İsa Rab’dir adlı mesajlarından birinde John Stott şunları anlatır: “Westminster Abbey’de Majesteleri Kraliçe’nin taç giyme töreni sırasında en heyecanlı anlardan biri, tacın Kraliçe’nin başının üzerine konuldu andı ve ayrıca ülkenin baş vatandaşı olan Canterbury Başpiskopos’u Abbey’deki pusulanın her noktasına doğru kuzeye, güneye, batıya ve doğuya doğru dört kez seslendi: “Efendiler, size bu bölgenin kuşku duyulmayan Kraliçesini takdim ediyorum. Ona itaat etmek için istekli misiniz?” Westminster Abbey’in yüksek, uzun ve dar orta kısmından aşağı doğru dört kez evet onayı geldiği zaman, ancak o zaman tacı Kraliçe’nin başına yerleştirdi. “
John Stott daha sonra şu sözleri ekler: “Ve baylar ve bayanlar, ben size bu gece İsa Mesih’i kuşku duymayacağınız Rabbiniz ve Kurtarıcınız olarak takdim ediyorum. O’na itaat etmeye istekli misiniz?”
Bu ısrarlı soru yüzlerce yıldır kulaklarda çınlar durur. Pek çok kişiden yüksek bir evet yanıtı yükselir:” İsa Mesih Rabbimizdir!” Diğer kişilerden yükselen cüretkar karşılık ise: “Bu adamın üzerimizde egemenlik sürmesine izin vermeyeceğiz.” Sıkılmış olan yumruk bir gün açılmaya zorlanacak ve çökmeyen diz de aynı şekilde Adı her adın üstünde olan Ad’a boyun eğecek. Ama buradaki trajedi o zaman çok geç kalınmış olacağıdır. Tanrının lütuf günü sona ermiş olacaktır. Günahkarların Kurtarıcısına güvenme fırsatı ortadan kaybolmuş olacaktır. Rabliği inkar edilmiş olan O, o zaman büyük bir beyaz tahtın önünde oturmuş olarak Yargıçlık yapacaktır.
Eğer O, bu gün sizin Rabbiniz değil ise, o zaman O’nu Rabbiniz olarak kabul edin. O’na itaat etmeye istekli olun!
22 Kasım
“İnsanların ve meleklerin dilleri ile konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bir bakırdan ya da çınlayan zilden farkım kalmaz.” (1.Korintliler 13:1)
Genç bir soprano opera sahnesinde ilk konserini vermişti; bir eleştirmen onun eşsiz performansının, eğer konserinde sevgi ile şarkı söylemiş olsa idi daha da iyi olacağını yazdı..Bu eleştirmen sevginin var olmadığının farkına varmış idi. Genç soprano teknik olarak doğru şarkı söylemişti, ama şarkılarında sevginin sıcaklığı yok idi.
Yaşamımız, her şeyi kurallara uygun olarak yapan kişiler olarak devam eder. İçten, güvenilir, doğru, enerjik ve alçakgönüllü olabiliriz. Ama yine de tüm bu erdemler, eksik olan sevginin yerini tutamazlar.
Çoğumuz, sevgiyi nasıl vereceğimiz ve sevgiyi nasıl alacağımızı bilmek konusunda zor zamanlar yaşarız. Geçenlerde ünlü birinin şu sözleri yazdığını okudum: “bir kişi sevdiği insanlar hakkında ne hissettiğini ifade etmenin dışında her şeyi yapabilir.”
John White, ‘dua eden Kişiler’ adlı kitabında şunları yazar: “yıllarca sevilmekten korktum. Sevgi vermeye karşı değildim (ya da verdiğimin sevgi olduğunu düşünüyordum), ama herhangi biri, bir erkek, bir kadın ya da bir çocuk bana çok fazla sevgi gösterdiği zaman, hemen hastalanıyordum. Ailemizde sevgi konusunda nasıl davranacağımızı hiç bir zaman öğrenmedik. Sevgiyi gösterme ya da kabul etme konusunda pek uzman olduğumuz söylenemezdi. Birbirimizi sevmediğimizi ya da birbirimize olan sevgimizi gösterme konusunda yollar bulamadığımızı söylemek istemiyorum. Ama bizler fazla İngiliz idik. Ben on dokuz yaşında iken ve savaşa gitmek için evden ayrıldığım zaman, babam oldukça beklenmedik bir davranışta bulundu. Ellerini omzuma koydu ve beni öptü. Şaşkınlıktan afallamıştım. Ne söyleyeceğimi bilemediğim gibi ne yapacağımı da bilemedim. Bu durum benim için çok utandırıcı idi, oysa babam için çok üzücü olmuş olmalı.”
Bir gün Mesih’in onun önünde çivi delikli ellerini ona uzatmış olarak durduğuna dair bir görüm gördüm. Önce Mesih’in sevgisini kabul etmek konusunda çaresizlik hissetti. Sonra şöyle dua etti: “Ey Rab, ellerini kavramak istiyorum. Ama yapamıyorum.”
“Bu sözleri izleyen sessizlikte, çevremde örmüş olduğum savunma duvarının giderek kaybolduğuna dair üzerime bir güven hissi geldi ve Mesih’in sevgisinin çevremi sarmasını ve beni doldurmasını öğreneceğimi anladım.”
Eğer çevremizde, sevginin bize ve bizden akışına engel olan savunma duvarları bina etti isek, Rabbin bu duvarları yıkmasına ve bizleri soğuk imanlılar yapan korkulardan kurtarmasına izin vermemiz gerekir.
23 Kasım
“..hainlerin yolu ise yıkıma götürür.” (Süleyman’ın Özdeyişleri)
Eğer hainlerin yolunun yıkıma götürdüğüne ilişkin bir kanıta ihtiyaç duyulsa idi, o zaman yalnızca sıradan bir günlük gazeteye bakmamız yeterli olur idi. Ve bu konuda bol bol örnek görebilirdik. Ben bunu sadece bir tecrübe edinmek için yaptım ve işte elde ettiğim sonuçlar:
Yakalanıp tutuklanmamak için Güney Amerika’ya kaçan ve orada otuz beş yıl yaşayan bir Nazi savaş suçlusu intihar etmişti. Yakalanma korkusu ve akabindeki olası infaz düşüncesi daha fazla yaşamasını çekilmez hale getirmişti.
Yetmiş dört yaşındaki yaşlı bir adam, oğlundan $90.000 para isteyen üç adam tarafından silah zoru ile kaçırılmış idi. Yaşlı adamın oğlu bir uyuşturucu kaçakçısı idi ve polisten ve federal uyuşturucu ajanlarından kaçıyordu.
U.S. House of Representative üyelerinden biri politik bir iyilik ihsan etme vaadi yüzünden rüşvet kabul etmişti ve bu nedenle üyelikten atılmıştı. Görünüşe göre üyelikten çıkartılması kalıcı olacak idi.
Afgan isyancılar istilacı Rus birliklerine karşı savaşmaya devam ederler. Gazetedeki haber, Afganistan yönetiminin ülkedeki tek Hıristiyan kilise binasını buldozer ile yerle bir ettiği gerçeğinden söz etmez. Acaba bu Rus istilası tanrısal bir geri ödeme olabilir mi?
Bir polis şefi yalan yere, arabasının çalındığına dair rapor verdi. Beklentisi sigortadan para almaktı. Kendisine değerli bir memur gözü ile bakılırdı. Ama şimdi şeflik yaptığı polis gücü tarafından tutuklandı ve hakkında soruşturma açıldı.
Bazen bizler de Mezmur yazarı gibi, kötülere imrenme konusunda ayartılırız. Dünya sanki onların istiridyesi gibidir ve her şey onların yararına gelişir. Ama onların kaçınılmaz bir suçluluk, utanç ve korku ifşası hasadı biçecek olduklarını unuturuz. Genellikle şantaj ve zorbalığa uğrama kurbanları haline gelirler. Kendi yaşamlarının ve aile bireylerinin yaşamlarının sona ermesi korkusu ile yaşarlar. Modern ve pahalı koruma sistemlerine sahip olmak zorunda kalırlar. Her zaman tutuklanma, ceza ödeme ya da hapse atılma gibi konular ile yüz yüze yaşarlar. Yaşamları umut ettikleri düş yerine bir kabusa dönüşür.
Bu dersi iyi öğrenmiş olan bir adam, vaiz Sam Jones’a derin bir inanç duyarak şu sözleri söylemiştir: “Kutsal Yazılar’da bir ayet biliyorum ve bu ayetin doğru olduğunu da biliyorum: ‘hainlerin yolu yıkıma götürür.’” Bu adam, günahın bina etmiş olduğu sonuçların kaçınılmaz olduklarını ve had safhada nahoş şeyler olduklarını kanıtlamıştır.
24 Kasım
“Sonra lanet okumaya ve ant içmeye başladı.” (Matta 26:74)
Bir gün bir piskopos bahçesinde tek başına yürüyor ve geçen hafta olan olaylar üzerinde düşünüyordu. Çok utanç verici bir olayın anısı zihninde bir flaş gibi patladığı zaman, düşündüklerini kaba bir şekilde dışarı vurarak yüksek sesle söyledi. Yüksek bahçe duvarının öte tarafında yürümekte olan kilise üyelerinden biri b,r vaize yakışmayan bu sözleri işitti ve kulaklarına inanamadı.
Bu mahrem ağız bozukluğu, Tanrının gayretli pek çok çocuğunun yaşamında yürek parçalayıcı bir denemedir. Yüzlerce kişi bu sinsi alışkanlığın baskısı altında inilti çekerler, bu davranışın Rabbe nasıl saygısızlık ettiğinin ve kişinin yaşamını nasıl kirlettiğinin farkındadırlar. Ancak bu kötü alışkanlığı yenme konusundaki tüm çabaları sonuçsuz kalır.
Hoşa gitmeyen bu sözler genellikle kişi tek başına iken (ya da tek başına olduğunu sanırken) ve sinirsel bir gerilim içine girdiği zaman, ortaya dökülürler. Genellikle ani öfkenin sözlü bir ifadesidirler. Bazen hayal kırıklığına uğrayan duygular sonucu ağızdan dökülürler. Buradaki örnekte piskoposun durumunda olduğu gibi, duyulan utanç hissine karşı verilen bir reaksiyon idiler.
Mahrem küfür etmenin verdiği acıdan daha büyük olan acı, bir gün bu kötü sözlerin herkesin önünde ağızdan kaçacak olmasıdır. Ya da uykuda iken. Ya da bir hastanede anestezi altında olunduğu zaman.
Bu eski alışkanlık kendisini Petrus’ta Rabbin denendiği gece gösterdi. Celile’de İsa’nın öğrencilerinden biri olduğu söylendiği zaman, O’nun öğrencisi olduğunu lanet okuyarak ve ant içerek inkar etti. (Matta 26:74) Gergin bir durumda olmadığı takdirde böyle bir şeyi asla yapmazdı. Ama şimdi zor durumda kalmıştı ve büyük bir baskı altında idi. Ve bu sözler ağzından tövbe etmemiş olduğu günlerde olduğu gibi aniden çıkıverdiler.
En iyi niyetlerimize ve en gayretli çabalarımıza rağmen, sözcükler ağzımızdan, biz düşünecek bir fırsata sahip olamadan aniden çıkıverirler. Bizi tamamen korunmasız bir şekilde iken ele geçirirler.
Yaşamlarımızdaki bu Golyat’ı bir gün yenme konusunda umutsuzluğa kapılmamız gerekir mi? Hayır, tüm ayartmalar için olduğu gibi bu ayartma konusunda da zaferli olduğumuza dair vaat mevcuttur (1.Korintliler 10:13). Öncelikle her düştüğümüz zaman günahı itiraf etmemiz ve ondan vazgeçmemiz gerekir. Sonra Tanrıya dudaklarımıza bir bekçi koymazı için yalvarmamız gerekir. Yaşamın hoş olmayan koşullarına sessizce ve sakinlik ile karşılık verebilmek için Tanrıdan güç istemeliyiz. Bazen bir başka imanlıya hatayı itiraf etme eylemi güçlü alışkanlığın gücünü kırma konusunda yararlı olur. Son olarak her zaman hatırlamamız gereken şey şudur: diğer yeryüzündeki kişiler bunu işitmeyebilirler. Ama göksel Babamız göklerden işitir. Bunun O’nun gözünde ne kadar gücendirici olduğunun hatırlanması bizlere güçlü bir yardımcı olarak hizmet etmelidir.
25 Kasım
“..şükredici olun!” (Koloseliler 3:15)
Şükran dolu bir yürek yaşamın tamamına ışıltı ekler. Bir akşam yemeğinin sonuna doğru, masadaki çocuklardan biri şöyle dedi: “Anne, bu iyi bir yemekti.” Bu takdir, zaten mutlu olan bir evin sıcaklığında yeni bir sıcaklık hissi yarattı.
Genellikle teşekkürlerimizi ifade etme konusunda başarısız oluruz. Rab İsa on cüzamlı kişiyi iyileştirdi, ama bu kişilerden yalnızca bir tanesi teşekkür etmek için geri döndü. Ve bu kişi bir Samiriyeli idi. (Luka 17:17) Buradan alınacak iki ders vardır. Günahlı kişilerin dünyasında takdir etmek ender rastlanan bir durumdur. Ve takdir etme göründüğü zaman, genellikle en az beklenen kaynaklardan gelir.
Diğer kişilere iyilik yaptığımız zaman bu iyiliğimize bir teşekkür ile dahi karşılık vermemeleri bizi çok üzer. Aynı şekilde, biri bize iyilik yaptığı zaman, eğer kendisine teşekkür etme nezaketini göstermedi isek, o kişinin kendisini nasıl hissedeceğini düşünmemiz gerekir.
Kutsal Kitap’ta yapılacak gelişi güzel bir inceleme bile bize Kutsal Yazılarda Tanrıya teşekkür etmemiz ile ilgili olarak pek çok öğüt ve şükran örneği görebiliriz. O’na şükran duymak için o kadar çok nedene sahibiz ki. Bu nedenlerin hepsini yazarak listelememiz dahi imkansızdır. Yaşamlarımızın tamamının O’na teşekkür eden mezmurlardan oluşması gerekir.
Dostları ilə paylaş: |