağmen hıristiyanlar yahudi ibadet şekillerini ter-ketmemişlerse de içerik olarak tamamen değiştirilmiştir. Tapınağın îsâ'nın bedeni­ne ve bir putperestin Yahudiliğe girişin­de yapılan vaftizin hıristiyan vaftizine dö­nüşmesi eski tarzın yeni içeriğine verile­bilecek iki örnektir. Bu dönüşümün en önemli sebebi, şüphesiz yeni doğan Hıris­tiyanlığın Gentile (yahudi olmayanlar) topraklarında yayılmasının kolaylaştınl-masıydı. Kilise açısından değerlendirildi­ğinde hıristiyan teologlar bu Helenieş-me'yi hiç de garip görmediler; onlar için Helenleşme, vahyin tekâmülü prensibin­den hareketle ilâhî bir planın parçasını teşkil ediyordu.

A) Mâbcd. Hıristiyan âleminin büyük bir çoğunluğu ibadet mekânı olarak Türk­çe'de kilise denilen mimari mekânları kullanmaktadır. Kilise kelimesi Yeni Ahid'-de Grekçe formda ekklesia olarak geçer ve iki ayrı anlam taşır. Bunlardan ilki iba­detlerin yapılacağı yer ve cemaattir {Re­sullerin İşleri, 11/26; Romalılar'a Mektup, 16/5; 12/5; Korintoslular'a Birinci Mektup, 11/18; 14/4, 5, 19, 28, 34. 35; Koloseliİer'e Mektup, 4/15). Buna göre kilise hıristiyan imanını benimseyenlerin meydana getir­diği topluluğu, dinî cemaati belirtmekte­dir. İkinci anlamı ise daha çok hıristiyan geleneğinin bütününü ifade eder, bu du­rumda kilise ve Hıristiyanlık birbirinin ye­rine kullanılabilen kavramlardır. Grekçe ekklesia kelimesi İbrânîce'de kanalın (si­nagog) tam karşılığıdır. Ârâmîce'si keha-la, kenistadır. İlk hıristiyanlar ibadet ye­ri olarak sinagoga gidiyorlardı. Fakat Hz. îsâ'nın semaya urûcundan sonra vuku bulan olaylar neticesinde hıristiyan cema­at yavaş yavaş kendine ait değişik toplan­ma yerleri oluşturdu. Yaklaşık 80 yılında yahudilerin hıristiyanlan sinagoglara sok-

mama karan almasından sonra hıristi­yanlar kendilerine ait mekânlarda ibadet etmeye başladılar. Bu ilk toplanma yerle­ri büyük oranda özel evlerdi. Ayrı bir mi­mari mekân olarak ilk kilise Suriye'deki Dura Europos'ta bulunmuştur {III. yüzyı­lın ilk yarısı). Hıristiyanlar Milan fermanı ile (313) açıkça ibadet yapma imkânına kavuşunca çok sayıda bağımsız kilise bi­nası inşa etmeye başladılar. Mimari bir unsur olarak kilise putperest Roma bazi­likasından esinlenilerek yapılmış. Batı ki­lisesi uzun bazilika tipine sadık kalırken Doğu kilisesi merkezî plana önem vererek kubbeli bazilika tipini kullanmıştır. Kilise mimarisi zamanla zemin planı açısından bazilika tipini koruduysa da gerek iç ge­rekse dış planında büyük değişikliklere uğramıştır.

İbadet fonksiyonu açısından kilise esas olarak "apsis" ve "nave" (navos) denilen iki bölüme ayrılır. Kilise içerisinde iba­det yapılırken yönelinen mekâna apsis denir ve genellikle girişin tam karşısında bulunur. "Altar" adını alan ve kilisenin en kutsal kısmı olan sunak buradadır. Altar bir anlamda Hz. îsâ'nın kurban oluşunun sembolüdür. Bir masa şeklinde olan alta-ra yalnızca yetkili din adamları yaklaşabi­lir. Evharistiya sakramenti, üzerine çar­mıha gerilmiş îsâ figürü konulan altar üzerinde icra edilir. Vaftiz kurnaları, vaa­zın yapıldığı kürsü ve çarmıha gerilmiş îsâ motifi de apsiste bulunur. Kilisenin fonksiyon açısından ikinci önemli kısmı ibadet için gelenlere ayrılmış olan nave bölümüdür. Nave, genellikle sütunlar ve­ya çeşitli türden bölmelerle üç ana parça­ya ayrılmıştır. Kiliselerde altar naveye hâ­kim olacak şekilde inşa edilmiştir; nave hiçbir zaman altarın etkisini gölgeleyecek şekilde yapılmaz. Nave "narteks" denilen bir geçişle giriş kısmına bağlanır. Erken

Trabzon Ayasofyası

348

HIRİSTİYANLIK



Bizans dönemine ait Sümela Manastırı - Trabzon

dönemlerde kiliseye yeni dahil olanlar iba­det için ancak narteKse kadar girebilir­lerdi.

B) İbadet (ütürji). Batı dillerinde ibadet karşılığında kullanılan liturgy (Iiturgie), Grekçe "umuma ait faaliyet" anlamına ge­len leitourgiadan türetilmiştir. Bu kelime Hıristiyanlık'ta toplu halde yapılan ibadet­leri ve âyinleri belirtmek için kullanılır. İbadet esnasında cemaat, Tfcnrı'nın be-denleşmiş hali olarak düşünülen kilisede Tanrı adına ve O'nun için hizmet görürler. İbadetlerin daha iyi yapılabilmesi için kut­sal kitabın kusursuz okunup anlaşılması­na katkıda bulunduğu düşüncesiyle Rû-hulkudüs'e önemli bir yer verilir. Bugün Doğu. Roma Katolik, Lutherci, Anglikan, Reform ve Puriten litürji olmak üzere altı çeşit litürji vardır. Bunların arasında, iba­det sırasında kullanılan dilden din adam­larının giydiği özel elbiselere kadar bir di­zi fark bulunmaktadır.

Hıristiyanlıkta genel olarak sakrament-lerin yanında günlük, haftalık ve yıllık ol­mak üzere dört çeşit ibadet vardır. Sak-ramentler. Latince'de "and, yemin, bağ" anlamında sacramentumdan gelen sac-rament "dinî âyin" demektir. II. Vatikan Konsili'nin "Kutsal İbadetler Yasası"nda sakramentlerin amacının insanı kutsal­laştırmak olduğu açıklanmıştır. Sakra-mentler, bizzat Hz. îsâ tarafından tesis edilen kurumlara ve onun yaşamış oldu­ğu tecrübelere kilise aracılığıyla katılmak anlamına gelir ve iman etmenin işareti sayılır. Ortodoks ve Katolikler'e göre sak­ramentlerin sayısı yedidir: Vaftiz, Evha-ristiya, kuvvetlendirme, evlilik töreni, ruhbanlık sırrı, günah itirafı ve tövbe, hasta yağı. Protestanlar ise sadece vaftiz­le Evharistiya'yı kabul ederler. Quakerler gibi bazı küçük Protestan grupları sakra­mentlerin iman akîdesi olduğuna inan-

mazlar, öte yandan kilise tarafından bazı manevî kazançlar sağlamak amacıyla be­lirlenen ve "sakramentar adı verilen, yu­karıdakilere göre daha düşük derecedeki kutsal eylemler de vardır. Özellikle Katolik kilisesinde Önem taşıyan sakramentalle-rin başında kutsama, dua etme ve ölüm­le ilgili törenler gelir (bk. CENAZE; dua).

a) Vaftiz (Baptism). Baptİsm kelimesi Grekçe'de "suya daldırmak" anlamında baptismadan gelir. Hıristiyan geleneğine göre (Baptist mezhebi hariç) her hıristi-yan bebek ya bütünüyle suya sokularak veya üzerine su serpilerek vaftiz edilir. Vaftiz günahlardan temizlenmenin, Hı­ristiyanlığa girişin simgesidir. Bunun için çocuklar ve Hıristiyanlığı din olarak seçen yetişkinler bu dine vaftizle kabul edilir. Vaftiz geleneğinin Hıristiyanlık öncesi Ya-hudilik'te de yaygın olduğu bilinmektedir. Yeni Ahid'de geçen Vaftizci Yahya bu ge­leneğin bir ifadesidir. Resullerin İşleri'n-de (2/38,41, 19/4) vaftiz Rûhulkudüs'ün insana inayeti ve insanın tövbe edişiyle ilişkilendirilir. İnciller'de ise Yahya'nın yap­tığı vaftiz türü tövbe ile irtibatlandınla-bilirse de esasta Tanrı krallığıyla ilgilidir (Matta, 3/1-i 7, 11/2-15). Yuhanna'ya gö­re (4/21 Hz. îsâ hiçbir zaman vaftiz etme­miştir. Korintoslular'a Birinci Mektup (1/ 10-18) göz önüne alınırsa Pavlus vaftizi temel bir âyin olarak görmez. Katolik ki­lisesi vaftiz sakramentinin menşeini Hz. îsâ'nın dirildikten sonra verdiği, "Gidin ve bütün milletleri Baba. Oğul, Rûhulku-düs adına vaftiz edin" emriyle ilişkilendi­rin Matta, 28/19-20). Vaftiz sırasında be­bek üç defa suya sokulur yahut üzerine üç kere su serpilir. Bu esnada rahip Kato­lik litürjisinde, "Seni Baba, Oğul, Rûhul-kudüs adına vaftiz ediyorum"; Doğu litür­jisinde. "Tanrı'nın hizmetçisi. Baba, Oğul. Rûhulkudüs adına vaftiz ediliyorsun" ifa­desini kullanır. Vaftiz edilen kişi kutsal yağla yağlanır, saçları haç şeklinde kesilir ve vaftiz kurnası etrafında rahibin eşliğin­de üç defa döndürülür. Seremoni Yeni Ahid'den okunan parçalarla (Romalılara Mektup, 6/3-11; Matta, 28/16-20) sona erer. Protestanlar vaftiz sakramentini ka­bul ederlerse de Calvinci ve Zvvinglici çev­relerde vaftizin önemi azalmış. Quaker-ler'de ise tamamen reddedilmiştir.

b) Evharistiya (Eucharist = ekmek-şarap âyini). Latince'de missa (mass, messe) şeklinde geçen evharistiya, kilisenin kut­ladığı en eski sakrament olarak hıristiyan ibadetinin temelini teşkil eder. Bu sakra-mentin bir fenomen olarak temel unsu­ru yemekte ortaya çıkar. Hz. tsâ şâkirdle-

riyie yediği "son akşam yemeğpnde onla­ra bir parça ekmek ve şarap vererek ek­meğin kendi bedeni, şarabın da kendi ka­nı olduğunu söyler (Matta, 26/26-29; Mar-kos, 14/22-25; Luka, 22/14-20). İşte bunu yâdetmek üzere rahip kutsadığı şarabı ve ekmeği litürjik yemekte bulunanlara verir; böylece temsilî bir yemek yenilmiş olur. Menşei Yeni Ahid'e çıkarılan bu sak­rament, Hz. îsâ'nın ölmeden önce havâ-rileriyle paylaştığı son akşam yemeğini anma ve tekrarlama anlamı taşıyor gö­rülse de erken kilisede bu âyin Mesîh ta­rafından başlatılacak ilâhî kıratlığı sem­bolize etmekteydi. Mesîhî ziyafet sofrası geleneğinin daha önceleri Yahudilikte de bulunduğu göz önüne alınırsa (Mezmur-lar, 23/5; İşaya, 25/6; Tsefenya, 1/7; Enoch, 62/14) kilisede biryahudi etkisinden bah­setmek mümkün görünmektedir. Bugün kilise bu sembolik açıklamanın yanında Evharistiya âyininin aynı zamanda Hz. îsâ'nın yeniden dirilmesini de temsil etti­ğini ileri sürer. Evharistiya'nın icrasında inananların birlikte sembolik yemek ye­mesi ve bu yemeğe eşlik eden âyinlerin yerine getirilmesi şeklinde iki ana süreç vardır. Kiliselerde icra edilen bu âyin dai­ma piskoposlarca veya onu temsil eden bir rahip tarafından idare edilir. Katolik­ler "mass" dedikleri bu âyini her gün. Or­todokslar pazar günü, Protestanlar ise yılın bazı dönemlerinde Kutlarlar (ayrıca bk. ÂYİN).

c) Kuvvetlendirme (Confirmation). Kişi­nin kiliseye kabulü, imanın teyit edilmesi ve güçlendirilmesi amacını taşıdığı için böyle adlandırılan bu sakramentin köke­ni Resullerin İşleri'ndeki bazı ifadelere da­yandırılır (8/14-17; 19/1-7). Buradaki anla­tım esas alınırsa sakramentin aslı Rûhul­kudüs'ün inayet bahşetmesi için dua et­meye dayanır. Kuvvetlendirme esasta vaf­tiz töreninden hemen sonra yapılmaktay­dı. Trent Konsili ise çocuğun ancak akıl çağına geldikten sonra "güçlendirilebile-ceği" fikrini kabul etti; bu yaş Hıristiyan­lık'ta yedidir. Bu sakramentle kişi, yetiş­kin bir hıristiyan olarak üstlendiği top­lumsal sorumluluğu taşımaya çağrılmak­tadır. Açılış duasından sonra görevli din adamı (piskopos, onun olmadığı durum­larda rahip) yüzünü adaylara döner, elle­rini onlara doğru uzatır ve T^nn'nın Rû-hulkudüs'ü onlara göndermesi için dua eder. Adayların alnına haç çıkarılarak okunmuş yağ sürülür.

d) Tövbe (Penitence). Doğu ve Batı kili­selerinde bir sakrament olarak kabul edi­len tövbe "işlenen günahlar karşısında

349

HIRİSTİYANLIK



Tanrı'dan mağfiret dileme" anlamına ge­lir. Katolik kilisesi, hasta yağlama ile bir­likte tövbeyi de "iyileştirici" sakrament olarak gösterir. Tövbe, hatalar için af di­leme ile birlikte tövbe eden kişinin kilise­ye yeniden katılması anlamına da gelir. Kökeni Yeni Ahid'deki metinlere çıkarılsa bile (Matta, 6/12; Luka, 11/4) son şeklini yüzyıllar içerisinde alan bu sakramentin uygulanmasına ait en erken referanslar Didache, I. Clement ve Hermas'm Ço-ban'ında bulunur. "Günah çıkarma" diye de bilinen bu sakrament tövbe etmek ve bağışlanmak şeklinde iki ayrı aşamayı içe­rir. Başlangıçta kamu Önünde yapılan töv­be yani günah ikrarı zamanla kilisede özel kabinlerde yerine getirilmeye başlandı. Tövbe etme aşamasından sonra, tövbenin kabul edilip günahın bağışlanması süreci­ni içeren ve bir yetkili gözetiminde yapılan bağışlama işlemi gelir. Batı'da piskopos. Doğu'da piskoposun görevlendirdiği yetki­li Hz. îsâ adına bağışlama işlemini gerçek­leştirir. Bizzat Hz. îsâ adına havarilere ba­ğışlama yetkisi verilmiştir: "Göklerin me-lekûtu anahtarlarını sana vereceğim: yer­yüzünde bağışlayacağın her şey göklerde bağışlanmış olur ve yeryüzünde çözece­ğin her şey göklerde çözülmüş olur" (Mat­ta, 16/19). Lateran Konsili'nde (1215} şah­sî tövbenin yılda hiç olmazsa bir defa ya­pılması gerektiği kararlaştırıldı. Trent Konsili. tövbe sakramentinin vaftiz son­rası günahların affı için zorunlu olduğu­nu ileri sürdü. Oruç, dua ve sadaka ver­mek gibi tövbe de bir ön hazırlıkla gerçek­leştirilir; geleneğe göre bunun için en uy­gun gün cumadır.

e) Evlilik (Matrimony) Töreni. Dünyaya yeni bir hıristiyan gelmesine imkân vere­cek bir müessese olmasından dolayı evli­lik kilise tarafından sakrament seviyesi­ne çıkarılmıştır. Böyle bir evlilikten doğan çocuk yeni bir hıristiyan ailenin oluşma­sını temin ederek îsâ Mesih'in yeryüzün­deki varlığının devamına katkıda buluna­caktır. Ayrıca Katolik kilisesi, îsâ'nın Ca-na'daki düğüne katlısını onun evliliği kut-sayışı olarak yorumlar. Latin âyinlerinde evlilik geleneksel olarak Evharistiya sıra­sında icra edilir. Böylece eşler, aralarında gerçekleştirdikleri bedensel birliğe îsâ Mesih'i de dahil etmiş olurlar. Rahip gö­zetiminde kilisede icra edilen evlilik töre­ni kutsal kitaptan okunan parçalar, taraf­ların birbirlerini eş olarak kabulü ve rahi­bin de bu evliliği kabul ettiğine dair beya­nı ile sona erer. Hıristiyanlık'ta evliliğin hayat boyu süren bir taahhüt olduğu ka­bul edilir. Bu sebeple Katolik ve Ermeni


Yüklə 0,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin