Ebu Bekir'in Kendisinden Sonraki Halife Olarak Ömer'i Vasiyet Etmesi
İmam Ali (a.s) hâlâ mazlumdu, kendisinden alınan hakkını savunmaya devam ediyordu. Bir türlü kendisine verilmeyen hilâfetten dolayı üzülüyordu. Gittikçe zayıflayan İslâmî risaletten dolayı acı çekiyordu. Ağır başlılıkla sabretmekten başka yol bulamıyordu. Tek yol olarak sabretmeyi görüyordu. Nitekim daha sonra, o günlerdeki hüznünü ünlü Şıkşıkiye hutbesinde şöyle dile getirmişti:
Ebu Bekir'in dönemi uzun sürmedi. Hastalıklarla boğuşuyordu ve ölmek üzereydi. Kendisinden sonra halifeliği Ömer'e bırakmaya karar vermişti. Muhacir ve ensarın büyük bir kısmı bu kararına karşı çıktı. Bu karardan memnun olmadıklarını açıkça belirttiler. Çünkü Ömer'in kaba bir huyu vardı ve insanlarla ilişkisi sert ve inciticiydi.[264]
Ama Ebu Bekir kararında ısrar etti.
Sonra Ebu Bekir, kendisinden sonra halifeliği Ömer'e bıraktığını yazması için Osman b. Affan'ı yalnız başına gelmek üzere yanına çağırdı. Ona dedi ki: "Yaz: Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla. Bu Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe'nin Müslümanlara vasiyetidir: ...Bu girişten sonra... " Bu sırada Ebu Bekir bayıldı. Osman kendiliğinden şunları yazdı. "Ben kendimden sonra size halife olarak Ömer'i seçtim. Sizin için hiçbir hayrı eksik bırakmadım..." Sonra Ebu Bekir ayıldı ve Osman'a; "Yazdığını bana oku." dedi. Osman da yazdığını okudu. Ebu Bekir tekbir getirdi ve şöyle dedi: "Baygın olduğum sırada ölmem durumunda insanların halife kim olacak diye ihtilâf etmelerinden korktun değil mi?" Evet." dedi. "Allah seni hayırla ödüllendirsin." dedi.[265]
Ebu Bekir'in Vasiyetinden Çıkan Sonuçlar
Ali (a.s) aşağıdaki sebeplerden dolayı Ebu Bekir'in yaptığından memnun değildi.
1- Ebu Bekir kendisinden sonraki halifeyi belirlerken Abdurrahman b. Avf ve Osman b. Affan'dan başka hiçbir Müslümanla istişare etmemişti. Onlar da Ebu Bekir'in kendisinden sonra Ömer'i halife olarak belirleme eğiliminde olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bunlardan başka kimseyle istişare etmekten kaçınmasının nedeni, samimî sahabîlerden görüş sahibi olanların, Ömer'i seçme noktasındaki görüşünü değiştirme hususunda kendisinin üzerinde etkili olmalarından korkmasıydı.
2- İmam Ali'nin (a.s) siyasetten uzak tutulması, hilâfetin kaderinin belirlenmesi meselesine müdahil edilmemesi stratejisi ısrarla devam ettiriliyordu. Halifelik hususunda onun görüşüne başvurulmadı. Hâlbuki aynı Ebu Bekir karşısına çıkan zor meselelerin çözümü için derhâl İmam'a koşardı. Ya da İmam'ın Ebu Bekir, zamanında serdettiği görüşleri ve sergilediği davranışları, başka herkesten daha çok öğüt verici ve isabetliydi.
3- Ebu Bekir, hayattayken veya ölümünden sonra, Müslümanlar üzerinde, onların kaderini belirleme yetkisi varmış gibi, Ömer'i Müslümanlara resmen dayattı. "Benden sonra halife olarak Ömer'i görevlendiriyorum, onu dinleyin ve itaat edin." dedi. Birçok sahabînin yüzünde bu karardan dolayı öfke izlerini gördüğü hâlde.
4- Bu tavrıyla o, Peygamber'in (s.a.a) sünneti doğrultusunda hareket edeceğine ilişkin olarak verdiği sözü de çiğnemiş oldu. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefat ederken halifelikle ilgili olarak kimseyi tavsiye etmediğini iddia ediyordu. Buna karşın kendisi arkadaşı Ömer'i kendisinden sonraki halife olarak tavsiye ediyordu.[266]
5- İktidar Emevîler için hazırlanmış oldu. Bu da İslâm ve Müslümanların üzerine ardı arkası kesilmeyen felâketlerin gelmesine yol açtı. Çünkü Emevîlerin halifelik istekleri kamçılandı, böyle bir beklenti içine girmeleri için teşvik edildiler. Bunu da Ebu Bekir'in Osman'a söylediği şu sözden anlıyoruz: "Eğer Ömer olmasaydı, senden başkasını seçmezdim..."[267] Hâlbuki Ebu Bekir Osman'ın zayıf ve duygusal bir kişiliği olduğunu, bu kişiliğiyle Ümeyyeoğulları'na meyledeceğini ve sonunda bu işin onların eline geçeceğini biliyordu.
Ömer Döneminde İmam Ali (a.s)
Ebu Bekir hilâfet makamını Ömer b. Hattab için hazırladı. O da muhacir ve ensarın ileri gelenlerinden kayda değer bir muhalefet görmeden gayet kolay ve rahat bir şekilde bu makama oturdu. İktidarı güçlü bir şekilde ele aldı, ümmeti sertlik esaslı bir yöntemle idare etti. Öyle ki sahabenin ileri gelenleri Ömer'le karşılaşmaktan çekinirlerdi.[268] Böylece Kureyş cahiliyesi siyasî bir zafer daha kazanmış oldu. Haşimoğulları'na herhangi bir hak vermeme esasına dayanan plân ayniyle uygulandı. Ömer, bu çizginin iyice yerleşmesi için elinden geleni yaptı.
Emir'ül-Müminin (a.s) ise, siyasî iktidarın uygulamalarını ve bilinçsiz kitlelerin hilâfet bağlamındaki sapma noktasında ısrarcı olduklarını görünce, gasp edilmiş hakkını geri almak için fiilî bir isyana girişmedi. Yeni halifeye öğüt veren güvenilir bir şahsiyet olarak belirginleşti. Çünkü bu bağlamda büyük bir sorumluluk hissediyordu. O risaletin ve ümmetin güvenilir koruyucusuydu. Emir'ül-Müminin (a.s) imkân bulduğu oranda kamu hayatında etkin bir rol oynamaya çalıştı. Ebu Bekir zamanından daha geniş ölçüde eğitim, bilinçlendirme ve yargı alanlarında üzerine düşen misyonu yerine getirdi. Şartlar böylesine etkin olmasını gerektiriyordu. Çünkü İslâm ülkesinin sınırları genişlemiş, daha önce rastlanmayan türden gelişmeler yaşanmaya başlamıştı. Yeni halife de bunlara karşı isabetli bir tavır takınma hususunda yetersizdi. Yanındaki diğer sahabîler de aynı şekilde. Bunlara ilişkin çözümü de Allah'ın günahlardan ve hatalardan beri kıldığı kimseden başkası bulamıyordu. Bu yüzden Ömer, Emir'ül-Müminin'in karşısında eziliyor, görüşüne saygı gösteriyor ve verdiği hükmü ve uygun gördüğü kararı uyguluyordu. Birçok defa ve yüz yüze kaldığı birçok zor problemden dolayı şu sözü söylediği rivayet edilmiştir: "Allah beni Ebu'l-Hasan'ın yanımda bulunmadığı bir sorunla karşı karşıya getirmesin."[269]
Rivayet edilir ki, Ömer zina etmekle suçlanan deli bir kadını recmetmek ister. İmam Ali (a.s) Ömer'in bu hükmünü reddeder ve ona Hz. Peygamber'in (s.a.a) şu hadisini hatırlatır: "Kalem (sorumluluk) üç kişiden kaldırılmıştır: İyileşinceye kadar deliden, uyanıncaya kadar uyuyandan ve âkıl baliğ oluncaya kadar çocuktan." Bunu duyunca Ömer şöyle der: "Eğer Ali olmasaydı, Ömer helâk olurdu."[270]
Dostları ilə paylaş: |