Hidayet önderleri hz. Fatima (A. S) Müellif: Komisyon (Dünya Ehl-i Beyt Kurultayı) Tercüme



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə12/36
tarix20.11.2017
ölçüsü0,75 Mb.
#32369
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   36

3) Sınanan Fatıma


Yüce Allah, Fatıma'nın, davetin Mekke sürecinin bir dönemine tanıklık olmasını diledi. Babasının (s.a.a) geçtiği ağır imtihanı görmesini istedi. O, Hz. Peygamber'e (s.a.a) yapılan eziyetleri, ona uygulanan baskıları görüyordu. Mekke atmosferinin, peygamberliğin doğduğu eve, hidayet, iman ve erdem evine düşman olduğunu görüyordu. Babasının ve imanda herkese göre öncelikli olan İslâm davetçisi bir grup müminin destansı bir mücadele ve kahramanca bir direnç gösterdiklerini gözlemliyordu. Bu cihat ağırlıklı atmosferin onun kişiliğinin, nefsinin üzerinde derin etkileri oluyordu. Kişiliğinin oluşmasına yardımcı oluyordu. Onu hayata ve zorluklara katlanmaya hazırlıyordu. Fatıma, henüz çocukluk çağını doldurmamışken bütün bunları yaşamıştı.

Annesinin ölümünden sonra babasıyla (s.a.a) beraber en ağır sıkıntıları yaşadı. Babası, onun dert ortağıydı, arkadaşı ve seveniydi. Hayatın yükünü, acılarını ve baskılarını hafifletiyordu. Peygamberimiz (s.a.a) amcası, davetin hamisi ve Resulullah'ın savunucusu Ebu Talib'i yitirdikten sonra baskılar daha da artmıştı. Kureyşliler, Ebu Talib hayattayken Hz. Peygamber'e (s.a.a) saldırmaya, eziyet etmeye cesaret edemiyorlardı. Ama ona bir zarar vermek için her zaman tetikte bekliyorlardı.[107] Hz. Peygamber (s.a.a), Ebu Talib'in vefatından sonra, onun bu koruyuculuğuna şu sözleriyle işaret etmişti: "Ebu Talib ölünceye kadar, Kureyşliler benim karşımda zayıf ve korkak bir konumdaydılar."[108]

Kureyş kabilesi, bu dönemde Resulullah'a (s.a.a) karşı bütün kinini kusarak, yoğun bir işkence ve eziyet kampanyası yürüttü. İslâm davetinin en zor yıllarıydı. Her türlü işkence yöntemi kullanılıyordu. Hz. Peygamber (s.a.a) alaya alınıyor, onun değerini düşürmeye ve kişiliğini lekelemeye yönelik propagandalar yürütülüyordu.

Resul-i Ekrem (s.a.a), daveti uğruna, ilkeleri ve risaleti yolunda, hiçbir peygamberin çekmediği zorluğa, meşakkate katlandı. Kureyş'in beyinsiz ayak takımından birisi, bir avuç toprak alarak Resulullah'ın (s.a.a) yüzüne ve başına serpti. Resulullah (s.a.a) bu eziyete tahammül etti. Sabrederek, Allah'tan bu sabrının ecrini umarak evine döndü. Yüzü, başı toprak içindeydi. Evine doğru yol alıyorken, Fatıma (a.s) onun bu hâlini, Kureyş'in ona reva gördüğü bu eziyeti gördü. Kureyş'in kibrinin ve gururunun devam ettiğini ibretle seyretti. İçinde yakıcı bir acı hissetti. Beyinsizlerin bu cüretini, cahiliye tağutlarından cesaret alan bu aldanmışların küstahlığı, büyüklük taslayan ceberutların Hz. Resul'e (s.a.a) karşı takındıkları bu korkunç ve iğrenç tavrı ona ağır geliyordu. Bir yandan da babasını karşılıyor, yüzünden gözünden toprakları siliyor, su getirerek mübarek başını ve yüzünü yıkıyordu.

Bu acılı sahne onun ruhu üzerinde derin etkiler bıraktı. Babası, rehber Resul'ün (s.a.a) maruz kaldığı bu durumdan ötürü ağır bir hüzün ve acı yüreğinin üzerine çökmüştü. Ağlıyordu, kendilerini karanlıklardan aydınlığa çıkarmak ve doğru yola, hidayete iletmek isteyen bu adama karşı, cahiliye tağutlarının küstahlığı karşısında onulmaz acılar içinde kıvranıyordu. Fatıma'nın bu hâli, babasını (s.a.a) da etkiliyordu. Kavurucu bir elemin o körpecik yüreğini yaktığını hissediyordu. Bu yüzden, bu acılarını hafifletmeye, onu direnmeye, sabretmeye teşvik ediyordu. Mübarek ellerini uzatıyor, başının üzerine koyuyor, şefkatle, sevgiyle okşuyordu. Bir yandan da şunları söylüyordu: "Ağlama kızım; Allah babanı koruyacaktır. O, dininin ve risaletinin düşmanlarına karşı onun yardımcısıdır."[109]

Hz. Peygamber (s.a.a) bu cihada ilişkin eğitici sözleriyle kızına yüksek bir cihat ruhu aşılamaya, kalbini sabır ve zafere güven duygusuyla doldurmaya çalışıyordu.

Bu dramatik, bu etkileyici sahneler bununla bitmedi. Kureyş'in, Hz. Peygamber'e (s.a.a) yaptığı eziyetler, onu, hak davasını, hidayet ve özgürlük çağrısını küçümsemesi bu kadarıyla kalmadı. Bilâkis sapıklığına devam etti, inatçılığını ısrarla sürdürdü, gittikçe daha derin bir büyüklük kompleksine kapıldı. Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle rivayet edilir: "Hz. Peygamber'in (s.a.a)a) Kureyşlilere beddua ettiğini bir tek gün gördüm. Peygamberimiz (s.a.a) o gün namaz kılıyordu. Bir grup Kureyşli de orada oturuyorlardı. Yeni doğum yapmış bir devenin cenin zarı da oraya atılmıştı. Dediler ki: 'Kim bu zarı alıp onun sırtına koyacak?' İçlerinden biri kalktı -Ukbe b. Ebu Muayt- ve zarı alıp Peygamber'in (s.a.a) sırtının üzerine koydu. Peygamberimiz (s.a.a) öylece secdede kaldı. Sonra Fatıma (a.s) gelip bu zarı sırtının üzerinden attı. Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: Allah'ım! Kureyş'in ileri gelenlerini sana şikâyet ediyorum. Allah'ım! Utbe b. Rabia'yı sana şikâyet ediyorum. Allah'ım! Şeybe b. Rabia'yı sana şikâyet ediyorum. Allah'ım! Ebu Cehil b. Hişam'ı sana şikâyet ediyorum. Allah'ım! Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana şikâyet ediyorum. Allah'ım! Ubey b. Halef ve Ümeyye b. Halef'i sana şikâyet ediyorum."

Abdullah b. Mes'ud şöyle der: "Onların hepsinin Bedir günü öldürüldüklerini ve bir kuyuya atıldıklarını gördüm. Fakat Ubey b. Halef veya Ümeyye b. Halef hariç. Çünkü onun gövdesi iriydi. Onu parçalayarak çukura attılar."[110]


Fatıma'nın Kocasının Evine Gidinceye Kadar Babasıyla Beraber Kaldığı Dönem

1) Medine'ye Hicret Etmesi


Hz. Peygamber (s.a.a) bisetin on üçüncü senesinde, canını ve davasını korumak amacıyla Mekke'den Yesrib'e (Medine'ye) hicret etti. Hicret edeceği gece, Ali b. Ebu Talib'ten (a.s) müşrikleri yanıltmak ve oyalamak maksadıyla yatağında gecelemesini istedi. Bu arada ona diğer bazı tavsiyelerde de bulundu. Bu tavsiyelerden biri şudur: Hz. Peygamber (s.a.a) güvenli bir yere ulaşınca, ona birini gönderecek ve o da Hz. Peygamber'in (s.a.a) ailesini, Fatıma'ları ve diğer bazı kadınları alıp Peygamber'in (s.a.a) yanına gelecekti. Hz. Peygamber de bulunan bütün emanetleri sahiplerine iade edecek ve onun borçlarını ödeyecekti.

Hz. Peygamber (s.a.a), Yesrib'e birkaç mil uzaklıktaki Kuba'ya varip oraya yerleşince, Ebu Vakid el-Leysî aracılığıyla Ali'ye (a.s) bir yazı göndererek, emanetleri sahiplerine verdikten sonra Fatıma'ları alıp yanına gelmesini istedi. Emirü'l-Müminin (a.s) derhal harekete geçti, hemen yolculuk için lazım olan binekler satın aldı. Yolculuk ve Mekke'den hicret etme hazırlıklarına başladı. Bu arada kendisiyle beraber olan diğer bazı zayıf müminlere de, karanlık iyice çöküp bütün vadileri kaplayınca yanlarına taşınması zor ağır şeyler almadan gizlice sıvışıp Mekke yakınlarındaki Zîtuva vadisine gelmelerini söyledi.

Ali (a.s) bütün emanetleri sahiplerine ulaştırdı. Sonra Kâbe'de yüksek sesle şöyle dedi: "Ey insanlar! Emanetini almayan biri kaldı mı? Vasiyeti olan biri var mı? Resulullah'ın (s.a.a) kendisine bir hususta söz verdiği kimse var mı?" Kimseden ses çıkmayınca ve kimse kendisine müracaat etmeyince, Mekke'den ayrılıp Resulullah'a (s.a.a) katıldı.[111]

Hz. Ali gün ağarınca Fatıma'larla birlikte (Resulullah'ın kızı Fatıma, Annesi Fatıma bint-i Esed el-Haşimiyye, Fatıma bint-i Zübeyr b. Abdulmuttalib ve Fatıma bint-i Hamza b. Abdulmuttalib) yola çıktı. Onların arkasından Peygamber'in (s.a.a) bakıcısı ve hizmetçisi Burke Ümmü Eymen ve oğlu Eymen (Resulullah'ın azatlısı) de yola çıktılar. Kafileyle birlikte Hz. Peygamber'in (s.a.a) gönderdiği elçi Ebu Vakid el-Leysî de geri döndü. Ebu Vakid binekleri sert bir şekilde sürmeye başladı. İmam Ali (a.s) ona dedi ki: "Ey Ebu Vakid! Kadınlara acı, onlar zayıftırlar." Dedi ki: "Peşimize düşenlerin bizi yakalamalarından korkuyorum." Ali (a.s) şu karşılığı verdi: "Sabredip bekle [rahatla]. Böyle yapmana gerek yok. Çünkü Resulullah (s.a.a) bana şöyle dedi: Ey Ali! Şu andan itibaren sana hoşlanmadığın bir şey yapamazlar." Sonra Ali (a.s) develeri daha yumuşak bir şekilde sürmeye başladı. Bir yandan da şu beyitleri söylüyordu:

"Allah var sadece. Öyleyse zannını yok et

Önemsediğin şeylerde, insanların Rabbi sana yeter."

Hz. Ali (a.s) yola devam etti. "Dacnan" denilen yere vardıklarında, peşlerine düşenler onları yakaladılar. Bunlar, Kureyş'in en cesur atlılarından yedi kişiydiler. Yüzlerini kapatmışlardı. Sekizincileri ise Haris b. Ümeyye'nin azatlısı Cenah adlı biriydi. Cenah cesur ve atılgan biriydi. Atlıları gördükten sonra İmam Ali (a.s) Eymen'e ve Ebu Vakid'e dönüp şöyle dedi: "Develeri yatırın ve ayaklarını bağlayın." Kendisi de öne çıkarak kadınların inmelerine yardımcı oldu. Atlılar iyice yaklaştılar. Ali kılıcını çekerek onları karşıladı. Ona doğru hareket ederek şöyle dediler: "Kadınları alarak kurtulacağını mı sandın? Dön! Seni babası ölesice seni." Ali (a.s), "Peki, dönmezsem?" diye karşılık verdi. Dediler ki: Ya zorla götürürüz ya da kelleni götürürüz."

Atlılar kadınlara ve binek hayvanlarına doğru yaklaştılar. Amaçları kadınları korkutmak ve bu hayvanları ürkütmekti. Ali (a.s) öne geçip onlara engel oldu. Cenah kılıcını çekerek Ali'ye karşı hamle yaptı. Ali (a.s) onun darbesinden yara almadan kurtulmayı başardı. Bu sefer Ali (a.s) ona hamle yaptı, boynunun yukarısından bir kılıç indirdi. Kılıç atın eğerine kadar adamı ikiye biçti. Ali kılıcıyla onları korkuttu. Bunun üzerine şöyle dediler: "Ey Ebu Talib'in oğlu! Bizden vazgeç." Dedi ki: "Ben amcamın oğlu Resulullah'ın (s.a.a) yanına gidiyorum. Etini doğrayıp kanını dökmem kimin hoşuna gidiyorsa, peşimden gelsin." Atlılar eli boş ve hezimete uğramış bir şekilde geri döndüler.

Sonra arkadaşları Eymen ve Ebu Vakid'e döndü ve onlara, "Bineklerinizi çözün." dedi. Sonra kafileyi muzaffer bir şekilde "Dacnan" denilen yere götürüp orada konakladı. Orada bir gün bir gece kaldı. Arkalarından gelen zayıf Müslümanlar da onlara yetiştiler. Gecelerini Allah'ı zikrederek geçirdiler. Ayakta, oturarak ve yanları üzere yatarak Allah'ı anıyorlardı. Şafak atıncaya kadar bu şekilde devam ettiler. İmam Ali (a.s) onlara sabah namazını kıldırdı. Sonra yoluna devam etti. Nihayet Medine yakınlarında "Kuba" denilen yere vardılar. Orada kendilerini bekleyen Resulullah'a (s.a.a) katıldılar.[112]

Daha onlar yetişmeden, onlarla ilgili vahiy geldi Resulullah'a (s.a.a). Allah Kur'ân'da onlar hakkında şöyle buyuruyor: "Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar."[113]

Hz. Peygamber (s.a.a) on beş gün boyunca, Kuba'da bu kafilenin gelmesini bekledi. Bu süre içinde Kuba mescidi kuruldu ve bu mescid hakkında apaçık ayetler nazil oldu. "Daha ilk günden takva temeli üzerinde kurulan mescid, içinde kıyam etmene daha lâyıktır." Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) Müslümanları orada namaz kılmaya teşvik etmiş, onun ihya edilmesini istemiş ve orada namaz kılanlara büyük ecirler verileceğinden söz etmiştir.

Sonradan gelen kafilenin de dinlenmesinden sonra, Hz. Peygamber (s.a.a) beraberindeki arkadaşlarının ve ailesinin eşliğinde Yesrib'e doğru yola çıktı. Müslüman kitleler onu şiirler, maniler, hoş geldin sedalarıyla karşıladılar. Yesrib'in ileri gelenleri, Evs ve Hazreç kabilelerinin liderleri onu karşıladılar ve gelişinden duydukları memnuniyeti belirttiler. Bütün malî ve askerî imkânları onun emrine verdiler. Yesrib'in bir mahallesinden geçerken, o mahallenin ileri gelenleri, mahallelerine konuk olsun diye devesinin yularını tutup kendisini konuk etmeye ve korumaya hazır olduklarını belirtirlerdi. Hz. Peygamber (s.a.a) ise onlara hayır duada bulunur ve şöyle derdi: "Deveyi serbest bırakın, istediği gibi yoluna devam etsin. Çünkü bir emre göre hareket ediyor."

Sonra deve, Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evinin yakınlarında geniş bir araziye çöktü. Resulullah (s.a.a) oraya indi. Hz. Fatıma (a.s) da diğer Fatıma'larla birlikte orada bineklerin sırtlarından indiler. Fatıma'lar Ümmü Halid'in evine konuk oldular.[114] Hz. Fatıma (a.s) yedi ay boyunca babasıyla beraber kaldı. Nihayet mescidin ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) evinin yapımı tamamlandı. Peygamber'in mütevazı evi, bazısı taştan örülmüş birkaç odadan meydana geliyordu. Diğer bazı odalar ise, hurma çubuğundan yapılmıştı. Odaların yüksekliğine gelince, Resulullah'ın (s.a.a) torunu İmam Hasan'dan (a.s) gelen bir rivayette şöyle deniyor: "Ben buluğ çağına ermiş bir delikanlı iken, Resulullah'ın (s.a.a) evlerine girerdim. Elim tavana yetişirdi."

Hz. Peygamber'in (s.a.a) evi için hazırladığı eşyalar ise, son derece basit, sert ve mütevazıydılar. Hurma lifiyle birbirine bağlanmış tahtalardan yapılmış bir sedir yaptı kendisi için. Hz. Fatıma da hicret yurdunda babasının evine yerleşti. İslâm yurdundaki bu basit ve mütevazı evde kalmaya devam etti. Babasının gözetiminden, sevgisinden ve korumasından sonuna kadar yararlandı. Bu öyle bir gözetim, öyle bir sevgi ve öyle bir korumaydı ki, ondan başka hiçbir kadın ve hiçbir insan böylesini yaşamamıştır.

Fatıma bint-i Muhammed (s.a.a) Mekke'den hicret ederek bu mütevazı eve yerleşti. Uğruna canlarını feda etmeye hazır ensarın ve de onlarla birlikte muhacirlerin arasında babasını görmek için... Artık Evs ve Hazreç kabilelerinden Müslüman olan kardeşlerinin arasında yaşadıkları için kendilerini güvende hissediyorlardı. Hz. Peygamber'le (s.a.a) birlikte İslâm'a davete vermişlerdi kendilerini. Daha iyi yarınlar için plânlar yapıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.a) muhacirlerle, Medineli Müslümanlar arasında kardeşlik uygulamasını başlatmıştı. Ki muhacirler yabancılık çekmesinler, kendilerini aynı amaç etrafında birleştiren kardeşlik duygularıyla kenetlensinler. Onların ortak paydaları, tek ve ortaksız ilâh olarak Allah'a iman etmekti. Ali'yi ise kendine ayırdı. Muhacir ve ensardan oluşan kalabalık bir grubun içinde Ali'nin elinden tuttu ve şöyle dedi: "Bu benim kardeşimdir, benden sonraki vasim ve vârisimdir."[115] Ali'nin (a.s) eriştiği Peygamber'e (s.a.a) kardeş olma bahtiyarlığının üzerinden uzun bir zaman geçmeden, bu sefer Peygamber'in (s.a.a) dünürü, en sevdiği, kalbinde ve ruhunda en aziz bildiği kızlarından birinin kocası oldu.

Resulullah efendimiz (s.a.a) Medine'ye yerleştikten kısa bir süre sonra "Sevde" ile evlendi. Hz. Hatice'den (r.a) sonra evlendiği ilk kadındı. Sonra "Ümmü Seleme bint-i Ebu Ümeyye" ile evlendi ve kızı Fatıma'nın (a.s) işlerinin idaresini ona havale etti.

Ümmü Seleme şöyle der: "Resulullah (s.a.a) benimle evlendi ve kızı Fatıma'nın (a.s) işlerinin idaresini bana havale etti. Fatıma'yı seviyordum ve ona birçok konuda rehberlik ediyordum. Fakat, Allah'a yemin ederim ki, Fatıma benden daha edepli ve her şeyi benden daha iyi biliyordu."[116]


Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin