Kutlu Efendi, biz kanallar,
Yalnızca Senin harika gücün her gün ve her saat
Bizlerden aktığı sürece Sen bizleri kullanabilirsin.
3 Şubat
“Ve altın bir buhurdan taşıyan bir başka melek gelip sunağın önünde durdu. Tahtın önündeki altın sunakta bütün kutsalların duaları ile birlikte sunmak üzere kendisine çok miktarda buhur verildi.” (Vahiy 8:3)
Biz, bu bölümde sözü geçen meleğin Rab İsa’nın Kendisi olduğuna inanıyoruz. Ve O’nun buradaki hizmeti bize tam bir huzur ve teşvik vermek içindir.
Rab İsa burada ne yapıyor? Tüm kutsalların dualarını alıyor ve onlara Kendi değerli buhurunu ekliyor ve sonra onları Baba Tanrıya sunuyor.
Bizler dualarımızın ve övgülerimizin mükemmel olmadıklarını biliyoruz. Ne şekilde dua etmemiz gerektiğini bilmiyoruz. Yaptığımız her şey, günah, yanlış dürtüler ve bencillik ile lekelidir.
“Dizlerimizin üzerinde dua ederek geçirdiğimiz en kutsal saatlerde,
Övgü şarkılarımızın hoşnut edeceğini sandığımız zamanlarda,
Sen, yüreklerimizi Araştıran, dua ve övgülerimizin üzerine bağışlamanı dök.”
Ama, tapınmamız ve aracılık dualarımız Baba Tanrıya ulaşmadan önce Rab İsa’dan geçerler. Rab İsa, onlardan mükemmellikten uzak olan her şeyi temizler ve sonunda Babaya kusursuz olarak ulaşmalarını sağlar. Ve bu arada başka çok harika bir şey daha gerçekleşir. Rab İsa buhuru kutsalların duaları ile birlikte sunar. Bu buhur, O’nun Kişiliğinin hoş kokulu mükemmelliğinin ve tamamladığı işin sembolüdür. Dualarımızı etkili hale getiren işte budur.
Bu gerçeğin bizler için çok büyük bir teşvik olması gerekir. Hepimiz dua ederken ne kadar acemi olduğumuzun farkındayız. Dilbilgisi kurallarını katlederiz, kendimizi ifade ederken güzel konuşma sanatını kullanamayız ve öğretiş açısından saçmalık olan sözler ile konuşabiliriz. Ama bunların dua etme konusundaki cesaretimizi kırmaması gerekir. Baba ile olan tüm iletişimimizi düzelten ve temizleyen yüce Başkahinimiz var.
Mary Bowley gerçeği şiirsel bir biçimde şu satırlarında yazdı:
Sonsuz tahtın önünde pek çok buhur yükseliyor;
Tanrı her zayıf iniltiyi işitmek için lütfederek eğiliyor;
Mesih tüm dualarımıza ve övgülerimize Kendi tatlı kokusunu ekliyor.
Ve sevgi buhurdanı tüm bu kokuları tüketmek için yükseliyor.
4 Şubat
“ ‘Ben de onlar gibi konuşayım’ deseydim, senin çocuklarına ihanet etmiş olurdum.”
(Mezmur 73:15)
Mezmur yazarı zor bir yoldan geçmektedir. Dünyadaki kötülüğün arttığını görmüştür, oysa kendi yaşamı sıkıntı ve acılardan oluşan bir kabustan farksızdır. Tanrının adaleti, sevgisi ve bilgeliği konusunda kuşkular duymaya başlamıştır. Rab sanki kötülüğü ödüllendiriyor ve doğruluğu cezalandırıyor gibidir.
Ama Asaf soylu bir karar aldı. Tanrının çocuklarının sendelemelerine neden olmamak için kuşkularının boy göstermesine izin vermemeye kararlıydı.
Büyük ihtimal ile her birimiz zaman zaman kuşkular duyar ve sorular sorarız. Özellikle artık dayanma gücümüzün sonuna geldiğimiz zaman, her şey başımızın üzerine yıkılmaya hazır gibi göründüğü zaman, Tanrının ilahi takdirini sorgulamak kolay olur. Bu durumda yapmamız gereken nedir?
Bize ruhsal öğüt verebilecek özelliklere sahip biri ile kuşkularımızı paylaşmamıza izin verildiği kesindir. Bazen tünelin sonundaki ışığı göremeyecek kadar huzursuzluk içinde oluruz. Oysa bu durum, başka kişilerin gözünde oldukça nettir ve bizi bu ışığa yönlendirebilirler.
Genel bir kural olarak, “karanlıkta iken, bize ışıkta açıklanmış olandan asla kuşku duymamamız” gerekir. Tanrının sözünü, koşullar ne kadar kasvetli ve sıkıcı olsalar da, onlara göre yorumlamamamız gerekir. Tam aksine, koşullarımızı Kutsal Yazılardaki sözlere göre yorumlamamız ve Tanrının amaçlarına hiçbir şeyin asla engel olamayacağının ya da O’nun vaatlerini silemeyeceğinin farkında olmamız gerekir.
Ama her şeyden çok ortalıkta kuşkularımızın boy göstermesine izin vererek dolaşmamıza hiç gerek yoktur. Mesih’in küçüklerinin sendelemesine neden olabilecek korkunç tehlike mevcuttur ve O, bu konuda şöyle demiştir: “ama kim bana iman eden bu küçüklerden birini günaha düşürür ise, boynuna kocaman bir değirmen taşı asılıp denizin dibine atılması kendisi için daha iyi olur” (Matta 18:6).
Kesinliklerimiz sayısızdır; eğer kuşkularımız var ise de, sayıları çok azdır. Kesinliklerimizi paylaşalım. Goethe’nin dediği gibi: “Bana, eğer varsa inancınızın yararını söyleyin, ama kuşkularınızı kendinize saklayın, çünkü benim kuşkularım bana yeter.”
5 Şubat
“Senin her şeyi yapabileceğini biliyorum ve senin hiç bir amacına engel olunmaz.” (Eyüp 42:2)
Tanrının hiç bir amacına engel olunamaz. İnsan kötülük planlayabilir, ama Tanrının Kendi yolu vardır. İnsanın söyleyeceği çok şey olabilir, ama son sözü Tanrı söyleyecektir. Süleyman bize şunu hatırlatır: “Rabbe karşı başarılı olabilecek bilgelik, akıl ve tasarı yoktur.” (Süleymanın Özdeyişleri 21:30) Ve Yeremya bu konuya kendi tanıklığını ekler: “Rabbin her amacı yerine gelmeli.” (Yeremya 51:29)
Yusuf’un kardeşleri Yusuf’tan kurtulmak için onu Midyanlı tüccarlara satmaya karar verdiler. Ancak bunu yaparken başarılı olmalarının tek nedeni, Tanrının isteğini yerine getiriyor olmalarıdır. Midyanlı tüccarlar, Yusuf’un, Baş Bakan ve halkının kurtarıcısı olması için yükseleceği ülke olan Mısır’a ücretsiz olarak ulaşmasını sağladılar.
Gözleri doğuştan kör olan adam tekrar görmeye ve Kurtarıcısına güvenmeye başladığı zaman, Yahudiler onu havra dışına attılar. Böyle yapmakla büyük bir zafer mi kazandılar?7 Hayır, İsa zaten onu havradan dışarıya yönlendirecekti, çünkü İyi Çoban “ koyunlarını adları ile çağırır ve onları dışarı götürür” (Yuhanna10:3). Bu nedenle onlar yalnızca İsa’yı bunu yapma çabasından korumuş oldular.
İnsanların kötülüğü, Rab İsa’yı alıp, O’nu bir çarmıha çiviledikleri ve öldürdükleri zaman, bu doruk noktasına varan bir kötülük oldu. Ama Petrus onlara İsa’nın “Tanrı’nın belirlenmiş amacı ve öngörüsü uyarınca ellerine teslim edildiğini” (Elçilerin İşleri 2:23) hatırlattı. Tanrı insanın bu kocaman suçu üzerinde Mesih’i Rab ve Kurtarıcı olarak ölümden diriltmek ile bu suçun üzerinde egemen oldu.
Donald Gray Barnhouse, arazisi üzerinde güzel ağaçlara sahip olan zengin bir toprak sahibinin öyküsünü anlatır: “Ama bu zengin adamın, ‘onun ağaçlarından birini keseceğim; ve bu onu çok üzecek’ diyen çok kötü bir düşmanı vardı. Düşman, gecenin karanlığında gizlice çitin üzerinden geçti ve ağaçların arasındaki en güzel ağaca yaklaştı ve elindeki testere ve balta ile çalışmaya başladı. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte uzaktaki tepenin üzerinden at sırtında iki adamın geldiğini gördü ve bu atlılardan birinin arazi sahibi olduğunun farkına vardı ve elindeki aleti ile ağacı gövdesinden ayırdı ve ağacın yere düşmesine izin verdi, ama ağacın dallarından biri onu yakaladı ve hareket edemeyeceği bir şekilde yere yapıştırdı, adam öylesine kötü yaralandı ki, hemen orada öldü. Ölmeden önce, acı bir çığlık attı ve şunları söyledi: “Sonunda güzel ağacını kestim işte!” arazi sahibi ise ona acıyarak baktı ve şöyle dedi: ‘Benimle birlikte gelen yanımdaki kişi bir mimardır. Bir ev yapmayı planlamıştık ve bu eve yer açılması için bir ağacın kesilmesi gerekiyordu, o ağaç, senin bütün gece kesmek için uğraştığın bu ağaçtı!’”
6 Şubat
“Tanrı Sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun.” (Yakup 1:22)
Toplantılara, seminerlere ve konferanslara katılmakla Tanrı’nın işinin yapıldığına ilişkin çok sinsi bir aldatma mevcuttur. Mesajları dinleriz ve yapmamız gereken şeyler hakkında konuşuruz ve böylece aldatıcı ve asılsız bir düşünce, O’nun işini yerine getirdiğimize dair bir düşünceyi bize hissettirmeden yüreğimize yaklaştırır. Aslında yaptığımız şey, sorumluluğumuzu arttırmak ve kendimizi aldatmaktır. Gerçekte oldukça dünyasal olmamıza rağmen, ruhsal olduğumuzu düşünüp kendimizi aldatırız. Büyüdüğümüzü düşünerek kendimizi kandırmış oluruz, oysa gerçek, yerimizde hareket etmeden durduğumuzdur. Hastalıklı bir şekilde akılsızca davrandığımız zamanlarda, bilge olduğumuzu düşünerek kendimizi aldatırız.
İsa, bilge olan kişinin O’nun sözlerini işiten ve uygulayan kişi olduğunu söyledi. O’nun sözlerini aynı zamanda akılsız kişi de duyar, ama bu sözler ile ilgili hiç bir şey yapmaz.
Bir mesajı dinlemek ve sonra, “Ne harika bir mesaj idi” diyerek kalkıp gitmek yeterli değildir. Asıl deneme, vaaz bittikten sonra kalkıp giderken “İşittiklerim ile ilgili bir şeyler yapacağım” diyebilmektir. Biri iyi bir vaazın zihni esnettiğini, yüreği ısıttığını ve birine dayak attığını, ama aynı zamanda eyleme geçmek için iradeyi kışkırttığını da söylemiştir.
Bir kez bir vaiz, mesajının tam orta yerinde topluluğa söyledikleri ilk ilahinin adını sordu. Hiç kimse bilemedi. Okunan Kutsal Yazıların hangi bölüm olduğunu sordu. Yine hiç kimse bilemedi. Sonra, hangi duyuruların yapılmış olduğunu sordu. Hiç kimse hatırlayamadı. İnsanlar, sanki kilisecilik oyunu oynuyorlardı.
Her toplantıdan önce kendimize pekala şu soruları sorabiliriz. Neden geldim? Tanrının bana kişisel bir şekilde konuşması için istekli miyim? Eğer konuşursa O’nun sözünü dinleyecek miyim?
Ölü Denizin adını nereden aldığı bellidir. Dışarıdan gelen bir akıntı ile sürekli bir iletişimi yoktur. Yaşamlarımızda sahip olduğumuz uygulanmayan bilgiler durgunluğa yol açarlar. Kulaklarımıza Kurtarıcının ısrarla sorduğu şu soru gelir, “ Neden beni ‘Rab, Rab!’ diye çağırıyor ama söylediklerimi yerine getirmiyorsunuz?”
7 Şubat
“Ben, Mesih ile birlikte çarmıha gerildim.” (Galatyalılar 2:20)
Rab İsa çarmıhta öldüğü zaman, O yalnızca Benim Yerime Geçen olmakla kalmadı, aynı zamanda benim Temsilcim olarak da öldü. O yalnızca benim yerime ölmedi, aynı zamanda ben olarak da öldü. O öldüğü zaman, benim de öldüğüme dair gerçek bir anlam mevcuttur. Adem’in bir çocuğu olarak olduğum her şey, eski yaratık iken her ne isem, kötü ve tövbe etmemiş tabiatım Çarmıha çivilendi. Et ve kan olarak sahip olduğum tarihim Tanrının gözünde son buldu.
Hepsi bu kadar değil! Kurtarıcı mezara konduğu zaman, ben de mezara kondum. Ben O’nun gömülüşünde Mesih ile özdeşleştim. Bu gerçek, eski ‘ben’in, Tanrının gözünden sonsuza kadar uzaklaştırılmış olduğunu resmeder.
Ve Rab İsa ölümden dirildiği zaman, ben de dirildim. Ancak, burada resim değişir. Dirilen, gömülmüş olan eski ben değildir. Hayır, dirilen yeni yaratıktır – içimde yaşayan Mesih. Ben, Mesih ile birlikte yaşam yeniliğinde yürümek üzere dirildim.
Tanrı tüm bunları konumsal olarak gerçekleşmiş şekilde görürü. Şimdi ise bunların benim yaşamımda uygulanmasını ister. Tanrı, benim bu ölüm, gömülme ve diriliş döngüsünden geçmiş olduğumu varsaymamı arzu eder. Ama bunu nasıl yapabilirim?
Üzerime bir ayartma geldiği zaman, bu ayartmaya aynı bir cesedin herhangi bir kötülüğün ayartmasına verdiği tepki ile karşılık vermem gerekir. Yani hiçbir tepki vermemek! Aslında böyle durumlarda söylemem gereken şey şudur: “Ben günah karşısında ölüyüm. Günah, sen artık benim efendim değilsin. Sen söz konusu olduğun zaman ben ölüyüm.”
Her geçen gün eski, çürümüş ben’in İsa’nın mezarında gömülmüş olduğunu varsaymam gerekir. Bunun anlamı şudur: Artık eski ben ile iç gözlemler yaparak ilgilenmemem gerekir. Onda değerli bir şey arayamadığım gibi nihai çürümüşlüğü karşısında hayal kırıklığına da uğrayamam.
Son olarak her anı Mesih ile birlikte yaşam yeniliğine dirilmiş biri olarak yaşayacağım –yeni istekler, yeni arzular, yeni motifler, yeni özgürlük ve yeni güç.
George Müller, bu Mesih ile özdeşleşme gerçeğini ilk kez nasıl anladığını şöyle anlattı:
Öldüğüm bir gün vardı. George Müller’e, onun düşüncelerine, tercihlerine, zevklerine ve iradesine; dünyaya, dünyanın onayına ya da eleştirisine öldüğüm bir gün; hatta kardeşlerimin ya da dostlarımın onayına ve suçlamasına öldüğüm bir gün ve o günden beri kendime yalnızca “Tanrı tarafından onaylandığımı” göstermek için gayret ettim.”
8 Şubat
“Benden yana olmayan bana karşıdır. Benimle birlikte toplamayan dağıtıyor demektir.” (Matta 12:30)
Rab İsa bu sözleri Ferisiler ile ilgili olarak söyledi. İsa bunu söylediği zaman, Ferisiler o sırada O’nun mucizelerini cinlerin prensi Baalzevul’a atfederek bağışlanamaz günahı işlemişlerdi; aslında bu mucizeler Kutsal Ruh’un gücü ile yapılmışlardı. Şimdi Ferisilerin onu İsrailin Mesihi ve dünyanın Kurtarıcısı olarak kabul etmeyecekleri kanıtlanmış oluyordu. Çünkü Mesih’ten yana olma konusunda bir karar almadılar. Bu durumda ister istemez O’na karşı oldular. Çünkü O2nun yanında hizmet etmediler, O’na karşı çalıştılar.
Söz konusu olan Mesih’in Kişiliği ve işi olduğunda, yansızlık olamaz. Bu konuda tereddüt edilemez. Bir kişi ya Mesih içindir ya da O’na karşıdır. Karar veremediğini söyleyen biri aslında kararını vermiştir.
Konu Mesih ile ilgili gerçek olduğu zaman hiç bir ödün verilemez. Kutsal Kitap’a uygun Hıristiyanlıkta makul bir düşünce farklılığının olabileceği bazı alanlar vardır, ama bu konu bu alanlardan biri değildir. A.W.Tozer’in de bize hatırlattığı gibi, “Bazı konuların pazarlığı yapılamaz.” Rab İsa’nın Tanrı olduğunun mutlaklığına, bir bakireden doğduğuna, gerçek bir İnsan olduğuna, O’nun günahsız doğasına, günahkarların yerine geçerek öldüğüne, bedence dirildiğine, Tanrının sağına yükseltildiğine ve tekrar geleceği gibi gerçeklere sımsıkı sarılmamız gerekir. İnsanlar bu belli başlı öğretişler üzerine engeller koydukları zaman, tamamen Kurtarıcı olmayan bir yarı-Kurtarıcı ile kalmış olurlar.
Şair şu sözleri ile bu konuyu vurgular:
“Mesih hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusu,
Dostları ilə paylaş: |