Ömer'in oluşturduğu şûra, sağlıklı ve isabetli bir yapı olmaktan uzaktı; kendi içinde çelişkiler taşıyordu; tutarlı bir yanı yoktu. Şûranın dikkat ve objektiflikten uzak bazı yönlerini şöyle sıralayabiliriz:
1- Şûra için önerilen isimler, seçim normlarına göre belirginleşmiş bir üstünlüklerinden dolayı ön plâna çıkmış değillerdi. Çünkü halk tabanının aday gösterme ve seçimde hiçbir belirleyiciliği söz konusu olmamıştı. Dolayısıyla bu yapıya şûra adının verilmiş olmasının bir anlamı yoktur. Çünkü burada şûra denilen şey, bir adamın bir grubu aday göstermesi ve ümmetin geri kalanına da bunları dayatmasından ibaretti. Bu yüzden de içlerinden birini seçmek üzere tehditle bu adayların toplanmasını sağlıyor ve herhangi bir ihtilâf çıkması durumunda öldürülmelerini şart koşuyor. Buna şûra denebilir mi?
2- Şûraya seçilen isimler, kişilikleri ve düşünceleri itibariyle birbirleriyle uzlaşmayan, birbirlerinden uzak kimselerdir. Bunların her biri sadece kendi fikrini temsil etmektedir. Bunların, ümmetin düşüncesini temsil etmeleri, ümmetin görüşünü dile getirmiş olmaları mümkün müdür? Nitekim şûradan sonra aralarında birtakım görüş ayrılıkları baş göstermiş ki, bunun neticesinde Müslümanların birliği onulmaz yaralar almış, Müslümanlar parçalanmışlardır.
3- Bu uygulamada ensar aşağılanmış ve rolleri küçümsenmiştir. Ömer onların hazır bulunmalarını istemiş, ama bir yetki veya görüş belirtme hakkı tanımamıştır. Mesele şûraya seçilen altı kişi arasında cereyan ediyor. Şu hâlde, ensarı onları izlemeye davet etmenin ne anlamı var?! Hatta Ömer Salim'in ve Ebu Ubeyde'nin hayatta olmalarını temenni etmekle bütün ümmeti aşağılamıştır.
4- Ömer değişik unsurları şûrada bir araya getirmekle kendisiyle çelişkiye düşmüştür. Çünkü Sakife'de halifeliğin Kureyş'te olduğunu iddia ediyor ve bu iddiasında ısrarcı davranıyordu. Burada ise Huzeyfe'nin azatlısı Salim'in yaşıyor olmasını temenni ediyor ki, halifeliği ona verebilseydi. Sonra başka sahabîleri değil, sadece şûraya seçtiği kimseleri çağırıyor ve Peygamber'in (s.a.a) onlardan razı olduğunu veya onların cennetlik olduklarını söylüyor. Sonra da onlara birtakım kusurlar atf ediyor ki, bu kusurlarla Peygamber'in (s.a.a) onlardan razı oluşu bir arada düşünülemez veya cennet ehlinde böyle kusurlar olmaz. Sonra Suheyb'e üç gün boyunca halka namaz kıldırmasını emrediyor. Bu da namazda imam olmakla halifelik arasında bir bağlantı olmadığını, namazda imamlık etmenin halife olmayı zorunlu olarak gerektirmediğini düşündüğünü göstermektedir. Oysa Sakife günü, Ebu Bekir'in halife olarak seçilmesinin gerekliliğini anlatırken, Peygamber'in (s.a.a) hastalığında halka namaz kıldırdığına dair iddiayı, onun halifeliğinin kanıtı olarak sunuyordu.
5- Kendisinden sonra İmam'ı (a.s) halife olarak tayin etmek istemişti. Çünkü İmam insanları dosdoğru yol üzere idare edecekti, onlara açık ve belirgin kanıta dayalı olarak yol gösterecekti. Sonra rüyasında ne gördüyse, İmam'ı (a.s) tayin etmekten vazgeçiyor. İmam'ın konumu ve liyakati hakkında birtakım kuşkular uyandırmak istiyormuş gibi geliyor.
6- Ömer; "Halifeliği hayattayken ve öldükten sonra size dayatmak istemem." diyor, sonra da dönüyor, koskoca bir ümmetten altı kişiyi seçiyor. Bununla da ümmetin hayatı ve kaderi üzerinde hegemonya kurma kompleksini dışa vuruyor.
7- Seçilecek altı kişi, ibrenin, Allah ve Resulü tarafından ümmetin halifeliğine lâyık görülmüş İmam Ali'ye kaymasından çok Osman'a kaymasını sağlayacak şekilde belirlenmiştir. Çünkü Talha'nın seçilmesi Teym kabilesinin kinini kaşımaya, ayaklandırmaya yöneliktir. Çünkü İmam, halifelik hususunda Ebu Bekir'le rekabet etmişti. Şimdi de Teym'in yeni adayıyla rekabet ediyor. Osman'ı seçmesi ise, Emevîlerin hâkimiyet ve liderlik dürtülerini kamçılamaya dönüktü. Abdurrahman ve Sa'd'ı seçmesi ise, İmam'a karşı yeni bir siyasî cephe açma amacına yönelikti. Çünkü bu ikisi Zühreoğulları'na mensuptular. Bunlar da Emevîlerle akraba idiler. Osman'la İmam arasında bir yarış olması durumunda Osman'a eğilim göstereceklerdi doğal olarak.
8- Bir görüş üzerinde ittifak etmemeleri veya bir görüşe muhalefet etmede ısrar etmeleri durumunda şûra üyelerinin öldürülmesini emrediyor. Bu emri ile, söylediği; "Peygamber (s.a.a) vefat ederken onlardan razıydı." şeklindeki sözü nasıl bağdaştırabiliriz? Acaba Ömer'in görüşüne muhalefet etmek, bir sahabînin öldürülmesini mi gerektirir?[282]
İbn-i Abbas ile Ömer Arasında Halifelik Üzerine Geçen Konuşma
Ömer ile İbn-i Abbas arasında halifelik üzerine şöyle bir konuşma geçtiği rivayet edilir:
Ömer: "Allah'a yemin ederim ki, senin arkadaşın (İmam Ali) Resulullah'tan (s.a.a) sonra bu işe en lâyık kimseydi. Ancak biz iki şeyden dolayı ondan, onun halife olmasından korktuk."
İbn-i Abbas: "Hangi şeylerden dolayı ey müminlerin emiri?!"
Ömer: "Yaşının genç olmasından ve Abdulmuttaliboğulları'na yönelik sevgisinden korktuk."
Ömer b. Hattab'ın toplantılarından birinde, bir grup adamla birlikte Abdullah b. Abbas da bulunur. Ömer ona şöyle der: "Ey İbn-i Abbas! İnsanların size halifeliği vermelerine neyin engel olduğunu biliyor musun?" İbn-i Abbasa şöyle der: "Hayır, ey müminlerin emiri!" Ömer şöyle der: "Fakat ben biliyorum." İbn-i Abbas; "Nedir bu?" diye sorar. Ömer şu karşılığı verir: "Kureyş, peygamberliğin ve halifeliğin sizde birleşmesini istemedi. Çünkü o zaman bütün iyilikleri, bütün meziyetleri kendinizde toplayarak insanlara üstünlük taslardınız. Bu yüzden Kureyş duruma baktı ve bir seçim yaptı; başardı ve isabet etti."
İbn-i Abbas ona şu karşılığı verir: "Müminlerin emiri bana karşı öfkesini tutabilecek mi?" Ömer ona kızmayacağına dair güvence verir; "İstediğini söyle." der.
İbn-i Abbas şöyle der: "Senin 'Kureyş istemedi.' sözüne gelince, yüce Allah bir kavim hakkında şöyle buyurmuştur: 'Onlar Allah'ın indirdiğini istemediler. Böylece amelleri boşa gitti.'[283] 'Çünkü o zaman bütün iyilikleri ve meziyetleri kendinizde toplayarak...' şeklindeki sözüne gelince, eğer biz halifelikle üstünlük taslayacak olsaydık, Peygamber'in akrabası olmakla üstünlük taslardık. Fakat biz, öyle bir topluluğuz ki, Resulullah'ın (s.a.a) ahlâkına sahibiz. Allah onun hakkında şöyle buyurmuştur: 'Şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzeresin.'[284], 'Sana tâbi olan müminlere (alçak gönüllük) kanadını indir.'[285] 'Kureyş bir seçim yaptı...' şeklindeki sözüne gelince, yüce Allah şöyle buyuruyor: 'Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, onların seçme hakkı yoktur.'[286] Sen de biliyorsun ki, ey müminlerin emiri, Allah, kullarından seçtiğini seçmiştir. Eğer Kureyş Allah'ın baktığına baksaydı, o zaman başarılı olur ve isabet etmiş olurdu."
Ömer bir süre düşünür, ardından şöyle der: -Bu arada İbn-i Abbas'ın bu net sözleri canını sıkmıştır- "Yavaş ol, ey İbn-i Abbas! Sizin kalbiniz, ey Haşimoğulları, Kureyş'in işlerini karıştırmaktan başka bir şey düşünmüyor. İçinizde Kureyş'e yönelik yok olması mümkün olmayan bir kin vardır."
İbn-i Abbas şu karşılığı verir: "Yavaş ol, ey müminlerin emiri! Haşimoğulları'nın kalplerini karıştırıcılıkla suçlama. Onların kalpleri, Allah tarafından arındırılmış ve temizlenmiş Peygamber'in kalbindendir. Onlar, Allah'ın kendileri hakkında şöyle buyurduğu Ehlibeyt'tendirler: 'Allah ancak siz Ehlibeyt'ten kötülükleri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.'[287]"
Ardından İbn-i Abbas şöyle der: "Kine gelince, kendisine ait olan bir şey gasp edilmiş olan ve bu şeyin başkasının elinde olduğunu gören insan kin gütmez mi?" Ömer kızar ve bağırır. Bu arada aklına daha önce duyup da içinde sakladığı bir şey gelir. Şöyle der: "Sana gelince, ey İbn-i Abbas! Seninle ilgili bir şey duydum. Bunu sana söylemek istemiyorum. Bu senin benim yanımdaki dereceni düşürür."
İbn-i Abbas şu karşılığı verir: "Ne duydun, ey müminlerin emiri?! Bunu bana söyle. Eğer batıl bir şeyse, benim gibi birisi kendisine yakıştırılan batıl bir şeyi kolaylıkla ortadan kaldırır. Eğer doğruysa, o zaman bu, benim senin katındaki derecemi düşürmez."
Ömer şöyle der: "Duydum ki, sen her yerde; 'Bize ait olan hilâfet kıskançlıktan ve zulümle elimizden alındı.' diyormuşsun.
İbn-i Abbas gerilemedi ve duruşunu değiştirmedi, istifini bozmadı. Bilâkis şöyle dedi: "Evet, kıskançlıktan elimizden alındı. Nitekim İblis de Âdem'i kıskandı ve onun cennetten çıkarılmasına neden oldu. Evet zulümle alındı. Ey müminlerin emiri! Sen hak sahibinin kim olduğunu daha iyi biliyorsun. Ey müminlerin emiri! Sen acemlere karşı Resulullah'tan dolayı Arapları haklı görmedin mi? Ve sen diğer Araplara karşı Resulullah'tan dolayı Kureyş'i haklı görmedin mi? Biz de diğer Kureyşlilerden ve başkalarından daha fazla Resulullah'a yakınız ve onunla ilgili bir şeyde daha fazla söz sahibiyiz."
Ömer şöyle der: "Benden uzaklaş, ey İbn-i Abbas!" Ömer, onun kalkıp ayrılmak istediğini görünce, ona bir kötülük etmesinden korkarak derhâl nazik bir şekilde şöyle der: "Ey çekip giden adam! Ben senden gelen bütün olumsuzluklara rağmen senin hakkını gözetirim."
İbn-i Abbas ciddiyetini bozmadan ona dönüp şöyle der: "Ey müminlerin emiri! Benim senin ve diğer bütün Müslümanların üzerinde Resulullah'tan dolayı bir hakkım var. Kim bu hakkı korursa, kendi hakkını korumuş olur. Kim bu hakkı zayi ederse, kendi hakkını zayi etmiş olur.[288]
Dostları ilə paylaş: |