Ah, ben kendimin nasıl biri olduğuna şaşırıyorum; Sen, seven, kanını döken, ölen Kuzu,
Bu gizemi defalarca inceleyebilirim, ama bu, seni daha çok sevmem için beni yine de harekete geçirmez.
Ya da bir başka kişinin sözleri ile kendimize şunu sormamız gerekir:
Ey Mesih, ben bir insan değil bir taş mıyım ki, Senin çarmıhının yanında durabileyim
Ve kaybettiğin kanının damlalarını teker teker sayıp da ağlamayayım?
Emmaus yolundaki iki öğrenci gibi, gözlerimiz kapalıdır. Peçenin kaldırılacağı ve kırılmış ekmeğin ve dökülmüş şarabın müthiş anlamını göreceğimiz o zamanı yüreklerimizi yakan bir arzu ile özleriz.
19 Nisan
“Tanrının Oğlunun adına iman eden sizlere sonsuz yaşama sahip olduğunuzu bilesiniz diye bunları yazdım.” (1.Yuhanna 5:13)
Bazılarımız bu ayet için Tanrıya sonsuza kadar müteşekkir olacağız, çünkü bu ayet bize kurtuluş güvencesinin ilk sırada yer aldığını ve bize duygularımız aracılığı ile değil, öncelikle Tanrının Sözü aracılığı ile geldiğini öğretti. Kutsal Kitap diğer nedenler ile birlikte bu nedenle de yazıldı, öyle ki, Tanrının Oğlunun adına iman edenler sonsuz yaşama sahip olduklarını bilsinler.
Güvence, duygular aracılığı ile gelmediği için müteşekkir olabiliriz, çünkü duygular her geçen gün ile birlikte iniş ve çıkışlar gösterirler. Tanrı, canın şu sözleri söylemesini istemez, ‘Teşekkürler Tanrım, çok iyi hissediyorum/aksine, gözlerini bir başka yöne İsa’ya ve O’nun Sözüne çevirir. Biri bir kez Martin Luther’e “Günahlarının bağışlandığını hissediyor musun?” diye sorduğunda, Martin Luther ona şu yanıtı verdi: “Hayır, ama nasıl göklerde bir Tanrının olduğundan emin isem, aynı şekilde günahlarımın bağışlandığından da eminim. Çünkü duygular gelirler ve duygular gelirler/ ve duygular aldatıcıdır/benim teminatım Tanrının Sözüdür/inanılacak tek gerçek Tanrının sözüdür.” C.I.Scofield bize şu gerçeği hatırlatır: “Aklanma Tanrının düşüncesinde meydana gelir, imanlının sinir sisteminde değil.” H.A.Ironside her zaman şöyle derdi: “Ben, kendimi mutlu hissettiğim için kurtulduğumu bilmiyorum. Ama kendimi mutlu hissediyorum, çünkü kurtulduğumu biliyorum.” Ve Ironside Tanrının yazılı Sözü aracılığı ile kurtulduğunu biliyordu.
Ruh’un kendisi bizim ruhumuz ile birlikte Tanrının çocukları olduğumuza tanıklık eder (Romalılar 8:16), Kutsal Ruhun bize öncelikle Kutsal Yazılar aracılığı ile tanıklık ettiğini hatırlamamız gerekir. Örneğin, Yuhanna 6:47 ayetinde şunu okuruz: “Bana iman edenin sonsuz yaşamı vardır.” Sonsuz kurtuluşumuz için Mesih’e güvenmiş olduğumuzu biliriz. Bizim cennet konusundaki tek umudumuz O’dur. Bu nedenle, Tanrının Ruhu bize bu ayet aracılığı ile Tanrının çocukları olduğumuz konusunda tanıklık eder.
Elbette bu konuda teminat aracı olan başka konular da vardır. Kurtulduğumuzu biliriz, çünkü kardeşlerimizi severiz; çünkü günahtan nefret ederiz ve doğru davranırız; çünkü Tanrının Sözünü severiz ve çünkü içimizden dua etmek gelir. Ama kurtuluş güvencemizin ilk ve temel aracı en kesin ve tek güvenilebilir teminat olan Tanrının Sözüdür. George Cutting akıllardan silinmeyen eseri, Safety, Certainty and Enjoyment (güvence, Kesinlik ve Tadını Çıkarma) adlı kitabında yazdıklarında çok haklıdır: “Bizi güvenli kılan kandır; bizi emin kılan Söz’dür.”
20 Nisan
“Eğer bu lütuf ile olmuş ise, iyi işler ile olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar.” (Romalılar 11:6)
Eğer bir kişi iman eder etmez hemen lütuf öğretişinde köklenir ise, kendisini daha sonraki yaşamda karşılaşacağı pek çok sorundan kurtarmış olur. Kurtuluşun Tanrı lütfunun karşılıksız bir armağanı olduğunu ve bu lütfun yalnızca onu hak etmeyenlere değil, ama aynı zamanda aslında lütfun tam aksini hak edenlere verildiğini anlamak çok önemli bir temel noktadır. Bir insanın sonsuz yaşamı kazanmak için yapabileceği hiç bir çaba mevcut değildir. Lütuf, kişisel çaba gayretlerini ve düşüncelerini tamamen terk etmiş olan ve doğru olma konusundaki istekleri için yalnızca Kurtarıcının doğruluğuna güvenenlere verilir.
Eğer kurtuluşun tamamen lütuf olduğunu anlar isek, o zaman tam güvenceye sahip olabiliriz. Kurtarılmış olduğumuzu bilebiliriz. Eğer kurtuluş çok az bir derece de olsa bize ve sefil çabalara bağımlı olsa idi, o zaman kurtulduğumuzdan asla emin olamazdık. Yeterince iyi ya da doğru işler yapıp yapmadığımızı bilemezdik. Ama kurtuluş Mesih’in tamamladığı işe bağlı olduğu zaman, bizi rahatsız edecek herhangi hiç bir kuşku olamaz.
Aynı şey sonsuz güvenliğimiz için de geçerlidir. Eğer devam eden güvencemiz, dayanmak için herhangi bir şekilde bizim gücümüze bağlı olmuş olsa idi, o zaman bu gün kurtulup yarın yine kaybolabilirdik. Ama güvenliğimiz Kurtarıcımızın bizi kurtarma gücüne bağlı olduğu sürece, sonsuza kadar güvenlik içinde olduğumuzu bilebiliriz.
Lütuf altında yaşayan kişiler asla günahın çaresiz piyonları değildirler. Günah, yasa altında olan kişiler üzerinde egemenlik sürer, çünkü yasa onlara ne yapmaları gerektiğini söyler, ama söylediğini yapmaları için onlara güç vermez. Lütuf, kişiye, Tanrının önünde mükemmel bir duruş sağlar ve ona çağrıldığı şekle uygun olarak yürümesini öğretir. Söylediği şeyi yapabilmesi için içinde konut kurmuş olan Kutsal Ruh ona gerekli gücü sağlar ve bunu yaptığı için onu ödüllendirir.
Lütuf altında yaşayan biri için hizmet etmek, yasal bir esaret değil, sevinçli bir ayrıcalık haline gelir. İmanlı korku aracılığı ile değil sevgi ile teşvik edilerek yönlendirilir. Kurtarıcının kurtuluş sağlamak için ne gibi acılar çektiğini hatırlamak, kurtarılmış günahkara yaşamını adanmış bir hizmete dökmesi için esin verir.
Lütuf aynı zamanda şükretme, tapınma, övgü ve hayranlık esinleyerek yaşamı da zenginleştirir. Kurtarıcının kim olduğu hakkındaki bilgi, doğamız ve davranışlarımız itibarı ile günahkar olduğumuzu bilmek ve O’nun bizim uğrumuza yaptığı her şey yüreklerimizin O’na sevgi dolu bir hayranlık ile akmasına neden olur.
Tanrının lütfu gibi önemli olan başka hiç bir şey yoktur. Tanrının lütfu O’nun tüm niteliklerinin tacındaki en değerli mücevherdir. Tanrının egemen lütfunun gerçeğinde temellenin ve o zaman bu lütuf tüm yaşamınızı değiştirecektir.
21 Nisan
“Öğrenci öğretmeninden üstün değildir, ama eğitimini tamamlayan her öğrenci öğretmeni gibi olacaktır.” (Luka 6:40)
Rab İsa bu bölümde Onikiler’e şu önemli noktayı hatırlattı: diğer kişileri öğrencileri olarak yetiştirmek üzere gittikleri zaman, öğrencilerinin ruhsal yaşamlarında kendilerinin elde ettiklerinden daha büyük bir ilerleme bekleyemezler. Başka bir deyişle, diğer kişiler üzerindeki olumlu etkimizin derecesi, bizlerin ne olduğumuz ile sınırlıdır. Ya da O.L.Clark’ın dediği gibi:
Bilmediğinizi öğretemezsiniz;
Gitmediğiniz yere götüremezsiniz.
Kurtarıcı verdiği öğretişi çöp ve mertek öyküsü ile güçlendirmeye devam eder. Bir adam, rüzgarın aniden savurduğu minik bir çöp parçasının gözüne kaçtığı sırada bir harman yerinde yürümektedir. Gözünü ovuşturur, üst göz kapağını çekerek alt göz kapağının üstüne getirir ve arkadaşlarının verdiği tüm iyi niyetli öğütleri yerine getirerek gözüne kaçan çöpü çıkartmaya uğraşır. O sırada ben gözümden çıkıntı halinde dışarı fırlamış bir telefon direği ile onun yanına gelir ve şöyle derim: “Dostum, bak işte geldim, gözündeki küçük çöpü çıkartmam için sana yardım etmeme izin ver.” Belli bir açıda duran başını kaldırarak bana görebildiği gözü ile bakar ve “Sence önce senin gözündeki direği çıkartman gerektiğini düşünmüyor musun?”
Elbette! Bir günahtan kurtulmak için mücadele veren birine ben, eğer benzeri bir günaha zincirler ile daha fazla bağlı bir durumda isem, yardımcı olmam mümkün değildir. Eğer ben kendim Kutsal Yazılara itaat etmedi isem, ona, aynı Kutsal Yazıların buyruğuna itaat etmesi için baskı yapamam. Yaşamımdaki herhangi bir ruhsal başarısızlık, bu belirli konuda konuşmamı engel olarak dudaklarımı mühürler.
Öğrencim mükemmel hale geldiği zaman, yani, ben onun eğitimini tamamladığımda, onun benim ruhsal konumumun bir santimetre dahi yükseğinde olmasını bekleyemem. Benim uzunluğuma gelerek gelişme göstermiş olabilir, ama ben onu bunun ötesine götüremem.
Burada vurgulananlar ile belirtilen, kendimize dikkat etmemiz gerektiğidir. Hizmetimiz, bir karakter hizmetidir. Önemli olan, içerde bulunandır. Güzel ve hızlı konuşabilir ve akıllı olabiliriz, ama eğer yaşamlarımızda ihmal ve itaatsizlik gibi kör noktalar mevcut ise, o zaman diğer kişileri öğrenci olarak yetiştirmek bir körün bir başka köre kılavuzluk etmesine benzer.
22 Nisan
“İsa’nın Rab olduğunu ağzın ile açıkça söyler ve Tanrının O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın.” (Romalılar 10:9)
Bu çok rağbet gören Müjde ayeti, düşmüş bir insanın kabul etmesi çok zor olan iki temel gerçeği – beden alma ve diriliş – tek bir noktada toplar. Bu öğretişleri ve vurguladıkları her şeyi kabul etmeden kurtuluş gerçekleşemez.
Önce İsa’nın Rab olduğunu açıkça söylememiz gerekir, yani, Beytlehem’deki yemlikte doğan bu Kişi’nin beden alan Tanrı olduğunu kabul etmeli ve bunu ağzımız ile söylemeliyiz. Rab İsa’nın Tanrı olduğu, tüm kurtuluş planındaki en önemli gerçektir.
İkinci olarak, yüreğimizde Tanrının O’nu ölümden dirilttiğine inanmamız gerekir. Ancak, bu gerçek, diriliş gibi basit bir gerçekten çok daha büyük bir anlama sahiptir. Bu gerçeğe, Rab İsa’nın çarmıhta Yerimize Geçen Kişi olarak öldüğü gerçeği de dahildir. Bizim günahlarımızın hak ettiği cezayı O ödedi. Bizim sonsuza kadar katlanmamız gereken Tanrının gazabına O katlandı. Sonra Tanrı O’nu üçüncü gün Mesih’in bizim tüm günahlarımız için kurban oluşuna ilişkin Tanrının tam olarak tatmin olduğu ile ilgili bir kanıt olarak ölümden diriltti.
O’nu Rab ve Kurtarıcı olarak kabul ettiğimiz zaman, Kutsal Kitap kurtulduğumuzu söyler.
Ama biri şöyle bir soru sorabilir: “Ağız ile açıkça söylemek neden inanmaktan önce gelir? Önce inanıp sonra ağzımız ile açıkça söylemez miyiz?”
Pavlus, 9. Ayette beden alma ve dirilişi vurgular ve bunların ne şekilde oluştuklarına dair tarihsel düzeni ortaya koyar – önce beden alma ve otuz üç yıl sonra dirilme.
Bir sonraki ayette inanma konusuna ağızla açıkça söyleme konusundan önce yer verir. “Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzı ile açıklayarak kurtulur.” Buradaki sıralama yeniden doğduğumuz zaman gerçekleşir. Önce Kurtarıcıya iman ederiz ve sonra aklanırız. Ve sonra gider zaten elde etmiş olduğumuz kurtuluşu ağzımız ile açıkça söyleriz.
Ayetimiz, saf ve açık sözlü bir sadeliğe sahiptir ve bu konuda uzun süreli bir tazeliği vardır. Bu nedenle şu çocuk şarkısındaki sözlere şaşırmamak gerekir:
Dostları ilə paylaş: |