ROMA SUYOLLARI
342
343
ROMANOS m ARGİROS
Romalıların şehirlerine çok bol su getirdikleri ve bulundukları ülkelerde çok sayıda isale hattı yaptıkları bilinmektedir. Bunlardan en uzun üç tanesinin isale hattı uzunluğu. Almanya'da Eifel'deki isale ham 95 km, Roma'daki Aqua Marcia'nın 91 km ve Kartaca'dakinin ise 91 km'dir. Ist-rancalar'dan gelen isale hattının, yan kollarının dışında, yalnız anagalerinin bugünkü surlara kadar olan uzunluğu ise 242 km olduğuna göre, bilinen en uzun Roma galerisinin 2,5 katından daha uzun olduğu anlaşılır.
Unger'in eski kaynaklara dayanarak verdiği bilgilere göre "Constantinus Bulgaristan'dan (Istrancalar'dan) istanbul'a su getirmek için Roma'dan getirttiği 12 senatöre, şehrin surlarının, arkadlarınm ve su isale hatlarının yapılması için çok miktarda altın bırakmış ve kendisi de İskitle-re karşı harbe gitmiştir". K. O. Dalman, Ist-rancalar'a Bulgaristan denmesinin 8. yy'dan sonra olması dolayısıyla bu ifadenin tarihi bir belge olamayacağı fikrindedir. Ancak bunu yazan kişinin yaşadığı devirde o bölge Bulgaristan diye anılıyorsa başka şekilde ifade etmesi de mümkün değildir. Marquaıt, Ibni Rusta'mn 10. yy'ın başında yazdığı kitapta, Askalon'da esir düşerek Antalya üzerinden İstanbul'a getirilen Harun bin Yahya'nın seyahatnamesinde "istanbul'un suyu Bulgar denen bir ülkeden gelir. Kanalın başlangıcından şehre giriş yerine kadar olan uzaklığı 20 günlük yoldur" diye bu isale hattını anlattığını yazar. Dalman'a göre Valah Mihmie'nin 1509 tarihli kitabında "istanbul'un suyunun Tuna'dan geldiğinden" bahsedilir. Evliya Çelebi de aynı iddiayı tekrarlar. Trakya'da bu isale hattının geçtiği bölgede yaşayan halkın arasında da aynı rivayet çok yaygındır. Tuna Nehri'nden İstanbul'a su gelemeyeceği ise açıktır. Bütün bu rivayetler Istrancalar'dan gelen ve Roma döne-
Kumarlıdere Kemeri
Kâzım Çeçen arşivi
minde yapılan bu uzun isale hattından kaynaklanmaktadır. İsale hattı üzerinde yapılan incelemeler ve 4. yy'ın ikinci yarısında istanbul'da su sıkıntısının çekilmesi bu hattın tamamlanmasının Constanti-nus'tan sonra olduğunu göstermektedir, istanbul'a su getiren üçüncü bir Roma isale hattı Valens tarafından yaptırılmıştır. Bu isale hattının da güzergâhı belli değildir. Ancak isale hattının galerisinin Va-lens'in adı ile anılan Bozdoğan Kemeri'nin üzerinden geçtiği kesindir. Valens'in yaptırdığı isale hattının geçtiği yerler hakkında şu tahminlerde bulunulabilir: Valens'in isale hattı aynı yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Atışalanı'ndaki Mazul Kemer(->) ve Çı-naıiıhan civarındaki bugün taşocaklannın artıkları altında kalan üç gözlü Karakemer ile bazı küçük kemerlerin üzerinden geçmiştir. Nitekim 1550-1557 arasında yapılan Süleymaniye suyollarının güney ve kuzey kolları da aynı kemerleri aştıktan sonra Bozdoğan Kemeri'nin üzerinden geçer.
Talaş Kemeri (sol üst), Büyükgerme Kemeri (sağ üst), Keçigerme Kemeri (sol alt) ve
Ballıgerme Kemeri.
Kâzım Çeçen, 1992, (sağ alt) 1993
Süleymaniye suyollarının künkleri 21 cm çapındadır. Romalılar ise sularım çok daha büyük boyutlardaki galeriler ile geçirmişlerdir. Bu yüzden künkler için yeterli olan eğim, galeriler için çok daha uygun olacağından Valens'in isale hattının da aynı yolu takip etmiş olması ihtimali büyüktür. Bozdoğan Kemeri'nin eskiden 1. kemer diye kabul edilen gözün içerisinde görülen kalker yığıntıları ile tıkanmış galerisinin Valens Suyolu'na ait olması ihtimali fazladır.
Geç Roma döneminde yapılmış olan dördüncü önemli isale hattı Belgrad Or-manı'ndan gelir. 50 km'den uzun olan bu isale hattının biri doğuda, diğeri kuzeyde olmak üzere, üzerinde büyük kemerler bulunan iki kolu vardır, iki kol Kemerburgaz'ın güneybatısında birleştikten sonra, anagaleri Alibeyköy ve Cebeciköy derelerim büyük kemerler üzerinden geçerek, Cebeciköy Deresi'nin sağ sahilinden gelen bir kolu da aldıktan sonra güneye yönelir. Balıklı Kemer civarında Balıklı Havuz denen bir Roma kaptajımn da suyunu alır. Küçükköy'ün kuzeyindeki derenin yamaçlarından bugün tamamen harap olan bir Roma galerisinden de anagaleriye su katıldıktan sonra galeri Eğrikapı'ya ulaşır. Buradaki dağıtım galerilerinin biri bugünkü surların dışından geçerek Sulukule'den içeri girer, Haseki Hastanesi civarından geçerek Yedikule'de son bulur. Anagaleri ise Bozdoğan Kemeri'nin altındaki Tezgâhçı-lar Maksemi'ne geldikten sonra bir kol Ge-dikpaşa, Sultanahmet üzerinden Ayasof-ya Kubbesi'ne, diğeri Tahtakale Kubbesi'-ne ulaşır.
Belgrad Ormam'ndan gelen bu isale hattı, 7. yy'dan itibaren şehri kuşatanlar tarafından, tamamen tahrip edilmiştir. 1204 Latin istilasından sonra şehir şebekesi de yıkılınca bu tesis bir daha onarılamamıştır. Dalman, bu tesisin I. Theodosius zamanında (379-395) yapıldığı kanaatindedir. Şemseddin Sami ise Kamusü'l-A'lam'da. "364'ten 3ö8'e (378 olacak) kadar hüküm süren Valens zamanında dahi bir büyük su bendi tesis olunarak şehre kâfi su getirilmiştir. Bu bent muahharan Sultan Süleyman tarafından tamir ve tadil olunarak
elyevm mevcut Belgrad Büyük Bendi'dir" diye yazar. Valens'in yaptırdığı suyolunun kendi adıyla anılan kemerden geçeceği varsayılırsa, bu tesisin Valens tarafından yapılmadığı sonucuna varılır. Çünkü bu isale hattı Valens Kemeri'nden 25 m kadar daha alçaktadır. Kaynaklarda da bu tesisin Valens tarafından yapıldığına dair bir kayıt yoktur. Bu tesisin yerinde I. Süleyman (Kanuni) tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan ve sonradan Kırkçeşme adını alan Kâğıthane suyunun inşası sırasında Roma isale hatları yol gösterici olarak kullanılmış ve Roma döneminde yapılandan daha büyük bir isale hattı inşa edilmiştir. Bu arada Roma döneminden kalan temeller iki yerde kullanılmıştır. Uzun Kemer'in bazı yerlerinde temele yakın bölgelerde Roma döneminden kalan parçalara rastlanmaktadır. 3 katlı Kovuk Kemer'in alt katı ile orta katın küçük bir bölümü de Roma döneminden kalmıştır. Kırkçeşme Tesisleri'nde(-0 Roma galerilerinin bir bölümü de aynen kullanılmış olabilir. Fakat bütün kemerler Osmanlı yapısıdır ve sivri kemer olarak inşa edilmiştir. Mak-semlerden Tezgâhçılar Maksemi sonradan çeşitli tadilatlara uğramış ise de, Roma döneminden kalmıştır. Ayasofya Maksemi bugün yolun altında kaldığı için hangi döneme ait olduğu hakkında bir kanaat ileri sürülememektedir. Ancak Eğrika-pı'daki Savaklar Kubbesi denen Eğrikapı Maksemi tamamen Sinan yapısıdır. Bir Sinan eseri olan Sulukule Kubbesi de yapılan apartmanlar dolayısıyla ortadan kalkmıştır. Roma döneminden kalan bir yeraltı suyu kaptajı olan Balıklı Havuz enteresan bir yapıdır. Çeşitli bölmeleri vardır. İç boyutları 12x11,70 m, derinliği 7,20 m'dir. Etrafındaki birçok galeriden gelen sular havuzda birleştikten sonra anagaleriye Balıklı Kemer'de katılır.
Roma döneminde yapılan bu dört önemli isale hattından hangilerinin açık ve kapalı sarnıçları beslediği hakkında kesin bilgiye sahip değiliz. Bu hatlardan daha sonraki yıllarda yapılan Aetios Sarnıcı(->), As-par Su Haznesi(-») ve Mokios Sarnıcı(->) ile diğer açık sarnıçlarla 70'in üzerindeki kapalı sarnıcın toplam su toplama kapasitesi 800.000-900.000 m3 arasındadır.
Bu üç sarnıç şehrin en yüksek yerlerinde yapıldığı için civardan gelen yağmur suları ile beslenmelerine imkân yok-
tur. Aetios ve Aspar sarnıçlarının taban kotu 48 m, Mokios'unki ise 42 m civarındadır. Bu sarnıçların depolayacakları su miktarı ekseri çok fazla gösterilmiştir: 5,20 m kalınlığındaki sarnıç duvarı için stabi-lite hesabı yapılınca, sarnıçtaki su derinliğinin en çok 7,5 m olabileceği anlaşılır. Duvarın arkasındaki kil dolgu ve pasif toprak basıncı da hesaba katılırsa bu derinlik en çok 9,5 m alınabilir ve her üç sarnıcın toplam su depolama kapasitesi 650.000 m3 civarında olur. Mokios Sarnı-cı'nda bu derinlik 10-10,5 m alınabilir.
Bu hesaba göre Aetios ve Aspar sarnıçları doluyken su seviyeleri 57 m olacağından bunları besleyen isale galerisinin daha yüksekte olması gerekir. Belgrad Ormam'ndan gelen galeri 34 m'den daha alçaktaki bölgelerin suyunu sağladığına göre bu sarnıçlara ancak Hadrianus, Valens ve Istrancalar'dan gelen isale hatlarının birinden su verilmiş olabilir. İlk ikisinin debisi çok az olduğundan bu sarnıçların Istrancalar'dan gelen isale hattından beslenmiş olması gerekir. Sarnıçlardan çıkan suyu dağıtan galerinin seviyesinin ise sarnıcın taban seviyesiyle aynı olması lazımdır.
Bibi. F. W. Unger, Quellen derByzantinischen Kunstgeschichte, Viyana, 1878; Strzygowski-Forchheimer, Byzantinischen Wasserbehâlter; K. O. Dalman, Der Valens-Aquâdukt in Kons-tantinopel, Bamberg, 1933; Çeçen, Kırkçeşme; Çeçen, Halkalı; K. Çeçen, "Istranca'dan gelen Roma Suyolu", (baskıya hazır); Sami, Kamus, II; F. Dirimtekin, "Adduction de l'eau a Byzan-ce dans la region dite Bulgarie", Cahiers Arcbe-ologigues, X, Paris, 1959; Janin, Constantinop-le byzantine; C. Mango, Le Developptnent Urba-indeConstantinople,Pans, 1990; Müller-Wiener, Bildlexikon; G. Spitzing. Lexikon Byzantinische-Christlicher Symbole. Münih, 1989.
KÂZIM ÇEÇEN
ROMANOS m ARGİROS
(968, ? - 11/12 Nisan 1034, Konstanti-nopolis) Bizans imparatoru (1028-1034). Başkent Konstantinopolis'i büyük ölçüde imar etmesiyle tanınır.
Makedonyalı soylu bir senatör ailesinden gelen Romanos'un lakabı bazı kaynaklara göre Argiropulos'tur. Önceleri Aya-sofya'nm "oikonomos"u (hazinedar) olan Romanos, 1028'de başkent memurlar sınıfının en soylu temsilcisi sıfatıyla Konstan-tinopolis'in eparhos'u (vali-belediye başkanı) oldu. Ölüm döşeğindeki İmparator VI-II. Konstantinos geride bir erkek evlat bı-
Istrancalar'dan
gelen isale
hattı
üzerindeki
kemerlerin en
büyüklerinden
biri olan
Kurşunlugerme
Kemeri.
Kâzım Çeçen,
1992
^^,
fff: •
III. Romanos'un tasvirini taşıyan sikkenin ön ve arka yüzü.
H. G. Goodacre, A Handbookfor the Coinage ofthe Byzantine Empire, Londra, 1928-1933
rakmadan öleceğini görünce, Romanos'u, karısından ayrılarak 50'li yaşlarını süren kızıZoe(->) ile evlenmeye zorladı. Düğünden üç gün sonra Konstantinos'un ölümü üzerine Romanos imparator ilan edildi.
Romanos tahta geçer geçmez, aile geleneklerine ters bir politika izlemeye başladı ve seleflerinden II. Basileios'un(->) (hd 867-886) politikalarından tümüyle ayrılarak, küçük üreticilerden yana tavır koydu. Büyük toprak sahipleri ve kilise çevrelerinin desteğini sağlamak için, onların nefret ettiği "allelengion" adlı munzam vergiyi kaldırdı, kiliseye cömert bağışlar yaptı, mahkûmlara af çıkarttı.
Romanos, tantanaya ve depdebeye düşkün, bilgiçlik taslayan, paranoya derecesinde büyüklük kompleksine sahip biri olarak tanımlanır. Tarihe "Büyük" lakabı ile geçen I. İustinianos'tan(-») (hd 527-505) esinlenerek büyük harcamalar yapmak pahasına, başkentte onarım ve inşa faaliyetlerine girişti. Peripleptos Manastırı'm inşa ettirdi, Ayasofya'nın sütun başlıklarını elden geçirdi (1031), Blahernai Sarayı'nı(->) büyük ölçüde yenileyerek süsledi, Valens (Bozdoğan) Kemerleri'ni onarttı. Bazen kendini büyük felsefeci Marcus Aurelius sanan, bazen de Batı Roma İmparatoru Hadrinus'a öykünen ve kendini büyük bir general olarak tahayyül eden Romanos, çevresinin tüm uyarılarına rağmen, Aleppo (Halep) şehrine bir sefer düzenledi fakat uğradığı yenilgi üzerine alelacele Konstan-tinopolis'e geri döndü. Komutanlarından Maniakes'in 1032'de Edessa'yı (Urfa) zapt etmesi, döneminde yaşanan tek askeri başarıdır.
Doğudaki başarısızlıklarını telafi için II. Basileios'un saldırgan dış politikasını Sicilya'da devam ettirmeye çalıştı, Alman İmparatoru II. Konrad ile görüşmeler yaptı. Fakat, Romanos'a karşı olan soylular tm-paratoriçe Zoe'nin kız kardeşi Teodo-ra'nın(->) etrafında toplanarak iktidarını tehdit etmeye başlamışlardı bile. Romanos'un ilgisini kaybettiğini fark eden Zoe, mabeyinci İoannes Orfonotrofos'un kardeşi Mihael'e (IV) âşık olunca, Romanos'un kaderi belli olmuştu. Bazı kaynaklara göre, banyoda suikasta kurban giden Romanos'un cenaze töreni ile Zoe'nin alelacele evlendiği IV. Mihael'in (hd 1034-1041) tahta çıkış törenleri aynı zamanda yapılmıştı.
Bibi. J. F. Vannier, Familles byzantines: Leş Argyroi (IX-XII siedes), Paris, 1975, s. 36-39; Ostrogorsky, Bizans, 297-300.
AYŞE HÜR
ROMANOS IV DİOGENES
345
RUM ATEŞİ
ROMANOS IV DİOGENES
(?, <'-4Ağustos 1072, Pmîi[Kınahada])Bizans imparatoru (1068-1071).
X. Konstantinos'un (hd 1059-1067) zayıf iktidarından sonra, başkent halkı ve askeri aristokrasi güçlü bir imparator ihtiyacını dile getirdiklerinde akla Romanos gelmişti. Tarihçi İ. Skilitzes(-0, Attaleiates ve Zonaras'a göre Konstantinos döneminde Tuna boylarındaki Serdika'nm "doux"u (ordu komutanı) olan Romanos, bir ara Macarlarla işbirliği yaparak dul imparatori-çe Eudokia Makrembolitissa'ya karşı komplo kurmakla suçlanmış ama sonradan Eu-dokia'nın güvenini kazanmayı başarmıştı. Bu sırada iktidarın güçlü adamları, imparatorun kardeşi Kayser İoannes Dukas ve düşünür Mihael Psellos'un(->) şiddetli itirazlarına rağmen Romanos ile evlenen Eudokia, kocasını Ocak 1068'de IV. Romanos adıyla tahta çıkardı.
Peçeneklere karşı kahramanlıklarıyla tanınan deneyimli general Romanos, ne yazık ki beklenen başarıları gösteremedi ve iktidarı iki büyük yenilgiyle noktalandı. Bunlardan birincisi ve en önemlisi 1071' de, Doğu Anadolu'da, Malazgirt mevkiinde Selçuklulara karşı uğradığı yenilgidir. Bu yenilgide yabancılardan oluşan Bizans ordusunun düzensizliği ve çürümüşlüğü kadar Kayser İoannes'in oğullarından And-ronikos Dukas'ın ihaneti de önemli bir rol oynamıştı. Yenilgiden sonra Selçuklulara esir düşen Romanos Diogenes, yıllık haraç, şahsı için fidye ve Selçuklu esirlerinin iadesi karşılığında özgürlüğünü sağlayan bir antlaşma imzalamayı başardıysa da, yokluğunu fırsat bilen Kayser İoannes tarafından tahttan azledildi. Konstantino-polis'te önceleri İmparatoriçe Eudokia ile büyük oğlu Mihael Dukas'ın (VII) ortaklaşa yönetimi egemen oldu, sonra da Eu-dokia'nın bir manastıra sürülmesini takiben, Psellos'un yetiştirdiği VII. Mihael (hd 1071-1078) tek başına tahta çıktı.
Bu sırada Konstantinopolis'e ulaşan Romanos, Mihael adına üç metropolitin imzaladığı garanti mektubuna güvenerek teslim oldu fakat daha başkente ulaşmadan gözlerine mil çekilerek Proti Adası'na sürüldü. Böylece Alparslan ile Romanos arasındaki anlaşma geçersiz kaldı. Aynı yıl Bizans'ın İtalya topraklarındaki son müstahkem mevkii Bari'nin de Normanların eline düşmesi üzerine, Bizans çok tehlikeli bir duruma girdi fakat devletin henüz güçlü olması ve VII. Mihael'in Papa VII. Grego-rios'un desteğini sağlaması ile bu kritik durum atlatıldı.
Bu başarısızlıklarda hiçbir suçu olmayan Romanos Diogenes ise, 1072'de Proti Adası'nda acılar içinde yaşamını tamamladı. Romanos'un tahttan edilmesinde en önemli rolü oynayanlardan biri olan Psellos'un, mil çekme olayını, Tanrı'nın Roma-nos'u daha yüksek bir ışığa layık görmesi şeklinde yorumlaması, ironik olduğu kadar ikiyüzlü bir yaklaşım olarak da kaydedilir.
1094'te Konstantinopolis civarına dek gelmeyi başaran bir Kuman ordusunun
Hz İsa'yı IV. Romanos Diogenes ve İmparatoriçe Eudokia'yı kutsarken gösteren fildişi levha. Biblioteque Nationale, Paris
kumandanı, kendini Romanos'un oğlu Konstantinos Diogenes olarak tanıtarak Bizans tahtı üzerinde hak iddia etmiş fakat yenilgiye uğramıştı.
Tarihçi Anna Komnena'ya(->) göre, Romanos Aretoe Sarayı diye bilinen fakat bugün mevcut olmayan bir yazlık saray inşa ettirmişti. Janin(->) ve Schneider'e göre Hebdomon'un (Bakırköy) 3 km kadar kuzeyindeki Haznedar veya Asintor Deresi civarında olan bu saray 1895 tarihli Göltz haritasında hâlâ görülebiliyordu.
Paris'te bulunan bir fildişi panoda Romanos ve Eudokia'mn temsil edildiği iddia edilmekle beraber, II. Romanos'un (hd 959-963) karısının da Eudokia adını taşımasından dolayı tasvirin hangi Romanos'a ait olduğu halen tartışma konusudur.
Bibi. R. Jenkins, Byzantium: the Imperial cen-turiesAD 610-1071, Londra, 1966, s. 308-374; Ostrogorsky, Bizans, 318-325, 333; Dictionary
Galata'daki
Royal Oteli'nin
yer aldığı bir
gravür.
The Illustrated
London News.
23 Aralık 1876/
TETTV Arşivi
of Byzantium, 1807; Janin, Constantinople byzantine, 138.
AYŞE HÜR
ROYAL OTELİ
Tepebaşı'nda, Meşrutiyet Caddesi üzerinde, köşebaşında şimdiki Beyoğlu Adliye binasının bulunduğu yerde çeşitli adlar altında hizmet veren otel.
Otelin bulunduğu bina İngiliz Sarayı arazisi içinde konak olarak inşa edilmiş ve 1840'lı yıllarda İngilizlerce Mısırlı İbrahim Paşa'nın ikametine tahsis edilmişti. İbrahim Paşa 1848'de ölünce konak bir süre boş kaldı. 1870 Pera yangınında İngiliz Sa-rayı'nın yanması üzerine, Büyükelçi Sir Henry Elliot bir süre burada oturdu. 1873' te elçilik tarafından boşaltılan binayı, o dönem otelcilikte ünlenmiş olan François Lo-gotheti satın aldı. 1876'da Nouvel Hotel adıyla hizmete giren otel, ön tarafta üç, arkada ise iki katlıydı. F. Logotheti, bir süre sonra otelin adını, içinde bulunduğu İngiliz Sarayı arsasından esinlenerek Hotel Royal olarak değiştirdi. Otelin işletmesi 1877'de F. Logotheti'nin kardeşi Dimit-ri Logotheti'ye geçti. D. Logotheti 1895'te binayı restore ettirdi. Otelin adı 1897'de Hotel Royal d'Angleterre olarak değiştirildi. Bazı kaynaklara göre L. Adamopulos ve N. Aperghis 1896 sonlarında oteli satın almışlardı.
Otel 1910'da Caravias ve Ortakları firmasınca satın alınarak Hotel Royal Berli-ner Hoff adı ile hizmete sokuldu. 1920'li yıllarda ise üçlü bir ortaklık tarafından satın alınarak tekrar Hotel Royal adıyla hizmet vermeye başladı. Hotel Royal 1930'lu yıllarda Nikolas Medoviç'in satın alması nedeniyle tekrar sahip değiştirdi ve Medoviç'in oğlu Rene Medoviç tarafından yönetilmeye başladı. 1934'te otelin adı, R. Medoviç'in Fransız asıllı eşi Mercedes'in isteği üzerine Alp Oteli olarak değiştirildi. 1949'da tümüyle Mercedes Medoviç'in mülkiyetine geçen otel 1970'lerin başında 5.000.000 lira değerle satışa çıkarıldı. Yeni sahipleri binayı hemen yıkarak bir otopark alanı haline dönüştürdüler. Daha sonra da burada günümüzdeki Beyoğlu Adliye binası inşa edildi.
BEHZAT ÜSDİKEN
RUFİNİANAİ SARAYI
İmparator I. Theodosius (379-395) ve oğlu Arkadios (395-408) dönemlerinde, ileri gelen devlet görevlilerinden olan Rufinus, "meşe" anlamına gelen Drys adındaki yerde muhteşem bir saray yaptırmıştı. Rufi-nus'un gözden düşüp, 27 Kasım 395'te idamından sonra önünde bir de limanı olan sarayının, bu yapıyla aynı zamanda inşa edilmiş ve havarilere adanmış bir kilise ile birlikte imparatorluk mülkleri arasına geçtiği anlaşılır. Arkadios'un kızları Pulheria, Arkadia ve Marina 408-444 arasında, artık Basileia olarak adlandırılan bu sayfiye sarayında sık sık kalmışlardır. Erkek kardeşleri İmparator II. Teodosios da (hd 408-450) bazen buraya gelirdi. I. İustinianos döneminde (527-565) ise, imparatorun yakın adamı Komutan Belisarios'un mülkiyetine geçen sarayda, adı birçok karanlık işlere karışan eşi Antonina kalıyordu.
Uzun yüzyıllar kaynaklarda anılmayan Rufinianes Sarayı, 10. yy'da tekrar ortaya çıkar. Kronikçi Teofanes'in zeylini yazan anonime göre İmparator VII. Konstantinos Porfirogennetos (hd 913-959), Fenerbahçe'deki Hieria Sarayı'nı tamir ettirdikten sonra, Havariyun Kilisesi'ne komşu olan Rufinus'un sarayını da yeni baştan yaptırmıştır. Bu bina ihtişamı bakımından Hieria Sarayı'nı aşıyordu. III. Nikeforos Botania-tes'in (hd 1078-1081) iktidara sahip olması sırasında bu sarayın adı son defa geçer. İmparatorluğun bir anarşi çalkantısı içinde olduğu sırada, Anadolu eyaleti (the-ma) idarecisi Nikeforos, 1078 baharında Konstantinopolis'e geldiğinde burada kalmıştı. Bundan sonra bu sarayın bir daha adına rastlanmaz.
İstanbul'un tarihi topografyası üzerinde çalışanların uzun polemiklere giriştikleri Rufinianes'in yeri hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bazıları bunun Haydarpaşa dolaylarında olabileceğini iddia etmişler, bazıları ise, Halkedon'dan (Khalkedon) 3 mil uzaklıkta olduğu bilinen Rufinianes'in Caddebostan dolaylarında bulunması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Sonuçta bu ikinci görüş genellikle daha inandırıcı bulunmuştur. Fakat bu bölgede herhangi bir Bizans kalıntısı tespit edilmemiştir. Ancak 1940'lara doğru, daha doğuda Şaşkınbakkal semtinden denize inen caddenin kenarında, bir villa inşaatı sırasında bazı önemli mimari parçalar bulunmuştur. Fakat bunların ne türden bir binaya ait oldukları bilinmez.
Bibi. R. Pargoire, "Rufinianes", Byzantinisc-he Zeitschrift, VIII (1899), s. 429-478; I. P. Mi-liopulos, "Bunos Avksentiu, Rufinianai, Naos Apostolos Torna...", ae, IX (1900), s. 63-71; ay, "Pu ekeinto ai Ruginianai", Hellenikos Philolo-gikos SyUogos, XXIX (1907), s. 274-282; R. Ja-nin, "La banlieue asiatique de Constantinople, IV-Rufinianes (Djadi-Bostan)", Echos d'Orient, XXII (1923), s. 182-190; Janin, Constantinop-lebyzantine, (1. bas.), 150-151, 459-460.
SEMAVİ EYİCE
RUHİ SULTAN CAMÜ
bak. ZEYNEB SULTAN CAMİİ VE SIBYAN MEKTEBİ
RUKİYE KADIN ÇEŞMESİ
Eminönü İlçesi'nde, Yeni Cami'nin arkasında Bankacılar Sokağı ile Yeni Cami Caddesi'nin köşesindeki, Havatin türbelerinin Celal Bey Sokağı karşısındaki ha-zire duvarı üzerindedir.
İki kitabesinden 1151/1738'de III. Ah-med'in (hd 1703-1730) kızı Hatice Sultan için annesi Rukiye Kadın tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Hazire duvarına monte edilmiş üç suluk ve bir duvar çeşmesinden oluşan yapı bir hazire duvarı çeşmesi kompleksi niteliğiyle özgündür. Saray atölyelerinde hazırlanmış, Şehzade Külliyesi'nin haziresindeki duvar çeşmesini anımsatan suluklarının dilimli kâsele-riyle, büyük bir olasılıkla işlenmesi tamamlanmamış, istiridye nişe dönüşecekken süslenmeden boş bırakılmış kavsaralarıyla damarsız beyaz mermerinin kalitesi, kalınlığı ve III. Ahmed dönemi işçiliğinin işlem basamakları açısından verdiği donelerle önemlidir.
Beyaz mermerden yapılmış çeşme kü-feki taşından örülmüş, hazire duvarının şebekeli iki dikdörtgen penceresi arasına yerleştirilmiştir. Dilimli bir kemer ve şebekeli üçüncü bir pencereyle hazireye bağlanan yapı dikey gelişme gösteren üç üniteden oluşmaktadır.
Sağ tarafta bir duvar çeşmesi yer almaktadır. Bu çeşme iki ayağı birbirine bağlayan yuvarlak bir kemer gözü içine oturtulan bir aynataşı ve önüne iki yönde yerleştirilmiş dinlenme taşları ile sınırlanmış bir tekneden meydana gelmiştir. Kavsa-rası işlenmemiş kemerin altında yatay, dikey silmelerle çerçevelenmiş dilimli kör bir kemer içinde musluk lülesi vardır. Yuvarlak kemerin süslenmemiş köşe üçgenleri üzerinde 8 mısralık kitabe bulunmaktadır. "Duhter-i Sultan Ahmed Han" şeklinde başlayan kitabenin üstü bir mukarnas sırasıyla sınırlanmıştır. Kitabenin üstünde süslenmemiş iki mermer bloğu, onun da üstünde ise ikinci bir mukarnas sırası yer almaktadır. Yatay bir şerit gibi uzanan bu mukarnas sırası, üzerindeki dar saçakla duvar çeşmesini orta ve soldaki üniteye bağlamaktadır.
Ortada ayaklarının içinin sağ ve sol tarafında, birer sulukla bezenmiş dilimli bir kemer görülmektedir. Dilimli gövdeleri birer palmetle son bulan, kâselerin üzerine oturtulan dilimli kör kemerle süslü aynata-şmdan oluşan suluklar, üçer musluk hilelidir. Sulukların altında pencere derinliği mermerle kaplanarak bir seki oluş-
Rukiye
Kadın
Çeşmesi
Ertan Uca, •:':i'^-jiU 1994/ TETTV
^^h;:_^::^ Arşivi
turulmuştur. Kemer gözüne giydirilen diyagonal kasetli bir şebekeyle buraya derinlik kazandırılmıştır. Kemerin üzerinde ikinci bir kitabe gözlenmektedir. Sekiz mısralık kitabe yatay ve dikey silmelerden oluşan dikdörtgen bir çerçeve içine alınmıştır.
Sağ tarafta diğerlerine benzer bir suluk bulunmaktadır. Yatay ve dikey silmelerle çerçevelenmiş bu sulukla bir anda çeşmeden dört kişinin yararlanabilme olanağı sağlanmıştır. Farklı konumlardaki lüleler yapıya işlev açısından çok yönlülük kazandırmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |