Allah'ın Meleklere Karşı Ali'nin (a.s) Bu Tavrını Övgüyle Haber Vermesi
Ali'nin (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) yatağında gecelemiş olması, azgın Kureyş için tam bir hezimetti. Bütün ümitleri suya düşmüş, Resulullah'ı öldürmeye ilişkin plânları boşa çıkmıştı. Bu, şeytanın burnunun sürtmesi ve imanın yüceliğinin belirginleşmesi anlamını da taşıyordu. Sevap ve değer açısından hiçbir amel, suikast gecesi Peygamber'in (s.a.a) yatağında gecelemenin düzeyinde değildir. Nasıl olsun ki! yüce Allah, bu fedakârlığı, bu serdengeçtiliği meleklere överek anlatmıştır. Rivayet edilir ki:
"Ali'nin, Resulullah'ın (s.a.a) yatağında uyuduğu gece, Allah, Cebrail ve Mikail adlı meleklere şöyle vahyetti: Ben ikinizi kardeş kıldım. Sizden birinizin ömrünü de diğerinden daha uzun yaptım. Hanginiz yaşama hususunda arkadaşını kendisine tercih edebilir?
Her ikisi de kendisinin yaşamasını tercih etti. Bunun üzerine yüce Allah onlara şöyle vahyetti: Siz de Ali gibi olsanız ya! Ben, onunla Muhammed'i kardeş kıldım. Ali onun yatağında yattı, kendini ona feda etti ve onun yaşamasını tercih etti. Yere inin ve onu düşmanlarından koruyun... Cebrail indi ve Ali'nin baş ucunda oturdu. Mikail de inip onun ayaklarının yanında oturdu. Cebrail şöyle diyordu: Peh! Peh! Senin gibisi olmaz, Ebu Talib'in oğlu! Allah, yedi kat göğün yukarısında meleklerine karşı seninle övünüyor! [114]
Suikast Gecesinden Sonra Yerine Getirdiği Görevler
Hicretin ilk günü sabahın ilk ışıkları yayılıp ilâhî güven ve esenlik bulutları Resulullah'ı (s.a.a), İslâmî risaletin yeni karargahı Yesrib'e doğru attığı her adımda biraz daha kuşatıyordu. Ali'nin kalbinin gözenekleri sevinçle açılıyordu. Çünkü türlü ihtimallerle, bin bir kötülükle dolu karanlık gece geride kalmıştı. Bu arada kendisine de bir şey olmamıştı. Görevini en iyi şekilde yerine getirmişti. Görevi yerine getirmede dikkatli, titiz ve uyanık olmak bakımından üstüne yoktu. Ali tam bir görev adamıydı.
Ali'nin (a.s) yerine getirmesi gereken başka görevler de vardı. Ki ondan başkası da bunları yapamazdı. Bu görevler şunlardı: Peygamber'e emanet bırakılan malları sahiplerine -ki hepsi de Kureyş müşriklerinden oluşuyordu- geri vermek. Bunlar Peygamber'in (s.a.a) güvenilir ve samimi bir kimse olduğunu biliyorlardı. Nitekim Kureyş arasında "doğru sözlü, güvenilir" ismiyle anılıyordu. Ayrıca hac zamanı Mekke'ye gelen Araplardan da ona ziynet eşyalarını ve mallarını emanet bırakan kimseler vardı. İçinde bulunduğu şartlar son derece olumsuz da olsa, hayatı tehdit altında da olsa, insanın başından aklını alacak dehşetli saatler de yaşansa, Resulullah verdiği sözü tutmayacak, emanete ihanet edecek biri değildi. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.a) bu görevi, bu tür işleri en iyi şekilde yapacak birine vermişti. Bu da Ali'den (a.s) başkası değildi. Çünkü Resulullah'ın (s.a.a) işlerini, ona kimlerin emanet bıraktığını, kimlerin mallarının Peygamber'in (s.a.a) yanında bulunduğunu ondan iyi bilecek kimse yoktu. O güçlü ve güvenilir biriydi.
Ali (a.s) bütün emanetleri sahiplerine ulaştırdı. Sonra Kâbe'de yüksek sesle şöyle dedi: Ey insanlar! Emanetini almayan biri kaldı mı? Vasiyeti olan biri var mı? Resulullah'ın (s.a.a) kendisine bir hususta söz verdiği kimse var mı? Kimseden ses çıkmayınca ve kimse kendisine müracaat etmeyince, Mekke'den ayrılıp Resulullah'a (s.a.a) katıldı. Ali b. Ebu Talib, Peygamber'in (s.a.a) ayrılmasından sonra Mekke'de üç gün kaldı.[115]
İmam Ali'nin (a.s) Hicreti
Resulullah (s.a.a) sağ salim Kuba'ya vardı. Burada kendisini ensardan gruplar karşıladı. Buradayken Ali'ye (a.s) bir mektup yazdı ve yola çıkmasını ve bir an önce kendisine yetişmesini istedi. Peygamber'imiz (s.a.a) mektubu Ebu Vakid el-Leysî aracılığıyla göndermişti. Peygamberimizin (s.a.a) mektubu kendisine ulaşınca, Ali (a.s) birkaç binek satın aldı ve Mekke'den çıkmak için hazırlık yaptı. Kendisiyle beraber yola çıkacak güçsüz zayıf Müslümanlara gizlice sıvışıp yola çıkmalarını ve yanlarına taşınması zor ağır şeyler almamalarını emretti. Karanlık iyice çöküp Mekke yakınlarındaki Zituva vadisini de kaplayınca, Ali üçüncü ve ağır görevini yerine getirmeye başladı. Kadınlarla beraber Yesrib'e doğru yola çıktı. O ve Fatımalar (Resulullah'ın kızı Fatıma, Annesi Fatıma bint-i Esed, Fatıma bint-i Zübeyr b. Abdulmuttalib ve Fatıma bint-i Hamza) yola çıktılar. Peygamber'in (s.a.a) azatlısı Eymen ve Ebu Vakid el-Leysi de onların ardından geliyorlardı.[116]
Ebu Vakid el-Leysî develeri önden çekiyordu. Çok korktuğu için hızlı adımlar atıyordu. Ki düşmanlar gelip kendilerine yetişmesin.
Hızlı yol almaktan dolayı Haşimoğulları kadınlarının bu şekilde yorgun düşmeleri Ali'ye (a.s) ağır geldi. Dedi ki: "Ey Ebu Vakid! Kadınlara acı. Çünkü onlar zayıftırlar."
Daha sonra kendisi develeri yavaş yavaş yürüterek yol aldı. Bir yandan da yanındakilerin yüreğine güven aşılamak için şu beyti okuyordu:
"Allah'tan başkası yoktur, zannını yok et.
Seni ilgilendiren her şeyde insanların rabbi sana yeter."
Ali (a.s) gayet sakin bir şekilde develeri sürmeye devam etti. Nihayet yol üstünde "Dacnan" adı verilen bir köyün yakınlarına geldiler. Burada Kureyşlilerin onu ve yanındakileri yakalayıp geri getirmeleri için gönderdikleri bir grup atlı onlara yetişti. Bunlar yüzlerini örtmüş yedi atlıydı. Yanlarında Harb b. Ümeyye'nin azatlısı Cenah da vardı. Ali (a.s) Eymen'e ve Ebu Vakid'e, develeri yatırıp bağlamalarını söyledi. Kendisi de ileri çıktı. Kadınları bineklerin üzerinden indirdi, ardından kılıcıyla atlıların karşısına çıktı. Dediler ki: "Ey hain! Kadınları alıp kurtulacağını mı sandın? Dön geri, seni babası ölesice seni!"
Dedi ki: "Dönmezsem ne yaparsınız?..." Bu söz onların kinlerini ve öfkelerini daha da arttırdı. Dediler ki: "Ya boyun eğerek dönersin ya da kadınları alıp geri döneriz."
Bazıları develere yaklaştılar. Onları ürkütmek istediler. Maksatları kadınları korkutmaktı. Ali (a.s) onlara engel oldu. Cenah ona doğru atıldı ve kılıçla vurmak istedi. Ali (a.s) hemen kenara çekildi ve boynuna bir darbe indirerek onu ikiye biçti. Ali'nin kılıcı Cenah'ın atının sırtına kadar geldi.[117] Sonra kendisi yayan olduğu hâlde atlılara saldırdı. Atlılar korkuya kapılarak onun önünden kaçtılar.
Dediler ki: "Bize saldırmaktan vazgeç, ey Ebu Talib'in oğlu!" Ali dedi ki: "Ben kardeşim, amcamın oğlu Resulullah'ın (s.a.a) yanına gidiyorum. Kim etini doğramamı ve kanını dökmemi istiyorsa bana yaklaşsın." Atlılar elleri boş bir hâlde geri dönüp gittiler.
Sonra Eymen ve Ebu Vakid'e döndü ve hayvanlarınızı yürütün, dedi. Böylece yola koyuldular. Nihayet Dacnan köyüne vardılar. Orada bir gün ve bir gece kaldılar. Orada kendilerine zayıf Müslümanlardan oluşan bir grup katıldı. Orada geçirdiği gecede kendisi ve Fatımalar geceyi ayakta, oturarak ve de yanları üzere yatarak namazla, Allah'ı zikretmekle geçirdiler. Sabaha kadar bu şekilde ibadet ettiler. Ali (a.s) onlara sabah namazını kıldırdı. Sonra menzilleri birer birer geçerek Medine'ye doğru yol aldı. yolculuk esnasında Allah'ı anmaya hiç ara vermedi.
Onlar Medine'ye varmadan onlar hakkında vahiy inmiş, Allah'ın onlar için hazırladığı sevabı ve büyük ödülü bildirmişti: "Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin düşünürler... Bunun üzerine rableri, onların dualarını kabul etti... onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar... onları cennetlere koyacağım... Allah; karşılığın güzeli O'nun katındadır."[118]
Resulullah (s.a.a) Kuba'da Amr b. Avf'ın evine misafir olmuştu. Onun evinde on küsur gün kaldı. Bu sırada beş vakit namazı kısaltarak kılıyordu. Peygamber'e (s.a.a) dediler ki: "Bizim yanımızda kalacak mısın? Senin için bir ev, bir mescit inşa edelim mi? Hayır, dedi, Ali b. Ebu Talib'i bekliyorum. Gelip bana yetişmesini emretmiştim. Ali (a.s) gelmeden bir eve yerleşmem. İnşallah çabuk gelir.[119]
Ali (a.s) geldiğinde ayakları çok yürümekten ve sıcaktan çatlamıştı. Hz. Peygamber (s.a.a) onun bu hâlini görünce üzüntüden ağladı. Elini ayaklarının üzerine sürdü. O andan sonra Ali ayaklarının acımasından şikayet etmedi.[120]
Ali geldikten sonra Resulullah (s.a.a) Kuba'dan Beni Salim b. Avf kabilesinin bölgesine gitti. Orada onlara bir mescit yaptı. Mescitte iki rekat namaz kıldı ve iki hutbe okudu. Sonra aynı gün devesinin sırtında Medine'ye doğru yola çıktı. Ali ondan hiç ayrılmıyordu. Adım adım onunla beraber yol alıyordu. Sonunda Resulullah (s.a.a) Ebu Eyyub el-Ensarî'ye misafir oldu. Ali de onun yanındaydı. Sonra Peygamber için bir mescit inşa edildi ve evleri yapıldı. Ali için de bir ev yapıldı. Ardından evlerine taşındılar.[121]
Dostları ilə paylaş: |