Yazık Kaynaklar
Osmanlı mimari tarihinin, bugüne kadar yeterince değerlendirilmemiş çok zengin yazılı kaynakları vardır. Vakfiyeler, mahkeme sicilleri, yapılar için keşif ve inşaat defterleri, divan kayıtlan, bostancıbaşı defterleri, sarayın resmi tarihçilerinin tarihleri, merasimleri resimleyen minyatürlü yazmalar, Evliya Çelebi, Kâtib Çelebi, Hüseyin Ayvansarayî gibi yazarların yapıtları ve yabancı gözlemcilerin anlattıkları, Batılı ressamların yapıtları, geçen yüzyılın ortalarından bu yana çekilen fotoğraflar ayrıntılı olarak incelendiği zaman İstanbul'un mimari ve kent tarihinin âdeta rökonstrük-siyonunu yapmamıza olanak verebilecek niteliktedir. Buna karşın Osmanlı kültüründe mimari düşüncenin doğasına ya da evrimine ilişkin yazılı yapıt çok azdır. Bunların üç tanesi özellikle önem taşır: Mimar Sinan'ın yaşamı ve yapıtlarına ilişkin Sai Çelebi tarafından yazılan Tezkiretü'l-Bün-yânve Tezkiretü'l-Ebniyegihinsaieleı, Cafer Çelebi tarafından yazılmış ve Mehmed Ağa'nın yaşamı ve yapıtlarına ilişkin Ri-sale-iMimariyyeve Nuruosmaniye Camii bina kâtibi Ahmed Efendi tarafından caminin inşaatına ilişkin olarak yazılmış Tarih-i Cami-i Şerif-i Nur-ı Osmanî.
Sinan'la yaptığı konuşmaları yazdığını söyleyen Sai Çelebi'nin gerçekten Sinan'ın diliyle mimariden söz ettiği söylenemez. Fakat Tezkire'den Sinan'ın yaşamına ilişkin bilgilerle mimari için bir 16. yy şairinin dilinde uygun görülen imgeleri öğrenmek mümkündür. Sinan'ın devşirilmeden önce marangoz çırağı olduğu anlaşılmaktadır. Yeniçeri olarak katıldığı Acem seferinde Van Gölü'nde üç gemi inşa edebilecek ka-
dar iyi bir marangoz ustasıdır. Bu ustalığını Karabuğdan seferinde Prut üzerinde kısa sürede bir köprü yaparak da göstermiştir. Sinan'ın mimarbaşı olması bu başarılarından ötürüdür. Sai'nin mimari konusunda söylediklerini Sinan'a mal etmek Sinan'ı fazla basitleştirmek olur. Fakat Sai'nin betimlemelerinde Şehzade ile Sü-leymaniye camilerini anlatmak için kullanılan metaforlar ilginçtir. Caminin kubbeleri denizin dalgalarına ya da gökyüzüne altınla nakşedilmiş bir güneşe, büyük kemerleri gökkuşağına, sütunları servilere, sofaları gönül açıcı bahçelere, Şehzade Camii'nin iki minaresi ve kubbesi bir yüce ihtiyar önünde saygıyla ayağa kalkmış iki uzun boylu yakışıklı gence, Süley-maniye'nin kubbesi ve dört minaresi ise peygambere ve onun dört dostuna (çehar yar-ı güzin, yani dört halife), camilerin içi cennete benziyordu. Bezemeleri Mani'nin efsanevi kitabı Erteng'in resimleri gibiydi. Böyle bir semantik yaklaşım, "Geştalt" kuramından önce, ilkel bir Geştalt anlayışıdır. Öte yandan Kırkçeşme sularının getirilmesi söz konusu olduğunda sözü edilen basit mühendislik bilgileridir. Sinan, sonradan Cafer Çelebi'nin yazdığı gibi, çağının insanları için "ser mühendisan-ı ci-han"dır. Fakat Sai, Sinan'ın İstanbul'da en büyük ve simgesel yapısı olan Süleyma-niye ile ilgili olarak yazdığı satırlarda külliyenin diğer yapılarının sözünü etmez. Sai'nin Sinan'ın mimarlığa ilişkin görüşleri konusunda söyledikleri içinde sonraki kuşaklara kalan en önemli düşünce, kendisinin Selimiye kubbesini Ayasofya'dan daha büyük yapma isteğidir. Aslında Sinan, Selimiye'de Ayasofya kubbesi büyüklüğünde bir kubbe yapmıştır. Hattâ muüak ölçü olarak bir aksı daha küçüktür. Fakat bunun Sinan için bir anlamı yoktu. Çünkü Sinan, Ayasofya ile hiç ilgisi olmayan bir kubbeli strüktür geliştirmiştir ve bunun olağanüstü özellikleri Sai'nin tezkiresine hiç yansımamıştır.
Risale-i Mimariye, I. Ahmed dönemi (1603-1017) mimarisi hakkında çok daha fazla bilgi verir. Yazımı I6l4'te biten bu yapıt Mimarbaşı Mehmed Ağa için yazılmış biyografik bir övgü kitabıdır. Cafer Çelebi, İslamda yaygın olan bir metafor-la, dünyayı bir camiye benzetir. Onun çiz-gisiz, matematiksiz ve herhangi bir örnek olmadan ancak Allah tarafından yaratılabileceğini söylerken, mimarın çizerek, matematik kurallarına uyarak ve yapılmış örneklerden esinlenerek çalıştığını dolaylı olarak söylemektedir. Cafer Çelebi risalesinde Mehmed Ağa'nın Sultan Ahmed Camii için hazırladığı projeden ve onun sultana gösterildiğinden de söz eder. Risalede geometrinin tanımına uzun paragraflar ayrılmıştır. Fakat Cafer Çelebi de, Sai Çelebi gibi, mimari tasarım ve estetik söz konusu olduğu zaman, şairane metaforlar-la, Allah'ın yarattığı bir âlemin öğelerine referans verir. Mihrap gökkuşağına, mahfiller dağlara benzer. Caminin içi bir gül bahçesidir. Güzel sesli hafızlar, gül bahçesinin bülbülleridir. Kandiller lalelere, meyvelere benzetilmiştir. Çeşmelerin sesleri,
Dostları ilə paylaş: |