i- Mekke Fethinde Ali (a.s)[165]
Kureyş'i ve Müslümanları huzur ve barış atmosferi sarmıştı. Resulullah (s.a.a) Hudeybiye barış antlaşmasının bütün maddelerine eksiksiz bir şekilde uyuyordu. Fakat Kureyş antlaşmayı bozma eğilimindeydi. Kureyş, Mûte'den bozguna uğrayarak dönen Müslümanların güç bakımından zayıfladıklarını düşünüyordu. Nitekim Müslümanları hafife almaları, sonunda Peygamber'in (s.a.a) müttefikleri olan Huzaa kabilesine karşı bir saldırı plânlamalarına kadar vardırdı işi. Kureyş Benî Bekr kabilesinden bazı grupları kışkırttı. Beni Bekr ile Huzaa arasında kavga meydana geldi. Benî Bekr Kureyş'in yardımıyla Huzaa'yı yenilgiye uğrattı. Bu davranışıyla Kureyş antlaşmayı bozmuş ve Müslümanlara savaş ilân etmiş oluyordu.
Resulullah (s.a.a) Kureyş'le savaşmaya karar verdi ve şu ünlü sözünü söyledi: "Huzaa'ya yardım etmesem, yardım görmeyeyim." Savaş için hazırlıklara başladı. Bu arada savaş hazırlığı yaptığının duyulmaması için gerekli olan tüm önlemleri alıyordu. Fakat Hatıb b. Ebu Beltea, bir kadın aracılığıyla Kureyş'e bir mektup yazarak Peygamber'in (s.a.a) kendileriyle savaşmak üzere hazırlık yaptığını haber verdi. Kadın henüz Medine'den biraz uzaklaşmıştı ki, Peygamber'imize (s.a.a) vahiy indi ve bu olayı ona bildirdi. Peygamber'imiz (s.a.a) derhal Ali ve Zübeyr'i kadının peşinden gönderdi ve kadın ellerinden kurtulmadan önce hızlı bir şekilde yol almalarını emretti. Medine'den birkaç mil uzakta kadını yakaladılar. Zübeyr hızla kadının yanına koştu ve mektubu vermesini istedi. Kadın kendisinde mektup olmadığını söyledi ve ağladı. Bunun üzerine Zübeyr kadını serbest bıraktı ve Ali'nin yanına gelerek kadının bir suçunun olmadığını, gidip bunu Peygamber'e haber vermelerinin gerektiğini söyledi. Ali ona dedi ki: Hz. Peygamber (s.a.a) onun bir mektup taşıdığını söylüyor ve sen kadın bir şey taşımıyor, diyorsun. Sonra Ali (a.s) kılıcını çekti ve kadına doğru hareket etti. Kadın mektubu çıkarıp Ali'ye verdi. Peygamber'in yanına döndüler ve mektubu ona teslim ettiler.[166]
Peygamber'imiz (s.a.a) Mekke'ye hareket etmek için gerekli olan tüm hazırlıkları ve donanımı tamamlayınca sancağını Ali'ye verdi. Diğer sancakları da kabilelerin önde gelen isimlerine teslim etti ve ardından Mekke'ye doğru yola çıktı.
Kureyş, Peygamber'e (s.a.a) ve Müslümanlara karşı koyacak gücünün olmadığını anlayınca, teslim oldu. Her Kureyşli, Hz. Peygamber'in (s.a.a) verdiği güvenceye dayanarak evine kapanarak canını kurtarmaktan başka çare bulamadı.[167]
Rivayet edilir ki, Sa'd b. Ubade elinde Resulullah'ın (s.a.a) sancağı olduğu hâlde ensarın başında yürüyordu. Mekke'ye giren yollardan birinin geçtiği vadideki darboğazın başında duran Ebu Süfyan'ın yanından geçerken, Ebu Süfyan: "Bunlar da kim?" diye sordu. Denildi ki: "Bunlar ensardır. Başlarında elinde sancak bulunan kişi de Sa'd b. Ubade'dir." Sa'd onunla aynı hizaya gelince dedi ki: "Ey Ebu Süfyan! Bu gün vuruşma günüdür. Bu gün haramların helal olduğu gündür. Bu gün Allah'ın Kureyş'i zelil kıldığı gündür..." Resulullah (s.a.a) Ebu Süfyan'ın bulunduğu yerden geçerken Ebu Süfyan şöyle seslendi: "Ya Resulallah! Sen kavminin öldürülmesini mi emrettin? Çünkü Sa'd ve beraberindekiler biraz önce yanımızdan geçerlerken bizimle savaşacaklarını söylediler. Bu gün vuruşma günüdür... dedi. Kavmine iyilik etmen için seni Allah adına yemine veriyorum. Çünkü sen insanların en iyisi, en merhametlisi ve en fazla akrabalık bağlarını gözetenisin."
Peygamber'imiz (s.a.a) buyurdu ki: "Sa'd yalan söylüyor. Bu gün merhamet günüdür. Bu gün Allah'ın Kureyş'i aziz kıldığı gündür. Bu gün Allah'ın Kâbe'yi yücelttiği gündür. Bu gün Kâbe'nin taze örtülere büründüğü gündür."
Resulullah (s.a.a) sancağı ondan alması ve onunla birlikte Mekke'ye girmesi için Ali'yi (a.s) Sa'd b. Ubade'nin yanına gönderdi.[168]
Resulullah (s.a.a) büyük bir orduyla Mekke'ye girdi. Mekke uzun tarihi buyunca böyle bir orduyu görmüş değildi. Peygamber'in (s.a.a) sancağı Ali'nin (a.s) elindeydi. Mekke'nin kapılarına dayandığı sırada genel af ilân etti.
Putları Kırmak İçin Ali'nin (a.s) Peygamber'in (s.a.a) Omuzlarına Çıkması
Ali'nin (a.s) şöyle dediği rivayet edilir: "Resulullah (s.a.a) beni putları kırmak üzere götürdü. Bana, otur, dedi. Kâbe'nin yanına çömeliverdim. Sonra Resulullah (s.a.a) omuzlarıma çıktı ve ayağa kalk, dedi. Onu yukarı doğru kaldırdım. Benim altında zayıf olduğumu fark edince, otur, dedi. Oturdum ve o da omuzlarımdan aşağıya indi. Sonra, ey Ali! Omuzlarıma çık, dedi. Peygamber'in (s.a.a) omuzlarına çıktım. Sonra beni yukarı doğru kaldırdı. O anda istersem göğe ulaşabilirim, diye düşündüm. Kâbe'nin damına çıktım. Bakırdan yapılmış ve demir kazıklarla bağlanmış en büyük putu tutup yere attım. Bana, onu yerinden sök, dedi. Ben putu yerinden sökmek için uğraşırken, Peygamber'imiz (s.a.a) de "...İyi... İyi..." diyerek beni teşvik ediyordu. Nihayet putu yerinden söktüm. Bana, onu parçala, dedi. Ben de putu kırıp parçaladım, sonra aşağı indim.[169]
j- Huneyn Savaşı'nda Ali (a.s)[170]
Allah, Mekke'ye giren Resulüne yardım edip ona fetih müyesser ettikten ve Kureyş de ona teslim olup egemenliği altına girdikten sonra, Havazin ve Sakif kabileleri Peygamber'le (s.a.a) savaşmak üzere birleştiler. Peygamber kendilerine bir saldırı düzenlemeden önce ona saldırma amacındaydılar. Peygamber'imiz (s.a.a) bu kabilelerin bu amaca yönelik hazırlıklarını haber alınca, kendisi de onlarla savaşmak üzere hazırlıklara başladı. Sayıları on iki bini aşan Müslüman kuvvetlerle Mekke'den çıktı.
Düşmanın konuşlandığı yere yaklaştıkları zaman Peygamber'imiz (s.a.a) Müslümanların saflarını düzenledi ve sancakları askerlerin komutanlarına ve kabile önderlerine teslim etti. Muhacir savaşçıların sancağını Ali'ye (a.s) verdi.[171] Fakat Havazin kabilesi, Müslümanların farkında olmadıkları bir sırada üzerlerine çullanmayı öngören haince bir plân hazırlamıştı. Havazin Tihame çölündeki vadilerden birinin kuytu bir yerinde mevzileşmişti. Müslümanların bu vadiden geçmeleri zorunluydu.
Müslümanlar Hüneyn vadisine doğru inince, Havazin birlikleri dört bir yandan saldırıya geçtiler. Müslüman kuvvetlerin ön safında bulunan Süleymoğulları kabilesi bozguna uğradı. Sonra onların arkasında saf tutan diğer birlikler bozguna uğradılar. Müslümanlar sayılarının çokluğuna güvendikleri için Allah onları düşmanlarıyla baş başa bırakmıştı. Peygamber'in (s.a.a) yanında Haşimoğulları'ndan oluşan küçük bir gruptan, bir de Eymen b. Ubeyd'den başka kimse kalmamıştı.[172]
Ali (a.s) inatla direniyordu. Kılıcını sağa sola sallıyor. Peygamber'e (s.a.a) yaklaşanı anında biçiyordu. Peygamber'in (s.a.a) bu direnişi ve Ali'nin (a.s) ve onun yanında bulunan bir avuç Müslümanın bu akıllara durgunluk veren savunması Müslümanların yeniden öz güvenlerini kazanmalarını sağladı. Tekrar Havazin'e saldırdılar. Havazin saflarının arasından, Ebu Cervel adında bir adam ileri çıktı. Havazin'in sancağını taşıyan bu adam Müslümanları teke tek vuruşmaya çağırdı. Cesur bir adamdı. İnsanlar onun karşısında tutunamıyorlardı. Sonunda Ali (a.s) karşısına çıktı ve onu öldürdü. Bu olay üzerine müşriklerin yüreğine korku ve Müslümanların yüreğine de öz güven duygusu yerleşti. Müslümanlar kılıçlarını Havazin ve müttefiklerinin saflarına daldırdılar. Kimini öldürüyor, kimini de esir alıyorlardı. En başlarında da Ali (a.s) bulunuyordu. Tek başına Ali müşriklerden kırk kişiyi öldürmüştü. Böylece zafer Müslümanların oldu.[173]
Dostları ilə paylaş: |