Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 7,93 Mb.
səhifə116/148
tarix08.01.2019
ölçüsü7,93 Mb.
#92679
1   ...   112   113   114   115   116   117   118   119   ...   148

Bibi. M. S. Akpolat, "Fransız Kökenli Levanten Mimar Alexandre Vallaury" (Hacettepe Üniversitesi, basılmamış doktora tezi), 1991, s. 120-121; M. Cezar, Sanatta Batı 'ya Açıhş ve Osman Haindi, ist., 1971, s. 442-466; ay, Güzel Sanatlar Eğitiminde 100 Yıl, ist., 1983, s. 6-12; Z. Sönmez, "Gülhane'de Mekteb-i Sanayi-i Ne-fise-i Şahane Binası", Dünya inşaat Dergisi, S. 1/3 (1984), s. 33-34; Sözen, CumhuriyetMi-

'*' ' AFİFE BATUR

SANCAKDAR BABA TEKKESİ

bak. ABDURRAHMAN ŞAMÎ TEKKESİ



SANCAKDAR HAYREDDİN MESCİDİ VE TEKKESİ

Esasında erken Bizans, hattâ belki de Roma döneminde bir yapı olan Sancakdar Hayreddin Mescidi, İstanbul'un güneybatısında Samatya (şimdiki Kocamustafapaşa) semtinde bulunmaktadır. Yedikule'ye giden caddenin sağ tarafında, yüksek bir yerdedir. Bizans döneminde hangi dini yapı olduğu hususunda kesin ve açık bir bilgi yoktur. Genellikle İstanbul'un Bizans "yapılarına dair yayınlarda, kenarının Gast-ria Manastın'runG-») bir kalıntısı olabileceği ileri sürülür.

Sancakdar Hayreddin Mescidi olan yapı, esasında bir kilise değildir. Bir mezar binası olmakla beraber, Gastria Manastırı'nın kilisesi yanındaki mezar şapeli olup olmadığı hakkında bir şey söylenemez. Bu binanın 14. yy'a ait olabileceğini ileri süren görüş de (Van Millingen, A. M. Schneider) inandırıcı değildir. Yapı, biçimi bakımından gayet belirli olarak bir erken Hıristiyan inşaatıdır. Bir mezar binası veya bir mar-tirion olmasına ihtimal vermek yerinde olur. Böylece 3-4. yy'lara tarihlenebilir. Sonraları doğu tarafına bir apsis eklenerek küçük bir şapel haline getirilmiştir.

Fethin arkasından, terk edilmiş durumdaki harap Bizans binalarından bazıları, belki şehrin kuşatılması sırasında şehit düşenler adına ve "viraneleri şenlendirme" politikasının belirtisi olarak mescide dönüştürüldüğü sırada, burası da Sancakdar Hayreddin adına mescit yapılmıştır. Gerçek vakıf sahibinin bu addaki kişi olmadığı da 953/1546 tarihli istanbul Vakıfları Defteri'ndeki kayıttan anlaşılır. Burada "Vakf-ı Sâhibü'l-Mescid" başlığı altında hiçbir açıklama yapılmayarak boş bırakılmıştır. Yalnız burada Şevval 941/1535 ve Safer 950/1543'te iki hayır sahibinin mescide vakıf bağışlarında bulundukları bildirilir.

Eserini 18. yy'ın sonlarında yazan Hüseyin Ayvansarayî mescidin kiliseden çevrilmiş olduğuna işaret ile, Sancakdar Hay-

Sancakdar Hayreddin Mescidi

Enis Karakaya arşivi

reddin'in II. Mehmed'in (Fatih) (hd 1451-1481) alemdarlarından olduğunu ve kabrinin mescit yakınında olduğunu haber verir. Yanında ayrıca Şeyh Mustafa Efendi'nin de mezarı vardır. Mescidin minberini, mahalle halkının ricası üzerine Sadrazam Mustafa Paşa koydurarak gelirinin 1178/ 1764-65'te İstanbul gümrüğünden verilmesini sağlamıştır. Ayvansarayî'nin bildirdiği mezarın, sonradan hatırayı yaşatmak için (teberrüken) yapılmış olduğuna ihtimal verilir.

Paspatis'in 1877'de yayımlanan kitabında Galanakis tarafından çizilen resimde mescit kubbe yerine kiremit kaplı çatılı olarak görülür. Doğu tarafındaki duvarında büyükçe bir çatlak da işaretlenmiştir. Fakat 1894 teki şiddetli depremde, bu çatlak binanın bütünüyle harap olmasına ve bilhassa güney tarafının yıkılmasına yol açmıştır. Sancakdar Hayreddin Mescidi bu felaketten sonra günden güne eriyen bir durumda kalmış, içinde ağaçlar çıkmış, hattâ güneyindeki bölümünün içinde bir gecekondu yapılarak, bunun helası da yan duvara yerleştirilmiştir.

1973-1975'te Vakıflar İdaresi İstanbul Başmimarı Fikret Çuhadaroğlu'nun hazırladığı projeye göre, Sancakdar Hayreddin Mescidi orijinal mimarisine uygun biçimde ihya edilmiş, ancak ne vakit çöktüğü bilinmeyen ve biçimi hakkında da hiçbir ipucu olmayan kubbesi yeniden yapılmayarak üstü 1877'den önce olduğu gibi kiremit kaplı ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Evvelce gövdesi kısa olan minaresi de çok daha uzun gövdeli olarak yeniden yapılarak, mescit 1976'da tekrar ibadete açılmıştır.

Sancakdar Hayreddin Mescidi olan Bizans yapısı, taş ve tuğladan karma teknikte inşa edilmiş, dıştan sekizgen planlı küçük bir binadır. Apsis çıkıntısı ile beraber dışarıdan uzunluğu yaklaşık 15 m, genişliği ise 13 m kadardır. İçi dört kolu eşit bir haç biçimindedir. Evvelce, bu kollan örten tonozların büyük kemerlerinin yaklaşık 6,50 m çapında bir kubbeyi taşıdıkları bellidir. Tonozlu kollardan bazılarının içlerinde nişler oyulmuştur. Bunlar, Güney Anadolu'da Side'de rastlanan martirion binala-

Sancakdar Hayreddin Mescidi'nin vaziyet

planı.

Müller-Wiener, Büdlexikon



rını hatırlatır. Sonradan ilave edildiği belirli apsis çıkıntısı iki mermer paye ile ayrılan pencerelere sahiptir. Bunlardan ortadaki, sövelerinden anlaşıldığı gibi, demir şebekeli Türk mimarisi karakterinde, dikdörtgen bir pencere haline getirilmişti.

Sancakdar Hayreddin Mescidi'nin "de-rûnunda" faaliyet gösteren ve aynı adla anılan tekkenin ne zaman ve kimin tarafından tesis edildiği tam olarak bilinmemektedir. Fethi müteakip Fatih veya II. Baye-zid döneminde (1481-1512) söz konusu yapının mescide çevrilmesi sırasında burasının aynı zamanda küçük bir tarikat merkezi (zaviye) şeklinde düşünülmüş olması, başka bir deyimle sabık kilisenin Sancakdar Hayreddin tarafından bir mescit-za-viye olarak vakfedilmiş bulunması muhtemeldir. Özellikle II. Bayezid'in saltanat yıllarında Bizans dönemine ait birçok dini tesisin cami-tekke veya mescit-zaviye olarak kullanılmaya başlaması bu ihtimali güçlendirmektedir.

Sancakdar Hayreddin Tekkesi'nin adı 18. yy'ın son çeyreğinden itibaren İstanbul tekkelerinin dökümünü içeren belgelerde zikredilmektedir. Topkapı Sarayı Arşi-vi'nde bulunan ve 19. yy'ın ilk çeyreğine tarihlenen bir listede tekke Sa'dî tarikatına bağlı olarak gösterilmiş, bu durum tekkelerin kapatılmasına kadar devam etmiştir. II. Mahmud'un (hd 1808-1839) kızlarından Saliha Sultan'ın 1249/1834'teki düğününe davet edilen Sa'dî şeyhleri arasında "Samatya kurbünde Sancakdar Hayreddin Zaviyesi şeyhi el-Seyyid Hafız Mustafa Efen-di"nin adı geçmekte, bu şeyhin kabri tekkenin yanında bulunmaktadır. Ayin günü pazar olan tekkede l erkek ile l kadının ikamet ettiği Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/ 1885-86 tarihli istatistik cetvelinde belirtilmiştir.

Tekkenin postuna geçen şeyhlerin tam bir dökümü bulunmamakta, ancak Hafız Mustafa Efendi'den başka, Bandırmalızade A. Münib Efendi'nin Mecmua-i Tekâyâ'sı’nda (1889), devrinin tanınmış zikir reislerinden Şeyh Rifat Efendi'nin, H. Vassaf’ın Sefîne'sinde de son postnişin Şeyh Sadeddin Efendi'nin adı tespit edilmektedir.

Bibi. A. G. Paspatis, BizantinaiMeletai, ist., 1877, s. 354-357 (bir gravürü ile); J. P. Rich-ter, Quellen derByzantinischen Kunstgeschich-te, II, Viyana, 1897, s. 132-134 (Gastria Manastırı hakkında); Mordtmann, Esquisse, 77, no. 134; Millingen, Byzantine Churches, 268-271; R. Janin, "Leş couvents secondaires de Psamathia", Echos d'Orient, XXXII (1933), s. 332-337; Schneider, Byzanz, 70-71; E. Mambo-ury, Cpnstantinople, Guide touristique, (2. bas.), İst., 1929, s. 209; Ayvansarayî, Hadîka, I, 125; İhsan Erzi, Camilerimiz Ansiklopedisi, I, İst., 1987, s. 170-171; Barkan-Ayverdi, Tahrir Deften, 379-380, no. 172; Janin, Eglises et monasteres, 67-68; A. Pasadeos, Epi duo Bi-zantinon mnemeion tes Konstantinopoleos ..., Atina, 1965, s. 5-55; Müller-Wiener, Bildlexi-kon, 194-195; T. F. Mathews, The Byzantine Churches of istanbul, Pennsylvania, 1976, s. 232-236; Fatih Camileri, 195-196; Çetin, Tekkeler, 586; Aynur, Saliha Sultan, 37, no. 155; Asitâne, 7; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 52-53, no. 75; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 7; İh-saiyatll, 21; Vassaf, Sefine, V, 270.

SEMAVİ EYİCE-M. BAHA TANMAN



SANCAK-I ŞERİF

"Alem-i nebevî", "alem-i şerif", "livâ-ı saadet", "livâ-ı şerif", "livâ-ı nebevî", "livâ-ı hadra" da denmiştir.

Hz Muhammed'in "Ukab" adlı gaza bayrağı ile özdeşleştirilmiş, Osmanlı padişahlarının halifeliğini simgeleyen özel bayrak. Bugün Topkapı Sarayı Müzesi'nde kutsal emanetler(->) bölümündedir.

Abbasi halifelerince korunan "Ukab" (asıl sancak-ı şerif) en son Memluklerin korumasında iken, bir sava göre Hayır Bay tarafından I. Selim'e (Yavuz) (hd 1512-1520) veya I. Süleyman'a (Kanuni) (hd 1520-1566) gönderildi. Başka bir rivayete göre ise Yavuz'un Mısır seferi sırasında ele geçti. Bir süre Şam'da saklanarak hac kafilelerinin önünde Mekke'ye götürülüp getirildi. İlk kez 1593'te Osmanlı ordusuna moral vermek amacıyla Avusturya cephesine gönderildi. Sefer dönüşünde de Topkapı Sarayı'nda Hasoda'da korumaya alındı. Sonraki yıllarda, Osmanlı padişahlarının halifelik sıfatlarının simgesi durumuna gelen bu asıl sancak-ı şerif, Silahdar Tari-/7/hdeki açıklamalara göre törenlere çıkar-tılamayacak derecede yıpranmıştı. Bu yüz-



Sancak-ı şerif

F. Kurtoğlu, Sancağımızın Tarihi, İst, 1934



SANCAK-I ŞERİF

den yaklaşık 70x115 cm boyutunda üç yeni sancak-ı şerif dokunup üzerlerine "Keli-me-i Tevhid" işlendi ve Ukab'ın eczâ-yı şe-rifesinden de (dağılan parçalarından) bu yeni sancaklara eklemeler yapıldı. Özel bohçalar içinde korunan bunlardan teki, "hırka-i saadet" ile padişahın gittiği yere, örneğin Edirne'ye, Belgrad'a götürülürdü. Diğerleri ise, sarayda Hazine-i Âmire'de ve Hasoda'da saklanır, seferlere götürülürdü.

16. yy'ın sonlarından başlayarak sancak-ı şerifin saraydan çıkartılıp ordugâha, oradan da cepheye götürülmesi ve sefer sonunda yine sarayda korumaya alınması, Osmanlı Devleti'nin resmi ve dini protokollerinde yer alan "sancak-ı şerif teş-yi'i ve istikbali" törenlerine konu oldu. Bu törenlerin ayrıntıları Nimeti"Efendi Kanun-namesi'nde vardır. III. Mehmed'in 1596' daki Macaristan seferinde de 300 kadar seyit ve şerif, sancak-ı şerifin etrafında yer alarak tekbirler getirdiler ve "fetih suresi" okudular. Bu tarihten sonra bu da bir gelenek oldu. Ayrıca, sancak-ı şerifin Haso-da'dan çıkarılıp padişah tarafından Arzo-dası'na(->) getirilmesi, burada veya Bâbüs-saade önünde serdar-ı ekrem (başkomutan) atanan sadrazama teslim edilmesi, savaş dönüşünde de padişah tarafından Da-vutpaşa'da sadrazamdan teslim alınıp saraya gönderilmesi de bir dizi protokole bağlandı. Örneğin, ordunun cepheye hareketinden 40 gün önce sandığından çıkarılan sancak-ı şerifin Arzodası'ndaki tahtın ön direğine asılması, daha sonra Arzodası'nda veya Bâbüssaade önünde, şeyhülislamın, nakibüleşrafın, büyük şeyhlerin de katıldığı bir devlet töreni ile padişah tarafından sadrazama teslim edilmesi, onun da sancak omzunda olduğu halde maiyetiyle ordugâha gitmesi; dönüşünde ise Davutpaşa ordugâhında sancak-ı şerif için özel bir çadır kurulması ve ordugâha gelen padişaha burada teslim edilmesi; törene katılanların giyim kuşamlarından davranışlarına ve konuşmalarına değin pek çok ayrıntıyı içeren özel programlarla olmaktaydı. İstanbullular içinse, sancak-ı şerifin uğurlanması ve karşılanması, her seferinde önemli bir olaydı. Halk, böyle günlerde Ayasof-ya Meydanı'ndan Edirnekapı'ya, oradan Davutpaşa'ya kadar olan yollan doldurur, hastalar, çocuklar, derdi olanlar için sancak-ı şerifi görmek, sevap ve umut vesilesi sayılırdı.

İstanbul'u ilgilendiren bir başka durum, ayaklanmalarda asilere karşı sancak-ı şerifin bir koz olarak kullamlmasıydı. "Sancak-ı şerif ihracı" denen gelenek uyarınca, padişahın buyruğuyla kentte müna-diler dolaştırılır veya minarelerden "üm-met-i Muhammed'in sancak-ı şerif altına gelmesi" duyurulurdu. Sarayda Bâbüssaade önüne çıkarılan veya Sultan Ahmed Camii minberine asılan sancak-ı şerifin etrafında toplanmak, inanca göre her Müslüman için farzdı. Nitekim 1651'de ve l6S7'de bu yöntemle ayaklanmacılar dağıtıldığı gibi 1826'da Vak'a-i Hayriye'de(-0 de kazan kaldıran yeniçerilere karşı halkın eyleme geçmesi sancak-ı şerifin ihracıyla sağlanmıştı. Son bir kez de I. Dünya Sava-

Sankt Georg Avusturya Kız (solda) ve Erkek liselerinin binaları.

Faruk Tuncer, 1994

91 ? Ş 'f 5f"-

450


SANDAL BEDESTENİ

şı'nın başında 24 Kasım 19l4'te "cihad-ı ekber" ilan edildiğinde sancak-ı şerif çıkarılmış ve İstanbul'da görülmemiş bir heyecan yaşanmıştı.

Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'ndeki bazı belgeler, sancak-ı şerifin çıkarılması, korunması, koruma ve bakım görevlileri ile ilgili ilginç bilgiler vermektedir. Enderun'da, sancak-ı şerifin bakımından sorumlu olanlara "livâ-ı şerif takımı" dendiği gibi, II. Meşrutiyet'e (1908-1918) kadar da bir saygı ifadesi olarak Topkapı Sarayı'mn Bâ-büssaade denen tören kapısı önünde, sancak mızrağının dikildiği noktada bir En-derunlu nöbet tutmaktaydı. Daha sonra buraya -ayak basılmaması için- özel bir taş konmuştur.

Bibi. Silahdar Tarihi, I, 14 vd; Mür'i't-Tevârlh, II/A, 118-121; Mütercim Asım, Asım Tarihi, I, İst., ty, s. 3 vd; Uzunçarşıh, Saray, 248-260; Pa-kalın, Tarih Deyimleri, III, 113-116; M. T. Gök-bilgin, "Sancak-ı Şerif", İA, X, 189-191; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, no. E. 1938, 10169; Z. Orgun, "Osmanlı Imparatorluğu'nda Tuğ ve Sancak", Tarih Vesikalan, S. 4 (Aralık 1941), s. 255 vd, S. 5 (Şubat 1942), 345 vd.

NECDET SAKAOĞLU



SANDAL BEDESTENİ

bak. KAPALIÇARŞI



SANDIKÇI EDHEM EFENDİ TEKKESİ

Üsküdar İlçesi'nde, Toptaşı semtinin, Osmanlı döneminde "Tabutçular, Tabutçu-lariçi" olarak anılan kesiminde, Hayrettin Çavuş Mahallesi'nde, Toptaşı Caddesi'nin üzerinde yer almaktaydı.

Rıfaî tarikatından Sandıkçı Şeyh ibrahim Edhem Efendi (ö. 1878) tarafından 1274/1857-58'de kurulan bu tekke kaynaklarda "Sandıkçı Tekkesi" ve "Şeyh Edhem Efendi Tekkesi" olarak da zikredilmektedir. Mimari programı asgari ölçülerde tutulmuş, ufak boyutlu bir tarikat tesisi olan tekkede cumartesi günleri ayin icra edildiği, Şeyh İ. Edhem Efendi'den sonra oğlu Şeyh Âbid Efendi ile torunu Şeyh Haydar Efendi'nin posta geçtikleri bilinmektedir. Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885-

86 tarihli istatistik cetvelinde burada 6 erkek ile 2 kadının ikamet ettiği belirtilmiştir. Cumhuriyet döneminde kullanılmayan bina harap düşmüş, önce harem ve selamlık bölümleri, 1963'ten sonra da tev-hidhane ile türbe bölümleri çökerek tarihe karışmış, geriye, kitabeli cümle kapısı ile küçük nazireden başka hiçbir şey kalmamıştır.

Sandıkçı Edhem Efendi Tekkesi'nin arsası batıda Toptaşı Caddesi, diğer yönlerde komşu parsellerle çevrilidir. Tek bir binadan oluşan tekke küçük bir bahçenin içinde yer almakta, bahçenin bir kesimim nazire işgal etmektedir. Toptaşı Caddesi'ne açılan cümle kapısı tuğlalar ile örülmüş, lentonun üzerine tekkenin inşa tarihini (1274/1857-58) veren, talik hatlı, manzum kitabe yerleştirilmiştir. Ortadan kalkmış olan tekke binasının, kısmen de (tevhid-hane-türbe bölümüne ilişkin) olsa mimari özelliklerini aydınlatan yegâne belge Vakıflar istanbul Başmüdürlüğü Arşivi'ndeki 1963 tarihli bir rölövedir. Tarikat yapılarına özgü bir bütünlük arz eden tevhidhane ile türbe kareye yakın dikdörtgen (11x10 m) bir alanı kaplamakta, iki katlı ve ahşap karkaslı olan yapının duvarları içeriden bağdadi sıva, dışarıdan ahşap kaplama ile oluşturulmuş bulunmaktadır. Yapıyı örten kırma çatı alaturka kiremitlerle kaplıdır. Dikdörtgen planlı (9x6 m) esas ayin mekânı iki kat yüksekliğinde tutulmuş ve batı, kuzey, kısmen de doğu yönlerinde iki katlı mahfillerle kuşatılmıştır. Ahşap sütunlarla taşınan bu mahfillerden, erkeklere mahsus olan alttakinin zemini bir seki ile yükseltilmiş ve ahşap korkuluklarla sınırlandırılmış, kadınlar tarafından kullanılan ve harem dairesi ile bağlantılı olduğu anlaşılan fevkani mahfil ise kafeslerle donatılmıştır. Zemin kattaki mahfil, batı duvarındaki tevhidhane girişi hizasında kesintiye uğramakta, ayrıca tev-hidhanenin güneydoğu köşesinde yerini, üç adet ahşap sandukayı barındıran ve ayin mekânı ile tamamen kaynaşmış olan türbeye terk etmektedir. Rölövenin alındığı tarihte çökmüş bulunan mihrap duva-

Sandıkçı Edhem Efendi Tekkesi'nde tevhidhane-türbenin kesit restitüsyonu. M. Baha Tanman, 1980

rımn ekseninde basit bir mihrap nişi, bunun yanlarında birer pencere, aynı şekilde rölövede işlenmemiş olan doğu duvarında da, türbeye acılan ve niyaz penceresi niteliği taşıyan en az bir pencerenin yer aldığı varsayılabilir.

Bibi. Münib, Mecmua-i Tehâyâ, 6; Raif, Mir'at, 120-121; Ihsaiyatü, 20; Vassaf, Sefine, V, 269; N. Araz, Anadolu Evliyaları^ İst., 1972 (3. bas.), s. 357-360; B. Çeçener, "Üsküdar Mezarlıkları, Türbeleri ve Hazireleri", TTOKBelleteni, 49/328 (1975), 18 vd; Behcetî ismail Hakkı el-Üsküdarî, Merâkid-iMu'tebere-i Üsküdar, (yay. B. N. Şehsuvaroğlu). İst., 1976, s. 58; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 419; N. Uzel, "Derviş Tufan Efendi", Büyük Gazete, 11/28 (3 Kasım 1976), s. 24; M. B. Tanman, "Settings for the Veneration of Saints", The Dervish Lodge-Architecture, ArtandSufism in Ottoman Tur-key, Berkeley, 1992, s. 159, 16i; M. Özdamar, Dersaadet Dergâhtan, İst., 1994, s. 251.

M. BAHA TANMAN



SANDYS, GEORGE

(2Man 1578, York-Man 1664, Kent) ingiliz gezgin.

York başpiskoposunun altıncı ve son oğlu olan Sandys Oxford'da okuduktan sonra Doğu turuna çıktı. Fransa'yı kat edip Venedik'te 20 Ağustos lölO'da gemiye binerek 28 Eylül'de istanbul'a vardı. 17. yy İstanbul'unu anlatan ilk önemli gezgin olan Sandys aynı zamanda kente yeni bir bakışın öncüsüdür. Gerçekten, sonradan tüm gezginlerin kullanacağı bir imaj, ken-. tin dışarıdan göz kamaştırıcı görünüşü ile içine girilince duyulan hayal kırıklığı arasındaki tezata, ilk defa Sandys'in kaleminde rastlanır. Bu hayal kırıklığının nedeni ise, sonraki yazarlarda olduğu gibi, sokakların bakımsızlığı ve evlerin dış görünüşüdür. Bunlar iki katlı bir kısmı kaba taştan, gerisi ise kerpiç ya da ahşaptan yapılmış, çatıları kirpi saçaklı ve damları çoğu zaman düzdür. Bildiğimiz geniş saçaklı kiremit kaplı çatılı evin görüntüsüne uymayan bu tanım aslında, çıkmaları ve saçakları yasak eden kirpi saçak ve taş yapı zorunluluğunu uygulamaya çalışan dönemin nizamlarına uygundur. Evlerin sokağa bakan cepheleri olmayıp, sokakların iki tarafı duvarlarla sınırlanmıştır. Kentte yer yer boş sahalar ve yalnız dükkânlardan oluşan sokaklar (çarşılar) vardır. Bunlar devletin malıdır ve satıcılara kira ile verilir. Ancak, bu yoksul görüntünün ya-nısıra, kent, özellikle servi ağaçlarından dolayı, çok yeşildir.

Kentin herkesçe gezilen ve anlatılan yerleri hakkında bilgi veren Sandys ayrıca, inşa edilmekte olan Sultan Ahmed Külliye-si'nden ve 14 Ekim l607'de 3.000 evi yok eden büyük bir yangından söz eder. Ocak löll sonunda İstanbul'dan denizyoluyla ayrılan Sandys İskenderiye'ye gider ve oradan Kahire, Filistin ve Lübnan'ı gezdikten sonra, yine İskenderiye yoluyla aynı yıl içinde İngiltere'ye döner.

Sandys'in hayatının geri kalan bölümü Amerika ile ilgilidir. İngiltere'ye döner dönmez, bugün ABD'nin bir eyaleti olan Virginia kolonisinin şenlendirilmesi amacı ile kurulan bir şirkette faal bir rol oynar ve 1621'de şirketin muhasebecisi ola-

rak Amerika'ya gider. Orada bir çiftlik işletmeye çalışan ve diğer sömürgecilerle arası açılan Sandys 10 yıl Virginia'da kaldıktan sonra ingiltere'ye geri döner ve Kral I. Charles'ın hizmetine girer.

Doğu yolculuğu izlenimlerinin ilk baskısı I6l5'te A relation ofajoumey begun An: Dom: 1610 containing a description of the Turkish empire, ofAegypt, oftheHoly Land, of the remoteparts ofltaly and Is-lands adjoyning adıyla Londra'da basılır. Bu eser, 17. yy'da İngiltere'de Türkiye konusunda en çok okunan kitaplardan biridir. Bilinen diğer İngilizce baskılar (hepsi Londra'da yayımlanmıştır) şunlardır: 2. bas. 1621, 1622; 3. bas. 1632; 4. bas. 1637; 5. bas. 1652, 1658; 6. bas. 1670; 7. bas. 1673; ayrıca eser 1653 ve 1665'te Felemenkçeye ve l669'da Almanca'ya çevrilmiştir.

STEFANOS YERASÎMOS

SANKT GEORG AVUSTURYA KIZ VE ERKEK LİSELERİ

Beyoğlu İlçesi'nde, Galata'da Kartçmar So-kağı'nda yer alan özel yabancı okullar. Öğretim dili Türkçe ve Almanca olan okulun l yıllık hazırlık, 3 yıllık orta ve 4 yıllık lise ve ticaret bölümü vardır.

Kurum 1882'de öğretime başladı. 1900' de erkek okulunun ticaret bölümü açıldı. I. Dünya Savaşı yıllarında kapalı bulunan okulların kız bölümüne 1958'de lise kısmı da eklendi.

Okullar bugün kız ve erkek ayrı olarak Milli Eğitim Bakanhğı'nm onayladığı, Avusturya uyruklu müdür ve Türk müdür başyardımcısı tarafından yönetilmektedir. Kız ve erkek liselerinin birleştirilerek karma eğitim yapılması için çalışılmaktadır. Türk kültür dersleri dışındaki dersler Almanca okutulmaktadır.

Okullara özel okullar merkezi sınav

sistemi ile öğrenci alınmaktadır. 1993-1994 öğretim yılında 47 Avusturyalı, 29 Türk öğretmen görev yapmaktadır. Erkek lisesinde ticaret kısmı dahil 21 sınıfta 580; kız lisesinde 15 sınıfta 416 öğrenci ile öğretimini sürdürmektedir. 1992-1993 öğretim yılından itibaren okullarda ders geçme ve kredi sistemi uygulanmaktadır.

KUTLUAY ERDOĞAN Mimari

Yapıların erkek kısmı ve ticaret okulunu oluşturan bölümü Kartçmar ve Medrese sokaklarının kesiştiği köşede ve Kartçmar Sokağı'na cephe alır bir konumdadır. Bu yapının kuzeydoğusunda Medrese Sokağı'na cepheli bahçenin kuzeybatısında ise ana bina ile bağlantılı, kuzeydoğu yönüne doğru uzanan, sınıfların yer aldığı yapı kanadı yer alır. Yine Kartçmar Soİca-ğı'ndan girilen kız kısmının ayrıca Kule Sokağı'na cephesi bulunan ve buradan girişi olan ikinci bir yapısı daha vardır; bu iki yapı arka cephelerinden bir bahçe ile birbirlerine bağlanmışlardır.

Yapılar grubu 1882'de, Sankt Georg Ki-lisesi(->) ile birlikte Boşnak Fransisken rahiplerden satın alınmıştır. Bu tarihten önce yapılar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bahriyesine aitti ve kilise yapısından başka, bahriye hastanesi ve hapishane de bu yapılar grubunda yer almaktaydı.

Viyana Devlet Arşivi'nde bulunan 1875 tarihli Avusturya-Macaristan hastanesinin planını gösteren belgeden yapıların kagir olduğu, bugün erkek kısmını oluşturan yapının arkasındaki bahçenin, bugünkü sınıflar kanadı olmadığı için, daha büyük olduğu; erkek ve kız kısımlarının arasında yer alan kilise ile erkek kısmı arasında, kuzeydoğu yönüne uzanan bir geçit bulunduğu; kız tarafının bahçesinin büyük bir bölümünün yapılar gurubunun Galata Kulesi yönünden komşusu bulunan İngilte-



451 SANKT GEORG AVUSTURYA

re Konsolosluğu rezidansma ait olduğu ve kız kısmının Kule Sokağı'ndaki yapısının bu yapı grubu ile henüz bağlantılı olmadığı görülmektedir.

19- yy'm sonlarına ait, yapıları Kartçmar Sokağı'ndan gösteren bir kartpostaldan anlaşıldığı kadarıyla, erkek kısmı binası bu dönemde zeminle birlikte beş katlıydı. Yapı cephe biçimlenişi açısından bu yüzyılın tipik Galata yapılarının çizgilerini taşımaktaydı. Giriş kapısı, bugün de olduğu gibi, iki sütunçe ile taşman üçgen bir alınlıkla biçimlenmişti. Zemin katta, kapının her iki yanında üç pencere bulunmaktaydı. 1-3. katlarda kapı aksında bir, bunun her iki yanında yine üç pencere bulunmaktaydı. Son katta ise üç gruplu üç pencere vardı. Zemin, birinci ve son katlar birbirlerinden kat silmeleriyle ayrılmıştı. Ayrıca bina cephesinin her iki kenarında pilastrlar yer almaktaydı. Birinci kat pencerelerinin yanlarında sütunçeler, ikinci kat pencereleri üstünde ise üçgen alınlıklar bulunmaktaydı. Kız tarafı binası zemin, üç normal ve bir çekme olmak üzere beş katlıydı. Cephesinde ise bu dönemde zemin katta sivri kemerli iki pencere ile iki kapı bulunuyordu. Birinci kat pencereleri kemerli, bunu takip eden kat pencereleri ise dikdörtgen biçimliydi. Bu yapının katları da birbirlerinden kat silmeleriyle ayrılmıştı. Cephe biçimlenişi erkek kısmı cephesine göre daha sade bir görünümdeydi. Planlama açısından bakıldığında, erkek kısmının ana yapısından kuzeydoğu yönüne uzanan bugünkü sınıflar kanadının 19. yy'ın sonları ya da 20. yy'ın başlarında yapılmış olması gerekir. Nitekim 20. yy'ın başlarına ait bir fotoğrafta bu yapı bölümü balkonlu, ahşap iki kat olarak görülüyor. Bu dönemde binanın bu kısmının altında, üzeri tonozlu bir spor salonunun varlığı, Balkan Savaşı (1912-1913) sırasında yaralı askerlere ayrılan bu mekânda çekilmiş bir fotoğraftan anlaşılmaktadır.

1914'te yapıların bazı bölümleri yıkıldı ve 1928-1929'da kız ve erkek kısımları yapıları da esaslı bir şekilde elden geçirildi. 1882'de alındığında manastır olan kız kısmı yapısı kütle olarak çok değişmemiştir. Kule Sokağı'ndan cephe alan ikinci yapısı ise 20. yy'ın başlarında yapılmıştır. Önceleri kimsesiz çocuklar yurdu olan bu yapı neoklasik çizgiler taşıyan, üçgen almlık-lı pencere düzenine sahiptir. Bodrum ve beş kattan oluşan yapı, güneydoğuda yer alan arka cephesinden kız kısmı bahçesine açılmaktadır. II. Dünya Savaşı sırasında kapatılmış olan okullar 1947'de tekrar açılırken, tüm yapılar baştan aşağıya onarılmıştır. Günümüzde erkek kısmının ana yapısı zeminle birlikte 6 kattan oluşmaktadır. Yapının cephesi ele alındığında, pencere düzenleri ve boyutları aynen korunmuş, ancak cephe bütün süslemelerinden arındırılarak, sade bir şekilde sıvalı olarak bırakılmıştır. Kuzeydoğu kanadını oluşturan sınıflar bloğu yine balkonlu olarak korunmuş, fakat betonarmeye çevrilmiştir. Bu bölümün altında yer alan spor salonunun altına, bir bodrum ilavesi ile tuvaletler eklenmiştir. Balkonlar ana yapı-



Yüklə 7,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   112   113   114   115   116   117   118   119   ...   148




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin