SAĞLIK HİZMETLERİ
402
403
SAĞLIK HİZMETLERİ
taneler yanında, çocuk, kadın ve erkek zührevi hastalıkları ile kuduz vakalarına bakan hastaneler kurulmuştur.
İstanbul'da yaşayan azınlıklar ile yabancılar kendi cemaatlerine ve kolonilerine sağlık hizmeti vermek üzere çeşitli hastaneler ve sağlık kurumları açmışlardır. Bunların ilki Balıklı Rum Hastanesi'dirt». Diğer azınlık hastaneleri ise Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi, Pangaltı'daki St. Jacques Ermeni-Katolik Hastanesi (Pangal-tı), Jeremya Hastanesi (Aynalıçeşme), Surp Agop Hastanesi (Taksim) ile Balat Musevi Hastanesi'dir(->). Yabancılara ait hastaneler ise; Alman Hastanesi(->) (Cihangir), İngiliz Hastanesi (Beyoğlu), Avusturya-Ma-caristan Hastanesi (Azapkapı), Sankt Ge-org Avusturya Hastanesi (Beyoğlu), Violi tarafından çocuklar için açılan International de la Societe de Protection de l'En-fance, A St. Georges Hastanesi (Felek Sokağı), Bulgar Hastanesi(->) (Şişli), Pasteur (bak. Fransız Pasteur Hastanesi) (Taksim) ve La Paix (bak. Fransız Lape Hastanesi) (Maslak) Fransız hastaneleri Fransız Sa-- • int-Benoit Dispanseri (Kemeraltı Caddesi), İtalyan Hastanesi(~>) (Tophane), Muzaffe-riye Hastanesi (Binbirdirek), Rus Hasta-nesi(->) (Pangaltı), İran Hastanesi'dir (Çemberlitaş, Dizdariye). Ayrıca, Rus hekim Pleskov tarafından Polonya Soka-ğı'nda l ve daha sonra da Şişli'de 2 sağlı-kevi (Maison de Sante) açılmıştır.
Mikropların bulunmasıyla, 19. yy'a kadar toplu ölümlere sebep olan bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelede koruyucu olarak aşı, dezenfeksiyon gibi yeni yöntemler geliştirilmiş ve Avrupa'da özellikle 19. yy'm ikinci yarısından itibaren bunların uygulandığı yeni sağlık müesseseleri kurulmaya başlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu bu alandaki keşifleri yakından izleyerek, kuduz ve difteri aşılan ile tüberkülini öğrenmek üzere Avrupa'ya hekimler göndermiştir.
Bu gelişmelere paralel olarak İstanbul'da da hastaneler dışında sağlık hizmeti veren kurumlar faaliyete geçirilmeye başlanmıştır. Bunların ilki Daülkelp Ameli-yathanesi'dir (bak. Kuduz Hastanesi). Onu 1892'de, çiçek aşısı hazırlamak için açılan Telkihhane-i Şahane, 1893'te faaliyete ge-
Tebhirhanede kullanılan bir etüv cihazı. Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyeti, İst., 1327/1911 Nwan Yıldırım arşivi
çen Bakteriyolojihane-i Şâhâne(-+) ve teb-hirhaneler izlemiştir. Bakteriyolojihane-de çeşitli aşı ve serumlar üretilerek ihtiyaç duyulan vilayetlere gönderilmiş ve İstanbul'un suları bakteriyolojik yönden incelenmiştir. Şehre su sağlayan bentler korumaya alınmış, zaman zaman boşaltılarak temizlenmiştir. 1893 kolera salgınından sonra kanalizasyon işlerine önem verilmiş ve enfeksiyon odağı olan Kasımpaşa Deresi ıslah edilmiştir.
İmparatorluğun başşehri olan İstanbul, sağlık hizmetleri örgütünün de merkeziydi. Önceleri en yüksek sağlık makamı, sağlık bakanı yetkilerini taşıyan hekimbaşıy-dı (bak. hekimbaşılık). Hekimbaşılar devletin ve sarayın sağlık işlerinden sorumluydular. Sarayda görev alacak hekimleri onlar seçerlerdi; ayrıca İstanbul'da ve bütün ülkedeki hekimlerin hekim dükkânı (mu-
Resmi ve iş elbiseleriyle tebhir (dezenfeksiyon) memurları. Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyeti, İst., 1327/1911 Nuran Yıldırım arşivi
ayenehane) açmaları onların iznine bağlıydı. Gerektiğinde hekimleri imtihan ve kontrol ederler, ayrıca hastanelere hekim, cerrah ve kehhal (göz hekimi) tayinlerini yaparlardı. Aynı zamanda Mekteb-i Tıbbi-ye-i Şâhâne'nin nazırlığım da hekimbaşı yürütüyordu. 19- yy'dan itibaren sağlık hizmetlerinin niteliği değişmeye başladığından hekimbaşılık çeşitlilik kazanan sağlık hizmetlerini karşılayamaz olmuş ve yeni kurumlara ihtiyaç doğmuştu. 1837'de Harbiye Nezareti'nde bir sıhhiye dairesinin kurulması ve karantina idaresinin göreve başlamasıyla hekimbaşmın yetkilerinin bir bölümü bu yeni kurumlara devredilmiştir. Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şâhâne'de, 1840'ta Meclis-i Umur-ı Tıbbiye'nin faaliyete geçmesiyle imparatorluktaki hekimleri imtihan etme, satılan ilaçları kontrol etme ve tıbbi meselelerin araştırılması görevleri, başkanı hekimbaşı olan bu meclise devredilmiştir. 1850'de hekimbaşılık lağvedilmiştir. Bundan sonra "sertabib-i hazret-i şehriyari" unvanım taşıyan kişi sadece padişahın hekimi ve saraydaki hekimlerin başı olmuştur.
İstanbul'da serbest hekimlik yapmak isteyenler, hekim dükkânı açardı. Bugünkü bilgilerimize göre İstanbul'un en eski hekim dükkânı Emir Çelebi (ö. 1638) tarafından Unkapam'nda açılmıştı. 1765'te, Hekimbaşı Kâtipzade Mehmed Refi'G-»), Cerrah Yorgi'ye fıtıkçı kârhanesi açma izni vermiştir. Yine bu yıllarda Simkeşhane'de bir cerrah dükkânı açılmıştır. 1782'de Kos-ka'da çalışan frengici Bedros ölmüş dükkânı başkasına devredilmiştir. 1785 tarihli bir belgeden İstanbul'da frengi dükkânları olduğunu öğrenmekteyiz. 1808'de İstanbul' da Tabib-i Ruhani Hacı Mehmed Efendi, ruh hastalıkları hekimliği yapmaktaydı. Ayrıca ispençiyar dükkânları ile çıkıkçı dükkânları bulunmaktaydı. Bu dükkânlar gedikti (bak. gedikler).
Osmanlı İmparatorluğu'nda genel sağlığa yönelik ilk nizamname eczacılara ait olan 1860 tarihli, "Beledî İspençiyarlık San'atının Tarz-ı İcrasına Dair Nizamna-me"dir. Bundan sonra 1861'de çıkarılan, "Memalik-i Mahrusa-i Şâhâne'de Tababet-i Belediye İcrasına Dair Nizamname", tababet sanatının icrası hakkında hükümler içermektedir. 1866'da yayımlanan "Eczacılara Dair Nizamname"de ise İstanbul ve Bilad-ı Selase(->) dahilinde eczacılık yapmak ve eczane açmak bazı kayıtlara bağlanmıştır.
Eczanelere ait bu nizamnameler yayımlandığı sıralarda tıbbi idareye ait bir nizamname yoktu. 1871'de yürürlüğe giren, İdare-i Umumiye-i Tıbbiye Nizamname-si'nin 3. maddesi, İstanbul'da ve diğer vilayetlerde Belediye Eczanesi adıyla birer eczane açılmasını öngörmekteydi. Bu hükümle imparatorluğun ilk belediye sağlık teşkilatı kurulmuş oluyordu. 1876'da uygulanmaya başlanan "Belediye Eczaneleri İdaresi Nizamnamesfne göre de, diplomalı eczacılar yönetiminde ve mahalli hükümet tabiplerinin denetiminde bulunan belediye eczanelerinde, doktor tarafından onaylanan yoksul hastaların reçeteleri pa-
rasız olarak yapılmaya başlanmıştır. Böylece belediyenin görevleri arasına şehrin sağlık hizmetleri de katılmıştır.
İstanbul halkının sağlığını yakından ilgililendiren, su, kanalizasyon ile yiyecek ve içeceklerin kontrolü, dezenfeksiyon gibi koruyucu sağlık önlemlerinin yanısıra özellikle salgın dönemlerinde hastaların tedavisi ve ilaçlarının temininden de belediye sorumluydu. 1865'te şehirde görülen kolera salgınında ilk belediye hastanesi olan Altıncı Daire-i Belediye Hastanesi(-0 hizmete girmiştir. 1879'da yine Altıncı Daire-i Belediye'ye bağlı olarak, Galata ve Be-yoğlu'ndaki genelevlerin ve buralarda çalışan kadınların sağlık kontrollerini yapmak üzere, Altıncı Daire-i Belediye Nisa Hastanesi faaliyete geçmiştir (bak. Beyoğlu Nisa Hastanesi).
1893'teki kolera salgınında belediye dairelerinde halkın muayene ve tedavisini yapan belediye hekimleri ve eczacıların sayıları artırılmış ayrıca belediyede, daha sonra Hıfzıssıhha-i Umumiye Komisyonu adını alan Sıhhiye Komisyonu da kurulmuştur. İstanbul'daki 10 belediye dairesinde de şubeleri olan bu komisyon sonraları kurulan Belediye Sağlık İşleri Müdürlüğü'nün esasını teşkil eder. Bu kolera salgını sırasında Birinci ve İkinci belediye daireleri Sultanselim'de, Üçüncü Daire Şehremi-ni'nde, Dördüncü Daire Kuruçeşme'de, Beşinci Daire Emirgân'da, Altıncı Daire Be-yoğlu'nda, Yedinci Daire Sarıyer'de, Sekizinci Daire Beykoz'da, Onuncu Daire Haydarpaşa'da birer geçici kolera hastanesi açarak hastalan tedavi etmiştir.
1909'da mevcut sağlık kurumlarının geliştirilip çağdaşlaştırılması amacıyla ve bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele etmek üzere İstanbul Belediyesi'ne bağlı Müessesât-ı Sıhhiye-i Hayriye Müdüriyeti kurulmuştur. İstanbul'da sağlık hizmeti veren, Haseki Nisa, Şişli Etfal, Cerrahpaşa Zü-kur, Beyoğlu Zükur ve Nisa hastaneleriyle, Toplası Bimarhanesi, Darülaceze, Üsküdar, Tophane ve Gedikpaşa tebhirhane-leri, kimyahane, Cerrahpaşa ve Nuhkuyu-su müşahedehaneleriyle Serviburnu Tahaffuzhanesi bu müesseseye bağlanmıştır. Müessese 1910'da İstanbul'da görülen kolera salgınında, Demirkapı, Şişli ve Yeni-bahçe'de geçici kolera hastaneleri açmıştır.
1869'da Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne'de kurulan Cemiyet-i Tıbbiye-i Mülkiye'nin belediyelere hekim, eczacı gibi sağlık görevlileri tayin etmek, bunların terfi ve cezalandırılmaları, yabancı ülkelerde yetişen sağlık görevlilerine çalışma izni vermek, alanına giren konularda mahkemelerin sorduğu sorulara cevap vermek, belediye hekimlerinin verdiği raporları inceleyip onaylamak gibi görevleri vardı. 1906'da Mekâtib-i Askeriye Nezareti'ne bağlı olarak Meclis-i Maarif-i Tıb adını alan bu cemiyet 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Meclis-i Umur-ı Tıbbiye-i Mülkiye ve Sıhhiye-i Umumiye adını almıştır. Bu meclis, seçiliş biçimi, uyumlu bir idareden yoksun oluşu, bağlı olduğu makamların karışıklığı nedeniyle lağvedilerek yerine Dahiliye Nezareti'ne bağlı olarak, 1913'te yürür-
lüğe giren, Sıhhiye Müdüriyet-i Umumi-yesi Teşkilatına Dair Kanun-ı Muvakkat ile Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi kurulmuştur. 19l4'te çıkarılan özel bir kanunla Dahiliye Nezareti aynı zamanda Sıhhiye Nezareti adını da almış, Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi, Meclis-i Umur-ı Sıhhiye adım taşıyan karantina idaresi ve Hicaz Sıhhiye daireleri bu nezaretin emrine verilmiştir. Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi, 1917'de İstanbul'da bulaşıcı ve salgın hastalıklardan korunmak ve hastalık bulaştıran bit, sivrisinek ve diğer zararlılarla mücadele yöntemleri bildirmek ve halkı modellerle koruyucu sağlık açısından eğitmek amacıyla, müdüriyet binasında bir Sıhhiye Müzesi açmıştır. Cumhuriyet döneminde Sağlık Müzesi olan müze daha sonra halen bulunduğu, Divanyolu'daki Müdafaa-i Milliye Cemiyeti binasına nakledilmiştir.
Salgın hastalıklarla mücadele ilk kez 19l4'te yayımlanan Emrâz-ı Sâriye ve İs-tilâiye Nizamnamesi ile devletin görevleri arasına alınmıştır. Bu nizamname, 1930'da yayımlanan ve halen yürürlükte olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu çıkıncaya kadar yürürlükte kalmıştır.
Cumhuriyet Dönemi TBMM hükümeti zamanında, 20 Mayıs 1920'de kabul edilen 3 numaralı kanunla Umur-ı Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti, yani bugünkü Sağlık Bakanlığı kurulmuştur. Mütareke'de, işgal güçleri tarafından Beynelmüttefikîn Sıhhi Kontrol Dairesi adı verilen karantina idaresi, 1923' te Lozan Antlaşması'nın 114. maddesi ile
IP*
ortadan kaldırılmış, yerine bir yıl kadar İstanbul ve Boğazlar Karantina Müdürlüğü kurulmuş, bu müdürlük 1924'te Hudut ve Sevahil Sıhhiye Müdüriyeti adını almıştır. Bu müdüriyete, 9 sahil sıhhiye merkezi, 14 sahil sıhhiye idaresi, 13 sahil sıhhiye muhafaza memurluğu, İstanbul Kavak ve Tuz-la'da ayrıca Urla'da bulunan 3 tahaffuzhane, İstanbul ve İzmir Emraz-ı Sariye (bulaşıcı hastalıklar) hastaneleri ile yine İstanbul ve İzmir'de bulunan 2 liman labora-tuvarı bağlıydı. 1929'da İstanbul'daki Kavak Tahaffuzhanesi'ne bağlı Fare Tetkikat Laboratuvan açılmış 1933'te görevleri genişletilerek laboratuvara İstanbul Limanı Bakteriyoloji Laboratuvan adı verilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sıhhat Umum Müdürlüğü; dışarıdan özellikle bulaşıcı hastalıkların sık görüldüğü limanlardan gelenlere karşı sağlık önlemleri almak, göçmen ve hacıların temizlik ve eşyalarının dezenfek-siyonu, vebanın önlenmesi için 6 ayda bir gemilerdeki farelerin öldürülmesi mecburiyetini uygulamak ve veba aşısı yapmak ile görevliydi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında halk sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıklarla savaşa ve çocuk ölümleri ile mücadeleye çok önem verilmiştir. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, nüfusu 20.000'den fazla olan şehir belediyelerini, çocuk sağlığını korumak amacıyla birer Süt Çocuğu Muayene ve Müşavere Evi açmaya mecbur etmiştir. Bunun üzerine İstanbul Belediyesi ve Özel İdare Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Med-resesi'nde Edirnekapı'daki Atik Ali Paşa
SAĞLIK OKULLARI
404
405
SAHABE
Medresesi'nde ve Beşiktaş'ta, okul çocukları polikliniği de bulunan Süt Çocuğu ve Mektep Çocukları Muayene ve Tedavi Evi adında 3 dispanser açmıştır. Böylece, gebe kadınlar ile küçük çocuklar muayene ve tedavi altına alınarak sağlık durumları evlerinde de izlenmiştir. Bu dispanserlerde, çalışan kadınların çocuklarını bırakabilecekleri kreşler de vardı. Cumhuriyet'in ilk on yılında istanbul Belediyesi, yoksul ve muhtaç hastaları ayakta tedavi etmek, yatması gerekenleri hastaneye kaldırmak üzere, Kasımpaşa, Eyüp, Üsküdar ve Kadıköy'de birer dispanser açmıştır.
Veremle mücadele için, İstanbul'da ilk kez 1923'te, istanbul Vilayeti Hususi İdaresi tarafından bir dispanser açılmıştır. Bunu 1924'te faaliyete geçen Heybeliada Sana-toryumu(->) izlemiştir. 1928'de Eyüp'te açılan ayrıca İstanbul Belediyesi'ne bağlı olarak çalışan Yerebatan verem dispanserlerinde yurttaşlar muayene edilerek hastalık tespit edilenler sanatoryuma gönderilmiştir. 1927'de Maarif Vekâleti'ne bağlı Validebağ Sanatoryum ve Prevantoryu-
Sağlık Müzesi
Ertan Uca, 1994/TETTVArşivi
II. Abdülhamid
döneminde
Gedikpaşa'da
yaptırılan
tebhirhane.
Nevsal-i Afiyet, II,
ist, 1316
mu faaliyete geçmiştir. Ayrıca 1924'te Hudut ve Sahiller Umum Müdürlüğü'ne bağlı olarak kurulan Haydarpaşa İntaniye (Emraz-ı Sâriye) Hastanesi daha sonra veremli hastalara ayrılmıştır.
1925'te kabul edilen Sıtma Savaş Ka-nunu'ndan sonra İstanbul'da 1932'de Sıtma Savaş Başkanlığı kurularak İstanbul'un içinde ve köylerinde sıtma mücadelesine başlanmıştır. Bakteriyolojihane ile telkih-hane, Ankara'da kurulan merkez Hıfzısıhha Enstitüsü'ne nakledilerek lağvedilmiştir. Bakteriyolojihanede bulunan kimya labo-ratuvarı da 1924'te Ankara'ya nakledilmiş, ancak kimyahaneye bağlı komprimehane sıtma mücadelesine bağlanarak İstanbul'da bırakılmıştır. İstanbul'daki, şehir hıfzıssıh-ha laboratuvarı, liman bakteriyoloji labora-tuvarı ve 1910'da kurulmuş olan İstanbul Belediyesi Kimyahanesi (1924'te yapılan yeni binası günümüzde Fatih Kaymakamlığı olarak kullanılmaktadır) Cumhuriyet'in ilk yıllarında faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Ayrıca, 1932'de bir de belediye bakteriyo-lojihanesi hizmete girmiştir.
Cumhuriyet döneminde İstanbul'da, ilk modern akıl hastalıkları hastanesi olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastane-si(-») açılmıştır. Bu dönemde hizmete giren diğer hastaneler şunlardır: İstanbul Umumi Hapishane Hastanesi (1924), Haydarpaşa Numune Hastanesi(->) (1936), Baltalima-nı Kemik Hastalıkları Hastanesi(->) (1944), Süleymaniye Doğumevi (1944), Beyoğlu İlkyardım Hastanesi (1950), Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi (1950), Koşuyo-lu Göğüs Hastalıkları Hastanesi (1952), Beykoz Çocuk Tüberkülozu Hastanesi (1953), İstanbul Göğüs Cerrahisi Merkezi (1962), İstinye Devlet Hastanesi (1967), Tropikal Hastalıklar Hastanesi (1970), Sağmalcılar Devlet Hastanesi (1970) (bak. hastaneler).
1986'da İstanbul'da 3 üniversite hastanesi, Sağlık Bakanlığı'na bağlı 24 hastane ile 9 dispanser ve sağlık merkezi, Sosyal Sigortalar Kurumu'na bağlı 12 hastane ile 15 dispanser, 9 kurum hastanesi, azınlık ve yabancı hastanelerin de dahil edildiği 31 özel hastane, 47 özel dispanser, 64 özel teşhis ve tedavi merkezi, 33 röntgen ve tıbbi tahlil laboratuvarı, 35 diş kliniği ve polikliniği bulunmaktaydı.
1994 itibariyle İstanbul'da 51'i kamuya
ait, 52'si özel toplam 103 hastane vardır. Toplam yatak kapasitesi 30.000 civarındadır.
Bibi. R. C. Cervati, Annuaire Oriental du Commerce, ist., 1891, s. 115, 1893-1994, s. 111, 1895, s. 56, 1896, s. 120, 1903, s. 111-112, 887, 1905, s. 112-113, 900, 1927, s. 202, 1928, s. 681, 1929, s. 1156; Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyeti, İst., 1327; Şehremaneti Sıhhiye Müdüriyeti, Dersaadet'in 1329 Senesine Mahsus Sıhhi Istatistikidir, İst., 1330; Dersaadet'in 1330 Senesine Mahsus Sıhhi Istatistiki-dir, ist., 1331; (Ergin), Mecelle, IV; Sıhhat ve Muavenet-i içtimaiye Vekâleti, Heybeliada Sanatoryumu 1924-1927, îst., ty; Osman Nuri, Cumhuriyet ve İstanbul Mahalli idaresi, ist., 1933; Türkiye Cumhuriyeti Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti, Sıhhiye Mecmuası Fevkalâde Nüshası Vekâletin 10 Yıllık Mesaisi (29 Birinci Teşrin 1933); Türkiye'de Sıhhat ve içtimaî Muavenet Teşkilatının Cumhuriyet Devrindeki İnkişafı, Ankara, 1937; F. Frik, Türkiye Cumhuriyetinde Tıb ve Hıfzıssıhha Hareketleri 1923-1938; ay, Cumhuriyet Devri Sağlık Hareketleri 1923-1963, İst., 1964; A. S. Ünver, "İstanbul'un Zaptından Sonra Türklerde Tıbbî Tekâmüle Bir Bakış", VD, I (1938); O. Bolak, Hastanelerimiz, ist., 1950; B. N. Şehsu-varoğlu, İstanbul'da 500 Yıllık Sağlık Hayatımız, İst., 1953; S. Eyice, "Bizans Devrinde istanbul'da Tababet, Hekimler ve Sağlık Tesisleri", İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, c. 21,8.3 O958), s. 657-691; Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Sağlık Çalışmalarında Kırk Yıl 1922-1962, Ankara, 1964; E. K. Unat, Osmanlı İmparatorluğunda Bakteriyoloji ve Viroloji, İst., 1970; A. Terzioğlu, "Ortaçağ İs-lâm-Türk Hastaneleri ve Avrupa'ya Tesirleri", Belleten, S. 133 (Ocak 1970), s. 148-149; Türk İstanbul'da Tıp Öğretiminin 500. Yıldönümü, İst., 1971; B. N. Şehsuvaroğlu, "İstanbul Sağlık Hayatı", İstanbul 11 Yıllığı, İst., 1973, s. 425-432; N. Yıldırım, "Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Koruyucu Sağlık Uygulamaları", TCTA, V, 1320-1338; ay, "1893'te istanbul'da Kolera Salgını", TT, S. 129 (Eylül 1994), 14-25; istanbul Tabip Odası, İstanbul Tıp Katalogu 86/87, ist., ty; S. Bozkurt, "IV. Murat'ın Saray Hekimi Emir Çelebi'nin En-Muzecü't-Tıbb Eserinde Dahili Hastalıklar", (basılmamış doktora tezi), ist., 1989, s. 16.
NURAN YILDIRIM
SAĞLIK OKULLARI
Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı, kamu veya özel kuruluşlar tarafından açılmış orta dereceli mesleki eğitim kurumları.
I. Dünya Savaşı'nda yaralı askerlere Hi-lal-i Ahmer Cemiyeti'nin ilk defa Kadırga Hastanesi'nde açmış olduğu 6 ay süreli gönüllü hemşire kurslarını bitiren hemşiler baktı.
1920'de de Özel Amiral Bristol Hastanesi ve Hastabakıcılık Okulu açıldı (bak. Amiral Bristol Hemşirelik Okulu).
1925'te Çarşıkapı'da açılan gönüllü hemşire kursları, daha sonra Kadırga Has-tanesi'ne taşındı. Kızılay tarafından iki yıllık bir okula dönüştürülerek Aksaray'daki binasına taşındı ve Hemşire Mektebi adını aldı. 32 öğrenci ile öğretime başlayan okul 3 aylık adaylık dönemi ile birlikte 2 yıllıktı. 1936'da öğretim süresi 3 yıla çıkarıldı ve okula ortaokul mezunları alınmaya başlandı. İki branştan biri "ana çocuk sağlığı", ikincisi "medikal bakım"dı. Ana çocuk sağlığı bölümü mezunları köy ebesi, medikal bölüm mezunları hemşire
Şişli Sağlık Meslek Lisesi
Ertan Uca, 1994/TETTVArşivi
yardımcısı oluyorlardı. 1943'te İstanbul Verem Savaş Derneği Erenköy Sanatoryu-mu'nda Sosyal Hemşire Okulu'nu, 6 Nisan 1946'da Sağlık Bakanlığı Hemşire Laborant Okulu'nu açtı. Aynı yıllarda İstanbul Şişli Çocuk Hastanesi bünyesinde hemşire yetiştiren bir okul açıldı.
1957-1958 öğretim yılından itibaren hemşire okulları 4 yıla çıkarılarak öğrenciler hemşire-ebe olarak mezun edilmeye başlandı. 1961-1962 ders yılından itibaren hemşire okulları sağlık koleji haline getirildi. 1980-1981 öğretim yılında ise ortaokula dayalı 4 yıllık eğitim ve öğretim veren sağlık meslek lisesine dönüştürüldü.
Ortaokula dayalı 4 yıllık sağlık meslek liselerine sınavla öğrenci alınmakta, 9 ayrı bölümde öğrenci yetiştirilmektedir. Branşlar, ebelik, hemşirelik, sağlık memurluğu, anestezi, çevre sağlığı, laborantlık, dişçilik, ortopedi ve radyolojidir.
1993-1994 öğretim yılında Üsküdar Zeynep Kâmil Sağlık Meslek Lisesi'nde 205 öğrenci, 47 öğretmen; Haydarpaşa Sağlık Meslek Lisesi'nde 97 öğrenci, 37 öğretmen; Şişli Sağlık Meslek Lisesi'nde 230 öğrenci, 44 öğretmen; Bakırköy Sağlık Meslek Lisesi'nde 184 öğrenci, 32 öğretmen; Bakırköy Ortopedi Sağlık Meslek Lisesi'nde 43 öğrenci ve 17 öğretmen vardı.
Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı'mn Valide-
bağı Öğretmenler Hastanesi bünyesinde
de bir sağlık meslek lisesi bulunmaktadır.
KUTLUAY ERDOĞAN
SAHABE
İstanbul'da türbeleri bulunan sahabe Bizans döneminde Emevi ve Abbasi ordularıyla şehri İslamlaştırmak için buraya gelmiş ve burada ölmüş kimselerdir.
Hz Muhammed'in hayatında onunla birlikte olmuş, onunla savaşlara katılmış olan bu kişilerin 668'deki kuşatmada şe-
hit oldukları çeşitli kaynaklarda kaydedilmektedir. İstanbul'da öldüğü ve gömüldüğü kesin olan Ebu Eyyub el-Ensarî(->) haricinde diğer sahabe türbelerinin birer tahmini makam oldukları, bu türbeler üzerindeki kitabelerden ve türbelerin içindeki kabirlerin mimari tarzından anlaşılmaktadır.
Sahabe türbeleri İstanbul'u Müslüman-laştırma konusunda epey etkili olmuştur. Sahabe türbelerini II. Mahmud (hd 1808-1839), Vak'a-i Hayriye'den (1826) sonra ısrarlı bir şekilde onarmış ve yenilemiştir. II. Mahmud zamanında İstanbul'da gayrimüslim unsurların çoğunlukta oldukları Fener, Balat, Ayvansaray semtlerinde yeni sahabe türbelerinin ortaya çıkarıldığı veya var olanların yenilendiği gözlenmektedir. Yenilikçi fikir ve hareketleri sebebiyle halk arasında adı "gâvur padişah"a çıkan II. Mahmud'un bu menfi durumu ortadan kaldırmak için sahabe türbelerini tamir ve yeniden inşa ettirdiği bilinmekte ve bu olumsuzluğun ortadan kalkmasında başarılı olduğu görülmektedir. Sayılan 29 olan sahabe türbelerinin 9'u Bizans surları dibinde ve Ayvansaray bölgesinde, 4'ü Eyüp semtinde, 3ü Karaköy'de Yeraltı Camii(->) içinde, l'i sonradan Bezmiâlem Valide Sultan^) tarafından yaptırılmış bir makam olarak Karacaahmet Mezarlığı'nda, diğer 12'si suriçi İstanbul'unda dağınık bir vaziyettedir. Sahabe türbelerinde veya İstanbul müzelerinde Emevi veya Abbasi dönemlerinden kalma hiçbir sahabe kitabesine rastlanılmamıştır. Var olan kitabeler II. Mahmud zamanı ve sonrasına aittir. En eski sahabe türbesi II. Mehmed (Fatih) dönemi eseri olarak kabul edilen Eyüb Sultan Türbesi'dir.
Sahabe türbeleri İstanbullu Müslüman halkın peygamberle olan manevi bağlantılarının nirengi noktalan sayılmış, bu yüzden mimari eserler ile taçlandırılmışlar-dır. İstanbul'da adına türbe bulunan sahabe şunlardır:
Abdullah el-Ensarî: Fatih'te Kürkçü Çeşmesi Sokağı'nda birkaç mezar arasında gösterilen bu makamda sahabeye ait bir yazıya rastlanılmamıştır.
Abdullah el-Hudrî: Ayvansaray'da sur dahilinde, Atik Mustafa Paşa Mahalle-si'nde, Kandilli Türbe Sokağı'nda bir sanduka şeklindeki açık türbe içinde bir kabir yeridir. H. 46/666'da vefat ettiğine dair bir kitabe konulmuştur (bak. Abdullah el-Hudrî Türbesi).
Abdurrahman Şamî: Sultanahmet'te, Abdurrahman Şamî Tekkesi(->) dahilindedir. Tek sandukalı bir türbedir. Dış kapı kitabesi 1884 tarihlidir.
Âmir ibn Same: Eğrikapı'dan 30 m açıktaki mezarlık dahilinde, sonradan yaptırılan bir sofa içinde, demir parmaklıklı bir türbedir. Mezar taşı kitabesine göre 1790' da tamir edilmiştir.
Baba Cafer: Eminönü'nde, Zindan Hanı içindedir. Bir Bizans burcunun zeminindeki iki mezardır. İkisinde de kitabe yoktur. Hanın ve surun girişindeki kitabeler II. Mahmud'un burayı da 1835'te ihya ettiğini göstermektedir (bak. Baba Cafer, Baba
Cafer Türbesi ve Tekkesi; Baba Cafer Zindanı).
Câbir: Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrilmiş bir kilise olan Hazret-i Câbir Camii dahilindeki türbedir (bak. Atik Mustafa Paşa Camii). Türbenin varlığı çok eskiye dayanmakla birlikte Câbir'e atfedilmesi mevcut levhalardan anlaşılmaktadır.
Caferü'l-Ensarî: Balat'ta, Hoca Kasım Günani Mescidi'ne(->) bitişik açık türbe dahilindeki sonradan yapılmış mezar taşının üzerinde H. 46 tarihi vardır. Bu türbe de camiyle birlikte II. Mahmud tarafından tamir ettirilmiştir.
Ebu'd-Derda: Eyüp'te, Gezeri Kasım Paşa Mahallesi'nde Zal Paşa Caddesi'ndeki üstü açık türbesinde medfun olduğu söylenir. Kapı kitabesi 1835 tarihlidir ve II. Mahmud'un tuğrasını taşımaktadır (bak. Ebu'd-Derda Türbesi).
Ebu Saidül-Hudrî: Kariye Camii'nin(->) bitişiğindeki türbede H. 46 ve 1835 tarihli kitabeler mevcuttur. Tuğra kitabesi kayıptır. Ayrıca burada günümüze ulaşmayan Mehmed Arif Efendi Tekkesi'nin 1886 tarihli kitabesi hacet penceresi üzerinde yer almaktadır.
Ebu Şeybetü'l-Hudrî: Ayvansaray'da iki sur arasındadır. Peygamberin sütannesinden kardeşi olduğu rivayet edilen bu sahabenin mezarı, Hamdullahü'l-Ensarî ve Ah-medü'l-Ensarî türbeleriyle birlikte Toklu İbrahim Dede haziresindedir. II. Mahmud tarafından 1835'te ihya edilmiştir. Halen önemli bir ziyaretgâh durumundadır (bak. Ebu Şeybetü'l-Hudrî ve Hamdullahü'l-Ensarî Türbeleri).
Ebu Zerrü'l-Gıfarî: Ayvansaray'da, Atik Mustafa Paşa Mahallesi'nde, Ağaçlıçeşme Sokağı ile Marul Sokağı'nın kavşağındaki makam kabri Nakşıdil Valide Sultan tarafından 1812'de ihya ettirilmiştir. Üstü açık bir türbedir. Yanındaki ahşap Ali Paşa Mescidi günümüzde yeniden inşa edilmektedir (bak. Ebu Zerrü'l-Gıfarî Türbesi).
Edhem: Ebu Eyyub el-Ensarî'nin sakası olduğu rivayet edilir. H. 46'da ölenlerdendir. Eyüp'te, Nişanca Mahallesi'nde, Abdurrahman Şeref Bey Caddesi'nde bulunan türbesinin, cephesindeki hacet penceresinden başka mimari bir özelliği yoktur (bak. Edhem Türbesi).
Hâfir: Sur dibinde Eğrikapı'ya bitişik bu türbenin üzerinde II. Mahmud tuğralı ve 1835 tarihli bir kitabe vardır (bak. Hâfir Türbesi).
Hasan-Hüseyin: Fatih'te Hoca Kasım Günani Mahallesi'nde aynı ismi taşıyan yokuşta üzeri açık iki türbedir. Hiçbir kitabe olmaksızın sahabe türbesi olarak kabul edilmiştir.
Hüsam ibn Abdullah: Fatih'te Avcı Bey Mahallesi, Sultan Hamamı yakınında, Çeşme Sokağı'ndadır. Sadece isim yazılı küçük mezar taşı vardır. Kabir yeri parmaklıkla çevrilidir.
Ka'b: Ayvansaray suru dışında, Apdül-vedut Mahallesi'nde, Yağhane Değirmeni Sokağı'ndaki türbede kitabesiz bir mezar bulunmaktadır. Son zamanlarda yapılan tamir ile çatısı kapatılmıştır (bak. Ka'b Türbesi).
L
SAHAF MUSLİHİDDİN
406
407
SAHAFLAR ÇARŞISI
Dostları ilə paylaş: |